Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

8. Bölüm: Aile Yemeği

Yepyeni bir bölümle geldim! Satır arası yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen. İyi Okumalar!❤❤

×××

Ağzımdaki yudumu hafifçe çiğneyip yuttuktan sonra ayranımdan bir yudum aldım. "Beğendin mi tostu?"

Başını hafifçe salladıktan sonra o da ayranına uzandı. "Evet, lezzetliymiş. Akşam yemeğimi de halletmiş oldum böylelikle."

Güldüm. "Babaannem muhtemelen bana yine yedirecek. Dışarıda yediğim hiçbir şeyi yemekten saymıyor. Onun yüzünden kilo alıyorum."

"Şanslısın. Mediha teyze gerçekten seni seviyor ve düşünüyor."

Annemin eksikliğini kapatmak için çabalıyor.

Başımı salladım. "Evet, şanslıyım. Yeri geliyor arkadaşım oluyor yeri geliyor... annem oluyor." Annem hayattayken bunu söylemem ne kadar doğruydu?

Düşen yüzümün farkına varıp konuyu değiştirdi. "Geçen getirdiğin yemekler çok güzeldi, iki günde bitti."

Kaşlarımı şaşkınlıkla kaldırdım. "İki gün mü? Tek öğünlüktü o yemekler."

Omuz silkti. Kaşlarımı çatarak masada eğildim. "Sen yemek yapmasını falan biliyor musun?"

Sol eliyle kısacık olan sakallarını sıvazladı. "Yani... bilmiyorum."

"Yumurta falan mı kırıyorsun her öğün? Nasıl geçindin şimdiye kadar?"

"Yumurtadan hoşlanmam." dedi hızlıca. "Evde de yemek yemedim şimdiye kadar."

Sandalyede arkama yaslanıp ona dikkatlice baktım. "Sen bana bir günde genel olarak neler yediğini saysana." Bir hafta olmuştu birlikte çalışalı ve öğle yemeğinde ağzına sigaradan başka bir şey soktuğunu görmemiştim.

Kaşlarını çattı. "Neden?"

Alayla güldüm. "Daha kaç ay yaşarsın onu hesaplamaya çalışıyorum."

Güldü. "Her sabah işim olsun ya da olmasın erken kalkıp bir fırına giderim ve bir tane simit yerim. Bu benim kahvaltım."

"Bu kadarcık mı?"

"Bu kadarcık."

"Öğle yemeği?"

"Öğle yemeği..." Duraksadı. Etrafı biraz süzdü. Gözleri dışarıdayken devam etti. "Sigara?"

Ağzımdan kısa bir kahkaha çıktı. "Hah! Sabah bir simit ve öğle yemeğinde sigara? Başka?"

"Akşam da çorbacıda bir kase çorba. Sevdiğim bir tatlı da çıkmışsa bazen ondan da alıyorum."

İnanamıyordum. Benim sadece gün içinde atıştırmalık diye ağzıma öylesine attıklarım bu çocuğun bir günlük yemeği miydi?

"Sen deli misin? Bu saydıklarının hiçbiri yemek değil. Farkında mısın?" Gözlerimi kısarak üzerini inceledim. "Sen iyi yaşamışsın şu güne kadar ama çok sürmez. Bir kaç güne vitaminsizlikten, yemek yememekten falan ölürsün."

Cık'ladı. "Abartma, ölmem."

"Neden?"

"Ne neden?"

"Neden bunu kendine yapıyorsun?"

Güldü. Alaycıl ama samimi olmayan bir gülüştü. Gamzesi çıkmamıştı çünkü. "Abartmayı seviyorsun anlaşılan." deyip son lokmasını ağzına attı ve mendille ağzını silip ayağa kalktı. Hesabı ödeyip tekrar yerine oturdu. Önümdeki tostu işaret etti. "Hadi, bitir de hediye bakmaya gidelim."

Bedir'i göz hapsime alarak tostumu bitirdim ve sonra dükkandan çıktık. Kitapçı ve sahafları gezerek Hazal'a kitap baktık. Son anda artık kitap almaktan vazgeçmişken çok güzel, çocuklarla ilgili gelişim kitapları seti bulduk ve onu almaya karar verdim.

Daha sonra otobüse atlayıp eve döndük. Sanırım kitapçılarda epeyce oyalanmıştık ki eve doğru yürürken saate baktığımda babamın eve gelme saati olduğunu gördüm.

Bedir'in açtığı kapıdan içeri girip merdivenleri çıktık. Dairenin önüne geldiğimizde Bedir'e döndüm. "Çok teşekkür ederim, bana hediye konusunda yardımcı oldun."

Gülümsedi. Eliyle saçlarını karıştırdı. "İnşallah Hazal beğenir." Ama şimdi böyle çok tatlı olmuştu!

Başımı salladım. "Kesin beğenecek, eminim. Bu iyiliğini unutmam. Ben de senin istediğin bir konuda sana yardımcı olurum."

Dudaklarını birbirine bastırdı. Başını salladı. "Peki. Yani... olursa söylerim."

Dairenin kapısı açıldığında hızla oraya döndüm. Babam beni görünce kocaman gülümsedi. Daha sonra gözleri yanıma kaydığında gülüşü biraz silinir gibi oldu.

"Hoş geldin kızım." dedi ama cümlenin altında yatan anlamı anlamak güç değildi. Bedir'e döndüm. "İyi akşamlar."

"İyi akşamlar." deyip merdivenleri çıktı ve gözden kayboldu. Babama dönerek gülümsedim ve boynuna sarıldım. "Sen beni kapılarda mı karşılıyorsun? Çok mu özledin?"

Gülümseyip yanaklarımı öptü. "Özledim tabii kızımı."

İçeri girip üstümü değiştirdim ve daha sonra salona döndüm. "Yemek yediniz mi? Annem nerede? Hazırlayayım mı?"

"Yedik annenle biz. Daha sonra komşuya gitti. Sen aç mısın?"

"Yok." dedim. "Yedim bir şeyler gelmeden önce." Biraz duraksadım. Söylemeli miydim? 

Kumandayla televizyonun sesini kıstı biraz. "Bedir, şu üst kattaki çocuktu değil mi? Merdivenlerde karşılaştığımızda tanışmıştık. Yalnız mı oturuyor?"

"Hıhım." deyip başımı salladım. "Babaannem de sorguya çekmiş çocuğu. Yalnız yaşıyor diye sürekli yemek gönderiyor."

Başını salladı. Sormak istiyor ama soramıyor gibiydi. "Şey..." deyip dikkatini bana vermesini sağladım. "Sana söyleyecektim ama unuttum. Biz Bedir'le aynı kütüphanede çalışıyoruz."

Kaşlarını kaldırdı sorarcasına. "Hım öyle mi?"

Biraz yalandan zarar gelmezdi umarım. "Kütüphaneye başladıktan sonra öğrendim ben de komşumuz olduğunu."

Başını salladı. Düşünceliydi. Bedir ile birlikte eve girmiştik. Yemeği de birlikte yediğimizi anlamış mıydı?

Gülümseyerek kolunu omzuma atıp yanına çekti. Saçlarımı birkaç kere öptükten sonra televizyonu işaret etti kumandayla. "Bu diziyi biliyor musun sen, izledin mi? Benim gençliğimin dizisiydi."

Dizinin ismine baktım. "İsmini duymuştum sanki ama hiç izlemedim."

Birlikte televizyon izlerken mutluydum. Çoğu kız bir şeylerini annesine daha rahat anlatırdı ve babasından çekinirdi genelde. Ama ben annemden çok babamla paylaşırdım her şeyimi. Babam çoğu zaman az önce yaptığı gibi beni dinler, eğer kafasına takılan bir şey varsa sorardı. Daha sonra da konuyu kapatırdı ve hiçbir şey olmamış gibi davranırdı. Bana olan güvenini ve onu seviyordum.

×××

"Babaanne! Şekeri bulamıyorum!"

"İkinci dolaba kaldırdım!"

Güç bela arayıp bulabildiğim şekerlikle derin bir nefes verdim. Babaannemin eşyaların yerini sürekli değiştirmesinden dolayı şekerliği bulmak biraz vakit almıştı. Huyundan da vazgeçmiyordu.

Bugün gelecek olan misafirlerimiz için sütlaç yapmıştım. Misafirlerimiz ablam ve Erdem abiydi ve Erdem abi terasta mangal yapacaktı. Normalde hava aşırı soğuk değildi ama babaannem terasta üşüyebileceği için yemeği babaannemin katında yiyecektik.

Ablam ve Erdem abi öğretmendi. Bu bir iki hafta okullarında sınav haftalarıydı ve ondan önce de sınav hazırlama telaşları olduğu için neredeyse bir aydır sadece telefonda bazen sesli bazen görüntülü konuşuyorduk. Evleri de okullarına daha yakın olduğu için karşıdaydı ve sürekli görüşemiyorduk. Bu yüzden gerçekten ablamı özlemiştim. Ama bu geldiği zaman ona laf sokup keyfini kaçırmayacağım anlamına gelmezdi.

Bir iki saat sonra zil çalınca bir çocuk gibi yerimde zıpladım ve ellerimi çırptım. Koşarak otomatiğe bastım. Merdivenlerden seslendim. "Kim o?!"

"Biziz!"

İkisinin de ardı ardına neşeli gelen sesleri keyfimi katlamıştı. Hızla ayağıma bir terlik geçirip merdivenleri inmeye başladım. Ablamı henüz daha merdivenleri çıkmadan yakalayınca son iki basamağa basmayı reddedip ablamın kucağına atladım. "Hoş geldiniz!"

Ablam bunu beklemediği için afallasa da Erdem abinin bizi tutmasıyla düşmekten kurtulmuştuk. "Atlanır mı öyle baldız? Düşürecektin karımı."

Ablamın yanağını öperek geri çekildim. Daha fazla şımarmasına izin vermeden Erdem abiye de sarıldım. "Aman, yemedim karını. Hadi, içeri girin. Size neler neler yaptım!"

Bizim kapının önünden geçerken ablam duraksadı. Yüzü hafifçe düşmüştü. Konuştuğumuzda annemin yemeğe gelip gelmeyeceğini sormamıştı ama anlamıştı. Annem, ablam evlendiğinden beri Erdem abinin olduğu bir ortama girmemişti çünkü. Aklınca ablamı cezalandırıyordu. 

Erdem abi de ablamın duraksamasıyla yüzünü düşürmüştü. Derin bir nefes alıp bir kolunu ablama sardı. Kulağına fısıldadı. Duyduğum kadarıyla özür diliyordu. Ablam hemen yüzünü toparladı ve Erdem abinin yanağını öptü. Elini tutup ilerletti. Sanırım bu "senden önemli değil" gibi bir şeydi. "Hadi gidelim bakalım, Feyza en sevdiğin çorbadan yapmış mı?" 

Gülümsedim. "Yaptım tabii! Abim ister de yapmaz mıyız?"

Onlar içeri girer girmez sohbete dalmıştık. Babaannem, beni ve ablamı ne kadar seviyorsa Erdem abiyi de o kadar seviyordu. O yüzden aslında çoğunlukla sohbetimiz babaannemin Erdem abiyi övmesiyle geçmişti.

Babamın da aşağıdan gelmesiyle önce Erdem abi sonra ablam ayaklanmıştı. Erdem abi babamı çok sevse de bazen ondan çekindiğini anlıyordum. Ee damattı sonuçta.

"Hoş geldin kızım. Özlettin."

"Ben de özledim, babam." Babam ve ablamın uzunca sarılmasından sonra babam Erdem abiye döndü. Erdem abi babamın elini öpmek için uzattığında babam elini tutup çekti ve erkekçe -birbirlerinin sırtlarına ölesiye vurmaktan bahsediyorum- sarıldılar. "Sen de hoş geldin oğlum."

"Hoş buldum baba."

Erdem abinin "baba" söylemiyle babamın gözlerinin parladığına şahit oldum. Erdem abi babama nişanlıyken bile "baba" derdi. O zamanlar babam henüz daha evlenmedikleri için bu lafa biraz kızsa da şimdi ne kadar mutlu olduğu belliydi.

Erdem abinin babamı bu kadar çabuk benimsemesinin nedeni babasını küçükken kaybetmesiydi. Bu yüzden babamda baba şefkatini bulduğunu söylerdi ve bu durumu çabuk benimsemişti.

Birlikte şen şakrak muhabbete dalmışken benim karnım da epey acıkmıştı. "Enişteciğim." diyerek araya girdim. "Sen acaba mangaldan kaçıyor musun? Saat geçiyor ve benim karnım acıktı."

Bilerek "enişte" lafını kullanmıştım. Çünkü Erdem abi bu laftan nefret ederdi. Sebebi belliydi. Şimdiye kadar hiçbir eniştesinden en ufak bir hayır görmemiş. Bu yüzden de ona "enişte" dendiğinde kendi eniştelerini hatırlayıp irite oluyormuş. Ben de bunu, onu gıcık etmem istediğimde kullanıyordum.

"Mangaldan korkar mıyım ben Feyza? Mangalda ne kadar iyi olduğumu biliyorsun." Cidden, hakkını yiyemezdim. Mangalda eniştemin eline su dökecek bir insan evladı tanımıyordum.

Babam, Erdem abinin sırtına dostane tavırla vurarak ayağa kalktı. "Görelim bakalım marifetlerini damat."

Babam ve Erdem abi mangal için terasa çıkarlarken biz de ablamla mutfağa geçtik. En iyi dedikoduların mutfakta yapıldığını bilmeyeniniz yoktur umarım.

Ablam ocakların başına geçip tencerelerin içine bakarken mırıldandı. "Sen mi yaptın hepsini?"

Başımı salladım. "Tabii ki. Yemeklerimi yemeği sevdiğin için. Babaanneme bile ellettirmedim."

Birinin kapağını açıp kaşıkla karıştırmaya başladı. "Annem?" diye sordu.

Gülümsemeye çalıştım. "Annem, bir arkadaşı çağırmış sanırım oraya..."

Tencerenin kapağını kapatıp bana doğru döndü. "Feyza." dedi lafımı bölerek. "Yorma kendini. Anladım."

Omuzlarımı düşürdüm. "Annem Erdem abinin ne kadar iyi biri olduğunu elbet görecek. Üzülme."

Karşımdan sandalye çekti. Başını iki yana salladı. Anlamayacaktı, biliyordum. "Şimdiye kadar anlamadı. Şimdiden sonra anlasa ne olacak? Hem, onun işi gücü iyilikte değil. Biliyorsun."

Omuz silktim. "Ama yine de üzülme. Erdem abiyle evlenmen hata değildi, biliyorsun."

Gözlerini kızgınlıkla açtı. "Tabii ki biliyorum. Hayatımda aldığım en doğru karar olabilir onunla evlenmek."

Gülerek ayağa kalktım. "O zaman dert etmeye gerek yok." Daha sonra mırıldanarak, içime konuştum. "Herkes olmak istediği yeri kendi seçiyor zaten." Annem, yanımızda olmayı şiddetle reddediyordu.

Ablamla birlikte çorba yapmaya koyulurken gülerek kalçasıyla beni dürttü. "Pişt, var mı birileri? Bak eğer varsa ve benden saklıyorsan..."

Kıkırdadım. "Olmadığını biliyorsun."

"Ben uyarımı yapayım da sonra yok abla söyleyecektim, yok daha zamanı değildi falan anlamam ben."

"Ee senin nasıl gidiyor Erdem abiyle? Kızdırıp üzüyor musun abimi?"

Kaşlarını çattı. "Onun beni üzüp üzmediğini sorman gerekmez mi?"

Gülerek omuz silktim. "Erdem abi seni üzmez. Üzse de muhtemelen sen onca güzel şeyin içinde kendine üzülecek bir pay çıkartmışsındır."

Bana döndü sinirle. "Sen bana nankör, bencil falan mı demeye çalışıyorsun?"

Ofladım. "Hayır tabii ki ablacığım." Biraz düşündükten sonra ona döndüm. "Ben ne zaman teyze olacağım?"

Gözlerini açtı şaşkınca. Sonra gülerek omzuma vurdu. "Sabret, henüz değil. Daha erken." Omuz silktim. "Ben artık teyze olmak istiyorum ama haberin olsun." Gülüştük.

Yemekler hazırdı. Sadece babamların mangalı getirmelerini bekliyorduk. Ablama döndüm. "Kocan bir işi yapamadı. Ben bir gidip bakayım. Yardımım dokunur falan."

Gözlerini devirdi. "Benim kocamın işine karışma."

Omuz silkerek üzerime bir hırka aldım ve terasa çıktım. Kapıdan girerken gördüğüm manzara şaşırmama sebep oldu. Babam, terastaki koltukta arkasına yaslanmış genişçe oturuyordu. Erdem abi, mangalın başında son postayı çevirirken yanındaki taburede oturan Bedir ile muhabbet ediyordu. Bedir? Sen şu an olayın tam olarak neresindesin komşum?

İçeri girip yanlarına gittim. "Hayırdır Erdem abi, tek başına yapmak ağır geldi de çırak mı aldın yanına?"

Erdem abi başını kaldırarak gülümsedi. "Geç dalganı sen. Mangalıma güveniyorum ben. Bakalım sen de pilavın için aynı şeyi söyleyebilecek misin?"

Hafifçe güldüm. "Ben her zaman iddialıyım yemeklerim konusunda." Babama döndüm. "Baba sen de hiç göz kulak olmamışsın ama Erdem abiye." Babam yerinden oynaşmadan güldü. "Damadıma güveniyorum ben."

Erdem abi, kaşıyla babamı işaret etti nispet yaparcasına. Mangalın üstündekilerinin hepsini Bedir'in ona doğru uzattığı tencerenin içine koydu ve kapağını kapattı. "Etler hazır baba."

Bedir, Erdem abiye bir baş selamı verip kalktı. "Size afiyet olsun abi." Babam Bedir'e baktı. "Olmaz öyle şey sen de geliyorsun yemeğe. Hadi." Bedir ağzını açacakken babam tekrar "Hadi." diye tekrarlayıp terastan çıktı.

Birkaç adımda yanlarına ulaştım. "Bedir ile iyi anlaşmış gibisiniz."

Erdem abi mangalı kenara çekerken gülümsedi. "Evet, terasa çıktığımızda oturuyordu şu koltukta. Babam keyif çatmak için Bedir'i koltuktan bir miktar postaladı. Biz de oturduk sohbet ettik." Başını kaldırıp bana baktı. "Babam söyledi, aynı yerde çalışıyormuşsunuz."

Başımı salladım. "Evet. İş arkadaşıyız."

Erdem abi tencereyi alıp ayaklandı. "Hadi, inelim aşağıya. Acıktım." Erdem abi, onunla gelmeyen Bedir'e döndü. Ters ters baktı. "Hadi oğlum, yürüsene."

"Abi ben gelmeyeyim. Sizin aile yemeğinizmiş hem." Erdem abi, Bedir'in omzunu sıktı ve sırtına vurdu sertçe. "Babam geleceksin dedi, üstüne laf söyleyemem. Ben çok efendi bir damadım."

Kıkırdadım. "Yalaka damat." Elini Bedir'in üstünden çekip yanıma ulaştı ve tencereyi kollarıma bıraktı. "Yalaka değil, söz dinleyen damat."

Gülerek birlikte aşağı indim. Herkes hazırlanan masaya otururken ablam kaş göz yapıp Bedir'i sordu. "Üst kat komşumuz, aynı zamanda iş arkadaşım." deyip ona açıkladım. Son günlerde Bedir'i insanlara kaçıncı tanıtışım olduğunu sayamamıştım.

Ablamla ben de çorbaları döküp masada yerimizi aldık. Masanın iki başında babaannem ve babam oturuyordu. Babam sağ yanına çok sevdiği kızını, sol yanına da damadını yerleştirmişti. Ben ablamın yanına, Bedir de Erdem abinin yanına oturmuştu.

Alışık olduğum bu tabloda Bedir'i de görmek ilginç bir şekilde şaşırtıcı ya da garip olmamıştı. Herhalde daha önce onunla böyle bir sofrada oturduğum içindi.

Masaya koyu bir sohbet hakimken çorbamı yudumluyordum. Ara sıra başımı kaldırdığımda babaannemi Bedir'in önüne ekmek itelerken görüyordum.

Çorbalar gidip yerine benim yaptığım pilav ve Erdem abinin pişirdiği etler geldiğinde de bu böyle devam etti. Geçen gün akşam yemeğinde sadece çorba yediğini söyleyen Bedir, bu akşam epey zorlanıyor gibi görünüyordu. Çünkü babaannem zorla tabağındakileri de bitirtmişti.

"Ee hadi Feyza. Zor bekledim, sütlaç yaptın değil mi? İrem yapacağını söylemişti."

Erdem abi ve sütlaç sevdası!

Gülerek başımı salladım. "Yaptım tabii ki. Şimdi mi yersiniz yemekten sonra mı?"

Erdem abi hızla gözlerini açtı. "Şimdi tabii ki! Yemekten sonra bir daha yeriz."

Ablam atladı hemen. "Aşk olsun Erdem. Ben sana hiç sütlaç yapmıyor muyum? Daha geçen gün yaptım, sanki hiç yapmıyorum gibisin."

"Aşkım, senin yaptığın ayrı şimdi." Erdem abi aniden söylediği şeyle babamın keskin bakışlarına maruz kaldı. Babama kısa bir bakış attıktan sonra boğazını temizledi. "Yani seninki tabii ki güzel oluyor ama Feyza'nınki de bir başka."

"Haklı olmasan ayvayı yemiştin ama neyse ki Feyza'nın yaptıklarının benden güzel olduğunun farkındayım."

Ablam bana dönüp öpücük attı. Gülerek yanağını öptükten sonra babaannem ve Bedir hariç diğerlerine ve kendime sütlaç getirdim. Babaannem şekeri çıkar diye istememişti. Bedir ise yemeğin ona çok geldiğini söyleyip teşekkür etmişti.

Yemekler yenilmişti ve herkes ayaklanırken Erdem abi yanağımdan makas aldı. "Ellerine sağlık fıstık. Mangallarımı geçemesen de her şey çok güzel olmuş."

Gülümseyip teşekkür ettim. Daha sonra sofrayı topladık. Çayı koyup salonda oturduk. Güzel, sohbet ve kahkahalar eşliğinde bir akşam geçirmiştik. Bedir bile yabancılık çekmeden sohbete katılmıştı. Bundan sonra geçirdiğimiz her akşamın böyle olmasını dua ettim.

×××

Bu gece hava biraz soğuktu. O yüzden üstümdeki ince hırkaya daha sıkı sarıldım. Birkaç gündür geceleri hava güzel olduğu için bugünün de öyle olacağını düşünmüştüm ve yanılmıştım.

Ablamlarla keyifli bir akşam geçirmemizin üstünden bir gün geçmişti ama yine de onu özler olmuştum. O bana yıllar boyu ablalık, annelik, arkadaşlık yapmıştı. Düğün günü hayatımın şimdiye kadarki en zor günü olabilirdi. Ondan ayrılmak zordu, çok ağlamıştım. Yine de beni teselli eden şey ablamın daha mutlu olacağı bir hayata başlayacak olmasıydı. Öyle oldu da. Erdem abi ile birbirlerine cidden âşıktılar. Bu, benim bilmediğim bir duyguydu. Birine nasıl aşık olunur, aşık olduğunda neler hissedilir bilmiyordum ama güzel bir şey olsa gerekti. Bu kadar mutlu edebildiğine göre.

Babam ve annem aşık olarak evlenmemişlerdi ama annemin bazen dilinin çözülüp bizimle konuşmaya başladığı anlar olurdu, ben daha küçükken o zamanlarda anlatırdı. Görücü usulü tanışsalar da birbirlerinden etkilenmişler ve evlenmeye karar vermişler. Aralarındaki şey aşk ya da sevgi olamadığından mıdır nedir kısa sürmüştü. Birbirlerinin gözlerine eskisi gibi bakmıyor, mutlu olmuyorlardı. Hatta, artık birbirlerine bakmıyorlardı.

En korktuğum şey buydu sanırım: yanlış kişiyi sevmek, yanlış tercihler yapmak ve yanlış kişiyle evlenmek. Ya da duygularımı yanlış yönlendirmek.

Teras kapısının gıcırtısıyla irkilerek düşüncelerimden sıyrıldım ve dolan gözlerimi temizleyip oraya döndüm. Bedir'di. Gülümsedim. Elleri hırkasının cebinde yanıma kadar geldi. "Oturabilir miyim?" diye sordu üçlü koltuğun diğer köşesini göstererek. Başımı salladım hemen. "Tabii, gelsene."

Koltuğa oturup ayaklarını her zamanki gibi önündeki ufak sehpaya uzattı. Sürekli böyle yapıyordu.

"Düşünceli gibisin." dedi bana dönmeden. Gökyüzünü izliyordu.

Görmeyeceğini bilsem de omuz silktim. "İnsanlar bir şey düşünmeden duramaz. İlla ki düşünüyorumdur bir şeyler."

"Mesela, neyi düşünüyorsun?"

Gülmeye çalıştım. "Onu bunu işte."

Başını salladı. Zorlamadı.

Telefonumu cebimden çıkartıp açtım. "Müzik dinler misin?" dedim müzik listemi ararken.

"Hayır." Beklemediğim bu cevapla ona döndüm. "Neden?"

Başını bana döndürdü. "Sevmiyorum." dedi.

Düşünceli bir şekilde ona baktım. "Garip. Neden sevmiyorsun ki? Ben mesela sanırım müziksiz yapamazdım."

Omuz silkti. Cevap vermedi.

"Peki, bir şarkı açsam rahatsız olur musun? Sesini kısarım."

Bakışlarını tekrar gökyüzüne çevirdi. "Evet, olurum."

"Çok saçma." dedim sitemle. "Seni üşüten bu havada müzikle ısınmak gibisi yoktur. Ve bu zevki de tatmamışsındır hiç tabii." Daha müzik zevkimi bile duymamıştı. Hemen rahatsız olacağı kanısına varmak çok ön yargılıydı.

Oflayarak telefonumu kapattım. Kulaklık getirmeyi unutmak da benim aptallığımdı. Şimdi iki kat aşağı inmeye de üşeniyordum. Hava biraz soğuk olsa da iyi geliyordu. Acaba Bedir'den istesem? Ama müziği sevmeyen bir adamın evinde kulaklık olması kadar saçma bir şey olamazdı herhalde.

Bana cevap vermemesi sinirimi bozmuştu.

"Annen..." diyerek sessizliği bozdu. Ona döndüm hızla. "Az önce merdivenlerden sana sesleniyordu ama duymadın sanırım."

"Duymamışım." dedim mırıldanarak. Duymuştum.

"Senin ailen nerede Bedir?" dedim bir anda. Evde yalnız yaşadığını biliyordum.

Beklemediği bu soruyla bana döndü. Ben de hafif ona dönük olduğum için göz göze gelmiştim. Bir süre baktı. Sonra gözlerini çekip kanepede biraz daha yayıldı ve gözlerini kapattı. "Yok." dedi. Sesi bir anda sertleşmişti.

Biraz duraklamanın ardından devam etti. "Benim kimsem yok." dedi. Bu sefer ses tonu daha kırılgan ve acı içindeydi.

Baktığım yerin buğulanmasıyla yine gözlerimin dolduğunu anladım. Konu ne zaman aile olsa her ne olursa olsun dolardı. "Kimsen mi yok?" dedim. Sesim titremişti ve bir çocuk gibi konuşmuştum.

Dudaklarını birbirine bastırdı. Bir elini cebinden çıkarıp gür kirpiklerinin üstünde gezdirdi. Gözleri kapalı olsa da gözlerinin dolduğunu hissettim. "Bir abim var." dedi.

"O zaman neden "kimsem yok" dedin? Bir abin varmış ya?" Sesimin neşeli çıkmasını sağlamaya çalışmıştım. Becerebildiğim konusunda emin değildim.

"Çünkü uzakta."

"Uzakta olması, olmadığı anlamına mı gelir?"

"Hayır ama öyle hissettiriyorsa öyle olduğu anlamına gelir."

Dudaklarımı birbirine bastırdım. Bu hissi biliyordum. Biri vardı ama size kendini yok gibi hissettiriyordu.

Ayakkabılarımı çıkartıp koltukta kendime doğru çektim. Adeta büzüşmüştüm.

"Üşüyor musun?" diye sordu. Başımı salladım. "Evet." Ardından ekledim. "Sen?"

Başını salladı. "Evet."

Birkaç dakika öyle durduk. Ardından kalkıp gitti. Birkaç dakika sonra elinde bir battaniyeyle yanıma oturmasını beklemiyordum. Gelmeyeceğini sanmıştım. Battaniyeyi üstüme örttü. Ardından geri çekilip kendi üstüne de aldı. Büyük olduğu için ikimiz de rahatça örtünebiliyorduk.

Battaniye üşümemi almıştı ve çok iyi gelmişti. "Teşekkür ederim Bedir." dedim. Ses etmedi.

Sırtım kanepenin kolçağına yaslıyken başım kanepeye yaslıydı ve gece yerini gündüze bırakmaya hazırlanana kadar orada öylece sessizce durduk.

Gece, adeta üstümüze örtülmüştü.

×××

Bölüm nasıldı?

İrem ve Erdem'i sevdiniz mi?

Bölümde en sevdiğiniz sahne?

Bölüm günü ve saati bir aksilik olmadığı sürece Cumartesi 00.00❤

Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛

Seviliyorsunuz!💜

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro