Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

54. Bölüm: Kırılan Kalpler

Bol bol yorum bekliyorum. İyi okumalar.

Bölüm şarkısı: Sena Şener- Porselen Kalbim

×××

Bedir Devran

Hayatındaki en değerli varlığı abisi ve kız arkadaşı olan biriydim ben. Öyle çok fazla şey istemezdim hayattan. Sadece onlarla birlikte yaşayacağım huzurlu bir ömre kâfiydim.

Abimle birlikte karşılıklı balık ekmek yerken de hayatımın huzurlu anlarından birindeydim. Feyza da burada olsaydı tadından yenmezdi aslında ama sürekli benimle olamazdı. Onun da arkadaşları vardı.

"Feyza da gelseydi keşke. Çağırsaydın kızı." dedi abim, beni sevindiren cümleleri kurarak. Abimin Feyza'yı sevip böylesine benimsemesi hoşuma gidiyordu. İkisinin birbirini sevmesi benim için çok önemliydi. Şükür ki bu konuda bir sorun yaşamamıştım.

"Çağırdım, sen merak etme." dedim abime gülerek. "Okul çıkışı arkadaşlarıyla dışarı çıkacakmış. Yoksa gelirdi."

"Hmm, anladım." dedi abim başını sallayarak. "Keşke gelseydi ama. Sen bugün pek suskunsun. Feyza olsaydı bir sürü bir şeyler anlatır dururdu. Bazen çok boş konuşsa da seviyorum konuşmasını. Kafamı dağıtıyor."

Abimin tespitlerine kahkaha attım. "Birincisi, Feyza boş konuşmaz, sadece bazen senin o ciddi görüntün onu geriyor, o da bir şeyler saçmalıyor. İkincisi ise, Feyza'yı bu kadar benimsediğini bilmiyordum."

Omuz silkti. "Ben de bilmiyordum. Sadece, sanki o da olsa her şey tam olacak, biz bir aile olabileceğiz gibi hissediyorum."

"Biz zaten bir aileyiz abi ama Feyza da olsa daha bir güzel oluruz değil mi?" diye sordum abime, iki üç gündür aklımı kurcalayan şey için yol açmaya çalışarak.

Abim, hapur hupur yediği ekmeği elinden bırakıp ellerini temizledi. "Sen bu kızla ciddi düşünüyor musun?"

"Evet." dedim beklemeden.

"O zaman yerinde saymayı bırakıp biraz adım atman lazım, biliyorsun değil mi?"

"Ben de bugün tam sana bunu soracaktım!" dedim heyecanla, abim gibi ekmeğimi önüme bırakarak. "Şey, Feyza'ya evlilik teklifi etsem çok mu hızlı davranmış olurum?"

Abim gülerek arkasına yaslandı. "Bence geç bile kaldın. Ben kendimden bu kadar emin olsam nikahı basmıştım kıza."

"Abart abi... Geç değil ya. Geç mi? Geç değil bence ama erken olmasından ve Feyza'yı korkutmaktan endişeleniyorum. Benim yaşım olmuş 28 ve bu saatten sonra da hayatımda Feyza'dan başka kimseyi düşünemiyorum. Bu olacaksa Feyza ile olacak zaten ama Feyza daha 23 yaşına yeni girecek ve henüz okuyor. Ya korkutursam onu? Ya korkup kabul etmezse? Ya daha kötüsü, kendini zorunda hissettiği için evet derse?"

Gözlerini kapatarak arkama yaslandım. "Korkuyorum."

"Oğlum, pişt bana bak." dedi abim, ağır abi edasıyla. Gözlerimi açıp doğruldum. "Kimse sana bugün evlilik teklifi et, yarın da git evlen demiyor ki. Başta bir evlilik teklifi et. Feyza'nın kabul etmeme olasılığı yok, o da seni seviyor. Böyle başta bir ilişkide ciddi olduğunu gösterir, okulunu bitirmeden evlenmeyeceğini de söylersin. Kimseyi korkutmazsın yani. Bugün evlenme teklifi, seneye nişan, öbür seneye de okul bitmiş olacağından düğün yaparız."

"Of, okulun bitmesine daha çok var." diye söylendim. Ağlar bir tonda devam ettim. "Feyza mezun olduğunda ben otuzuma girmiş olacağım. Ben ne zaman baba olacağım abi ya?"

Ağzımdan kaçan sözlerle duraksadım. Hem, abimin durumu da benden farksız değildi, onu fark etmiştim. Hem de ilk kez kendimi "baba" sıfatında hayal etmiştim. Hayali bile içimi kıpır kıpır yapmaya yetmişti.

Önce söylediğim sözlerin ağırlığını kendi içimde sindirdim. Ardından hiç söylenmemiş gibi yaptım. "Neyse, Feyza'yı yüzyıllarca beklemem gerekse de beklerim ben. İki yıl nedir ki, göz açıp kapayıncaya geçer."

Abinle tekrar yemek yemeye daldık. Yemeklerimizi bitirdikten sonra yan yana yürüdük. Daha doğrusu ben yürüyordum, abim beni takip ediyordu.

Adımlarım beni bir kuyumcunun önüne getirdiğinde önce gözüme çarpan tek taş yüzüklere ardından da vitrinden yansıyan abime baktım. Bana güven verici bir şekilde gülümsüyordu. Bir anda kuyumcunun içine girdim.

Abim de arkamdan girdi ve elini omzuma vurdu birkaç kez. İçeri girdiğimizi gören dükkan sahibi ayaklandı. Ezberlemiş gibi sözcükler ağzımdan döküldü. "Tek taş yüzüklerinize bakabilir miyim?"

Adamın anında önüme çıkarttığı yüzüklere bakarken bunu hem deli gibi istiyordum, hem de emin olamıyordum. Kendimden emindim. Sadece bu konunun Feyza ile aramızı bozmasından endişe ediyordum.

Yüzükler arasından sade ama zarif bir tanesini gösterdim. "Şunu alıyorum."

Birkaç dakika sonra kuyumcu dükkânından çıkınca bir elimdeki kadife kutuya bir de abime bakıyordum. "Abi, ne yaptım ben az önce?"

Gülerek omzumu sıktı. Ardından bana sarıldı. "Hayatının en güzel kararını verdin. Korkma."

"Korkmuyorum." dedim, olayı yeni yeni hazmeder gibi. "Ben nasıl vereceğim bu yüzüğü Feyza'ya? Öyle dümdüz verecek miyim? Bir şey söyleyecek miyim? Ne diyeceğim? Bir de hemen gidip bir yüzük aldım. Ya Feyza beğenmezse? Takmak istemezse?"

"Öyle büyük bir şeyler hazırlamana gerek yok. Her zamanki gibi birlikte yemek yerken ya da otururken falan söylersin. Feyza gösterişli şeylerin insanı değil. Ayrıca bu endişelerinin yersiz olduğunu da biliyorsun. Feyza sen aldın diye yüzüğü kesinlikle beğenir. Ha, oldu ya beğenmedi. Değişim kartı aldık zaten. Gelir istediği bir modelle değiştirir. Kasma bu kadar."

Abimin telkinleriyle biraz daha yürüdükten sonra arabaya atlayıp eve geldik. Abim hemen televizyonun karşısına geçip bir şeyler izlerken ben dolu kafamı boşaltmak adına odama girip yatağa yattım. Sırtımı yatak başlığına yasladım ve yüzümdeki gülümsemeye engel olamayarak kadife kutuyu cebimden çıkarttım. Yüzüğe baktım. Zarif ve güzeldi bence. Maaşımı yeni alan birine göre ilk günden bu harcamam biraz pahalı olmuştu ama kredi kartına böldürmüştüm sonuçta. Altı ayda biterdi.

Feyza'nın sesini duymak istiyordum. Bana hiç acele etmediğimi, hatta geç bile kaldığımı hissettirecek tek şey onun sesiydi. Sesini duyar duymaz onu yanımda isteyecektim çünkü. Acaba arkadaşlarıyla olan buluşması bitmiş miydi? Ararsam rahatsız olur muydu?

Cıkladım. "Rahatsız olmaz ya. Hem üstünden baya saat geçti. Eve gelmiştir belki. Hâlâ dışardaysa da rahatsız etmeden hemen kapatırım telefonu. Bir şey olmaz."

Kendi kendimi ikna etmem sonucu yine de önce mesaj atmaya karar verdim.

Bedir: Eve geçtin mi güzelim?

Bedir: Sesini duymak istedim

Birkaç dakika cevap gelmeyince aramamakla iyi yaptığımı düşündüm. Belli ki dışardaydı hâlâ.

Telefonum titreyince hemen açtım.

Feyza: Evet evdeyim

Feyza: Ama şu an müsait değilim yirmi dakikaya seni ararım

Bedir: Tamam canım

Kaşlarımı kaldırıp hiç memnun olmadığım mesaja baktım. Ama ben şu an sesini duymak istemiştim!

Ofladım. "Neyse, yarım saat daha beklerim."

Sürekli saate bakarak geçirdiğim on beş dakika sonucunda 'beş dakikadan bir şey olmaz' diyerek kendime hakim olamadım ve Feyza'yı aradım.

İlk iki çalışında açmayınca aramak için erken davrandığımı düşününce üçüncü çalışında telefon açıldı. "Feyza. Nasılsın güzelim?"

Ses gelmeyince yineledim. "Feyza?"

"Feyza şu an müsait değil." Duyduğum kaba erkek sesi ile kaşlarımı çattım. Yatakta doğruldum. "Sen kimsin?" dedim sertçe. "Ve Feyza'nın telefonunu nasıl açarsın? Feyza'ya ver telefonu."

Gülüşü duyuldu. "Ben Sertaç, Feyza'nın sevgilisi de diyebilirsin. Asıl sen kimsin? Burada sadece 'Bedir' yazıyor."

Sinirle alnımı ovdum. "Çocukça oyunlarını yaşına veriyorum. Telefonu hemen Feyza'ya ver. Hemen." dedim sertçe. Şu an telefonu bu dallamanın açması ve hala konuşuyor olması sinirimi her dakika arttırıyordu. Feyza'dan -muhtemelen- habersizce böyle bir patavatsızlık yapıyordu. Zihnimde dönen Feyza'nın evde olduğu gerçeğinin ise açıklanabilir bir sürü yanı vardı. Onu dert etmiyordum. Bu aptal bile yazmış olabilirdi.

"Feyza şu an duşta. Sana cevap veremez."

Oflayarak ayağa kalktım. Sinirle güldüm. "Gerçekten komiksin ama ben sinirleniyorum. Şakayı bırak çünkü senin açından iyi olmaz. Yaşım şaka kaldırmayı epey geçti. Son kez soruyorum. Feyza nerede? Ve sen neden Feyza'nın yokluğunu fırsat bilip onun telefonunu kurcalıyorsun?"

İğrenç gülüşünü duydum. Şu an ağzını burnunu dağıtmak istiyordum. Çok sinirliydim.

"Feyza, senden bahsederek 'o aptal bana güvenir hiçbir şey anlamaz' derken doğru söylüyormuş cidden. Ama şu an seninle uğraşamam. Benim de duşa girmem lazım. Feyza'yı görmek istiyorsan, evimin adresini atıyorum."

Telefon yüzüme kapandığında sinirle kulağımdan çektim. Öfkeyle dolabına yumruk geçirdim. Yalan söylüyordu. Feyza onun evinde değildi.

"Çoluk çocukla uğraşıyoruz yeminle!"

Ama içimdeki kıskanç ve öfkeli adamı durdurmak çok zordu. Onun evinde Feyza'nın işi yoktu zaten. Oradaysa da yalnız değildir ve mutlaka bir açıklaması vardır zaten. Ama yine de o eve gidip o piçe bir yumruk atmak şart olmuştu.

Öfkeyle odadan çıktım. Abimin seslenmelerine kulak asmayarak arabaya atladım ve atılan adrese sürdüm. Sitenin önüne gelince güvenlikten gelen "Sertaç Bey'e mi geldiniz?" sorusunu başımla onayladım. Kapıyı açtı. Öfkeyle adımlarımı atarken binaya merdivenlerle tırmandım. "Neredesin sen Feyza? Nerede!" Dairenin önüne gelince yumruklarımı sıktım. Sertçe kapıya vuracağım sırada içeriden ince bir kız sesi duydum. "Sertaç!" diye bağırıyordu.

Feyza'nın sesine benzeyen bu sesle yutkundum. Feyza değildi bu, olamazdı. Başkasıydı.

Kendimi sakinleştirmeye çalışarak zile bastım. Birkaç saniye sonra kapı açıldı. Aklımda hemen içeri girip o çocuğa bir yumruk sallamak varken gördüğüm yüzle dumura uğramış gibi kaldım. Feyza'ydı bu.

Olayın şokuyla kalakaldım. Arkasındaki çıplak beden Feyza'ya belinden sarılıyordu. O çocuk benim güzelliğime çıplak bir halde sarılıyordu!

Yutkundum. Bu bir rüya olmalıydı! Hayır, kabus!

Neydi bu boğazımı delip geçen ve ciğerimi yakan acı?

Feyza, o puştun kolunu ittirdikten sonra bir adım öne çıktı. "Bedir." diye fısıldadı. Beni görmeyi beklemediği belliydi.

"Sus." dedim acı içinde.

Sus, çünkü sen konuştukça daha çok acıyor.

×××

Feyza Çelik

Hayal kırıklığı.

Bedir bana hayal kırıklığıyla bakıyordu.

Çok ağırdı, kaldıramazdım bunu.

Nasıl olup da bu noktaya geldiğini takip edemediğim işler sonucunda Sertaç'ın kolları arasındaydım. Bedir de tam karşımdaydı.

Korkudan bir şeyler yapmam gerektiğinin farkındaydım. Üzerimdeki beton dökülmüşçesine ağırlığa sebep olan Sertaç'ın kolunu hızlıca geri ittim. Bir adım Bedir'e doğru geldim, bundaki amacım Sertaç'tan uzaklaşmak olsa da Bedir'e yaklaşmıştım.

"Bedir." dedim fısıltıyla.

"Sus." dedi sadece buz gibi sesiyle. Sus.

Arkasını dönüp merdivenlere yöneldi ve hızlıca inmeye başladı. Hızlıca silkelenip peşinden inmeye başladım. Arkamdan seslenen Sertaç'ın lanet sesine kulaklarımı tıkadım. Onu bir daha ne görmek ne de duymak istiyordum.

Bedir'in hızına yetişmek için alelacele koştururken merdivenin son basamağında sendeleyip bir basamak kadar yere düştüm. Acıyla inlesem de hemen ayağa kalkıp merdivenleri inmeye devam ettim. "Bedir dur." dedim acı içinde. "Dur lütfen."

Beni duymadan transa geçmiş gibi iniyordu. Binadan çıktıktan sonra Bedir'in çoktan siteden çıkmakta olduğunu gördüm. Ağrıyan bacağımı görmezden gelerek hızlıca koştum. "Bedir!" dedim çığlık atarcasına. Gitmemeliydi. Giderse biterdik. "Dur!"

Arabasını biraz uzağa park etmenin avantajıyla o cebinde arabanın anahtarını ararken yanına gidip beni bırakmasından korkarak kolunu sıkıca tuttum. "Bedir." dedim nefes nefese. Onun da göğsü deli gibi inip kalkıyordu. İkimiz de nefes nefeseydik.

"Bedir hiçbir şey gördüğün gibi değil. Yemin ederim. Hepsinin açıklaması var. Bana bakar mısın?" dedim onu kendime döndürmeye çalışarak. Gözlerimden yaşlar çoktan inmeye başlamıştı.

Gözlerini kapatıp açtı. "Seni görmek istemiyorum. Defol." dedi daha önce ondan duymadığım tonda bir sesle. Benden nefret ediyordu.

Gitmesinden korkarak diğer kolunu da sıkıca tuttum. "Bedir yanlış anlıyorsun. Ben seni aldatmadım. Ben seni aldatmam. Ben nasıl oldu anlamadım. Yemin ederim. Telefonumu arabasında düşürmüşüm..."

Gözleri uzun süre ilk kez bana değdi. Onun gözlerinden bana yöneltilen öfkeyi ve nefreti görmeye tahammül edemedim. "O puştun arabasında ne işin vardı?" dedi öfkeli sesiyle.

Yutkundum. Yalanım elime ayağıma dolanmıştı. "Bedir özür dilerim, çok özür dilerim. Evet, sana yalan söyledim."

Başını salladı öfkeyle. "Bana yalan söyledin."

"Hayır." dedim hızla. "Öyle değil, sen o çocuğu sevmiyorsun diye. Huzursuz olacaktın..."

Sinirle güldü. "Şu an baya huzurluyum. Baksana!"

"Bedir yapma böyle. Yemin ederim benim suçum yok. Gel, oturalım. Sana her şeyi en baştan yalansız anlatayım."

Gözleri ateş topuna dönmüş bir vaziyetteyken başını eğdi bana doğru. "Bunu en başında yapacaktın."

Bağırsa çağırsa belki daha iyi hissederdim ama o öfkesini canımı yalan sözler söyleyerek gösteriyordu.

Kollarımı itti sertçe. Boşluğuma geldi ve bir iki adım geriye sendeledim. Hızlıca arabasına binip sertçe kapısını kapattı. Bir iki saniye içinde de gürültüyle yok oldu. Arkasından bakarken daha fazla ayakta duramayacağımı fark edince kaldırım kenarına çöktüm ve içim çıkarcasına ağlamaya başladım.

"Bedir, özür dilerim. Özür dilerim. Ben seni aldatmadım. Seni çok seviyorum. Özür dilerim."

Ağlamalarımın arasında kesik kesik konuşabildiğim kadar Bedir'den özür diledim.

Kollarıma dokunan ellerle irkilip başımı kaldırdım. "Feyza, ne oldu?" dedi Sertaç tüm iticiliğiyle. Onu sertçe göğsünden ittirip bana dokunmasına engel oldum. "Dokunma bana!" dedim çığlık atarcasına.

Yere düşecekken kendini toplardı ve ayağa dikildi. Ona hesap sormak için karşısına dikildim. "İyi misin?" dedi yüzüme bakarak.

"Sus! Sen nasıl bir insansın ya! Hepsini bilerek yaptın! Telefonum sendeydi. Mal gibi şifremi söyledim! Ne dedin Bedir'e?"

Ellerini kaldırdı. "Ben hiçbir şey yapmadım. Gerçekten! Aradı açtım ve ne yaşandıysa onu anlattım. Ama bana inanmadı! Adresi verdim ben de inanması için."

Elinde duran kendi telefonumu alarak yüzüne tüm öfkemi yansıtan okkalı bir tokat savurdum. Tokatın yankısı tüm sokakta sürerken yüzüne öfkeyle baktım. "Bir daha sakın karşıma çıkma! Sakın!"

Arkamı dönecekken tekrar durdum ve bir okkalı tokat daha savurdum yüzüne. "Bir daha da bana sakın dokunayım deme!"

Arkamı döndüm ve nereye gittiğimi bilmeden yürüdüm. En sonunda kendimi bir tane otobüs durağının içine attım ve oturdum. İnsanların dikkatini çekecek kadar sesli ağladığımı, bir kadının omzuma dokunmasıyla anladım.

Yaşlı gözlerimle başımı kaldırıp bana yüzündeki hafif tebessümle bakan kadına çevirdim. Anne şefkatiyle baktı bana. "Neden ağlıyorsun güzel kızım? Yardım edebileceğim bir şey var mı?"

Başımı iki yana sallayarak gözlerimi sildim. Daha temizlenmeden yerini yeni yaşlar dolduruyordu ancak. "Ben kendi aptallığıma ağlıyorum." dedim çatallı sesimle.

"Kendini heba etme güzel kızım. İnşallah Allah derdi senden alsın ve selamete çıkartsın."

"İnşallah. Sence erkek arkadaşım beni affeder mi? Ben ona yalan söyledim."

"Bu yalanın büyüklüğüne göre değişir, bir şey diyemem. Ama tel bildiğim, gerçek sevgi her şeyin üstesinden gelir."

Kadın yüzümden düşen yaşlara şefkatle baktı. "Evine git ve dinlen. Gidebilecek misin? Yoksa ben yardım edebilirim evine gitmene."

"Teşekkürler. Ben giderim." dedim ve ayağa kalkıp caddeden taksi bekledim. Birkaç dakika sonra durduğum taksiye ev adresimi verip başımı cama yasladım. Bedir'in evine gitmek isterdim ama gitmeye yüzüm yoktu ki. Ona nasıl yalan söylediğini gözünün içine baka baka nasıl anlatacaktım?

Bol ağlamalı ve sümkürmeli yolculuk sonunda evin önünde taksiden indim. Direkt eve çıkıp kimseye görünmeden odama girdim ve kapıyı kilitledim.

Ağlama seansıma yatakta yorganlara sarılarak devam ettim. Babaannem sesimi duyup kapıya birçok kez gelse de açmadım. Ardından babam kapıyı açmaya zorladı. En son babamın "kapıyı açmazsan kıracağım" tehditine boyun eğmek zorunda kaldığımda eve gelmemin üzerinden bir saat geçmişti. Zira kapının üstü camdı ve kırıp içeri girmesi çok olasıydı.

Babam kapıyı açar açmaz içeri girip yüzümü tuttu ve yanaklarımı sildi. Ellerinden kaçıp yüzümü yastığa bastırmak suretiyle yatağa geri yattım. Babam bana böyle davrandıkça daha çok ağlayasım geliyordu.

Babam yatağımda yanıma oturup saçlarımı sevdi. "Kızım, ne oldu? Bu nasıl ağlamak? İçin çıktı ağlamaktan. Birine bir şey mi oldu?"

"Konuşmak istemiyorum." diye bağırdım yastıktan boğuk çıkan sesimle.

Babam kaba kuvvet uygulayarak yastığı yüzümden çekti. Ben de derin bir nefes alabilmiş oldum. "Bana bak Feyza. Beni şu an çok korkutuyorsun. Birine bir şey mi oldu? Okulda mi bir şey oldu? Bir yerine mi zarar geldi ne oldu?"

Babamın gözlerine bakmaya daha fazla dayanamayıp sarıldım. Kolları sırtıma dolandı hemen. Çekinerek sordu. "O çocuk mu üzdü yoksa seni?" dedi aksi bir sesle. Bedir'i seviyordu ama şu an onun beni üzme ihtimali yüzünden sinirlenmişti.

"Hayır. O beni üzmedi. Ben onu üzdüm. Çok üzdüm baba. Bana çok kızgın, kırgın. Bana öyle bir baktı ki... Bir daha beni asla affetmeyecek. O bakışını hiçbir zaman unutamayacağım."

Babam beni geri çekip yüzüme baktı. Yaşlarımı sildi. "Her insan hata yapar güzel kızım. Hem ne yapmış olabilirsin ki o kadar büyük? Bedir de seni elbet affeder."

"Affetmeyecek, biliyorum. Affetmeyecek. Haklı da."

Zil çalınca babam başıma öpücük kondurdu ve kalktı. "Sakin ol. Bir su falan iç. Sen bize kapıyı açmayınca ben Hazal'ı çağırmıştım. O gelsin, konuşun."

Babam odadan çıktıktan hemen sonra Hazal koşarak içeri girdi. Kapıyı kapattıktan sonra yanımda bitti. Endişeli yüz ifadesiyle yüzümü incelerken sordu. "Ne oldu Feyza? İyi misin kuşum?"

"Çok kötüyüm Hazal." dedim ve ona kocaman sarıldım. Ardından içimde ne var ne yoksa anlatmaya başladım. Hazal da beni pür dikkat dinledi.

En sonunda içimi çeke çeke ellerimi başıma yasladım. "Başım çatlıyor Hazal. Bir şey de, bir şey yapalım. Bedir beni nasıl affedecek?"

Hazal da tedirgindi ve dudaklarını kemiriyordu. "Çok kötü olmuş ya. Nasıl çıkacaksın bu işin içinden?" Ofladı. "Aptal Sertaç! İlk gördüğünü söylediğin günden beri gözüm hareketlerini tutmamıştı ama böyle bir şey yapacağını tahmin edemezdim. Sen niye bu çocukla kahve içmeye gidiyorsun ki Feyza?"

Hazal'ın bana haklı yükselişiyle zorlukla susturduğum ağlamam tekrar nüksetti ve bir hıçkırıkla ağlamaya kaldığım yerden devam ettim. Hazal içini çekti ve kollarını bana sardı. "Tamam, tamam. Özür dilerim. Gereksiz yükseldim. Bana bak." dedi ve beni geri çekip yanaklarımı temizledi. "Eski dosttan düşman olmaz diye düşünerek kahve içmişsin onunla ama onun böyle bir kahpelik yapabileceğini düşünemezdin. Kimse düşünemezdi Feyza. Sadece... senin tek hatan Bedir'e en başta yalan söylemen. Onun dışında hepsi o şerefsizin halt yemesi."

"Şu an ama Bedir'in gözünde ben onu aldatan biriyim. Ben onu aldatmadım Hazal. Aldatmam! Ya ben Bedir'i çok seviyorum! Bedir'i istiyorum." dedim mızıkçı bir kız gibi.

"Tamam, kalk o halde. Gidip Bedir ile konuşacağız. Dinlemek zorunda! Senin bir suçun yok!"

"Beni görmek istemiyor ki." dedim omuzlarını düşürerek. "Yüzüme bile bakmayacak."

"Sana kızgın olduğu için tabii ki görmek istemeyecek ama zorla dinlettireceksin kendini. Öyle kolay pes etmek yok. Bedir için değmez mi?"

"Değer. Bedir için her şey değer."

×××

Yanımda Hazal ile birlikte Bedir'in evinin önündeyken cesaretim ufak parçalara ayrılıp yok olmuştu bile. Ama bizim için yapmalıydım. Tabii hâlâ biz diye bir şey varsa...

Kapıdan çıkan biri sayesinde apartmana girdik. Dairenin önüne geldiğimizde de Hazal vazgeçmemeden korkarak kapıyı tıklattı. Birkaç saniye sonra kapı Giray abi tarafından açıldı. "Bedir içeride mi?" dedim hızlıca.

"Hayır, gelmedi eve. Aradım ama açmadı. Ben de seninledir diye düşünmüştüm. Ne oldu sana Feyza? Yüzün gözün çökmüş. İyi misin? Bir şey mi oldu?"

"Bedir ile biraz kavga ettik de, ondan. Ağladım biraz. Bedir nereye gitti? Biz ayrılalı saatler oldu."

"Dur tekrar arayayım." Giray abi telefonu çıkartıp Bedir'i aradı. Bedir'in bu sefer telefonu açmasıyla heyecanlandım. Konuştuktan sonra telefonu kapattı. "Kulüpte spor salonundaymış. Sesi kötü geliyordu."

"Hemen spor salonuna gitmeliyiz." dedim Hazal'ı çekiştirerek. Hazal beni yönlendirmese nereye gideceğimi bilemezdim. O kadar başım ağrıyor ve kafam yanıyordu.

Taksiye atladıktan yirmi dakika sonra inince birden gelen üşüme hissiyle titredim. Hazal'ın yönlendirmesiyle spor salonun önüne geldik. Hazal beni ittirerek içeri girmem için teşvik etti. "Hadi ben buradayım. Gir içeri, susma. Her şeyi anlat."

Başımı salladım. Titreyen ellerimi durdurmaya çalışarak sıktım. Kapıdan içeri girdim. Bomboş salonda deli gibi top sektirerek koşan Bedir'i görünce ilk kez ne yapacağımı bilemedim ve korktum, her şeyi mahvetmekten. Sahanın kenarına kadar gelince ayak seslerimi duyup durdu. Bedir'in üstünde şort ve tişört vardı. Buraya gelince üstünü değiştirmiş olmalıydı. Olduğu yerden uzak olmasına rağmen potaya topu gönderdi. Top, potadan geçince içimdeki heyecanla bağırmak istesem de durdurdum kendimi.

Bedir, hafifçe sekerek uzaklaşan topu izledi ve hızlı adımlarla kenarına koyduğu telefon ve anahtarlarına yöneldi. Gideceğini anlayarak hızlıca arkasından koştum ve telefonuna ulaşamadan bileğini tutarak durdurdum. "Bedir, konuşalım. Beni dinle."

Bileğini sertçe çekerek kurtardı. Konuşmuyordu. Bu sefer önüne geçtim. "Lütfen dinle Bedir. Bu kadar kolay söküp atamazsın bizi"

Sözlerim onu sinirlendirmiş olmalı ki hayretle bana baktı. "Ben mi söküp attım bizi? Ben mi? Seni o piçin evinde onunla sarmaş dolaş görüyorum ama her şeyi bitiren ben mi oluyorum? Sahiden mi Feyza!"

Bir elimle kolunu tutarak onun gitmesine engel olmaya çalıştım. "Bedir, ne desen haklısın. Ama yemin ederim ben seni aldatmadım. Bana bu kadar mı güveniyorsun sen? Ben..."

"Sana kendimden çok güveniyordum ben Feyza! Ama sen bana yalan söyledin! Ben öyle kulaktan dolma bana gelen bilgilere inanmadım! Seni bizzat o piçin kollarında..." Dayanamıyormuş gibi elimi itip ellerini saçlarına geçirdi. "Çıldıracağım! Düşündükçe çıldıracağım! Cidden!"

Gözlerimden yaşlar benden bağımsız akmaya başlarken Bedir'in bu yürek burkan görüntüsüne bakamadım ve beline sarıldım. "Beni dinle Bedir. Lütfen. Seni çok seviyorum ve inan bana hiçbir şey göründüğü gibi değil. Ben, değil o çocukla olmak zihnimde bile sana ihanet etmedim hiçbir zaman."

Kolumdan tutup beni geriye çekme çalışmalarında başarısız oldu. Başımı kaldırıp yüzüne baktım. Gözleri kızarmıştı ve yaşlar düşüyordu. Acı çekiyordu, benim gibi ağlıyordu. Gözlerime baktı, kıyamıyor gibi. Başını salladı. "Seni bir kere dinleyeceğim. Sadece bir kere."

Başımı hızla salladım. Burnuma dolan kokusundan uzaklaşmak zor olsa da bir adım geri çekildim. "Bugün okulda Sertaç, Ezgi ile benim yanıma geldi. Yarın parti var gelin falan dedi. Biz kabul etmedik. Sonra da Sertaç 'işte eskilerin hatırına' falan diyerek bir kahve içip sohbet edelim dedi. Öyle deyince tamam dedim. Ders çıkışı da sen mesaj attın. Sertaç'tan hoşlanmadığın için söylersem huzursuz olursun diye arkadaşlarla takılacağız dedim."

"Bana yalan söyledin yani. Sertaç ile gidiyorum desen ben sana ne diyebilirdim Feyza? Allah aşkına ya! Ben senin gözünü nasıl korkutmuşum da sen bana böyle basit bir şey için yalan söyleyebiliyorsun!" dedi öfkeyle.

"Özür dilerim. Cidden işin bu boyutuna geleceğini bilsem söylerdim. Sadece sen huzursuz olma diye." Bedir tepki vermeyince anlatmaya devam ettim. "Ben dersten çıktıktan sonra arabayla beni bir kafeye götürdü."

"Arabasına da bindin." dedi durum açıklaması yaparak. Sertçe başını salladı.

Yutkundum. "Kafede sadece bir kahve içtik ve konuştuk. Eskilerden, şimdiye kadar neler yaptıklarımızdan falan konuştuk. Bir saat bile sürmedi gerçekten. Sonra beni eve bırakmak için ısrar edince bir şey diyemedim. Eve uzak bir sokakta bıraktı. Eve girdikten sonra telefonumun olmadığını fark ettim. Arabada düşürmüşüm. Telefonumu aradığımda Sertaç açtı. Telefonu getirmeyi teklif etti ama ben zaten beni eve bıraktığı için kötü hissediyordum. Bu yüzden ben gelirim dedim. Evinin adresini atabilsin diye de telefonumun şifresini söyledim. O bana adresi yolladı, ben de hemen gittim evine."

"Kendi ayaklarınla, o şerefsizin ayağına gittin." diye mırıldandı.

"Telefonum için gittim Bedir!" Oflayarak yüzümü sıvazladım. "Kapısının önüne geldim. Kapıyı açtığında zaten üstünde havlusuylaydı. Hemen telefonu alıp gitmek istedim ama 'işte etraf dağınık, nereye koyduğumu bilmiyorum, bakmam lazım falan' dedi. 'Klima açık, içeri gir' dedi. O an boşluğuma geldi ve içeri girip kapının ucunda bekledim. Şimdiki aklım olsa kapının dışında beklerdim."

"Çıplak bir adamın evine girdin."

Diyecek bir şeyim yoktu. "Sonra hemen içeri gitti o, güya üzerini giyinip telefonumu getirecekti. O anda zil çaldı. Ne olduğunu cidden anlamadım. Sertaç bir anda kapının önünde ben olmama rağmen üstümden eğilerek kapıyı açtı. Kapıda sen vardın! Şok oldum! O an her şey bir saniye içinde oldu ve tepki bile veremedim. Yemin ederim her şey bundan ibaret Bedir."

Sonra aklıma gelen şeyle duraksadım. "Sen evin adresini nerden biliyorsun? Nasıl geldin?"

"Ben sevgilimin sesini duyarım umuduyla seni aradım ama o puşt açtı telefonu. 'Ben sevgilisiyim, Feyza duşta, veremem telefona' dedi."

Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı. "Böyle mi dedi? O böyle dedi ve sen de inandın öyle mi? Sen oraya zaten beni basmak için gelmişsin!" dedim bağırarak. "Sen bana zaten zerre güvenmemişsin Bedir. Sen oraya beni basmak için geldin!"

Hemen inkar etti. "Seni basmak için falan gelmedim! İnanmadım zaten  dediğine. Telefonunu almak için ve bu çocuğun karın ağrısını öğrenmek için gittim ama seni o puştun kollarının arasında görünce başka ne düşünebilirdim? Delirdim Feyza! Delirdim!"

"Bir an bile olsa benim seni aldatacağımı düşünmen, benim için cehennem olur Bedir! Ve oraya geldiysen eğer, aklının bir köşesinde mutlaka bu vardır!"

"Evet, aklımın bir köşesinde vardı!" diye bağırdı. Şaşkınlıkla ona baktım. Eliyle saçını çekti sertçe. Bir beni gösterdi, bir kendini.  "Sen mükemmel bir insansın ama ben berbat biriyim! Sana yetebilmek için ne kadar çabalıyorum, görmüyor musun? Korkuyorum benden sıkılacaksın, gideceksin diye! Karşına da ilk aşkın çıkmış gelmiş, belki pişman olursun benimle olduğun için diye korktum!"

"Sen..." dedim inanamayarak. "Bunları gerçekten düşündün mü? Gerçekten mi Bedir? Sertaç'ı görünce seni bırakabileceğimi mi sandın? İnanmıyorum sana!" Acıyla yüzümü sıvazladım.

"Bir an düşündüm, evet! Ama sen de beni haksız çıkartmadın!" Bedir'in öfkeyle gözü dönmüştü ama söylediği her bir söz canımın da içine batıyordu.

Hayal kırıklığıyla yüzüne baktım. "Bunları bana nasıl söylersin Bedir? Benim tek hatam en başında sana doğruyu söylememekti. Bunu da kabul ettim zaten. Ama onun haricindeki hiçbir şey benim hatam değildi."

"O herif o yarı çıplak haliyle sana sarılabilecek cesareti nerden buldu Feyza?"

Bedir'in beni dinlemekten çok uzak bir tavır sergilediğini görünce derin bir nefes aldım, ya da buna çabaladım. "Sen tüm ilişkimiz boyunca beni, seni aldatma potansiyeline sahip biri olarak görmüşsün Bedir."

"Seni ne halde gördüm ya ben! Delireceğim! Hatta şu anda bile bir anda ben niye suçlu oldum? Her şeyi yokuşa sürmek isteme nedenin ne? Burada bizimle ilgili her şeyi bitirdikten sonra o herifin kollarına mı gitmeyi düşünüyorsun?" 

Şoka girmiş bir şekilde kaldım. Bunu, bana demiş olamazdı değil mi? "Ne için çabalıyorum ki ben? Biz hiç biz olamamışız zaten." dedim, içimde kalan son damlayla.

Elim çaresizce boynumdaki bana hediye ettiği kış gülü kolyesine gitti. Bu kadar lafın üstüne daha ne diyebilirdim ki? Kolyeyi çıkarttım. Bedir'in bir eline uzanıp avcuna bıraktım. Akan göz yaşlarımı durdurmaya çalıştım. "Ben seni bir an  bile aldatmadım Bedir. Bana haksızlık yaptığını umarım fark edersin." dedim ve elimi geri çektim. Onun da gözlerinden akan yaşlar her ikimizin de acı çektiğini gösteriyordu. Durmadım, arkamı döndüm ve hıçkırıklarını bastırmaya çalışarak spor salonundan çıktım.

Biz, diye bir şey kalmamıştı artık.

×××

İkisi de birbirine ağır konuştu.

Sizce kim haklı?

Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛

Seviliyorsunuz!💜

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro