
51. Bölüm: İyi Ki...
Çok az yorum geliyor, üzülüyorum.
×××
"İtiraz etme."
"Of Feyza. Sabahın bu saatinde olmak zorunda mıydı?"
"Evet, doktor tahlil falan isterse işlerimizi daha rahat halledebilmek için sabah daha iyi. Ayrıca sevgiliye of denmez."
Bedir'in somurtkan yüzünü görünce benim de yüzüm düştü. "Ben seni düşünüyorum, sen anca söyleniyorsun. Birkaç hafta önce gitmeliydik ama sen uzattın da uzattın. Senden gizli randevu almasam daha uzatırdın da." dedim kollarımı göğsümde bağlayarak.
Bedir'in böbreği için altı ayda bir kontrole gitmemiz gerekiyordu. Daha önce bile gitmeliydik ama Bedir haftalardır mazeret bulup erteliyordu işi. En sonunda ona sormadan sabah 10'da randevu almıştım doktorundan. Hala söylenmeye devam ediyordu ama.
Bir eliyle direksiyonu tutarken diğer eliyle elimi kavradı ve dudaklarına götürdü. Küçük bir öpücük kondurduktan sonra ellerimizi kenetledi. "Kızma yavrum. Beni düşündüğünü biliyorum. Sadece... sevmiyorum işte doktor kontrol falan. Hem ben iyiyim zaten."
"Senin sevip sevmemen hiç önemli değil Bedir. O kontrole gidilecek. Öyle 'ben iyiyim' demekle kendini kontrol etmiş olamazsın. Gerçekten iyi misin, ona doktor karar verecek."
"Tamam, tamam. Ne dersen tamam. Gidiyoruz işte. Söylenmiyorum."
Arabada kısa süreli bir sessizlik olduktan sonra Bedir merakla sordu. "Sen benden gizli nasıl randevu aldın ya? TC kimlik falan gerekmiyor mu?"
Omuz silktim. "Gerekiyor."
"Ee?"
"Okula kayıt yaptırmaya gittiğimizde cüzdanın torpidodaydı. Randevu alabilmek için gizlice kimliğinin fotoğrafını çektim." dedim rahatça suçumu itiraf ederek.
"Vay! Üçkağıtçı mı oldun bir de başımıza?" dedi gülerek.
"Seni düşünmemin neresi üçkağıt?"
Elimin üstüne tekrar bir öpücük kondurdu. "Tamam, sustum."
Güldüm. "Böyle uslu ol."
"Beni boş ver. Sen söyle, heyecanlı mısın? Bir ay sonra okuluna başlayacaksın."
İstanbul'da, gezdiğimiz üniversiteyi kazandıktan sonra herkese haber salmıştım resmen. Çok mutlu olmuştum. Bedir o gece mahalleye gelip bana sarılıp tebrik etmişti. Babam ve ablamlar çok sevinmişti İstanbul'u kazanmama. Böylece yanlarında olacaktım.
Ardından Bedir ile birlikte okula gidip kaydımı yaptırmıştık. Bana okula giriş kartımı verdiklerinde aşırı heyecanlanmıştım o gün. Kayıt esnasında da ayak üstü birkaç kişiyle tanışmıştım bile. Bir ay sonra da resmen okulum başlayacaktı.
Bedir'i yanıtladım. "Çok heyecanlıyım. Nasıl olacak nasıl bitecek, merakla bekliyorum. Bir an önce başlasın istiyorum."
Gülerek elimin üstünü okşadı baş parmağıyla. "Beni unutmak, ihmal etmek yok ama?"
"Seni nasıl unutabilirim ki!" dedim başımı koltuğa yaslayıp tamamen ona bakarak. Kırmızı ışıkta durduğunda gülerek bana döndü. "Şaka yapıyorum canım. Artık senin için en önemli şey derslerin. Derslerine yoğunlaşacaksın ve başarıyla bitireceksin okulunu." İç çekti. "Artık biz de sıramızı bekleyeceğiz. Derslerinden sonra konuşur görüşürüz."
Dayanamayarak uzandım ve yanağına öpücük kondurdum. "İki şeyi aynı anda idare edebilirim, korkma."
"Göreceğiz bakalım."
Sonrası sakin geçen araba yolcuğu sonunda hastaneye gelmiştik. Randevu saati gelince Bedir ile birlikte, onun 'sen dışarıda dur' söylemlerine kulak asmadan ben de içeri girmiştim. Doktor kan ve ultrason tahlilleri istemişti. Onları tamamladıktan sonra kan sonucunun öğleden sonra çıkacağını öğrenince yakınlardaki bir alışveriş merkezine gittik.
Mağaza dolaşırken aklımda Bedir'e alacağım hediye dönüyordu. Öğlen yemeğimizi yiyip biraz daha dolaştıktan sonra hastaneye geri döndük. Doktorun odasına girdik. Doktor tahlil sonuçlarını inceliyordu.
"Sigara içiyor musun?"
"Hayır, ameliyattan sonra bıraktım.
"Güzel, peki çok su içmiyor musun yoksa tuzlu besinler mi tüketiyorsun?" dedi kaşlarını kaldırıp.
Kötü bakışlarımı Bedir'e yönelttim. Çenesini kaşıdı gergince. "Yani... pek su içmeye vaktim olmuyor."
"Belli." diyerek nefesini verdi doktor. "Yemeklerindeki tuz oranı çok az olmalı, çok dikkat etmelisin. Dikkat etmezsen yüksek tansiyon gibi ciddi sorunlar yaşayabilirsin. Yüksek tansiyon da böbreklerine hiç iyi gelmez. Sigara içmemen çok iyi, bunu böyle sürdürmelisin. Ayrıca günde en az iki litre de su tüketmen gerekiyor. Böbreklerin susuz kalmış. Bu şekilde devam edersen böbreklerini kötü duruma sokabilirsin."
Doktor, tahlillerinden başını kaldırdıktan sonra yüzüme baktı. Nasıl bir yüz ifadesine sahiptim bilmiyorum ama beni sakinleştirmek ister gibi gülümsedi. "Sakin olun. Tahlilleri kötü değil. Sadece biraz susuz kalmışlar. Tahlillerinin ilerde kötüleşmemesi için uyarılar yapıyorum, o kadar."
Başımı salladım. "Her gün çok su içerse düzelir mi peki?"
"Diğer uyarılarımı da dikkate alırsanız tabii ki düzelir. İki ay sonra tekrar gelin, yine tahlil yapıp bakalım."
"Tamam, sağ olun." dedi Bedir ve elimden tutup kaldırdı beni. Sakin adımlarla doktorun odasından çıktıktan sonra hastane çıkışına geldik.
Otoparka girdiğimizde sertçe elimi Bedir'in ellerinden çektim. "Yok doktor, hastane sevmezmiş! Yok zaten iyiymiş falan!" dedim kızgınca. "Bu mu iyi halin? Bu şekilde devam edersen böbreklerini kötü duruma sokabilirmişsin!"
Ellerime uzandı, tutmasına izin vermedim. "Feyza, gerçekten kendime dikkat ediyorum. Hem doktor kötü konuşmadı ki. Biraz daha su içmelisin dedi."
"Yeterince su içmemen zaten kötü Bedir."
"Kulüpte yoğun oluyoruz, gerçekten su içmeye vaktim bile olmuyor. Buna rağmen çok dikkat ediyorum."
Çok üstüne gittiğimi fark ederek "Daha çok dikkat et o zaman." dedim, mırıldanarak.
Ellerimi bu sefer tuttu. "Tamam söz veriyorum. Daha çok dikkat edeceğim."
Ellerimi kendine çekip sarıldı. Korkuyla göğsüne sindim. "Bağırdığım için özür dilerim ama korkuyorum senin için Bedir. Sana kötü bir şey olmasına dayanamam. Zaten her şey için kendimi sorumlu hissediyorum. Daha da kötü olursan-"
"Feyza!" dedi kızgın sesiyle, benden uzaklaşarak. "Şu düşüncelerinden vazgeç diye kaç kere söyledim sana! Hiçbir şey senin yüzünden değil!"
Gözlerimi kaçırdım. "Elimde değil böyle düşünmek."
Çenemi tutarak gözlerimi kendine sabitledi. "Feyza, lütfen. Bir daha böyle bir şey duymak istemiyorum ağzından. Üzüyorsun beni."
Başımı salladım. "Peki "
Alnıma dudaklarını bastırdı. Beline sarıldım. O da kollarını belime doladı ve arabaya doğru yürüdük. Arabaya bindikten sonra Bedir'in çalıştırmasını bekledim ama o başını koltuğa yaslamış bana bakıyordu.
"Ne oldu?" dedim kaşlarımı kaldırarak.
"Basketbol tamam hayalimdi, iyi hoş da bu aralar gerçekten kütüphanede çalıştığımız günleri özlüyorum." dedi nefesini üfleyerek.
Ben de onun gibi başımı koltuğa yasladım. "Yoruluyorsun, o yüzden mi?"
"Cık. Kütüphanede çalışırken her gün birlikteydik, her gün her saat seni görebiliyordum. Üstelik o günlerde gerçekten bir işte çalışıyormuş gibi hissetmiyordum. Sanki böyle bir hobimmiş gibi keyifliydim. Şimdi ise gerçekten sevdiğim işi yapıyorum ama sürekli uzağız."
"Haklısın, güzeldi o günler. Seninle çalışmak gerçekten keyifliydi. Kitaplar hakkında yaptığımız sohbetlerimizi bile özledim. O ara çok kitap okumaya başlamıştım sayende."
Sınava çalışmaya karar verdikten sonra kitap okuma sıklığım iki ayda bire falan düşmüştü.
"Her kitap hakkındaki düşüncelerini öğrenmek hoşuma gidiyordu. Senin okuduğun kitapları senin yorumlarından sonra okuduğumda bambaşka bir bakış açısı ile bakıyordum." Derin bir nefes aldım. "O kütüphane benim için her zaman özel bir yere sahip olacak çünkü bana seni kazandırdı."
Uzanıp yanağına koydum elimi. "Tamam, o zamanlardaki gibi her gün görüşemiyoruz ama yine de uzak sayılmayız. Kendini bana uzak mı hissediyorsun? Oysa kalbindeyim sanıyordum." dedim kıkırdayarak.
Yanağındaki elimin avuç içini dudaklarına bastırdı. "Kalbimdesin, daima. Ama işte sen öyle bağımlılık yapıyorsun ki şu an bile oldukça uzaksın."
Gülümseyerek biraz ona doğru yanaştım. "Şimdi?"
"Hala uzak."
Dudaklarımız arasında çok az mesafe kalacak şekilde yaklaştım. "Şimdi?" Konuşunca dudaklarımız hafifçe sürtmüştü.
"Hala mesafe var." dedi sırıtarak. Bakışlarımı dudaklarına indirdim ve gözlerimi kapattım. Birkaç saniye sonra gözlerimi tekrar açtığımda Bedir'in de gözlerini kapatmış olduğunu gördüm. Gülerek geri çekildim ve koltuğa yaslandım. "Uzaklık ölçü bilgilerin yanlış senin o zaman." dedim gülerek. İrkilerek gözlerini açtı. "Hemen yanındayım işte, ne uzağı?" diye devam ettim.
Anın etkisinden çıktıktan sonra gülerek başını iki yana salladı. "Çok fenasın."
"Bu aralar bunu çok söylüyorsun. Demek ki hak edecek şeyler yapıyorsun. Ayrıca, böbreklerinin çok güzel bir şekilde düzeldiğini öğrenene kadar sana öpücük yok." dedim ve kollarımı bağladım.
"Ne?" dedi dehşetle.
Omuz silktim. "Duydun. İki ay sonraki kontrole çok iyi hazırlanmalısın."
"İyi ay boyunca öpüşmeyecek miyiz şimdi?" dedi, ela gözleri kocaman açılmıştı. Haline güldüm. "Aynen öyle."
"Zalimsin." diye söylenip arabayı çalıştırdı. İçimden gülerken o düşünceliydi. "Bir iki hafta sonra gidelim bence kontrole, iki haftada bomba gibi olacağım konusunda kendime güveniyorum."
Gülerek başımı iki yana salladım. "Doktor iki ay dedi."
Ofladı. Hastanenin otoparkından çıkarken torpidoyu eliyle gösterdi. "Şurada su falan yok mu? İçeyim."
Kahkaha atarak başımı iki yana salladım. "İşte böyle kendine dikkat etmelisin."
×××
Bedir, beni eve bırakıp kulübe geçmişti. Sabah erken saatte kalktığım için yorgundum, bu yüzden hızlıca eşofmanlarımı giyip yatağa uzandım. Gözlerim kapalıyken Bedir ile geçirdiğim her bir an zihnimde film şeridi gibi geçmeye başladı.
Kütüphanede birlikte çalıştığımız zamanlardan konuştuğumuzdan o anlar aklıma geldi birer birer. Tüm anıları zihnimde birer birer tararken bir detayın farkına varıp durdum. Gözlerim aniden fal taşı gibi açıldı ve heyecanla bağırdım. "Buldum! Bedir'e ne hediye alacağımı buldum!"
Bedir'in iki hafta sonraki doğum günü için aşırı heyecanlıydım. Az önce de aklıma gelen fikir daha da heyecanlanmamı sağladı.
Hediyem için internette ufak çaplı gezinti yaptığımda dudaklarım istemsizce büzüldü. Para gerekiyordu bunun için ve ben aylar önce işi bıraktığım için babamın verdiği harçlıklarla idare ediyordum. Sürekli dışarı çıkmadığım için idare etsem de şimdi paraya ihtiyacım olacaktı. Sanırım babamdan biraz para istemeliydim.
Gözlerimi tekrar kapatıp hediyenin ve hediyeyi gördüğünde vereceği tepkileri hayal ediyordum. Bence kesin beğenecekti. Çünkü şu anda ben bile bayılmıştım hediyeye.
Hemen telefonumu alıp internette hediye ile ilgili ufak bir araştırma yaptım. Cidden bana pahalıya patlayacak gibiydi ama Bedir için değerdi.
Elime kağıt kalemi alıp bilgisayarı açtım ve her sitedeki fiyatları tek tek araştırıp not ettim. Dışarıda gezip de fiyat almam gerekiyordu.
Ben sitelerde gezmeye dalmışken aniden çalan telefonumla irkildim. Tanımadığım bir numaraydı. Açıp açmamak arasında kalsam da kapanmaya yakın elime alıp açtım. "Efendim?"
"Feyza?"
Tanıdık gelen ama kim olduğunu çıkartamadığım bir ses duymamla kaşlarım çatıldı. "Evet, benim de siz kimsiniz?"
Derin bir nefes aldı. "Feyza, ben Giray." Duraksadı. "Bedir'in abisi."
Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. "Giray abi?"
"Şaşırttım seni sanırım."
"Yani, biraz. Beklemiyordum aramanı." dedim mırıldanarak. Aslında onunla tanıştığım ilk gün numaramı ona bırakmıştım. Ondan sonra birkaç hafta arar umuduyla bakmıştım ama aramayınca umudu kesmiştim. Benden pek de haz etmemişti.
"Ben de."
"Bedir'e ulaşamadın mı yoksa? Merak etme sürekli kulüpte oluyor ve çok çalışıyor. Antrenmandaysa eğer duymamıştır telefonunu. Endişelenme."
"Yok hayır, bu hafta Bedir'i değil de seni aramak istedim."
Şaşkındım. "Gerçekten mi?"
Derin bir nefes aldı. "Özür dilerim Feyza. İlk tanışmamızda sana olan tavrım çok yanlıştı. Siz gittikten sonra bunu düşünmek için epey de vaktim oldu. Daha sonra Bedir ile konuşmalarımızda da sana ne kadar bağlı olduğunu anladım. Sana gerçekten haksızlık ettim."
Böyle bir şey beklemiyordum. Yutkundum. "Evet, bana haksızlık ettin. Ben tüm olayları Bedir'den dinledim ve senin, kendine yakıştırdığın sıfatları sana yakıştıramıyorum. Ama sen de kendine göre haklıydın. Seni de anlayabiliyorum."
"Gerçekten... Bedir'in anlattığı kadar iyi bir insansın. Bu yüzden gözüm arkada değil. Bedir'in yalnız olmadığını biliyorum."
"Bedir yalnız değil evet ama ben onun her eksikliğini kapatamıyorum. Onun sana ihtiyacı var Giray abi. Seni çok özlüyor."
"Ben de onu çok özlüyorum." dedi özlemle. Gözlerim dolmuştu.
"Neyse, şimdi bunları konuşmanın zamanı değil. Biliyorsundur, Bedir'in iki hafta sonra doğum günü. Ona bir hediye vermek istiyorum. Bunun için bana yardım edebilecek birine ihtiyacım var. Bana yardım eder misin Feyza?"
Hızla ayağa kalktım. Heyecanlanmıştım. Bedir, abisinden gelecek her şeye çok sevinirdi. Bu yüzden çok sevinecekti. "Tabii ederim!" dedim heyecanla. "Ne yapmam gerekiyor? Ne yapmam gerekiyorsa yaparım ben."
Giray abi anlatmaya başlayınca şaşkınlıktan gözlerim kocaman oldu. "Bu harika! Bedir'in alacağı en güzel hediye bu olacak!" dedim mutlulukla. "Ben bile heyecanlandım!"
×××
Bedir için evine bir kitaplık oluşturmaya karar vermiştim.
Kütüphanede çalıştığımız dönemlerde eve doğru yürürken konuşmuştuk ve bu kadar kitap okumasına rağmen neden bir kitaplığı olmadığını sormuştum.
"Ben...çok fazla ev değiştirdim. Ya ev sahipleriyle uzun süreli bir anlaşmaya varamıyordum ya da komşularımla. Bekar bir erkek olduğum için çoğu komşu ve ev sahibinin tercih etmediği biriydim. Ya da çalıştığım yerlere göre de değiştirdiğim oldu. Bu yüzden sana sayamayacağım kadar evim oldu benim. İlk yıllarda kitap biriktirmiştim evet ama bu bir süre sonra bana yük olmaya başladı. Onları her seferinde yükmüş gibi görmek de kanıma dokundu ve ben de bir kitapçıya götürüp verdim hepsini. Ondan sonra da bir sürü kitap okumaya devam ettim ama hiçbir zaman 'benim' diyebileceğim bir kitabım olmadı. Çoğunlukla kütüphanelerden ödünç alıyordum ya da gidip orada okuyordum."
Bu yüzden bu kurulu düzeninde, güzel hayatında hep istediği gibi bir kitaplığa sahip olsun istiyordum.
Kitapçıları dolaşa dolaşa dört beş tane kitap almıştım. Hepsi de Bedir'in okuyup çok sevdiği ama sahip olamadığı kitaplardı. Biraz da onun okumadığı kitaplar almak istiyordum. Koca kitaplığı dolduramazdım elbet, o kadar param yoktu ama en azından kitaplığının başlangıcını oluşturabilirdim.
Kitapçıları gezerken dışarıdan oldukça güzel ve bakımlı görünen bir kitapçı gözüme çarptı. Çok güzel gözüktüğü için kitapların da pahalı olabileceğini düşündüm ama yine de içeri girmekten kendimi alıkoyamadım.
Tam ders çalışmalık bir yerdi, masalar da vardı. Bir iki kişi masalarda kitap okuyordu. Rafların arasında gezinirken beğendiğim bir iki kitabın arkasına baktım. Birinde fiyatı yazarken diğerinin arkası boştu. Fiyatları piyasaya göre normal, hatta ucuzdu.
Satın almak istediğim birkaç kitabı alıp kasaya geldim. Kasada orta yaşlı bir amca vardı. "Bu kitapların fiyatını hesaplayabilir misiniz?" dedim elimle göstererek. Bazı kitapların arkasında fiyatı yazmadığından tam bir hesap yapamamıştım, bu yüzden ne kadar tutacağını bilmiyordum.
Adam önüne koyduğum beş kitaba bakıp hesap makinesiyle bir hesaplama yaptıktan sonra başını kaldırdı. "İki yüz seksen beş lira."
Dudaklarımı büzüp cüzdanımı açtım. İçinde yüz altmış lira vardı. Sıkıntıyla nefesimi üfledim. İki tane kitabı bırakmam gerekecekti ama bunların hepsi de Bedir'e almak istediğim kitaplardı.
İki kitabı yan tarafa ayırdım. "Bu ikisini almasam ne kadar olur?"
"Yüz doksan beş lira olur." Ofladım.
"Sende ne kadar var kızım? İstersen senin için ayırırım kitapları yarın almaya gelirsen."
Amca iyi düşüncelerle yaklaşıyordu da yarın da ona tam para getiremezdim. Hem daha beğendiğim kitaplığı sipariş de etmemiştim.
"Teşekkür ederim ama biraz pahalı geldi. Yarına kadar da o kadar parayı bulmam biraz zor olacak. Ben başka zaman gelirim." dedim gülümseyerek.
Amca gülümsedi. "Kızım, seni sanırım Allah gönderdi. Kızım hastanede, az önce dede oldum. Şu an çok acil yanına gidip torunumu görmeliyim ama bir türlü dükkana bakacak birini bulamamıştım. Eğer buraya birkaç saat göz kulak olabilirsen bu kitapların hepsini sana veririm, üstüne para ödemeden."
"Ciddi misiniz?" dedim heyecanla. "Bu arada tebrik ederim. Torununuzu Allah analı babalı büyütsün."
"Amin sağ ol. Ve evet, ciddiyim. Hemen çıkmam lazım."
"Ama ben ne yapacağımı bilmiyorum ki."
"Çok basit, kitapların kodlarını bilgisayara okutacaksın, fiyatları orada çıkıyor. Ona göre satacaksın. Kabul ediyor musun?"
"Ediyorum, ihtiyacım var."
Adının Salih olduğunu söyleyen amca ben kasaya geçer geçmez kitapçıdan çıktı ve torununu görmeye gitti. Bir süre bu kitapçıda aniden çalışmaya başlamamı sorgulasam da kitap almak için kasaya gelen müşteri ile kendime gelip silkelendim ve hızlıca kasiyer moduna geçtim.
Salih amca gelene kadar üç saat kitapçıyı idare ettim ve o geldikten sonra da hiç para vermeden üç saat çalışmayla sahip olduğum beş kitaba sıkıca sarılarak kitapçıdan çıktım.
×××
"Hazır mısınız çocuklar?"
"Evet Feyza abla!" diye bağıran çocuklara gülümsedim.
"Altuğ, kapıyı kontrol ediyor musun? Bedir hoca geliyor mu?"
Kapıdan dışarı son kez baktıktan sonra içeri çevirdi başını Altuğ. "Henüz kimse yok." dedi.
Bedir'e en güzel ve en içten doğum günü kutlamasını öğrencilerle birlikte kulüpte yapabileceğimize karar vermiştim. Bu yüzden Yunus abinin Bedir'i, uzaklaşması için öylesine bir yere gönderdiği zaman Hazal ve Güney ile birlikte kulübe gelip basket sahasını çok güzel bir şekilde süslemiştik. Ortaya çektiğimiz doğum günü masasının üzerine de kendi ellerimle yaptığım büyük iki katlı bir pasta koymuştuk.
Yunus abinin eşi Aslı da, ikizleriyle birlikte gelmişti. Burada öğrencileriyle ve sevdikleriyle birlikte güzel bir kutlama yaptıktan sonra onu kendi evine götürecektim. Bu sabah Bedir antrenman için evden çıkar çıkmaz ben de Bedir'den habersiz yaptırdığım yedek anahtarları ile evine girip salondaki güzel ve boş bir köşesine kitaplığı kurmuştum. Yani benim hediyem onun evindeydi.
"Bedir hoca geliyor!" diye içeri bağırarak giren Altuğ ile birlikte tüm öğrenciler heyecanla saklandı. Sahanın tüm lambalarını kapattıktan sonra ölüm sessizliği oluşmuştu içerde.
Kapı aralandı ve Bedir tüm güzelliğiyle gözüktü. Ben ters tarafında durduğum için o beni fark edememişti. Elindeki poşete bakarak yürüyordu ama birkaç adım sonra karanlığı ve sessizliği fark etti. Kaşları çatıldı. "Yunus? Ne oluyor burada?"
Bana heyecanla bakan çocuklara anlaştığımız gibi parmağımla 'okey' işareti yaptım ve işaretimle birlikte öğrenciler doğum günü şarkısını söylemeye başladı.
"İyi ki doğdun Bedir Hoca!"
Bedir aniden yükselen seslerle irkildi. Yanımda duran prize dokunarak lambaları açtım. Alkışlayarak tüm coşkusuyla şarkıyı söyleyen öğrencilerini gören Bedir şaşkınlıkla baktı. Ardından hepimiz pastanın durduğu masasının arkasına geçtik.
Bedir hala olayı anlamamıştı.
Şarkı bittikten sonra gülümseyip gözlerinin içine baktım. "İyi ki doğdun Bedir Hocam."
Altuğ hevesle lafa girdi. "Hocam hadi üfleyin mumları, canım çok pasta çekti." Diğer çocuklar da gülüştü.
Bedir, gözlerime minnetle baktıktan sonra öğrencilerinin ısrarlarıyla pastanın üstündeki mumları alkışlarla üfledi. Ardından öğrencilerin çoğu minik hediye paketlerini Bedir'e verdiler. Ben sadece pasta üfleyeceğimizi söylemiştim, hediye almayı kendileri istemişti.
Bedir, şefkatle tüm öğrencilerine sarılıp hediyelerini kabul etti. Ardından Yunus abiyle sarıldılar. "İyi ki doğdun kardeşim."
Aslı da kucağındaki oğluyla gülümsedi. Kızı Yunus abinin kucağındaydı. "İyi ki doğdun Bedir. Anıl ve Eylül de amcalarının doğum gününü kutluyor." dedi. Yunus abi ve Aslı ile baya samimi olmuştuk. Yunus abi, çocuklarını Bedir'e amca demeleri için zorluyordu.
Bedir, şefkatle ikizlerin yanağına ufak bir öpücük kondurduktan sonra Aslı'nın uzattığı poşeti utanarak aldı. Ardından Hazal ve Güney ile de sarıldı ve tebriklerini kabul etti.
En son sıra bana geldiğinde uzanıp sarıldım. Elleri belimi sardı. "İyi ki doğdun Bedir. İyi ki hayatıma girdin."
"Sen de güzelim." dedi. Gülüşünü duydum ardından. "Bu iş senin başının altından çıktı değil mi?"
Gülümsedim. "Evet, beğenmedin mi?"
"Hayır." dedi hemen. "Çok güzel olmuş ama böyle hazırlığa falan gerek yoktu. Ben unutmuşum bile günleri, bugün doğum günüm olduğunu hatırlamadım."
Tüm öğrencilerin gözleri üzerimizde olduğu için sarılmayı kısa tutup geri çekildim. "Bundan sonra alışsan iyi edersin." dedim gülerek.
Hediyesi evinde olduğu için ona şu an verebileceğim bir hediye yoktu. Bu yüzden masadan bir pasta tabağı alıp ona verdim. "Kendi ellerimle yaptım bu pastayı sana. Bakalım beğenecek misin?"
"Sen yapmışsın, beğenmemek ne mümkün?"
×××
Çocuklarla ve sevdiğimiz insanlarla birlikte kutladığımız doğum günü Bedir'e çok iyi gelmişti. Yüzünden eksik olmayan gülüşleri sayesinde anlamıştım. Bugün bolca gamzelerini görmüştüm. Bu da bana en büyük hediyeydi.
Bedir'e gelen hediyeleri arabanın arkasına koyduktan sonra arabaya bindik. Bedir başını koltuğa yaslayarak bana döndü. "Sen..." dedi durdu. Devamını getiremedi. Ne kadar mutlu ve kendini değerli hissettiğini görebilmiştim. Uzun yıllardır da bu şekilde doğum günü kutlamadığını bilecek kadar tanımıştım onu.
Elini tuttum. "Bir şey söyleme. Eve gidelim, hediyemi orada vereceğim."
Kaşlarını şaşkınlıkla kaldırdı. "Çok güzel şeyler hazırlayıp harika bir pasta yapmışsın zaten, bir de hediye mi vereceksin? Buna hiç gerek yok Feyza."
Ofladım. "Söylenmeden eve doğru sürer misin Bedir? Hediyelerini aldıktan sonra da bakalım böyle konuşabilecek misin?"
"Hediyeler? Kaç tane?" dedi hayretle.
"Hadi, sür şu arabayı." dedim daha fazla konuşmamak için. Konuşursam ağzımdan kaçırmaktan korkuyordum.
Bedir söylenerek arabayı çalıştırdı. "Senin varlığın yetiyor zaten kızım, bir de hediye için uğraşmış."
Gülerek arkama yaslandım. Bedir'in evine gelince arabadan indik. "Hediyeleri sonra alırız." dedim elini tutarak. Ellerimizi kenetleyip apartman kapısını açtı. Merdivenleri çıktıktan sonra evin kapısını da açtı.
Ondan önce içeri girdim. Benim ardımdan içeri girdi ve kapıyı kapattı. Anahtarı kenarı bıraktı. Elimi tutup kendine çekti. Bir eliyle belime sarıldı. "Dur tahmin edeyim, öpme cezamı kaldırdın değil mi? Bana en büyük hediye bu olur." dedi sırıtarak.
Yakınlığı karşısında yutkundum. Ona karşı koymak zordu. Ellerim göğsüne tutundu. Üzerime doğru eğildi. Ceza olayı tamamen ciddiyetsiz bir şekilde söylediğim bir şeydi. Şu anda da pek önemli değildi zaten.
Gözlerim direkt olarak kapanırken öpmesini bekledim ama istediğim şey olmadı. "Hım?" dedi Bedir.
Gözlerimi açtım. "Ne bekliyorsun? Öpsene."
"Cezam bitti mi bitmedi mi, söylemeden nasıl öpebilirim?"
Beni öpmemesinin verdiği sinirle göğsünden itip uzaklaştırdım. Öpseydi ceza umurumda olmazdı ama öpmediği için sinirlenmiştim. "Cezan devam ediyor."
Belimdeki ellerini salmadığı için ondan birkaç santim uzaklaşabilmiştim sadece. Gülümsedi. "Az önce 'öp' dedin ama."
"O az önceydi." diyerek omuz silktim.
Gülerek belimdeki elini çekti. "Peki, öyle olsun bakalım."
Üzerinde epey uğraştığım hediyem aklıma gelince tekrar beni heyecan bastı. Bedir'in elini tuttum. "Gözlerini kapat."
"Gerçekten gerek yok Feyza." dese de ısrarımla gözlerini kapatmıştı.
Ellerinden tutup salonda hazırladığım kütüphane köşesine doğru götürdüm onu. Önünde durunca derin bir nefes aldım. "Açabilirsin."
Bedir, gözlerini açtıktan sonra bana baktı. Ardından bakışları yavaşça kitaplığa döndü. Gözleri şaşkınlıkla aralandı. "Kütüphanede birlikte çalıştığımız zamanlar kitaplara fazlaca ilgili olduğunu fark etmiştim, fark edilmeyecek gibi değildi zaten. Kitaplara olan ilginden dolayı güzel bir kütüphanen olduğunu düşünmüştüm ama biraz üzücü bir cevap vermiştin. Ben de sana o çok sevdiğin kitaplardan oluşan bir kütüphane hediye etmek istedim." dedim ilk rafın yarısından çoğunu dolduran kitaplara bakarak.
"Buraya, okuyup sevdiğini bildiğim ve okumadığın ama okumak istediğin birkaç kitabı kütüphanenin temelini oluşturması için koydum. Diğer rafları da birlikte okudukça dolduracağımıza inanıyorum."
Bedir, kitaptaki bakışlarını bana çevirdi. Gözleri dolmuştu. "Sen... seni hak edecek ne yapmış olabilirim ki ben?" dedi titrek sesiyle.
Yanına ulaşıp bir elimi kalbine yasladım. "Bu güzel kalbinle benim hayatımı güzelleştirdin sen." dedim içtenlikle.
Kalbinin üstündeki elimi tutup avuç içimi öptü. "Çok teşekkür ederim, iyi ki varsın Feyza."
"İyi ki doğdun Bedir. Birlikte nice yıllara."
Elini enseme atıp alnımı öptü ve beni kendine iyice bastırıp sarıldı. "Seni seviyorum."
"Ben de seni seviyorum."
Biraz geri çekildikten sonra alnını alnıma yasladı. "Beni ne kadar mutlu ettiğini anlatamam." dedi, yanağından düşen yaşlarla.
"Sen cezanı bozamayabilirsin ama ben bozarım." deyip ayak uçlarımda yükseldim ve dudaklarımı dudaklarının üstüne bastırdım. İki haftadır bu duygudan kendimi mahrum bırakmak Bedir'den çok bana ceza olmuştu.
Özlemle birbirimizi öperken telefonum çaldı. Bedir duymamış gibi davransa da ondan ayrılarak geri çekildim. "Buna bakmam lazım." dedim nefes nefese.
Bir adım geri çekildi. Onun da nefesi düzensizdi. "Tamam."
Kapı girişine bıraktığım telefonumu alıp aramayı cevapladım. Beni mutlu eden cümleleri duyduktan sonra gülümsedim. "Tamam, geliyorum."
Telefonu kapattıktan sonra cebime koyup hızlıca Bedir'in yanına geldim. Onu elinden tutup koltuğa oturtturdum. "İkinci sürprizin geldi. Burada otur ve sakın kalkma. Hatta gözlerin kapalı bekle."
Kolumu tutup beni yanına çekti. "Yanımda böyle dur, başka bir şey inan ki istemiyorum Feyza."
"Bu seferki sürprizi hayal dahi edemezsin. Uzun zamandır istediğin bir şey." diyerek onu meraka soktum. "Beni bırak, hemen gidip geleceğim. Yoksa sürprizi geciktirdiğin için bile pişman olursun."
Oflayarak bir elini gözlerinin üstüne kapattı. "Tamam, ona da tamam. Bekliyorum çabuk gel." dedi.
Gülerek yanından kalktım ve yanıma anahtar alıp kapıdan çıktım. Hızlıca merdivenleri inip dış kapıyı açtım. İlk olarak Vedat abiyi, ardından onun biraz gerisinde duran Giray abiyi gördüm.
Vedat abi beni görür görmez lafa girdi. "İşler uzadığı için geciktik, benim vapura yetişmem lazım. Yukarı gelemeyeceğim. Bedir'e doğum gününü kutladığımı söylersiniz." dedi.
Ardından Giray abi ile birlikte içeri girdik. Bana kaçamak bakışlar atıyordu. "Bedir seni görünce çok sevinecek." dedim sadece. Ardından ekledim. "Ben de seni burada gördüğüm için çok sevindim."
"Dediğin gibi, umarım Bedir sevinir." dedi buruk bir tebessümle. Bedir'in evinin önüne gelince kapıyı işaret ettim. "Burası Bedir'in evi."
Açtığım kapıyla birlikte hızlıca içeri girip ona içeri girmesi için yol açtım. Çekingen bakışlarla içeri girdi. Kapıyı kapattım. Bedir, buradan da görülebileceğimiz koltukta eli gözlerinin üstünde duruyor ve hafifçe uzanıyordu.
"Hadi Feyza ya nerede kaldın? Sıkıldım, açıyorum gözümü." dedi huysuzca.
"Bekle. Açma." dedim.
"Bunun acısını çıkartacağım ama senden." dedi hafif alaylı bir ifadeyle. Dudaklarımı birbirine bastırıp cevap vermedim. Etrafı meraklı gözlerle inceleyen Giray abiye baktım. "Bedir'in yanına gidelim." dedim fısıltıyla.
Başını salladı. Bedir'in oturduğu koltuğa birkaç adım kala durdu, ilerlemedi. "Açabilirsin gözlerini." dedim Bedir'e.
Ellerini gözlerinden çekti anından. "Sonunda..."
Bakışları direkt olarak abisini bulunca gözleri şaşkınlıkla aralandı. "Abi?" Hızlıca ayağa kalktı.
Başını bana çevirip sorarak baktı. "Feyza, hayal mi görüyorum?"
"Hayır, gerçek. Giray abi burada."
"Abi sen misin?" dedi titrek sesiyle. Bir adım attı. Gözleri dolmuştu.
"Benim, aslanım." dedi Giray abi dolu gözleriyle gülümseyerek. "Doğum günün kutlu olsun kardeşim."
Bedir, bir iki saniye daha şaşkınlığını yaşadıktan sonra ona kollarını açan abisine iki adımda yetişti ve sarıldı. İkisinin gözünden de akan yaşlar benim de gözlerimi doldurmuştu. Ellerimle temizlemeye çalışsam da Giray abinin söylediği sözlerle tekrar ağlamaya başladım.
"Şimdiye kadar olamadı ama bundan sonra abin yanında olacak, kardeşim."
×××
Eveet! Giray hapisten çıktı. Ne düşünüyorsunuz? Neler olsun bundan sonra?
Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛
Seviliyorsunuz!💜
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro