Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

52. Bölüm: Tamamlanmak

Dün gelecekti bölüm ama düzenleyemediğimden bugün atıyorum. Yorumlarınızı bekliyorum. Keyifli okumalar.

×××

Kardeşlik bağı çok başka bir şeydi. Hiçbir şeye benzemiyordu. İnsan anne ve babasını kaybettiğinde ona kalan tek şey kardeşi oluyordu. Bedir de anne ve babasını ardı ardına kaybettikten sonra bir dayanak aramıştı. Abisi yanında olsa şimdiye kadar yaşadığı hiçbir zorluğu yaşamazdı ama abisini de kaybetmişti. Kendi kendine de hayata tutunacak kadar güçlü olamamıştı, çünkü çok küçüktü.

Şimdi iki kardeş ayrı kaldıkları zamanları telafi etmek ister gibi sımsıkı sarılıyordu birbirine. Bu görüntü içimden bir parçanın Bedir'e doğru kopmasına neden oldu. Onun çok uzun zamandır büyük bir hasretin içinde olduğunu biliyordum ve bazen bu hasreti taşıyamadığını hissettiğim anlar oluyordu.

Ben her zaman Bedir'in yanında olurdum ama Bedir işte şimdi tamamlanmıştı.

Hafifçe geri çekilip yaşlı gözleriyle Giray abiye baktı. "Beni bir daha bırakmayacaksın, değil mi?" Sorusu küçük bir çocuğun sesindendi.2

"Bırakmayacağım, söz."

Bedir tekrar abisine sıkıca sarıldı. Bir süre daha öyle kaldılar. Ardından Giray abi, geri çekilerek elini Bedir'in sırtına koydu ve onu koltuğa oturtturdu.

Aralarında fazlalık gibi hissettim kendimi. Bir an önce onları yalnız bırakmak istedim. "Ben gidiyorum, siz özlem giderin." dedim elimle kapıyı göstererek. "Sonra konuşuruz Bedir."

Bedir'in ne dediğimi anladığını sanmıyordum, sadece baktı bana öylece.

Giray abi ayağa kalktı. "Sen de dur Feyza. Ben geldim diye gitme. Sen, benden daha çok destek oldun kardeşime." Söze dökmese de minnetle baktı.

"Gitme Feyza." dedi Bedir, olayı anladığında. "Bugün hayatımdaki en değerli iki insan da yanımda olsun istiyorum."

Usulca Bedir'in oturduğu yerin yanındaki koltuğuna oturdum. Giray abi de eski yerine, Bedir'in yanına geçti.

"Sen... nasıl çıktın abi?" dedi Bedir şaşkınlıkla.

"Şartlı tahliye oldum. Biliyorsun, birkaç sene önce de böyle bir ihtimal vardı ama koğuşta o heriflerle kavga edince tahliyem yandı. Seni tekrar umutlandırıp hayal kırıklığına uğratmak istemediğim için çıktıktan sonra haber vermek istedim. Sırf doğum gününde yanında olabilmek için işlemleri olabildiğince hızlı halletmeye çalıştım." Giray abinin bakışları bana döndü. "Tabi bu konuda Feyza bana epey yardımcı oldu."

Bedir bana döndü anlamayarak. "Feyza mı?"

"Evet. Şartlı tahliye olduğum için şehir dışı yasağı geliyor ve belli aralıklarla gidip imza atmam gerekiyor. Kardeşimin İstanbul'da yaşadığını kanıtlayan belgeleri halledince İstanbul sınırları içinde serbestim artık. O belgelerde de Feyza yardım etti sağ olsun."

Bedir'in bana dönen hayran bakışlarıyla biraz utandım açıkçası. Ben bir şey yapmamıştım, sadece Vedat abinin istediği belgeleri ve olayı Kenan hocaya anlatmıştım. O da sanki belgeleri kendi istiyor gibi Bedir'den istemişti. Ben de Kenan Hocadan aldıklarımı Vedat abiye vermiştim. O da işlemleri halletmişti.

"Feyza... teşekkür ederim." dedi Bedir.

"Ben yardım etmesem de abin çıkacaktı zaten. Ben sadece bir an önce kavuş diye yardım ettim. Bir şey yapmadım." dedim. Aşk dolu bakışlarından utanmıştım.

Bize bakarak gülümseyen Giray abi utandığımı anlayınca konuyu değiştirdi. "Ee kardeşim, 28 mi oldun şimdi sen?"

Bedir, bakışlarını benden alıp abisine çevirdi. "Öyle oldu." dedi, bir yaş daha almanın sesine vermiş olduğu ağırlıkla.

"Büyüdün." dedi Giray abi, tekrar gözleri dolarken. Muhtemelen Bedir'in böylesine güzel bir adam olmasına yakından şahitlik edemediği için hüzün barındırıyordu sesi.

"Büyüdük abi, büyüdük." dedi Bedir, elini Giray abinin bacağına hafifçe vurarak.

Giray abi, Bedir'in saçlarını karıştırarak ona tekrar sarıldı.

İkisi de aldığı yaralar sayesinde ne kadar büyürse büyüsünler, içlerindeki acı çeken çocuk hala onlu yaşlarındaydı.

×××

Bedir'in ilk kez kendini tam hissettiğini hissetmiştim. Gülerken artık tam anlamıyla mutlu olduğunu biliyordum. Önceden bir tarafı hep kırık ve eksik olsa da artık tamamlanmıştı. Ben onun yaralarını tam anlamıyla saramazdım. Hep eksik kalırdım ama şimdi abi kardeş birlikte yaralarını saracaklardı. Tek şifa birbirleriydi.

Giray abi hapisten çıkalı, yani Bedir'in doğum günü geçeli üç gün olmuştu ve bugün hep birlikte pazar kahvaltısı yapmak için davet edilmiştim. Giray abi ile birlikte aynı ortamda olduğumda ister istemez geriliyordum. İlk tanışmamızdan kaynaklı biraz sert mizaçlı biri olduğunu düşünüyordum. Şu üç gündür sert denecek hiçbir davranışı olmamıştı, aksine yüzünde sürekli bir tebessüm ve Bedir'e bakışlarında da bariz bir şefkat vardı ama yine de çekinmekten alıkoyamıyordum kendimi. Bunu Bedir'e hissettirmemek için elimden geleni yapıyordum. Çünkü abisiyle benim aramda kalmasını istemiyordum kesinlikle. İkimiz de bir tercih olamazdık onun için.

Ayrıca yarın okulum başlayacağı için de heyecanlıydım. Uzun zamandır okula gitmediğim için biraz endişeliydim ama Bedir her şeyin güzel geçeceğini söyleyip beni yatıştırmaya çalışıyordu ve kesinlikle başarıyordu.

"Feyza?" diyerek bana seslenen Bedir ile irkildim. Arkamı dönüp tezgaha yaslandım. "Efendim?"

"İkidir seslendim, duymadın." dedi kaşları hafif çatılı.

Gülümsedim. "Düşünüyordum öyle, dalmışım. Kusura bakma. Ne diyordun?"

Eliyle çaydanlığı gösterdi. "Kaynıyor, altını kısmam gerekiyor mu?"

"Evet, kıssan iyi olur."

"Sen iyi misin?" dedi, ocağı kıstıktan sonra bana dönerek.

Ofladım. "Okul için heyecanlıyım biraz."

Gülümseyerek elini yanağıma koydu. "Heyecan iyidir, yeter ki stres yapma. Okulu en iyi şekilde bitireceğine inanıyorum."

Bedir'in sıcaklığına ihtiyacım vardı. Bu yüzden ellerimi beline dolayıp başımı göğsüne yasladım. "Senin bana inanman beni aşırı güçlü biri yapıyor. Bana hep inan."

Elleriyle saçlarımı okşadı. "Bana ihtiyacın olmasa da güçlüsün."

Huysuzca mırıldandım. "Hayır. Seninle güçlü olabiliyorum. Sensiz güçlü olmak istemiyorum."

Gülüşüyle kulaklarım bayram etti. "Güzelim benim."

"Bedir, bardakları yerleştirdim masaya..." diyerek mutfağa giren Giray abinin sesi bizi gördüğü için sonlara doğru kısılmıştı. Hep birlikte masayı hazırlıyorduk.

Birbirimizden ayrıldık. "Pardon." dedi Giray abi, eliyle gözlerinin önüne kalkan yaparak. "Bir şey görmedim."

"Görecek bir şey yoktu çünkü abi." dedi Bedir gülerek. Giray abinin elini aşağı indirerek benim doğradığım salata tabağını eline tutuşturdu. "Bunları da götür."

"Tamam, toz oluyorum." dedi ve geldiği gibi hızla mutfaktan çıktı. Bu hareketi gülümsememe neden oldu.

El birliğiyle hazırladığımız sofraya oturduktan sonra kahvaltıya başladık. Yine genel olarak Bedir'in konuşmasıyla geçen bir kahvaltı oldu.

Sofrayı topladıktan sonra koltuklara oturduk. "Hava güzel gibi, sahile falan mı çıksak?" dedim.

"Evet, hava güzel. Olur, çıkalım." dedi Bedir de.

İkimizin bakışları Giray abiye döndüğünde onun yüzü düştü. "Bana bakmayın siz, ben takılırım evde. Siz gidin." diyerek kenarı çekildi.

Bedir'in yakınmasına göre Giray abi geldiğinden beri dışarı çıkmıyordu ve Bedir de bu duruma üzülüyordu. Belki kabul eder diye böyle bir fikir ortaya atmıştım ama bir değişiklik olmamıştı.

"Abi, yapma böyle. Sen de gel işte."

Giray abi, Bedir'in dizine hafifçe vurdu. "Sen düşünme beni, bakın keyfinize. Ben iyiyim böyle."

Bedir'in keyifsiz yüzünü görünce zaten dışarı çıkmak istemedim ben de. Bedir ile her zaman sahile giderdik ama şimdi Giray abi de gelsin istiyorduk.

Ellerimi dizlerime koyarak ayaklandım. "O zaman size bir keyif kahvesi yapayım ben. Birlikte içelim."

Mutfağa geçtim ve artık ezberlediğim yerlerden cezveyi ve kahveyi buldum. Hızlıca hazırlayıp kaynaması için ocağa koydum.

"Güzelim, kusura bakma." diyen Bedir ile arkama döndüm. "Ne oldu?"

"Kulübe gitmem lazım, Kenan hoca çağırdı. Bir iki saate gelirim. İstersen beni bekle, istersen seni de eve bırakayım giderken."

"Ama kahve yapıyordum."

"Hoca acil dedi, ben de bilmiyorum ama hemen gitmem lazım. Kusura bakma. Seni de eve bırakmamı ister misin?"

Giray abi evde duracaktı, bu yüzden ondan kaçar gibi gitmek içime sinmezdi. Beni yine yanlış anlayabilirdi.

"İşin çok uzun sürmezse ben burada seni beklerim. Sen git, bekletme hocayı."

Gülümseyerek yanağımdan öptü. "Tamam güzelim. Çok sürmeyeceğini düşünüyorum. Geç gelecek olursam ararım seni."

Ben de uzanıp yanağından öptüm. "Tamam, kendine dikkat et."

Bedir evden gittikten sonra kaynayan cezveyi ocaktan alıp iki fincana doldurdum. Tepsiyle birlikte odaya girip Giray abinin yanına oturdum ve tepsiyi ortamıza koydum.

"Zahmet etmeseydin keşke." dedi Giray abi, bana dönerek.

"Zahmet değil, kahve keyiftir." dedim gülümseyerek.

"Teşekkürler, ellerine sağlık." dedi bir yudum aldıktan sonra. Sessizce kahvelerimizi yudumlarken birkaç dakika konuşmadık.

"Bedir gitti." dedi.

"Evet, söyledi."

"Sen evine gitmeyecek misin?" dedi kaşlarını kaldırarak. Sorgu dolu gözlerinden pek hoşlanmamıştım.

"Çok uzun sürmezmiş işi, Bedir'i bekleyeceğim."

"Feyza." dedi derin bir nefes alıp. "Sen ince düşünceli bir insansın, bunu anladım. Ben alınırım diye zorla duruyorsan gerek yok. Ben yalnızlığa alışalı çok oldu."

Hayatı epeyce boş vermiş olduğunu anladım ve bu biraz canımı sıktı. Henüz otuz yaşındaydı. Zamanının çok önemli bir bölümünü dört duvar arasında geçirmiş olsa da önünde uzun bir zaman vardı.

Omuz silktim. "Artık kalabalığa alışman gerekecek o zaman. Ya da en azından bana alışabilirsin. İstemesen de sürekli etrafında olacağım."

Gülümser gibi oldu. Sanırım hoşuna gitti söylediklerim. Gözlerime baktı uzunca. "Benden korkmuyor musun?"

"Korkmalı mıyım?" dedim kaşlarımı kaldırarak.

"Bir katilim." dedi, soğuk bir sesle.

"İsteyerek olmadığını biliyorum. Ayrıca cezanı çektin." dedim omuz silkerek.

"Ama hâlâ katilim."

Elimdeki fincanı tepsiye koydum. "Amacın ne bilmiyorum ama bu tavrın Bedir'i ve beni üzüyor gerçekten. Yıllarca o hapishanenin içinde yeterince cezanı çektin. Artık kendini özgür bırakmalısın Giray abi. Kendini eve kapatarak bir yere varamazsın. Daha çok gençsin, önünde yaşayacağın uzun bir hayat var. Kendine, en çok da Bedir'e bunu yapma lütfen." dedim ciddiyetle.

Gözlerini yere doğru dikmiş ve dalmıştı. Düşündüğü belliydi.

Birkaç dakika sonra bakışlarını bana çevirdi. "Bedir'i çok seviyorsun değil mi?"

Bir anda bu soruyu beklemediğim için şaşırsam da cevap verdim. "Evet."

"Görebiliyorum. Aynı şekilde de seviliyorsun, bu çok güzel." Derin bir nefes aldı. "Umarım bu duyguyu hiç yaşamazsınız ama insan sevdiğini kaybedince yaşama amacını da kaybediyor." Gözleri tekrar daldı. "Öyle kolay hayata dönemiyorsun."

"Sevdiğin insanı tekrar kazanamaz mısın?" diye sordum umutla. Bedir'in bahsettiği kadarıyla Giray abinin hapse girmeden önce sevdiği biri olduğunu biliyordum.

"Geç." dedi başını iki yana sallayarak. "Çok geç."

×××

Evet, o gün gelmişti. Aylardır beklediğim gün: okulumun ilk günü. Bu yüzden sabah heyecandan erkenden kalkmıştım. Dünden giyeceğim eşyaları ve çantamı hazırlamış, saçımı nasıl yapacağıma karar vermiştim. Bu yüzden hazırlanmam çok kısa sürdü.

İlk kez okula gidecek olan beş yaşındaki küçük bir çocuk gibi hissediyordum kendimi.

Hazırlandıktan sonra odamdan çıkıp masada kahvaltısını yapan babamın ve babaannemin yanağını öpüp yanlarına oturdum. Benim heyecanımı onlar da benimle paylaşıyordu.

Heyecandan çok az bir şeyler yiyebilmiştim. Sofradan kalkarken telefonum çalınca koşarak odama gittim. Bedir arıyordu. Yüzümdeki kocaman gülümsemeyle açtım telefonu. "Bedir?"

"Ne yapıyorsun güzelim? Hazırlandın mı?"

"Hazırlandım, çok heyecanlıyım."

"Biraz erken değil mi?"

"Bir otobüslük yol ama biraz erken kalktım. Daha doğrusu uyuyamadım. Hem geç kalmaktansa erken gitmek daha iyidir."

Güldü. "Tahmin etmiştim. Beş dakikaya oradayım."

"Buraya mı geliyorsun?" dedim şaşkınlıkla.

"Evet, sevgilimi ilk gününde ben okula bırakmak istedim. Olamaz mı?"

"Olur." dedim gülümseyerek. "Çok iyi olur." Onun beni sakinleştirmesine ihtiyacım vardı.

"Tamam, hazırlan. Bir kahve içer oradan okuluna geçeriz."

"Tamam." deyip hızlıca çantamı son kez kontrol ettim. Beş dakika babaannem ve babamla konuşup Bedir'in mesajıyla aşağı indim. Arabaya biner binmez benim için açtığı kollarının arasına girdim. "Bedir."

"Feyza'm. Özledim seni."

"Dün beraberdik ama ben de özledim." dedim ve kendimi geri çektim. "Bedir, heyecanlıyım."

"Heyecan yapma diyeceğim ama heyecan güzeldir. Güzel heyecanlar bunlar." O sırada arabayı çalıştırmış, yola çıkmıştık.

"Umarım güzel geçer." dedim ve kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Bedir ile bir yerde kahve içtikten sonra okula gittik. Tam zamanında yetişmiştim. Dersin başlamasına yarım saat vardı.

Bedir'in yanaklarını öperek ondan şansımı aldım ve arabadan inip okula doğru ilerledim. O sırada benim binaya ilerlememi bekleyen Bedir'e el salladım. Ardından Bedir, korna çalarak ilerledi. Onu gözden kaybettiğimde derin bir nefes alıp binaya girdim.

Katlar arasında biraz dolaştıktan sonra nihayet sınıfımı bulabilmiştim. Sınıfa girer girmez bana dönen bakışlardan biraz rahatsızlık duysam da herkesin burada yeni olduğunu düşünüp kendimi rahatlattım ve hafifçe gülümsedim. Birkaç kişi tepki vermeden başını çevirse de bir iki kişi aynı şekilde tebessüm etmişti.

Önlerde oturan bir kıza sınıfı sorduğumda doğru yere geldiğimi anladım. En arkadan ikinci sıraya oturdum. Kimse yoktu burada.

Beş on dakika sonra hoca girdi sınıfa. Kendini tanıttıktan sonra sırayla bizlere nerelerde yaşadığımızı sordu. Zaten nereden baksan otuz kişi anca vardı sınıfta.

İlk dersi sorunsuz bir şekilde atlattıktan sonra bir sonraki dersin de aynı sınıfta olduğunu görünce yerimden kalkmadım.

Sınıfta gözlem yaptığım kadarıyla herkes bir arkadaş bulmuş, konuşuyordu. Ne ara tanışıp kaynaştıklarını bilmiyordum. Ama hepsi genç gözüküyordu ve muhtemelen arkadaşlık kurmak için fazla cana yakındılar, benim aksime.

Telefonumda sosyal medyada gezinirken bir gölge hissedince başımı kaldırdım. Bir kız gülümseyerek bakıyordu. "Yana kayar mısın?" dedi tatlı sesiyle.

Etrafta başka oturacağı yer vardı, başka yere oturmasını istesem de başımı sallayıp biraz yana kaydım. Çantasını sıraya koyduktan sonra kendini yanıma attı. "Geç kaldım yine!" dedi bezmiş bir sesle. Ardından bana döndü. "İlk ders hoca önemli bir şey söyledi mi?" diye sordu saçlarını kulağının ardına iterek. Kulaklarının biraz altında olan düz siyah saçları ve kaşlarına kadar uzanan kakülleriyle birlikte koyu kahverengi gözleri güzel bir uyum içerisindeydi. Güzel bir kızdı.

"Kendini tanıttı, biraz sohbet ettik. Dersin işlenişini, uygulamalarını falan anlattı. Pek önemli bir şey söylemedi." dedim kısaca.

Güldü kendi kendine. "Hayatından hikayeler falan anlattı değil mi?"

"Evet." dedim anlamamış bir şekilde. "Tanıyor musun hocayı?"

"Geçen seneden tanıyorum." Biraz duraksadı. Sanırım soru sormamı bekledi ama benden istediği şeyi alamayınca derin bir nefes verip anlatmaya başladı. "Aslında ben geçen sene kazandım bu bölümü. İlk haftalar geldim falan ama sonra ailesel sebeplerden bir daha okula gelemedim. Tüm derslerden devamsızlıktan kalınca dönem tekrarına kaldım. 2. dönem de yine tekrara aldım. İlk haftalarda biraz okula geldiğimden biliyorum." Anlatırken bir ara yüzü düşse de sonradan toparlamıştı.

"Anladım, üzüldüm senin adına." dedim samimiyetle. Bir yıl okuluna ara vermişti ve bu anladığım kadarıyla bir zorunluluktu.

"Üzülme, ben çok mutluyum." dedi gülerek. "Her şeye rağmen buradayım yine. Hayalimdeki gibi."

Üzücü bir hayat yaşamışa benziyordu ama bunu gülerek anlatması ona olan saygımı arttırmıştı birden. İlk görüşte şımarık bir kız olduğu yanılgısına varsam da şu an çok güçlü bir olduğunu düşünüyordum.

"İsmen tanışmadık." dedi ve elini uzattı. "Ben Ezgi." Yüzünde şeker bir gülümseme vardı.

Ben de aynı şekilde uzatıp elini tuttum. "Memnun oldum. Ben de Feyza."

"Kaç yaşındasın?"

"Yirmi iki yaşındayım. Sen?" dedim elimi geri çekerek. Birkaç ay sonra yirmi üç olacaktım ama zaten kendimi büyük hissettiğim için bunu söylemedim.

"Ben de yirmi bir yaşındayım. Burayı kazanmadan bir sene mezuna kalmıştım, o yüzden." Telefonunu eline aldı. "Yirmi iki olmanı beklemiyordum, daha genç görünüyorsun." dedi.

"Üniversite okumaya sonradan karar verdim." diye kısa bir yanıt verdim.

Telefondan başını kaldırdı gülerek. "Okumanın yaşı olmaz, iyi bir karar vermişsin." Tekrar telefona döndü. "Grupta adını bulamadım. Numaranı kaydedecektim."

"Ne grubu?" diye sordum.

"Sınıf grubu, okullar açılmadan sosyal medyada gruplar duyurulur. Girmedin mi gruba?"

"Grup açıldığını bilmiyordum."

Gülümsedi. "Neyse ki yöneticiyim, numaranı söyle seni gruba alayım. Burada ders notları ya da duyurular döner. Çok işine yarar."

"Öyle mi? O zaman olur." dedim ve numaramı söyledim. Beni gruba aldı. Ardından grupta dönen birkaç konudan konuştuk.

Aşırı sıcakkanlı ve tatlı biriydi. Konuşmayı sevdiği durmadan bir şeyler anlatmasından belliydi. Çok konuşan insanları itici bulsam da bu kız çok hoşuma gitmişti. Farklı bir aurası vardı ve o konuştukça benim de konuşasım geliyordu. Uzun zamandır biriyle arkadaş olmak için çabalamamış biri olarak bu duygulara epeydir uzaktım. Ama sevmiştim.

Bir iki derse daha girdikten sonra bugünlük dersimiz bitmişti. Derslerimiz genel olarak uygulamalı dersler olsa da ilk haftalarda böyle teorik geçecekti sanırım.

"Buradan nereye gideceksin?" dedi Ezgi.

"Eve geçerim herhalde. Yapacak bir işim yok."

"İşin yoksa şu kafede otursak mı biraz? Saat henüz erken."

Gösterdiği kafeye baktım. Kampüs içinde öğrencilerin gittiği bir kafeydi. Açıkçası şu an bundan daha iyi bir planım yoktu. Bu yüzden teklifini kabul ettim ve kafeye girip oturduk bir yere.

Siparişlerimizi beklerken telefonum çaldı. Gördüğüm isimle gülümseyerek telefonu açtım. "Efendim?"

"Müsait misin güzelim? Dersin bitmiştir diye aradım."

"İyi yaptın, az önce bitti dersim. Bir arkadaşımla bir kafede oturduk şimdi." dedim göz ucuyla Ezgi'ye bakarak. Gülümsüyordu her zamanki gibi.

"Öyle mi? Sevindim. Nasıl geçti ilk gün, onu sormak için aramıştım ama daha sonra konuşuruz o zaman."

"Tamam, daha sonra ararım seni. Görüşürüz."

"Görüşürüz, kendine dikkat et." diyerek uyarıda bulundu. Ben okulum için geri sayım yaparken Bedir bu heyecanıma eşlik etse de sürekli dikkatli olmam konusunda uyarıyordu. Artık insanlara gerçekten güven olmuyordu ve bu yüzden endişelerine hak veriyordum.

"Tamam, sen de dikkat et."

Telefonu kapattıktan sonra Ezgi'ye döndüm. "Kusura bakma, açmam gerekiyordu." O sırada siparişlerimiz gelmişti.

Güldü. "Ne kusuru kız? Yalnız telefonu açar açmaz yüzünde bir güller açtı. Özel biri miydi?"

Birden tüm özel hayatımı birine açmak istemiyordum. Bu yüzden isteksizce bir cevap verdim. "Evet, sayılır."

"Feyza?" Başımı sesin geldiği yöne çevirince karşılaşmaktan korktuğum kişiyi, Sertaç'ı gördüm.

"Sertaç?" dedim isteksizce.

Yanındaki arkadaşlarından uzaklaşıp yanıma geldi. "Seni tekrar göreceğimi düşünmezdim. Ne işin var burada?" dedi şaşkınlıkla.

"Bu okulu kazandım." dedim kısa keserek. Şaşkınlıkla gözlerini açtı. "Öyle mi? Çok sevindim, tebrik ederim. Madem aynı kampüsteyiz, sık sık görüşürüz değil mi? Eskileri yâd ederiz." dedi gülümseyerek.

Dudak büktüm. "Bakarız."

"Arkadaşlar bekliyor, gitmem lazım. Ama başka bir gün muhakkak oturalım." dedi ve selam vererek uzaklaştı. Derin bir nefes verip arkama yaslandım. Kurtuluş yok gibi gözüküyordu.

Ezgi, kollarını göğsünde bağlamış gözlerini kısmış Sertaç'ın arkasından bakıyordu. "Enerjisinden hoşlanmadım." dedi. "Biraz garip biri. Haddim değil belki ama uzak durmalısın gibi hissediyorum."

Bakışlarını bana çevirdikten sonra yüzündeki ifadeyi hızla sildi. "Özür dilerim, arkadaşın sonuçta. Patavatsızlık ettim ama iyi bir his almadım."

"Ben de iyi his almıyorum, yalnız değilsin. Ayrıca şu an arkadaşım değil, eskiden arkadaşımdı."

"Hislerimde yanılmam ve söylemeden geçemedim." dedi omuz silkerek. Ben de onun gibi düşündüğüm için savunacak aksi bir tezim yoktu. Sessiz kaldım.

×××

Bedir Devran

Feyza hayatıma girdikten sonra çoğu konuda tamam olsam da Feyza'nın dokunamadığı ve hala kanayan yaralarım vardı. Ailem gibi. Hâlâ bir yanım deli gibi anne, baba ve abi özlemi çekiyordu. Annem ve babam geri dönmeyecekti elbette. Ama abim gelerek bana anne ve baba olma görevini de üstlenmişti.

İşte şimdi ailem tamamlanmıştı. Abim, Feyza ve benden oluşan bu küçük ailemizi çok sevmiştim.

Feyza'yı okuluna bıraktıktan sonra gün içinde bir kere konuşmuştuk. Arkadaş edinmesine sevinmiştim. Sesi hala heyecanlı geliyordu. Onun heyecanı beni de heyecanlandırıyor, aynı zamanda yaşaması gereken şeyleri geç de olsa yaşıyor olması beni mutlu ediyordu.

İşim bittikten sonra eve geçtim. Çaldığım kapıyı bana açan birinin olması muazzam bir histi. Bu hissi ilerde Feyza ile de yaşamak şu hayattaki tek arzumdu.

Abimle birlikte, ısmarladığımız yemekleri yedik. Konuşmadığımız, abimin özellikle kaçtığı şeyler vardı. Bu da benim canımı sıkıyordu. Onunla aramda konuşulmayan üstü kapalı şeyler olmasından hoşlanmıyordum.

"Abi?" dedim başını eğdiği için göremediğim yüzüne bakmaya çalışarak.

İrkilerek başını kaldırdı. "Efendim?"

"İyi misin?"

"İyiyim. Bir sorun yok." dedi gülümsemeye çalışarak.

Böyle bir şey olmadığını bilsem de esas konuya gelebilmek için sordum. "Dün Feyza ile yalnız kaldığınızda canını sıkan bir şey mi oldu?"

Hafifçe gülümsedi. "Feyza, beni bu halimle bile sevmeye çalışan gönlü kocaman biri. Ona karşı olan tüm ön yargılarımı yıktı." Omzuma vurdu. "Onu sakın kaybetme, üzme de. Çok naif biri."

Gülümsedim içtenlikle. "Biliyorum, o harika biri. Üzmeyeceğim."

"İkiniz de birbirinizden bu kadar eminseniz neyi bekliyorsunuz daha?"

"Ne konuda?" dedim, ne demek istediğini anlasam da.

"İşleri ciddiye bindirmek konusunda." dedi omuz silkerek. "Bu işler uzatmaya gelmez." 

"Onunla bir hayat istiyorum, evet ama..." dedim, dudaklarımı ısırarak. "Feyza daha iki yıl okuyacak. Okulunu bitirmesi ve hiç aksatmaması gerekiyor. Zaten bunun için çok uğraştı. Emeklerinin boşa çıkmasını istemiyorum."

Güldü. "Bu kadar çok bahane saydıysan aslında sen de düşünmüşsün."

"Yani." dedim kıvırarak. Her gün aklımda diyemedim.

"Pek engel değil. Okul okuyup evli olan bir sürü insan var." Düşünceli yüzümü görünce hafifçe omzuma vurdu. "Güzel şeyler bekletmeye gelmez diyorum sadece. Yine de siz daha iyi bilirsiniz. Feyza'nın düşünceleri de önemli tabi."

Bir süre ben düşünürken o da sustu, gözleri tekrar daldı.

Tekrar sessizleşince konunun gerçekten ne olduğunu anladım. Benimki kadar onun gönlü de biri için atıyordu.

"Haberi var mı çıktığından?"

Gözleri hızlıca beni buldu. Demek istediğimi anlamıştı ama anlamazdan geldi. "Kimin?"

"Onun." dedim, isme gerek duymayarak. O çok iyi biliyordu zaten.

"Neden olsun?" dedi omuz silkerek.

Şaşkınlıkla baktım. "Haberi yok mu?" Yüzündeki ifade değişmedi. "Nasıl söylemezsin abi? Yıllardır seni bekliyor kız."

"Kimsenin kimseyi beklediği yok, yıllardır bir insan beklenir mi oğlum?" dedi asabice. "Hayatında yokum ben onun, hakkımda bir şey bilmesine de gerek yok."

"Sana getirdiğim kağıtların hiçbirini okumadın mı?" dedim hayretle. "Ben içini açıp okumasam da sürekli itina ile sana mektup yollayan biri için nasıl olur da seni beklemediğini düşünürsün? Yıllardır senin çıkmanı bekliyor ve sen ona tek kelime etmedin mi? Vedat abi söylemiştir." dedim, öyle olmasını umarak.

"Söz verdirdim, kimseye söylemeyecek." dedi, kısık sesiyle.

"Sana inanmıyorum!" dedim, abime ilk kez sesimi yükselterek. "Sana söyledim daha önce de, ne kadar harap olduğunu gördüm dedim, bir kere sesini duysun dedim. Her şeye yok dedin. Mektuplarını ya almadın, ya okumadın! Şimdi çıktın dışarı işte, hâlâ niye önünüze engeller koyuyorsun abi? On iki yıldır hayatı zehir oldu kızın, daha niye uzatıyorsun?"

Aynı benim gibi elini masaya vurup ayağa kalktı. "Kolay mı sanıyorsun oğlum? Çıktım da ne değişti? Ellerimdeki kan izleri geçti mi dışarı çıkınca? Hala gırtlağa kadar kan içindeyim."

Gözleri kızardı, yutkundu. "On iki yıldır ben ona hayatı zehir etmiyorum, sırf hayatı zehir olmasın diye ben kendimi zehirliyorum. Sırf o hayatına devam edebilsin diye hayatından çıkmak istedim! Benim gibi bir şerefsizi beklemesin, hayatına devam etsin istedim. Temiz bir eli tutsun, temiz bir yüreği sevsin istedim!"

"Böyle yaptın da ne oldu? Çıkartabildi mi seni gönlünden? O hâlâ deli gibi seni seviyor ve bekliyor. On iki senedir onun sesini dahi duymak istemeyişini affeder belki ama dışarı çıktığın halde ona gitmeyişini affedemez abi." Başımı iki yana salladım. "Bunu ikinize yapma."

Gözlerime üzgünce baktı. Gözleri zaten kızarık, dokunsan ağlayacak gibiydi. "Uyuyacağım." dedi ve kendini başka bir odaya attı hızlıca.

Oflayarak koltuğa oturdum ve ellerimi başımın arasına aldım. Abimin hayata gerçekten dönebilmesi için kalbinin tekrar atması gerekiyordu. Yoksa sonsuza kadar yaşayan bir ölü olacaktı. On iki yıldır zaten ölüden farksızdı, artık şimdiden sonra yaşaması gerekiyordu.

×××

Bölüm nasıldı?

Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛

Seviliyorsunuz!❤

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro