Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

ÖZEL BÖLÜM~1

Size sürpriz getirdim. Yorumlarınızı bekliyorum. İyi okumalar♡
×××

Her yer çiçek doluydu ve güzel kokuyla doluyordu içim. Çiçeklerin arasında gülerek koştururken onları ezmemeye de dikkat ediyordum. Koştuğum yerde ise sevdiğim adam vardı. Birkaç saniye sonra da kendimi kollarının arasında bulmuştum. Kollarımı sıkıca ona sararken aslında ne kadar özlediğimi fark etmiştim.

Bir anlık boşluğa düşerken etraf karanlığa bulanmıştı. Gözlerim yavaşça açılırken karanlık arasında nerede olduğumu anlamaya çalışıyordum.

Odamda olduğumu fark edince az önce çiçek bahçesinin bir rüya olduğunu fark ettim. Sitemle başımı yastığa geri yasladım. Özlemiştim Bedir'i. Kollarım onun yokluğunda kendime dolandı. Oflayarak yatakta dönünce sevdiğim adamın yüzüyle karşılaşınca afalladım. Bana doğru dönmüş, başı yastığa bir kolu ise belime dolanmıştı. Ne zaman gelmişti?

"Bedir." dedim fısıldayarak. Uyanmasını istemiyordum ama üç gündür onu göremiyordum, bu yüzden özlemiştim.

Sanki onu ilk kez görüyormuşum gibi bir heyecanla yatakta ona doğru kaydım ve kollarının arasına girip başımı göğsüne yasladım.

Uykusu hafif olduğu için uyandı ve elleri saçlarımı okşadı. "Uyandın mı güzelim?"

"Ne zaman geldin? Yarın öğlene doğru gelecektin."

"Saat kaç ki, gece ikiye doğru geldim eve. Uyandırmamak için sessizce yattım yanına." Uzanıp başımı öperken ben de dudaklarımı boynuna yaslamıştım. Gelir gelmez duş almış olmalıydı, mis gibi kokuyordu. "Sabah yola çıkacaktık ama seni özlediğim için gece yola çıkmamız için ikna ettim ekibi. Özledim karımı."

"Ben de özledim kocamı." dedim yanağını öperken. Bedir'in yüzüne sürekli bastırdığım dudaklarımla birlikte gülerek sırtımı yatağa bastırdı. Kollarının üzerinde yükselip yüzümü süzdü. "Çok özlenmişim anlaşılan."

Başımı salladım usulca. "Çok hem de." Kollarımı boynuna sardım. "Gece geldiğinde niye uyandırmadın beni?"

"Uykunu bölmek istemedim güzelim." dedi, dirseğini yatağa yaslamıştı. Diğer eliyle de yüzümü seviyordu. "Güzelce uykunu al, dedim."

Gözüm yavaşça duvardaki saati buldu. Sabah 5'i geçiyordu saat. Bedir, kulüple birlikte deplasman maçına gitmişti ve üç gündür evimizde yalnızdım. Bu yüzden de geçen gün ablam, dün de Güney ve Hazal gelmişti. Bu gece de belki Bedir erken gelir diye evde tek başıma kitap okumuştum.

Bedir sabah yola çıkacaklarını söyleyince de tek başıma evde yapacak bir işim olmadığı için erken uyumuştum. O yüzden uykumu almıştım.

"Sensiz canım sıkıldığında erken uyudum, uykum yok." diye mırıldandım. Ellerimle ensesindeki uzayan saçlarına dokunurken masum bir kız edasıyla sordum. "Sen yorgun musun kocacım?"

Bedir'in gözleri keyifle büyüdü. Ona "kocacım" demem çok hoşuna gidiyordu. Fazlaca mutlu oluyordu. Ne yapayım? Kocamdı ki kocacım diyordum.

"Ne yorgunu? Turp gibiyim." Dudaklarındaki çarpık sırıtmayla birlikte üzerime doğru eğildi. "Ve seni çok çok özledim."

Gülümseyerek dudaklarını kabul ettim. İkimizin de özlemiş olduğu belli oluyordu. Bedir'in boynundan huylandığını bilerek onun boynuna doğru ellerimi kaydırdım. Bedir de buna karşılık parmaklarını belime bastırınca gülerek dudaklarından uzaklaştım.

"Ya Bedir!" dedim gülme ve çığlık atma arasında bir şeyle. "Dokunma! Gıdıklanıyorum." Kahkahalarım artarken o da benim gülmemle gülüyordu. Ellerini tutmak istiyordum ama o artık bir yıldır ellerini benden kaçırmanın yolunu bulduğu için ustaca kaçıyordu.

"Beni huylandırmaya çalışmadan önce düşünecektin karıcım." dedi keyifli sesiyle.

Ellerinin hareketi artarken gülmem artıyordu. "Ya Bedir, dur! Gıdıklanıyorum!" Bedir insafa gelmiş olacak ki, durdu. Tekrar gıdıklama ihtimaline karşılık ellerini tuttum. "Gecenin bu saatinde insanlar duyacak, yanlış anlayacak." dedim, kaşlarımı çatarak.

"Ne yanlış anlayacak? Ortada yanlış var da ben mi göremiyorum?" dedi o da kaşlarını çatarak. "Karımı seviyorum, ne var bunda?"

"Sen iyice hanımcı oldun, farkında mısın?" dedim gülerek, ellerini bıraktım ve kollarımı bedenine doladım. "Olurum. Hanımım sen değil misin? Bizde böyle kızım, hanım ne derse o olur!"

Bir elimle yanağını severek sıktım. "Hanımını yesinler senin."

Yanağındaki elimi avcunun içine aldı. "Şşt! Dur orada bakalım!" dedi sert yapmaya çalıştığı sesiyle. "Benim hanımımı bir tek ben yiyebilirim."

"Allah Allah!" dedim oyunbaz bir sesle.

"Hatta şimdi, yiyeceğim." Gülümsemesi büyüdü ve dudaklarını boynuma bastırdı. Kollarımı açarak onu kabul ettim.

×××

Saat öğlene geliyordu ama Bedir hala uyuyordu. Kahvaltıyı hazırlayıp yatağa tekrar yanına dönmüş, yatakta yüz üstü uyuyan eşimin saçlarını ufak dokunuşlarla seviyordum.

Önceden uyurken yer seçmek gibi bir sorunu yoktu, biz sevgiliyken de gittiği deplasmanlarda gayet kaldığı yerde uyuyabiliyordu. Ancak evliliğimizden sonra, geçen ay bir yılımızı devirmiştik, gittiği şehirlerde ben olmadan uyuyamadığını söylüyordu. Bu sefer yakın bir şehrre gitseler de iki-üç gün çok az uykuyla geçirdiğini biliyordum. O yüzden kahvaltı hazır olsa bile daha güzel dinlenmesini istediğim için kaldıramıyordum.

Bir yılı aşkındır Bedir ile evliydim ve bu süreç benim için inanılmaz geçmişti. Başlarda hem garip, hem güzeldi. Ama her şey onunla olduğu için mükemmeldi.

Beni evliliğe ve sevmeye karşı düşüncelerimi değiştirmiş, hatta her zaman "İyi ki" dememi sağlamamış, bazen de bu hissi bu kadar geç tattığım için pişman olmamı sağlamıştı.

Bedir ile tanıştığımızdan bu yana geçirdiğimiz en zor süreç bana göre evlilik öncemizdi. Çünkü evlilik hazırlıkları, ev düzmek, düğün, bir yandan bunların getirdiği stresle edilen küçük kavgalar, çıkan en ufak pürüzde kafada oluşan "acaba yanlış mı yapıyorum" düşünceleri ve bir çok sorun... Ama bunları da en iyi şekilde atlatmaya çalışmıştık.

Küçük kavgalardan sonra bile Bedir, benim kafamda en ufak bir soru işareti kalmaması için elinden geleni yapmıştı. Bir yerde de onun çabalarıyla buraya kadar gelebilmiştik diyebilirdim.

Şu anda oturduğumuz ev merkezi konumda, Bedir'in iş yerine yakın, güvenlikli bir site içerisinde, geniş odalı 3+1 şeklindeydi. Ev ararken en büyük kriterimiz güvenlikli olmasıydı. Çünkü sürekli taşınmak istemiyorduk, yerleşeceğimiz evde çocuklarımızla birlikte uzun bir süre yaşamak en büyük hayalimizdi.

Bu hayal için de çok fazla araştırmıştık. Bulduklarımız ya Bedir'in iş yerine çok uzaktı, ya çok küçük ya da güvenli olmayan semtlerdeydi. İçlerinde istediğimiz tüm şartları sağlayan bir bu ev vardı.

Burasını da bize Bedir'in kulüpteki eski antrenör arkadaşı Yunus abiydi, şu anda başka bir takımın baş antrenörüydü. Yunus abi, Bedir'in ev arama telaşına ortak olup bize ev bakmaya başlamıştı. Eşi Aslı ve ikiz çocuklarıyla birlikte kaldığı müstakil evlerinin konumu çok güzeldi, yakın olsun evlerimiz diye o civarda ev bakıyordu. Bir gün Yunus abi ve Aslıyla birlikte onların evinde oturmuş yine ev muhabbetini konuşurken Yunus abinin babası ansızın gelmişti.

Bizimle birlikte oturmuş sohbet etmişti, hoşsohbetti. Ardından bize o semtte olan bir sitenin inşaatını yeni bitirdiğini anlatmıştı. Varlıklı bir insan olmasının yanında kesinlikle gönlü bol bir insandı ki o sitedeki evlerden birini bize vermeyi teklif etmişti. Henüz bir ev alacak kadar birikimimiz olmadığı için reddetmiştik ancak ardından bize çok uygun bir fiyata kiralamıştı. Gerçekten piyasada öyle bir evin en az 20k kirası vardı ama "düğün hediyesi gibi düşünün" diyerek çok komik bir fiyata kiralamıştı. Kirayı da sembolik olarak kendimizi kötü hissetmememiz için koyduğu belliydi çünkü zaten bizden ayda bir gelecek olan 4bin liraya ihtiyacı yoktu.

Gerçekten iyi insanlar vardı.

Aramızdaki en büyük kriz haline gelen ev meselesi de Yunus abinin babası Ertuğ Bey sayesinde çözülmüştü.

Bir şekilde ailemin ve Giray abinin de katkılarıyla evimizi kurmuştuk. Şimdilik iki odası boştu, birine küçük bir kitaplık koyup çalışma odası gibi yapmaya uğraşıyorduk şu an. Diğer oda da inşallah ikimiz de kendimizi hazır hissettiğimizde dolardı.

Üniversiteden mezun olur olmaz bir yerde çalışmaya başlasam da yaşadığım sorunlar nedeniyle -iş saatleri ve ücret en büyük sorundu- işten ayrılmıştım. Bir buçuk iki ay işsiz kalsam da bir aydır yeni bulduğum işimde çalışıyordum. Şimdiki işimde oldukça da mutluydum. Haftada bir izin günüm vardı ve diğer günlerde erken başlasam da erken çıkıyordum. Üstelik tam anlamıyla pastacıydım. Orada çalışmak beni şimdilik mutlu etse de hayalim kendime ait bir dükkandı.

Zihnimden bir bir geçen düşünceler telefon zil sesi ile bölündü. Hızlıca arkama dönüp komodinin üzerinden telefonumu alıp sessize aldım. Bedir'in uyanmadığını görünce dışarı çıktım. "Babam" arıyordu. Açtım.

"Alo? Günaydın oğlum." diyen babamın sesini duyunca kaşlarım çatıldı. Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp ekrana bakınca bu telefonun Bedir'in olduğunu anladım. Telefon markalarımız ve kılıflarımız da aynı olunca bir an benim telefonum sanmıştım. Ve bir de o da babamı "Babam" diye kaydedince...

"Alo, babacım." dedim, salondaki koltuğa oturarak. "Günaydın."

"Kızım? Bedir oğlum yok mu?"

Babamın söz konusu Bedir olunca beni bu kadar gözü görmeyişine güldüm. "Ben de iyiyim babacım, sen nasılsın?" dedim imalı bir şekilde.

O da güldü. "Oğlumu bekliyordum da ondan şaşırdım. İyiyim kızım, siz de iyisinizdir inşallah."

"İyiyiz çok şükür."

"Ee oğlum nerede?"

"Oğlun deplasmandaydı, dün gece sabaha karşı geldi eve. O yüzden şu an uyuyor. Birazdan kahvaltı için kalkacak, o zaman söylerim aradığını."

"Tamam tamam, yorgunsa uyandırma çocuğu. Yol yorgunudur o şimdi."

Aslında bu yorgunlukta payım olabilirdi, ama söylemeye gerek yoktu.

"Ama kalkınca söyle aradığımı, beni geri arasın. Sakın unutma."

"Bana söyleyemeyeceğin kadar önemli mi?" dedim, bozularak. Babam ve Bedir o kadar iyi anlaşıyorlardı ki, bensiz buluştukları bile oluyordu. Bedir'in yıllar sonra aradığı baba sevgisini bulmuş olduğunu görmek beni inanılmaz mutlu ediyor, bu konuyla ilgili en ufak bir kıskançlık dahi beslemiyordum. Babamı babası gibi sahiplenmesi içimi sevinçle dolduruyordu. Üstelik Bedir babama her "baba" dediğinde onu sonsuza kadar öpmek geliyordu içimden.

"Yok kızım, senden önemli mi? Bozulma hemen. Neyse Bedir arar beni sonra, öğrenirsin. Öpüyorum güzelim." Babamın telefonu yüzüme kapatmasıyla kahkaha attım.

Ardından telefona gelen mesajla gözüm istemsizce oraya kaydı. Meral Hanım  kişisinden bir yeni mesaj.

Gördüğüm isimle birlikte kaşlarım çatıldı. Bu kızın adını ilk kez geçen hafta Bedir'den duymuştum. Kulüpte işe yeni başlayan biriydi. Ardından bir gece Bedir ile birlikte film izlerken Bedir'i araması içimde soru işaretleri oluşmasına sebep olsa da işle ilgilidir diyerek kendimi teselli etmiştim. Ancak "kadın hissi" diye bir şey vardı ki maalesef ne hissetsem çıkıyordu.

Bu kadınla ilgili iyi şeyler hissetmiyordum. Mesajda da ne yazdığını bilmiyordum, bakmak istiyordum. Bakarsam Bedir'in bununla ilgili en ufak yanlış bir şey düşünmeyeceğini ve söylemeyeceğini biliyordum ama içten içe Bedir'e haksızlık etmiş olurdum. Kimseye güvenmesem de kocama güveniyordum Bu yüzden ekranı kilitleyip yatak odasına doğru gittim.

Telefonu komodine koyup Bedir'in yanına yattım. Elimi omzuna koydum. "Bedir, öğlen oldu. Kalkman gerekiyor."

Bedir omzundaki elimi elinin içine aldıktan sonra içine öpücük kondurdu. Ardından tekrar uyku haline döndü.

"Kahvaltı yapmamız lazım sevgilim. Öğlen oldu. Hem bugün izin günündü, gezeriz demiştin."

Kolumu tutup kendine çekti ve ağırlığını üzerime vererek sarıldı. "Uyu güzelim." dedi mırıldanarak. Altında ezilirken bir süre memnuniyetle ona sarılsam da daha sonra zorla kaldırdım ve kahvaltı masasına oturduk. Uzun süredir yavaş yavaş demini alan çaylarımızı döktüm. Bedir hala uykulu gözleriyle bana bakıyordu.

"Çok mu yordular benim kocamı ya? Gözlerini bile açamıyorsun."

"Sensiz uyuyamıyorum artık, ondan."

Uykulu olduğu için bir şey yemiyordu. Bu yüzden masadaki ekmeklere sevdiği reçelden sürüp ona doğru döndüm. "Aç bakalım ağzını. Doyuralım karnını."

Uzattığım ekmeğe baktı. Yaklaşırken ekmekten ısıracağını zannediyordum ama o önce boynumu öptü. "Önce bal." Ardından büyük bir parça ekmek ısırdı. "Sonra reçel."

Keyifle kıvrılan dudaklarına bakıp iç çektim. Dayanamayıp ufacık öptüm.

Keyifli bir kahvaltıdan sonra masada hala çay içmeye devam ediyorduk.

Geçen zamanlarımıza baktığımda sevgiliyken ve hatta öncesinde de Bedir ile birlikte yapmaktan en keyif aldığım şey bir masada uzunca sohbet ederken kahve ya da çay yudumlamaktı. Yine aynı hislerle aynı şekilde oturuyorduk. Değişen tek şey zaman ve aile cüzdanımıza attığımız imzalardı.

Çaydanlığın dibini gördüğümüzde kahvaltı işini abarttığımızı anladım. Kahvaltı masasını toplarken aklıma gelenle hızlıca Bedir'e döndüm.

"Sen uyurken Meral Hanım diye biri mesaj attı ve bir de babam seni aradı. Uyanınca arayacakmışsın. Ne için aradığını söylemedi, sana söyleyecekmiş." dedim imalı şekilde. Bedir, burnumu sıkarak güldü. "Sen babanı mı kıskanıyorsun?" Meral Hanım'ı es geçişine içten gülümsedim.

"Hayır." dedim hızla. "Ne alakası var? Ben ikinizin kurduğu bağdan çok mutluyum." Ardından omuzlarımı silktim. "Sadece arada bir beni dışlıyorsunuz, o kadar."

Yanağımı sıkarak sevdi. "Güzelim, erkek meseleleri oluyor bazen. Ondan yani."

Kaşlarım havalandı. "Erkek meseleleri? Neymiş onlar? Aklıma hiç iyi şeyler gelmiyor." dedim kaşlarımı çatarak. "Babam bekar bir adam olabilir ama sen..." İşaret parmağımı göğsüne vurdum. "...kafanı kırarım Bedir."

Bedir, ona dalgayla karışık takılmama güldü ve göğsündeki parmağımın ucunu öptü. "Saçmalama hayatım. Baban balığa gidelim diyordu da, o yani. Ne olacak başka? Babanla alem yapacak halim yok ya!"

"Hmm, balık demek?"

"Balık, emin olabilirsin." Parmağımı tekrar öpüp arkasını döndü. "Babamı arayayım, ayıp oldu."

Bedir, odaya giderken gülümsedim. Etrafı toplamaya devam ettim. O sırada aklıma ablamı aramayı unuttuğum gelmişti. Bedir de hazır odada babamla konuşurken fırsat bilip aradım. Bedir'in zaten babamla uzun sürerdi konuşması.

"Efendim canım?" diyerek açtı telefonu.

"Günaydın abla, nasılsın? Yeğenim nasıl?"

"İyiyiz şükür, o da iyi. Oyun oynuyor babasıyla. Yalnız, gün ayalı baya oldu bize. Sana yeni ayıyor galiba? Bedir geldi mi?"

"Evet, bu sabah gelecekti ama gece geldi. Erken çıkmışlar yola. O yüzden yorgundu o da, geç kalktık."

"İyi bakalım. Özlem giderdin mi kocanla? Kaç gündür özledim diye dolanıyordun."

Gülümsedim utançla. Gerçekten sürekli özlediğimden şikayet etmiş olabilirdim ama ne yapabilirim? Özlemiştim.

"Ya abla! Utandırma." dedim ellerimle yanaklarımı tutarak.

Güldü. "Ben ne yapayım kızım? Kaç gün kocam da kocam diye başımızı şişirdin. Görmemişin kocası olmuş..." Ablamın kahkahaları arasında ben de güldüm. "Ne yapayım? Kaç gündür gördüm mü?"

Ablam, benim söylemeleri üzerine daha çok güldü. Bir süre benimle dalga geçtikten sonra normal konulardan konuşmaya daldık. Ne için aradığımı unutturacak kadar konuştuktan sonra hatırladım.

"Ne için aradığımı unutturdun bana ya!" diye söylendim. "Dün maaşımı aldım. Geçen ay senden aldığım borcu getirecektim yarın sana işe gitmeden. Evde misin? Yoksa hesabına mı göndereyim?"

Ablam sıkıntılı bir nefes verdi. "Feyza. Bak bu durum benim canımı sıkıyor."

"Tamam abla, bende var hesap numaran zaten. Patronum direkt nakit verdi ama birazdan halledip hesabına gönderirim. Bir daha olmaz." diye mırıldandım.

"Güzelim! Yanlış anlıyorsun. Ben sana verdiğim paranın hesabını tutmuyorum. Sen benim kardeşimsin. İhtiyacın varsa her türlü yanında olurum. Bana parayı geri ödemene falan da gerek yok, daha önce de söyledim. Sadece... Bedir'in haberi yok hala değil mi?"

"Yok." dedim, kısık sesle. "Söyleme sakın. Bir daha da istemeyeceğim zaten senden. Çalışıyorum şu an."

"Canım kardeşim, sen benim canımsın. Ben sana her zaman ne kadar istersen, elimde geldiğince yardım ederim. Bu sorun değil. Ama sen artık evli bir kadınsın. Yani artık tek başına bir hayat yaşamıyorsun, böyle davranamazsın. Benden önce Bedir'e gitmen gerekiyordu. Bedir öğrenirse çok kırılır."

"Ben yanlış bir şey yapmadım ki," dedim, içime düşen kurtla mutfak tezgahına yaslanarak. "Sadece... biliyorsun ben öyle birinden para isteyemiyorum. Babamdan bile bu yaşıma kadar isteyemedim hiç. Bir sen işte..."

"Bedir herhangi biri değil ki canım. Senin eşin, kocan. Bir hayatı paylaşıyorsunuz. Çalışmıyorsun diye o iki ay boyunca Bedir'in parasına da dokunmadın değil mi?"

"Hıhım." diye mırıldandım.

"Bedir sana para bırakmamazlık yapmıyor, değil mi?" diye sordu şüpheli bir sesle.

"Hayır." dedim hemen. Sesimin normalinden fazla çıktığını fark edip kapıya döndüm. Bedir gelebilirdi her an. Acele etmeliydim. "Hayır, öyle bir şey yok. Bana zaten kartlarından birini verdi, kullanmam için. Onun harici ben çalışırken de maaşlarımızı ortak koyduğumuz kasa da var. Parasız bırakma gibi bir durum yok."

"O zaman neden böyle yapıyorsun canım? Bak beni yanlış anlama. Tekrar söylüyorum. Ben sana verdiğimi geri falan da istemiyorum ama bu böyle devam etmez. Ne zamana kadar buna devam edeceksin? Siz artık ortak bir hayatı yaşıyorsunuz. Tek kişilik düşünemezsin..." Ablam bana konuşmaya devam ederken kapıda Bedir'i görünce hızla dikleştim.

"Ablacım, ben şimdi kapatıyorum. Sonra yine konuşuruz." Telefonu kapattıktan sonra gergince elimde tuttum. Bedir'e bakarak gülümsedim. "Ne oldu? Ne diyormuş babam? Baya konuştunuz. Oğlunu özlemiş herhalde."

Başını salladı ama bir tuhaflık vardı. Yüzü gülmüyordu. "Evet, özlemiş. Öyle konuştuk. Sen İrem'le mi konuşuyordun?"

Başımı salladım. "Evet, ablam zaten öyle sürekli arıyor. Yine aramış ne yapıyorsun ne ediyorsun diye. Öyle günlük şeyler."

Yanına doğru gidip elini tuttum. "Ne yapalım bugün? Film mi izleyelim dışarı mı çıkalım? Yorgunsan evde kalıp bir şeyler yapabiliriz."

"Geçen gün almak istediğin kitapları sipariş verdin mi?"

"Yok, daha vermedim. Bu hafta vereceğim." dedim. Yeni işimdeki maaşım yeni yattığı için bu hafta almayı planlamıştım.

Gözleri kırgın bakıyordu. Elimi bıraktı. Yutkundum. Duymuştu. Ablamla konuşmamı duymuştu.

Elini havaya kaldırdı. "Telefonunu ver."

Kaşlarımı çattım. "Neden, ne oldu?" Bedir benden daha önce hiç telefonumu istememişti. Yani, en azından bu şekilde istememişti. Birbirimizin telefon şifrelerini bilsek de özellikle bir şey aramak için kurcalamazdık.

"Biliyorsun, Feyza. Telefonunu ver."

Boğazıma takılan yumruyu yok sayıp elimde sıktığım telefonu ona uzattım. Sertçe aldı elimden. Telefon şifremi girip açtı. Uygulamalardan bir iki kere yana kaydırdıktan sona aradığını bulmuş gibi mobil bankacılığa girdi. Bu banka zaten Bedir'in kendine ait olan ve her ay benim için para gönderdiği banka kartının hesabıydı. Uygulamayı da o kurduğu için şifresini biliyordu.

Şifreyi girdikten sonra açılan sayfadaki miktara baktı. Kaşları daha çok çatıldı. Harcamalara girdikten sonra her harcamaya tek tek tıklayıp içeriğine baktı. "Market, market, taksit, fatura..."

Başını telefondan kaldırıp bana baktı. "Bu ne Feyza? Bu harcamalar ne?"

"Ne var harcamalarda?" dedim sesimin titrememesi için kendimi kasarak. "Çok mu?"

Telefonun ekranını kilitleyip masaya sertçe bıraktı. "Ne demek ne var Feyza? Ben bu karta her ay sen kullan diye para gönderiyorum. Sen daha işe başlayalı ne kadar oldu? İki aydır çalışmıyorsun. İki aydır ne harcadın sen? Kasaya koyduğum paralara bakıyorum, ben nasıl bıraktıysam hep öyle kalıyor. Sana verdiğim kredi kartının da hiç borcu gelmiyor. Banka kartına attığım paralar da market ve evin ihtiyacı dışında hiçbir şeye harcanmamış. Sen iki aydır arkadaşlarınla dışarı çıktığında, üzerine bir eşya aldığında nereden para bulup harcadın? Sana verdiğim kartların hiçbirini kullanmadıysan?"

Sesi gayet düzdü ama asla sakin değildi. Ablamla konuşmamızı duymuştu ve duymamış olmak için tekrar soruyordu. Kırgınlığı yüzünden okunuyordu. "Bedir." dedim bir adım öne çıkarak. "Zaten çalışmadığım için pek harcama yapmadım..."

"Ablandan borç mu aldın?" dedi. Sesi yükselmişti. Sinirli bakıyordu.

"Öyle değil Bedir..."

"Ne öyle değil!" diye bağırdı. "Duydum az önce! Sana son kez soruyorum: Ablandan borç mu aldın?"

Yutkundum. Bedir, sinirle birkaç adım attı ve tezgahın önüne kadar geldik. Sinirle üzerime eğildi. "Feyza!"

"Bedir... ben işten çıkmıştım ve param bitmişti..."

Bedir, gözü dönmüş bir şekilde elleriyle başını ovdu. "Param bitti diyor, param bitti!" diye söylendi. Birkaç adım geri gitti. Ardından bana kısa bir bakış attıktan sonra kapıya sertçe bir yumruk geçirip mutfaktan çıktı.

Bedir'i üzdüğümün farkındalığıyla hızla arkasından gittim. Evden çıkmak üzereyken kolundan tutup durdurdum. "Bedir, dur. Gitme lütfen. Özür dilerim."

Kolunu kurtardı elimden. "Hava alıp geleceğim, bırak. Şu an çok sinirliyim Feyza. Sakinleşmeliyim."

Bedir, kavgalarımızda çekip giden biri değildi. Durup düzeltmeye çalışırdı her zaman. Şimdi gitmek istemesi ise beni korkuttu, çünkü çok sinirlendiğini gösteriyordu. Aynı zamanda da onu gerçekten kırdığımız farkına varmamı sağladı.

Dış kapıyı açacağı sırada kapıyla arasına girip kapıya yaslandım. Kapının üzerindeki anahtarla kilitleyip cebime koydum. "Gitme Bedir. Konuşalım. Gerçekten özür dilerim."

Kapıyı kilitlememe daha çok sinirlendi. Kapının yanındaki duvara elinin içiyle vurdu. "Feyza! Çıldıracağım ya! Ben varken burada, ablandan borç nasıl istersin?"

Arkasını dönüp bir eliyle ensesini ovdu. "Kafayı yiyeceğim lan!" Hızla bana döndü. "Ben kimim Feyza? Ben kimim? Sen benim eşimsin, karımsın ama ben senin için aynı şeyleri ifade etmiyorum demek ki! Biz aynı hayatı paylaşmıyor muyuz? Evlendikten sonra bir hayatı yaşıyoruz, ayrı gayrı yok demedik mi? Sen nasıl gidip ablandan para istersin?"

Hızla bir iki adım atıp dibimde bitti. "Bir şey söyle Feyza! Kafayı yiyeceğim." Göğsü hızla inip kalkıyordu. Alnına düşen saçlarını sinirle arkaya doğru itti. "Ben bu kadar mı önemsizim senin için? Madem o kasamızdaki parayı benim param olarak görüp kullanamayacaksın, biz neden evlendik? Bu yaşadığımız hayatın sevgililikten farkı ne? Söyle Feyza, ben senin eşin değil miyim? Söyle!"

"Öylesin."

"Öyleyim! O zaman neden sana verdiğim hiçbir karta dokunmayıp ablana gidiyorsun? Ben kim için çalışıyorum? Kim için yaşıyorum? Senin için, bizim için! Güzel bir hayat yaşayalım diye."

"Evin ihtiyaçlarını alırken hep senin paranı kullandım!" dedim araya girerek.

"Hala senin paran diyor ya! Hala senin paran diyor! Sen çalıştığın zaman da kendi kazandığın harici hiçbir şeye dokunmadın değil mi?"

Sessiz kaldım. Zaten cevabı almıştı.

"Neden Feyza? Neden?" dedi üzgün sesiyle. "Neden hala beni hayatına alamıyorsun? Ben niye senin sınırlarının dışında kalıyorum hala?" Alnını omzuma yasladı. "Neden kendini savunmasız bir şekilde bana bırakamıyorsun? Duvarların niye inmiyor hala?"

"Sen benim hayatımın sınırları dışında değilsin. Sen benim hayatımsın. Sen benim hep en savunmasız yanımsın. Sadece... ben hayatım boyunca babamdan bile para istemedim. Bu konu benim hala aşamadığım bir konu. Özür dilerim kırdığım için seni."

Başını kaldırıp geriye gitti. "Hayatın boyunca babandan para istemedin ama babanın cebine bir şekilde koyduğu parayla yaşadın. Bana niye aynı şeyi yapamıyorsun?"

"O senin her gün yorulup hakkınla kazandığın para Bedir. Kirayı ödüyorsun, faturaları ödüyorsun, düğün borçlarını da ödüyorsun. Sürekli eve gelirken bir şeyler de alıyorsun. Ben kendimi yetersiz hissediyorum. Kendim için bir harcama yapsam sana haksızlık edecekmişim ya da emeğini çöpe atacakmış gibi hissediyorum. Ben bu yaşıma kadar böyle büyüdüm Bedir. Param varsa harcarım, yoksa bir şey yapmam."

"Ben karımın günlük hayatında sadece kendisini düşünerek aldığı, yediği, içtiği şeyi ödeyemiyorsam neden çalışıyorum Feyza? Evin kirasını da öderim, faturaları da öderim. Senin istediğin her şeyi de öderim. Sen benim karımsın Feyza. Sana harcadığım emeğin ya da paranın hesabını yapmam. Buradan ne anlıyorum biliyor musun? Ben işten çıksam, işsiz olsam senden ya da bir başkasından borç mu istemem gerekiyor?"

"Hayır, öyle değil tabii ki. Borç ne demek?"

"Öyleyse neden bu eve giren paraları senin ya da benim diye ayırıyorsun? Evliliğimizin ilk günü maaşlarımızı aynı kasaya koymadık mi? Şu an neden böyle davranmıyorsun?"

Ellerimle yüzümü kapattım. "Haklısın Bedir. Özür dilerim."

"İleride Allah nasip ederse bir çocuğumuz oldu diyelim. Sen bir süre çalışamadın. O zaman ne yapacağız? Her çalışmadığında annene ya da babana mı gideceksin? Bebeğimizin harcamalarını nasıl yapacağız? Aylık bez ücretini bölüşecek miyiz? Bir kutuyu sen bir kutuyu ben mi ödeyeceğiz? Bu nereye kadar devam edecek Feyza?"

Yüzünü sıvazladı. "Ben anlamıyorum. Neden böyle yapıyorsun? Ben senden bir şey mi esirgedim? Ya da sana o aidiyet hissini veremedim mi? Neden Feyza?"

Ellerini tuttum. Sıkıca sardım. "Tamam, haklısın. Ben sadece... bilmiyorum. Yaptığım sana çok büyük haksızlıktı. Ben, sadece evliliğimizden beri ilk kez çalışmadan birkaç ay kaldım ve ne yapmam gerektiğini bilemedim. Özür dilerim. Bu senlik değil, sen bana her zaman çok açıksın ve bir şey de esirgemiyorsun. Benim hatam."

Derin bir nefes verdi. Elini duvara yasladı. Hala kapı önündeydim, gitmemesi için. "Ne kadar borç aldın İrem'den?"

Ablamın parasını hazırlamıştım, bugün ya da yarın atacaktım ama yine ondan çekindiğimi düşünmemesi için istemeye istemeye söyledim. "2bin."

Sinirle gözlerini yumdu. Başını salladı. "2 bin."

"Bugün ya da yarın vereceğim. Bir daha böyle bir şey olmayacak. Söz veriyorum."

"Aç kapıyı."

"Bedir, oturalım konuşalım lütfen. Gitme." dedim, gözlerim dolmuştu.

"Anahtarı ver." dedi bir elini uzatarak.

"Bedir..." dedim, akmaya hazır göz yaşlarımla ona bakarak. İç çekti. Dudaklarını saçlarımın dibine bastırdı. "Hadi güzelim."

Sesi biraz daha yumuşamıştı.  Ağlamak üzere olmamla bir alakası olabilirdi. Gitmesini istemiyordum, hemen konuşup barışmak istiyordum ama gitmek istiyorken de tutamazdım. Gönülsüzce cebimdeki anahtarı ona uzattım. Kilitlediğim kapıyı açtı. Kapının önünden çekildim. Kapıdan çıktıktan sonra arkasından kapattı. Gitmişti.

Gözlerim onun gidişiyle daha çok sulanırken düşen yaşları ellerimle temizledim. Yatağımıza gittim ve Bedir'in yattığı tarafa doğru oturdum. Komodindeki Bedir'in telefonu çalmaya başlayınca ekrana baktım.

Meral Hanım arıyor...

Bu kadın cidden sinirimi bozmaya başlamıştı. Mesaj da yazmıştı ama bakmadığım için ne yazdığını bilmiyordum. Üstelik şimdi de arıyordu.

"Arayıp durma kocamı be kadın! Açmayacak!"

Aramayı sessize alıp telefonu ters çevirdim. Ardından Bedir'in yastığına sarılıp yattım ve usulca ağlamaya başladım.

Neden böyle yaptığımı bilmiyordum. Hatalı olduğumun o zaman da farkındaydım, şimdi de farkındayım ama hiçbir zaman birilerinden para alan biri olmamıştım. Bedir, herhangi biri değildi asla. Benden şimdiye kadar ne maddi ne manevi bir şey esirgememişti ama sanırım yine annem gibi olmaktan korkmuştum. Babamı çok sevmesine rağmen onu her zaman cüzdan gibi kullanmıştı. Annem hiçbir zaman çalışan bir kadın olmadığı için eşinin parasını kullanması kadar doğal bir şey yoktu ama annemin yaptığı öyle basit şeyler değildi. Tamamen babamı sömürmüştü. 

Kocasını sadece cüzdan gibi gören bir kadın olmak istememiştim. Ama şimdi ne kadar büyük bir hata yaptığımı görüyordum. Bedir'in güzel kalbini kırmıştım. Maddiyat aramızda sorun olması gereken bir şey değildi. Biz bir hayatı yaşıyorduk ve birbirimizin kazandığını harcamamız kadar doğal bir şey yoktu. Pişmandım... Keşke en başında ne hissediyorsam her şeyi anlatsaydım.

Ne kadar süre Bedir'in yastığına sarılıp onun kokusunu içime çekerek ağladım bilmiyorum ama bir saati geçtiği kesindi. Ardından uyuyakalmıştım. Ne kadar uyuduğumu bilmesem de başımın şiddetli ağrısıyla uyandım. Yatakta hafifçe doğrulup yatak başlığına yaslandım. Elim istemsizce başıma gitti. Çok üzüldüğüm ve ağladığım için deli gibi ağrıyordu.

Pencereden dışarı baktım. Hava kararmak üzereydi. Neredeyse akşam olacaktı ve o zamana kadar nasıl uyuyabildiğime şaşırdım. İçeriden tıkırtılar gelince Bedir'in geldiğini anlayıp hızlıca yataktan kalktım. Başım birkaç saniye dönse de kendime gelir gelmez odadan çıktım. 

Sesleri takip ederek mutfağa geldim. Kapıda durup poşetten çıkarttıklarını dolaplara yerleştiren sevgilimi izledim. İçecek ve bir sürü abur cubur almıştı. Aynı zamanda evin birkaç ihtiyacı da vardı.

Poşetleri tamamen yerleştirdikten sonra arkasını döndü ve göz göze geldik. Üstüm başım ne haldeydi bilmiyorum ama gözleri bir süre üstümde dolaştı. Gözlerim tekrar dolunca önüm bulanıklaştı, sadece ona sarılmak istiyordum. Bir adım attım. "Özür dilerim." dedim titrek sesimle.

Gözlerimi sildim. Omuzları düştü. Yavaşça yanıma gelip önümde durdu. Usulca uzanıp bana sarıldı. Başımı öptü. Ondan gördüğüm en ufak bir şefkat tanesiyle bile zaten hep çok mutlu olsam da şu anda bana sarıldığı için mutluluğum çok başkaydı. 

Ben de kollarımı ona dolayıp sıkıca sarıldım. "Özür dilerim ve seni çok seviyorum sevgilim."

Derin bir nefes aldı ve bir eliyle belimden sarılıp kucağına aldı. Ona yardım edip ayaklarımı beline doladım ve kucağına yerleştim. Bir eli bacağımdayken diğeriyle belimi okşuyordu. Yavaş adımlarla mutfaktan çıktı ve salona girdi. Koltuğa oturduktan sonra beni bırakmaması için ona daha sıkı sarıldım. O da buna yeltenmedi zaten.

Birkaç dakika sarıldıktan sonra geri çekildi, ben de ona uzaklaşması için izin verdim. Ellerini çeneme yerleştirip saçlarımı sevdi. "İrem'in yanına gittim. Borcu kapattım." Suçlu ufak bir çocuk gibi başımı salladım.

Bu mesela hayatım boyunca benim yaşama tarzıma çok tersti ama artık öğrenmiştim. Biz Bedir ile aynı hayatı paylaşıyorduk ve o benim borcumu kapatabilirdi, ya da ben onunkini. Sen ben ayrımı yoktu.

"Bu yaptığın... beni çok kırdı Feyza." 

"Teşekkür ederim, ve seni kırdığım için çok özür dilerim. Evliliğimize hiçbir zaman öylesine bir şey olarak bakmadım. Sen benim bu hayattaki en değerlimsin. Seni asla kendimden uzaklaştırmak ya da ayrı koymak değildi amacım. Sadece, hayatın ve evliliğin bu yanında biraz bocaladım. Seni incitmek hiç istemedim ben. " dedim, zar zor çıkan kısık sesimle.

"Evliliklerde inişler ve çıkışlar hep olurmuş. Babam öyle demişti." Benim babamdan bahsediyordu, çünkü babam genelde bize böyle şeyler söylerdi. 

"Biz birbirimize eş olarak neyin doğru neyin yanlış olduğu konularda birbirimize hep destek olmalıyız. Bu yaptığı şey sana doğru gelebilir veya senin yıllardır hayatındaki bir gerçek olabilir ama artık daha farklı bir hayattasın. Birlikte yaşıyoruz artık bu hayatı. Hiçbir şeyde yalnız değilsin. Ben varım. Birlikte zorluklara göğüs gereceğiz. Birlikte çözeceğimiz bir şey değilse bile birlikte çözüm arayacağız. Ama bir daha böyle bir şey yapmanı istemiyorum ve benden herhangi bir şeyi saklamanı da istemiyorum."

"Bir daha böyle bir şey yapmayacağım ve senden saklamayacağım hiçbir şeyi. Beni affedebilecek misin?"

Gülümsedi ve alnımı öptü uzunca. Başını salladı. "Benimle birlikte yemek yapmayı kabul edersen eğer..."

"Tabii ki." dedim hızlıca. "Ne istersen."

Tekrar sarıldı. Ben de onu kaybetme korkusunu hala içimde taşıyarak sıkıca sardım. Başına ve yüzüne öpücükler kondurdum bir sürü. "Bir daha evden çekip gitme tamam mı? Ne konuşulacaksa kavga edelim tartışalım ama gitme. Gelmeyeceksin diye korktum."

"Çok sinirliydim, biraz hava almam ve borcu kapatmam gerekiyordu. Özür dilerim. Ayrıca sana gelmemek diye bir şey yok. Nereye gidersem gideyim dönüşlerim hep sana olacak."

"Kocam ya... seni çok seviyorum." dedim ve öptüm.  "Ben de seni çok seviyorum güzel karım. Dışarı çıkacaktık bugün, gidebiliriz hala. Kaç gündür evden de çıkmadın sen."

Başımı iki yana salladım. "Evde bir şeyler izlesek olur mu? Başım ağrıyor ve senden uzak kalmak istemiyorum. Dışarıda seni öpmeme izin vermiyorsun çünkü ."

"Güzelim dışarısı it pezevenk kaynıyor, seni onca itin arasında nasıl öpeyim? Biri bir şey dese benim onu orada..."

Sinirle gerilen dudaklarını öptüm. Beni de bir şey anlatırken bazen böyle susturuyordu. Bunu yapmayı sevmesinin nedenini anladım çünkü çok sevkliydi. 

Hafifçe geri çekildim. "Neyse ki evimizde bizden başka kimse yok, istediğim gibi öpebilirim. Evimde de kocamı nasıl öptüğüme karışamazsın herhalde?"

İnce bir şekilde sırıttı ve belimden tutarak iyice kucağına çekti. "Öp bakayım nasıl öpeceksin kocanı..."

×××

Özel bölümümüz nasıldı?

Belki bir ya da iki tane daha gelebilir. Onları görmek istediğiniz bir olay var mı?

Diğer kitabım Kırık Kalpler Mahzenine önümüzdeki hafta birkaç bölüm atmayı düşünüyorum. Biraz gecikti kusura bakmayın.

Yıldızları parlatmayı unutmayın!💛

Seviliyorsunuz!💜

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro