Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

1. ❝Daima aya sahip olacağız.❞

Bölüm Bir:
❝Daima aya
sahip olacağız.❞

1948 | Rusya - Moskova
Kırmızı Oda

Kışın ilk karları minik taneler halinde çelik grisi gökyüzünden tüy gibi dökülmeye başlamıştı.

Rusya'nın buz gibi havası altında, yapraklarını dökmüş ağaçlarla gri duvarların dört bir yanı sardığı o yerde, metal kolun çıkardığı mekanik sesin hemen ardından cılız beden bir kez daha yere savruldu.

Genç kızın sert bir çarpışmayla betonla buluşan bedeni, zoraki bir şekilde yeniden kalkıp öne atıldı.

Kış Askeri, karşısındaki kızın çenesini hedefleyerek yumruğunu savurdu. Genç kız ise topukları üzerinde geriye çekilip tam zamanında kaçtı ve hiç düşünmeden karşılık verdi. Adamın göğsünün tam ortasına vurdu. Yumruğu et ve kastan örtülmüş sert bir duvara çarpmıştı. Parmakları darbenin etkisiyle sızlıyordu ama karşısındaki adam hiç kıpırdamadı, hatta hissetmedi bile.

Aralarında geçen saniyelik bakışmanın ardından Natalia tüm gücüyle sıçradı ama Kış Askeri önünden ansızın çekilince az kalsın yere devriliyordu.

Natalia her denemesinde daha da hızlanarak yumruk atmayı sürdürdü. Sanki ağır çekimde hareket ediyormuş gibi karşısındaki adam her yumruktan kolaylıkla savrulmayı başarıyordu.

Adam, Natalia'nın bir sonraki hamlesini bekledi. Kızıl kız, askerin karın boşluğunun tam ortasına vurmak için harekete geçti. Tekmesini savuracağı sırada ondan daha hızlı olan Kış Askeri, bacağını tutup ters çevirerek onu çoktan yere sermişti bile.

Vakit kaybetmeden hızla ayağa kalkıp yine harekete geçti Natalia ama hedefindeki adam, o daha hiçbir hamle yapamadan çevik bir hareketle onu ters çevirip kolları arasına hapsetti. Tüm hareket imkânları sıfıra inen genç kız, bu sefer boynunu ve vücudunu sarmalamış olan arkasındaki bedenin kollarında çırpınarak kendini kurtarmaya çalıştı. Ta ki boğazına dolanmış, soluk borusuna baskı yapan iri kollar onu serbest bırakana dek. Dizlerinin üstüne düşerek yeniden nefes nefese kendini yerde buldu genç kız.

Sıklaşmış nefeslerini kontrol altına almaya çalıştı birkaç saniye boyunca.

"Son derece baştan savma." Açık havada tok bir kadın sesi yankılandı.

Kendisine yaklaşmakta olan o kadının sesini duyduğunda pişmanmışçasına kafasını öne eğdi Natalia. Fakat ensesindeki saç kökünden çekilerek yukarı kaldırılmasıyla kadının donuk bakışlarıyla karşılaştı.

"Başarısız olmuş gibi davranıyorsun." Kelimeler özellikle vurgulanarak tane tane bastırılmıştı. Bir dalganın, kayayı delip geçmek istercesine savruluşu gibiydi sözcükler. "Kimi kandırdığını sanıyorsun?"

Natalia buna cevap veremedi. Veremeyeceğini biliyordu da. Boşuna çabasına rağmen inkar etmenin hiçbir anlamı olmadığının farkındaydı. Ne kadar iyi bir yalancı olursa olsun karşısında Madem B duruyordu. Bildiği tüm şeyleri ona öğreten kadın.

Çok değil, birkaç saniye sonra ense kökünde hissettiği tırnaklarla dudaklarından acıyla tiz bir ses çıktı Natalia'nın. "Bu tören gerekli," dedi Madam B, defalarca kez dile getirdiği gibi. "Amaç uğruna eğitildiğiniz dünyadaki o yeri almanız için bu gerekli."

"Bu dünyada hiçbir yerim yok." Natalia'nın sesi fısıltıdan farksızdı ama Madam B bunu yine de duydu.

"Aynen öyle," diye alayla doğruladı genç kızı.

Natalia'nın bedeni, sarışın kadın tarafından aniden diğer yirmi yedi kızın arasına ittirildiğinde dengesini son anda sağlayabildi.

Madam B, tüm kızların üstünde gözlerini gezdirdi. Topuklu ayakkabısının beton zeminde çıkardığı sesle beraber teker teker tüm kızların yanından geçerek en sonunda Natalia'nın yanında durdu.

Kadın biliyordu ki, sekiz yıldır eğittiği tüm bu kızların içinde en parlağı Natalia'ydı. Natalia sertti, cesurdu ve en önemlisi daima başarılıydı. Kırmızı Oda'ya getirildiği andan itibaren bunu hissetmişti Madam B.

Onu Dreykov'un kollarından kurtulmaya çalışıp küçük kız kardeşine ulaşmayı denerken görmüştü ilk kez. Kısa saçlarının mavi tutamları her hareketinde yüzüne dökülüyordu. Elleri bağlı olmasına rağmen etrafındaki adamlara savurduğu sözcükleri ve tehditleri çok net hatırlıyordu.

Madam B, o andan bu yana en iyi Karadul'lardan birini eğiteceğini biliyordu. En azimlisini. En hırslısını. En güçlü silahlardan birini.

Karadul Programı'nın daha ilk seferinde böyle bir kıza denk gelmek en büyük şanslarıydı. Bu program Soğuk Savaş'ın en büyük bir diğer gizli silahı olacaktı. Tıpkı Kış Askeri programı gibi.

Kırmızı Oda'da yalnızca güçlü olanlar hayatta kalırdı. Bu ve ilerideki tüm savaşların üstesinden gelebilmeleri için bu şarttı. Güçlü olan Karadul, bir diğerini öldürürdü. Natalia da bunu yapmıştı. Defalarca. Aynı yemekleri yediği, aynı odayı paylaştığı, yıllar önce Kırmızı Oda'ya götürülürken aynı arabada elleri bağlı bir şekilde yan yana çaresizce beklediği pek çok kızı eğitim sırasında öldürmüştü. Bunu yapmaya mecburdu. Buna mecbur bırakılıyordu. Yıllar geçtikçe eğitiminin seviyesi artmış, arttıkça da öldürdüğü kişi sayısı durmaksızın çoğalmıştı.

Şimdiyse eğitiminin son kısmıydı. Mezuniyet töreni.

Törenden önce on sekiz yaşındaki tüm Karadul'lar mezuniyet için yeteri kadar başarılı mı diye test edilirdi. Natalia da bu teste tabi tutulmuştu az önce. En güçlü ve acımasız olan, aynı zamanda da uzun zamandır yakın dövüş eğitmenliğini yapan Kış Askeri'yle.

Sırf bu testten kalmak için Madam B'nin de dediği gibi başarısız olmuş gibi yapmıştı Natalia. Buna neredeyse bir aydır devam ediyordu. Her seferinde bilerek darbeler alıyor, kendini sakatlıyor, gücünü saklıyordu. Oysaki askerle çok rahat başa baş dövüşebilirdi, bunu herkes biliyordu. Kış Askeri, Natalia'yı iyi eğitmişti. Bu eğitimin sonu ise Natalia'nın kaçamayacağı tek kaderiydi.

"Başarılı olanlar mezun olacak, istisnasız." Kızıl kızın çaresizlik dolu yeşil gözlerine sert bir bakış attı Madam B. "Kaçmayı bir kenara bırakıp kendini hazırlasan iyi edersin Romanova."

Böylelikle Natalia'nın planı işe yaramamıştı. Kader uzun zamandır olduğu gibi çoktan ağlarını örmüştü ve Natalia o ağların arasında sıkışıp kalmış bir Karadul'dan daha fazlası değildi.

Gözleri onu izlemekte olan adamın gözleriyle buluştuğu an, James Barnes farkında bile olmaksızın titrek bir nefes bıraktı havaya. Soluk mavileri, belki de bir kelebeğin kanat çırpışı kadar saniyelik bir zamanda titreşerek hüzne ev sahipliği yaptı. Fakat bu kısacık zaman dilimi çok geçmeden son bulduğunda Kış Askeri, Madam B'nin emriyle oradan ayrıldı.

2014 | Afrika Kıyıları

Büyük geminin içi Ultron ve Yenilmezlerle savaş alanına dönmüştü. Natasha Romanoff kendisine saldıran dört adamı da saniyeler içinde etkisiz hale getirip hızla diğerlerini haklamak için geminin öteki tarafına koştu.

Tony'nin zırhı havada diğer robotların işini halletmeye çalışıyor, Thor'un çekici hepsinin içinden geçiyor, Clint'in elektrikli okları hedeflerini istisnasız tutturuyor ve Steve'in vibranium kalkanı büyük bir darbe bırakıyordu. Tüm bunlarından ortasında bir rüzgar gibi hızla esip geçen beyaz buğunun sahibi olan genç çocuk ve Ultron'dan yeni bir emir alan genç kız da vardı.

"Akıl oyunlarının tam sırası." Ultron'un mekanik sesi Wanda Maximoff'un harekete geçmesi için yeterliydi.

"Thor! Durum raporu?" Steve, diğerleriyle iletişime geçmek için kulağındaki kulaklığa hitaben konuştu. Fakat tam da o sırada Thor'un etrafını kaplayan kırmızı büyü, bir anlığına duraksamasına sebep oldu.

"Şu kız aklımı ele geçirmeye çalıştı," diye yanıtladı Steve'i. Sonrasında bir adamı daha yere serip mikrofona doğru yeniden konuştu. "Gözünüzü dört açın, bir insanın kendini ondan koruyabileceğini sanmıyorum. Neyse ki ben kudretli biriyim." Ancak geminin içinde bir halüsinasyon misali Asgard'ın kutlama salonunu gördüğü an kafa karışıklığıyla kaşları çatıldı sarışın tanrının.

Tam da o esnada, geminin bir diğer tarafında tüm hızıyla esip geçerek Yüzbaşı Amerika'yı bir köşeye fırlattı Pietro. Amacı onu afallatmaktı ve başarılı da oldu. Steve Rogers saniyelik zaman diliminde kendini büyük bir darbeyle yerde bulduğu an, Wanda fırsattan istifade kendine gelmeye çalışan Yüzbaşı'nın yanına bir hayalet sessizliğiyle yaklaşarak usulca zihnine girdi. Hemen ardından hedefleri kızıl kadın oldu.

Natasha daha ne olduğunu bile anlayamadan gözleri kırmızının en koyu tonuna büründü ve görüşüne puslu bir perde indi. Bedeni onun iradesi dışında hareket edercesine geminin merdivenlerinden inmeye başlamıştı. Fakat bulunduğu merdivenler bambaşka bir yere götürdü onu. Yalpalayarak indiği yerden düşmemeye çalışırken etrafına şokla bakıyordu. Kocaman kahverengi tahta duvarlar, eski usul sırayla dizilmiş ışıklandırmalar ve tahta merdivenlerin önünde kocaman iki kirişin ilerisindeki o oda...

Ayakları, o odanın önüne adımladı yavaşça. Oraya yaklaştıkça derinlere gömülü rahatsız edici anılar, zihninin her bir ücrasını işgal etmeye başlamıştı. İçten içe titrediğini hissediyordu. Arkasına bile bakmadan koşmak, oradan uzaklaşmak, bir köşeye kıvrılıp belki de -bundan yıllar önceki gibi- ağlamak istiyordu. Küçük bir kız çocuğu olduğu o günlerdeki gibi buradan kurtulmak istiyordu ama bedeni ve zihni çoktan ele geçirilmişti, bunu kontrol edemiyordu. Geçmişinin kirli perdesinin başlangıcındaydı, ruhu kapana kısılmışçasına çırpınıyordu.

Cam duvarın önüne geldiği an, hipnoz olmuşçasına durup odanın içine baktı. Gri duvarlar ve yan yana duran pencerelerin bile aydınlatmaya yetmediği karanlık odada dans eden balerinlerin görüntüsü doldu zihnine. Hatırlıyordu. Hiç istemese de, bu onu dehşete düşürse de hatırlıyordu.

"Tekrar," diye bağırdı bir erkek sesi. Dreykov. Bu oydu. Natasha'yı keşfeden, Red Room programına alan ve deneyimli bir casus olması üzere eğitimi için Madam B'ye devreden kişi.

Dreykov'un emriyle birlikte tüm kızlar bir kez daha hizaya girerek dans hareketlerini tekrarladılar. Natasha gözlerini oradan alamazken, tüm bu tanıdık anıları teker teker izliyordu camın ardından dehşetle. Tıpkı odadaki diğer küçük kız çocuklarının arasındaki Natalia gibi. Balerinlerin her dans hareketinde, küçük kızların beyinlerine bilinçaltı yoluyla yerleştirilen gerçekdışı o anıları çok iyi tanıyordu Natasha.

"Onlara zarar veriyorsun," diye mırıldandı Natasha, gözleri hala küçük kızlarda ve küçük Natalia'nın üzerindeyken.

Tam da Natasha'nın yanında beliren Madam B buna karşılık, "Sadece zarar görebilenlere," diye yanıtladı onu. "Sen mermer gibi sağlamsın. Mezuniyet töreninden sonra kutlama yapacağız."

"Peki ya başarısız olursam?" Natasha Madam B'ye dönerek sorduğunda sarışın kadın, bakışlarıyla yeniden odayı gösterdi ona.

Camın ardındaki odanın görüntüsü artık değişmişti ve içeride on dokuz yaşındaki Natalia Romanova, hedef tahtasına doğrulttuğu silahla birlikte duruyordu. Silahı çok seri bir şekilde sırayla iki eliyle de ateşlerken mermiler hiç sekmeden tam da hedefini tutturuyordu her seferinde. En sonunda hedef tahtası ortadan kalktı ve başına çuval geçirilmiş bir adam belirdi. Natalia gözünü bile kırpmadan silahı kurbanına doğrulttu.

"Sen asla başarısız olmazsın."

Natasha Romanoff, bunu duyduğu an Natalia'nın o esnada silahı ateşlediğini gördü. Büyük bir patlama ve sonrasında canını aldığı adamın görüntüsü...

O patlamanın ardından kulaklarına dolan tiz sesin uğultusu, onu bulunduğu yerden alıp bambaşka bir yere götürdü. Karın gökten yerle buluştuğu o yerde, soğuk her tarafı kaplamıştı. Natasha artık dışarıdan izlemiyordu, oradaydı. Natalia'nın bedenindeydi. Her şeyi bizzat yaşıyordu. Hareketlerini, dediklerini, yaptıklarını kontrol edemiyordu. Sadece o anda ve o bedende sıkışıp kalmış bir ruhtu.

Karşısındaki adamın boynunu bacaklarıyla kıstırarak onu yere devirmeye çalışacakken buna fırsatı bile kalamadan dövüş eğitmeni Natasha'yı ters çevirerek kolları arasına hapsetti ve tüm hareket imkânını elinden aldı. Natasha, arkasındaki bedenin kollarında çırpınarak kendini kurtarmaya çalıştı. En sonunda nefes nefese yere düştü.

"Son derece baştan savma." Madam B'nin tok sesi açık havada yankılandı.

Hemen sonrasında ensesindeki saçtan çekilerek yukarı kaldırılmasıyla kadının donuk bakışlarıyla karşılaştı Natasha.

"Başarısız olmuş gibi davranıyorsun. Kimi kandırdığını sanıyorsun?"

Birkaç saniye sonra ense kökünde hissettiği tırnaklarla Natasha'nın dudaklarından acıyla tiz bir ses çıktı. "Bu tören gerekli. Amaç uğruna eğitildiğiniz dünyadaki o yeri almanız için bu şart."

"Bu dünyada hiçbir yerim yok." Natasha bunu fısıldadığı an gözlerinden bir damla yaş süzüldü. Bu, on sekiz yaşındaki Natalia'nın değil, Natasha'nın gözyaşıydı. İçine hapsolduğu bedende hükmedebildiği ufacık bir zaman diliminin yansımasıydı.

"Aynen öyle." Madam B onu saçlarından çekerek diğer kızların arasına ittirdi.

Sarışın kadın, tüm kızların üstünde gözlerini gezdirdi. Teker teker tüm kızların yanından geçerek en sonunda Natasha'nın yanında durdu. "Başarılı olanlar mezun olacak, istisnasız. Kaçmayı bir kenara bırakıp kendini hazırlasan iyi edersin Romanova."

Natasha'nın gözleri onu izlemekte olan adamın gözleriyle buluştuğu an, zihni keskin bir bıçakla kesilir gibi oldu. Buraya dair her şeyi hatırladığını sanıyordu, her şeyi. Ancak adamın soluk mavi gözlerinden geçen o hüzünde kendi yansımasını görmesi, onu ansızın gafil avlamıştı. Çehresi ve özellikle de gözleri, kızıl kadının kalbindeki tarifsiz sızıyı da beraberinde getirdi. Onu tanımıyordu, hayır. Bunu söyleyemezdi. Ancak tanıdığını da söyleyemezdi.

Anılarında Kırmızı Oda'daki eğitmeninin silik yüzü, artık tam anlamıyla karşısındaydı. Bu zamana kadar o yüzü hiç net olarak gözlerinin önüne getirememişti. Kötü günlerini, hafızasının köklerinden çivilerle kazıdığına bağlamıştı bu durumu ama olay bundan ibaret değildi belli ki. Natasha bu adamı tanıdığını biliyordu. Bu adamın daha fazlası olduğunu hissetmişti.

O kadar çok beyin yıkama işlemine maruz kalmıştı ki, artık bunun ne anlama geldiğini biliyordu. Aklı sürekli sahte anılarla doldurulmuştu. İstenilen şekilde bir ajan olabilmesi için kendi hür iradesi elinden çekip alınmıştı. İşte bu yüzdendir ki Natasha, görmüş olduğu bu yüzün sadece bir yüz olmadığının farkındaydı. Bu gerçek, bir sel gibi tüm benliğini dolup taşırdı ve onu en derinden sarstı.

"Natasha!" Tony'nin sesi Natasha'nın kulaklarına dolduğunda, kızıl kadının gözlerine o puslu gölge bir kez daha indi. "Natasha! Sanırım bizim büyük adamın ninni zamanı geldi."

"Bunun bir süre daha mümkün olabileceğini sanmıyorum." Clint de aynı şekilde kulağındaki kulaklığa hitaben Tony'i cevapladıktan sonra bir köşede bulduğu arkadaşını yavaşça ayağa kaldırdı. Natasha kendini tutan kollarla birlikte yürümeye çalışırken, gözleri hala bir noktanın üstündeydi. Oraya acıyla harmanlanmış bir şokla bakıyordu. Kendi gerçekliğine döndüğünün farkına varamamıştı. Aklı ve zihni hala oradaydı.

1948 | Rusya - Moskova
Kırmızı Oda

Rüzgarın şiddetli esintisi pencere camlarını zangır zangır titretiyordu. Genç kız, yatağına uzanmış, gözlerinin feri sönmüş bir şekilde boş tavana bakıyordu. O beyaz duvarda gördüğü tek şey, bundan birkaç saat önce sedyeye yatırılıp bayıltıldığı anlardı. Korkudan ve endişeden sarsılışı, uyandığında hissettiği yoğun acı ve şimdiyse içindeki tarifsiz boşluk hissi...

Gecenin karanlığı arasından sıyrılıp geçerek Natalia'nın açık camından içeri sızan rüzgar, genç kızın tüm bedenini ürpertti. Düşünmemek için soğuğa ihtiyacı olduğunu sanmıştı, oysaki yanılmıştı. Aksine zihnindeki o koca yangın, üstüne kovalarca su dökülmüşçesine daha çok alevlenmişti. Bir damla daha süzüldü yanağından. O damlanın geçtiği tüm yerler, kalbindeki sızıya eşlik ediyordu. Usulca akan gözyaşlarına rağmen çehresi bir mermer gibi dümdüzdü. Yeşil gözlerindeki parıltının kayboluşu ise uzun zaman önce gerçekleşmişti zaten. Şimdiyse o güzel ve can alıcı gözler, bir Karadul'un soğukluğuyla bakıyordu.

Natalia Romanova artık resmi olarak mezun olmuştu. O bir Karadul'du.

"Natalia."

Sesle birlikte hemen yatakta doğrularak o tarafa döndü genç kız. Kış Askeri pencere pervazına dayanmış, onu izliyordu. Rüzgarın karıştırdığı uzun saçları, alnına ve omuzlarına dağınıkça dökülüyor ve gözlerinin güzel mavisi, karşısındaki yeşillere tutunarak endişeyle bakıyordu.

"James..." Natalia'nın sesi, az önceki duruşunun aksine muhtaç ve ihtiyaç dolu çıkmıştı. Gözlerindeki boş bakışların yerini büyük bir hüzün, çehresinin sertliğini yumuşatan dudaklarını titreyiş kaplamıştı artık. Gözyaşları hala bir bir dökülüyordu ama genç kız bundan haberdar bile değildi. "Burada olmamalısın, yakalanacaksın." Konuşurken ağlamamak için sesini yutup titrekçe bir nefes aldı.

James buna karşılık bir kez bile düşünme gereği duymadan, çoğu gecede yaptığı gibi kendini odaya atarak hemen kızıl kızın yanına oturdu ve sıkıca sarıldı ona.

"Yakalarlarsa seni öldürürler." Natalia da başını onun göğsüne yaslayarak kollarını boynuna doladı yavaşça.

"Umurumda değil." James, onu bu hale düşüren herkesin kafası koparmak istedi o anda. Ah, evet. Bunu yapabilmeyi ne de çok isterdi.

Belki de şartlar daha farklı olsaydı Natalia, savaşın ortasındaki büyük bir silahtan ziyade güzelliğiyle herkesin kalbini fetheden sıradan bir genç kız olacaktı. James, Kış Askeri olmadan önceki hayatını hatırlamıyordu; ancak eğer şartlar ikisi için de farklı olsaydı, belki de küçük bir barda veya festivalde tanışan sıradan iki insan olacaklardı. Oysaki kader, onları en dolambaçlı ve acılarla dolu yolda kesiştirmişti.

Kış Askeri, genç kızın kendisine sokulan bedenini daha sıkı sardı. Ardından kızıl saçlarına ufak bir buse kondurdu.

James biliyordu ki, yaşadıkları bu acılar hiçbir zaman geçmeyecekti. Daima gölgeleri gibi peşlerinde olacaktı tüm sıkıntılar. Bu yüzden Natalia'ya 'geçecek' diyemedi. Onun yerine tutabilieceği tek sözü ve tek gerçeği söyledi: "Hep yanında olacağım."

Genç kızın ihtiyacı olan tek şey buydu. Sıcacık sarılış, birkaç sihirli kelime ve sevgi. Hayatının karanlığında ufacık bir ışık huzmesinin belirmesi için tüm bunlar yeterliydi.

"Sanırım seni seviyorum James Buchanan Barnes."

Natalia aralarında bir santim bırakacak şekilde geri çekilip sevdiği adamın gözlerine baktı. Şimdi düşünüyordu da, Kış Askeri'yle tanıştığı ilk günden bu yana her şey nasıl da değişmişti. Adamın gözlerindeki o tatlı mavi, sadece Natalia yanındayken böylesine içtenlikle parlıyordu. Sadece ikisi birlikteyken kalpleri hiç olmadığı kadar hızlı ve tutkuyla atıyordu. Yalnızca ve yalnızca birliktelerken insan olduklarını hissediyorlardı.

Genç adam bir eliyle sevgilisinin yanağını avucunun içine alırken, diğeriyle de bir parça kızıl tutamı kulağının arkasına iliştirdi. Dümdüz, bembeyaz alnındaki ateş renkli saç kıvrımlarında gezdi bakışları önce. Sonraysa pembe gün yaprağı gibi çehresi üstündeki çimen rengi gözlerine indi yavaşça. Gül goncasına benzer dudaklarının kenarına ufacık bir öpücük bıraktı ardından. 

"Biliyorum," diye mırıldandı, dudakları hafifçe kıvrılırken. "Ben de seni seviyorum Natalia." Dudakları hala genç kızın yanağında soluklanıyordu.

Eski şiddetini kaybeden rüzgârın hafif esintisiyle beraber odasının içini bembeyaz mehtabın ışığı doldurdu.

"Ne olursa olsun," dedi James. Sonrasındaysa kimsenin pek göremediği, fakat Natalia'nın sıkça içini ısıttığı o gülümsemesini sundu ve ekledi. "Hiçbir şeyimiz olmasa bile daima aya sahip olacağız." Camın ardındaki mehtabı gösterdi gözleriyle. "Bizim için parlayacak."

Natalia Romanova önceki günlerde olduğu gibi yine çok acı çekmişti o gün. Belki de daha fazla. Kesinlikle daha fazla. Fakat yine de ikiye katlanan acısının bu yükünü paylaşabileceği o kişi yanındaydı.

O gece birbirlerine sarılıp uykuya daldıklarında bile ayın ışığı hala üstlerinde parlamaya devam ediyordu.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro