44. Bölüm: Maç
Medya: Feyza ve Bedir temsili
Gecikmeler için kusura bakmayın. Size uzun bir bölüm getirdim. Yorumlarınızı bekliyorum. Keyifli okumalar.❤
×××
"Benim takımımın maçı."
Şaşkınlıkla gözlerim aralandı. "Senin takımın mı?" Hevesle atıldım. "Altuğ da oynayacak mı?"
Kaşlarını çattı. "Oynatacaktım, vazgeçtim."
"Ya Bedir! Ne demek vazgeçtim! Oynat çocuğu! Hem ben gördüm çok güzel oynuyor."
Kaşları şaşkınlıkla havalandı. "Nerde gördün?"
"Senin ilk iş gününde, ben de oradaydım ya." dedim çok normal bir şekilde.
"Senin o 'çok güzel oynuyor' dediğin çocuk bana 'yeteneksiz' dedi. Basketboldan anlamadığı buradan belli."
"Aman canım, o sana öylesine dedi onu. Sen de amma taktın kafaya." dedim önemsiz bir şey söylüyormuş gibi ama Bedir cidden o lafa alınmıştı.
"Altuğ yakışıklı kaslı bir şey mi?" dedi Hazal lafa atılarak.
Güney, bir eliyle Hazal'ın elini tuttuktan sonra diğeriyle Bedir'in omzuna vurdu. "Biz gelmiyoruz kardeşim, size iyi eğlenceler."
"Of, bir durun." dedim Güney'i kolundan tutarak. "12 yaş grubunu çalıştırıyor Bedir zaten."
Aklıma gelen şeyle Bedir'e döndüm. "Yeni antrenör geldi mi? Kenan hoca bir ay sonra getireceğim, demişti."
Cıkladı. "Yok, nerde! Hatırlatıyorum sürekli, bugün yarın derken geçiştiriyor. Ben de takıma yavaş yavaş alıştım. O yüzden pek üstüne düşmüyorum ama en fazla bir ay daha gider bu böyle. Gerçek bir antrenöre ihtiyacımız var."
"Bence böyle de idare ediyorsun. Hadi geç kalacağız maça. Gidelim bir an önce." dedim ve evi üstten bir şekilde toplayıp evden çıktık.
Arabaya atlayıp kulübün önüne geldik. Arabadan indikten sonra içeri doğru yürümeye başladık. Yanımda, Bedir'in bana refleks olarak uzattığı eli tuttum. Çünkü diğer elinde telefon vardı ve bana bakmıyordu.
"Hocam?"
Önümüze geçen bir kadın Bedir'i muhatap alıp direkt ona doğru döndü. Bedir'in rahatça konuşabilmesi için elini bıraktım. "Hocam, bizim çocukların maçı varmış bugün. Biz de izleyebilir miyiz?"
Bedir gülümseyerek başını salladı. "Tabii ki, izleyebilirsiniz ama antrenman sahasında değil ikinci sahada olacak. Bir saat içinde başlar."
Kadın, Bedir'in gösterdiği yere bakarak gülümsedi. "Tamam, hocam. Sağ olun."
Kadın arkasını dönüp ilerlerken Güney, Bedir'in omzuna vurdu. "Hoca da oldun demek. Çok havalı!"
"Havalı mı? Bütün gün çocuklarla kafa patlatırken gel söyle bir de bunu."
Az önce bıraktığım elini tutup diğer elimi de koluna sardım. Çenemi koluna yaslayıp alttan bir bakış attım. "Hocalık yakıştı ama sana."
Bana dönüp çarpık bir bakış attı. "Hım? Öyle mi diyorsun?"
Başımı salladım. Gülerek uzanıp saçlarımı öptü. Sahaya geldikten sonra Bedir, kenarda birileriyle konuşarak oturan Kenan hocanın yanına yönelince biz de peşinden gittik.
Yanına birkaç adım kala Kenan hoca başını çevirdiğinde bizi görünce ayağa kalktı. "Oo, hoş geldiniz gençler."
"Hoş bulduk." dedim. Diğerleri hocayı tanımadığı için baş salladılar.
"Arkadaşlarım maçı izlemek için geldiler hocam. Güney ve Hazal." dedi ikisini eliyle göstererek. Ardından elini Kenan hocaya uzattı. "Kenan hocam, kulübün basketbol A takım antrenörü."
"Tanıştığıma memnun oldum gençler. Tekrar hoş geldiniz." dedi Kenan hoca ve ellerimizi sıktı tek tek. Ardından Bedir'e döndü. "Maçı erken saate almamız sorun olmadı umarım?"
"Yok, hayır. Aksine çok iyi oldu. Bayağıdır basketbol maçı da izlemiyordum." diye yanıtladı Güney, Bedir yerine.
Bedir de gülerek Güneyin omzunu sıktı. "Aynen öyle hocam, bir sıkıntı olmadı. Çocuklar toplandı mı?"
"Arka taraftalar, toplandılar. Heyecanlılar. Bu, takımla çıkacakları ilk maç ama şunu da söylemeliyim ki: hocalarına çok güveniyorlar. Yani, onlara destek olup güvenlerini boşa çıkarmamalısın."
Bedir sıkıntılı bir nefes verdi. "Bir ay içinde hoca bulacaktınız takıma, iki ay oldu neredeyse."
Kenan hoca gülerek Bedir'in omzunu sıktı. "Bulacaktım, hatta bulmuştum bile ama baktım sen takımla çok iyisin. Dedim, ben en iyisi sana yardımcı antrenör araştırayım. Mevkii değişince tüm araştırmalarda başa döndüm."
Bedir histerik bir şekilde güldü. "Dalga geçmeyin hocam."
Kenan hoca omuz silkti. "Çok ciddiyim."
Bedir, gülerek başını iki yana salladı. Kenan hocanın söylediklerine pek inanmamıştı ama hoca epey ciddi duruyordu. Kenan hoca da üstünde durmadı ama niyeyse Kenan hocanın doğru söylediğini düşünüyordum.
"Neyse, hocam. Ben bir takıma bakayım. Heyecanlarını alıp geliyorum. Zaten uzun zamandır bu maça hazırlanıyoruz. Kaygı duyacakları bir şey olmayacak."
Kenan hoca başını sallayıp yerine oturdu. Biz oradan uzaklaşırken sahaya göz süzdüm. Tribünlerde tek tük insanlar vardı. Muhtemelen çocuklarının sahaya çıkmasını heyecanla bekleyen velilerdi.
Bedir, eliyle tribünleri gösterdi. "Siz isterseniz geçin oturun bir yere."
"Tamam koç, biz buralardayız." dedi Güney, Hazal'ın elini tutarak. Tribünlere doğru ilerlediler.
"Ben de gideyim mi?" dedim.
"Yani, istersen..." dedi Bedir, omuz silkerek.
"Gelip Altuğ'a baksam?"
"Hayır." dedi hemen. "Tamam, sen de git Güneylerin yanına. Geleceğim daha sonra."
"Ama..." dedim dudak bükerek. Niyeyse Altuğ'a karşı kanım çok ısınmıştı. Çok tatlı bir çocuktu.
"Seni görünce tüm ciddiyeti gider onun. Ciddiyetsiz bir şey zaten." dedi memnuniyetsizce.
"Of, tamam." dedim omuzlarımı düşürerek. "Maç bitimi tebrik ederim artık."
"Ama bana maçtan önce 'başarılar' öpücüğü verebilirsin?" dedi kaşlarını kaldırarak. Bir adımda dibine gelmişti.
Kaşlarımı çattım. "Yok sana başarılar öpücüğü falan. Fırsatçı."
"Ama benim buna ihtiyacım var." dedi ve bir bakışla etrafı kontrol ettikten sonra belimden tutup kendine çekti. Yanağıma eğilip dudaklarını bastırdı. Uzunca bir süre öyle kalınca göğsünden ittirdim. "Tamam Bedir, abartma."
Gülerek geri çekildi. "Tamam tamam. Utanma."
"İnsan içindeyiz, ayıp!" diye kızdım.
"O zaman maç bitimi 'tebrikler' öpücüğümü baş başa olduğumuz bir zaman alırım." dedi, gözleri dudaklarıma kayarken.
Ağzım hafifçe aralandı. Şaşkınlıkla baktım. Bedir bugün feci bir şey olmuştu. "Hii!" dedim elimle ağzımı kapatıp. Gerçekçi olsun diye gözlerimi etrafta gezdirdim. "Ne biçim konuşuyorsun öyle! Ayıp ayıp! Duymamış olayım. Koş git takımının yanına."
"Bunu 'evet' olarak algılıyorum. Maç sonu görüşürüz canım." dedi ve yanağımdan makas aldı. Ardından arkasını dönerek sahadan çıktı ve gözden kayboldu.
Yüzündeki gülümsemeyi bozmadan arkasından baktım. " 'Canım' mı? Canın mıyım sahiden? Canını yerim! Yani kendimi mi?"
Yüzündeki gülümsemeyle Güney ve Hazal'ın yanına gittim. En önden beşinci sıraya oturmuşlardı. "Kay, kay şöyle." diyerek Güneyi bir sandalye atlattırdım ve ortalarına oturdum. "Kız, ne kara kedi gibi aramıza giriyorsun?" diye çemkirdi Hazal.
"Yan yana olunca hemen flörte başlıyorsunuz. Sizin o hallerinizi çekemem." dedim omuz silkerek. Karşılığında Hazal saçımı çekti. Eline vurdum. Ardından ben de saçını çektim.
"Tamam, kızlar. Sakin!" dedi Güney araya girerek. İkimizin ellerini sahiplerine iletti. Kollarımı göğsüme bağladım.
"Bakar mısınız?"
Arkamızdan seslenen kişiye doğru aynı anda üçümüz de döndük. İki tane kırklı yaşlarda kadın bizim iki sıra arkamızda oturuyorlardı.
"Buyurun teyze? Bize mi dedin?" dedi Hazal.
Kadınlardan sarışın olanı eliyle beni gösterdi. "Size seslenmiştik aslında. İsminiz neydi?"
"Ben mi?" dedim şaşkınlıkla. İkisi de aynı anda başlarını salladı. "İsmim Feyza?" dedim soru sorar bir tonda.
"Feyza." diye tekrar etti, diğer esmer olan kadın başını sallayarak. "Güzelmiş."
"Acaba sen bizim Bedir hocanın neyi oluyorsun?"
Bir süre soruya cevap verip vermemek arasında kaldım. Neden soruyordu ki?
"Neden soruyorsunuz?" dedim.
Sarışın kadın, esmer olanı dürttü koluyla. "Kardeşi falan herhalde."
"Ne kardeşi? Kendisi sevgilisi olur Bedir hocanın." dedi Hazal, sinirle öne atılarak. Bedir'in kardeşi olarak anılmaya benden daha çok sinirlenmişti.
"Sevgilisi misin gerçekten?" dedi ikisi de.
"Evet. Sorun nedir?" diye sordum. Olayı hâlâ anlamamıştım.
"Ben sana dedim, böyle boylu poslu yakışıklı adam boşta değildir. Kızı boşuna heveslendirdik."
"Aman, bu gençlerin hali belli mi olur? Bakarsın yarın ayrılırlar. Hem, bizim suçumuz mu sanki? Parmağında yüzük bile yoktu."
"Parmağında yüzük yok diye balıklama atlamamız bizim suçumuz olabilir birazcık. Baksana, sevgilisi varmış. Hem evli olup da yüzük takmayan bir sürü insan var. Hocaya sormalıydık önce."
"Ne deseydik hocaya? 'Hocam biz sizi çok beğendik de bir kıza düşündük. Acaba sevgiliniz var mı?' diye mi soracaktık? Ayıp yani."
"Aman ne ayıbı? Bunlar hayırlı meseleler sonuçta. Ayıbı falan olmaz. Hem bu kızdan daha güzeldi bizim kız."
"Vallahi bu kız da bir içim su. Hiç öyle deme. Fena da yakışmışlar."
"Hanımlar hanımlar!" diyerek ara girdi Güney. "Ne oluyor, bize de sakince söyleseniz?"
Sinirle gözlerimi kapattım. Anladıklarımın doğru olmamasını ümit ettim. Gözleri açıp Hazal'a döndüm. O da olayı anlamış, kaşlarını çatmıştı. Bir tek Güney anlamamıştı. Şaşırmamıştık.
"Kusura bakma, kızım." dedi kadınlardan daha ılımlı olanı. "Biz Bedir hocayı bizim mahalleden bir kıza düşünmüştük ama sevdiği olduğunu bilmiyorduk. Hata ettik. Size de mutluluklar."
Buldukları kızın benden daha güzel olduğunu iddia eden kadına çatık kaşlarımla baktım. Bir şeyler söylemek istesem de kıskançlıktan gözüm dönmüş gibiydi.
"Nerede kalmış öyle her parmağı boş gezene kız bakmak?" dedi Hazal, içindekileri bir nebze dile getirerek.
"Haklısın, tekrar kusurumuza bakmayın."
Hazal, tekrar lafa gireceği zaman koluna dokunarak onu durdurdum. "Sorun değil." dedim sonunda konuşabildiğimde. "Umarım bir daha bir ilişkisinin olup olmadığını soramayacağınız kadar uzak olduğunuz birine kız ayarlamaya kalkışmazsınız. Kaldı ki böylesine tanımadığınız birinin içini bilemezsiniz. Kötü kalpli biri olursa iki tarafa da yazık etmiş olursunuz." dedim keskin sözcüklerle. "İyi günler."
Cevap beklemeden arkama döndüm. Tırnaklarımı pantolonumun üstünden dizime batırıyordum. Sinirlenmiştim.
"Şunlara bak ya! Laflar da o biçim! Yok o kız daha güzelmiş de bilmem ne! Gel sen benim külahıma anlat!" dedi Hazal hararetle.
Onun gibi yükselmemek için kendimi zor tutuyordum. Dudaklarımı sinirden kemirmeye başladım. Derin derin nefesler aldım.
"Gaza getirmesene kızı. Nerden bilsinler Bedir'in sevgilisi olduğunu? Öyle her eli boş gördüklerini potansiyel damat adayı yapacaklarsa ben elli kere damat olmuştum."
"Güney!"
"Aşkım, mesela yani. Örnek verdim. Feyza, sen de çocuğa boşuna atar gider yapma. O ne bilsin böyle bir şeyle karşılaşacağını?"
Güney'in moral vermekten hallice konuşmaları biraz olsun işe yaradı. Bedir'in suçunun olmadığını tabii ki biliyordum ama bir anlık da olsa onu başka birinin yanında düşünmek, sinirlerimi alt üst etmişti. Adının başka biriyle anılması bile sinir bozucuydu.
"Bedir'e bir şey söyleyecek değilim." dedim, rahat olmaya özen göstererek. "Bir suçunun olmadığını biliyorum."
O sırada Bedir, çocuklara bakmak için çıkıp gittiği kapıdan tekrar içeri girdi. Kulağında telefonla konuşuyordu. Sahaya doğru girerken başını kaldırıp tribünlere doğru baktı. Gözleri bizi bulduktan sonra gülümsedi.
Bir şey anlamaması için ben de gülümsedim. Başıyla ufak bir hareket yaptıktan sonra sahada yürümeye devam etti ve Kenan hocanın yanına vardı. Telefonunu kapatıp onunla konuşmaya başladı.
"Kızım baksana, senden başka birini gördüğü mü var?" diyerek koluyla beni dürttü ve tekrar savunmaya geçme ihtiyacı hissetti Güney. Bunlar da iyice bozacı-şıracı ikilisi olma yolunda ilerliyorlardı.
"İsterse görsün Güney. Bir de sevgilisi varken başka kızlara bakmıyor diye madalya mı takalım? Nedir yani?" diyerek diklendi Hazal.
"Sen neden benim her lafıma kulp buluyorsun ki sevgilim? Ne dedim şimdi?"
"Hareketlerin çok şüpheci olmaya başladı. Bir anda sanki Bedir'in ihtiyacı varmış gibi onu savunmaya başladın. Doğruyu söyle, bu bir suçluluk psikolojisi mi?" dedi Hazal gözlerini kısarak. Daha iyi kavga edebilmeleri için sandalyede arkama yaslanıp onlara alan açtım. Bugün de pek bir 'hayırlı arkadaş' tarafımdaydım.
"Hayda! Sırf Bedir'in bir suçunun olmadığını söyledim diye nasıl bir anda ben suçlu oldum?"
"Çünkü benzerini yaşadın ve onu anlıyorsun. Bu yüzden onun üstüne gidilmemesini söyleyerek aslında kendinin de suçsuz olduğunu anlatmaya çalışıyorsun. Söyle! Esma'dan sonra hangi kız?"
"Ne!" diyerek hatırı sayılır bir tonda bağırdı Güney. "Şu anda ağzım açık dinliyorum! Nerden çıktı bunlar kızım? Ne kızı? Ne Esma'sı?"
"Demek hâlâ daha Esma'ya ayrı parantez açıyorsun." dedi Hazal, işaret parmağını ona doğru doğrultarak. "Dün Esma'nın annesi sizin evden çıkıyordu! Neden gelmiş? Yine sana kızını mı yamamaya çalışıyor yoksa?"
Güney şaşkınlıkla gözlerini araladı. "Yuh Hazal yuh! O konu kapandı dedik. Hâlâ mı ya? Ben ne bileyim Esma'nın annesi bizim eve mi gelmiş, nereye gelmiş? Görmedim bile kadını! Sen kafanda kurmuşsun!"
"Heh! 'Sen kafanda kurmuşsun' da geldi! Kesin gördün!"
"Hasbinallah! Delirtecek misin beni Hazal? Görmedim diyorum."
"Peki, Esma'yı gördün mü bu aralar?"
"Görmedim diyorum kızım! Evden kahveye, kahveden eve gidiyorum. Yorgunluktan gözlerimi bir seninle buluşmak için açıyorum, o kadar! Hâlâ bana Esma diyorsun!"
Hazal şirince gülümsedi. "Tamam sevgilim. Zaten Esma'nın annesini sizin evden çıkarken görmedim, sizin evin sokağından geçerken gördüm ama yine de size mi gelmiş diye bir teyit edeyim dedim. Malum, ortalığı boş bırakmamak lazım."
Güney, Hazal'ın bir anda gülümseyip "hiçbir şey yok" moduna geçmesini ağzı açık bir şekilde izlerken Hazal keyifle arkasına yaslandı. "Bir iki gündür kimseyle de kavga edemiyordum. Rahatladım."
"Çok fenasın." dedim gülerek. Kendi derdimi unutup Güney'in derdine yanıyordum artık.
"Ne?" dedi Güney, şoktan çıkabildiğinde.
Hazal yerinden kalkarak Güney'in diğer tarafına oturup koluna girdi. Ona bir şeyler anlatırken buraya doğru gelen Bedir dikkatimi çekince onlara odaklanamadım. Sadece gülümseyerek bana bakan sevgilime odaklandım.
İçimden de olsa "sevgilim" kelimesini söylemek eskisi kadar yıkıcı bir etki bırakmadı. İlk günlerde Arda'nın kelimelerinin etkisinde olduğumdan her şey bana o anı hatırlatıyordu ama artık Arda hafızamdan siliniyordu.
"Güzelim." dedi Bedir, yanıma geldiğinde. Gözleriyle yanımızda kavgadan bir anda flörte kayan ikiliyi işaret etti. "Ne oluyor? Kavga mı ediyorlardı?"
Elimi havada salladım. "Bilmem, bir kavga ediyorlar bir barışıyorlar. Boş ver sen onları."
"Bedir hocam, bizim oğlanlar nasıl? Oynayacaklar mı bu maç?" diyen kadınlarla Bedir oraya döndü. Yüzünde gülümseme oluştu.
"Hoş geldiniz hanımlar."
Ama sen böyle tatlı tatlı konuşursan herkes damadı olmanı ister tabii!
"Sizin çocuklar iyi ama oynayıp oynamayacaklarını birlikte göreceğiz. Şimdiden heyecanı kaçırmayalım." deyip güldü. Kadınların da gülüşleri kulağıma doldu. Söylediklerini hatırlamamak için kendimi zorlasam da bu pek mümkün olmadı.
"Feyza abla!"
Başımı sesin geldiği yöne doğru çevirdiğimde giydiği kırmızı kolsuz tişört ve dizlerinde şortuyla arkadaşlarının arasından ayrılıp buraya doğru koşan Altuğ'u gördüm. O koştukça sallanan dalgalı saçlarıyla oldukça şirindi.
Ona kolaylık sağlamak için basamakları inip tribünün en önüne geldim. Yanıma geldiğinde heyecanla gülümsedi. "Beni izlemeye mi geldin?" dedi heyecanla.
"Hayır." diye homurdanan Bedir'i duymazdan geldim.
Gülümsedim. "Evet, tabii ki! Seni izlemeye geldim. Nasıl hissediyorsun? Enerjin nasıl?"
"En az senin kadar güzel." deyip kıkırdadı. "Yani çok çok çok fazla!"
Gülümseyerek saçlarını karıştırdım. Ardından sarıldık. Yanımıza gelen Bedir ile birlikte ona döndük. Kaşlarını çatarak bize bakıyordu. Sarılmamızdan pek hoşlanmamıştı.
"Niye takımın yanında değilsin?" dedi Bedir, Altuğ'a bakarak.
"Ama hocam..."
"Takım seni bekliyor." dedi Bedir, işaret parmağıyla buraya bakan çocukları göstererek.
"Biraz Feyza ablayla dursam?" dedi Altuğ, yavru köpek bakışları atarak. Bedir, bir bana bir ona baktıktan sonra izin vereceğini anlamıştım ama maçın başlayacağını söyleyen Kenan hocayla duraksadı.
Ellerini birbirine vurdu. "Maç başlıyor. Marş marş."
Altuğ üzgün bakışlarıyla bana döndü. "Gitmem gerekiyor. Sen maç bitene kadar burada mı duracaksın?"
"Evet, buradayım. Maç bitsin, sonra konuşuruz." dedim. Onaylarını tutarak yanağını öptüm. Güldükten sonra "Ben de seni öpebilir miyim?" dedi.
"Altuğ!" diye söylenen Bedir'i duymadan yanağımı ona doğru uzattım. Öptükten sonra Bedir'den kaçarcasına ilerlemeye başladı. "Görüşürüz!" dedi el sallayarak. Ben de ona el salladım ve arkadaşlarının yanına gitmesini izledim.
"Şuna bak ya!" diye söylendi Bedir arkasından.
"Kızma çocuğa, birbirimizi seviyoruz." dedim gülerek. Bana ters bir bakış attı. Gülerek yanağına hızlı bir öpücük kondurdum. "Hadi, takım hocalarını bekliyor. Yanlarına git. Sana tribünden destek vereceğim." dedim şirince.
Başını iki yana sallayarak tribünden indi ve takımın yanına gitti. Takımla biraz konuştuktan sonra rakip takım da sahaya geldi ve az sonra maç başladı.
Hazal'ın ve benim sesli tezahüratımız, Güney'in de bizi susturma çabasıyla geçen çekişmeli maç sevgilimin hocası olduğu takımın 87-79 kazanmasıyla sona ermişti. Altuğ ile sevinç dansı etmiştik.
Takım galibiyet sevincinden sonra soyunma odasına giderken Bedir de arkalarından gitmişti.
"Feyza."
Gözlerimi kapıdan çekip Hazal'a döndürdüm. Elindeki telefonu gösterdi. "Annem eve çağırıyor. Gitmem lazım. Biz Güney ile birlikte gidelim. Sen de gelecek misin yoksa Bedir'i mi bekleyeceksin?"
"Bedir'i beklerim." dedim başımı sallayarak. "Siz gidin. Geç kalma."
"Tamam, sen de geçe kalma."
Hazal'a sarıldıktan sonra Güney'e döndüm. İşaret parmağını yüzüme doğru salladı. "Bedir bıraksın eve. Bırakmazsa hemen beni ara. Ben gelirim seni almaya." dedi.
"Bedir bırakır, merak etme." dedim onu bu tavrına gülerek.
İkisini de öptükten sonra onları uğurladım. Az sayıda kişiden oluşan tribün de on dakika içerisinde boşaldı. Bedir'in gelesi yoktu galiba. Bu yüzden soyunma odalarına açılan kapıya gidip itledim. Ağır olan kapıya biraz daha güç uygulayıp omzumla da itlerken bir anda kapının çok hızlı açılmasıyla öne doğru savruldum.
Belimden tutulmamla yere yapışmaktan son anda kurtuldum. "Feyza?"
Başımı kaldırarak beni tutan adamın elalarına bakarak gülümsedim. "Bedir?"
"Düşüyordun." dedi sesindeki ufak şaşkınlıkla. Ardından kapıdaki elini bıraktı. Sahanın içine girdik.
"He, evet. Kapı biraz sertmiş."
Gülerek geri çekildim. "Seni arıyordum ama kapıda karşılaştık."
Arkama baktı. "Hazal ve Güney nerede?"
"Hazal'ın gitmesi gerekti, birlikte kalktılar. Ben de seni bekledim."
"Beni bekledin." dedi gözlerime yüzündeki inanılmaz gülümsemesiyle bakarak.
"Evet. Neden şaşırdın?"
"Ben de seni bekletmemek için çocukları hızlıca yolladım evlerine. Özellikle Altuğ'u zorla gönderdim."
Devam etmek ister gibi dudaklarını araladığında beklentiyle ona baktım. Belimdeki elinle beni kendine doğru çekti. "Yanisi şu." Dudaklarını alnıma bastırıp geri çekildi. "Bir bekleyeninin olduğunu bilmek tarifsiz bir his."
"Buna alışsan iyi olur, seni her zaman bekleyeceğim." Gülerek ellerimi omuzlarına koydum. "Ama sen de buna alışıp beni her defasında fazladan fazladan bekletme."
"Adımlarım hep seninle olan mesafelerimi kısaltmak için olacak."
"Ya.." diye bir ses çıktı ağzımdan istemsiz.
"Maç sonu tebrik öpücüğümü verecek misin?"
"Bilmem." dedim omuz silkerek. Bana masum bakışlar atınca dayanamayıp dudaklarımı dudaklarına bastırıp hızlıca geri çekildim. "Tebrikler!"
×××
"Eee nereye gidiyoruz?" dedim arabayı kullanan Bedir'e dönerek. Acemi olduğunu söylüyordu ama bence güzel kullanıyordu arabayı. Zaten usta olmak her türlü levhayı ve kuralı hiçe sayıp hızlı gitmek değildi. Kontrollü kullanmaktı. Ancak günümüzde her konuda olduğu gibi bunda da bir kavram kargaşası vardı.
"Saat kaç oldu?" diye sordu. "Hava kararmış."
"Akşam yediye geliyor."
"Oo, geç olmuş bayağı. Baban merak etmesin. Eve gitmek ister misin?"
Düşünürken uzun zamandır ertelediğim şey geldi aklıma. Çantamı açarak içinden kağıdı aradım. Bulunca elimde sıktım. Bedir'e döndüm. "Teyzeme götürebilir misin beni?"
"Teyzende mi kalacaksın?"
"Hayır." dedim derin bir nefes vererek. "Anneme bir şey vermem gerekiyor."
"Annene mi?" dedi şaşkınlıkla. Başımı salladım. "Evet. Babam ona bir ev bulmuş. Adresi bana vermişti iki hafta önce falan. Ne kadar zamandır teyzemle kalıyor. Rahat edemez annem orada."
"Baban... hala anneni seviyor."
"Evet."
"Onun için üzücü. Bir ömür hasret çekecek."
"Öyle." dedim.
"Sen de annen için hala endişeleniyorsun."
Cevap vermedim. Verecek bir cevabım yoktu. Elimi tuttu. Sıkıca sarıldım ben de eline. Elinden elime bir güç yayıldı ve ben annemle karşılaşmak için kendimi daha cesur hissettim.
Aşk gerçekten inanılmaz bir şeydi. Biri vardı ve o kişi sizin için tüm insanlardan farklı geliyordu. Bir sözüyle bir dokunuşuyla sizi bambaşka diyarlara götürebiliyordu.
Ben de yanımda olup elimi tutmasıyla bana cesaret yüklemesi yapabilen bu adama aşıktım.
×××
"Feyza. Girmek istemiyorsan gidelim. Teyzene verirsin başka zaman, o annene verir."
Yaklaşık beş dakikadır teyzemlerin sitesinin önünde arabada oturuyorduk. İçeri girmek istiyordum ama giremiyordum. Manyağın biri tarafından kaçırıldıktan sonra bile babamla aynı ortamda bulunmak istemediği için benim yanıma gelmeyen bir annem vardı. Hiçbir zaman önceliği olmadığım birinin benim önceliklerimde bu kadar üstte olması canımı sıktı.
"Sen de gelsene." dedim bir anlık kararla Bedir'e dönerek.
Gözleri şaşkınlıkla aralandı. "Ben mi?" dedi istemeden yükselttiği sesiyle. Ardından başını iki yana salladı. "Olmaz. Teyzen var, enişten var, annen var. Nasıl geleyim?"
"Hepsi öğrendi artık sevgili olduğumuzu."
"Gerçekten gelemem."
"Of." dedim. "Tamam, beş dakikaya gelmezsem ama sen gel yukarı."
Hızlıca arabadan inip siteye girdim. Bahçeyi arşınlarken burasının Arda ile tanıştığım yer olması tüylerimi ürpertti.
Hızlıca binaya girip teyzemin katına çıktım. Güvenlikten haber verdikleri için kapıya çıkan teyzem beni görünce gülümsedi. "Hoş geldin kuzum."
"Hoş buldum teyze." Gülerek sarıldım. İçeri girdim. Bir süre odada Kadir eniştem ve Gamze ile takıldım.
"Teyze, annem odasında mı?"
"Evet. Çağırayım mı?" dedi ayağa kalkarak. Kolunu tutarak durdurdum. "Hayır, ben bir şey söyleyip gideceğim. Arkadaşım dışarda bekliyor."
Teyzemin göz süzmesinden arkadaşımın Bedir olduğunu anladığını anladım. Zaten Hazal olsa onunla birlikte girerdim içeri.
Annemin odasının kapısına geldiğimde birkaç saniye bekledim. Burada kaldığı sürece odadan hiç çıkmıyor muydu? Kimseyi görmek mi istemiyordu yoksa teyzemin mutlu aile tablosuna baktığında bizim eksikliğimizi daha mı çok hissediyordu?
Bizim eksikliğimizi hissediyor muydu gerçekten?
Kapıya tıklatarak içeri girdim. Annem koltukta oturmuş elindeki telefona bakıyordu. Kapıya saniyelik bir bakış attığında beni fark etmedi. Birkaç saniye sonra hızlıca kapıya döndüğünde beni görebilmişti.
"Feyza." dedi ve koltukta doğruldu. "Kızım. Sen mi geldin?"
Kızım...
"Evet. Sana bir şey söyleyecektim." dedim. Kapıyı kapatarak içeri girdim. Yanına oturdum. Heyecanlı gözlerle bana bakıyor, ne söyleyeceğimi merak ediyordu.
Elimdeki kağıdı ona uzattım. "Sana bir ev buldum. Sana göre küçük ve ucuz. İlgilenirsen teyzemle birlikte gidip bakabilirsin. Burada kalmaktan hoşnut olmadığını biliyorum." dedim. Odasından çıkmaması tezimi doğruluyordu.
Kağıdı aldı. "Eğer evi beğenirsen sana kirada yardım ederim. Bildiğim birkaç yer var, sana iş de buluruz. Rahatça geçinirsin."
"Tek başıma mı yaşayacağım bu evde?"
Bir süre yüzüne öylece baktım. Bizi kendi elinin tersiyle itenin yine kendisi olduğunu anlasın istedim ama anlamadı. Sorusunu duymazdan geldim ben de.
"Biz de babaannemle birlikte bize yetecek küçük bir daireye taşınacağız. Bizim evin eşyalarını senin evine taşırız. Eşya derdi de çekmezsin, onu da dert etme." Ellerimi dizlerime koyarak ayağa kalktım. "Evi beğenirsen ara, hemen eşyaları taşırız. Beğenmezsen de istersen haber verebilirsin. Yine ev bakmaya devam ederim."
"Tamam." dedi kısık sesiyle.
"Ben gidiyorum. Kendine iyi bak."
"Buraya kadar gelmişsin. Bu gece burada kalsaydın."
"Bedir dışarıda beni bekliyor. Başka zaman."
Arkamı dönüp odadan yüreğimdeki ağırlıklarla çıktım. Teyzemi geçiştirerek evden hızlıca çıktım ve asansörü beklemeyip merdivenlere yöneldim. Bedir'in yanına geldiğimde arabaya yaslanmış beni beklediğini gördüm.
Beni görünce yaslandığı yerden doğruldu. "Feyza?"
Ona cevap vermeden beline sarıldım. Elleri hemen sırtıma dolandı. "Ne oldu? İyi misin? Bir şey mi dedi annen?"
Dolan gözlerim önümü bulanıklaştırmıştı. "Demedi. Hiçbir şey demedi."
"Ne oldu o zaman?"
"Demedi Bedir. 'Nasılsın?' demedi. 'O günden sonra nasıl oldun?' demedi. 'Ruhun nasıl, iyileşti mi?' demedi. Hiçbir şey demedi."
Bedir sırtımı sıvazlayarak başıma öpücükler kondurdu. Söylenecek bir söz olmadığı için sustu.
Biraz sakinleştikten sonra elimi tutarak arabaya bindirdi. Oradan hızlıca uzaklaştık. Sahile gittik ve ben ağlayarak ona içimi döktüm. O sessizce beni dinledi, rahatlamamı sağladı. Annemi her gördüğümde böyle kanayacak ve dağıtacak mıydım? Peki, her seferinde beni toplayan Bedir olabilecek miydi?
O günün üzerinden günler geçti ve mahkeme günü geldi. Babamın baskısıyla mahkeme salonuna girmedim ama yanımda Hazal ile birlikte adliyenin bahçesinde oturdum.
Şimdiye kadar mahkemenin bitmiş olması lazımdı. Bir saat olmuştu neredeyse.
"Hazal, hala çıkmadılar. Kötü bir şey mi oldu? Her şey istediğimiz gibi gitmeliydi! Kesin bir şey oldu."
"Sakin ol." dedi elimi tutarak. Beni banka oturtturdu. Bacaklarım titriyordu.
"Hah, geliyorlar!"
Hazal'ın sesiyle hızla ayağa kalktım ve adliyenin kapısından çıkan tanıdığım yüzlere doğru koştum. En önden gelen babam ve Bedir'in yanlarına vardım. Korkarak yüzlerine baktım. "Ne oldu? Neden bu kadar uzun sürdü? Bir şey mi oldu?"
"Bitti artık." dedi babam gülerek. "Tutuklandı."
Derin bir nefes vererek babama sarıldım. "Şükür."
×××
Bölüm nasıldı?
Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛
Seviliyorsunuz!💜
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro