Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

final

"Aşkım, sen benim canımsın.
Kanıma karışmış kanın.
Söyle, kimlerden kaçarsın?
Boşuna, durmadan ağlarsın."

Derin bir nefes alarak bunu yapıp yapamayacağımı düşündüm. Yapabilir miydim gerçekten? Bütün korkularımı, bütün endişelerimi bir kenara bırakarak bunu yapabilir miydim? Melodi'nin her zaman bahsettiği güçlü, cesur adam, şimdi de güçlü olabilir miydi?

Belki de her zaman korkağın tekiydim. Belki de hiçbir zaman Melodi'nin sandığı kadar cesur ve güçlü olmamıştım. Peki bu sadece güçlü olmakla mı alakalıydı? Sevdiğim kadının, hayatımı onun sayesinde kazandığım kadının mezarına gidememek korkaklık mıydı sahiden de? Ya da sadece gerçeklerle yüzleşmek istemiyordum.

"Yavrum, sen benim balımsın.
Tadına alışmış canım.
Ah, güzel kuşum gir kanıma,
Ben zaten sarhoşum."

Bilmiyordum, belirsizliğin hayatta en nefret ettiğim şey olmasına rağmen şu an hayatımdaki her şey belirsizdi. Ne için nefes alıyordum ki şu an? Kendim için mi? Dudaklarımın arasındaki sigarayı parmaklarıma hapsettiğimde dumanla beraber kısık bir gülüşü de bıraktım. Saat kaçtı sahi, zaman kavramım ne zamandan beri yok olmuştu?

Ah evet, Melodi'yi 6 ay önce sikik bir kanser hastalığı yüzünden kaybettiğimde zaman benim için anlamını yitirmişti. Hoş, sadece zaman değildi benim için anlamını yitiren, aldığım nefes benim için anlamını yitirmişti, zaman neydi ki bunun yanında?

Haksızlık mıydı bu? Benim için bir haksızlık olduğu kesindi fakat, üzerinden geçen 6 ay boyunca bir kez bile ziyaretine gitmediğim Melodi'ye haksızlık değil miydi bu? Acaba kızmış mıydı bana, ya da kırılmış mıydı onun mezarına bir kere bile mor Leylak getirmediğim için?  Kesinlikle kırılmıştı, çok önem verirdi o böyle şeylere.

"Neredesin?
Sevgilim."

Bu düşünce kalbimi bir avucun içerisine bıraktı ve o avucun kapanmasına izin verdi. Daralan nefesime eşlik eden dolu gözlerim, fevri bir karar vererek ayaklanmamı sağladığında salondan dış kapıya yürüdüm. Saat kaçtı, bu sefer gerçekten bakmaya ihtiyacım vardı. Deri ceketimi üzerime geçirerek odamıza doğru ilerledim ve çekmecenin içerisindeki kağıdı alarak dikkatlice katladım. Telefonumu alarak saate baktıktan sonra ikisini de cebime sıkıştırdım.

19:23.

Eğer acele edersem açık bir çiçekçi bulabilecek, sonra da kimsenin rahatsız edemeyeceği bir saat olan 20:00 sularında Melodi'yi ziyaret edebilecektim. Evet, 6 aydır yapamadığım şeyi bugün yapacaktım. Kendimi kaybetmiş bir şekilde bilinçsizce hareket ederek arabanın anahtarını aldım ve evin kapısını çekerek merdivenleri indim. Nasıl hissetmem gerekiyordu? Heyecanlı? Ya da üzgün mü olmalıydım? Belki mutlu hissetmeliydim, sonuç olarak Melodi'nin yanına gidiyordum.

"Söyle, neredesin bal?
Artık, benlesin bal."

Benimle misin sahiden de kıyamet çiçeği?

Mezarlığa yakın bir yerlerde bulduğum çiçekçiye girmeden önce kendime sakinleşebilmek için zaman tanıdım. Sık nefeslerim düzene girdiğinde arabadan inerek çiçekçiden bir demet mor Leylak aldım. Çok uzun sürmeyen bir yolculuğun sonunda mezarlığa geldiğimde ruhsuz bakışlarla önüme baktım bir süre.

Sahi, ben gerçekten de sevdiğim kadını ziyaret etmek için mezarlığa mı gelmiştim?

El freninin önündeki bölmeye kayan gözlerim, ikimizin içinde olduğu bir fotoğraf karesini bana sunduğunda titrek bir nefes verdim. Hadi ama, gerçekten de Melodi'nin yanına ağlayarak gitmeyecektim, değil mi? Benden bağımsız fotoğrafa uzanan ellerimle fotoğrafı daha net görebileceğim bir açıda kendime çevirdim. Melodi'nin yüzünü dikkatle incelerken bunun hastane odasında çektiğimiz bir fotoğraf olduğunu anımsadım. Kanserle savaşmaya başladığı ilk aydı. Umut dolu gözlerle kameraya bakıyor ve kocaman gülümsüyordu. Gülüşüne bakarken ufak bir tebessüm yayıldı dudaklarıma. Ardından gözlerimden düşen bir yaş fotoğrafa denk gelmişti.

"Artık, sen benim canımsın.
Canlı kalan tek yanımsın.
Artık sen benim canımsın.
Canlı kalan tek yanımsın!"

Arabadan çıkarak sakin adımlarla ve elimde tuttuğum demetle beraber ilerledim. Mezarlığının yerini kısa sürede bulduğumda boğazıma dizilen yutkunuşlarım bana hiç de yardımcı olmadı. Abisinin mezarının hemen yanında olan mezarına yaklaştım ve mezar taşına oturdum. İsminin yazdığı kısmı okşadığımda yüzüme istemsiz bir tebessüm dağılmıştı. Elimdeki demeti toprağının üzerine bıraktığımda isminin olduğu kısımdan elimi ayırmadım. Acaba ölenlerin bizi gökyüzünden izlediği efsanesi doğru muydu?

Şu an, tam şu an sevdiğim kadının mezarına bir demet çiçek bırakmıştım değil mi?

Ne kadar da ağır bir cümleydi. Altında ezildiğim bu ağırlıkla alnımı yavaşça mezar taşına yasladım. Kaldırabiliyor mıydım sahiden? Ya da şimdiye kadar anılara tutunarak, mezarına hiç gelmeyerek kendimi mi kandırmıştım? Evet sanırım, yaptığım tek şey kendimi kandırmak olmuştu. Şimdi ise aylarca kaçtığım gerçekleri ve kendimce ikna edici olduğunu sandığım bütün bahanelerin hiçbir şey olduğunu yüzüme çarpan bu mezarın başındaydım. En başından beri olmam gereken ama asla gelmeye cesaret edemediğim yerdeydim. Ben, kıyametimi çiçeklendiren kadını toprağa vermiştim.

Hani, çatlayan duvarların arasında yeşeren çiçekler olurdu ya. Çatlamış duvarların çirkin görüntüsünün yok olmasını sağlayan o çiçek, artık solmuştu.

"Neredesin?
Söyle, neredesin bal?
Artık, benlesin bal.
Söyle, neredesin bal?
Artık, benlesin, bal!"

--

Son kez mezarında gezdirdiğim gözlerimle ayağa kalktım. Cebime giden elimle katlı duran kağıt parçasına uzandım.

"Hatırlar mısın-"

Duraksadım.

"Sen benimle alakalı hiçbir şeyi unutmazsın aslında, saçma bir giriş oldu."

Kırıştırdığım burnumla hafifçe güldüm.

"Şiir yazardım, bir sürü. Sen de hep senin için şiir yazmamı isterdin, ben de senin için sayfalarca şiirler, içimi döktüğüm yazılar yazardım. Sonra tekrar isterdin ve ben de bıkmadan sana yenilerini yazardım."

Kağıda kısaca baktıktan sonra toprağının üzerine bıraktığım demete uzandım. Leylak'ların arasına kağıdı sıkıştırdıktan sonra tekrardan doğruldum.

"Senin için bir tane daha yazdım."

Sonra, arkamı döndüm ve yürümeye başladım.

--

"Güzel dudakları ve elleri...
Dudaklarımda dolaştığı zaman huzuru bulduğum dudakları,
Avuçlarımın içine aldığım zaman dünyaları kazandırmış gibi hissettiren sıcacık elleri.

Şimdi hepsini kaybettim.

En iyi ressamları bile kıskandıran güzel suratı,
En güzel çiçekleri bile kıskandıracak kadar harika olan kokusunu solumak, buna layık olmak dünyalara bedel.

Şimdi hepsini kaybettim.

Seviştiğimiz gecelerde yastığa dağılan saçlarını izlemek,
Seni göğsüme çekip suratına sayamayacağın kadar öpücük bırakabilmek,
Hayatımda yaşayabildiğim en mükemmel anlardı.

Şimdi hepsini kaybettim.

Dans ettiğimiz zaman beline dolanan elim,
Yeşillerine kenetlenmiş gözlerim ve dans sonunda seni öpen dudaklarım eksik şimdi.
Varlığı lütuf olan bu kadınla beraber aydınlanan hayatım şimdi kapkaranlık.

Beraber içip sarhoş olduğumuz akşamlar,
Saçmalayarak bana karşı olan aşkını anlattığın dakikalar,
Dayanamayıp o güzel dudaklarını öperek seni susturduğum anlar,
Şimdi asla tekrarlanmayacak.

Ve şimdi, hepsini kaybettim."

5 Aralık
2020
R.

--

Arkadaslar ağlıyorum arkadaslar...

O kadar çok silip silip yazdım ki, en sonunda bu hali içime sindi umarım siz de beğenmişsinizdir. Lütfen fikirlerinizi belirtmeden geçmeyin, ne düşündüğünizi çok merak ediyorum. ♡

Aslında bu tam olarak bir final değil. Bu, sizin Rüzgâr ve Melodi'nin hikayesinin nasıl sonlandığını öğrenebilmeniz adına bir bölümdü. Fakat onların mutlu, üzgün, heyecanlı, öfkeli veya tutkulu her anı benim zihnimde canlılığını koruyor.

Aklıma estiğinde, onları özlediğimde veya gerçek bir aşkı hissetmek istediğimde buraya koşacağım.

Hikâye hakkında da tek kelime bile olsa düşüncelerinizi belirtir misiniz?

Okuduğunuz için teşekkür ederim.

Bu arada mor Leylak ilk aşk demek :)

Sizi seviyorum. 🖤

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro