Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

16' "Bir mucize diledim"

Her şey bitti... Sık sık duyduğum, belki de bir o kadar kullandığım bu cümle neyi ifade ediyordu? Biten neydi? Umutlarım mı, Hayatım mı, Yoksa nefes alma nedenlerim mi..? Her şey bitiyorsa ardından gelen acı da neyin nesiydi? Kaderin bana 'Bitmedi, kendini kandırma.' deme şekli mi?

Ben bitti desem de bitmiyordu işte. Ölene kadar da bitmeyecekti. Ne çektiğimiz acı, ne de umutsuzluğa düştüğümüz an sayısı. Dün evi terk ettiysem, bir daha o eve asla dönmeyeceğimin bir garantisi yoktu. Ben dönmeyeceğim desem de öyle bir şey olurdu ki hayatımda, ağlayarak çalardım tekrar o kapıyı ya da affetmem desem de affederdim ve bitti sandığım her şey böylelikle küllerinden doğan anka kuşları misali tekrar başlardı.

Çünkü buna karar veren biz değildik, kader dediğimiz saçmalıktı.

Tüm gece saçma düşünceler yüzünden uyuyamamıştım ve sıcağı umursamadan bedenime sarıp kafama kadar çektiğim yorganla sanki işe gitmem gerekmiyormuş gibi yatıyordum. Belki de her şey kendi kendine çözülüp hayatım düzene binene kadar burada kalabilir, hiç ihtimal yoksa da ölümü bekleyebilirdim.

"Kuşum geç kalacaksın, hadi kalk da kahvaltını yap!" Tabi sorumluluklarım buna izin verseydi...

Çalışmak eskisinden daha zor gelmeye başlamıştı. İşine aşık derecesinde bağlı ben, on beş yaşımda bile bu kadar zorlandığımı hatırlamıyordum. Hatta okulu ve seti bir arada yürütür, bazı sınavlarıma hiç uyumadan girerdim. Okuldan bıkar, işten bıkmazdım. Şimdi ise annem yatağımdan kalkmam için zor kullanıyordu.

Onu duymazdan gelerek gözlerimi kapattım. Aniden odaya dalma ihtimaline karşın uyuyor numarası yaparak önlem alıyordum. Belki böylece beni uyandırmaya kıyamaz ve işe göndermezdi. En azından o zamanlar okula gitmek istemediğimde işe yarıyordu.

Büyük çaplı bir depresyon yaşıyordum. Canımın yapmak istediği tek şey zamanı umursamadan yatağımda yuvarlanıp müzik dinlemek ve beni üzen şeyleri tekrar tekrar düşünerek kendi kendime sonlar kurgulamaktı. Her şeyden nefret ettiğim sıradan anlardan biriydi aslında. İşten, evlilikten, hayattan ve aklıma gelebilecek her şeyden nefret ediyordum.

"Jeongguk, kime diyorum ben oğlum?" Yerimde tepinerek "Hayır!" diye bağırdım. Bedenime sarılı yorgan yüzünden kuvvetle muhtemel dışarıdan can çekişen bir tırtıl gibi görünmüştüm. "İstemiyorum! Gityemeceğim işte, bana ne, bana ne..."

"Ne demek gitmeyeceğim? Gideceksin efendim. Ergenliğini seninle tekrar yaşayamam ben." Kafamdaki yorganı aşağı çekerek "Nefret ediyorum hepinizden!" dedim. Her şey sınıfına annem bile dahildi.

"Akşam gelince de nefret edersin, şimdi çabuk kalk. Donghyun seni almaya gelecekmiş."

"Donghyun neden seni aradı ki?"

"Beni aradığını söylemedim ki."

"Anne!" diye atıldım. "Telefonumu mu kurcalıyorsun sen?" Yüzündeki sinsi gülüşle "Kahvaltın masada seni bekliyor, çabuk olursan iyi edersin." dedi ve odamdan çıktı. Yine beni taklaya getirmişti.

"Nefret ediyorum sizden!" O çıkar çıkmaz arkasından bağırdım ve üzerimdeki yorgandan kurtulmak için tepinmeye başladım.

Hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalışıyordum. Sanki Taehyung hayatıma girmemiş de bu annemle normal bir günümüzmüş gibi...

Tabi bu rol yapmaktan daha zordu çünkü Taehyung'la lisedeyken tanıştığım için hayatımın yarısı onunla geçmişti, doğal olarak baktığım her yer ondan bir iz taşıyordu. Şu an yattığım yatak ya da kıyafetlerimin olduğu dolap bile. Bu yüzden o hiç olmamış gibi davranmak bir hayli zordu.

Eğer ihaneti aşabilecek ya da yalanı umursamayacak biri olsaydım, ona şimdiye kadar defalarca kez dönmüş olurdum.

Zaten sete gidince üzerimi değiştireceğimi bildiğim için şimdilik bir şeyler giymiş, saçımı başımı umursamadan mutfağa, annemin yanına gitmiştim. Dolaptan su şişesini alarak kafama diktiğim sırada annemden "Soğuk suları içiyorsun, içiyorsun, sonra da boğazın ağrıyor." homurdanmaları gelmeye başlamıştı bile. Susuzluğumu giderdiğime kanaat getirdiğimde şişenin kapağını kapattım ve tekrar yerine koydum.

"Sürekli çişim geliyor. Acaba boğazımı değil de başka bir yerimi mi üşüttüm?"

"Ayağını üşütmüşsün demek ki."

"Ben başka bir şeyi kast etmiştim ama neyse..." Annemin ağzını açmasına kalmadan dışarıdan gelen bir korna sesi kulaklarıma dolduğunda yanağından kocaman öptüm ve hemen kendimi evden dışarı attım. Beni kahvaltı için zorlasın istemiyordum.

Tanıdık otomobili gözüme kestirip adımlarımı hızlandırmış, Donghyun hyungu daha fazla bekletmemek için ön koltuğa oturmuştum.

"Günaydın." dedim, işe gitmenin bıkkınlığını taşıyan sesimle. Donghyun hyung ise benim aksime enerjik bir şekilde "Günaydın." diye karşılık verdi.

Aramızda başka bir konuşma geçmeden yola koyulmuştuk. Bir an önce sete gidip kendi dramım yetmezmiş gibi bir de üzerine Jungkook'un dramını çekerek bileklerimi kesecek duruma gelmem gerekiyordu.

"Neşeli gördüm bugün seni." Başımı yasladığım camdan biraz kaldırarak "Ne neşe ama..." diye homurdandım. Neşeyle uzaktan yakından alakam yoktu. Durumuma sadece 'İyi olmaya çalışıyorum.' diyebilirdim.

"Deme öyle, kapıdan çıkarken gülümsüyordun."

"Gülümsemiyordum. Gözün yanılmıştır senin." Bakışlarını yoldan çekip birkaç saniye bana dönerek "Neden mutlu olmaman gerekiyormuş gibi davranıyorsun?" diye sordu. Omuz silktim. "Hayatım mutlu olmama izin vermeyecek kadar berbat bir durumda çünkü."

"Öyle deme, hayat hâlâ devam ediyor ve seni beklemediğin bir anda şaşırtabilir." Evet, şaşırtabilirdi. Hatta şaşırtacaktı. Hem de sandığımdan daha yakın bir zamanda...

"Hayat o açılan boşluğun yerini tekrar dolduramaz."

"Bu kadar emin konuşma."

"Hyung ben mühürlüyüm." Bazı gerçeklerin farkına varması için sert tuttuğum ses tonum susmasını sağlamıştı. "Bu işaret ne demek biliyor musun?" Boynumdaki ısırık izini göstererek devam ettim. "Bu omega bir alfaya ait demek. Alfaların dikkatini çeken feromonlarım ya da onların arzulayacağı bir cazibem yok artık. Hepsini geçtim, ben kimseyle olamam bu saatten sonra. Kalbim de, mührüm de buna izin vermez." Kalbim, onu paramparça eden kişiye aitti; ölene kadar da orada kalacaktı. Çünkü bunu isteyen kendisiydi. Acı çekeceğini bile bile onu seven, kalbimin ta kendisiydi.

Beklediğim gibi diyecek bir şey bulamadığında başımı tekrar camdan tarafa çevirdim ve göz yaşlarıma hakim olmaya çalışarak elimi işaretin olduğu yere çıkardım. Bir mucize diledim içimden. Her şeyi düzeltecek bir mucize olsun istedim...



Sete ulaşmayı başardığımızda kendimi direkt karavanıma atarak kostümümü giymiştim. Havalar gitgide düzeliyor, yakıcı yaz sıcakları kendini sonbahar serinliğine bırakıyordu. Bu durumdan memnundum çünkü kesinlikle bir yaz insanı olduğumu düşünmüyordum.

Üzerimdeki sıradan kıyafetlerle aynanın önüne geçtiğimde Mümkünmüş gibi modum daha da düştü. Sanki benim yerime sürekli yemek yiyen biri vardı da o yedikçe ben kilo alıyordum. Yoksa hiçbir şey yemeden bu kadar kilo almamın başka bir açıklaması olamazdı. Günde bir elma ve bir bardak sütle idare ediyordum. Hatta birkaç gündür onları da kusarak çıkarmaya başlamıştım. Anlaşılan ne yaparsam yapayım, hiçbir işe yaramayacaktı.

Kapımın tıklatıldığını duyduğumda tişörtümü indirerek düzelttim ve gelmesini söyledim. Makyözüm her zamanki güler yüzüyle içeri girmiş, "Günaydın Jeongguk." diyerek hemen makyaj masasına ilerlemişti. Kabalık olmasın diye "Günaydın Chaeyoung." dedim. Aramızda çok bir yaş farkı olmadığı için ona ismiyle hitap edebileceğimi söylediğini hatırlıyordum.

Sandalyeye otururken "Sabah aceleyle çıktığım için işareti kapatamadım, onu da kapatabilir misin?" diye ricada bulundum. Hemen bir baş sallamayla beni onaylamış, boynuma kapatıcı sürerek süngerle yaymaya başlamıştı.

"Özele girmezse bir şey sorabilir miyim?" Ne soracağını merak ederek "Tabi." dedim. Chaeyoung iyi bir kadındı ve onu terslemek istemiyordum.

"Bir omega olarak hep merak etmişimdir. Mühürlendiğin zaman alfan yanında olmazsa kızgınlığında daha mı fazla acı çekiyorsun?" İlk birkaç saniye düşünmüş, hemen ardından gözlerim şaşkınlıkla büyürken yutkunmuştum.

"Ben..." dedim çatallanan sesimle. "Ben iki aydır hiç kızgınlığa girmedim." Elim aniden karnımı bulduğunda boğazımı ağrıtacak kadar büyük bir yumru hissettim. Chaeyoung ne diyeceğini şaşırmış halde bana bakakalırken soğukkanlı olmaya ve başka şeyler düşünmeye çalışıyordum. Beslenme düzenim çok bozulmuştu ve uzun süredir stres altındaydım mesela. Bundan kaynaklanan ufak bir gecikme olabilirdi..?

"Chaeyoung, ben de senden bir şey istesem ayıp olur mu?"

"İstediğini söyleyebilirsin." Aptal değildi, o da durumun ne olduğunu az çok anlamıştı. Bu nedenle, "Bana en yakın eczaneden gebelik testi alabilir misin? Ben makyajımı yaparım ama lütfen hızlı ol." dedim çekinmeden. Başıyla onaylayıp hemen harekete geçtiğinde oturduğum sandalyeden kalktım ve tırnaklarımı kemirerek ileri geri yürümeye başladım.

Eğer doğruysa ne yapacaktım ben? Ya gerçekten Taehyung'un bebeğini taşıyorsam? Zaten zor zamanlardan geçiyordum, tüm enerjimi harcamam gereken bir işim vardı, bir de üstüne biz boşanmıştık. Bebeğimi babası olmadan mı büyütecektim? Yoksa onun da mı katili olmak zorundaydım?

Yapamazdım ki. Bir kez daha o hataya düşemezdim. Bu benim elime geçen son fırsattı, bu benim son şansımdı. En önemlisi karnımda taşıdığım benim bebeğimdi. Şimdi eğer bu doğruysa yapmam gereken şey annem gibi güçlü olmaktı. Güçlü olup ona iyi bir aile kurmalıydım ama ben hiçbir şey yemeyerek ona daha çok zarar veriyordum. Belki de hâlâ küçücük canıyla hayata tutunmaya çalışıyordu karnımda...

Karavanı turlamayı keserek tekrar aynanın önüne geçtim ve bunca zamandır kilo sandığım karnıma bir kez daha baktım. Beş dakika öncesiyle şimdi arasında bir uçurum vardı. Gözlerimde kendinden nefret etme duygusuna değil, korkuya ev sahipliği yapıyordu artık.

O an bir dakika bir saat gibi gelmiş, geçmek bilmeyen zamanın ardından Chaeyoung elinde siyah bir poşetle içeri girmişti. Teşekkürlerimi sıralayarak poşeti elinden aldım ve karavandaki tuvalet kabinine koştum.

Daha önceden deneyimliydim fakat elim o kadar titriyordu ki, bu testi yapmaya cesaretim var mı emin olamıyordum. Yapmasam da her şey ortadaydı gerçi. Bu kadar belirti de şans eseri denk gelemezdi, değil mi?

"Jeongguk seni çağırıyorlar, her şey yolunda mı?" Kabinin kapısını tıklatan Chaeyoung'la daldığım düşüncelerden sıyrıldım, "Evet." diye yüzeysel bir cevap verdim.

"Gidip onlara biraz daha beklemelerini söyleyeyim mi?"

"Evet, lütfen." Chaeyoung'un çıktığını anladığımda daha fazla bekleyemeyeceğimin bilinciyle bir an önce kaderimi değiştirecek testi yapmaya koyulmuştum. Neden geç kaldığımı sorduklarında onlara sunabilecek bir bahanem yoktu. Hatta makyajımı bile kendim yapacağımı söylememe rağmen yapmamıştım henüz.

İşimi tamamlayıp kabinden çıktığımda testi makyaj masasının üstüne bıraktım ve aynanın karşısına geçip kullanacağım ürünleri tek tek önüme çektim. Ama benim yapmama kalmadan Chaeyoung gelmiş, hemen malzemeleri elimden alıp makyaja başlamıştı. Şikayet etmedim, aklım hâlâ masanın üzerindeki testteydi. Sonucun çıkması için biraz beklemem gerekiyordu, bu da ilk sahne çekilene kadar aklımın burada kalması demek oluyordu.



"Onu gördüm." dedim tüm hayat enerjimi kaybetmişim gibi büyük bir yorgunlukla.

"Siktir." Bir an ağzından kaçırdığı küfrün ardından "Bir şey dedi mi peki?" diye sormuştu. Başımı olumsuz anlamda salladım. "Beni görmedi." dedim kırıklarımı açık etmekten çekinmeden.

"Görmedi mi, yoksa kendini mi göstermedin?" Dudaklarımın arasından kaçan mağlup nefes eşliğinde "Belki ikincisi olabilir." diye cevapladım sorusunu.

"Bak Jungkook, iki ay önce ya..." Sözünü keserek "İki ay, üç hafta." diye düzelttim onu. Tek kaşını kaldırıp bir süre ciddi olup olmadığımı anlamak için yüzüme baktıktan sonra "İki ay üç hafta..." dedi kabullenerek. "Dile kolay değil mi? Tanrım... O gece seni neden öylece olduğun yerde bırakıp gitmedim ki? Hiç yoktan başıma dert aldım..."

Birden başıma saplanan keskin ağrı yüzünden uğuldayan kulaklarım Baekhyun'u duymamı tamamen engellemişti. Kaşlarımı çatıp ellerimi saçlarıma geçirdim ve kafamı kollarım arasına gömdüm. O esnada yönetmen sahneyi kestiğini bağırmış, birkaç çalışan endişeyle etrafıma toplanmıştı.

Onları yanımdan uzaklaştırarak oturduğum yerden kalktım ve dışarı çıktım. Aldığım her nefeste kaburgalarım göğsüme batıyordu sanki. Ensemden sırtıma doğru kayan soğuk terlerle ve kararan gözlerimle hemen birkaç adım uzağımdaki karavana ilerleyip arkamdan gelenleri umursamadan içeri attım kendimi. Kapıyı arkamdan kilitlemem ise birkaç saniyemi almıştı.

İlk olarak mini buzdolabından bir şişe su çıkardım. Ardından camın önündeki koltuğa oturup şişeden birkaç yudum aldım. Büyük ihtimalle açlıktan kan şekerim düşmüştü. Su içmek yerine karnımı doyuracak bir şeyler yemem gerekiyordu ama hiç halim yoktu.

Koltuğa tamamen uzanarak başucumdaki yastığa kafamı koyduğumda biraz daha rahatladım. Burnumdan derin nefesler alıp ağzımdan vererek göğsüme baskı yapan güçten kurtulmaya çalıştım. Dışarıdan gelen seslere ve adımı sayıklayan çalışanlara tamamen kulak tıkamıştım.

Bedenimde adlandıramayacağım bir yorgunluk vardı. Bıraksalar daha saatlerce yatardım. Kırk kişi gelse yine kaldıramazdı beni. Buna rağmen sakinleşene kadar uzandığım koltuktan beni kaldıran güç sadece aklıma gelen ufak bir test olmuştu. Kendisi ufak ama insana yüklediği sorumluluk kırk kişinin ağırlığından daha büyük bir test...

Birkaç adım uzağımdaki makyaj masasının üzerinden beyaz çubuğu alarak tekrar yerime oturdum ve avucumda sıkı sıkı tutarken tanrıya her şeyin olduğundan daha fazla zorlaşmaması için yalvardım.

Taehyung'la mutlu bir hayatımız varken bu an bile çok güzeldi. O akşam hevesle yapmıştım bu testi. Sonucu gördüğümde mutluluktan ağlamıştım. Fakat başımı eğip de çubuğun üzerindeki çift çizgiyi gördüğümde yanaklarımdan süzülmeye başlayan yaşların bu defa mutluluktan mı yoksa korkudan mı olduğunu bilmiyordum.

Boğazıma dizilen hıçkırıkları tutmak için büyük bir savaş verirken "Hamileyim." diye fısıldadım. Ardından ağlayan gözlerime inat bakışlarımı tavana çevirdim. "Bir kez daha baba oluyorsun Taehyung..."



Yeni bölümden herkese merhabalar, ben kaptanınız Bunny. Bundan sonra uçuşa geçiyoruz. Lütfen kemerlerinizi bağlayın.

Yazmayacağım uzun bir süre diyorum ama sonra bir sürü yorum geliyor, bu yorumlar da beni çok mutlu ediyor ve ben dayanamayıp yine yazarken buluyorum kendimi.

Geriye dönüp dönüp kontrol etmeye vaktim olmadı. Eski bölümlerle çakışan herhangi bir yer varsa söyleyin lütfen.

Diğer bölüme kadar kendinize iyi bakın~

-Bunny 🐰

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro