15' Büyümek Acı Verir
Şimdi ben bu ufacık şeyi neden buraya koydum eminim merak ediyorsunuzdur. Gidin onu bulun ve linçleyin diye değil elbette. Kimin kitabımı, yazımını bile bilmediği kelimelerle adlandırılmış okuma listelerine eklediği çok da umrumda değil. Şu an bu kitap bir çok okuma listesinde mi? Evet öyle. Bana sürekli bildirimleri geliyor zaten, bunun için ayrı teşekkür ederim. Ne listesine eklerseniz ekleyin kitabın keşfedilme oranı artıyor. En azından ben stalk yapıp okuma listelerinden hiç görmediğim kitapları görüp okuyabiliyorum. Tek ben yapmıyorumdur böyle bir şeyi değil mi?
Peki bunu neden paylaşmadığım kısmını anladığınızı varsayarak asıl konuya gelmek istiyorum. Bu şahısla mesajlardan da göreceğiniz üzere gereksiz bir tartışmaya girmedim çünkü dediğim gibi, gereksiz. Zaten zeka yaşının bir hayli küçük olduğu da ortada. Ufacık bir profiline bakarak da anlayabiliyorum koyu bir Jikooker olduğunu. Ama şunu söylemek istiyorum ki ne kadar koyu olursa olsun benim olduğum yerde, benim profilimde ve kitaplarımda, Taekook'a çamur atmaya hakkı yok.
Bu sözüm sadece ona da değil. Multishipperım ve elimden geldiğince her shipe bir şeyler yazmaya çalıştım, çalışıyorum. Best shipiniz olmasını anlıyorum, benim de best shipim NamKook ama ben gidip de diğer shiplere çamur atıp onlara hakaret içerikli okuma listeleri açmıyorum. Diyeceğim o ki, eğer aranızda da bu kitaba göre koyu Taekooker olup böyle saçma sapan şeyler yapan; Jikook'a ya da diğer herhangi bir shipe anti duygular besleyen kullanıcılar varsa kitabımdan siktirip gitsin. Kitabımı geçtim, profilimden de uzaklaşsın çünkü bu tarz insanlara tahammülüm yok. Ben Jikook kitabımda Taekook'tan da, Taekook kitabımda Jikook'tan da bahseden bir insanım. Boşuna birbirimizi çekmeyelim.
Okuyan ve kale alan herkese teşekkürler. Biliyorum biraz geç geldi ama bölümün istediğiniz gibi tadını çıkarabilirsiniz. Uzun bir süre bölüm gelmeyebilir. Bu bölüme kadar beklediğinizden daha uzun bir süre...
➳
➳
➳
İki yıl önce kendi yuvamı kurmak için ayrıldığım eve, şimdi yuvamı bozarak geri dönmüştüm. Ne kadar değişmişti her şey sadece iki yılda. Odam, çocukluğumu geçirdiğim bahçe, annemle her sabah sohbet ettiğimiz mutfak, birlikte film izlediğimiz salon... Hiç biri eskisi gibi hissettirmiyordu şimdi. Belki hepsi gitmeden önce bıraktığım gibi yerli yerindeydi. Ama ben gitmeden önceki Jeongguk değildim artık. Eski evimden çok, eski ben değişmişti.
"Sana o adamla evlenmemen gerektiğini en başta söyledim. Ama sen ne yaptın? Anne o şöyle iyi, anne o böyle iyi deyip durdun. Sadece iki sene sürdü. Ben seni uyardım, o adamla yapamazsın dedim, senin hayat tempon onunla tutmaz dedim, o seni mutlu edemez dedim. Demedim mi?" Ağrıyan başımı ovarken "Tamam anne, yetmez mi bu kadar?" diye mızmızlandım.
Seul'deki işler biter bitmez ilk uçakla Busan'a dönmüştüm. Ekibin geri kalanı birkaç gün sonra geleceklerdi fakat benim orada daha fazla durmamın bir mantığı yoktu. Annemi özlemiş, iş günleri başlamadan biraz özlem gidermek istemiştim fakat geldiğimden beri sitemleri bitmiyordu. Birkaç hafta önce uzun süreli ilişkime son noktayı koymuştum. Yorgundum, kırgındım ve bunları daha fazla dinleyecek gücüm yoktu.
"Yetmez bu kadar. Sen benim oğlumsun, canımdan bir parçasın. Seni tek başıma doğurdum, tek başıma büyüttüm ben. Her şeyimi senin ayakların altına serdim. Gözümden daha iyi baktım sana. Her daim, kollarıma ilk aldığım anda boncuk gözleriyle bana bakan minik bebeğimsin sen benim. Şimdi elin serserisi gelip benim göz bebeğimi üzecek ve ben sessiz kalacağım öyle mi?" Bu hayatta sahip olduğum en değerli varlık annemdi benim için. Doğal olarak en zayıf noktam da oydu. Elbette hatalar yapmıştım, sözünü dinlemediğim zamanlar olmuştu ama her böyle konuştuğunda duygulanmaktan kendimi alamıyordum.
Ağlamanın eşiğindeyken yanımdaki bedene kollarımı sıkı sıkı doladım ve küçük bir çocuk gibi yine ona sığındım. "Özür dilerim anne. Keşke senin sözünü dinleseydim, keşke hiç evlenmeseydim, keşke beni işaretlemesine izin vermeseydim..." Beklemediğim bir anda omuzlarımdan kavrayarak beni doğrulttuğunda savunmasızlık hissiyle zar zor tuttuğum birkaç damla göz yaşı yanaklarımdan kayıvermişti.
"Seni işaretlemesine izin mi verdin?" Dudaklarımı birbirine bastırarak sustum. Evet diyecek cesaretim bile yoktu. Kendi hatamın arkasında duramayacak kadar korkaktım ben.
Benden bir cevap alamayan annem, yanımdan kalkarak mutfağa ilerledi. Birkaç saniye sonra ise elinde ıslak bir bezle geri döndü.
Çenemden tutarak yüzümü kaldırmış, boynumdaki kapatıcıyı silerek işaretin gün yüzüne çıkmasını sağlamıştı. Diyeceklerinden korkup, kurtulabilirmişim gibi, çaresizlikle bakışlarımı kaçırdım. Ama beklediğimin aksine sessiz kalmıştı. Yavaşça, az önceki yerine oturdu ve öylece yüzüme bakmaya devam etti.
"Kızamıyorum bile. Sonuçta sen onunla hayatını birleştirmek için evlendin, hayatını çalacağından haberin yoktu."
Annem hayatımda tanıdığım en güçlü kadındı. Ayakları hep yere basıyordu. Yerden kesildiği zaman yaptığı hatanın da sonuna kadar arkasında duruyordu. Bunca yılımızı hep beraber geçirmiş, gerçek anlamda birlikte büyümüştük. Ama ben annemden bunu bir türlü öğrenememiştim. Ben annemin aksine hayatımı bağlayabileceğim bir insan, sırtımı yaslayabileceğim bir duvar aramıştım hep.
Belki de gençlik hatasıydı. Anneme sinirlendiğim her an onun beni tek başıma yetiştirmeye çalışmasından ama başarısız olmasından yakınırdım. Annemin bana, iki ebeveyni de yanında olan bir çok çocuktan daha iyi baktığını; sadece annelik değil, aynı zamanda arkadaşlık ettiğini çok sonra anlamıştım ama o zaman da iş işten geçmişti çünkü Taehyung kalbimi esir almıştı. Birden bire hayatıma girmiş, kısa sürede hayatım oluvermişti.
"Sen dünyaya geldiğinde ben daha on yedi yaşındaydım Jeongguk. Çok genç bir yaş, değil mi? Ailem tarafından reddedilmem, kendi başıma bir hayat kurabilmem için çok genç bir yaş...
"Hayatı anlık yaşıyordum, kimsenin ne dediği çok da umrumda değildi. Okumak istemedim, babalarımın bana ölene kadar maddi destek sağlayacaklarını düşündüm. Geceleri kovaladım, hiçbir partiyi kaçırmadım, kimseye bağlanmadım ve itiraf etmek gerekirse senin diğer ebeveynin kim onu bile bilmiyorum. Sadece bir gün hamile olduğumu öğrendim ve her şey birbirine girdi. Önce bu hayatı hiçbir çaba göstermeden yaşadığım için babalarım tarafından evden kovuldum, sonra karnımda kimden olduğunu bile bilmediğim bir bebekle sokaklara düştüm. O an aklım başıma geldi ama her şey için çok geçti.
"Bir evde hizmetçilik yaptım, sen doğana ve bir yaşına girene kadar her günümü o evde geçirdim. Hem çocuk baktım, hem ekmek parası kazandım. Sonra kendime bir ev tutup oradan ayrıldım ama seninle ilgilenip bir yandan çalışmak eskisinden daha zordu. Aylarca kirayı ödeyemedim, süründüm. Aç kalıp senin karnını zor doyurdum ben. Ardından iki yıl görmediğim babalarımın bir uçak kazasında hayatlarını kaybettiklerini öğrendim. Onlardan kalan bu ev olmasaydı daha ne zorluklar çekecektim ya da sen on beş yaşında televizyonlara çıkmasaydın, geleceğini garantiye almasaydın bizi hayatta neler bekliyordu kim bilir.
"Sana bunları benim gibi ol diye anlatmıyorum tabi. Herkesin hataları olur, benim de çok fazla hatam oldu. Ama şunu bil ki, hatalarının arkasında durmak zayıflığını göstermek değildir. Tam tersine güçlü olduğunun kanıtıdır. Ne yaparsan yap, ben senin daima yanında olacağım güzel oğlum."
Alnımda hissettiğim güven verici buseyle gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. annem yanımdayken hata yapmaktan bile korkmuyordum. Belki de şimdiye kadar hep bundan cesaret almıştım. Hayatımı yokuşa sürsem bile o kollarını açmış, yokuşun sonunda beni tutmak için hazır bekliyordu.
Bu yüzden annemin yaptığı hatanın çok benzerini yapmıştım ve annem bana yapma diyememişti. Evlenmeden bir alfayla, birden çok kez birlikte olmama dur diyememişti çünkü bu hatayı kendisinin de yapmış olduğunu yüzüne vuracağımı biliyordu. Sadece beklemişti. Benim de kendi hayat dersimi tek başıma çıkarmamı beklemişti. Aynı yanlışa düşüp ilk kez Taehyung'tan hamile kaldığımda bile bana kızmamış, hep yaptığı gibi dağıttıklarımı arkamdan toparlamaya çalışmıştı. Gidip tehdit etmişti onu. Beni yalnız bırakmamasını söylemişti. Kendisi gibi tek başıma çocuk büyütmemi istememişti. Ben yine onun yaptığını yapıp kendi bebeğime sahip çıkamamıştım, orası ayrı.
Ve şimdi yine, yaptığım büyük bir hatanın ardından hayatımın bittiğini düşünürken bana 'Ben buradayım' diyordu. Geri kalan ömrümü ona hizmet ederek geçirsem, yine borcunu ödeyemezdim.
"Biliyor musun anne, iyi ki benim ailem bir başkası değil de sensin. Eğer beni sen yetiştirmeseydin ben, bana acı çektirmeye çalışan herkese inat ayakta durmayı başaramazdım." Yüzümü iki avucu arasına aldığında bir elini tutup öptüm ve sıkı sıkı tutundum. Bana öyle bir bakıyordu ki, dile getirmesine gerek kalmadan benim de onun için ne kadar değerli olduğumu anlayabiliyordum.
"Sen de iyi ki benim oğlumsun. Ailene hep bağlı kaldın ve benim yapamadığımı yapıp küçük yaşta eve para getirebilmek için çok çalıştın. Sözümü dinlememiş olman, kendi yolunu çizmen önemli değil. Ben seninle her daim gurur duyuyorum küçüğüm." Zaten uzun zamandır kalbimde büyük bir ağırlık vardı, bir de yaşadığımız şu an beni bir hayli bitkin düşürmüştü. Fazla duygusaldım, normalde olduğumdan daha fazla. Bunun nedeninin de boynumdaki, üzerime lanet gibi yapışan işaret olduğunu düşünüyordum. Alfadan uzak kalmak beni güçsüzleştiriyordu.
"Anne, bu gece seninle uyuyabilir miyim?" diye sordum çekingen bir ses tonuyla. Karşı çıkmayacağını biliyordum ama böyle gözüne daha sevimli göründüğümden de emindim.
"Yemek yemeden uyunur mu hiç?" Kaşlarını çatarak üç yaşındaki Jeongguk'u azarlar gibi işaret parmağını gözümün önünde salladığında dudaklarımı büzmüş "Ama ben aç değilim ki, hiç iştahım yok." diye karşı çıkmıştım.
"İtiraz kabul etmiyorum. Sen bugün geleceksin diye en sevdiğin yemekleri yaptım ben." En son ne zaman oturup doğru düzgün bir yemek yediğimi hatırlamıyordum. İştahım gerçek anlamda kesilmişti. Ayrıldığımız günden beri...
"Bu gece uyusak olmaz mı? Çok yorgunum ben. Hem yoldan yeni geldim. Sabah yeriz ya da sonra yeriz. Kaçmıyor ya."
Annem şüpheyle "Bana bak sen beslenmene de mi dikkat etmiyorsun yoksa?" diye ağzımı aradığında karşı çıkmak için hemen atıldım. "Olur mu öyle şey anne, elbette beslenmeme dikkat ediyorum. Ama ben seni ve seninle uyumayı çok özledim. Hem aç değilim ki, uçakta yedim bir şeyler." Yalan söylediğim için ellerim buz kesmişti. Özellikle anneme yalan söylemek konusunda hep çok kötü olmuşumdur. Ama bu yalanımı anlamamasını umuyordum.
Hiçbir şey yememiştim uçakta. En yağsız ve hafif yemekler bile midemi kaldırıyordu. Su içmekte zorlanıyordum. Acı çekmesi gereken oydu ama yine hayat benim için işkenceye dönmüştü.
"Pekala, dediğin gibi olsun. Beş dakika içinde pijamalarımızı giyip dişlerimizi fırçalıyoruz ve yatağa giriyoruz." Ellerini çırparak ayağa kalktığında yerimden fırladım ve odama bıraktığım valizime koştum. Bana hâlâ çocukmuşum gibi davranıyordu ve bu taktiklerin cidden hâlâ işe yarıyor olması çok garipti.
Pijama takımımı üzerime geçirdikten sonra diş fırçamı da alarak banyoya girdim. Günün yorgunluğunu üzerimden atmak için belki de duş almam iyi olabilirdi ama bugün canım hiç duş almak istemiyordu.
Bu seçeneği es geçerek dolaptan aldığım macunu diş fırçama sıktım ve suyun altına tutup dişlerimi fırçalamaya başladım. Fırçayı dişlerime sürerken ise gözüm aynaya takılmıştı.
Karşımda gördüğüm kişi ben olamazdım. Tüm hayat enerjimi kaybetmiş gibi bakıyordum. Sanki etrafa attığım her gülücük sahteydi. Ne ara bu kadar kapatmıştım kendimi, bilmiyordum. Bir çiçeği daha soldurmuşlardı. Taehyung içimde büyüttüğüm çiçeği sapından koparıp, soldurmuştu...
Ağzım köpükler içinde kaldığında fırçayı çekerek suyu açtım ve lavaboya tükürdüm. Ardından ağzımı çalkalayıp diş macununun mide bulandırıcı acı tadından kurtulmaya çalıştım. Şimdi geriye yatağa girip annemi beklemek kalmıştı.
Parmak uçlarımda geldiğim odanın kapısını aralayıp başımı içeri uzattığımda boş yatağı görmem beni mutlu etti. Hemen içeri girdim ve yatağın üzerine serili pikenin altına saklanıp gözlerimi kapattım.
Çok geçmeden kapının sesinden annemin de geldiğini anlamıştım. Tam zamanında yataktaydım. Her zamanki gibi.
"Ballı sütünü getirdim." Söyledikleriyle ona dönmemi sağladığında elinde tuttuğu koca bir bardak ballı sütle kesişmişti bakışlarım. Küçükken de bunu hep yapardı ama yine yapmasının nedeninin bu olmadığını çok iyi biliyordum. Yalanıma inanmamıştı ve inatçı bir insan olduğum için kendince çözümler buluyordu.
Kaçamayacağımı bildiğimden, doğrularak sırtımı yatak başlığına yasladım ve bardağı ellerim arasına alarak onun da yanıma yerleşmesini bekledim.
Aslında haksız da sayılmazdı bana hâlâ çocukmuşum gibi davranmak konusunda. Bir kere bu yaşıma rağmen çocukluk yapan bendim. Evlendiğimde bile bir çok şeyin farkında olamamıştım. Birine güvenip onun tüm sözlerine inanmak istemiştim hep.
Gözlerimiz buluştuğunda daha fazla dayanamayarak sordum: "Neden bu kadar acı veriyor?"
Saçlarımı okşarken buruk bir gülümseme sergiledi, sanki ben bile ne demek istediğimi bilmezken o anlamış gibi. "Büyüyorsun."
➳
➳
➳
"Olmuyor işte, olmuyor!" Olduğum yere çökerek yüzümü avuçlarıma gömmüş, hıçkırıklara boğularak ağlamaya başlamıştım. Sürekli ağlamaktan ve kendimi parçalamaktan yorulmuştum ama her şey üzerime üzerime geliyordu.
Busan'a geleli birkaç hafta olmuştu. Yapımcı daha fazla beklemek istemediği için dizi çekimleri başlamıştı. Ama ben büyük bir sorun yaşıyordum.
Doğru düzgün bir şey yemememe rağmen kilo alıyordum. Kilo vermem gerektiğini söylediklerinde düzensiz beslenmemden kaynaklandığını düşünerek uygun bir diyet listesi oluşturmuştum fakat günlük yediğim kalori miktarını ne kadar azaltırsam azaltayım tartıya çıktığımda gördüğüm o sayı bir türlü düşmüyordu. Bu durum sinirlerimi bir hayli yıpratıyordu, fazla agresifleşiyordum. Her şeyi bir kenara itip kendimi odama kapatasım vardı. Her gece daralan göğsüm yüzünden uyuyamamam da işin cabasıydı.
Odamın kapısı açıldığında başımı kaldırmadan bacaklarımı kendime çekerek biraz daha küçüldüm.
"Jeongguk, ne oldu oğlum?" Annem endişeyle yanıma gelmiş, oturduğum zeminde diz çökerek saçlarımı okşamaya başlamıştı. Beni sakinleştirmeye çalışıyordu ama ben sakinleşmeyeceğimi biliyordum.
"Olmuyor! Lanet olası sayı aşağı düşmüyor! Kilo veremiyorum, bir de üzerine alıyorum..." Sesli bir şekilde ağlamaya devam ederken bana sarılmış, çenesini başımın üstüne koymuştu.
"Ağlama annem." dedi şefkat dolu sesiyle. "Ağlama bir tanem. Çok da önemli değil, sen zaten zayıfsın."
"Bana kilo vermemi söylediler anne. Kilo almışım ben." Göz yaşlarımla yüzümü gömdüğüm göğsünü ıslatırken çaresizce yakınıyordum. "Veremiyorum, bir gram bile veremedim. Kaç hafta oldu."
"Hiç de bile, senin fiziğin çok güzel. Kilo vereceğim diye doğru düzgün bir şey yemiyorsun, görüyorum." Ayağımın ucundaki tartıya tekme atarak sinirimi çıkarmaya çalıştım. Dediğim gibi, sürekli daralıyordum ve sinirimi bir şeylerden çıkarma hissiyle doluyordum.
"İstemiyorum hiçbir şey! İstifa edeceğim. Çekimleri de istemiyorum, dışarı çıkmak da istemiyorum. İnsan yüzü görmek istemiyorum."
"Şşh, Jeongguk. Annem olmuyor ama böyle." Gözlerimin içine bakarken yatıştırıcı sesiyle yanaklarımı kurulamaya başladığında burnumu çekerek omuz silktim. "Bana ne, istemiyorum işte. Pantolonuma bile sığmıyorum, alışverişe gitmek istemiyorum, kimseyle buluşmak da istemiyorum. Evde uyumak istiyorum tüm gün."
"Uyursun bir tanem, yine uyursun. Ama öylece işi bırakamazsın." Suçlayacak birine ihtiyacım vardı. Sabah akşam o birine yolduğum saçları göstererek 'Bak, senin yüzünden' diye kızmak istiyordum. 'Her şey senin yüzünden' demek istiyordum. Ama her şeyin sorumlusu şu an yanımda değildi.
"Ne yapalım biliyor musun? O menajerin olan kadını çağır, ben onunla bir konuşayım. Senin üstüne de gelmesinler bu kadar."
"İstemiyorum." diye karşı çıktım. "İlk okulda değilim ben artık anne. Öyleymişim gibi davranma."
"Ne dedim, sen benim her zaman küçük bebeğimsin. Senin bir damla göz yaşın için ben seni ağlatanlara hayatı dar ederim." Tekrar omuz silkerek "Ben ağlatıyorum kendimi." dedim. "Ben yakıyorum canımı. Onun hatasından kendimi sorumlu tutuyorum. Onun yüzünden inkar etsem de kendimi cezalandırıyorum ben."
Sustu. Gücüyle dağları devirebilecek olan kadın, diyecek hiçbir şey bulamadı. Sadece dudaklarını birbirine bastırdı ve beni ayağa kaldırmak için kollarımdan tutup çekti. Ne kadar istemesem de karşı çıkamadım.
"Anne, Taehyung gerçekten beni aldatmış olamaz değil mi?" 'Aldatmamıştır' demesi için bir umut sordum. Birinin tekrar koşarak ona gidebilmem için bana cesaret vermesini bekliyordum. Artık yapmaya çalıştığım şeyi kabullenmiştim.
"Bilemiyorum. Ama kendine önce şunu sor Jeongguk: Benim kimseye ihtiyacım var mı?" Benim kimseye ihtiyacım var mıydı gerçekten? İstediğimi satın alacak param, beni koşulsuz seven hayranlarım vardı. Benim hâlâ o bir kişinin sevgisine ihtiyacım var mıydı? Belki de öyle olduğunu sürekli düşündüğüm için beynim buna inanmaya başlamıştı. İhtiyacım yoktu çünkü. Kendime değil, bana bunu yaptığı için ona acı çektirmeliydim. Tüm hayatımı kendine bağladığı için cezalandırılmalıydı.
Mühürlü bir omega, kendisini mühürleyen kişiden başka kimseyle duygusal bir bağ yaşayamazdı. Eğer yaşarsa bu onu öldürürdü. Taehyung, bana bunu göz göre göre yapmanın bedelini ödeyecekti.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro