50. Bölüm: İstanbul
×××
Bedir'in bir açıklaması yoktu. Yanlış duymamıştım.
Kendi evinin kapısını içeriden neredeyse yarı çıplak bir kız açıyordu ama Bedir'in bir açıklaması yoktu.
"Yok?" dedim, sert çıkan sesimle. "Bir açıklaman yok? Yanlış mı duydum?"
"Feyza, ben..."
"Bedir! Hemen bu kızın senin evinde ne işi olduğunu açıkla!" diyerek sesimi yükselttim. Şu anda kızın gözünde ne durumda olduğum umurumda değildi. Sinirden bu evi başlarına yıkmama çok az kalmıştı.
"Güzelim, bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum." dedi Bedir, şoktan çıkabildiğinde. "İnan ki, tanımıyorum." Bakışlarını benden çekip kapıda duran kıza döndü. "Neden kapıyı sen açıyorsun?"
"Bedir!" dedim inlercesine. "Sence tek sorun kapıyı açması mı? Senin evinde olması daha büyük bir sorun değil mi?"
Elleriyle saçlarını çekiştirdi. "Kafa kalmadı ki. Delireceğim!" Derin bir nefes alıp kıza döndü tekrar. Gözlerinin karşımdaki kıza değmesi bile şu an delirmem için bir sebepti. "Evimde ne işin var? Kimsin sen?" dedi.
Kız; omzunu kapının pervazına yaslamış, kollarını göğsünde birleştirmiş, yüzündeki gülümsemeyle bizi izliyordu. Bu sırada omzundan düşen askısı sinirlerimi onla çarpıyordu.
"Bitti mi tartışmanız?" dedi sakince.
"Soruya cevap ver." dedim dişlerimin arasından. 'Bana baksana sen.' diyerek üstüne atlamama çok az kalmıştı. Cidden bu kadar düşmek istemiyordum.
Derin bir nefes aldı, omzunun üstüne gelen at kuyruğunu sırtına doğru attı. "Temizlik için geldim. Geldiğimde evde kimse yoktu." dedi yüzündeki gülümsemeyle.
"Ne temizliği?" dedim asabice.
"Selma teyze nerede?" dedi Bedir, benden daha sakin bir tonda.
"Selma teyze benim komşum. Dün belini incittiği için gelemeyecekti. Benim temizliğe gidip gidemeyeceğimi sordu. Son anda gelmeye karar verince sana da haber veremedi sanırım." dedi düz bir sesle. Direkt Bedir'e bakarak 'sen' diliyle konuşması sinirimi pek azaltmış sayılmazdı.
"Bir hafta ev temizlenmese kimse ölmezdi. Sen niye geliyorsun?" dedim, öfkeyle.
Bedir, elimi tuttu. "Gel güzelim." Kıza kötü bakışlar atarak Bedir'in ardından içeri girdim. Kız da kapıyı kapatıp arkamızdan geldi. "Bir saat daha sürecek temizlik." dedi sesine katlanamadığım kız.
"Sorun değil." dedi Bedir. "Biz odada dururuz."
"Odanı temizledim, girebilirsin." Bu kızın Bedir'in odasına girmiş olması hiç hoşuma gitmemişti.
Bedir zaten tutmayı bırakmadığı elimden çekip odasına soktu. Odaya girer girmez elini ittim. Sinirle nefes aldım. "Güzelim." dedi, yatıştırıcı bir tonda.
"Öleceğim sandım, evinde şu kızı görünce." dedim, içeriye ses gitmemesine dikkat ederek. "Sen de hiçbir şey demiyorsun. Durdun kaldın. Bir şey demiyorsun, cidden ölecektim."
Yatağa oturup elimden tuttu. Yanına çekmeye çalıştı. Ben gelmemekte diretince bir elini belime sarıp tek dizine oturtturdu. "Sakin ol. Tepki vermen gereken bir şey yok ortada."
Bir elimi omzuna koyup gözlerime değmeye çalışan gözlerine izin verdim. "Benim yerimde sen olsan ne tepki verirdin acaba?" dedim, inatla.
Gözlerini kapatıp açtı. Başını salladı. "Haklısın, bir şey demiyorum. Ben sadece böyle bir şey beklemediğimden, ne diyeceğimi ne tepki vereceğimi şaşırdım. Daha soğukkanlı olmalıydım, özür dilerim."
"Özür dileme." dedim huysuzca. "Senin bir suçun mu var?"
"Kenan hoca ayarlamıştı bu temizlik işini, zaten Selma teyzeden bahsetmiştim sana. Onda bir anahtar vardı, ben evde olmadığım zamanlarda gelip temizleyip gidiyordu. Kenan hocanın belki haberi vardır ama bana bir şey söylemedi. Haberim olsa o saçma dakikaları yaşamazdık."
"Açıklama yapma, sinir bozucu oluyor." dedim somurtarak. Çenemi tutup yüzüne sabitlediğinde dizinde oturduğumu yeni fark ediyor gibiydim. Bunun heyecanı yeni gelmişti.
"Yüzünü böyle asma o zaman sen de. Gülümse."
Diğer elimi de boynuna sardım. "Kızdan hiç hoşlanmadım. O şu an senin evinde dolaşıyorken gülemem. En başında ben delirmeden temizlik için geldiğini söyleyebilirdi ama bizim kavga etmemiz hoşuna gitti. Yüzündeki sırıtma da ayrı sinir bozucuydu."
"Selma teyzeyle konuşurum, bir daha kendi gelemeyecek olduğunda başkasını göndermez."
"Selma teyze gelemezse bana söyle. Birlikte temizleriz. Başkasına gerek yok."
"Tamam güzelim, söylerim."
Dizinde oturuyorken ve elerim boynundayken epeyce yakındık. Ellerimi daha da sıkılaştırdım. "Seni kimseyle paylaşmak istemiyorum." dedim, nefesim yüzüne vururken.
"Beni kimseyle paylaşmıyorsun zaten." dedi, keskin çıkan sesiyle.
Bir eli belimdeyken diğeri ensemi buldu ve dudaklarımızı birleştirdi. Bedir'i başkasıyla düşünmek bile kanımı kaynatmıştı. Bu yüzden sertçe dudaklarına asıldım. Bedir, sadece benimdi.
Dudaklarında uzunca oyalandıktan sonra Bedir'in geri çekilmesiyle nefessiz kaldığımı fark ettim. Nefes nefese geri çekildik. Dudakları hafifçe kıvrıldı. "Sinirlendiğinde çok ateşli oluyorsun."
"Dikkat et yanma." dedim kaşlarımı kaldırarak.
"Dudaklarına her dokunduğumda, yanıyorum zaten." dedi ve başımın arkasından tutarak beni tekrar kendine çekti. Dudaklarım dudaklarına her karıştığında kalbim çıldıracak gibi oluyordu.
Ensesindeki saçlarını tutup çekiştirdim, yetememe hissiyle. Belimden tutarak beni daha çok kendine çekti, ölüyorum sandım.
İkimiz de aynı anda kendimizi çektik. Şimdiye kadarki en tutkulu yakınlaşmamızdı, bu yüzden yanıyorduk.
"Sen nasıl bir şeysin?" dedi nefeslerinin arasından.
"Nasılım?"
"Fena... çok fena." dedi gülümseyerek.
Gülümsedim. "Bu iyi bir şey sanırım."
"Hayır, kötü." dedi. "Çok kötü." Bu cevap, anlamama yetti. Alnımı omzuna yasladım, soluklandım. Nefeslerim normale döndükten sonra dizinden kalktım ve yatağın üstüne savurduğum çantamı aldım. İçinden telefonumu aldım. "Ablamlar gelecek bugün."
"Selam söyle." diyerek ortama ve duruma uygun olmayan bir cümle kurdu. Kıkırdadım.
"Sana kahve yapacaktım." dedi Bedir, ayağa kalkarak.
Elimi göğsüne yaslayıp onu durdurdum. "Nereye? Ben yaparım dedim ya kahveyi?" İçerde o kız varken onu tek göndereceğimi mi sanıyordu?
"Sen zahmet etme diye..."
Göğsündeki elimle onu itleyip yatağa geri oturtturdum. "Sen otur, ben kahveleri yapıp gelirim."
Arkamı dönüp gideceğim zaman aklıma gelen şeyle duraksadım, elim dudaklarımın üstüne gitti. Anlık bir gafletle Bedir'e döndüm. "Dudaklarımdan bir şey anlaşılıyor mu?"
"Çok güzeller." dedi sırıtarak. Omzuna hafifçe vurdum. "Of, dalga geçme."
Dolabın aynalı kısmına gidip dudaklarıma baktım. Kızarmıştı ama bence çok bir şey belli olmuyordu. "Belli oluyorsa da ona ne ki? Hesap mı vereceğim?" dedim kendi kendime.
Odadan çıkıp etrafa bakındım. Mutfaktan sesler geliyordu. Mutfağa girip masada oturan kızı süzdüm. Elindeki kupadan bir şey içiyordu. Üstelik o kupa benim en sevdiğim kupaydı!
Beni görünce biraz doğruldu. "Bir şeye mi bakmıştın?"
Cevap vermeden tezgaha yaklaşıp dolaptan cezveyi çıkardım. Kahveyi ilk baktığım kutuda bulabilmenin sevinciyle işime devam ettim. Tartışıp kendimi küçük düşürmek istemiyordum, zaten bu kız bir daha bu eve girmeyecekti.
Cezveyi kısık ocağa koyduktan sonra tezgaha yaslanıp kıza doğru döndüm. "İşin bitti mi?"
"Su içiyordum, sadece salonun camları kaldı." dedi. "Bu arada ismim Betül."
Başımı salladım. "Ben de Feyza."
"Bedir ile birlikte misiniz?" dedi meraklı bir tonda.
"Evet. Neden sordun?" dedim kaşlarımı kaldırarak. Omuz silkti. "Merak ettim."
"Etme." dedim sertçe. "Bedir ile ilgili hiçbir şeyi merak etme."
Gülümseyerek ayağa kalktı. Bir iki adımda yanıma geldi. "Elinden kaçırmamak için onu fazla sıkarsan işte o zaman kaçırırsın. Erkekler böyle şeylere gelemez." dedi bilmiş bir ifadeyle. "Naçizane, tavsiye."
"Sen kimsin de bana tavsiye verebiliyorsun?" dedim sakin bir tonda.
"Kızma, bir şey demedim. Sadece gördüğümü söyledim."
"Söyleme, fikirlerini kendi ilişkilerinde kullan."
Mutfağa giren Bedir, gözlerini ikimiz arasında dolaştırırken yavaşça yanıma geldi. "Feyza?"
"İşi bitmiş, ben kapıya kadar eşlik edeyim. Sen kahveye bak." dedim Bedir'e.
Betül, kaşlarını kaldırarak baktı. "Henüz bitmemişti işim."
"Bitti." dedim hafifçe gülümseyerek. "Gidebilirsin, her şey için teşekkürler."
Kaşlarını çattıktan sonra omuz silkti. "Peki."
Mutfaktan çıktıktan sonra peşinden gittim. Kapının yanındaki askılıktan hırkasını alıp üzerine giydi. Elimi uzattım ona doğru. "Anahtar..."
"Selma teyzeye vereceğim."
"Selma teyzeye biz veririz, sen onu düşünme."
Oflayarak hırkasının cebinden Bedir'in anahtarını çıkartıp elime koydu. "Çattık ya..." diye söylendi. Kapıyı sertçe kapatıp gitti. Anahtarı portmantoya asıp mutfağa gittim. Bedir kupalara kahveleri dolduruyordu.
İşini bitirdikten sonra bana döndü. "Bir şey mi oldu?" dedi sorgular biçimde.
"Hayır. Ne olabilir ki?" dedim gülümseyerek.
"İnanayım mı?" dedi gülümseyerek.
Omuz silktim. "Sen bilirsin."
Gülümseyerek belimden tuttu ve yanağımı öptü. "Hadi kahvelerimizi içelim."
×××
Sonunda tercihlerimi onaylamıştım ve şimdi geriye en zor kısım kalmıştı: beklemek. Bir haftadır olduğu gibi hala bekliyordum. Ama şu an kafamı tercihlerden başka yere çekecek meşguliyetim vardı. Önemli bir meşguliyet... Bedir'in bir ay sonra doğum günüydü ama benim kafamda hala net bir hediye ve kutlama yoktu. Ne alabilirdim ki?
"Dolanıp durma Feyza." diye söylendi ablam.
"Bir şey bulamadım, ne hediye alacağım?"
"Bir pasta yeter bence. Bedir öyle şeylere takılmaz."
"Biliyorum, takılmaz ama yine de bir hediye vermek istiyorum ona."
"Ne hediye versen zaten sevinir."
"Biliyorum." dedim son harfleri uzatarak, göz devirdim. "Ama ben ona herhangi bir hediye vermek istemiyorum." dedim ve kendimi koltuğa atıp yastığı yüzüme bastırdım. "Ne yapacağım?"
Ablamdan bana yardım gelmeyeceği belliydi. Bu yüzden biraz ablamın karnındaki yeğenimi sevip evime doğru yola çıktım. Cinsiyeti hala belli değildi yeğenimin.
Eve geldiğimde kendimi yatağa attım öylece. Bir süre öyle kaldım, bomboş bakındım etrafa. Çalan telefonumla ancak gerçek dünyaya dönebildim. Ekrana baktım. Hazal'dı. Telefonu açtıktan sonra bir saate yakın konuştuk ama ne konuştuğumuzu sormayın. İnan hatırlamıyorum.
Telefonu kapattıktan sonra ofladım. Hazal da hediye konusunda pek bir yardımcı olamamıştı. Ben de sorunun kaynağına inmeye karar verip ayaklandım. Bedir'in yanına gidecektim ama öncesinde aramaya karar verdim.
İkinci çalışta açınca gülümsedim. "Sevgilim?"
"Güzelim?" dedi tatlı sesiyle. "Nasılsın?"
"İyiyim, canım sıkıldı da seni arayım dedim. Sen nasılsın? Hâlâ çalışıyor musun?"
"İyiyim, ve evet hala çalışıyorum. İki kişiyle antrenmanlardan sonra özel olarak çalışacağım. Geç olacak buradan çıkmam. Hayırdır, senin canın neden sıkılıyor?"
Yatağa oturup ofladım. "Çünkü herkesin işi var, meşgul ve benim bir işim yok. Can sıkıcı. Yerleştirmeler de hala açıklanmadı zaten. Daha ne olsun?"
Güldü. "Anlıyorum, güzelim. Sen sınavı dert ediyorsun ama kazanacağına inanıyorum." Arkadan sesler geldi. "Feyza, üzgünüm. Bana sesleniyorlar. Gitmem gerekiyor. Boş vaktim olur olmaz seni arayacağım. Canını sıkma."
"Tamam, sen işine bak. Düşünme beni. Görüşürüz, kolay gelsin."
Telefonu kapattıktan sonra saate baktım. Bir saat içinde antrenmanı bitecekti ama dediğine göre biraz daha uzayacaktı işi. Bu, iyi bir fırsattı.
Uzun zamanım vardı o yüzden bunu dert etmedim. Ağır ağır duşa girdim. Ardından saçlarımı kurutup giyindim. Evden çıktım ve bir alışveriş merkezine gittim. Biraz dolaştım. Hoşuma giden bir ruj haricinde bir şey almadan çıktım. Bedir'in çalıştığı kulübe geldiğimde ise saat bayağı geç olmuştu.
İçeri girdim ve ezberlediğim yollardan geçtim. Salona girer girmez Bedir'in sesini duydum. Elindeki basketbol topunu tek eliyle tutmuştu ve dizlerini hafifçe kırıp aldığı duruşu karşısındaki iki çocuğa gösteriyordu.
"Duruşun çok katı Berk. Kendinden emin olman lazım. Savunma yaparken net olmak zorundasın. Topu elinde öylece çevirirsen kaptırırsın." dedi ve elindeki topu iki kez bacaklarının arasından geçirdi.
Bedir'i, işinin başında görmek çok güzeldi. Basketbolu sevdiği kadar hocalık işini de sevmişti. Gözleri parlıyordu. Belki de çocuklarda kendi gençliğini gördüğünden daha bir tutkuyla yapıyordu. Sessizce kenardaki bir sandalyeye oturdum. Bölmek istemiyordum dersini. Yunus abi de oradaydı hem.
Bedir'i dinleyen çocuklar, Bedir'in gösterdiği hareketleri yaparken Yunus abi hızlıca onlara top atıyordu. İkisi de tempoya ayak uyduruyordu.
Yunus abi beni görünce şaşırsa da gülümsedi. Aynı şekilde ona gülümsedim. Yanındaki Bedir'i dirseğiyle dürttü. Bedir, Yunus abiye döndü. Yunus abi gözleriyle beni gösterdikten sonra Bedir şaşkınlıkla baktı. Ardından Yunus abiye bir şeyler söyledi ve yanıma doğru geldi. Oturduğum yerden kalktım.
Yanıma geldikten sonra belime sarılıp yanağımı öptü. "Feyza, hoş geldin."
"Hoş buldum." dedim yanağını öperek. "Bölmeseydin dersi."
"Bitecekti zaten birazdan, sorun değil. Bir şey olmadı değil mi?" dedi yüzümü inceleyerek.
"Hayır. Sana yemek getirdim, açsındır." dedim elimdeki poşeti kaldırarak. "Yer miyiz?"
"Çok açım, yeriz."
Yunus abi dersi bitirince çocuklar salondan çıktı. Yanımıza gelince gülümseyerek selam verdi. "Hoş geldin Feyza."
"Hoş buldum Yunus abi. Ekmek arası bir şeyler getirmiştim, yer misin?" dedim, elimdeki poşeti ona da göstererek.
"Çok sağ ol ama zaten eve geç kaldım bugün. Daha fazla kalmayayım, evdekiler bekler. Size afiyet olsun. Görüşürüz." dedi Bedir'in omzuna vurarak.
Yunus abi de salondan çıkınca Bedir ve ben kaldık. Bedir gülümseyerek Yunus abinin ardından baktı. "Çocuklardan ayrı kalmaya dayanamıyor, o yüzden bu telaşı. Bir an önce eve gitmek için can atıyor."
"Haksız sayılmaz. İkizlerin ikisi de çok tatlı." dedim gülümseyerek. "Aslı çok şanslı."
"Yunus da tersine, kendisinin daha şanslı olduğunu düşünüyor." dedi gülümseyerek. Derin bir iç çekti. "İmreniyor insan."
Sesindeki o, sıcak aile özlemini hissettim. Hasretini hemen dindirebilmek isterdim.
Ardından bana döndü. "Neyse, gel sen bakalım şöyle." dedi ve bizi yan yana oturtturdu. Kolunu omzuma atarak sarıldı. "Özledin mi beni?"
"Hıhım." diye mırıldandım. "Özledim."
"Hımm." dedi gülerek. "Ne kadar?"
"Çok." dedim iç çekerek. Yanağına minik bir öpücük kondurdum.
Gülümsedi ve kollarını daha da sıklaştırdı. Kollarının arasında resmen ezildim ama halimden çok memnundum.
"Acıkmadın mı? Ekmek arası getirdim sana."
"Önce sana bir doyayım." dedi saçlarımı öperek. Bir süre öyle kaldık. Ardından kollarını çekti ve bana müsaade etti. Ben de poşetten bir yarım ekmeği ona uzattım.
"Yunus abi de yer diye üç tane almıştım ama sana kısmetmiş." dedim ikinci ekmeği ona göstererek.
"Yeriz güzelim." dedi, iki parmağı arasında yanağımı sıkıştırarak. Antrenmanlar onu yorduğu için artık daha çok ve iştahlı yiyordu. Ara sıra gittiği psikoloğunun da faydası vardı kesinlikle. Buna direkt şahit olmak da ayrı güzeldi.
"Hazal ve Güney ile de pek görüşemedim bu ara. Nasıllar?"
"Bildiğin gibi. Güney sürekli Hazal'ın babasıyla konuşmak istediği için Hazal'ı darlıyor. Hazal ise emin değil."
Kaşlarını çattı. "Güney'den mi?"
"Hayır hayır, babasından. Yaşından dolayı sorun çıkartabileceğini düşünüyor. Önce babasını bu fikre hazırlaması gerektiğini söylüyor ama o konuda da adımları epey yavaş. Hal böyle olunca Güney çıldırıyor. Güney çıldırınca Hazal da pek sakin kalmıyor."
"Sence kim haklı?"
"Bence ikisi de haklı ama Güney biraz aceleye getiriyor. Hazal'ın çekinmesi normal."
Çatılmış kaşlarını görünce dayanamayıp sordum. "Sence kim haklı?"
"Güney." dedi bir an düşünmeden. "Güney haklı."
"Neden?"
"İnsan sevince, doğru insanı bulduğunu anlayınca yuvasını kurmak istiyor." dedi elindeki ekmeği poşetin üstüne bırakarak. "Her gün o insanla sabaha gözünü açmak istiyor. Eve gitmek için sebepleri olsun, kapıyı ona açan biri olsun istiyor." Omuz silkti. "O yüzden Güney'in bu ısrarına hak veriyorum."
"Sen?" dedim bir anda, ağzımdan nasıl çıktığını bilmeyerek.
"Ben?" Bedir'in sorgu dolu bakışlarını görünce geri adım atamadım. Kesik bir nefes aldım. "Sen de böyle hissediyor musun? Güney gibi?"
"Evet. Hissediyorum." dedi avucundaki elimi sıkarak. "Hem de çok."
Nefesimi tuttum. Güney'in istediğini söylediği şeyleri Bedir de istiyor muydu yani? Yuva kurmayı? Benimle mi?
Benim dilimin tutulduğunu fark edince elimin üstünü öpüp kendini geri çekti. "Hadi ekmeğini ye, güzelim. Yavaş yavaş yersen böyle bitmez."
Ekmeğimden kocaman bir ısırık aldım. Lokmam ağzımda büyürken utandığı için gözlerini kaçıran Bedir'e kaçamak bakışlar attım. Bedir ile yuva kurmak nasıl olurdu acaba?
Ekmeklerimizi bitirdikten sonra çöpleri atıp ellerimizi yıkadık. Ardından Bedir'in önerisi ile bir yerde çay içmeye gittik.
Çaylarımızı yudumlarken Bedir birden ortaya laf attı. "Şu çocuk... nereden tanışıyorsunuz?"
"Kim?" dedim bir anlık boşluğumla.
"Şu okulda gördüğümüz, sana kene gibi yapışan puşt."
"Sertaç'ı diyorsun..."
"Her ne haltsa işte."
"Söyleyecektim ama konuşmama izin vermedin." dedim omuz silkerek.
"Evet ama şimdi merak ediyorum. Anlatacak mısın?" dedi, meraklı bir ifadeyle.
Derin bir nefes aldım. "Biz Sertaç'la..."
"Biz?" dedi aksi bir sesle. "O yapışkan kene ve sen 'biz' olamazsınız. İkinizi ortak bir kelimede tanımlama."
Gülerek masanın üzerindeki elinin üstüne elimi koydum. "Tamam, gerilme."
"Elimde değil." diye mırıldandı.
"İşte, Sertaç ve ben." dedim ikimizi ayrı ayrı baskın bir şekilde söyleyerek. 'Biz' dedim diye huysuzlanan adam birazdan duyacaklarından memnun olmayacaktı. "Aynı ortaokulda okuduk, hatta aynı sınıftaydık."
"Onu söyledin zaten ama o çocuğun sana olan samimiyeti nereden geliyor bu kadar?" dedi huysuz bir ifadeyle.
Telefonum çalınca Bedir'e ellerimle beklemesini işaret ettim. "Babam arıyor, açmalıyım... Efendim baba?"
"Nasılsın kızım?"
"Sağ ol babacığım. İyiyim. Sen nasılsın ?"
"İyiyim çok şükür ama eve geldiğimde kızımı da görebilseydim daha iyi olacaktım. Hazal'ın yanında mısın?"
Dudaklarımı dişledim. "Yok, hayır. Şey, Bedir ile birlikteyim." dedim. Kısa bir sessizliğin ardından devam ettim. "Bir kafede oturduk, çay içiyorduk. Merak etme, çok geç kalmam."
"Tamam kızım, görüşürüz. Dikkat et kendine.
"Tamam, baba. Görüşürüz."
Telefonu kapattıktan sonra gözlerini bana dikmiş Bedir ile göz göze geldim. "Babam." dedim elimdeki telefonu işaret ederek. "Sana selam söylüyor." Yani söylememişti ama söylemek istemişti, hissetmiştim.
"Emin misin?" dedi yarı şaşkın yarı inanmaz bakışlarla.
"Yani, onun gibi bir şey işte." dedim elimi havada sallayarak. "Ne önemi var?"
"Bana ne söyleyeceksen eğer, bu kadar gerilmene gerek yok. On kere laf değiştirdin." dedi asıl amacımın konuyu Sertaç'tan uzak tutmak olduğunu anlayarak.
"Yoo, niye gerileyim? Geçmiş bitmiş bir şey sonuçta."
"Aynen, geçmiş bitmiş."
Boğazımı temizleyip ellerimi masanın üzerinde kenetledim. "Ben o zamanlar Sertaç'tan hoşlanıyordum." dedim, kaçacak yerimin olmadığını fark ettiğimde.
Bedir'in gözleri şaşkınlıkla açıldı. Bölmesine izin vermeden devam ettim. "Sınıfta arkamda oturuyordu ve derste sürekli mektuplaşıyorduk. Ondan hoşlanıyordum zaten, o da bana yakın davranıyordu. Bir gün beni evine çağırdı. Ben de yalnız gidemeyeceğim için annemle birlikte gittim. Evini görünce biraz şok oldum çünkü bir villa olmasını beklemiyordum. Ailesinin zengin biri olduğunu o zaman anladım. Annesi ve babası çalıştığı için Sertaç'a anneannesi bakıyormuş. Anneannesinin evi de bizim mahallede olduğu için bizim mahalle okuluna geliyormuş meğer. O gün güzel geçti ama eve geldiğimiz andan itibaren annemin zehirli sözleri kulaklarıma dolmaya başladı. Villadan ve zenginliklerinden bahsediyordu sürekli. Ertesi gün Sertaç ile etten püften sebeplerle kavga etmeye başladım. Tüm kavgaların sebebi bendim tabii. Kendimi olabildiğince soğuttum ondan. Artık birbirimizin yüzüne bile bakmıyorduk. Ertesi sene Sertaç okuldan ayrıldı."
Masanın üzerinde parmaklarımı kenetledim birbirine. Omuz silktim. "Böyle işte."
"Sonra bir daha hiç görüşmediniz mi?"
"Ertesi yıl bir gün okula geldi. Benimle güzel anıları olduğundan 'kötü bitmesini istemiyorum' demişti. Kavgalarımız hiş olmamış gibi yaptık, affettik birbirimizi ve bir daha da onu o günden sonra hiç görmedim." Derin bir nefes verdim. "Ta ki geçen güne kadar."
Bedir, çatık kaşlarıyla bir süre durup düşündü. Ardından bakışlarını bana çevirdi. "Erkenden ilişkini kesmekle iyi yapmışsın. Tekin biri olmadığı belli. Öyle birden yapışmalar falan."
"Bir anda sarılınca ben de şaşırdım. Hiç beklemiyordum böyle bir şeyi."
"Tamam." dedi Bedir birden. "Şu çocuktan konuşmayalım. Sinirlerim geriliyor o anlar aklıma gelince."
"Tamam, güzel şeylerden bahsedelim." dedim hevesle. Ben de konuyu değiştirmek istiyordum zaten. Eskiden hoşlandığım bir çocuğu sevgilimle konuşmak pek iyi hissettirmemişti.
"Bizden yani?" dedi gülümseyerek.
Aynı şekilde güldüm. "Bilmem, olabilir."
×××
"Bu kız bu oğlana yanık mı şimdi?" dedim elimde çekirdekle.
"Hem de ne yanık... Oğlan için ailesinden vazgeçti ama kör olasıca kızın yüzüne bakmıyor."
"Neden?"
"Çünkü gönlü şu kızda. Ha şu, sarışın olanda."
"Oo kız baya güzelmiş ama."
"Güzel olsa ne olur, kalbi kötü onun. Oğlanı şirket hisselerini alabilmek için kandırıyor."
"Vay çakal. Ne yapacak şirket hisselerini?"
"Yavuklusu var bir tane. Benim favorim o adam, esmer bir delikanlı. Ona verecek hisseleri. Bu iki adam da düşman birbirine."
Şimdi kızın niye böyle davrandığını çakmıştım...
Ne mi yapıyordum? Tabii ki babaannemle gündüz kuşağından dizi izliyorduk. Dizi matematik problemlerine konu olabilecek derecede karışıktı. Normalde her şeyi çabucak unutan babaannemin bu dizideki her detayı hatırlaması beni bir miktar şaşırtıyordu doğrusu.
"Bu son" diye diye dibini gördüğüm çekirdek tabağını mutfağa götürdüm. Onları yıkayıp yerlerine yerleştirdim.
Evde yapacak iş kalmamıştı. Kaç gündür evde bir elimde süpürge, evi süpürüyorken diğer elimde de telefon, sürekli ÖSYM sayfasını yenileyerek yerleştirmelerin açıklanıp açıklanmadığına bakıyordum.
Sayılı zaman kalmıştı, bugün yarın açıklanacaktı. Hissediyordum.
Telefonumu alıp babaannemin yanına oturdum. Babaannem dizideki kıza ağzına geleni söylerken ona gülüp sosyal medyaya girdim. Kim ne paylaşıyor diye bakınırken birden önüme düşen post ile donakaldım.
Heyecanla ayağa kalktım. "Babaanne açıklanmış!"
"Ne açıklanmış kız? Daha kızın hamile olduğu açıklanmadı."
"Babaanne sınavım!" diye bağırdım neredeyse. "Açıklanmış!"
"Kazanmış mısın?" dedi o da heyecanla.
Ellerim titrerken siteye giriş yapmaya çalışıyordum. "Şifrem neydi benim?"
Bir kez yanlış denememden sonra doğrusunu bulmuştum. Site hemen açıldı ama sonuçlar kısmına bastıktan sonra kasmaya başlamıştı. Heyecandan yerimde duramazken herkesin çoktan siteye abandığını anladım.
Ekranı birkaç kere yeniledim ama açılmıyordu. Sinirle telefonu koltuğa attım. "Açılmıyor işte!"
"Bir şeyler yazıyor ekranda Feyza, okuyamıyorum." dedi babaannem tam yanına attığım telefonuma bakarak. Hızlıca elime aldım. "Açıldı." dedim kuruyan damağıma rağmen.
Bir tablo vardı, tablonun sağına soluna bakarken söylendim. "Nerede yazıyor ya?"
Ekranı aşağı kaydırdığımda gördüğüm okul adıyla gülümsedim. "İstanbul!" dedim heyecanla.
"Ne oldu yavrum? Kazanamadıysan da üzülme..."
"Babaanne İstanbul! Kazandım! İstanbul'u kazandım!" diye çığlık atıp zıpladım.
Hızlıca babaanneme sarıldım. "Kazandım babaannem."
×××
Bölüm nasıldı?
Hikayenin finaline sayılı bölümler kaldı. Bu yüzden hikayede görmek istediklerinizi buraya yazın.<3
Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛
Seviliyorsunuz!💜
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro