24' Bebekler Her Şeyi Hisseder
"Hissediyorlar. Bebek deyip geçmemek gerek, her biri ayrı birer mucize Jeongguk. Öyle bir mucize ki bu daha gözlerini açmadan hissetmeye başlıyor. Senin üzüntünü, sıkıntını, sevincini, özlemini... Sayamayacağım tüm duygularını hissediyorlar. Kaçışlarını, belki de kaçamayışlarını, direnişlerini, pes edişlerini. Hepsini seninle yaşıyor, ilk seninle öğreniyorlar. Sen sadece bir taşıyıcı değilsin. Sen bu hayattaki ilk sınavlarında onlara yol gösterecek kişisin. Sen bir meleksin. Görevin de bu mucizelere sahip çıkmak. Ama bu sandığın kadar kolay değil. Bazen büyük fedakarlıklar yapman gerekir, asla yapmam dediğin bir şeyi bile yaparsın. Bazen hiçbir şey olmamış gibi davranman gerekir çünkü sen kafana takarsan onlar da etkilenir. Kendine ve onlara vakit ayırmalısın, hiçbir iş dünyaya gelecek yeni bir candan, bebeğinden, önemli değildir."
Karnımda gezinip duran ellerini hipnoz olmuş gibi izlerken ölçüp tartıyordum kafamda her bir kelimesini. Sahi günlerdir dış dünya sorunlarına ve çıkmazlara o kadar takmıştım ki bir kez olsun kendime vakit ayırmamış, sevgimi bebeklerime hissettirememiştim. Aslında şöyle bir düşününce ben bu hamileliği öğrendiğimden beri bir kez olsun doğru düzgün sevinememiş, buna hep bir kaza kurşunu, hep bir sorunmuş gibi bakmıştım.
Bebeklerimi seviyordum, beklenmedik bir anda da girseler hayatıma hepsi benim çok önceden hayalimdi. Ben bu hamileliği son şansım olmasa da kabul edecektim, Taehyung'la hiç mühürlenmemiş olsak da. Çünkü onlar bizim sayemizde varolan mucizelerdi ve ben hepsine kalpten bağlıydım.
Uzanıp tam okşadığı yere bir öpücük bıraktıktan sonra fısıldadı "Miniklerim." diye. Tıpkı arabada yaptığı gibi dinlendiğini bilerek konuştu onlarla. "Siz de çok üzülüyorsunuz biliyorum. Ama hiç merak etmeyin ben bundan sonra hep yanınızda olacağım. Siz gözünüzü açmadan affettireceğim omega babanıza kendimi. Çok mutlu bir aile olacağız. Hem de yedi kişilik kocaman bir aile. Biz de sizinle büyüyecek, olgunlaşacak, sayenizde ebeveyn olmanın zor ve güzel yanlarını tadacağız. Sizi seveceğiz, bu sonsuz sevgiyi de yumruk kadar küçük bir kalbe sığdıracağız. Bunca zaman benim yerime babanıza sahip çıktığınız için teşekkürler. Şimdi izin verdiği sürece onun yanında olmaya ben devam edeceğim. Hem onun, hem sizin. Sizi kaçıracağım, kendinize vakit ayırmanızı sağlayacağım, sevgimi çokça hissettireceğim. Hissettireceğim ki babanız yine uzaklaşmasın benden. Yine karıştırmasınlar onun aklını. Biliyorum, bensiz yapamaz artık. Benden ayırmasınlar onu." Karnımdan kayıp da yumruk yaptığım ellerimi bulduğunda elleri, gözlerine baktım. Yalan söylemediğini kanıtlamaya çalışır gibi tek bir saniye kaçırmıyordu bakışlarını. Her söylediği söz benim için de geçerliydi biliyordum. Limanım diyerek o gece sığındığım adam en zayıf anımı kullanarak alt ediyordu beni. İnanırdım. Öyle çabuk inanırdım ki doğruyu unuturdum. Ben o gece kandırılmaya çok müsaittim. Söylediği her kelimeyi kalbimde hissediyor, ezberime kazıyordum. Çok seviyordum, deliler gibi seviyordum.
"Miniklerim, zorluklarla baş etmeyi öğrendiniz ben yokken. Şimdi ben de size aşkı öğreteceğim, sevmeyi öğreteceğim. Gerçekten bir araya geldikten sonra her gece size güzeller güzeli bu adamın aklımı nasıl başımdan aldığını fısıldayacağım. Çünkü benim bu hayattaki tek başarım çokça sevmek oldu omega babanızı. Öyle çok sevdim ki tarih kitaplarına konu olur. Öyle şeyler atlattım ki onu kazanmak için, sabır taşı olsa çatlar. En güzeli, en değerliyi hak etmek de hep daha zordur. Bu yüzden benim sınavım hiç bitmiyor. Ama değiyor, çünkü inanın her ne kadar belli etmese de o da beni seviyor..."
Hayatımın en uzun gecesiydi sanki o gece. Tüm gün dönmüş dolaşmış yine kendimi Taehyung'un kollarında bulmuştum. Ama ertesi güne uyandığım anda gerçekler tekrar yüzüme çarpmış, beni alaşağı etmişti.
Ben geri dönüşü olmayan bir yola çoktan girmiştim ve şimdi kaçsam da kurtulamayacağım bir noktadaydım. İntikam diye kör olmuş gözlerim yeni yeni açılıyordu. Bebeklerimi düşünüyordum, her şeyi duyan ve hisseden bebeklerimi. Muhtemelen bu başka bir uzun geçecek akşamın sonunda benden, omega babalarından, tiksinecek ve ömürlerinin sonuna kadar nefret edeceklerdi. Yaptığımın hiçbir mantığa sığar yanı yoktu, bunun ben de farkındaydım. Zaten bile bile kabul etmiştim. Haksız olmak, Taehyung'un ihanetini tek başıma taşımaktan kaçmak istemiştim.
Uzun süredir izlediğim yüzüğü parmağıma geçirdikten sonra arabanın kapısını açtım ve ağır ağır indim. Sonbaharın serin esintisi anında içime işlemiş, titrememe neden olmuştu. Kendi yanlışıma gidiyordum her adımımda. Tam önümde şık bir restoran vardı ve bu restoranın girişine kadar döşenmiş taşlık yol da yanlışıma kadar eşlik edecekti bana. Öyle bir yanlıştı ki bir an önce yapıp kurtulsaydım keşke. Bir an önce olup bitseydi...
Taşlık yolun sonundaki büyük kapıdan geçtiğimde bir garson anında beni karşılamış, bizim için ayırtılan ve Donghyun hyungun oturmuş beni beklemekte olduğu masaya kadar eşlik etmişti. Garsona bilinçsizce ve fısıltı gibi çıkan sesimle teşekkür ettikten sonra ayağa kalkıp beni karşılayan Donghyun hyunga doğru ilerledim. Buraya kadar her şey o kadar hızlı gelişmişti ki sanki, algılamakta zorluk çekiyordum.
"Çok güzel olmuşsun." Buruk bir gülümseme yerleştirdim yüzüme. Ardından benim için çektiği sandalyeye oturdum ve karşıma geçmesini bekledim.
"Akşam yemeği olmak zorunda mıydı? Daha farklı bir aktivite de seçebilirdik." diye yakındım. Akşam yemeği fazla klişeydi. Evet klişelerin inandırıcılığı da daha yüksek oluyordu ama insanların olmadığı bir yeri tercih ederdim. Gerçekten baş başa olabileceğimiz bir yeri...
"Burayı menajerin ayarladı ama bana kalırsa güzel bir mekan. Fazla müşteri de yok hem." Etrafıma kısa ve çekingen bir bakış attıktan hemen sonra tekrar önüme döndüm ve masaya koyduğum ellerimle oynamaya başladım. Dekorasyonu ve konsepti gerçekten hoş bir mekandı. Sonbahar ayında olduğumuzu bilmesem etraftaki çiçeklere bakarak ilkbaharda olduğumuzu söylerdim. Camdan gördüğüm kadarıyla da dışarıda çok hoş, taştan bir havuz vardı ve göl gibi görünen bu havuzun üstündeymiş gibi duran masalar bulunuyordu. Sanki restoranın içine küçük, büyülü bir orman koymuşlardı.
Garsonlar bekletmeden servise başladı. Her şey önceden ayarlandığı için benim siparişle uğraşmama gerek kalmamıştı. Donghyun hyunga getirilen şarabın yanında benim için bir meyve suyu bulundurmayı bile düşünmüşlerdi.
"Bugün yemeğini bana zorluk çıkartmadan yemeni istiyorum Jeongguk. Senin için tüm besin ihtiyacını karşılayacak bir menü hazırlattım."
"Teşekkür ederim hyung, bu kadar zahmet etmene gerek yoktu."
"Olmaz olur mu? Karnında can taşıyorsun sen. Sana ve bebeklere bir şey olsun istemem." Donghyun hyungun üzerimizdeki emeği büyüktü ve bunu nasıl öderdim bilmiyordum. Öz değildi belki ama o benim için gerçek bir abiydi. Koruyor, kolluyor, hatalarımda bana kızsa da yanımda oluyordu. Zor zamanımda ona kaçmama ve sığınmama asla ses etmiyor, beni kanatları altına alıyordu. Bebeklerim sağlıklı bir şekilde doğarsa, ki bunun olması için her şeyi yapmaya hazırdım, ben de hayatta olursam onlara öve öve anlatacağım kişi kesinlikle Donghyun hyung olacaktı. Taehyung olması gerekirdi, ama değildi. Taehyung'un Donghyun hyung kadar iyi bir rol model olabileceğini düşünmüyordum artık.
Garsonlar servisi bitirip uzaklaştığında "Sen çok iyi bir baba olacaksın hyung. Kız arkadaşın çok şanslı." dedim sadece onun duyabileceği kadar kısık bir sesle. "Henüz tanışmaya fırsatımız olmadı. Umarım o da seni hak ediyordur."
Çubuklar yerine önümüze bırakılmış çatal bıçağı elime aldım ve tabağımdaki balıktan bir parça kestim. Donghyun hyungunkinin aksine benim tabağımdaki balık çok daha pişmiş görünüyordu. Buraya gelmeden önce büyük bir araştırma yapmış olmalıydı. Bunlar Bayan Choi'nin hesaba katacağı ya da umursayacağı şeyler değildi.
"Biliyor musun Jeongguk, parmakların çok zarif ve abartılı yüzükler yerine böyle ince ve sade olanlar daha çok yakışıyor sana. Ellerini ön plana çıkartıyor." Biliyordum, Taehyung da ellerimi her avuçları arasına aldığında söylerdi bunu. Yüzüğünü taşımamdan onur duyduğunu, elini tutmamın onun için büyük bir şeref olduğunu...
"Abartılı yüzükler takmayı seviyorum. Taşlı ya da altın olanlar özellikle daha çok hoşuma gidiyor. Sanırım bu konuda kedilere benziyorum. Parlak şeyler güzeldir."
"Gözlerin gibi." Yuttuğum balık aniden boğazımda kaldığında birkaç kez zorlukla öksürmüştüm. Su bardağıma uzanıp hızla birkaç yudum içtim ve sakinleşmeyi bekledim. Bakışlarımı istemsizce kaçırıyordum çünkü birdenbire utangaçlık dört bir yanımı sarmıştı. Beklenmedik bu iltifatlar da nereden geliyordu?
"Hyung bu kadar abartmana gerek var mı? Burada bizden başka kimse yok." Kameralara oynaması gerekiyordu, bana değil. Ama söylediklerinde de gayet ciddi görünüyordu. Sanki içinden gelmişti ve öylece ağzından çıkıvermişti.
"Ben sadece doğruları söylüyorum." Sessiz kaldım çünkü verebilecek bir cevabım yoktu, bunun yerine yemek yemek daha uygun görünmüştü gözüme. Bu yüzden tabağımı bitirene kadar hiç konuşmamıştım. O da yemek yememden memnun olsa gerek beni kendi halime bırakmayı tercih etmişti.
Henüz ben tabağımla meşgulken bir çift dansa kalktı. Etraftaki masalar çifti alkışlamış, ardından izlemeye koyulmuştu. Benim ise tek derdim yemekti, bu yüzden eğlenceden kendimi soyutlamış ve çok dahil olamamıştım ortama. Ama yükselen müziği net bir şekilde duyabiliyordum. İçerisi dakikalar öncesine göre daha sıcak ve samimi bir hal almıştı.
Birkaç kişi daha çifte eşlik etmek için dansa kalktı. Ben de uzun zamandan sonra ilk defa tıka basa doyduğumu hissettim. Donghyun hyungun beni ayakta karşıladığı andan beri sıraladığı iltifatlar kafamda dönüp dururken nasıl yediğimi bile anlayamamıştım ve benim için hazırlattığı her şeyi silip süpürmüş, geriye tek bir tane bırakmamıştım.
"Hâlâ açsan bir şeyler daha sipariş edebiliriz." dedi Donghyun hyung. Sonunda iştahsızlığımdan kurtulduğum için mutlu görünüyordu. Ama teklifini reddetmek zorunda kalmıştım çünkü sayesinde bugün fazla bile yemiştim.
"O zaman dans etmek ister misin?" Pekala, buraya asıl geliş amacımızı düşünürsek teklifi gayet yerindeydi. Bu yüzden itiraz etmeden bana doğru uzattığı elini tuttum ve onunla birlikte kalktım masadan.
Birkaç bakış ayaklandığımız anda bize dönmüş, merakla izlemeye koyulmuştu. O esnada köşelerdeki bir masada ortama ayak uyduracak şekilde giyinmiş, fark ettirmeden bizi kayda alan paparaziyi fark etmiştim.
Diğer dans eden çiftlere yakın olmasak da kendi masamızdan biraz uzaklaştığımızda elini belime koyan Donghyun hyunga ayak uydurup omzuna tutundum ve hiç istifimi bozmadan sağ elimi avucuna yerleştirdim. Göbeğim yüzünden aramızda biraz mesafe kalsa da olabilecek en yakın haldeydik ve bizi bu halde gören herkesin gözü ilk önce alyansıma takılacaktı.
"Ne zamandan beri oradaydı?" diye sordum çaktırmadan.
Kimden bahsettiğimi hemen anlamış, kulağıma doğru eğilip "Sen buraya girdiğin andan beri." demişti ve çekilmeden önce de ensemdeki tüyleri diken diken edecek bir öpücük kondurmuştu saçlarımın arasına.
Kalbime giren ağrıyla omzundaki tutuşumu sıkılaştırdım. Bu ağrıyı Taehyung'la konuşmaya başladığımdan beri hissetmez olmuştum ve şimdi birden tekrar başlamasına anlam veremiyordum.
"Bir sorun mu var?" Isırdığımın bile farkında olmadığım alt dudağımı serbest bırakarak "Hayır." dedim ve gülümsemeye çalıştım. Donghyun hyung kaşlarını çatmış, yalanımı yemediğini belli etmişti.
"Gerçekten bir sorun yok. Sadece rahat durmuyorlar biraz." Bahane bulamayıp doğmamış çocuklarıma suç atacağım da aklıma gelmezdi. İçimden beni duyabileceklermiş gibi özür dileyip duruyor, hissetmemiş olmalarını umuyordum.
"Dans etmek iyi bir fikir değilse oturabiliriz tekrar."
"Hayır." diye karşı çıktım ellerimizi ayırıp kollarımı boynuna dolarken. "Böyle iyiyim."
"Şov yapabilecek misin peki bu halde?" Başımı sallayarak onayladığımda belimi daha sıkı sarmış, burunlarımız birbirine değecek kadar yakınıma gelmişti. Nefeslerini yüzümde hissettikçe kalbim kasılmaya devam ediyordu ama ben bunu öyle güzel görmezden geliyordum ki uzaktan bakan biri bizi romantik anlar yaşayan bir çift sanırdı.
Gözlerimi kapattım ve daha çok yaklaşmasını bekledim. Kolları arasında öyle güçsüz düşmüştüm ki bana destek olmak için belimden tutmasa ayakta duramazdım muhtemelen.
Beni birden böyle güçsüzleştirenin ne olduğunu bilmiyordum. Yemeğimi az önce yediğim halde sanki hiç enerji depolayamamıştım. Uzun bir yol koşmuş kadar yorgundum ve hızlanan nefeslerimin önünü alamıyordum.
Sonunda dudaklarım üzerindeki baskıyı hissettiğimde verdiğim nefese eşlik eden acı bir inleme bırakmıştım. Kaşlarım çatılmış, tırnaklarımı tutunduğum ensesine geçirivermiştim. Bunlar öyle kontrolüm dışında gelişen olaylardı ki canlı bir tiyatronun içinde olduğumuzu bile unutmuştum. Canım yanıyordu. Donghyun hyung bana yakınlaştıkça ve dokundukça canım yanıyordu.
Öpücük planladığımızdan daha kısa sürmüştü. Donghyun hyung dişleri arasından acıyla tısladığında ne yaptığımın farkına varıp ellerimi geri çektim ve "Özür dilerim." diye fısıldadım gözlerim yaşarırken. "İsteyerek olmadı."
"Tamam Jeongguk sorun değil, endişelenme." Dengemi kaybedip geriye doğru sendelediğimde dirseklerimden tutarak düşmeme engel oldu ve beni göğsüne çekti. Göz yaşlarım ceketini ıslatana kadar ağlamaya başladığımın farkında bile değildim.
"Ben, ben yapmadım. Her şey birden oldu. Her şey, kalbim, kalbim ağrıyor." Beni masamıza doğru götürürken sakinleştirmek için kulağıma "Tamam, hiçbir şey yok endişelenme." diye fısıldamaya devam etmişti.
Sandalyeme oturmamı sağladıktan sonra su bardağını avuçlarım arasına bıraktı ve bugün için özenle şekillendirdiğim saçlarımı okşadı. Zorla da olsa sudan birkaç yudum içtim. Birden gözümün kararması, kontrolü kaybetmem ve çektiğim acı beni o kadar korkutmuştu ki hâlâ deli gibi titriyordum.
"Gitmek ister misin artık?" dedi beni daha çok korkutmamak için olabildiğince sakin bir şekilde. Bedenimdeki titremenin biraz daha geçmesini ve kalbimin sakinleşmesini bekledikten sonra "Gidelim." diye onayladım onu. Buraya geliş amacımız tamamen aklımdan çıktığı için ne kadar oldu ya da olmadı diye düşünemiyordum. Tek düşündüğüm eve gitmekti. Eve gidip kendimi odama kapatmak, Taehyung gelene kadar da o odadan çıkmamak istiyordum.
"Magazin muhabirleri kapıda bekliyor olmalı. Konuşacak halin yoksa yorgun ve uykuluymuş gibi davran, ben sorulan sorulara cevap veririm. Tamam mı?"
Bebeklerim. Onlar da hissetmiş miydi benim hissettiğim acıyı? Az önce bile isteye yaptığım bu hatayı görmüşler miydi? Saçma bir intikam oyununda kendimi kullandığım için iğrenç biri olduğumu mu düşünüyorlardı artık?
Şimdi ben de en az Taehyung kadar suçlu hissediyordum kendimi. Onun bana yaptığını yapmış, evlilik yeminimizi bozmuştum. Benimki rol icabı da olsa, ihanet etmiştim. Artık bu oyun iki kişilikti ve ben onunla da kendimle de sonuna kadar savaşacaktım.
➳
➳
➳
Yazımım ne kadar boktan da olsa bu bölümü öyle ya da böyle yazam gerekiyordu yoksa asla ilerleyemeyecektim. Yani bölüm benim de içime sinmedi, siz de sevmediyseniz anlarım.
Hoş bundan sonrasını yazabilir miyim onu da bilmiyorum. Artık eskisi gibi iki cümleyi bir araya getiremiyorum.
Yeni bölüm gelecek mi diye hiç sormayın bile anlayacağınız.
Bir yazar notu bile nasıl bu kadar boktan olabilir ki.
-Bunny 🐰
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro