55. Bölüm: "Kaderim senin ellerinde."
İyi okumalar. Bol bol yorum yapmayı unutmayın!
×××
İnsan sevdikleri yanında olduğunda yaşadığını hissediyormuş meğer. Onlarla var oluyormuş. Onlarla anlam katıyormuş hayatına.
Üç gündür hayatım anlamsızdı.
O gün Bedir ile yaptığımız tartışmanın üzerinden üç gün geçmişti ve üç gündür sesini duymamıştım. Bu, Bedir hayatıma girdiğinden beri ondan en uzun ayrı kalışımdı. Daha uzun birbirimizi görmediğimiz günler olmuştu elbet ama iki gün üst üste sesini duymadığım olmamıştı hiç.
Bedirsiz hayatı sevmemiştim. Üç gündür sadece yatıp ağlıyor, arada da babaannemin ve Hazal'ın zorlamasıyla ağzıma bir şeyler atıyordum. Ablamla sadece telefonda konuşmuştuk ama bir şey anlatmamıştım ona. Bir şeyler olduğunu anlasa da irdelemiyordu. Bu da benim için iyiydi. Birine daha anlatacak gücüm kalmamıştı.
Üç gündür olduğu gibi yine kapım destursuz açıldı ve önden Hazal girdi. "Geleyim mi? Bak geliyorum." diyerek Hazal'ın onaylamasının ardından Güney girdi içeri. Yatakta put gibi yatan ben ikisine de tepki vermedim. Onları kovmaktan yorulmuştum.
"Kahvaltı yapmamışsın." dedi Hazal, başımda dikilerek.
"İstemiyorum." dedim.
"Yemen lazım. Hasta olacaksın."
"İstemiyorum Hazal." Hazal, oflayarak yanıma oturdu. Diğer tarafıma da Güney oturdu.
Zihnimde hâlâ bana söylediği cümleler dönüyordu. Bana resmen o çocuğun kollarına gitmek istediğimi ima etmişti. Çok kırılmıştım. Şimdiye kadar onun güvenini kıracak ne yapmıştım ki ben?
Üç gündür sürekli sorduğum soruyu yineledim. "Ben güvenilmeyecek biri miyim? Ben, birini aldatabilecek biri miyim? Bana niye öyle dedi?"
"Ben bu Bedir'i döveceğim ama! İzin ver gideyim yanına."
"Boş ver Güney. Belki de haklıdır, ben güvenilmeyecek biriyim."
"Bedir de bunları söyleyecek biri değil Feyza." dedi, aramızdan en akıllımız Hazal. "Ona da hak ver. Düşünsene sen Bedir'i arıyorsun, bir kadın çıkıyor telefona. Üstelik Bedir'in ilk aşkı. Evine gittiğinde de onları sarmaş dolaş görüyorsun. Doğal olarak sen de aldatıldığını düşünürsün."
"Haklı zaten Hazal. Ona bir şey demiyorum ki. Ama onunla tartışmamı ondan ayrılmak istememe ve Sertaç'a geri dönmek istememe bağladı!" Söylediği sözler zihnimde yankı yaparken gözlerim yine dolmuştu. "Bana resmen "ona git" dedi!"
"Önce şu Sertaç piçini dövmek lazım!" dedi Güney.
"Yangına körükle gitme Güney." dedi Hazal kızarak. Ardından benim ellerimi tuttu. "Güzelim. Bedir de karmakarışık olmuş. Ne diyeceğini, ne hissedeceğini bilememiş. Öfkeden ağzından çıkanı kulağı duymamış. Şu anda deli gibi pişman olduğuna eminim. Hem sen demedin mi kolyeyi eline verdiğimde o da ağlıyordu diye. O an pişman olmuş söylediklerine işte."
"Pişman olduysa neden bir kere bile aramadı. Üç gün geçti Hazal! Arayıp özür dileseydi. Şu anda her şey bittiği için mutludur bile. Artık tüm korkuları, endişeleri bitmiştir ne güzel."
"Saçmalama Feyza. Mantıklı düşünemiyorsun. Bedir, senden ayrıldı diye sevinecek biri mi hiç?"
"Hazal." diye mırıldandım. "Biz ayrıldık değil mi? Ayrıldık. Bitti."
Başımı yastığa gömüp ağlamaya başladım. Hazal ve Güney'in bana seslenmelerine kulak asmadan onları odadan kovdum. Tek başıma kaldığım odada hıçkırıklarım yayılmaya devam etti.
Biz ayrılmıştık. Bir daha Bedir'i hiç göremeyecektim. Benden nefret ediyordu, zaten bir daha beni görmek istemezdi. Kendini aldatan bir kızı niye görmek istesindi ki?
Yatağın içinden telefonumu bulup açtım. Galeriye girip Bedir ile fotoğraflarımıza bakmaya başladım. Her birinde mutluyduk ve gülüyorduk. Elini omzuma atıp bana sarılmıştı çoğunda. Bazısında komik olsun diye kaşlarımızı çatmıştık veya dil çıkartıyorduk.
Fotoğrafları yavaş yavaş geçerken önüme çıkan bir video ile kaldım. Sesini duymak istiyordum. Beklemeden videoyu açtım.
Burada Bedir'in evindeydim ve koltukta yan yana oturuyorduk. Giray abinin henüz hapishaneden çıkmadığı zamanlardı. Bedir ile inatlaştığımız bir zamandı.
Video benimle başlıyordu. "Selam arkadaşlar! Bugün Bedir'in ev turu videosu ile karşınızdayız!" diyordum oldukça coşkulu bir sesle. Bedir'in yüzünün yarısı gözüküyordu, ve gülüyordu. Kameraya değil, bana bakıyordu. "Bu ne? Haber muhabiri misin sen?"
"Hayır, youtuberım ben." Sonra aklıma dahice bir fikir gelmiş gibi Bedir'e dönüyorum. "Bedir, seninle Youtube'a girsek mi? Çift videoları çok tutuyor. Birbirimize soru sorarız, gezdiğimiz yerleri vlog atarız, tarif videoları çekeriz, ben sana ayrılma şakası yaparım."
Bedir, yüzünü buruşturarak bana döndü. "Ayrılma şakası mı? Sevmedim."
"Ama böyle videolar tutuyor, tabi önce komikli videolarımızı atıp insanlara kendimizi sevdirmeliyiz. Sonra da ayrılma şakası yapıp ilgi toplamalıyız. Trendlere çıkarız biz bence. Baya da para varmış bu işlerde."
Bedir; duyduklarından memnun olmamış bir şekilde çıkladı. Kolunu omzuma atıp bana sarıldı. "Olmaz, ayrılmanın şakası bile kötü. Benden şakayla bile olsa ayrılma."
"Tamam, ayrılma şakası yapmayız. Diğer videoları çekeriz. Güzel olmaz mı?"
Yine cık'lıyor. "Kamera sevmem ben zaten. Rahat edemem. Mesela durduk yere ben seni öpmek isteyeceğim."
"E öp." diyorum cilveyle.
"Kamera açık olurda öpemem. İçimde kalır."
"Millet kamera önünde neler yapıyor."
"Bana ne kızım milletten." dedi huysuzca. "Ben, bize bakarım."
Biz... biz bitmiştik ki. Gözlerimden düşem yaşı temizledim.
Video devam ediyordu. Bedir'e dönüp dil çıkartıyorum ve birden ayağa kalkıyorum. "Hadi o zaman. Ev turu zamanı!"
Tek tek odaları gezdiriyordum. Kendi kendime kattığım yorumlara Bedir çok gülüyordu. Mutfağı tanıtırken Bedir yanıma geldi ve ön kameraya çevirdi. "Evet, tamam. Bitti ev turumuz. Bu kadardı. Görüşürüz." diyor, benim youtuber hallerime ayak uydurarak. Gülerek Bedir'in kamerayı kapatmasına engel oluyorum. "Ya Bedir, dur daha bitmedi. Mutfağı anlatmadım daha."
Bedir, kaşlarını çattı bana bakarak. "Saatlerdir benimle konuşmak yerine şu telefonla konuşuyorsun. Alınıyorum."
Kahkaha atıyorum. "Bedir ya! Çok tatlısın."
"Sen de tatlısın güzelim." diyor. Eli yanağıma giderken bana yaklaşıyordu. "Bedir, ne yapıyorsun?" diyorum şaşkınlıkla.
Bedir, iyice dibime girdiğinde telefon tutan elim yere doğru düşüyor. "Dur, kamera..." derken sesim kesiliyor ve birkaç dakika sonra da kayıt bitiyor.
Devamını çok net hatırlıyordum. Dudaklarıma beni sarhoş edecek bir öpücük bırakıyordu. Gerçi Bedir'in her hali beni kolayca sarhoş edebiliyordu. Yokluğu bile...
×××
"Feyza!"
Tepemde bana seslenen Hazal'ın sesiyle uyandım. Gözlerimi zorlukla açmaya çalıştım. Ağlamaktan şişmişti ve açmakta da zorlanıyordum. Zor bela yatakta doğrulup elimle yüzümi sıvazladım. Kendime gelmeye çalıştım.
"Efendim Hazal?" Hazal da sağ olsun bir haftadır sürekli benim yanımdaydı. Birkaç gece de yanımda kalmıştı.
Son iki gündür daha iyiydim, en azından her dakika ağlamak yerine iki üç saatte bir ağlama nöbetlerine tutuluyordum. Bunun da zamanla azalacağını biliyordum ama bunu istemiyordum. Bu acıya alışmak istemiyordum.
"Dışarı bir gelsene."
Yüzümü Hazal'a çevirdim. "Babam mı geldi? Saat kaç?" Gün ve zaman kavramını kaybetmiştim resmen.
"Saat öğlen 3. Baban gelmedi. Giray abi geldi."
Hızla doğruldum. "Giray abi mi? Nerde? Bedir de yanında mı?"
Aniden kalkmaya çalıştım, Hazal ellerini omuzlarıma dayayarak beni durdurmaya çalıştı. "Sakin ol, başın dönecek." Cümlesini bitirmeden hızlıca ayaklandığım için gözlerim kararmıştı zaten. "Bak işte. İyi misin?"
Bir iki saniye durup bekledim. Kendime gelince başımı salladım. "Ben iyiyim Hazal."
"Öncelikle heyecan yapma. Bedir yok. Seni görmeye gelmiş. İçerde seni bekliyor. Önce elini yüzünü yıka, saçlarını falan toplayalım. Böyle görmesin seni."
Hazal'ı onayladım. Banyoda kendime çekidüzen verdikten sonra salona girdim. Giray abi koltukta oturuyordu, beni görür görmez kaşlarını çatarak ayaklandı. "Feyza..."
Önüne kadar geldim ve başımı kaldırıp yüzüne baktım. Bedir ile benzemesi benim işlerimi hiç de kolaylaştırmıyordu. "Giray abi..." dedim ve gözlerim doldu.
Kollarını açtı. "Gel buraya."
Beline sarılıp göz yaşlarımın akmasına izin verdim. O da bir elini sırtıma sarmışken diğeriyle saçımı okşuyordu. "Abicim... İyi misin sen? Kötü gözüküyorsun."
Hıçkırık sesimi duyunca derin bir nefes aldı. "Ne oldu size böyle anlamadım ki... Gel şöyle oturalım. Anlat."
Koltukta yanına otutturup bir abi edasıyla yanaklarımı sildi. "Sakin ol. Ağlama lütfen. Birini ağlarken görünce elim ayağıma dolaşıyor."
Derin derin nefesler alarak kendimi sakinleştirdim. Hazal'ın getirdiği suyu içtim. "Tamam, sakinim."
"Ne olduğunu bana anlatır mısın Feyza? En başta zaten seninle tartıştığını anladım ama ilişkinize üçüncü kişi olarak girmek istemedim. Bir iki güne düzelirsiniz dedim ama Bedir bir haftadır deli gibi. Ne sorsam konuşmuyor, yemek yemiyor. Kenan hoca üç gündür arayıp kulübe çağırıyor, evden dışarı çıktığı yok. Odasından bile arada zorlukla çıkartıyorum. Duruyor duruyor ya elindeki kolyeye bakıp ağlıyor, ya da etraftaki eşyaları dağıtıyor. Ben cidden ne yapacağımı bilemedim. Ne yaşadınız bilmiyorum ama bana tepki vermiyor. Benimle gelsene, seninle konuşur."
Söyledikleri Bedir'in de benden farksız olduğunu gösteriyordu. Yutkundum. Başımı iki yana salladım. "Ben... gelemem Giray abi. Bedir beni çok kırdı."
Oflayarak yüzünü sıvazladı. "Benim hödüğün bir şey yaptığını anladım zaten, durup durup kendine sövüyor." Uzanıp bir elimin üstüne elini koydu. "Bedir sana ne yaptı bilmiyorum ama bu iş bu kadar uzadıysa haklısındır zaten."
"Benim onu aldattığımı sandı." dedim lafının arasına girip. "Ama öyle bir şey asla olmadı. Sadece bana oynanan kötü bir oyundu. Bu yüzden bana bağırdı çağırdı, haklıydı. Ama ben anlattım her şeyi doğrusuyla. Ben ondan başkasına bakamam ki." Omuz silktim. "Ama o oraya bana güvenmeyerek, beni basmaya gelmiş. Hepsini geçtim. Bana resmen "ilişkimizi bitirip o çocuğa geri dönmek mi istiyorsun" iması yaptı."
Giray abi şaşkınlıkla bana bakarken elimle göğsüme vurdum. "Ben ya abi, ben. Bana dedi bunları. Tamam, başta ona yalan söyledim, hatalı bendim. Bunların hepsini kabul ettim ve bir sürü özür diledim zaten. Sonuna kadar haklıydı. Ama bana zerre kadar güvenmemiş ya! Benim yanımda kendini eksik hissediyormuş, onu bırakmamdan korkuyormuş falan! Hikâye bunların hepsi. Bana şu kadarcık güvenmemiş."
"Feyza... aldatma diyorsun. Bu büyük bir mevzu."
"Ne?" dedim aksi bir tonda. "Sen de mi benim, onu aldattığımı düşünüyorsun?"
"Hayır hayır! Öyle düşünmedim tabii ki! Kesinlikle haklısın. Ne olursa olsun ilk seni dinleyip sana inanmalıydı." Elimi sıktı hafifçe. "Ama biraz Bedir'e de hak ver Feyza. Bir anlığına bile olsa düşünmüş olabilir, insanız hepimiz. Şimdiye kadar aldatılan herkes zaten karşısındaki insana güvendiği için yaşamıyor mu bunları? Yani, demem o ki... Ben kardeşimi tanıyorsam hiçbirini sağlam kafayla düşünerek söylememiş. Anın hararetiyle konuşmuş. Ki şu anda da deli gibi pişman. Anladığım kadarıyla da sana büyük ayıp ettiği için karşına çıkamıyor."
"Bu saatten sonra biz bittik zaten. Bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmaz." dedim umutsuzca.
"Hemen öyle gemileri yakma. Bir iki gün daha sakinleşin, öyle karşılıklı konuşun. Birbirinizi anlamak için konuşun, kavga etmek için değil. O zaman ikiniz de hatalarınızın farkına varırsınız."
"Bedir bir daha benimle konuşmaz ki, çünkü ben aldattım onu, güya!"
"Sen Bedir'i seviyor musun?" dedi, ciddiyetle.
Dudaklarımı ısırdım gergince. Cevabım belliydi, düşünmeye gerek yoktu. Başımı salladım. "Evet."
"Bedir de seni çok seviyor, bunu benim sana söylememe gerek yok zaten. O yüzden ikiniz de bir şansı hak ediyorsunuz."
"Umarım." diye mırıldandım.
Giray abi ayağa kalktı. Ben de ardından kalktım. "Bedir'i evde yalnız uzun süre tek başına bırakmaya korkuyorum, bir şey yapar kendine diye. O yüzden gideyim ben."
Hızlıca kalbim çarpmaya başladı. "Kendine zarar verir mi?"
"Yok yok, vermez de. Benim yine de içim rahat etmez, gözümün önünde olmadığı sürece."
"Tamam hemen yanına git sen, yalnız bırakma onu. Yanlış bir şey yapmasına izin verme."
Gülerek başını salladı. "Tamam. Sen de kendine dikkat et. Yemeklerini aksatma."
Tekrar sarıldım Giray abiye. Bana cidden abilik yaptığını en çok hissettiğim ândaydım. Bedir'in de iyi olmasını dileyerek Giray abiyi yolcu ettim. Hazal'ın bakışlarını üzerimde hissederek cama gittim. Camdan Giray abinin, Bedir'in arabasına binip gitmesini izledim.
Camdan çekildikten sonra bir haftadır benim kahrımı çeken Hazal'a döndüm. "Bedir de çok kötüymüş."
×××
Bedir'i görmememin dokuzuncu günü dolmak üzereydi. Saat on ikiye geliyordu. O günden beri okula gitmiyordum. Ezgi birkaç kere arasa da hastayım diye geçiştirmiştim. Bir kişiye daha bir şeyler anlatacak gibi değildim.
Özlemekten bitkin düşmüştüm. Hasret yormuştu.
Camın kenarına oturmuş gökyüzüne bakıyordum. Bugün pek ağlamamıştım, sanırım yavaş yavaş alışıyordum. Ama ben Bedirsizliğe alışmak istemiyordum ki!
Bir an Bedirsiz önümde daha kaç gün var, bilemedim ve bu beni nefessiz bırakmaya yetti. Ani bir kararla üstüme eşofman altı ve hırka geçirdim. Telefonumu yanıma almak istemesem de saat gece yarısını bulmuştu ve her ihtimali göz önünde bulundurmak zorundaydım. Bu yüzden cebime attım.
Evden çıkıp parka doğru yürüdüm. Gecenin hafif esintisiyle nefes almak iyi hissettirmişti. Yalnız biraz üşütüyordu.
Parka geldikten sonra Bedir ile birkaç kez oturduğumuz banka oturdum. Etrafa bakındım. Bir yeri güzel yapan şey orada sevdiğinizle biriktirdiğiniz anılardı. Bu yüzden bir yeri özlerken insan, aslında oradaki anıları özlemiş olurdu.
Bu parkta Bedir ile olmayı özlemiştim. Beni salıncakta sallamasını özlemiştim.
Ayaklandım, salıncağa oturup başımı demirine yasladım. Bir ayağımla kendimi hafifçe sallarken gözlerimi kapattım. Buradaki anılarımızı hayal ettim, kendiliğinden bir gülümseme konmuştu bile yüzüme.
Bir süre anılarımıza tutundum ve orada teselli buldum. Ardından gözlerimi açıp bizim izlerimizle dolu olan parka baktım.
Parkın kenarına bırakılan arabanın arkasında gördüğüm karartı kalp atışlarımı hızlandırdı. Biri vardı. Saat gece yarısını geçmişti ve korkuyordum.
Sakin ama seri adımlarla salıncaktan kalktım, parkın çıkışına doğru yürüdüm.
"Feyza."
Duyduğum sesle yere çivilenmişim gibi kalakaldım. Bu ses... Hafızamdan yankısı geçmeyen sesti. "Sakin ol, benim."
Arkama döndüm. Bu gerçekten Bedir'di. Parkın içine yansıyan sokak lambasından gördüğüm kadarıyla saçı sakalına karışımış, çökmüş ve berbat haldeydi. Gözleri yorgun bakıyordu. Pek uyku uyumadığı belliydi.
"Bedir." dedim titreyen sesimle.
Bir iki adım daha attı ve aramızdaki mesafeyi bir adıma indirdi. İyice yakınımdaydı. "Korkuttum seni, üzgünüm."
"Bedir, burada olduğumu nasıl bildin?"
Omuz silkti. "Saatlerdir sizin kapının karşısında oturuyordum, yanına gelmek için. Ama bir türlü cesaret edemedim. Sen evden çıkınca da seni takip ettim." Bu kötü görüntüsüne karşı içim gitti. Onu uzun süredir böyle kötü görmemiştim.
"Kötü gözüküyorsun." dedim titreyen sesimle.
Başını salladı. "Kötüyüm çünkü." Derin bir nefes aldı. "Ben sensiz yapamıyorum Feyza." dedi titreyen sesiyle.
Ben de yapamıyordum. Ama ona baktığımda bana karşı olan güvensizliği ve beni o adamın kollarına gitmek istememle suçlaması geliyordu aklıma. Çok kırılmıştım.
"Eve gitmeliyim." dedim ve arkamı dönüp birkaç adım attım. Bileğimden tutulup durdurulduğumda içimde onu affetmeye yer arayan kişiliğim kıpırdandı. Hâlâ bizim için savaşıyordu.
"Lütfen Feyza. Konuşmama izin ver."
"Yeterince konuştun sen Bedir. Ben nasıl olsa o adamın kollarına gitmek için can atıyormuşum ya, bırak gideyim." dedim, içimdeki kırılan her bir noktayı yüzüne vururcasına.
"Lütfen." dedi çaresizce. "Böyle yapma." Başımı yüzüne çevirdim. Gözleri kızarıktı.
Kolumu sertçe çektim onun ellerinin arasından. "Ne yapayım Bedir? Bunları ben demedim, sen dedin. Beni hiç tanımamış gibi bu cümleleri kurdun."
Dudaklarını araladı konuşmak için ama elimi kaldırıp onu durdurdum. "Tek sen hatalısın demiyorum. Ben biliyorum hatamı. Sana yalan söyledim, onunla gideceğimi sakladım senden. Bunun için bir sürü özür de diledim, yine dilerim. Ardından çok yanlış anlaşılacak bir şekilde gördün, haklısın. Ben senin bunları tolere etmeni istemedim zaten. Bana, sana yalan söylediğim için ne kadar kızsan, bağırsan ben sesimi çıkartmazdım. Ama sen, 'ilişkimizi bitirme çabamı Sertaç'a gitmek istememe bağladığını' söyledin. Bu kadar mıydım ben senin gözünde?" dedim sonlara doğru yükselen sesimle.
"Ben sana hiç mi güven vermedim? Aylarca beraberdik biz Bedir. Bana birazcık bile mi güvenmedin? Beni en çok yakan ve üzen şey, senin bana olan güvensizliğin. Sen bana güvenmemişsin hi-"
"Feyza!" dedi yükselen sesiyle. Anlık ürktüm. Gecenin bir köründe parkta bizden başka kimse olmadığından sesimiz yankı yapıyordu.
Ellerini omuzlarıma koydu. "Tamam, sus. Sus. Yemin ederim çok pişmanım." Bir adım daha atıp başını omzuma yasladı. "Özür dilerim. Böyle bir muameleyi sen hiç hak etmedin. Çok çok özür dilerim."
Başını kaldırıp bana baktı. Gözlerim zaten dolu doluydu. Onun yaşlı gözlerini görünce hepten dolmuştum. Alnını alnıma yasladı. Gözlerimi kapattım, bir yaş aktı.
"Çok kızgındım sana, bana yalan söylediğin için. Üstelik benden gizlediğin kişi, eskiden âşık olduğun biriydi. Kıskandım. Onun için beni kandırmaya göz yummanı yediremedim kendime. Kendimi o kadar... o kadar değersiz hissettim ki. Bu hayatta benim için bir abim bir de sen varsın Feyza. Seni kaybedecek olma düşüncesi beni bambaşka bir insan yaptı. Özür dilerim."
Onu, gözlerimden yaşlar akarak dinledim. Geri çekilmememden güç alarak ellerini yanaklarıma yerleştirdi. Dokunuşlarını bile özlemiştim.
"Sen, bu hayatta kendimden bile çok güvendiğim kişisin. Yemin ederim sana güveniyorum. Sadece, çok korktum işte be kızım." dedi nefesini üfleyerek. Nefesi çeneme çarpıyordu. "Bir daha böyle bir şey olmayacak, benden o sözleri asla duymayacaksın. Zaten bir daha böyle bir şey olursa benden uzak durmana, senden uzak olmaya dayanamam."
Parmaklarıyla yanaklarımı temizledi. Ellerini çekti ve cebinden çıkarttığı kolyeyi gösterdi. Bana aldığı kolyeyi boynumdan çıkartıp eline vermiştim o sinirle.
"Seni hâlâ çok seviyorum ve çok özledim Feyza. Beni affedebilecek misin? Ama yine de beni görmek istemezsen anlarım, haklısın." Yutkundu.
"Söyleyeceğin tek bir kelime, benim gitmemi ya da kalmamı belirleyecek." dedi ve kolyeyi avuçlarıma bıraktı. "Kaderim senin ellerinde."
Zihnim, bu kolyeyi bana ilk verdiğinde söylediklerine gitti. "Birine kamelya çiçeği hediye etmek, kaderini o kişinin ellerine bırakmak demekmiş."
Bedir yine kendi kaderini, aslında kaderimizi benim ellerimize bırakıyordu.
"Ne desen haklısın. Her şeye razıyım senden gelecek. Ama benden gitmemi isteme Feyza. Ben senden gidecek kadar güçlü değilim." Gözlerinden usul usul yaşlar döküldü. Karşılıklı ağlıyorduk resmen.
"Bedir..."
Kötü bir şey söyleyeceğimi düşünerek hızlıca araya girdi. "Feyza, özür dilerim. Yaptığım her aptallık için tek tek özür dilerim. Bana git deme."
Elimdeki kolyeyi sıkıca tuttum. Ben zaten ona 'git' diyemezdim ki.
Elini tuttum. Kolyeyi avucuna bıraktım. Gözleri hayal kırıklığıyla doldu. "Feyza..."
"Kolyemi tekrar boynuma takar mısın? Ait olduğu yere." dedim yaşlı gözlerimle gülümserken. Bedir, kaşlarını çattı. Ardından gülüşümde takılı kaldı. O da gülümsedi. "Kolyeyi takayım?"
Başımı salladım. Arkamı döndüm. Saçlarımı kenarı çektim. Bedir kolyeyi boynuma taktıktan sonra iki eliyle belimi kavrayıp kendine çekti. Dudaklarını omzuma bastırdı. "Seni seviyorum Feyza."
Kolları arasında ona döndüm ve elimi kollarına koydum. Başımı kaldırdım. "Ikimizde hatalıydık ama bunların hepsini başlatan benim sana yalan söylememdi. Ben doğruyu söylesem bunların hiçbiri yaşanmayacaktı. Özür dilerim Bedir. Gerçekten, çok özür dilerim. Sen de bunları hak etmedin. Ayrıca bir daha da ondan bahsederken geçmişi hatırlatıp durma. Evet, bir zamanlar ona duygularım vardı ama bu yıllar önceydi ve küçüktüm. Geçti bitti. Şimdi sen varsın ve ben tüm kalbimle seni seviyorum. Sadece seni."
Kollarımı boynuna dolayıp başımı göğsüne yasladım. Kollarını sıklaştırdı. "Yanımda görmek istediğim tek kişi sensin. Ve bunu hiçbir şey, hiçbir kimse değiştiremez."
"Biliyorum güzelim, biliyorum."
"Bir daha da sana hiçbir konuda yalan söylemeyeceğim."
"Ben de konu ne olursa olsun seni dinlemeden hiç kimseye inanmayacağım."
Karşılıklı birbirimize verdiğimiz sözler sonrası Bedir hafifçe geri çekilip boynumdaki kolyeye baktı. "Bir daha kolyeni çıkartma." dedi huysuzca.
"Tamam, çıkartmam." dedim gülerek. Bir elini belimden çekip gözlerimin altına koydu. "Gözlerin kıpkırmızı. Çok mu ağladın?" dedi şefkatle. Günlerdir sadece ağlıyordum ama bunu bilmesine gerek yoktu.
"Biraz ağladım işte. Boş ver. Asıl sen kendine bak. Dağılmışsın."
"Sen yokken toplarlanamıyorum." dedi omuz silkerek.
Uzanıp dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Özlemiştim. Dudaklarını aralayarak beni kendine kabul etti. Öpüşü tutkudan uzak, acılarımızı dindirmek istercesine naifti.
Büyük bir sınavdan geçmiştik ama kazanan yine bizdik.
×××
Bölüm nasıldı?
Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛
Seviliyorsunuz!💜
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro