Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

MHA-2 ♍ Kan Kokusu

Ⓜ️Düzenlendi Ⓜ️

MERİÇ BAYBARS'TAN 📌

.....

Israrla çalan zil sesi üzerine yorgun göz kapaklarımı araladım. Zil bir kez daha çalarken sarsak adımlarla ayağa kalktım. Etraf karanlıktı çünkü salonda ki bütün perdeleri çekmiş saatlerdir Alişten çaldığım film CD'lerini izliyordum. Kapıya doğru ilerlerken gözlerimi ovalayıp saçlarımı geriye doğru attım. Gelen kişi hangi salaksa anahtarını evde unutmuştu! Tahmin etmek o kadarda çok zor değildi. Gelen kişinin Melih abim olma ihtimali yüksekti. Deli dana gibi bir o çalardı kapıyı. Bu yüzden üzerimdeki mayışıklık hiç kalkmamıştı. Derin bir nefes alırken gözetleme deliğinden kimin geldiğine baktım. Gelen kişiyi görünce gözlerim irice açıldı. Emir abimin bu saatte evde ne işi vardı ? Gerçi saat kaçtı ? Bütün zaman kavramını çöpe attığım için dünyadan haberim yoktu bugün. Koşarak salona geri döndüm. Duvarda asılı saati perdeleri çektiğimde vakit görmüştüm.

" Siktir !"

Akşam ha oldu ha olacak...
Saatin 19.00 olduğunu gördüğümde alt dudağımı dişlerimin arasına alarak düşünmeye başladım. Ortalık pislikten geçilmiyordu. Daha bu sabah hastayım diye binbir takla atan ben şimdi yalanım ortaya çıkmasın diye hiçbir şey yapamayacağımı, kapının dışından gelen bağrışla anlamıştım.

" Kızım sağır mısın ? Aç şu kapıyı !"

Korkudan dilimi ısırdım. Elimle ağzıma yelpaze yaparken dilimde ki acıyı boş verip, televizyonu kapatıp sehpanın üzerinde ki CD'leri kanepenin altında iteledim.

" Meriç !"

Bütün mahalleyi ayağa kaldıracaktı bu gidişle. Ya da kapıyı kırıp kırık kapıdan da üzerime elbise dikecekti artık. Salonu yarattığım kaosla baş başa bırakarak kapıya koştum.

Derin bir nefes alıp kapıyı açtığım gibi geri çekildim.

Şaşkınlıkla " Ah abicim daha erken değil mi gelmek için?" Eve en son gelen adam bugün herkesten önce geleceği tuttu.

Şansımı tüküreyim ulan !

" Eve ne vakit geleceğimi sana haber verme gibi bir zorunluluğum mu vardı kardeşim ?"

Uzun kirpikleri arasından, koyu kahve gözlerini kısarak baktığında başımı önüme eğdim. Önce hafif öksürüp boğazım tutarak içeri geçmesi için çekildim. Hemen akabinde bedenimi salonun kapısına doğru siper ettim.

" Hayır, sadece seni aniden karşımda beklemiyordu. Hemde anahtarını unutmuş bir şekilde... Bu kadar sorumsuz bir değildim abicim şaşkınlık ondan ! " Sonlara doğru ağzımın içinden geveleyerek sözümü bitirmiştim. 


Dikkatli bakışları ile beni incelemeye başladı ; üzerimde eşofmanlarım ve dağınık saçlarımla pek tatlı görünüyordum. Dudaklarımı birbirine bastırarak başımı sol omzuna yatırdım. Sevimlice mavi gözlerimi ona diktim.

" Ne haltlar karıştırıyorsun sen ? "

Bakışlarımı aniden kaçırıp bitkin bir hâle bürünüp omuzlarımı çökerterek

" Onu da nereden çıkardın be abi ? Görende evde büyük olaylar çıkardım sanır..."

Tepkisini görmek için kirpiklerimin arasından hafifçe onu süzerken başını sol omzuna yatırıp içli bir nefes aldı.

" Tabi canım. Ben sana karşı algı yaratıyorum herkese. Yoksa sen o kadar masumsun ki! Neyse acelem var !" dedi ve yukarı merdivenlere koşar adımlarla çıktı.


Tuttuğum nefesimi rahatlıkla verdiğimde iki dakika sonra kapının önüne gelen abimle, şakaklarımdan sıkıntıdan akan terleri elimin tersiyle o görmeden silip evden uğurlamıştım.


Kapıyı arkasından kapattığımda sırtımı yaslayıp yere çöktüm. Hasta numarası yaparak bütün gün onu kandırdığımı anlasaydı, beynime kan gitmiyor diye baş aşağı mutfak balkonundan sallandırmazsa bende ne olayım.

Tabi korkmuyor değildim. Ancak ben asla bir şeyden korkuyorum diye o işten vaz geçecek biri olmamıştım. Sonuçlarını bile isteye yapmaktan çekinmediğim şeyler arasında kardeşlerime ufak tefek yalanlar söylemek vardı.


Çöktüğüm yerden kalkarak rahatlayan bedenimle salonu toplamaya koyuldum. Şimdi gitti ama birkaç dakikaya hepsi dayanırdı kapıya. İşe önce sehpanın üzerinde ki mısır kasesini ve boş kahve bardağını almakla başladım. Mutfağa bunları bıraktıktan sonra yerlere saçmış olduğum mısırları süpürmekle işe koyuldum. Hemen ardından elime aldığım bezle sehpayı sildim.

Kanepelerin altına sakladığım CD'leri çıkartıp odama koşar adımlarla çıktım. Dolabımın içine onları sakladım. Odadan çıkmadan önce yatağın üzerinde ki telefonumu elime almıştım. Telefonun ekranına bakarak odayı terk ettiğimde merdivenlerin ucunda durdum bir süre. Cevapsız çağrının kimden geldiğine baktıktan sonra Ayvaza geri dönüş yapacağım sıra, aşağıdan kapının açılma sesini hemen ardından da

" Pinokyo neredesin ?" diyen sesle telefonu cebime atmak zorunda kaldım. Parmaklarımı saçıma geçirerek merdivenleri birer ikişer atlayarak indim.

Üzerinde ki ceketi kapının arkasında ki askılığa asmış kollarını sıvazlarken arkası bana dönük olduğu için üzerine atladığımda yeri boylamıştık.

Evi kaplayan kahkahalarım arasında
" Amma dayanıksız çıktın be abi..." dedim.

Yumuşacık açık kahve saçlarına elimi daldırdığımda yerden kalkmadan kollarını açıp gülüyordu.

" Ulan üçkağıtçı bir tepeme binmedigin kalmıştı..." diyerek ellerimi tutup o çok sevdiği saçlarından uzaklaştırdı. Peşin sıra ekledi " Şimdi görürsün sen..." Ne yapacağını anlasam da yerden kalmak için çok geç kalmıştım. Karnımı gıdıklamaya başladığında durmamın mümkün olmadığı bir kahkaha tufanına tutunmuştum.

Gözlerimden gelen yaşı beni rahat bıraktığında silebilmiştim. Benden önce ayağa kalkıp elini uzattığında elini tutarak ayağa kalkacağım sıra geri bırakması ile kıçımın üstüne yapıştım tekrardan.

" Ulan zırtapoz !  Yapılır mı bu, bana bana Bihterine!" Ben arkasından kısık tonda küfrederken, yorgunlukla kısa gülüşleri arasında mutfağın yolunu yolunu tutmuştu.


" Yalancı pinokyo umarım yemek yapmışsındır!" dedi bağırarak.

" Aç ayı !" diye söylene söylene ayağa kalktım.

Ben hiçbir şey yapmadım ki...
Gerçi ben yumurta kırmak ve makarnadan başka bir şey bilmeyen kızdan kadınbudu köfte beklememeleri lazım. Söz konusu bensem beklentiyi en aşağıdan tutmak lazım. Bunu da bu vakte kadar anlamadıysalar bu benim suçum değil onların salaklığı abicim!

Mutfak kapısına sırtımı yaslayarak etrafta yemek arayan bal gözlüme sırıtarak bakarken, arkasını dönüp ters bir bakış attı. Hemen ardından küçümser bakışları ile boş ekmek sepetini eline alıp üstüme fırlattı.


" Lan gülme alırım ayağımın altına! Kaplumbağa bile senden daha hızlı kızım. İnsan ekmek bari alır..." Önüme düşen ekmek sepetini almak için eğildiğim sıra dudaklarımı birbirine bastırarak omuz silktim.

" Dışarı çıksaydım Emirin kulağına hemen giderdi be deli danam benim. O zaman beni yerdi o, hemde levye ile valla. " Temkinli bir şekilde ayaklarımın üzerine kalktığımda masumca ona bakarken ; iki elini de beline koymuş boş tencereleri kaşıyla işaret ederek


" Fatma Girik gibi bari tencerenin içinde taş kaynatsaydın güzelim... En azından çabanı görüp taktir ederdik !" dediğinde sırıtmadan geçemedim.


Usul adımlarla masanın üzerine elimde ki ekmek sepetini bırakıp geri aynı yerime geçtim. Çünkü her ihtimale karşı çıkışa yakın olayım da kaçması kolay olsun.

" Haklısın be şekerim. Söz bir dahakine sana özel taş kompostosundan yaparım " diye abartılı bir salınmayla omuzlarıma dökülen siyah saçlarımı küstahça geriye savurdum.

" Höst lan şekerim mekerim n'oluyor ? Bu saatten sonra imaj mı yenileteceksin sen bana mesnetsiz hıyar ?"

" Kereste " diyerek dil çıkardım.

" Onu bunu bırakta sen nasıl benim hasta olmadığı mı anladın ?"

Bardağa su doldurup mutfak tezgahına yaslanarak içtiğinde ben de susar gibi oldum.

" Sıcak su torbası ile ateşini çıkarabilecek tek tilki sensi tanıdım bu evde! Tek aptalığın torbayı yatağın altına iyice itememişsin. Ben kaktırıverdim..." dedi elinde ki bardağı tezgahın üzerine bırakırken yanına gidip bardağı elime alıp sürahiden su doldurdum. İçecek iken kolumdan tutan Melih abime baktım.


" Tahtaları eksik bücür git temiz bardak alsana !" dedi peşin sıra. Dudağım bilmiş bir şekilde kıvrıldığında kaşlarını çatmıştı. Kolunu ittirip aniden gelen susama isteği ile tepeme diktim bardağı. Dudağımın kenarından üzerime dökülen su damlarına aldırış etmeden elimin tersiyle ağzımı sildim.


" Asıl ayı dibimdeymişte haberim yokmuş." Kıkırdamalarına karşı bardağın dibinde kalan su birikintisini yüzüne döküp kaçtım.


Kahkaha atarak salona attım kendimi. Arkamdan gelip tekli koltuğa iri cüssesini bıraktığında


" Gülme alırım façanı aşağı. Çabuk fırla diğerleri gelmeden bakkaldan dört ekmek kap gel. Bana da Camel al " dedi.



" Hemen abi  " diyerek ayaklandım. Cebinden çıkardığı elliliği eşofmanımın cebine katıp fırlayacakken arkamandan tribüne bağırır gibi çıkıştı.

" Meriç yolda laklak yapayım deme. Çizerim fiyakanı yemin ederim bir daha millete laf atamaz hale gelirsin."

Peşin sıra ekledi " Çabuk gel bak, Emirle papaz olamayacağım bu saatten sonra! "

Bol tehtitli bir uğurlama ile attım evden kendimi. Ağustos ayının sonlarında olduğumuz için günler uzundu ve sıcaktı. Bütün yaz tatilini tamirhane de demir döverek öldürmek zorunda kaldım. Her gece ölü gibi eve bitkin gelmekten artık isyan bayrağını çekip yalanlara başvurmaya başlamıştım.


Yalanlarım yüzünden bana Pinokyo diyen Melih abimin aksine daha kimse pek de doğru dürüst bir şey anlamamıştı. Behram olsaydı hemencecik yetiştirirdi, bu konuda hiç acıması yoktu pisliğin. Neymiş efendim Emire yalan söyleyemezmiş...! Ben alasını söylerim diye onunla itişmelerim sonucu yakında yalancı çobana dönecektim.

Mahallenin dik yokuşundan ağır adımlarla inerken dar sokakta futbol oynayan çocukların arasına daldım birden. Usta bir çalımla topu çocukların arasından alıp sektirmeye başladığımda çocuklara hep bir ağızdan bağırmaya başladı :


" Meriç abla, bozma maçımızı ya kritik bir noktadayız, ortada bir iddia var." Onların bu isyanına hafif bir gülümseme ile karşılık verdim, bir yandan ayağıma aldığım topu kaleye sürüklerken bir yandanda çocuklara laf yetiştiriyordum.


" Bu sefer ki iddia ne lan ? Baklava olmazsa kaleye gömmem ona göre ! "

Peşimden koşan çocuklar her ne kadar hamle yasalar da topu ayağımdan kurtaramıyorlardı.

" Ne baklavası abla, bizde o kadar para ne gezer, biz anca gazozuna, biliyorsun" dedi nefes nefese kalan çocuklardan biri.

" Ulan bu maçı farkla kazanın baklavanızı ben yaptırmazsam şerefsizim" deyip sol ayağımla savurduğum topu karşı takımın kalesine gönderdim. Aldıkları bir sayı ile sevinen çocuklar etrafımı sarıp,  bacaklarıma, omzuma, boynuma dolanmışlardı.  Etrafımı saran kalabalıktan zar zor sıyrıldıktan sonra yanlarından uzaklaşırken arkamdan bir çocuk :

" Söz veriyon mu Meriç abla? Kazanırsak akşama kapındayız ona göre" diye seslendi.

Gülerek omzumdan çocuklara bakarak "Zeliha Sultan yarın geliyor memleketten. Cuma günü kapımda olun gerisi kolay aslanım" dediğimde hepsi bir ağızdan gülmeye başladı. İçlerinden biri öne çıkarak :

" Abla bu marifetsizlikle evde kalacan" dedi ağzını kapatarak kıkırdarken yalandan kaşlarımı çattım.

" Ağzını eşek arısı soksun Civan !" Topu bırakmış veletler bana laf yetiştiriyorlar.

" Senin elin marifetli olmaya bilir ama kalbinin ne kadar marifetli ve büyük olduğunu biz biliyoruz abla" dediklerinde gönlümü almışlardı.

" Eyvallah veletler !" diyerek oradan ayrılıp yoluma devam ettim.


Elinde ki tespihi bir oyana bir o yana bir bu yana sallaya sallaya kendini yokuşa bırakan Kemal abinin arkasından koştum. Kontrolümü kaybedip yokuş aşağı freni patlamış kamyon gibi yuvarlanmadan önce kolumdan tutan Kemal abiye sırıtarak :

" Kahramanım !" diyerek sırıttım.

Gözlerini düşürüp elini pantolonun ceblerine koyarak yüzünü sol tarafa çevirdiğinde, yürümeye devam etti. Peşinden yürüyüp koluna girdiğimde gülecek gibi oldu ama gülmedi.

" La neyin tribini yiyorum ben şimdi."

" Askerden geldim hiç hayırlı olsuna gelmedin be kuzu. Tırt çıktın valla !" diyerek yalandan çattı kaşlarını. Kemal abiyi severdim. Behramla yaşıttı, okul nedeniyle 26 yaşında gitmişti askerliğe.

" Höst be abi tırt mırt nedir? Küfür etsen bu kadar gücenmem" diyerek hafifçe koluna omuz attım. Surat yaptığımı görünce kolunu omzuma atıp kendine çekti. Diğer eliyle de her zaman ki yaptığı gibi saçımı karıştırarak :


" Oy oy küçük tırtıl büyümüşte bukelemun mu olmuş... Hem suçlu hem güçlü !" dediğinde kahkaha attım.

" Bukelemunla tırtıl arasındaki geçiş bağını çok merak ediyorum paşam !"

İri mavi gözlerimi kaldırarak düşünen haline baktığımda sırıtarak konuştu.

" Her yere çok iyi uyum sağladığın için küçüğüm. Geçiş dönemlerine takılma. Dersleri takmadığınız gibi !"

Kolunun altından çıktığımda bilmiş bilmiş gülüşüne karşılık omuz silktim. Kemal abi aynı sınıfta arkadaşlık yaptığım Furkan'ın abisiydi. Melih abimin yanında pazarda çalışıyordu. Sınıfın çoğu ve ben dahil son sınıfta kalmıştık. Onun dalgasını yapıyordu.

" Aman be Kemal abi ya zaten bütün yaz emdiğim sütü burnumdan getirdiler bir de sen dalga geçme! "

" Oh iyi olmuş hayatlar sizi!" dedi ardı sıra. Gözlerimi çıkarıp yol ayrımında yolumuz ayrılırken dil çıkarttım.


" Sen de mi be bürütüs ?" diye de ekledim. Arkası dönük evinin yolunu tutmuşken elini kaldırarak

" Ben de be Sezar."

Gülerken peşin sıra ekledi "Abinlere selam söyle. Kahveye uğrasın Behram abin de alayım ifadesini ne zamandır alamadım..."

deyip yürümeye devam etti. Arkasından tamam diyerek yoluma devam ettim.

Yolda ilerlerken esnafa sataşmayıda ihmal etmedim :

" Hep mi elma, portakal Salih abi ?" Tezgahında meyveleri düzenlerken evinin önünü süpüren Fidan Teyzeyle bakışan manav Salihle uğraşmazsam işim rast gitmezdi...

Peşin sıra ekledim. " Dul geldin dul gidecen dinine yandığımın dünyasında, acıyom sana be" diye bağırdım.

" İşine bak küçük çırak, abilerinden fırsat kalıyor mu kızım? Mahallenin kökünü kuruttular kökünü" diye abartılı bir şekilde takılınca, hazır cevap halim devreye girdi :

"Kızlar çapkınsa benim canına gurban olduklarım bakmasınlar da napsınlar !"
derken, kahkaham bütün esnafın keyfini yerine getirmişti.

" Hayri abi! Çocuklar gazoza gelirse para alma Emir abimin üzerine yaz haftalığımdan kessin işte, tamam mı ? Melih abime de oradan bir develi yuvarla sana zahmet. "

Dükkanın önünde gazetesini okuyan Hayri abi gülümseyerek dükkanın içine girdiğinde dışarı ki ekmek yerinden dört tane kapıp içeri girdim.

" Dört ekmek aldım Hayri abi. " Eşofmanın cebinden çıkardığım elliliği uzattığımda sigara paketini de elime verdi. Paranın üstünü elime aldığımda gülümseyerek ; artan paraları bırakıp

" Aman be abi al çocuklar geldiğinde buradan kesersin, boşuna defteri kabartmayalım"

Gülerek tezgahın üzerine bıraktığım paraları ayrı bir yere bırakıp gülümsedi. Arkamı dönüp giderken konuşmaya başladı.

" Bıkmadın mı kız, bu çocukların hesabını ödemekten? Zar zor kazandığın parayı da bunlara harcıyon. Anaları babaları senin kadar para harcamıyo bu veletlere. "

" Olsun abi sevinsin garipler sen dediğimi yap, hadi hayırlı akşamlar" deyip yürümeye devam ettim.

" Tamam tamam merak etme sen, sağol sana hayırlı akşamlar. Ha Meriç ! Akşam abinler kahveye gelsinler de bir iki el taş atalım. Onlarsız pek keyfi olmuyor yahu..."

" Aman beni çağırma Hayri abi ... Küstüm valla, senin yerini kim doldurur diyeceğin yerde bizim öküzleri çağırıyon vallahi pes tillahi pes !" dediğimde kalktığı iskemleye kahkaha atarak oturdu.

" Kızım, sana kahvede milleti birbirine kattığın için abinler men etmedi mi ? Benim niye günahımı alıyon..."

Evet ne de güzel ortalığı karıştırmıştım. Mahallede kimin ne kirli çamaşırı varsa döküvermiştim ortaya. Talihsiz başım varmış benim bütün o olayları yaparken Emir abim kahveyi basmıştı. Ondan kaçacağım diye kulağımı arı sokmuştu. Adım kepçeye çıkmıştı. O gün bugündür kahveye ayak basamıyordum.

" Onlar fayans döşemeyi bıraktı Hayri abi, duvar kağıdına başladılar, yiyosa gelin ben alayım ifadenizi... " derken arkamda kahkahayla gülen Hayri abi sesimdeki alaycı tavrı sezmişti.


Yol boyunca camlarda, kapı önlerinde gördüğüm teyzelerle lafladıktan sonra Ayvazı aradım. İlk çalışta açtığında özlediğimi fark ettim.

" Naber lan vitaminsiz"

" Amma geç dönüş yaptın be kızım" diyerek sitemine devam ederken ağzım kulaklarımda onu dinliyordum.

"Söylenmeni bile özlemişim be kıvırcık."
Coşkulu bir sesle o da aynı şeyleri söylerken araya başka bir şey sıkıştırmasıyla kaşlarım çatıldı.

" Alihana noldu ?"

" Çıktığı bir kız vardı ya..."

" Evet, hatırladım n'olmuş ?"

" Kızı,  Ardayla öpüşürken yakalamış. Ardayla kapıştılar iki gün önce. Kıza da siktiri çekti !"

Duyduklarımla olduğum yerde durup küçük bir şaşkınlık çığlığı attım.

" Sakın bizim okulda ki piç Arda deme lan!"
desemde bir şey değişmeyecekti. Arda Adıgüzel,  tam bir piç. Okulda yatmadığı çok az sayıda hatun vardı.

Ve donu gevşek erkekler en nefret ettiğim tiplerdir. Bu çocuğa da bu yüzden takıktım sürekli onların grupla kavga eder bir savaş halinde kalırdık. Abisine de abimler takıktı.

" Valla o kuzu.  İki gündür çok sinirli benim kuzen. Sen bir konuş diye aramıştım" dediğinde hava yavaş yavaş kararıyordu. Alt dudağımı dişlerimin arasına almış kemiriyorken aldığım anlık kararla :

" Tamam  hadi görüşürüz  sonra kıvırcık" diyerek kapattım.

Yolumu uzatacaktım ama iki dakikalığına Alişi görsem yeterdi.  Şimdi bu öfkeyle telefonları açmazdı.

Çatallı yoldan sola sapıp adımlarımı hızlandırırken duyduğum bir kadın çığlığı ile olduğum yerde irkildim. Koşarak sesin geldiği yöne doğru ilerledim.  İlerde gördüğüm şey ; iki kişi yerde baygın bir şekilde yatan kadının başındaydı. Ağzımdan kaçan çığlıkla yüzlerini göremediğim hırsızlar kaçarken, elimdeki ekmek poşeti yere düştü. Kadının yanına gidip diz çökerek yaşayıp yaşamadığını kontrol ettim. Kafasından akan kanın birikintisini fark ettiğimde kusacak gibi oldum.

Lanet olsun beni kan tutuyor.

Ellerim panikle titrerken, derin derin nefes almaya çalıştım. Başından akan kanı durdurabilmek adına elimle baskı yapmaya çalıştım. Kanın kokusu her yeri kapladığında midemde ki baskıya bir de ciğerlerim eklenmişti.

Boşta kalan elimle hemen üzerimi kontrol ettim. Göğsüm hızla inip kalkarken yetersiz soluduğum hava yetmiyordu. Boğuluyormuş gibi hissediyordum. Astım krizi hiç beklemediğim bir an da kıstırmıştı beni. Üstüne üstlük ilacı evde unutmuştum. Kızı yerde bırakıp duvardan destek alarak yürümeye başladığımda titreyen bacaklarım daha fazla kaldıramadı bedenimi. Duvarın dibine yığılırken ciğerlerim havasızlıktan büzüşmeye başladığı için zorlukla alıp verdiğim nefes ıslık gibi çıkıyordu.

" Kimse yok mu " fısıltı gibi çıkan sesimle beraber içimdeki sıkıntı anbean büyüyordu. İyilik yapayım derken göt altına gideceğim aklıma hiç gelmezdi. Bulanıklaşan gözlerimle telefonuma ulaştım. Ellerimin titremesine engel olamadığım için yere düşen telefonu zorlukla kucağımda sabitledim.


Buğulu bakışlarımın arasından zorlukla bir numaranın üstüne basıp beklemeye başladım.
Beklemekten başka çarem de yoktu.

Bu krizin birgün beni mezara götüreceğini biliyordum ama o gün bugün olmamalıydı...

...


Stresli ve yoğun geçen koca bir günün ardından burnunu gıdıklayan kahve kokusu kendine tanıdığı kısacık molanın en gerçek kanıtıydı. İçinde bulunduğu tamiranede araçlara gömülmüş nefes almadan çalışan adam, bu ödülü kendine çok görmedi. Kahvesinin sıcaklığını avuçlarına hapsedip kapının önüne ağır adımlarla ilerledi. Kapının önüne yaklaştığında kenardan altına iskemle çekip oturdu. Temiz havayı ciğerlerine çekerken üzerine sinmiş yağ kokusu ile bir an başı dönecek gibi oldu. Bu karmaşık ağır kokuya zaten alışıktı. Onu yoran bugün daha fazla talep olup iki katı çalışmasından dolayıydı. İri cüssesini bile öğle vakti iki simitle geçiştirmesi de bu baş dönmesine etkili olmuştu.

Kahveden aldığı bir yudumla keyfi yerine gelmişti, stresini bir süreliğine de olsa rafa kaldırdı. Güneşin tepeden inip akşama hazırlık yaparken ; kızıllığını yaydığı manzarasının seyrine daldı bir süre. Kahvesi bitince dalgınlıkla içeriye seslendi :

" Aslan,  kırmızı aracın anahtarlarını getir. Akşam olmadan teslim edeyim." Yorgun göz kapaklarını gülümseyerek açtığında ; çırakları olan Aslanı birkaç saat önce evine yolladığını unutmuştu. Bir elini ensesine götürüp oturduğu yerden kalktı.

Derin bir nefes alıp verdikten sonra bardağı masanın üzerine bırakıp anahtarları koyduğu bölmeye yöneldi. Yosun Hanımın aracının anahtarlarını avucuna kıstırıp, masanın üzerinde ki telefonunu aldıktan sonra araca doğru ilerlemeye başladı.

Telefondan çevirdiği numarayla, omuz boşluğu ve kulağı arasında ki yere telefonu kıstırıp, aracın son kontrollerini yapıyordu. Karşı taraftan duyduğu sesle irkilip hemen konuya girdi.

" Ha ! Tamam eve uğrayıp geliyon mu ?" derken belinin arakasında ki önlüğünün iplerini çözmeye başlamıştı.

" Çıkıyorum ben kardeşim. Yosun Hanımın aracını teslim edeyim bari aradan çıksın.
Kafam bir dünya oldu sonra da kapatalım burayı" derken üzerinde önlüğü bir kenara bırakıp lavobaya doğru ağrıyan başıyla ilerledi.

" Tamam hadi sen gelince kapatırsın burayı. Bende direkt eve geçerim " dedi, bir süre daha Emirle konuştuktan telefonu kapatıp elini yüzünü yıkayıp oradan ayrıldı.


Kırmızı renkteki araca binip tamiranenin önüne yaklaştırıp stop ettirip aşağı indi. Demir kapıyı kapatıp, kapalı olduklarını bildiren tabelayı da astıktan sonra sürücü koltuğuna yerleşen Cihan, hızla emniyet kemerini bağladı. Bir de trafikte ceza almayı kafası götüremeyecekti.


Taşlı yoldan geçip ana caddeye çıkacağı sırada tenha bir sokakta aniden kaldırımdan inip önüne atlayan birini son anda fark etti. Acı bir fren sesiyle direksiyonu sola doğru kırarak tehlikeyi savuşturdu. Daha aynalara bile bakma fırsatı bulamadan direksiyonu toparlayıp birkaç metre ilerde arabayı durdurdu. Az kalsın kaza yapacaktı. O sinir ve korkuya hışımla aşağı indi arabadan. Bu saatte başına bu derece büyük bir derde sokacak olan kişi her kimse elinden çekeceği vardı. Kapıyı hızla çarpıp kapattığında arayan gözlerle etrafına bakındı. Ama görünürde kimsecikler yoktu. Kendi etrafında bir tur dönüp boş sokakta tekrar gezdirdi gözlerini. Kendi kendine söylenmeyi de ihmal etmedi :


" Ulan şaşı beş mi görmeye başladım, az önce arabanın önüne biri atlamadı mı? Hayda ! Nereye gitti şimdi bu?" İki elini başının üzerine koyup gözlerini kırpıştırdı. Bir iki adım atıp arabanın arka tarafına gelerek lastikler, tamponu, kaportayı kontrol etti.

" Acaba kediydi de ben insan mı sandım, neyse her ne boksa ucuz atlattı Cihan, başını belaya sokmadan hayırlısıyla ulaştırayım şu arabayı. " Kendi kendine söylenerek arabaya doğru ilerlediği sıra derinlerden gelen sesle olduğu yerde kaldı. Biraz daha konsantre olup sesi dinlediğinde bunun bir ağlama sesi olduğuna kanaat getirdi. Sese odaklanıp geldiği yöne doğru çevirdi bakışlarını. Kaldırımın köşesindeki ağaçların arasından burnu uzanan parlak rugan beyaz ayakkabının parıltısını gördüğünde temkinli adımlarla oraya doğru ilerledi. Yan yana dizilmiş üç bodur süs ağacının hizasına geldiğinde görüntü netlik kazandı. Akşam üstü karşısına çıkan bu görüntüye gülse mi ağlasa mı bilemedi...


Az önce ki şoku ve korkusu aklına geldiğinde gülümsemesini gerilere atıp, tercihini sinirini ön plana çıkarmaktan yana kullandı Cihan. Havanın serinliği aklını başına getirmeye yetmişti. Aydınlanan zihniyle gözlerini fal taşı gibi açıp, eliyle kısacık saçalarını sıvazladı.

Ağaçların arasında masum bir kedi gibi iki büklüm oturan kızı gördüğünde, ne yapacağını bilemedi ilk önce. Az evvel emanet arabanın önüne atlayan kişi bu kız olmalıydı, öfke, damarlarında kol gezmeye başlayınca kendini frenledi. Bu vakitte ağlayarak aracının önüne atladığına göre zor durumda olmalıydı. Nefesini toparlayıp bir iki adım daha atarak usulca kızın görüş alanına yaklaştı. Ne yazık ki gür sesinin tonunu ayarlamayı ihmal etmişti.

" Manyak mısın bacım sen? Akşam akşam Azraili'ni mi arıyorsun? Öyle atlanır mı arabanın önüne ?"

Kız duyduğu gür sesle, bir anda yüzünü kapattığı ellerini çekip karşısındaki adamla göz göze geldi. Yeni yanmaya başlamış sokak lambasının cılız ışığın altında ki adamı net bir şekilde görüyordu. Bunun avantajını kullanarak bir süre süzdü adamı.


Uzun boyu, geniş omuzları ve iri gövdesiyle adeta bir devi andırıyordu. Siyah gür saçları,  aynı ton kirli sakalları, kalın kaşları altında parlayan ela gözlerine ürkekçe baktı.


" Hişttt sana diyorum ?" diyerek ellerini başının üzerine koyup, tenha sokağın sessizliğinde seyahate çıktı bakışları sonra tekrar başladığı yere dönüp, ağaçların arasında belli belirsiz seçebildiği için kızın kısılmış gözleriyle buluştu.

" Gel hadi kalk oradan da sonra gideyim yoluma" diyerek elini uzattığında öylece bekledi bir süre. Bakışları kızın şakaklarından süzülen kanı yeni fark etmiş olacak ki zorla kızı oradan çıkarttı. Şoktan dolayı konuşamadığını düşünürken kaldırımın kenarına oturttu.

" Hangi pezevenk getirdi seni bu hale? "


Cihanın sorusu yine havada kalınca sıkkın bir nefes alıp bacaklarına kollarını sarmış olabildiğince küçülen kızı gördükçe kalbi sızlamaya başlamıştı. İçli içli ağlarken omuzları sarsılan kadına karşı sesini biraz alçaltarak konuşmak için çaba gösterdi.

" Arabanın önüne atlayan sensin, körelen vakit başımı belaya sokacaktın,  eee ağlıyorsun da... Yanına geldik insanlık namına soralım dedik, senin şu yaptığına bak. Dilsizsen kafanı salla bari ?" Adamın geçtiği bu kısa özetle, genç kız artık konuşması gerektiğini anladı:


" Üzgünüm efendim" diyen kızın, cılız ve aciz çıkan sesi Cihanın içinde bir yere dokundu. Yaşlı gözler üzerine çıktığında netleşen görüntüsü ile ilk dikkatini çeken detay, kızın hafif çekik göz yuvalarında parlayan derin kahverengi göz bebeklerinin çevresinde ki kan çanağına dönmüş kızarıklıklardı. Beline kadar uzanan karamel saçalarından anlaşıldığı ; birinin parmakları arasında can çekiştirildiği idi.

" Adın ne ? Nasıl bu hale geldin, kimin kimsen yok mu kızım ?" dediğinde sert bakışlarından korktuğunu görünce, gözlerini gökyüzüne çıkararak sabır diledi Cihan.

" Dilruba " Arkasından gelen topuk sesi ile ince ses birleşince, kıvrılan dudaklarıyla arkasını döndü Cihan. Karşısında Nilayı görünce şimşekler beynine çakmış  yapbozun eksik parçaları teker teker oturmaya başlamıştı.


" Bana öyle seslenemiyeceğine göre Nilay,  arkamda ki küçük kediye demiş olmalısın."

" Aynen öyle Cihan " diyen kız salına salına yanında durduğunda, siyah parlak saçlarını omzuna toplayışını izledi.

Kedi gibi oturduğu yerde iki büklüm olan kız, Nilaya bakarken gözlerinde ki acıyı ayakta ona bakan Cihan net bir şekilde görmekteydi.

" Ah be seni aptal Hamdo'dan kaçılır mı öylece ?" derken Cihan, her şeyi şimdi daha net anlamayan başlamıştı. Hamdo dediği kişiyi birebir görme fırsatı bulamasa da kim olduğunu gayet iyi biliyordu. Asıl adı Hamid olan adama mahallenin birçoğu borçluydu. Ve çalıştırdığı pavyonda şarkı söyleyerek parasını kazanan Nilayı da oradan tanıyordu. Başta borcu olduğu için kadının orada çalıştığı biliyordu. Şimdi ise sadece para kazanmak içindi. Bunu kınamıyor ya da mahallelinin namus bekçileri gibi kapı dışı etmeye çalışmıyordu kadını.


" Kız gece feneri ! Hayırdır ne iş ?" diyerek olayı kısaca özetlemesini istemişti. Boş ver dercesine elini boşlukta sallayan kadın bezmiş bir yüz ifadesi ile

" Kızın babası, kumarhane batağında Hamdo'ya neyi var neyi yok kaybetmiş. En son olarak da kızını satmış buna. Ona rağmen borç kapanmamış. Dilrubanın felçli bir annesi var, bir de babasının canını almakla tehtit etmiş. Çalışıp ödeyecek bu kız da mecbur..." derken duraksayıp derin bir nefes alıp devam eden Nilayı, öfkeden dişlerini sıkarak dinlemeye devam etti Cihan.


" Kızın sesi de güzel, şarkı söylerken müşterilerden biri kolundan tutup kucağına çekince bu da korktu. Adamın masasında ki şişeyi başına geçirdiğinde kıyamet koptu işte. "

Kısaca olayı özetleyen Nilay kızı oturduğu yerden kaldırıp şakaklarından süzülen kanın yanı sıra, yanağında ki el izi ve dudağında ki patlaklığı görünce gözleri irice açıldı Cihanın.

" Bana bak Nilay ! O piçin yanına götürme kızı !"

"Cihan ..." diyen Nilaya, Cihan içinden okkalı bir sabır çekti.

"Tamiraneye götür. Emir orada olacak kızın yüzüne pansuman yapın. Ben şu arabayı teslim edeyim hemen geleceğim peşinizden" diyen adamın inatçı bakışlarına rağmen ağzını açıp bir kez daha kızı o pisliğe götürmesi gerektiğini söyleyecekti.

" Cihan, unutuyorsun galiba! Onun işine karışmazsınız siz... Şimdi kıza yardım ettiğinizi duyarsa size bulaşacaktır. O parayı öyle ya da böyle alacağını biliyorsun değil mi ?" diye soran kıza, Cihan ellerini ensesinde birleştirip freni patlamış siniri, başının ağrısı ile daha da artmaya başlamıştı.

" Sen merak etme ! Çok canı çekmişse ben sikerim onu !" Karşısında ki adamın iyiden iyiye sinirlendiğini fark eden Nilay, direnişini sonlandırdı.


" Peki peki " deyip kızın koluna girerek dediği gibi tamiraneye götürecekti. İçten içe Emiri göreceğine de seviniyordu.


Konuşmaların içerisine dahil olmayan kız, kızarmış küçük burnunu çekerek kötü kaderine rağmen, kendisi için bir şeyler yapan bu iri yarı adama yaklaştı. Yüzünde hissettiği acı ile yüzü buruşsada ela gözlere dikti kısılan gözlerini

" Teşekkür ederim." Naif çıkan sesle Cihanın kasılan yüz hatları gevşedi. Elini önemsiz dercesine boşlukta sallayıp

"Hadi hadi baya vaktimi çaldın küçük kedi" diyerek sırtını kıza dönüp aracın kapısını açarak sürücü koltuğuna oturdu. Hiçbir kadının şiddet görmesine ne gönlü ne vicdanı razı geliyordu Cihanın. Dilruba gibi birçok kız olduğunu biliyordu. Ancak hepsine el uzatacak kadar imkanı yoktu. Kurtarabilidiklerini çekip alıyorlardı bu gibi pislik yerlerden. Bu kız içinde uğraşacaktı daha önce mahallenin gece kondularına yerleştirdikleri kadınlar gibi. Onlarda iş imkanı bulunca çalışıp bu delikanlılara borçlarını ödememişler miydi ? Aslında yapılan hiçbir iyilik karşılıksız kalmıyordu... İlla ki birgün yaptığın iyi şeyler, güzel bir şekilde seni geri buluyordu.


Cihan arabayı teslim ettiğinde ödemeyi de alıp oradan ayrılmıştı. Yol boyunca yaktığı kaçıncı sigarası olduğunun farkında olmadan yürümeye devam etti. Aklına gelen şeyle Emiri arayıp olanların özetini geçti, kardeşim dediği adamda aynı tepkileri verip tamiranede olduğunu, kızın halini gördüğünü söyleyip onu beklediklerini söylemişti.





#Meriç Baybars 👇


#Cihan Akyürek 👇


#Nilay Gezgin

....

:) Bölümün Sonu

Eğer beğendiyseniz
👇
⭐ Basmadan geçmeyin

👉 💭

Yeni hali nasıl olmuş 💭

Meriç kız arkadaşlar 😄 daha önce erkek mi diye soranlar olmuştu ...

Bu kapağı beğendiniz mi 💭

Bölüm 4000 kelimeyi geçti . Oldukça yenilikçi bir bölümdü.  Umarım anlaşılmayan bir yer yoktu ;) Ayrıca eksik parçalar vardı kitapta . En basitinden söylemem gerekirse 4 abinin hayatında neredeyse çok az bahsettim . O yüzden bölümler uzun olacak ve eklediğim birkaç yan oyuncuları da okuyacaksınız :)
Diğer bir eksik parça ise kötü karakterlerin hikayeye giriş aşaması ... Biraz da onlardan göreceksiniz .

Yeni okuyucular kendinizi belli edin ^^
                                                                   








Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro