Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

18' "Üzgünüm, seni sevmiyorum"

Zaman hiçbir şeyin ilacı değildi. Tam tersine, zaman günden güne insanın içini çürüten bir zehirdi ve ben her gün bu zehirden yudum yudum içmeye devam ediyor, birbirini takip eden her sabahın ardından daha da artan yüklerle giriyordum yatağa. Bu sorumluluğu tek başıma üstlenebileceğimi söyledikten sonra kimseye gidip şikayette de bulunmaya hakkım yoktu. Ama zincirlerimi sonunda kırdım dediğim an daha da kalınlaşarak bana ayak bağı olmaya devam ediyorlardı. Geç olmadan teslim mi olmalıydım, yoksa savaşmalı mıydım bilmiyordum artık. Ne yapacağımı tamamen şaşırmış haldeydim.

Taehyung'tan ayrılmaya karar verdiğim günün üzerinden dört ay geçmişti. Bu dört ayda daha önce hiç çekmediğim acılar çekmiş, hamile olmam ve beni en az bunun kadar şaşırtan gerçeği öğrenmem gibi bir çok zorlukla yüzleşmiştim.

Zaman soyut bir kavram olabilirdi ama çektiğim bu kalp ağrısı ve karnımdaki mucize kesinlikle somut bir gerçekti...

Artık sadece bir kafa dağıtma aracı olarak kullandığım çekimler bile yaşadığım acıları kısa süreliğine de olsa unutmama yardımcı olamazken birine akıl danışmaya karar vermiş; sıramız gelene kadar oturduğumuz boş evin mutfağında, ne var ne yoksa Donghyun hyung'a anlatmıştım. Anneme bile daha söyleyemediğim sırrımı onunla paylaşmış, içimi dökmüştüm. Uzun zaman sonra senaryolar hariç her şey ile dolu olan zihnimi açmış, ipinin ucundan tutamayacağım korkusuyla uçuramadığım her bir düşüncemi serbest bırakmıştım.

"Bence bu sorumluluğu tek başına üstlenmemelisin." Donghyun hyung, masada düzensiz ritimler tutup duran elimin üzerine elini koyarak beni durdurduğunda stresli bir nefes aldım ve bakışlarımı pencereden çekip ona çevirdim. Korkum, eskisinden daha fazlaydı. Önceden yalnız kalırım, bununla tek başıma mücadele ederim diye korkuyordum. Şimdi ise bir yanda benim hayatım vardı, diğer yanda bebeğimin. Ve ben olan onca şeyden, kaybettiğim bebeklerimden sonra bir bebeğimin daha kardeşleriyle aynı kaderi paylaşmasına izin veremezdim. Bu yüzden ikinci kez düşünmeden kendi hayatımı riske atmış; doktora, aldırmayacağımı kesin bir dille söylemiştim. Evet, korkuyordum. Öleceğim için değil, arkamda bırakacaklarım için. Söz verdiğim gibi tek başıma babalık yapamamaktan ve üstlendiğim sorumluluğu kaldıramayıp anneme bir kez daha yük olmaktan korkuyordum.

Gözlerim, beni rahatlatmak için avucunun içine alarak baş parmağıyla okşadığı elime kayarken yutkundum ve "Yani ne demek istiyorsun hyung?" diye sordum.

"Taehyung'la konuşmalısın. Onu karşına al ve hiç değilse sadece babalık görevini yerine getirmesini söyle. Reddetmek gibi bir şansı olamaz." Bunca zaman kaçtığım o kapıyı gün gelince tekrar çalacağımı zaten biliyordum. Ayrıldığımız andan beri hissediyordum yokluğunu. Ne kadar boşansak da, ne kadar uzaklaşsak da o hâlâ benim mühürlü eşimdi. İtiraz ediyordum, kabullenmiyordum, dışımdan her seferinde farklı söylüyordum belki ama kalbim onun yokluğuyla bile bu kadar ağrırken kendime yalan söylemek başkasına yalan söylemekten çok daha zordu.

Elimi ellerinin arasından hızla çekerek göğsüme bastırdım ve bir anda gelen acıyla yaşaran gözlerimi kapattım. Kalbim günden güne zayıflıyordu. Bu benim düşüncem değildi. Fiziksel olarak, gerçekten kalbim Taehyung'tan uzak kaldığım bu uzun süre zarfında fazla güçsüzleşmişti. Eğer böyle devam ederse, eğer ben inadımı kırmazsam ve gururuma yenik düşersem belki de daha doğumu göremeden küçük bir kalp krizi geçirip ölebilirdim.

"Ona muhtaç olabilirim ama beni kandıran bir adama, gururumu ayaklarım altına alıp dönmek istemiyorum." dedim fısıltı gibi çıkan sesimle. Bunu daha çok kurduma söz geçirmek için söylemiştim ama Donghyun hyung verdiğim iç savaşta yenilmeme neden olacak o gerçeği bana hatırlattı tekrar. "Hayatına son vereceğin tek kişi sen olmayacaksın."

Çektiğim fiziksel ve ruhsal acının ateşine daha fazla dayanamayıp bunca zaman engel olduğum tüm göz yaşlarımı serbest bırakırken "Ben asla doğru kişi olamayacağım." diye yakınmış, kollarımı şimdiden büyümüş göbeğime sararak hıçkırıklara boğulmuştum. "Başıma gelen her şeyden ben sorumluyum. Keşke... Keşke en başından annemi dinleseydim. Aşk her şeyi çözmüyormuş gerçekten, evlilik sandığımdan daha zormuş, Taehyung'u senelerce birlikte olmamıza rağmen tanıyamamışım, hamilelik aşermekten ve eşine nazlanmaktan ibaret değilmiş..."

Donghyun hyungun oturduğum sandalyenin yanına gelerek dizleri üzerinde çöktüğünü geçirdiğim kriz esnasında hayal meyal seçerken "Nefret ediyorum kendimden." dedim. "Nefret ediyorum! Keşke o gece beni durdurmasaydın da öldürseydim kendimi."

Yanaklarımdaki yaşları parmaklarının ucuyla nazikçe sildi. Ama saniyeler geçmeden göz yaşlarım tekrar ıslatmıştı geçtiği yerleri. Yüzümü avuçları arasına aldı bu defa. Öne eğilmiş başımı kaldırmama yardımcı olduktan sonra gözlerimin içine bakarak gülümsedi ve "Herkes hata yapar." dedi yatıştırıcı sesiyle. "Burada hatalı olan sen değilsin, Taehyung. Onun hatası yüzünden kendini suçlamak yerine, ona açıklaması ya da affettirmesi için ikinci bir şans ver. Kendin için değil..." Gözlerimi ayırmadan, dikkatle onu dinlerken elini göbeğime yerleştirdi ve "Bunun için." diye devam ettirdi cümlesini. "Aksi taktirde bir daha eline böyle bir fırsat geçmeyebilir ve seni seven herkesi üzersin. Ben Taehyung'un aşkına inanıyorum ve aşk her şeyi gerçekten çözer."

Donghyun hyungun boynuna atlayıp kollarının arasında güç ve teselli aradığım an, artık ona hak verdiğim andı. Dediklerini yapma kararı almıştım. Taehyung'u affetmesem de babalık hakkını elinden almayacaktım. Ve olur da gerçekten hayatımı kaybedersem, en azından gözüm arkada gitmeyecektim. Çünkü ondan çok güzel bir baba olacağını biliyordum.



Eve dönmek için setten ayrılıp arabama doğru ilerlerken aklımda yalnızca son kararımı anneme açıklamak ve bir an önce Taehyung'u aramak vardı. Adımlarımın duraksamasına neden olan o kişiyi görene kadar...

Tam arabamın yanında, elinde bir buket çiçekle küstahça sırıtan Changmin'e bakarken sabır diledim ve sert adımlarla yanına ulaşıp "Ne işin var senin burada? Nasıl girdin içeri?" diye çıkıştım. Saniyeler içinde sinir küpüne dönmüştüm. Bir yandan da imkansız olduğunu bilmeme rağmen üzerimdeki, bana birkaç beden büyük gelen ceketle göbeğimi gizlemeye çalışıyordum. Setteki birkaç kişi hariç kimse gerçekten hamile olduğumu bilmiyordu. Dizi gereği sahte göbek takıyorum sanıyorlardı. Menajer gizli kalmasını ve hayranlar başta olmak üzere kimsenin öğrenmemesini istemişti. Haklı sayılırdı. Magazinlere konu olup herkesin diline 'Boşandığı kocasından hamileymiş' dedikodularıyla dolanmak istemiyordum. Sadece birkaç ay daha dişimi sıkmam gerekiyordu. Bu dizi bittikten sonra göz önünden uzaklaşıp daha rahat bir hamilelik yaşayabilmeyi umuyordum.

"Senin için her şeyi yapacağımı biliyorsun." Elindeki kırmızı güllerin kokusunu içine çekerek bana doğru uzattı ve "Senden daha güzel değiller ama..." dedi çekici olduğunu sandığı ses tonuyla. Dişlerimi sıkarak önüme uzattığı buketi elimin tersiyle ittim.

"Benden uzak durman için hakkında uzaklaştırma kararı mı çıkartmam gerekiyor?" Sinir bozucu, kısa bir kahkaha atmış, birkaç adımda karşıma gelerek yüzünü bana doğru eğmişti. Ani bir hareketle ellerimden birini yakalayarak sol göğsünün üzerine koydu. "Bu kalp ölene kadar senin için atacak ve ben ölene kadar yanımda olman için savaşmaya devam edeceğim. Uzaklaştırma kararı çıkartsan da umrumda olmaz."

Elimi hızla avuçlarının arasından çekerek birkaç adım geriledim. "Bana dokunmaya hakkın yok!"

"Kocandan boşandığını duyduğum günden beri ne kadar mutluyum bilemezsin. Zaten bir gün mutlaka ayrılacağınızı ve kaderindeki kişiye, yani bana geleceğini biliyordum."

"Bana bak Changmin, sen benim kaderim falan değilsin. Sen sadece psikolojik sorunları olan bir ruh hastasısın..." Lafımı tamamlamama bile izin vermeden, az önce söylediklerimi gerçekten umursamadığını göstererek havaya tehditvari bir şekilde kaldırdığım işaret parmağımı öptü ve söze girdi. "Evet, ruh hastasıyım. Aşkım beni bu hale getirdi. Ve evet, boşanmasaydın ayrılmanız için kocan olan o adamı bile öldürürdüm." 

"Yeter bu kadar! Sen kafayı yemişsin. Sadece 'hayranım' olduğunu düşündüğüm zamanlar daha çekilirdin. Şimdi resmen takıntılı bir manyağa dönüştün. Senin gibi potansiyel bir katilin daha fazla ortalıkta gezmesine göz yumamam, polisi arıyorum." Telefonumu almak için elimi cebime attığımda önü açılan ceketimden bakışları göbeğime kaymış, buruk bir şekilde gülümsemişti. Ben daha polisin numarasını tuşlayamadan elini karnımın üzerine yerleştirdi ve baş parmağıyla okşadı. Ardından "Bir de ondan hamile mi kaldın?" diye sordu acılı bir sesle. Elini itip birkaç adım geriledim ve ceketimi tekrar, sıkı sıkı sardım bedenime.

"Sorun değil Jeongguk, gerçekten. Eğer bundan dolayı kaçıyorsan bil ki; ben sana da, bebeğine de sahip çıkmaya hazırım."

"Changmin lütfen." dedim çaresizce. "Üzgünüm, seni sevmiyorum ve bundan sonraki hayatımda da sevmeyeceğime eminim. İşleri ikimiz için de zorlaştırmaktan başka bir şey yapmıyorsun. Şimdi izin ver gideyim, bir daha da karşıma çıkma. Bundan sonra da ya sıradan bir hayran olarak kal ya da beni hayatından tamamen sil, karar sana kalmış."

Başını hızla iki yana sallayarak yanıma geldi ve gül buketini ellerimin arasına tutuşturup geri çekildi. "Şimdi gidiyorum ama bu senden vazgeçeceğim anlamına gelmiyor. Sadece, üzgün olduğunu hissediyorum. Bu yüzden yani."

"Teşekkür ederim." dedim geri geri benden uzaklaşmasını izlerken. Ufak bir baş selamı verip asık suratıyla gözden kayboldu.

Sonunda ondan kurtulabildiğimde hızla arabama binmiş, elimdeki gülleri yanımdaki koltuğa bırakarak kemerimi takmıştım. Arabayı çalıştırmadan önce elimi göbeğimin üzerine yerleştirdim ve gözlerimi kapattım. "Hamile ya da mühürlü olduğum için değil Changmin, ben hâlâ Taehyung'u sevdiğim için asla bir şansın olamaz..."



Annemin dizlerine uzanmış; eski, küçük radyosundan açtığı şarkıyı dinlerken benim için hazırladığı meyve tabağından aldığım elma dilimini kemiriyordum. Uzun zaman sonra ilk defa bu kadar huzurluydum. Bir yandan kulağıma kısık seste dolan şarkı, diğer yandan annemin saçlarımda gezinen eli.

İkimizin de konuşmadığı, bu anın tadını çıkardığı dakikaları geride bırakırken annem pozisyonunu bozdu ve diğer elini göbeğimin üzerine koyup "Daha dört aylık olduğuna emin misin?" diye sordu. "Göbeğin dört aylık bir bebek için fazla büyük sanki."

"Eminim anne." diyerek onayladım onu. "Daha dört aylık."

"Doktor en son ne dedi? Sağlıklı mıymış?" Başımı sallayarak onayladım ve artık malum konuyu anneme açmam gerektiğini fark edip uzandığım yerden doğruldum. 

"Anne sana bir şey söylemeliyim." Parmaklarımla oynayıp konuyu nereden açsam diye düşünürken annem "Söyle kuzum, dinliyorum." demişti ilgiyle. İyice yanına yaklaşıp kolunun altına girdim ve tatlılık yapmaya çalışarak "Şimdi ben bir karar verdim..." diye başladım.

"Ne karar verdin?"

"Şey... Taehyung'la konuşacağım ve, ve sanırım sen haklıydın. Ondan bebeğine sahip çıkmasını isteyeceğim." Gülümseyerek "En doğru kararı vermişsin." dediğinde biraz daha hafifledim ve hızla ayağa kalkarak "O zaman ben şey yapayım..." diye atıldım. "Gideyim de arayıp söyleyeyim."

"Telefonda söyleme, ara ve buraya çağır. Ayağına kadar gelsin."

"Güzel fikir." Annemi onaylayarak gülümsedim ve koşar adım odama gittim. Bu kadar heyecanlı olmamam gerekiyordu, bunu kendim için yapmıyordum. Taehyung'u asla affetmeyecektim...

Gerçekleri bir kez daha hatırladığımda az önceki halime göre durgunlaşmış, sakin bir şekilde şarja takılı telefonumu alıp yatağımın üzerine oturmuştum.

Numarayı girmek için ekranı açar açmaz duraksadım. İşin bu kısmı daha zordu. Anneme bir şekilde anlatmış ve onayını almıştım. Çünkü onun ne olursa olsun yanımda olacağını söylediğini hatırlıyordum. Kararlarıma her daim destek çıkardı. Peki ya Taehyung? Boşandıktan sonra beni hayatından tamamen çıkarmış mıydı yoksa hâlâ orada bir yerim var mıydı? Onu Busan'a çağırdığımda gelecek miydi? Hamile olmama nasıl bir tepki verecekti, evliyken ona söylediğimde verdiği gibi bir tepki mi olacaktı? Acaba şu an benim yerime koyduğu başka biri var mıydı?

Avucumdaki cihaz gittikçe ağırlaşırken elimi kalbimin üzerine yerleştirdim ve zar zor, titrek bir nefes çektim ciğerlerime. Ardından ne olursa olsun diye düşünerek çoktan kapanan kilit ekranını tekrar açtım ve ezberimden silinmeyen numarayı çabucak tuşlayıp telefonu kulağıma götürdüm.

Uzun uzun çağrının yanıtlanmasını beklerken tüm bedenim buz kesmişti sanki. Söyleyebileceğim tek bir cümleyi bile planlamamıştım. Telefonda ona karşı saçmalamak istemiyordum...

Hat tam düşmek üzereyken açıldığında ve kulaklarıma son derece yorgun sesi dolduğunda aklımda dolanan iki, üç kelime varsa o da toz olup uçtu. "Alo, Kimsiniz?"

Bugün ikinci kez dökülmeye başladı gözlerimden yaşlar. Sesimi duymasın diye elimi ağzıma kapatarak sustuğumda bir "Alo?" daha işitmiştim.

"Konuşacak mısın? Kapatıyorum." Telefonun gerçekten kapanacağını anladığımda ne olacaksa olsun diyerek elimi ağzımdan çektim ve "Taehyung." dedim.

"Jeongguk? Ağlıyor musun sen? Jeongguk, sen misin? Konuş benimle." Ağladığımı fark ettiğinde kendimi tutamamış, bastırdığım hıçkırıkları serbest bırakarak yumruk yaptığım elimi ağrıyan sol göğsüme daha çok bastırmıştım. 

"Taehyung." diye tekrarladım. "Taehyung, konuşmamız gerek. Busan'a gel." Aramayı uzatmak istemediğim için telefonu yüzüne kapattım. Sesini biraz daha dinlersem çektiğim hasret gözümü kör edebilirdi.

Saniyeler geçmeden telefonumun melodisi sadece ağlama seslerimin duyulduğu odada yankılandı. Ekranı kendime çevirip numaraya baktım ve ikinci kez düşünmeden meşgule attım. Ardından mesaj kutusuna girip yarın buluşacağımız yeri ve saati gönderdim.

Gerçekten daha önce asla yapmayacağım bir şeyi yapmış, gururumu ezip ilk adımı atmıştım. Onu gerçekten aramıştım. Aramıştım aramasına ama vereceği cevabı dinlemeye gücüm yine yetmemişti.

Ben sadece güçlü rolü yapabilirdim. Yokluğunda daima aradığım aşk olmadan acizin tekiydim.



Yine karşı karşıya getiremedim, bölüm de geçiş bölümü gibi bir şey oldu :(

Ama diğer bölüm kesin, net, bakın vallaha buluşturacağım. Elimden geldiğince de erken yazmaya çalışacağım.

O zaman, diğer bölüme kadar kendinize iyi bakarsınız değil mi?

-Bunny 🐰

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro