48. Bölüm: Geçmiş
Bölüm medyası: Kaan Boşnak: Yorgunum ve Ağrılar
Vize haftam olmasına rağmen bölüm yetiştirdim. Bu yüzden bol bol yorumlarınızı bekliyorum. ❤
×××
Burası, bir cezaeviydi.
İnsanın söyledikleri kadar söylemedikleri de hayatına yön verirdi. Bu yüzden dudaklarımı birbirine bastırdım. Söyleyeceğim herhangi yanlış bir şey şu an burada her şeyi mahvedebilirdi.
Bir dakika önce asla böyle bir yerde olabileceğimi düşünemezdim. Bedir'in son birkaç gündür abisiyle ilgili söyledikleri zihnimde dönerken aslında boş konuşmadığını fark ettim. Zaten Bedir öylesine bir şey söylemezdi. Bunu biliyor olmalıydım.
Bedir'e dönüm. Az önce söylediği cümle zihnimim duvarlarında yankılandı. Abimle tanışmaya hazır mısın?
Gözlerimi Bedir'den çekip tekrar tabelaya çevirdim.
Bursa E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu
Abisi buradaydı. Abisi bir cezaevinde kalıyordu, ben bunu şu an öğreniyordum ve bir şeyler yerine oturmaya başlıyordu. Bedir'in bıçaklanmasının ardından bile kardeşinin yanına gelmeyen bir abi gözümün önünde pek de iyi biri görünmemişti ama asıl neden başkaydı. Çünkü gelemiyordu.
Ve Bedir, hala bana bir şeyler anlatmaktan kaçıyordu. Abisi ne suç işlemişti? Başından neler geçtiğini söylemeden benden ona güvenmemi istiyordu.
E tipi cezaevlerinde kimlerin tutulduğunu biliyordum. Genelde katiller ve tecavüzcüler... Bu bilgi biraz kanımı donduruyordu.
"Abin..." dedim, nefesim boğazıma dizildi sanki. "Burada kalıyor."
"Evet."
"E tipi cezaevi..." dedim, mırıldanarak. Beni duydu.
"Tecavüz değil." dedi keskin bir tonda. Bunu duymak içimi biraz olsun rahatlattı ama diğer seçenek de pek iyi bir seçenek değildi.
Söyleyip söylememekte kararsız kalıp, "Katil?" dedim.
Hayır, demedi. Evet de.
Abisinin ne suç işlediğini tam olarak bilmiyordum. Bu yüzden abisine güvenemezdim ama Bedir beni abisiyle tanıştırmak istiyorsa tanışacaktım. Abisine değil, Bedir'e güvenecektim. Cesaretimi topladım.
"Hazırım." dedim, biraz titrek çıkan sesimle.
"Emin misin?"
"Sana güveniyorum." dedim. Her şeyi onun için yaptığımı belli ettim.
"Abimle, onu, üstündeki sıfatlardan arındırarak konuşmanı istiyorum. Yani, buna yüzüm var mı bilmiyorum ama... O kötü biri değil Feyza. Belki de sana her şeyi anlattıktan sonra seni buraya getirmeliydim ama... Kafam çok karışık, ne yapacağımı şaşırdım."
"Buradan çıktıktan sonra bana her şeyi anlatacaksın." dedim, onun söylediklerini tekrar ederek. "Bu yüzden, abini bekletmeyelim."
Elinden tutarak kapıya doğru yürüdüm. Bedir de arkamdan geldi.
Beklediğim gibi başlayan gün, hiç tahmin edemeyeceğim şekilde devam ediyordu. Bedir'i elinden tutup cezaevi kapısından içeri sokarken de kendime inanamıyordum. Artık tek bildiğim, Bedir için yapacaklarımın bir sınırının olmadığıydı. Bu beni korkutmamalıydı.
Cezaevine girer girmez bir sürü prosedür gerçekleştirdikten sonra en sonunda görüşme odasına alınmıştık. Görüşme odası, bir sürü masa ve sandalyeden oluşan büyük sayılabilecek bir yerdi. Masalar ve sandalyeler, eski ve bakımsızdı. İçeriye havanın girebileceği ufacık bir cam bile yoktu. Elinde silah olan bir görevli, kapının önünde dikiliyordu. Üstüne bir de etrafın ölüm sessizliğinde olması bu odayı korkutucu bir yer yapıyordu.
Bedir, dizini aşağı yukarı hareket ettiriyordu. Elimi dizinin üstüne koydum. "Sakin ol."
"Sakinim." dedi, ama değildi.
"Özledin mi abini?"
"Çok." dedi, hasret kokan sesiyle. En son Bursa'ya bir ay önce gelmişti. Muhtemelen de abisini en son bir ay önce görmüştü. Özlemesi çok doğaldı.
Kapı, tiz bir sesle açıldı. Bedir, yerinde doğruldu ve kapıya doğru baktı. Ben de bakışlarımı merakla kapıya çevirdim.
Kapıdan önce bir görevli girdi. Ardından görevlinin koluna girdiği bir mahkum. Bedir'in tek ailesi, Giray abi.
Giray abinin başı öndeydi. Bileklerinin ikisini de demir kelepçeler çevrelemişti. Yere bakıyordu. Üzerinde siyah, rengi solmuş bir pantolon ve yine aynı şekilde solmuş bir siyah renginde boğazlı yün kazak vardı. Bir de siyah ayakkabı.
Bedir'in saçlarından çok daha koyu renkte kahverengi dalgalı saçları vardı. Birkaç gün önce kesildiği belli olan kısa kirli sakalları vardı. Uzun boyluydu. Tahminimce Bedir'den biraz uzundu.
Görevli, Giray abinin bileklerine uzandı ve kelepçeyi çıkarttı. Giray abi, elleriyle bileklerini ovuşturduktan sonra başını kaldırdı. Bedir ayağa kalktı. Ben de ne yapacağımı bilemeyerek onu taklit ettim.
Giray abi, uzun birkaç adımda yanımıza geldi, Bedir'in tam karşısında durdu. Gözleri bana değmeden Bedir'e bakıyordu.
Yüzünü yakından incelediğimde gözlerinin yeşil renkte olduğunu gördüm. Yüz olarak Bedir ile epey benzediklerini rahatlıkla söyleyebilirdim ama yine de Giray abinin yüz hatları daha kesindi ve bu ona ciddiyet katıyordu.
"Abi." dedi Bedir, titrek sesiyle. Giray abinin dudaklarında ufak bir tebessüm belirdi. "Aslanım."
Kollarını açar açmaz Bedir ona sarıldı. O da kollarını Bedir'in sırtına dolayarak sarıldı.
Giray abinin yüzünü çok net görebiliyordum. Sımsıkı kapattığı gözleri ve sıkıca birbirine bastırdığı dudaklarıyla tam şu anda ondan korkmam mümkün değildi. Bir çocuk gibi ağlamamak için kendini sıkıyor gibiydi.
Bana uzun gelen bir sürenin sonunda ayrıldılar. Giray abi, kızarık gözleriyle Bedir'in omzuna vurdu hafifçe.
Bedir, kendini toparladıktan sonra bir elini sırtıma koydu. "Söz verdiğim gibi, kız arkadaşımı getirdim. Zaten tanıyorsunuz birbirinizi ama... Kız arkadaşım Feyza, abim Giray." diyerek resmi bir şekilde tanıştırdı bizi.
Giray abinin bakışları yüzümde dolaşırken gerilmedim desem yaşan olurdu. Üstelik, Bedir'e bakarken yumuşayan gözleri eski sertliğine geri dönmüştü. Ondan bir atak gelmeyince ben selamlaşmak için elimi uzattım. "Memnun oldum Giray abi."
Bir elime bir bana baktıktan sonra elimi kavradı yavaşça. Ellerimiz refleks olarak aşağı yukarı sallandı. "Memnun oldun mu Feyza? Gerçekten?"
"Abi." dedi Bedir, uyarır bir tonda.
Elini geri çekti. Bedir'in yönlendirmesiyle Giray abinin karşısına yan yana oturduk.
"Tanışmaya gelmeyeceğini düşünmüştüm."
"Neden?" dedim, Bedir'in bir daha araya girmesine izin vermeden.
"Sevgilinin abisiyle ilk tanışma yerinin bir hapishane olmasını düşlediğini söyleme bana." dedi alaycıl bir tonda. Gözlerine baktım. Sözleri alaycıl olsa da gözleri yaralı bir insanın bakışlarıyla aynıydı.
"Böyle bir yerde tanışmayı beklememiştim elbette ama mekana takılmayalım. Benim amacım sizinle tanışmak." dedim, ondan daha ılımlı bir tavırla. Önüme koyduğu duvarlar da ona daha samimi bir tavırla yaklaşmamı engelliyordu.
"Beni tanımak istediğine emin misin?"
Bu sözü üzerine yorum yapmadım, haklı olabilirdi.
Gülümsemeye çalıştım. Resmiyeti kaldırmayı denedim. "Kısıtlı zamanımız var, bence birbirimize bir şeyler anlatmaya hemen başlayalım. Bedir benden sana bahsetmiş, Giray abi. Öyle söyledi. Senden de bana bahsetti. Her seferinde seni anlatırken yüzündeki gülümseme..."
"Cidden hiçbir şey yokmuş gibi mi yapacaksın?" diyerek sözümü kesti Giray abi.
"Abi." dedi Bedir. "Feyza sana kötü düşüncelerle gelmedi. Neden böyle yapıyorsun? Sen istedin diye geldi ve seni tanımak, konuşmak istiyor. Feyza'yı sana anlattım, ne kadar iyi bir insan olduğunu biliyorsun. Her şeyi zorlaştırmasan olmaz mı?"
"Her şey zor zaten oğlum!" dedi Giray abi, elini sertçe masaya vurarak. "Daha ne kadar zor olabilir? Benim hiçbir şeyi zorlaştırdığım yok. İnanmıyorum! Artık iyi insanların olduğuna inanmıyorum! Bu kız şimdi böyle sevimli sevimli konuşuyor ama yarın öbür gün ben buradan çıktığımda her şey değişecek. Kim bilir buraya da zorla gelmiştir. Sana da kaç kere söyledim, vazgeç benden diye. Bir daha buraya gelme dedim, buranın kirinden kendine bulaştırma diye kaç kere kavga ettik seninle. Hatırlamıyor musun? Ben bir katilim Bedir, bu hiçbir zaman değişmeyecek!"
Bedir'in dehşet bakışlarını görünce içimde bir öfke oluştu. Kimse Bedir'i üzemezdi. Abisi bile.
"Bitti mi? Bittiyse ben konuşacağım." dedim, sertçe. Sessizliğini onaylama olarak algıladım.
"Düşüncelerini anlıyorum, öncelikle belirtmek isterim ki buraya zorla gelmedim. Kendi isteğimle geldim ve yine kendi isteğimle seninle tanışmak istiyorum Giray abi. Buraya gelmişsem ve, Bedir ve benim aramda hiçbir şey değişmediyse bundan sonra da değişmeyecek. Ben Bedir'i tanıdığımda ve ona aşık olduğumda seninle tanışmamıştık, tanıştıktan sonra da ona olan duygularım değişmeyecek. Ben her zaman Bedir'in hayatında olmaya devam edeceğim. Sen de onun ailesisin, seninle anlaşabilmek isterim. Kendini tanımladığın sıfatlar açıkçası umurumda değil; ben, Bedir'in bana anlattığı Giray abiyi sevdim. Umarım sen de beni seversin."
Giray abinin bakışları gittikçe yumuşadı. Söylediklerimin hepsi tamamen gerçekti.
"Ben kötü bir insanım."
"Şu an gerçekten iyi biri olmak istiyorsan öncesinin bir önemi yok." dedim.
"Kendine katil ve kötü bir insan muamelesi yapmaktan vazgeç abi!" dedi Bedir, sinirle. "Sen katil değilsin!"
"O zaman neden buradayım?" dedi Giray abi, hayıflanarak. "Neden on bir yıldır bu duvarların arasındayım oğlum ben? Gençliğimi, sevdiklerimi bu duvarlar arasında neden yitirdim o zaman? Buraya girdiğim halimle şimdiki halim bir mi sence? Neden her şeyim elimden alındı?"
Giray abinin titrek sesiyle söyledikleri boş odanın duvarlarında yankılanırken sesine başka bir ses karıştı. "Görüş süresi bitti!"
Zamanımızın bittiğini duymak içimde bir şeylerin kırılmasına sebep oldu. Giray abinin cezaevinde olduğunu duyduktan sonra bile böyle bir konuşma hayal etmemiştim, kendimi tam anlatamamın üzüntüsü içindeydim.
Masadan ilk Giray abi kalktı. Elinin dışıyla gözlerinin altını sildi. "Yine de... Geldiğiniz için teşekkür ederim... ikinize de. Sizi görmek iyi geldi."
Bedir ile birlikte masadan kalktık. Az önce birbirlerine bağıran iki kardeş sıkıca sarıldı birbirlerine. Bedir'in, abisinden ayrılmaması için zamanın durmasını isterdim. Ya da bir an önce Giray abinin hapisten çıktığı zamana kadar hızlıca geçmesini.
Bedir'den ayrıldıktan sonra karşısına geçtim. "Görüşürüz Giray abi."
Uzanıp kollarımı boynuna doladım. Bunu yaparken bir an bile tereddüt etmemiştim ama şimdi kötü bir tepki vermesinden korkuyordum. Neyse ki düşündüğüm olmadı, Giray abi de ellerini hafifçe sırtıma koydu. "Kendine iyi bak." dedim, geri çekilince.
Başı hafifçe eğildi. "Sağ ol, siz de kendinize iyi bakın."
"Bedir'e çok iyi bakacağım, söz." dedim, hafifçe gülerek.
Giray abi kaşlarını çatarak Bedir'e döndü. "Bir daha telefonlarımı açmamazlık yapmıyorsun! Beni bu dört duvar arasında hepten deli etme."
"Tamam." dedi başını sallayarak. Antrenmanlarda olduğunda duymuyordu telefonunu. Bazen benim telefonlarımı açmadığı da oluyordu.
"Ben, kendi numaramı da bırakayım güvenliğe. Bedir yine seni meraklandırırsa beni arayabilirsin." dedim. Giray abinin az önceki görüşmemizden dolayı mahcup olduğun görebiliyordum. "İlk görüşmemiz istediğimiz gibi olmadı ama bir sonraki görüşmeye tekrar geleceğim. Umarım beni tekrar görmek istersin Giray abi."
Giray abi bir bana, bir de Bedir'in ellerine kenetlenen ellerime baktı. Başını salladı. "Umarım gelmekten vazgeçmezsin."
"Vazgeçmeyeceğime emin olabilirsin." dedim, güven verici bir tonda.
"Güvenliğe emanetini bıraktım." dedi Bedir.
Giray abi gözlerini yumdu. Açtığında kızarıktı. "Yapma Bedir."
"Yapamayacağımı söyledim ama çok ağladı." dedi Bedir, omuz silkerek. Abisinin omzuna hafifçe dokundu. "Hadi, git. Kendine iyi bak." dedi, Giray abinin başında bekleyen görevliye bakarak. Giray abi ona doğru dönünce görevli beş dakika önce çıkarttığı kelepçeleri geri taktı. Giray abi saniyeler içerisinde görüşme salonundan çıktığında ortam eski kasvetli ve korkunç havasına geri büründü sanki.
Ben numaramı Giray abiye iletmeleri üzerine görevlilere bıraktıktan sonra cezaevinden çıktık. Caddeye çıktıktan sonra Bedir bir taksi durdurdu ve bindik. "Yıldız Tepe'ye." dedi Bedir.
Neresi olduğunu bilmiyordum. Bu yüzden sustum. Sona yaklaştığımızı hissediyordum çünkü.
Taksiden indikten sonra biraz taşlı bir yokuş çıktık. Ağaçların arasından geçtikten sonra geldiğimiz yer Marmara Deniz'ini tepeden gören harika bir yerdi. Bedir, üstündeki ince ceketi çıkartıp yere serdi. "Gel otur."
Beni ceketinin üstüne oturtturduktan sonra kendisi de yanıma oturdu. "Çok güzel bir yermiş." dedim, dayanamayarak. "Manzara harika."
"Evet, abimle çok severiz bu tepeyi. Sık sık gelirdik." Derin bir nefes aldı. "Yani, o, cezaevine girmeden önce."
"Neden buraya geldik peki?"
"Hakkımda bilmediğin şey kalmasın diye."
"Ben senin hakkında bildiklerimden..."
"Feyza." diyerek sözümü kesti. "Anlatacaklarımdan korkuyorsun, anlıyorum ama benim bunları sana anlatmaya ihtiyacım var."
"Korkmuyorum anlatacaklarından. Sadece kendini kötü hissedeceksen yapmak zorunda değilsin, onu söylüyorum. Ama madem anlatmamak daha kötü hissettirecek, dinliyorum seni."
"Açık konuşacağım." dedi, biraz bekledi. "Seninle bir geleceğin hayalini kuruyorum, güzel bir geleceğin. Bu dediğim belki bir ay sonra belki on yıl sonra olur bilmiyorum ama buna inanıyorum. Bu yüzden benim yanımda dururken aklında soru işaretleri, şüphe kalmasın istiyorum. Kimsenin bilmesine gerek yok, sadece sen bil ve beni anla istiyorum."
Benimle bir gelecek hayal ediyor...
Cümlelerinden sonra içim içime sığmadı. Uzanıp dudaklarına ufak bir öpücük kondurdum. "Anlat, seni anlayacağım."
Kapanan gözlerini hafifçe araladı. Alt dudağını ağzının içinde yuvarladı. "16 yaşına kadar herkesin sahip olmak istediği kadar iyi bir aileye ve hayata sahiptim. Evde annem ve babam tarafından seviliyordum, abim en yakın arkadaşımdı. Okulda çok iyi arkadaşlarım vardı, hatta... o zaman beni sevdiğine inandığım bir sevgilim bile vardı. Her şey harikaydı. Basketbola başlama sürecimi anlatmıştım, çabalayarak, annemin ve abimin destekleriyle olmuştu her şey. Her şey, 16 yaşında basketbol kariyerim anlamında en önemli çıkacağım gün başladı."
Söylediklerini hatırlıyordum, 'o gün annemi, babamı ve abimi kaybettim' demişti.
"Milli takım hocaları tarafından beğenildim. Mutlulukla eve dönecektim, o gün annemin de yanımda olup maçımı izlemesini isterdim ama işi vardı. Bu yüzden tek başıma eve döndüm. Abim askerdeydi, iki gün sonra dönecekti. Ama bize sürpriz yapmak istediği için iki gün önceden geleceğini söylememiş. Keşke söyleseydi."
Kucağında duran elini elimin içine aldım. Parmaklarımızı kenetledim. "Ben hayatımın o ana kadarki en önemli maçına çıkacağım için heyecanlanırken meğer hayatım kayıyormuş da benim haberim yokmuş. Hayatımın ellerimin arasından kaçışına seyirci bile olamadım. Maçtan döndüğümde her şey olup bitmiş, ben bir seyirci gibi Vedat abiden dinledim her şeyi."
Yutkundu. "Annem o zaman, üç dört aylık hamileydi. Annemin hamile olduğunu öğrendiğimizde abim izindeydi ve ikimiz de mutluluktan havalara uçmuştuk. Üstelik daha sonradan bir kız olacağını duyunca sevincimiz katlandı. Hemen isim yarışına girdik abimle. Anneme her gün farklı isimlerle geliyorduk ama annem hiçbirini beğenmiyordu. Aslında isimleri beğenmiyor değilmiş, acı çekiyormuş ama biz anlamadık. Babam, bizden de çok sevindi. Babam... garip bir adamdı. Anneme o kadar çok aşıktı ki, annem ve ondan gelen her şeye de aşıktı. Bizi de sırf annem için seviyordu. Bunun büyük bir takıntı olduğunu anlayamadık o zamana kadar. Neyse..." dedi, bir es verip.
"Annemin sevgilisi varmış." dedi, elimdeki eli kasıldı. Ne diyeceğimi bilemedim, sadece elini daha sıkı tuttum.
"Babamın polis olduğunu söylemiştim, o gün tatil günüydü. Annemle birlikte kahvaltı yapacaklarmış, ekmek almaya gitmiş. Sokakta yürürken telefonuna bir mesaj gelmiş, bir dosya. Bir DNA testi."
"Annemin bebeğinin başka bir adamdan olduğunu belgeleyen resmi bir dosya." Sesi titredi. "Babam bunu görünce delirmiş, inanmamış. Numarayı aramış. Telefonu annemin sevgilisi açmış. Adam zaten anneme uzun süredir ilişkilerini açığa çıkartmak için baskı yapıyormuş. Annem de benim ve abimin gözünde düşmemek için sürekli onu oyalıyormuş. Bebeğin, o adamdan olduğu da test ile birlikte kesinleşince adam kendi bebeğine başkasının babalık yapmasına katlanamamış. Babama, bebeğin kendisinden olduğunu telefonda anlatmış. Babam hâlâ inanmayınca annem ile birlikte olan videolarını falan göndermiş. Babam videolarını izleyince delirmiş. Bir hışımla eve doğru yol almış. O sırada bizim evin önünde olan adam annemi başka bir yere götürmek için onu ikna etmeye çalışıyormuş. Bize sürpriz yapmaya gelen abim, evde annemi zorla götürmeye çalışan adamı görünce kan beynine sıçramış ve olayları bilmediği için annemi korumaya çalışmış. Annem de her şeyin ortaya çıkacağı korkusuyla abime hiçbir şey söyleyememiş. Abim, askerden yeni dönmüş bir delikanlı olarak aklına gelen ilk şeyi yapıp, babamın salonun çekmecesinde duran silahına sarılmış."
Yutkunup, gözlerini ilk defa bana çevirdi. "Abim, silâhı ateşlemiş. İlk olarak abimi kaybetmişim orada. Annem, korku ve telaştan ne yapacağını bilememiş. Kapıdan çıkıp bahçede yardım için koşarken babam annemi kolundan tutup arabaya bindirmiş. Delicesine öfkeli olduğu için annemin yüzündeki korkuyu ve telaşı anlayamamış. Arabada tartışırlarken araba tırın altında kalmış."
Gözlerini yumup başını yana eğdi. "O tırın altında annemi kaybettim. Aynı gün içindeki ikinci kaybedişim."
Gözleri bana dönünce yutkundum. "Üzgünüm." dedim, dolan gözlerimle.
Başını iki yana salladı. "Sesleri duyan komşular polis çağırmış. Abim yaşadığı şoktan dolayı hareket edemeyince onu orada yakalamışlar ve cinayetin baş şüphelisi olmuş. Ben eve geldiğimde abimi ilk kez o gün bileğinde kelepçeyle gördüm. Polis arabasına bindiriyorlardı. Şoktaydım, müjdeli haberi vermek için eve gelirken abimi polis arabasına binerken görmeyi beklemiyordum. Hemen Vedat abiyi aradım. Ben abimin arkasından karakola giderken Vedat abi de oraya geldi. Abimi hemen sorguya almışlardı bile. O sırada annemin öldüğünü öğrendim, karnında bebeğiyle. Yıkıldım. Bunu atlatamadan babamın yoğun bakımda olduğunu da duyunca direkt hastaneye gittim. İki gün içinde babam yoğun bakımdan çıktı, kendine geldi. Yanına girdim, konuştum. Bana hiçbir şey anlatmadı. Sadece annemi sordu. Öldüğünü söylemek çok zor geldi. Ağladı sürekli. Annem onun her şeyiydi. Onsuz nasıl yapacağını sorguladı sürekli."
Acı bir gülümseme belirdi dudaklarında. "Yapamadı zaten. Annemin onu aldattığını ve hemen ardından öldüğünü öğrenmesi ona ağır geldi. İhanetle yaşardı babam ama annemsizliğe dayanamazdı. Onu son gördüğüm günün gecesinde, o sırada ben abimin yanında karakoldaydım, geçmiş olsuna gelen polis arkadaşlarından birini oyuna getirmiş. Arkadaşının silahını eline geçirdiği gibi kafasına sıkmış. Gözünü kırpmadan. Geriye bıraktığı iki çocuğunu düşünmeden kafasına sıkmış."
Öfkeyle ellini yumruk haline getirdi. "Ne olduğunu anlamayan, sadece hayatının kayışını izleyen iki oğlunu, bensiz ne yaparlar ne ederler demeden, kendi kafasına sıktı benim babam!" diye sitem etti.
Gözlerinden akan yaşı sertçe sildi. "Ertesi gün babamın ölüşüyle abimin cezaevine girişini aynı anda öğrendim. Ailemden geriye tek ben kaldım. Anneannem ve dedem vardı. Çok yaşlı oldukları için bana bakabilmeleri pek mümkün olmasa da bir süre onlarda kaldım. Birkaç ay sürdü zaten. Anneannem, bana anne sıcaklığıyla baksa da iki ay sonra vefat etti. Dedem de onun acısına sadece birkaç hafta dayanabildi. Artık, gerçekten kimsesiz kalmıştım, on altı yaşındayken."
Tekrar göz altlarını temizledi. "Yetimhaneye verildim. İki sene boyunca orada kaldım. Hayatımın en kötü günlerini zaten birkaç ay öncesinden yaşadığım için yetimhanede yaşamak o kadar zor gelmedi. Tüm ihtiyaçlarım karşılandı, sevgi dışında. Kimseyle konuşmadım, arkadaşlık kurmadım. Olanları duyan sevgilim çoktan beni terk etmişti zaten. Son zamanlarda o kadar çok terk edilmiştim ki, bunun bir daha tekrarlanmaması için kimseyi sevmedim. Annemin ve abimin çabalarıyla girdiğim takımı bıraktım. Çünkü her bir maçımda kenardan bana destek verecek annem ve abim olmayacaksa oynamanın da anlamı yoktu. Basketbola devam etmek sadece yaralarımı kanatacaktı, o kadar. Yetimhaneden çıktıktan sonra da Bursa'da kalamadım daha fazla. Bana acıdan başka bir şey vermiyordu bu şehir. Vedat abinin yardımıyla İstanbul'da iş buldum. Buradan bir çöp bile almadan kafamı alıp İstanbul'a gittim. Çok zor zamanlar geçirdim. Maddi olarak değil, manevi olarak. Vedat abi her zaman yanımdaydı, maddi eksikliğim olmadı. Zaten kazandığımı tek başıma harcıyordum, çoğu zaman bitiremiyordum bile. Ben de her ay kazandığımdan kalan parayı farklı farklı yetimhanelere, yuvalara, sığınma evlerine göndermeye başladım. Öyle binlerce lira değildi, elimde ne kadar varsa. Üç yüz, beş yüz... Elimden bu kadarı geliyordu çünkü."
Güzel yüreğini sevdim tekrar. "On sekiz yaşımdan beri sadece çalıştım. Ancak o zaman içimdeki bu sızı diner gibi oluyordu. Tabii hiçbir zaman dinmedi, o ayrı. Yine de aynı şeyleri yaşamamak için hiçbir yere bağlanmadım. Aynı iş yerinde yıllarca çalışmadım hiç, oraya bağlanmaktan korktum. Aynı evde bir yılı doldurduğum olmadı hiç, o evi sevmekten korktum. Çalıştığım yerlerde bir gün sohbetini sevdiğim kişiyle üst üste iki gün hiç konuşmadım, kalbime dokunur diye. Bir yeri, bir eşyayı, bir şeyi sevmekten korktum. Yine terk edilirim diye."
Bedir, dudaklarını birbirine bastırıp uzun süre sustuğunda elimin arasındaki elini okşadım. "Bedir..."
Elimi sıkıca tutup bana döndü. "On bir yıldır bir tek sana karşı koyamadı şu kalbim. Bir tek sana direnmek istemedi. Sen de beni bırakıp gitme."
Gözlerinden süzülen yaşları bu kez ben ellerimle temizledim. Yanaklarını okşadım. "Seni bırakıp gitmeyeceğim Bedir. Benim tarafımdan terk edilmeyeceksin, asla." dedim, keskin sesimle.
Ellerini ellerimin üstüne koydu. "Seni sevdiğim için bir gün bile pişman olmayacağım."
"Beni sevdiğin için seni, bir gün bile pişman etmeyeceğim."
"Ben de seni, geçmişinle ve bugünle, her halinle, sen olduğun için seviyorum.
Ellerini sırtıma koyup beni kendine çekti. Kollarımı boynuna dolayıp ona sıkıca sarıldım. Gözlerimizden ara ara düşen yaşlar omuzlarımızı ıslattı ama bu ilk değildi. Son da olmayacaktı. Nasılsa ne yaşarsak yaşayalım, yine birbirimizin omzunu ıslatacaktık, her zaman.
×××
"Daha iyiyiz, değil mi?" diye sordu Bedir, hafifçe bana doğru eğilerek. Yıldız tepeden sonra sahile inmiştik.
"Daha güçlüyüz." dedim, elini sıkarak. "Birlikte."
Minnetle gülümsedi. "Teşekkür ederim."
"Etme."
"Tamam." dedi, dudaklarını birbirine bastırarak. Telefonunu cebinden çıkartıp baktı. "Vedat abi yemeğe çağırıyor." dedi. "Ama bir saat sonra biletimiz var."
Vedat abiyi aradı ve İstanbul'a döneceğimizi söyleyip telefonu kapattı. Aklımda hala Vedat abinin evinde bugün yaşananlar vardı. Anlatacağını düşünmüştüm ama anlatmamıştı.
Sahilde yürürken elini sıkıca kavramıştım. Anlattığı şeylerden sonra Bedir'e olan saygım kat kat daha artmıştı. Çünkü ben annemin yokluğunu ve onun tarafından aldığım yaraları bile kaldıramamıştım, üstelik bunları yaşarken bana destek olan bir sürü insan vardı etrafımda. Ama Bedir on altı yaşından beri hayatla savaştığı yetmiyormuş gibi yalnızlıkla da savaşıyordu. Bu, benim ve birçok kişinin kaldıramayacağı bir şeydi.
Sahilde biraz yürüdük, ardından saati gelince tekrar deniz otobüsüne bindik. Bedir, omzuma yattı ve gözlerini dinlendirdi, belki de uyudu. Bugünün gerginliğiyle dün gece pek iyi uyuyamamış olmalıydı.
İstanbul'da inince Bedir, beni evime bırakmayı teklif etse de kabul etmedim. Benim ısrarım üzerine Bedir'in evine gittik. Kapıyı açtıktan sonra bana öncelik verdi içeri girmem için. Onun için öncelikle olduğumu bilmek, güzeldi ama bunu yaparken kendini geri plana itmesini sevmiyordum.
İçeri girdikten sonra Bedir'in elinin tutup koltuklara getirdim. O ayakta dikilirken ben koltuğa oturmuştum. Ellerimi dizlerime vurdum. "Gel, seni dizlerimde uyutacağım."
Gülümsedi. "Gerçekten mi?"
Başımı salladım. "Gerçekten."
Elini koltuğun kenarına yaslayıp birden üzerime doğru uzanınca afalladım. Dudaklarını alnıma bastırdı. "İyi ki, sen."
Kollarına elimi koydum. "İyi ki de sen."
Geri çekilip koltukta dizlerime uzandı. Ayakları koltuğun dışına sarkıyordu, bunu umursamadı. Ellerimi saçlarının arasına daldırdım. "Gözlerinden uyku akıyor, dün gece uyuyamadın değil mi?"
Gözleri kapalıyken hafifçe gülümsedi. "Evet, uyuyamadım. Nasıl bitecek, ne olacak diye düşünmekten kafayı yemek üzereydim."
"Nasıl geçti peki?"
Derin bir nefes verdi. "Korktuğum kadar kötü değil, umduğum kadar da iyi değil."
Gözlerini açıp baktı. "Abim adına özür dilerim. Seninle görüşmek için ısrar edince düşüncelerinin olumlu olduğunu düşünmüştüm. Bu kadar sert olmasını beklememiştim."
"Özür dilemene gerek yok. Abin de kendince haklı ve sana zarar gelmesini istemiyor. Senin de bir ara aklına getirdiğin gibi, benim, abinin cezaevinde olmasını aramızda bir sorun haline getireceğimi düşündü. Kendince önlemler almaya çalıştı belki de. Abinle ilk tanışmamızın böyle olmasını elbette istemezdim ama sorun değil. Ben abini sevdim, ilerde iyi anlaşacağımızı düşünüyorum."
"Ben de iyi anlaşacağınızı düşünüyorum."
"Ne kadar kaldı abinin cezaevinden çıkmasına?"
"Bir buçuk sene." dedi, nefesini verir gibi. "O günü yıllardır hayal ediyorum. Az kaldı."
"Az kaldı." dedim, elimi saçlarından yanağına çıkarttım bir an.
Aramızda uzun bir sessizlik oldu. Hala Vedat abinin kızıyla ne konuştuklarını, ona ne verdiğini anlatmamıştı. Fikirlerim vardı ama emin olmak istiyordum.
"Vedat abinin kızı, sana neden öyle davrandı?" Bedir'den ses gelmeyince endişeyle devam ettim. "Anlatacağım demiştin, o yüzden sordum."
Ciğerlerine nefes doldurdu. "Vedat abinin kızı... abimin kendinden bile sakındığı sırrı."
Bedir'in cebindeki şeyi görevlilere abisi için bırakmasından Giray abi ile ilgili olduğunu anlamıştım ama tam olarak çözememiştim. Şimdi ise her şey yerine oturmuştu.
"Anladım." dedim, başımı sallayarak. "Yarım kalmış bir hikaye mi?"
"Hayır." dedi iç çekerek. "Hiç başlamamış bir hikaye."
Bundan sonra ikimiz de konuşmadık. Ben, Bedir'in başının okşanmadığı onlarca yılın inadına saatlerce saçlarını sevdim. Saçlarına dokundukça acılarından pay edindim kendime. Çünkü sevmek, onun tüm yaralarını sarmaya gönüllü olmaktı.
×××
Bölüm nasıldı?
Bedir'in geçmişine ne diyorsunuz?
Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛
Seviliyorsunuz!💜
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro