Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

11' Sessizce Çekip Gitmek

Dünyam adeta başıma yıkılmıştı. O yapmaz, ona güveniyorum diyerek en büyük aptallığı ben yapmıştım. Kimseye güven olmuyordu ki. Beklemediğin bir anda sırtına geçiveren bıçağı kimin tutacağını asla bilemiyordun. Seni her defasında neyin daha fazla yıkacağın,  bilemiyordun...

Ama o bir anda öyle güzel yıkıyordu ki seni, ağzını açamaz hale geliyordun. Demek ben sandığım kadar güçlü değilim, çok çabuk yıkıldım diyordun.

Ve ben çok çabuk yıkılmıştım. Bunca zaman gerçeği inkar etmek için çabalamıştım, şimdi ise elimde inkar edebileceğim hiçbir kanıt kalmamıştı. Artık kendimi yalanlarla kandırıp da kaçamazdım. Aldatılmıştım, kullanılmıştım, aptal yerine koyulmuştum. Hayatımı harcamıştım, hem de bir hiç uğruna harcamıştım. Hakettiğini sandığım ama asla haketmeyen biri için harcamıştım...

Şimdi boynumda ona ait bir işaret varken ne gelirdi ki elimden? Ondan uzaklaşıp kendi yoluma bakabilecekken artık her ayrı kaldığımızda acı çekecektim. Korktuğum başıma gelmişti. Hem de tahmin ettiğimden de daha acı şekilde yemiştim tokadı suratıma.

Sonunda beklediğim vakit dolduğunda arkadan bana sarılmış bedenin kollarını üzerimden çektim ve yataktan sessiz olmaya özen göstererek kalktım. Şu an tek istediğim gürültü yapmadan çekip gitmekti. Böylece kimsenin başı ağrımayacaktı.

İlk birkaç saniye kararan gözlerim yüzünden duraksasam da hedefimden şaşmadan kapının yanına hazırlanmış valizimi aldım ve odadan çıktım.

Taehyung uyuyana kadar beklemiştim çünkü sabaha dek kafa dinlemem gerekti. Bu nedenle yüzümdeki yalancı 'mutluyum' gülücüklerini eksik etmemiştim. Hiçbir şey olmamış gibi duşumu almış, çarşaflarını yenilediğim yatağa Taehyung'la birlikte girmiştim. Bu birlikte son yatağa girişimiz olacaktı. Bir daha onunla aynı ortamda bile bulunmak istemiyordum.

Tekerlekleri ses yapmasın diye elimde taşıdığım valizle evden çıktığımda hâlâ güçlü kalmaya çalışıyordum. Şu an kendimi bırakırsam bir daha asla toparlanamazdım. Bu yüzden yürüdüm. Nereye gideceğimi bilmesem de yürüdüm. Ne araba ne de başka bir şey kullanacak halim yoktu. Kendimi sokak kaldırımlarına atarak ayyaş gibi bir o yana, bir bu yana sallana sallana yürüdüm. Yol beni nereye isterse oraya çıkarabilirdi. Benim tek istediğim buradan bir an önce gitmekten fazlası değildi.

İçimden sürekli saymak, sövmek geliyordu. Ama bu benim ahlakımı bozmaktan başka ne işe yarayacaktı ki? Küfrü üzerine alınacak adam olsa baştan böyle bir şey yapar mıydı?

Bu yüzden sustum, tüm o lafları içime attım. Çünkü suskunluğum çok güzel bağırıyordu. En güzel cevabı böyle veriyordum.

Hiçbir şey olmamış gibi elimde valizimle yürüyerek zamanımı boşa harcarken zihnimde kendimi kandırmaya dalmış olduğumu fark ettim. Tanrı aşkına, böyle boş boş nereye kadar yürüyecektim ki?

Yola doğru ilerleyip önümden geçen arabaları izledim. Ardından gördüğüm bir taksiye durdurmak için el işareti yaptım. Araba çok geçmeden yavaşlamış ve önümde durmuştu. O an ne pijamalarımla olmam, ne de makyajsız yüzüm umrumda değildi. Sanki bu hayatımdaki en normal şeymiş gibi elimdeki valizi bagaja yerleştirmiş, taksinin arka koltuğuna geçmiştim. Aklıma şimdilik gidebileceğim tek yer geliyordu...



En fazla girişteki üç basamağı çıkana kadar dayanabilmiştim. Kapının açılmasını beklerken neden burada olduğum gerçeğiyle yüzleştiğimde bir hıçkırık dudaklarımın arasından kopmuştu bile. Elimle ağzımı kapatarak sesli şekilde ağlamaya devam ederken sonunda aralanan kapının arkasındaki Donghyun hyungu, bulanık gören ıslak gözlerimle zar zor seçtiğimde öne doğru atıldım ve boynuna sarılarak güç almaya çalıştım. Şaşkınlıkla kollarını belime dolamış, "Jeongguk, ne bu halin? Ne oldu sana?" diye soru sormaya başlamıştı.

Biraz daha sesli şekilde ağlayıp çevredeki evlere rahatsızlık verdikten sonra geri çekildim ve "Hyung, taksinin parasını öder misin? Hiç param yok." dedim hıçkırıklarım arasında. Arkada kornaya basmaya başlayan taksiye bakmış, "Tamam sen şimdi içeride otur ve bekle." diyerek beni içeri geçirmişti.

Valizimi de yanıma alıp salona doğru zar zor birkaç adım attım ama ayaklarım beni taşıyamadığı için en fazla koridorun ortasına kadar ilerleyebilmiştim. Valizi olduğum yere koyup üzerine oturdum ve yüzümü avuçlarıma gömerek ağlayıp içimi dökmeye devam ettim. Saatlerdir kendimi tutuyordum fakat içten içe kanarken dışarıdan gülümsemek çok zordu.

Donghyun hyung, taksinin parasını ödemiş olacak ki, geri yanıma döndüğünde "Teşekkür ederim. Çok teşekkürler hyung, sen olmasan ne yapardım bilmiyorum." demiştim yaşlı gözlerimle.

"Teşekkür etmene gerek yok Jeongguk, bunun lafı mı olur?" Yere çökerek sırtımı sıvazlamaya başladığında "Ben bunu hak edecek ne yaptım?" diye sordum ıslanmış avuç içlerime bakarken. En çok da kendime sordum.

"Çok mu kötü bir eştim, ya da geçmişte yaptığım bir hatanın bedeli miydi bu? Ben ne yaptım bunu hak edecek? Çok güvendiğim, çok sevdiğim için mi başıma geldi bu? Neden ben?" Omuzlarım ağlamamın şiddeti yüzünden sarsılırken "Neden?" dedim son kez. Ardından daha fazla göz yaşı geldi. Donghyun hyung sesini çıkartmadan koridorun ortasında sırtımı sıvazlayıp beni teselli etmek için yanımda otururken ben yatağında mışıl mışıl uyumaya devam eden kocam yüzünden hıçkırarak ağladım.

Nefes almak bile batıyordu. Şu an bu lanet dünyanın bana sunduğu hiçbir imkandan yararlanmak istemiyordum. Kalbim ağrıyordu. Kalbimin üzerine kılıç saplanıyor gibi ağrıyordu. Delik deşik hissediyordum, kanıyordum. Ama bir tek ben görebiliyordum o kanları.

Çığlık atarak birden oturduğum yerden kalktım ve hızlı adımlarla mutfağa ilerlemeye başladım. Ayakta kalabilmek için büyük savaş vererek ulaşmayı başardığımda ise gözüme ilk çarpan şey tezgahın üzerinde düzenli şekilde duran bıçaklık olmuştu.

Peşimden gelen Donghyun hyung ne olduğunu anlamadan bıçaklardan birine yapıştım ve kendime saplamaya kalkıştım fakat kolunu arkamdan bana sarıp elimdeki bıçağı tuttu ve "Jeongguk dur! Yapma! Delirdin mi sen?" diye bağırarak bana engel oldu. Tutuşundan kurtulmaya çalışırken bir yandan da "Bırak!" dedim haykırarak. "Bırak, o da acı çeksin! Bırak, onun da içi kanasın! Bırak da öldüreyim kendimi, sikmişim bu lanet hayatı!"

Gücüm ona yetmemişti. O bıçak göğsüme saplansın diye kendimi hırpalarken Donghyun hyung keskin aleti en uzağıma fırlatmış, kollarının arasından çıkmak için çırpınan bedenime engel olmuştu. Bir krizin içinde olduğumu biliyordum. En çok da kendime zarar vermek istiyordum. Aklım o an yerinde değildi. Kulaklarım uğulduyor, etrafımdaki seslerin hiçbirini algılayamıyordum. Çırpınmama rağmen güçlü tutuşundan kurtulmama imkan yoktu. Sonunda daha fazla dayanamayan bedenim kendini etrafına sarılmış kollara bırakırken gözlerim kararmış ve bilincim kendiliğinden kapanmıştı...



"Ne olduğunu anlatmayacak mısın?" Buraya gelmemin ve kısa süreli baygınlığımın üzerinden birkaç saat geçmişti. Yaklaşık bir saat sonra da güneş doğacaktı ve Donghyun hyung benim yüzümden hâlâ ayaktaydı. Özellikle bayıldığımda beni ayıltmak için çok çabalamış olsa gerek, gözlerimi açtığım anda karşımda onu bulmuştum.

"Öncelikle biraz sojun var mı? Alkole ihtiyacım var." Beni başıyla onaylayıp sojuyu getirmek için ayaklandığında oturduğum yerde küçücük olmuştum. Gözlerim ağlamaktan şiş şişti. Boğazım ağrıyordu ve konuşurken bile canım yanıyordu. Zaten saçma sapan bir halde çıkmıştım dışarı. Beni bu kılıkta hiç kimsenin, özellikle de basının yakalamamasına sevinmeliydim.

Donghyun hyung sonunda elinde iki şişe sojuyla geldiğinde bana uzattığı şişeyi aldım ve kapağını açarak önümdeki küçük bardağa doldurup tek seferde kafama diktim. Acı tat ağzımda yayılırken durmamış, bir bardak daha doldurmuştum.

"Aldatıldım." dedim bir kez daha sormasına izin vermeden. Ardından ikinci bardağı da dudaklarıma dayayıp acı sıvının boğazımdan akmasına izin verdim. "İhanete uğradım." 

Donghyun hyung ses etmeden beni dinlerken tekrar şişeye uzanmıştım bile. "Aptal yerine kondum. Beni kandırmasına izin verdiğim yetmiyormuş gibi bir de bedenimi kendine ait kıldı." Susup üçüncü bardağı, ardından dördüncü bardağı içtim. Anlatırken ne de trajikomik geliyordu öyle.

"Beni bir kızla aldattı, ben bunun fotoğraflarını gördüğüm halde inanmadım. Sonra ona sordum ve 'Bana güvenmiyor musun?' diye beni fırçaladığında salak gibi ağlayıp özür diledim. Kıza sessiz kalması için para ödemiş ve evimize kadar getirmiş. Teyzem diye tanıttı bana, yalan söylediklerini sezdiğim halde inanmayı seçtim. Biri gelip suratıma suratıma çarpana ve 'Aldatılıyorsun işte, anlasana artık geri zekalı.' diyene kadar güvendim. Aşkımdan kör olmuştum ve şimdi de bedelini ödüyorum." Konuşurken bir yandan da elimdeki şişenin nasıl bittiğini anlamamıştım.

Sonunda burnumu çekerek beni dikkatle dinlemeye devam eden Donghyun hyunga döndüm.

"Kusura bakma hyung. Aklıma gece gece gidebileceğim kimse gelmedi. Taksiye bindiğim gibi senin adresini verdim."

"En iyisini yapmışsın Jeongguk, kafana takma şimdi bunu. Sen bundan sonra ne yapacaksın onu düşün." Elimdeki boş bardağı yavaşça önümdeki sehpaya bırakırken "Bilmiyorum." dedim. "Ne yapacağımı bilmiyorum. Ne yapmam gerektiğini de. Yanımda hiçbir şey yok, bir tek valizimi alıp çıktım evden. Telefonum desen komidinin çekmecesinde kaldı. Kredi kartlarım, cüzdanım, arabam, ehliyetim... Hiçbir şeyim yok. Bir tek pasaportum ve kimliğim yanımda. O eve de bir daha dönmek istemiyorum. Tek isteğim ondan uzak olmak."

Elini omzuma koydu ve "Endişelenme." diye yatıştırmaya çalıştı beni. "Bir şeyler düşünüp yaşadıklarını atlatana kadar burada kalabilirsin. Kapım sana sonuna kadar açık."

"Sağ ol hyung. Sana olan borcumu asla ödeyemem..." Ne ara bu kadar yakın olmuştuk, ne ara zor duruma düşünce kendimi onun kapısında bulacak hale gelmiştim bilmiyorum ama zor günümde yanımda olduğu için ona minnettardım. Çünkü bunu yapabilecek başka kimseyi tanımıyordum. Ne arkadaşlık ilişkilerimi, ne de aile ilişkilerimi sağlam kuramamıştım. Bunca zaman hep ben merkezli yaşamış ve işimden daha çok kimseye önem vermemiştim. Bu Taehyung'un yaptıklarını elbette haklı çıkarmazdı ama belki de yaptığı şeyin nedeni buydu.

Yine de ne olursa olsun onu bir daha affetmeyecektim.

"Şimdi biraz uyu istersen. Yorgun olmalısın." Başımı olumlu anlamda salladım ve bir kez daha burnumu çektim. Uyku tutar mıydı bilmiyorum ama şu an yapabileceğim en mantıklı şey hiçbir şey olmamış gibi uyumaktı. Tek ihtiyacım buydu...

"Misafir odasında yatak var. Senin için orayı hazırlıyorum hemen."

"Huyng bir şey hazırlamana gerek yok." dedim mahçup bir ifadeyle. "Ben koltukta da yatarım."

"Buna izin vereceğimi mi sanıyorsun? Hemen hazırlayıp geliyorum." Sesi o kadar kesin çıkmıştı ki itiraz edememiştim. Sadece kabullenerek sustum. Donghyun hyunga da rahatsızlık verdiğim için kendimi gerçekten kötü hissediyordum. Ama belki de o olmasaydı kendimi çoktan Han Nehri'nin soğuk sularına bırakmış olurdum. Ne yaptığımı bilemeyecek kadar kontrolü kaybetmiştim.

Sonunda Donghyun hyungun adımı seslendiğini işittiğimde yerimden kalkarak sesin geldiği yere, üst kata çıktım. Odaların birinin kapısında karşılamıştı beni.

"İçeride yatağın hazır. Odadaki banyoda da ihtiyacın olabilecek her şey var. Mutfağın yerini biliyorsun zaten ama lütfen kendine zarar verecek aletlerden uzak dur." Bir an kendimi kaybedip kalkıştığım saçma işe gönderme yaptığında başımı eğdim ve "Tekrardan teşekkür ederim." diye mırıldandım. Ardından yanından geçerek odaya girdim.

Donghyun hyung iyi geceler dileklerini sunup kapıyı kapattığında adımlarım yatağı bulmuştu. Uzun zamandan sonra ilk defa tamamen yalnız uyuyacaktım. Çift kişilik yatak gözüme öyle büyük gelmişti ki, ürpermiştim.

Soğuk çarşafa uzanıp ayaklarımın ucundaki yorganı tamamen üzerime çekerek küçüldüm ve daralan göğsüme inat derin bir nefes aldım.

Çabuk yenilmeyecektim. Kimsenin beni devirmesine de izin vermeyecektim. Acı çeksem de yine gülecek ve hiçbir şey olmamış gibi davranacaktım. Bunu yapabilirdim, hiçbir şey bana engel olamazdı. Ben Jeon Jeongguk'tum. Bu günlere beni kimse getirmemişti. Ben kendi çabalarımla gelmiştim. Ve çabalarımı birden yok sayıp her şeyden vazgeçecek değildim. Yine kariyerime sarılır, yine kendi ayaklarım üzerinde dururdum. Benim kimseye ihtiyacım yoktu.

Çünkü ben Jeon Jeongguk'tum...



Bunlar biraz daha geçiş bölümleri olduğu için kısa kısa oluyorlar sanırım.

Sizce Jeongguk bundan sonra ne yapmalı ya da ne yapar?

Diğer bölüme kadar kendinize iyi bakın~

-Bunny 🐰

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro