46. Bölüm: Adım
Pazartesi atacağım dediğim bölüm yetişmedi. Bu yüzden her hafta cuma olan bölüm gününü iki haftada bir yapmak zorundayım. Arada ekstra bölümler gelebilir ama şimdilik iki haftada bir diyelim.
Keyifli okumalar!
×××
Yabancı olduğumuz duygular ve sonunu tahmin edemediğimiz durumlar bizi korkuturdu. Çünkü bize ne getireceğini ve bizden ne götüreceğini bilemezdik. Bu yüzden ablam da hamile olma düşüncesinden korkmuş ve bundan kaçmıştı. Aslında tek kaçtığı Erdem abiydi.
Ancak kaçacak yeri kalmamıştı çünkü Erdem abi kapının ardından kapıyı açmamız için bize sesleniyordu. Ablam ise hala karar veremediği için kapıyı açamıyordum.
"Feyza, aç şu kapıyı! İrem nerede? Delireceğim."
"Off, yeter be sizden! Açıyorum." diyerek ablamı dinlemeden kapıyı açtım ve Erdem abi hızla içeri girdi. "İrem nerede?"
Ben daha cevap veremeden biraz gerimde duran ve ayakta dikilen ablamın yanına doğru uçtu. "Sevgilim, kaç kere aradım. Açmıyorsun. Feyza markete gitti dedi ama yemedim. Yüzünden de anlaşılıyor zaten bir şey olduğu. Ne oldu?"
Erdem abi, ablamın çenesinden tutmuş yüzüne bakmak için kıvranırken ablam başını çeviriyordu. Başını Erdem abinin göğsüne yaslayıp beline sarıldı. Anında kocasından karşılık buldu tabii ki. "Eve gidelim." dedi ablam, mırıldanarak.
Onları böyle görmek, sevgilimi daha çok özlememi sağlamıştı.
"Yüzün kireç gibi olmuş, sabah da bir şey yemedin değil mi? İyi olduğuna emin misin?"
"Eminim dedim ya!" dedi başını yasladığı yerden kaldırarak. Ardından durdu, elini ağzına götürdü.
"Ne oldu?" dedi Erdem abi, kaşlarını çatarak.
"Kusacak." diye mırıldandım. Dediğim gibi de ablam, Erdem abiyi itleyip banyoya doğru koşturmaya başladı. Erdem abiyle birlikte arkasından koşturduk. Ablam klozete kusarken Erdem abi dünyanın sonu gelmişçesine tepkiler veriyordu.
"Sakin olur musun? Bir şeyi yok!" dedim Erdem abiyi sakinleştirmeye çalışarak.
"Nasıl bir şeyi yok?" dedi inanamayarak. "Kusuyor! Hastalandı kesin! Hastaneye gitmemiz gerek!"
"Sessiz ol." diyerek banyoya girdim ve kapıyı kilitledim. Ablamın yanına eğildim. Sırtını sıvazladım. "İyi misin?"
Başını iki yana salladı. "Hayır." Ardından tekrar eğilip kustu. "İğrenç bir şey." diyerek ağlamaya başladı.
"Tamam, geçti." diyerek sakinleştirmeye çalıştım. Bir süre daha kustuktan sonra ağzını çalkalayıp yüzünü yıkadı. Erdem abi ise apartmanı ayağa kaldırmaya niyetliydi. Oysa ki daha taşınalı bir sene bile olmamıştı. Bir daha taşınmanın yükünü çekemezdim.
Banyonun kapısını açtık. Erdem abi, hemen ablamın dibine girdi. "Ne oluyor böyle? Hasta mısın? Neden yemek yemeden çıkıyorsun evden?"
Ablam ise Erdem abinin onu tutmasına izin vererek ona yaslandı. "Kusmak istemiyorum, iğrenç." diyerek göz yaşı döküyordu.
Salona geldiğimizde ikisinin karşısına oturdum. Ablamın gerçeği ne zaman söyleyeceğini merak ediyordum. Ben de artık bu haberin duyulmasını ve özgürce sevinebilmeyi istiyordum çünkü. Şu an teyze olacağımı çığlık çığlığa beyan etmemem için beni durduran tek şey ablamın özel hayatına saygı göstermemdi. O ne zaman isterse o zaman söylerdi.
"Kalk, gidelim hastaneye. Kötü gözüküyorsun. Bir şeyden mi zehirlendin acaba? Mideni falan yıkasınlar."
Ablam, her ne kadar "Hayır, iyiyim. Zehirlenmedim." dese de Erdem abi pek ikna olmadı ve bana çattı. "Ne yedirdin karıma da böyle kötü oldu? Kusuyor?"
Kaşlarımı çatıp cevap vereceğim sırada ablam Erdem abinin kolunu tuttu. "Saçmalama, Feyza'nın suçu yok. Senin suçun!" dedi yüksek sesle.
Heyecanla dudaklarımı kemirirken ablamın artık söylemesini bekliyordum.
"Benim suçum mu?" dedi, Erdem abi hayretle. "Ne alaka? Nasıl benim suçum? Ben mi dedim sabahın köründe koştur koştur evden kaç diye!"
Ablam, zaten kustuğu için sinirli ve ağlamaklıyken ağzından çıkanı kulağı duymuyordu muhtemelen.
"Çünkü hamileyim Erdem!" dedi, bağırarak.
Erdem abi olayı anlamamış olmalı ki kaşlarını çattı. "Hamile olman nasıl benim suçum olabilir İrem? Ne saçmalı..." Cümlesini bitiremeden dondu kaldı. "Ne?"
Birazdan olabilecekleri göz ardı edemeyeceğim için yavaşça kapıya gittim. Zaten kimsenin benimle ilgilendiği yoktu.
"Hamileyim Erdem." dedi ablam, bu sefer duygusal bir sesle. Şu an onları kapıdan izlediğim için ablamın yüzünü göremesem de gözlerinin dolduğu sesinden belliydi.
"Nasıl... sen? Hamilesin?" diye sordu Erdem abi, tekrar.
Ablam başını salladı. "Evet. Test yaptım. Yine de hastaneye gidip emin olmamız gerekiyor ama..."
Erdem abi, ablamı kucakladığı gibi havaya kaldırdı. "Hamilesin!"
Ablam, çığlık atarak Erdem abiye tutundu. "Ne yapıyorsun Erdem?"
İkisi de gülerek birbirine sarıldı. "Kusacağım!" diyen ablamın yakarışıyla Erdem abi ancak durabildi. Ablamı yere indirdi ve yanaklarını tuttu. "Ben baba oluyorum İrem."
Ablam, Erdem abinin ellerinin üstüne ellerini koyup başını salladı. "Ben de anne oluyorum Erdem."
"Seni seviyorum sevgilim." dedi Erdem abi, ablama sarılarak.
Bu saatten sonra onları gözetlemenin uygun olmadığını düşünerek kapıyı çektim ve mutfağa, kahvaltı hazırlamak üzere gittim.
Sevinçle mırıldandım. "Ben de teyze oluyorum."
×××
Ablam ve Erdem abi şoku üstlerinden attıktan sonra hazırladığım kahvaltı sofrasına birlikte oturmuştuk. Neşeyle ve henüz yabancısı olduğumuz duyguların heyecanıyla geçen kahvaltı sonrası Erdem abi, ablamı kolundan tutarak hastaneye götürdü.
İkisi de heyecandan yerinde duramıyordu. Ablam, Erdem abinin harika ve aşırı tepkilerinden sonra kafasındaki olumsuz düşünceleri unutmuş gibiydi. Olması gereken de buydu zaten. Kötü düşüncelerinin, güzel duyguları yaşamasına engel olmaması gerekiyordu.
Zaten elimde olan telefonum çalınca bir anlığına korksam da ekranda gördüğüm isim aniden yüzümü gülümsemişti. Bedir arıyordu.
Hızlıca açtım. "Bedir?"
"Nasılsın güzelim?"
"İyiyim, öyle yatakta uzanıyordum. Sen nasılsın? Antrenmanlar nasıl gidiyor?"
"İyiyim. Antrenmanlar güzel gidiyor. Hatta bugünlük bitti bile."
"Harika. Yorucu muydu bugün?" dedim, onu gününden bahsetmesine teşvik ederek. Bana geçirdiği zamanı ve hislerini anlatmasını seviyordum.
"Pek yorulduğum söylenemez. Eğlenceli geçti hatta. Yunus, gerçekten eğlenceli biri. Ekibe renk kattığını söyleyebilirim." dedi gülerek. Yunus, hatta Bedir ile bile aralarında birkaç yaş olmasından dolayı Yunus abi, ile yüz yüze bir tanışma gerçekleştiremesem de Bedir'in anlattığı kadarıyla tanıyordum. Bu bile onu sevmem için yeterliydi. Çünkü Bedir'in anlattığına göre uyumlu ve sevecen biriydi.
Başkası olsa kendinden birkaç yaş küçük birine yardımcı antrenörlük yapmayı gurur meselesi haline getirebilirdi ama Yunus abi böyle şeylere takılmıyordu, sadece işini en iyi şekilde yapmaya çalışıyordu. Ki bunda Bedir'in kendini ön plana çıkartma gibi bir girişimi olmamasının da büyük etkisi olabilirdi. Aralarında alt üst ilişkisi yoktu.
"Eğlenceli geçmesine sevindim." dedim gülümseyerek. "Yunus abi ile tanışmak istiyorum gerçekten. Seni benden daha çok güldüren ve eğlendiren birini kıskanmadım desem yalan olur."
Kısık kahkahasını işittim. "Bana senden daha çok iyi gelecek birinin olabileceğini düşünmen beni üzer güzelim."
"Öyle mi diyorsun? Yunus abi ile birlikteyken arada aklına geliyorum yani?"
"Aklımdan çıktığın mı var sanki?"
Ben, erimekten buharlaşmaya geçmek üzereyken Bedir tekrar lafa girdi. "Bu akşam Yunus'un ikizlerinin birinci yaş doğum günü varmış. Beni de davet etti."
Yunus abinin minnacık ikizleri olduğunu biliyordum. Biri kız, biri erkekti. Yunus abi bundan o kadar çok Bedir'e bahsediyor olmalıydı ki, günlük konuşmalarımızda bile adları Bedir'in dilinden birkaç kez dökülüyordu.
"Yaa, öyle mi? Ne güzel." dedim sevinçle. "Gideceksin değil mi? Gitmezsen ayıp olur. Gitmelisin. Ne hediye götüreceksin?"
"Gideceğiz." dedi Bedir. "Yunus seni de davet etti."
"Beni mi?" dedim hayretle. "Beni nereden biliyor ki?"
"Seni bilmesine şaşırıyor musun?"
"Yani..."
"Gözlerimden bile sevdaya düşmüş bir adam olduğumu anlayabilirmiş, öyle dedi Yunus. Haksız da sayılmaz."
"Yaa, öyle mi dedi?" dedim, gülerek. İçten içe erimiş kül olmuştum ama.
"Evet, öyle dedi. Neyse, geliyorum size. Hazır mısın?"
"Ne? Daha hazır değilim." dedim hızlıca ayağa kalkarak.
"Önce birlikte gidip hediye falan bakalım. Sonra seni tekrar eve bırakırım, hazırlanırsın. Olur mu?"
"Tamam, olur." Hızlıca giyindikten sonra Bedir'in aramasıyla aşağı indim. Arabaya biner binmez sevgilimin güzel yüzüne baktım. "Hoş geldin güzellik" dedi, göz kırparak. Dayanamayıp uzandım ve yanağını öptüm. "Asıl sana hoş geldin yakışıklı."
Güldü. O da uzanıp yanağıma dudaklarını bastırdı. Dudakları yanağımdayken yanaklarını sevdim. Kendini biraz geri çektikten sonra dudaklarını alnıma bastırdı. "Çok özlemişim." dedi, derinden gelen sesiyle.
"Benim kadar özlememişsin." dedim, onun gibi derinden gelen sesimle.
Geri çekilip yakından gözlerime baktı. Gözlerime böyle içi gider gibi baktığında tüm varımı yoğumu önüne seresim geliyordu. "Kim demiş onu?" dedi, kaşlarını oyunbaz bir tavırla kaldırarak.
"Ben diyorum onu." dedim kocaman gülümseyerek.
Gözlerimdeki derin bakışları bir anlığına dudaklarıma indi. Ardından camdan dışarı baktı. Geri çekilip koltuğuna yaslandı. Derin bir nefes aldı. Arabayı çalıştırdıktan sonra göz ucuyla baktı. "Nereden, nasıl hediye bakabiliriz? Bir fikrin var mı?"
"Bilmem, oyuncak falan mı alsak?" dedim şüpheyle. "Ne oyuncağı alabiliriz ki? Hem daha bir yaşındaki çocuklara nasıl bir hediye alabiliriz?"
"Bir alışveriş merkezinden bakmaya başlayalım bence." dedim en sonunda. Başka türlü karar verme şansımız yoktu çünkü. Sabaha kadar düşünür dururduk böyle.
Alışveriş merkezine gelir gelmez arabadan indik ve bir oyuncak mağazasına girdik. Bir yaşındaki bebeklere göre alabileceğimiz şeyler bakıyorduk. Tüm oyuncaklar o kadar güzel ve o kadar şirindi ki!
"Bedir!" dedim, hayranlıkla. Ellerim ve ayaklarım istemsizce peluş ayılara gitti. "Şunların tatlılığına bak!" Elimdeki pembe tavşanı ona gösterdim.
Güldü. "Tavşan seçimimin ne kadar doğru olduğunu bir kez daha anladım." dedi imayla. Bana hediye ettiği tavşanlı peluş panduflardan bahsediyordu. Bütün bir kış severek giymiştim.
"Kesinlikle." dedim gözlerimi açarak. "Bana aldığın pandufları kışın evdeyken ayağımdan bir kez bile çıkarmadım ."
Gülerek yanağımdan makas aldı. Ardından elimdeki peluş tavşanı aldı. "Peluş tavşan koleksiyonuna bir tavşan daha ekleyelim o zaman."
"Ama..." dedim, elimden kayıp giden tavşana bakarak. "Biz Yunus'un bebeklerine hediye bakmak için çıktık. Bana değil!"
Kolunu omzuma atıp beni göğsüne çekti. Saçlarımı öptükten sonra kulağıma fısıldadı. "Sen de benim bebeğimsin."
İç çekerek göğsüne yaslandım. "Öyle mi?"
"Hıhım." diye mırıldandı, çenesi başıma yaslıyken. Önümüzde peluşlardan oluşan raflara bakıyorduk.
"Konumuza dönelim." diyerek konudan uzaklaşmaya çalıştım. "İkizlere ne hediye alacağız?"
Bilmiyorum, dercesine omuz silkti. "Hediye almayı beceremiyorum, bu yüzden seni çağırdım ya."
"Ha beni hediye için kullandın yani sadece?"
"Hayır güzelim." dedi yarı sitemli sesiyle. "Seninle geçireceğim fazladan bir dakikanın bile hesabını yapıyorum ben. Bu da o zamanlardan biri sadece."
Konuşmama izin vermeden uzanıp balık şeklinde bir peluşu aldı. "Bu olur mu?"
"Bilmem, olur mu?" diyerek dudaklarımı kemirdim. İkimiz de bu konuda berbattık.
"Hiç bir bebeğe hatta iki bebeğe hediye almak zorunda kalmadım." diyerek nefesini verdi.
"Yürümeye başlamışlar mı?" dedim, merak ederek.
Dudaklarından kıkırtı çıktı. Sesini zihnimin derinliklerine sakladım. "Evet. Birkaç adımlık da olsa yavaştan yürümeye başlamışlar. Her ne kadar güzel olsa da evin altını üstüne getiriyorlarmış. Yunus her ne kadar şikayetçiymiş gibi bahsetse de gözlerinden ne kadar mutlu olduğu belli oluyor. Çocuklarının gözlerinin önünde büyüdüğünü görmekten büyülendiği çok açık."
Güldüm. "Bebek onlar, şikayet edilir miymiş hiç?"
Konuşa konuşa mağazayı gezerken Bedir'e sürekli sorular soruyordum. Bildiği kadarıyla cevap veriyordu.
"İkizlerin isimleri ne?"
"Anıl ve Eylül. Fotoğraflarını gördüm, o kadar tatlılar ki."
"Yaa, peki Yunus abinin eşi? İsmi falan ne? Gördün mü hiç? Nasıl biri?"
"Çocuklarından falan sürekli bahsetse de eşi hakkında pek bir şey anlatmadı. Sadece isminin Aslı olduğunu biliyorum. Yüz yüze de hiç karşılaşmadık."
"Yunus abi anlattığına göre sevecen ve iyi biri. Aslı abla da öyle olmalı mutlaka. Bence o da çok hoş ve tatlı biri."
"Ailesindeki huzura bakılırsa eşinin de iyi ve anlayışlı biri olduğunu söylemek çok mümkün."
Mağazada aradığımızı bulmaktan tam ümidi kesmişken gözüme çarpan oyuncakla duraksadım. Bebeğin kenarlarını tutup yürüyebileceği bir oyuncaktı. Üzerinde düğmeler vardı.
"Şuna baksana Bedir." dedim heyecanla. "İkizler yavaş yavaş yürümeye başlamış ya, bence tam onlara göre."
Bedir de oyuncağa baktı ve bundan daha iyisini bulamayacağımıza karar verdik. Oyuncaktan iki tane aldık. Kasaya doğru ilerlerken içimde engel olamadığım bir teyze hissi gelmişti. Bedir'e bahsetmek istiyordum.
Köşede gördüğüm rengarenk çıngırakları elime alıp sallamadan duramadım. "Bedir, baksana çok tatlı."
"Evet ama ikizler çıngırak dönemini geçtiler bence."
"İkizler için değil." dedim heyecanla. "Benim yeğenim için."
"Gamze için mi?" dedi kafası karışmış bir şekilde. "Gamze epey büyük değil mi bunun için?"
"Hayır, Gamze için değil." dedim heyecanla. "Teyze oluyorum ben."
Kaşlarını çatıp birkaç saniye düşündükten sonra kaşları havalandı ve gülümsedi. "Ablan mı?"
Hevesle başımı salladım. "Evet."
"Çok sevindim. Hayırlı olsun."
"Sağ ol." dedim, sırıtmaktan yanaklarım ağrırken. "Bir teyze olarak yeğenimi her şartta düşünmem gerek. O yüzden bu da yeğenimin ilk oyuncağı olsun. Tabii Erdem abi benden önce davranmadıysa."
"Alalım o zaman." dedi, elimdekine bakarak. "Bunu mu beğendin?"
"Aslında şu da güzelmiş." dedim başka birine uzanarak. "Sence hangisi? Of karar veremedim. İkisini de mi alsam?"
Elimdekilerin ikisini de aldı. "İkisini de alabiliriz. Biri senden biri benden hediye olur yeğenimize."
Yeğenimize, demesi kalbime kalbime ağrı saplanmasını sağlarken bir şey söyleyemedim. Sadece aval aval başımı sallamakla yetindim. Bedir elindekileri sepete bıraktı ve kasaya gittik.
Mağazadan çıktıktan sonra alışveriş merkezinde dolaşırken güzel gömleklerin olduğu bir mağaza gördüm. Üstüme bir şeyler almam lazımdı.
Bedir'i elinden tutarak mağazaya çektim. "Vaktimiz varsa beş dakika bakalım mı?"
"Bakalım güzelim." dedi, arkamdan gelerek.
Mağazaya girer girmez Bedir'in elini bıraktım. Renkli gömleklere yönelirken tüm renkler güzel gelse de elimde kalan iki renk olmuştu: siyah ve beyaz.
Siyah ve beyaza olan aşkım hiç bitmeyecek gibiydi.
"Güzel mi? Hangisi?" dedim elimdekilerle Bedir'e dönerek. Kollarını birleştirmiş, yaslandığı yerden bana bakıyordu. Ne kadar güzel baktığını anlatmama gerek yoktu herhalde.
"Beyaz." dedi. "Yüzünü daha güzel ortaya çıkartıyor." Sonra söylediğini fark etmiş gibi kaşlarını çattı. "Ya da siyah. Aslında siyah da sana çok yakışıyor." Derin bir of çekti. "Çok güzelsin. Ne yapacağım?"
İç çektim. "Sen böyle konuşunca ben de ne yapacağımı, ne söyleyeceğimi bilemiyorum."
"Bir şey söylemene gerek yok sevgilim." dedi gülümseyerek. Sonra hızlıca doğrulup endişeyle baktı. Arda'nın beni kaçırmasından sonra bu kelimeden nefret eder hale gelmiştim. Her duyduğumda aklıma o geldiği için Bedir uzun süredir "sevgilim" kelimesini kullanmıyordu. Şimdi de ağzından kaçırmıştı.
Özür dileyeceği sırada öne atılıp elini tuttum. "Sorun yok sevgilim." Yanağına ufak bir öpücük bıraktım. "Seninle sardım tüm yaralarımı ben."
Gözlerime emin olmak ister gibi bakınca gömlekleri yerine geri koydum. "Öyle başka işin arasına alışverişimi sıkıştırmayalım. Başka bir gün çıkar bakarız."
"Beğendiysen alsaydın. Zamanımız var."
Omuz silktim. "Zaten çok kararsız oluyorum kendime bir şey alacağım zaman. Mağazadaki her şeyi deneyip öyle karar vermem gerekir. Akşama kadar çıkamayız buradan."
Bedir de bir şey almayacağımı kabullenince biraz daha dolaştık. Ardından Bedir beni eve bıraktı. İkizlerin hediyesini arabada bıraktım. Benim peluşumu ve ablamın miniği için aldıklarımızı yanıma aldım. Hemen vermeyecektim, Bedir ile birlikte olduğumuz bir zaman vermek istiyordum.
Bedir'in bana hazırlanmam için bir saat vermesi kalp krizi geçirmeme sebebiyet verecek türdendi. Bu yüzden oyalanmadan duşa girdim. Saçlarımı kurutur kurutmaz duştayken giymeyi planladığım siyah elbisemi giydim. Dizlerime kadar uzanan uçuş uçuş, hoş bir elbiseydi. Sade olması ise bu elbiseyi sevme sebebimdi.
Saçlarımı dalgalı görünecek şekilde maşa yaptım. Elimi tam zaten üç beş tane olan makyaj malzemelerine uzatacakken telefonum çaldı. Bedir arıyordu. Telefonu açıp kolumla omzum arasına sıkıştırdım. Elimi kreme uzattım. "Efendim?"
"Geldim, kapıdayım."
"Beş dakikaya geliyorum, bir şeyler süreceğim yüzüme." Makyaj benim için yüzüme bir şeyler sürmek demekti.
"Tamam, bekliyorum."
Telefonu kapattıktan sonra hızlıca "yokmuş gibi" makyaj yaptım. Ki zaten yoktu.
Çantamı ayarlayıp odadan çıktım. Babaanneme çıktığımı haber verdim. Onun hayır duasını aldıktan sonra da hızlıca ayakkabılarımı giydim. Hızlıca merdivenleri inerken yukarı doğru çıkan Güney ile karşılaştım. Beni baştan ayağı süzdü. "Oo bu ne güzellik Feyza Hanım? Bedir'in canına kastın mı var?"
"Teşekkürler canım." deyip yanağını sıktım. "Nasıl gidiyor sözlünle?"
Aşağılayıcı bir bakış attı. "Sanki bilmiyorsun."
"Ha sen bildiğimi biliyor musun?" dedim, safa yatarak. Hazal her şeyi ikimize de yetiştiriyordu maşallah.
Burnuma vurdu parmağıyla. Elini itledim. "Dokunma. Makyajım gidecek."
"Bedir kapıda ağaç olmuştu. Nereye gideceksiniz? Özel bir gece mi? Biz de gelelim mi?"
"Azıcık bizden uzak durun." dedim omzuna dokunarak. "Ayrıca gelebileceğiniz bir yer değil. Bedir'in kulüpten arkadaşı, ikizlerinin doğum gününe davet etmiş bizi."
Kaşlarını kaldırdı. "Sizi? Ooo, arkadaşlarına falan da dahil oluyorsun. O zaten senin ailene karıştı da senin ilk galiba?" dedi, şüpheyle.
"İlk değil, Vedat abi ve Kenan hoca var." dedim hızlıca. Beni hayatına dahil etmediğini ya da böyle olması için çaba sarf ettiğini düşünmüyordum. Böyle düşünmem için hiçbir sebep yoktu.
"Abisi de var ama neyse. Sen öyle diyorsan öyledir. Hadi git, kök salacak Bedir."
Uzatmadık ikimiz de. "Gidiyorum. Görüşürüz." dedim el sallayarak.
"Dikkat et kendine. Bir şey olursa ilk kimi arayacağını biliyorsun." dedi. Biliyordum, söylemesine gerek bile yoktu. "Tamam. Öptüm." diye seslendim. Gülüşünü duydum.
Kapıdan çıktıktan sonra karşı kaldırımda arabada oturan Bedir'i görmemle gülümsedim. Mahalleye arabayla gelse de içinde beklemeyi tercih ediyordu. Malum, mahalle kurtlar sofrasıydı.
Yanına oturur oturmaz ona dönerek gülümsedim. "Selam. Kusura bakma, merdivenlerde Güney lafa tuttu. Geciktim."
"Sorun değil, seni beklemekten sıkılmıyorum."
"Çünkü seni çok bekletmiyorum?" diye sordum, emin olamayarak.
"Hım," diye mırıldandı. "Emin miyiz?"
"Çok az bekletiyorum." diye düzelttim.
"Bu daha iyi oldu sanki." dedi gülerek.
O sırada üstünü incelerken siyah gömlek ve siyah pantolon giydiğini gördüm. Bir ay önce Bedir, kulüp toplantısına katılacağını söyleyerek benden yardım istemişti. Eşofmanlarla gidemezdi toplantıya. Bu yüzden dolabına gömlek ve ceket takviyesi yapmıştık. İçinde çok rahat olmasa da gömleğin duruşunu beğenmişti ve ara sıra giyer olmuştu. Bundan da şüphesiz en mutlu olan bendim. Gözlerim bayram ediyordu. Üstelik ikimiz de siyah ve uyumluyduk.
"Jilet gibi olmuşsun, maşallah." Güldü.
Elleri, saçlarımın uçlarına gitti ve parmaklarını kıvırcık bukleye doladı. "Saçlarının kıvır kıvır halini daha bir seviyorum."
"Biliyorum, arada aklını başından almak istediğimde yapıyorum böyle. Ondan sonra her şeye tamamsın zaten." dedim esprili bir şekilde.
"Her zaman aklımı başımdan alabilirsin. Kendini yormana gerek yok."
Espri yaptığımı bildiği için alınmadı. Elime öpücük kondurdu sadece.
Ardından arabayı çalıştırdı ve yola koyulduk. Yunus ve ailesi hakkında, bazen de kulüp hakkında sorduğum sorularla, belki bunalttığım, kısa yolculuğumuz göz açıp kapayıncaya kadar bitmişti.
Arabadan iner inmez Bedir hediyeleri arka kapıdan çıkartırken ben de etrafı inceliyordum. Güzel ve lüks bir semtti. Beyaz, iki katlı ve güzel döşenmiş bahçesi olan müstakil bir evdi. Çok şirindi ve bakar bakmaz sıcacık hissettirmişti.
Bedir'in yanıma gelmesiyle ona döndüm. "Hadi gidelim." dedi. Bana uzattığı eli tuttum ve birlikte bahçe kapısından girdik. Kapıya geldiğimizde Bedir'in elleri dolu olduğu için zile basmak bana düştü.
Zile bastıktan sonra gergince kapının açılmasını bekledim. Kapı; uzun boylu, sarışın ve yüzünde kocaman gülümsemesi olan bir kadın tarafından açıldı. Yunus abinin eşi olduğunu bakar bakmaz anlamıştım. Bizi görür görmez olabilecekmiş gibi gülümsemesi daha da büyüdü.
"Hoş geldiniz." dedi ve kapıyı aralayarak içeriye girmemizi beden diliyle gösterdi. Bedir ile birlikte aynı anda "Hoş bulduk." dedik.
O sırada uzun boyuyla ve buram buram yaydığı pozitif enerjiyle Yunus abi olduğunu tahmin ettiğim kişiyle karşılaştık.
"Oo Bedir, hoş geldin." Aralarında kısa bir selamlaşma geçti. Ardından bana döndü. "Hoş geldin Feyza."
"Hoş buldum Yunus abi." dedim çekinerek. Yunus abi gülümseyerek eşinin beline sarıldı ve bizi takdim etti. "Hayatım, Bedir'i zaten ismen biliyorsun. Takımımızın baş antrenörü."
"Yunus." dedi Bedir, çekinerek. Kendisinden böyle bahsedildiğinde utanıyordu. Yanlış olan bir şey yoktu aslında.
Yunus abi, Bedir'den sonra elini bana doğru uzattı. "Feyza ile ben de ilk kez karşılaşıyorum ama kendisinin Bedir için kıymetli olduğunu bilecek kadar onu tanıyorum."
"Tanıştığıma çok memnun oldum." dedi Aslı abla, Bedir ve benim elimi sıkarak.
"Ben de çok memnun oldum Aslı abla." dedim elini sıkarak. "Sadece Aslı desen yeter, öyle kendimi yaşlı hissediyorum. Oysa ki henüz yirmi beş yaşındayım." dedi gülerek.
"Peki, Aslı." dedim ben de aynı samimiyetle. Öyle bir aurası vardı ki, ona bakınca ister istemez gülümsemek zorunda hissediyordu insan kendini.
Tanışma faslından sonra içeri girdik. İçerisi fazla kalabalık değildi. İkisinin de tanıdıklarından oluşan samimi bir ortamdı.
Bedir ile yan yana oturduk. "Çok tatlı insanlar." dedim sessizce. Bunu söylemezsem kendimi eksik hissedecektim.
"Evet, öyle."
Gelen çığlık sesleriyle merdivenlerin başına çevirdim başımı. Sapsarı, ince saçları olan ve yerde emekleyerek bağıran çok tatlı bir bebekti. Üstündeki beyaz tüllü elbisesi yerde sürtünmekten buruşmuştu.
Aslı, koşarak kızı Eylül'ün yanına gidip onu kucakladı. "Kızım." diyerek sitemle konuştu. "Mahvettin elbiseni."
Eylül gülümseyerek annesinin başına omzunu koydu. Aslı da tüm sitemine rağmen kocaman gülümseyerek kızına sarıldı. Yanıma gelip oturdu. Yunus abi de kucağında aynı Eylül'ünki gibi sarı saçları ve parlayan mavi gözleri olan minik bir bebekle yanımıza geldi. Bu da Anıl olmalıydı. Anıl da üstünde yer yer buruşmuş olan beyaz gömlek, belinden düşmek üzere olan ve ayağına dolanmış pantolonu ve papyonuyla aşırı tatlıydı.
"Bu afacanlar durduğu yerde durmuyor. Haliyle yoruluyoruz." dedi Aslı gülerek.
"Çok tatlılar ikisi de, maşallah." dedim samimiyetle.
"Öyleler valla. Ee neler yapıyorsun Feyza? Kendinden bahsetsene." dedi Aslı, bana dönerek. Bir anda okların üstüme çevrilmesi beni gerse de Aslı'nın yüzündeki samimiyet heyecanımı aldı.
"Son bir aydır pek bir şey yaptığım söylenemez aslında. Ondan önce ise üniversite sınavı için hazırlanıyordum."
"Aa öyle mi? Ne güzel. Hangi bölümü istiyorsun?"
"Pastacılık istiyorum."
Aslı, tekrar gülümsedi. "Yaa öyle mi? Maharetin var mı yoksa öğrenmek için mi okumak istiyorsun?"
Benden önce Bedir cevapladı. "Feyza'nın eli aşırı lezzetlidir."
Bedir'e bakarak gülümsedim. "Evet, öyle olduğunu söylerler. Aslında benim yeteneğim daha çok yemekler üzerine. Pasta konusunda bir iddiam yok. Bu yüzden okulunu okuyarak pastacılığı öğrenmek istiyorum."
"Yemeklere el becerin varsa pasta yapmayı da kolayca öğrenirsin bence. Bir sonraki sene ikizlerin doğum günü pastasını yapmayı üstlenmek ister misin?"
"O zamana kadar güzel bir şeyler öğrenmiş olursam neden olmasın?" dedim gülümseyerek.
"Kaç yaşındasın Feyza? Oldukça genç duruyorsun."
"Yirmi iki yaşındayım."
"Gerçekten yirmi iki gibi değilsin. Hatta Yunus söyledi ama Bedir de yirmi yedi gibi durmuyor. Aşk insanı diri tutuyor gerçekten."
"Bizim hiç yaşlanmamamızdan belli değil mi?" dedi Yunus abi, esprili bir tonda.
Aslı, Yunus abiye gülerek baktı.
Yunus abinin kucağındaki Anıl elini bana doğru uzatınca elini tuttum. "Ne tatlısın sen."
Bir elini tutunca diğer elini de uzattı. "Kucağına gelmek istiyor." dedi Yunus abi gülerek. "Tutmak ister misin?"
"Olur." dedim gülümseyerek. Zaten teyze olacağım için heyecanlıydım, taze teyze halimle bir bebek görmek duygularımı pekiştiriyordu.
Anıl'ı kucağıma alıp dizlerime oturtturdum. "Nasılsın? Doğum günün kutlu olsun." dedim gülümseyerek. Anıl, elini yanağıma yaslayarak parmaklarıyla etimi sıkıştırmaya çalıştı.
"Babasından fıstık almayı öğrendi, o yüzden herkesin yanağını sıkıp duruyor." dedi Aslı.
Elinin içini öptüm. "Yakışıklı çocuk."
Eylül de Bedir'in kucağına gelmek istedi. Bedir buna pek istekli olmasa da onu kırmadı ve onu aldı.
"Ayy çok tatlı oldunuz. Çok yakıştı elinize çocuk." dedi Aslı, cıvıl cıvıl sesiyle. Bedir ile ikimiz göz göze geldik. Bir Eylül'e bir ona bakarken kucağına bebeğin ne kadar yakıştığını söylemek zorundaydım.
Simsiyah giyinmiş olan Bedir'in kucağında beyaz elbisesiyle ve masum yüzüyle Eylül o kadar tatlı duruyordu ki. Kendimi birtakım hayallere kaptırmaktan alıkoyamadım. Bedir'in bakışlarında da aynı duyguları görebiliyordum.
Bakışlarımı kaçırıp yutkundum. Kucağımda mızırdanan Anıl'ı Yunus abiye uzattım. "Huysuzlandı."
Bedir de Eylül'ü Aslı'ya geri uzattı.
"Utandırma çocukları Aslı." dedi Yunus abi, yüzündeki sırıtmayla. Söyledikleriyle yüzündeki gülüş çok tezattı.
"Ne dedim ki şimdi?" dedi Aslı, masum gözükmeye çalışarak. "Sadece çok tatlı gözüktüklerini söyledim."
Aslı, kocasının uyarısını takmadan tekrar bize döndü. "Ne kadar süredir birliktesiniz?"
"Altı ay oldu." dedi Bedir.
"Yaklaşık on aydır da tanışıyoruz." dedim.
Bir süre konuştuk. Bedir ile nasıl tanıştığımızdan bahsettik. Ardından Yunus abi ikizleri bahçeye çıkartmak isteyince Bedir ile birlikte gittiler.
Aslı ile yalnız kalınca daha derin sohbete daldık. En son soru sorma sırası bana gelince bana sorduğu sorulardan başladım.
"Yunus abi ile nasıl tanıştınız?"
"Yunus ile ben aslında hiç yan yana gelmeyecek iki kişiydik. Onun iyi bir hayatı vardı ama ben hayatımı hep zor yoldan kazandım. Ailem hiçbir konuda bana destek olmadı. Hep kendi çabamla bir yerlere gelmeye çalıştım. O üniversitede okurken ben bir yandan sınava çalışıyor bir yandan da bir spor salonunda çalışıyordum. Salonda müşterileri karşılıyordum. Danışma gibi bir şeydim ama yeri geldi temizlik de yaptım. Yunus da o sıralar benim çalıştığım spor salonuna geliyordu. Ara sıra gözüm takılıyordu ama sınava çalışıp işimi kaybetmemem gerekiyordu. Bu yüzden hiç ilgilenmedim. İlk adımı Yunus attı. Bana kendini tanıttı ve biz bir şekilde iyi bir arkadaş olduk. Ona hayatımın zorluklarının bir kısmını anlattım. Bu yüzden ben sınavı kazanana kadar aramızdaki ilişki arkadaşlığı geçmedi.
Yani yaklaşık iki yıl sürdü bu. İlk sene istediğim bölümü kazanacak puanım yoktu, tekrar hazırlandım. Ben tam Yunus'un üniversitesinde okul öncesi kazandım, Yunus mezun oldu. Aramızdaki beş yaş fark nedeniyle o iş hayatına atılırken ben üniversiteyle yeni tanışıyordum. Sınavı kazandıktan sonra da salonda çalışmaya devam ettim. Tabii bundan sonra Yunus'un bana olan tavrı değişti, daha samimi olmaya başladık. Bir şekilde bana açıldı, duyguları karşılıksız değildi. Ona duygularımı ben de açtım ama onun istediği gibi bir ilişki yaşayamayacağımızı baştan anlattım. Onunla sürekli gezip eğlenemezdim. Okulumu en kısa sürede bitirmem lazımdı, okuyabilmem için ise çalışmam. Zorluklarla dolu hayatımda ona istediği ilgiyi veremezdim ama Yunus bunu dert etmedi. Önceki arkadaşlık ilişkimizden pek farklı geçmedi sevgiliykenki günlerimiz. Sadece artık birbirimize sevgi ile bağlı olduğumuzu sürekli dile getirmesek de biliyorduk. Gözlerimizle anlaşıyorduk.
Ben üniversiteyi bitirene kadar Yunus çalışsa bile bir yolunu bulup her gün salona gelmeye devam etti. Bu sıradan günlerimiz ben okulumu bitirene kadar, yani dört sene sürdü. Dört senenin ardından Yunus bir gün salona geldi ve işim bitene kadar beni bekledi. Normalde de beklerdi ama bu sefer daha farklıydı, işimin bitmesi için ekstra çaba sarf ediyordu. Neyse, işte mesai saatim bitince salondan çıktık. Beni sahil kenarına getirdi ve güzel, uzun bir konuşma yaptı. Konuşmasını da güzel bir evlilik teklifiyle sonlandırdı.
Ben okuldan daha yeni mezun olma ve boşluğa düşme sürecimde ne cevap vermem gerektiğini bilemedim önce. Sonra şunu düşündüm. Ne olursa olsun, iş bulsam da işsiz kalsam da bundan önceki yıllarımız gibi yine birlikte olacaktık. Evlilik sadece bu işi resmileştirecekti. Kabul ettim, zaten aksini söylemeye dilim elvermezdi. Ardından sade bir nikahla evlendik. Küçük bir eve yerleştik. Yunus, ailesinden dolayı güzel bir ev alabilirdi ama biz kendi paramızla bir yere gelmeyi seçtik. Ben bir kreşte çalışmaya başladım, Yunus zaten bir basketbol kulübünde çalışıyordu. Ailemizden yardım almadan bir ev almayı düşünüyorduk ama bu öyle kolay değildi tabii.
Evliliğimizin ikinci yılında hamile olduğumu öğrendik. Yunus'un babası bu evi bize torun hediyesi olarak verdi ve kabul etmediğimiz takdirde bizle görüşmeyeceğine dair büyük yeminler etti. Biriktirdiğimiz parayla kendimize bir ev alabilirdik ama bu kadar büyük bir ev hayaldi sadece. Elimizdeki parayı onlara vermek şartıyla kabul ettik. Babam, verdiğimiz parayı aldı ama birkaç hafta sonra o parayla benim için bir kreş aldığını söyledi. Anıl ve Eylül doğana kadar bu sefer babamın kreşinde çalışmaya devam ettim. İkizler doğduktan sonra çalışmayı bıraktım. Güvendiğim bir arkadaşımın müdürlüğünde ve başka öğretmenlerle kreş hala aktif ama ben bir süre daha çalışmayı düşünmüyorum. İkizlerin adım adım nasıl büyüdüğüne şahitlik etmek mükemmel bir şey ve ben onların bir saniyesini bile kaçırmak istemiyorum. Bu yüzden ikizler biraz daha büyüyene kadar onlarla birlikte olmayı düşünüyorum. Ne zaman kendimi onlardan ayrılmaya hazır hissederim bilmiyorum ama mesleğimi bırakamayacağım da bir gerçek."
Aslı ve Yunus abinin mücadeleyle dolu hayatını dinlerken istemsiz bir şekilde ikisiyle de gurur duymuştum. İkisi de kendi hayatlarından taviz vermeden birbirlerini hayatlarına dahil edip birlikte mücadele etmişlerdi. İmrenmiştim.
Aslı ile biraz daha sohbet ettikten sonra pasta kesildi. Hediyeler de dağıtıldıktan sonra bir saat daha durduk. Ardından bu güzel gün için ikisine de teşekkür ederek evlerinden ayrıldık.
Mayışmış bir şekilde arabada cama yaslanırken az daha uyumak üzereydim.
"Feyza? Uyudun mu?"
"Hayır." diye mırıldanarak doğruldum. "Eve mi geldik?"
"Hayır. Sana söylemek istediğim bir şey var. Biraz konuşalım mı?"
Camdan dışarı baktığımda sahildeki dondurmacımıza geldiğimizi gördüm. "Olur." dedim başımı sallayarak.
Arabadan inince tenime birden değen soğukla irkildim. Bedir de bunu fark edip belime kolunu sardı. "Soğuk mu? Üşüdün mü?"
"Uyuyordum az daha, ondan, birden hava çarptı." diye açıkladım.
"Dondurma alayım mı sana?" dedi üstten, yüzümü görmeye çalışarak. Başımı iki yana salladım. "Yok iyi böyle." Beline sarıldım usulca.
Dudaklarını saçlarıma bastırdı. Birlikte banka oturduk. Başımı omzuna yasladım. "Çok huzurlu burası."
O da başını başıma yasladı. "Burası da öyle."
"Çok güzel vakit geçirdik. Orada tanıştığım herkesi çok sevdim."
"Evet, ben de çok eğlendim."
"Yunus abi ve Aslı birbirine ne kadar güzel aile olmuş, değil mi?" dedim, onlara imrendiğimi bir kez daha belli ederek.
"Evet öyle." dedi, başını hareket ettirdiğini hissediyordum.
"Zorluklarla mücadele ederek kazanılan şeylerin kıymeti daha bir farklı oluyor bence."
"Öyle."
"Biz de kolay yollardan geçmedik Bedir. Onlar gibi birbirimize sahip çıkalım." dedim, beline daha çok sarılarak.
"Olur, sahip çıkalım bize." dedi o da daha sıkı sarılarak.
Bir süre öyle kaldık. Ardından Bedir, benden uzaklaştı. İstemeyerek ondan uzaklaşmış bulundum. Yüzüne baktım. "Bir şey mi oldu?"
"Yunus bugün dedi ki, 'Ne olursa olsun ilişkinize şüphe ya da yalan sokmayın. Kötü bir olay bir şekilde halledilir ama bu ikisinin affı yoktur.' Ben de bunun üzerine çok düşündüm."
Söylediği şeyle kaşlarımı çattım. "Güzel söylemiş ama bunun bizimle ne alakası var?"
"Çünkü," derin bir nefes verdi. "Artık hayatımı tam anlamıyla bilmeni istiyorum."
"Anlamadım." dedim huzursuzca. Konuştuğumuz şeyler hiç hoşuma gitmemişti. "Senin hayatını zaten biliyorum ben Bedir."
Başını iki yana salladı. "Hayır, bilmiyorsun. Bilmen gereken hiçbir şeyi bilmiyorsun. Geçmişte ne yaşadığımı bilmiyorsun."
"Neyi bilmiyorum? Anlat, bileyim o zaman. Ben seni bugününle sevdim Bedir. Geçmişin beni ilgilendirmez. Eğer anlatmak istiyorsan, anlatmamak kendini kötü hissettiriyorsa anlat. Seni asla yargılamam."
Başını iki yana salladı. Elleriyle yüzünü kapattıktan sonra açıp bana baktı. "Abim seninle tanışmak istiyor. Bunu bana uzun zaman önce söyledi ama sana söyleyecek cesareti ancak kendimde bulabildim."
"Anlayamıyorum Bedir." dedim şaşkınlıkla. "Konudan konuya atlıyorsun."
Başını iki yana salladı. "Hala aynı konudayız."
Başını kaldırıp gözlerime baktı. "Benimle Bursa'ya, abimin yanına gelir misin? O zaman her şey daha net olacak."
"Bedir..." dedim sitemle. Bir şey anlamıyordum. Ne cevap vermem gerektiğini bilmiyordum.
"Aklının karıştığını biliyorum çünkü düşündükçe benim de karışıyor ama senden sadece bana güvenmeni istiyorum."
"Sana güveniyorum." dedim tereddütsüz bir şekilde.
"Seni geleceğimde, her anımda yanımda istiyorum ama bunun için geçmişim konusunda şeffaf olmalıyım. Bu, bizim için sana karşı attığım şimdilik en büyük adım." Derin bir nefes aldı. "Benimle Bursa'ya, abimle tanışmaya gelir misin?"
İsmini sürekli duyduğum ama kendisini görmenin ve hatta sesini duymanın mümkün olmadığı kişiyi görmek istiyordum. Büyük bir merak duyuyordum ama vereceğim cevabın merakla alakası yoktu. Bedir istiyorsa, gelecektim.
"Gelirim." dedim, gözlerimi gözlerinden kaçırmadan. Ona güvenmekte bir an bile tereddüt etmediğimi gözlerimden görmesi gerekiyordu.
Dahası, şüpheyle bakan gözlerinin bunu görmeye ihtiyacı var gibiydi.
×××
Bölüm nasıldı?
Bir sonraki bölüm Bursa'ya gidiyoruz. Hazır mısınız?
Yunus ve Aslı'yı sevdiniz mi? Onları daha çok göreceğiz.
Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛
Seviliyorsunuz!💜
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro