40. Bölüm: Korku
Bölüm medyası: Pera- Yokluğunu Anlasam Da
18K olmuşuz!! Yavaş yavaş büyüyoruz ama önemli değil. Yorumlarınız ve oylarınız çok değerli. Keyifli okumalar!
×××
Başımdaki zonklamalar yüzümü buruşturmama neden olurken gözlerimi aralamakta zorlandım. Ellerimi ağrıyan başıma götürmeye çalışırken başımın arkasına kadar uzanamayan ellerimle dehşete düştüm. Ellerim bağlıydı.
Hızlıca başımı etrafa çevirdim ve içi simsiyah olan bir arabanın içinde olduğumu fark ettim. Ellerim bağlıydı ve ben yatağımda değildim.
Hafızamı zorlarken en son Bedir'in yeni evine gitmek için yola çıktığımı ve birden ağzımın kapatıldığını hatırladım.
"Uyandın mı sevgilim?"
Şu dünyada duymak istediğim en son kişinin sesiydi bu. Arda'nın.
"Ne yapıyorsun sen?" diye bağırdığımda boğuk çıkan sesimle ağzımın bantla kapatıldığını yeni fark etmiş gibiydim. Korkudan kalbim ağzımda atıyordu, ölecek gibiydim. Ne işim vardı benim burada?
İğrenç gülüşü arabanın içine yayılırken bağlanan ayaklarım ve ellerim yüzünden doğrulamadım. "Allah'ın belası!" diye bağırmaya çalıştım ama ne dediğimi ben bile anlayamadım.
"Şşt, sevgilim. Sessiz ol. Ne bu sinir? Seninle birlikte güzel bir tatile çıkıyoruz, sinirlenecek bir şey yok burada. Bence bu tatili ikimiz de çoktan hak ettik."
Ağzımdaki bant yüzünden konuşamıyordum. Deli gibi bağırıp çığlık atıp kaçmak istiyordum. Bana ne yapacaktı? Nereye götürüyordu?
"Sessiz ol dedim ama o kadar da değil. Sesini duymayı seviyorum."
Ben tekrar cevap vermeyince araba ani bir frenle durdu. Düşmemek için arka koltuktaki emniyet kemerine tutundum. Birkaç saniye sonra ön kapı açıldı, ardından başımın arkasındaki kapı.
"Unutmuşum ağzını bağladığımı sevgilim, özür dilerim. Açıyorum hemen."
Bir eli yanağımı tutunca tiksinerek dokunuşundan kaçmaya çalışsam da başımı sabitledi ve dudaklarımın üstündeki bandı hızlıca çekti. Sızlayan dudaklarımı birbirine bastırdım.
Kolumdan tutarak kaldırdı ve otururdu. İğrenç yüzüne bir an bile beklemeden tükürdüm. "Allah'ın belası. Bırak beni. Senden nefret ediyorum!"
Ellerimi ve ayaklarımı bağlı olmalarına rağmen ona doğru savurarak ittirmeye çalıştım. Hiç durmadan ona vururken bir anda yanağımda hissettiğim keskin sızıyla gözlerim refleks olarak kapandı. Tokat atmıştı.
"Rahat dur sevgilim. Beni istediğini biliyorum ama evimize gidene kadar sabretmen gerekecek." dedi ve iğrenç bir şekilde güldü. "Ayrıca böyle agresif hareketlerin beni daha çok gaza getiriyor, bilmiş ol." Göz kırpıp kapıyı kapattı. Kapının önünden çekilip ön tarafa doğru yürüdüğünde hızlıca kapıya atıldım ve açtıktan sonra inecekken karşımda yine o şerefsizi buldum.
Bana üstten bakışlar atarak alayla güldü. "Bağlı ellerin ve ayaklarınla nereye koşmaya çalışıyorsun sevgilim?" Bir elini yanağıma uzatıp dokunduğunda kendimi geri çekip ellerimi yüzüne doğru vurdum. "Dokunma bana! Manyak!"
Ellerimi tek eliyle tutup sıktı ve öfkeli gözleriyle yüzüme eğildi. "Bana bak." dedi sıktığı dişlerinin arasından. "Düzgün dur yoksa şuracıkta öldürürüm seni."
"Öldür!" dedim öfkeyle. "Öldür. Kurtulayım ben de! Senin yanında olmaktansa ölmeyi tercih ederim."
Gözlerindeki öfke aniden kayboldu ve yüzünde gülüş oluştu. "Bayılıyorum bu hallerine." dedi dudaklarını yalayarak.
Ardından üzerime uzanıp benim çırpınışlarımı durdurdu ve emniyet kemerimi taktı. Kapıyı kapattıktan sonra ön tarafa geçip arabayı çalıştırdı.
Ayaklarımın bağlı olması kaçma ihtimallerimi düşürüyordu. Koşamıyordum, koşabilsem bile beni yakalaması saniyeler sürmezdi. Suyuna gitmem lazımdı.
"Nereye götürüyorsun beni?"
"Aşk yuvamıza gidiyoruz. Bundan sonra yaşayacağımız evimize." dedi keyifli sesiyle.
Midem bulanırken kusma hissi geldi ama ardından gitti. Onunla aynı evde yaşayacağımızı düşünüyorsa çok yanılıyordu. Ölürdüm de girmezdim onunla o eve.
Otobanda epey hızlı bir şekilde giderken camdan dışarı bakıp nerede olduğumuzu anlamaya çalıştım. Yanından geçtiğimiz Kocaeli sınırının bitiş tabelasını görünce korkudan titredim. Biraz sonra da Sakarya tabelası gözüktü.
Sakarya'ya doğru gidiyorduk ve bu epey süredir yolda olduğumuzu gösteriyordu. İstanbul'dan uzaklaşmam demek ailemden ve Bedir'den uzaklaşmam, Arda'ya mecbur olmam demekti.
Kaybolduğumu fark etmişler midir? En son Bedir ile konuştuğumuz için o fark etmiştir ama ya babam? Aileme haber vermiş midir?
Olamazdı. Ailemden uzakta Arda'nın yanında ellerim ve ayaklarım bağlı da olsa duramazdım. Kaçmam lazımdı, ya da kaçamazsam en basitinden ölmem.
Sessizliğim hoşuna gitmiş olacak ki arsız sırıtışıyla konuştu. "Ne oldu sevgilim? Sustun. Yeni evimizi mi düşünüyorsun? Merak etme çok güzel bir ev. Bahçesi falan da kocaman. Orada seninle çok güzel anılarımız olacak." dedi dikiz aynasından göz kırpıp.
Mide bulantımla birlikte başımı başka yöne çevirdim. Ellerimle ceplerimi yoklamaya çalıştım ama cebimdeki telefonum yoktu. Almış ya da kırmış olabilirdi.
Aynadan o şerefsizle daha fazla göz göze gelmemek için zor bela emniyet kemerimi söktüm, başımı koltuğa gömdüm ve içimden dua etmeye başladım.
Allah'ım, lütfen bana yardım et. Beni bu pisliğin elinden kurtar.
Bedir'i özlemiştim. Şimdi onun yanında, kollarının arasında olmak isterdim. Beni şefkatiyle sarıp sarmalardı ve ben hiç olmadığım kadar güvende hissederdim.
Gözyaşlarım yanaklarımdan akarken korkuyla ve özlemle dua etmeye devam ettim. Dua ederken de kaçmanın yollarını düşünüyordum. Şu an aklıma gelen tek şey arabadan atlamaktı. Canıma mâl olacak olsa da yapardım.
Arda'ya çaktırmadan kapıya doğru yanaştım. İki elimi arkadan kapıya doğru uzatmaya çalıştım ve bir an bile düşünmeden kapıyı açtım. "Feyza! Ne yapıyorsun!"
Onu duymadan kendimi arabadan dışarı attım ve gözlerimi kapattım. Hemen ardından kendimi yerde hissederken yüzüme ellerimi siper ettim. Taşlık yolda yuvarlanırken bir süre sonra karanlığa gömüldüm.
×××
Gözlerimi araladığımda her tarafımdan ayrı ayrı yayılan ağrı, acıyla inlememe neden oldu. Elimi hafifçe başıma götürüp ovaladım.
Ellerimi rahatça hareket edebildiğim için bir anlık şaşkınlıkla ayaklarıma da baktım ve onlarda da ip göremeyince bir an yaşadığım her şeyin bir rüya olduğunu düşünüp içim sevinçle doldu.
Sevincim, bulunduğum odanın benim evime ait olmamasını fark etmemle kursağımda kaldı. Birkaç salise sürmüştü.
Korkuyla yattığım yataktan kalktım ve bulunduğum odaya baktım. Bir yatak ve bir dolaptan oluşan sade bir odaydı. Başka hiçbir şey yoktu odada. Odanın her yanının beyaz olması bile midemi bulandırması için bir sebepti.
Beyaz kapının önüne gidip yavaşça açmaya çalıştım ama yerinden oynamayan kapı umutlarımı tekrar soldurdu. Ardı ardına tekrar açmayı denediğimde sonuç değişmedi.
Hız kesmeden pencerenin önüne gittim ama görebilmek için başımı kaldırmam gerekiyordu. Zira pencere, boyumun neredeyse iki katı yükseklikte ve ufacıktı. Kaçmam imkansızdı. Dolabın kapağını açtım, bir şey bulabilmek umuduyla ama içinde hiçbir şey yoktu.
Yenilgiyle yere oturup sırtımı yatağa yasladım. Başımı dizlerime gömerken göz pınarlarımda biriken yaşlar yavaşça aşağı aktı. "Allah'ım lütfen. Beni bu pisliğin elinden kurtar. Benim elimden bir şey gelmiyor." dedim fısıltıyla.
"Babamı özledim, ablamı özledim. Annemi ve teyzemi de özledim." diye devam ettim göz yaşlarımın arasından. "Bedir, seni çok özledim. Yanında olmak istiyorum. Yanınızda olmak istiyorum. Lütfen beni bulun."
Gözyaşlarım şiddetlendiğinde kendimi tutamadım. Hıçkırıklarım da yaşlarıma katıldı. Birkaç dakika sonra kapının açılmasıyla başımı kaldırmadan dudaklarımı birbirine bastırarak susmayı denedim. Başardım da. O pisliğin karşısında ezik durmayacaktım ve ne olursa olsun kaçmanın bir yolunu bulacaktım.
Saçlarımda hissettiğim dokunuşla çığlık atarak hızla ayağı kalktım ve geri çekildim. "Git!" dedim çığlık atarcasına. "Dokunma bana!"
"Yaptığın yaramazlıktan sonra zor da olsa uyanmışsın sevgilim. Haber de vermiyorsun ama bana teşekkür etmen gerekiyor. Zaten eve yaklaştığımız için yavaşlamıştım, böylece küçük sıyrıklarla atlattın yaramazlığını. Can borçlusun bana."
"Bıraksaydın da ölseydim!"
Gülerek başını iki yana salladı. "Senin ölmen benim işime gelir mi hiç sevgilim? Daha seninle şu yatağı değerlendiremedik." dedi arsız arsız sırıtarak arkamdaki yatağı gösterdiğinde.
Bir iki adım geriye gittim ve odanın duvarına çarptım. İğreniyordum ondan. Bana dokunmasına müsaade etmeyecektim.
Gülerek birkaç adım attı ve yatağa oturarak sırtını duvara yasladı. Gözleri üzerimde dolaşınca kollarımı bedenime dolayıp bakışlarından kaçmaya çalıştım.
"Heyecanlanma hemen. Daha zamanı var. İstediğim kıvama geldiğinde kaçınılmaz sona ulaşacağız, zevkle."
Çığlık çığlığa inkar ederek onu gaza getirmek istemedim. Manyak gibi davranıyordu ve kararını değiştirmek bir hareketime bakardı.
"Daha sonra da o Bedir'in icabına bakacağım, bıçaklanma az geldi ona. Kimse benim sevgilimi benden alamaz."
Korkuyla ellerimi sıkıp dudaklarımı birbirine bastırdım. Bedir'e bir kez daha zarar veremezdi. Bedir'in bir kez daha beni sevdiği için zarar görmesine dayanamazdım.
Ayağa kalkıp önüme kadar geldi ve bir elini duvara yasladı. Üzerime doğru eğilince duvara bastırdım daha çok kendimi. "Kokun, büyüleyici." dedi gözlerini kapatarak.
Kendi kokumdan da iğrendim o an.
Dudakları boynuma doğru indi ve onları tenimde hissettiğimde fırsat bu fırsat diyerek kaldırdığım dizimi bacak arasına sertçe vurdum ve kıvranan bedenini itleyerek yere düşürdüm.
Hızlıca üstünden atlayıp aralık olan kapıya koştum ve kapıyı açtım. Kendimi kapıdan dışarı atar atmaz nereye yönelirsem çıkışı bulurum diye düşündüm. Odanın penceresinin tavana yakın bölümde olduğunu hatırlatınca merdivenlere yönelip hızlıca çıktım.
Geniş salon gibi bir yere geldiğimde dış kapı olduğunu düşündüğüm kapıya koştum ve açtım. Hayır, açamadım. Çünkü kilitliydi. Zamanımı kaybettirmemesi için daha fazla deneme yapmadan etrafa bakarak çıkabileceğim bir yer aradım.
Karşımdaki pencereyi görünce hızla oraya koştum. Biraz yüksekte olan pencereyi açıp kenarlarındaki mermere tutundum ve kendimi yukarıya çekmeye çalıştım. Heyecan, korku karışımıyla titreyen kollarım ve bacaklarım nedeniyle ilk denememde başarısız oldum. Geri çekilip derin bir nefes aldım. "Ailem için." dedim gözlerimi kapatıp. Bedir'e ayrı bir parantez açmayacaktım çünkü artık o da benim ailemdi.
Hemen ardından aşağıdan gelen hareketleri duyunca Arda'nın ayaklandığını anladım. Bu sefer daha hızlı bir şekilde kendimi yukarı çektim ve başardım.
Normalden yüksek olan pencereden düşünmeksizin atladım. Bahçe kapısına koşarken hangi tarafa koşmam gerektiğini düşünüyordum.
Tercihimi soldan yana kullanırken kapının kilidinin zorlandığını duydum. Olabilirmiş gibi ayaklarıma daha çok yüklendim ve hızımı arttırdım.
Taşlıklarla dolu yolda koşmam daha zor olsa da durmadım. Eve yakın bir yerde arabadan atladığımı söylemişti o şerefsiz. Atlarken yüzüme batan taşlar bu caddeden geliyordu anlaşılan.
"Dur!" diyen sesi duyunca daha da hızlanmaya çalıştım ama gidebileceğim maksimum hız buydu.
"Feyza! Dur dedim sana! Yoksa çok fena olacak!"
Onu duymadan koşmaya devam ettim. Taşlık yollardan asfalt bir caddeye çıkınca hızım daha da artmıştı. Koşmaya devam ederken caddeden bir araba geçmesini diliyordum. Yardım isteyebileceğim bir araba...
Saçımdan tutulup çekilmemle ağzımdan kaçan çığlığı tutamadım. Beni göğsüne yasladı ve hala saçımı çekmeye devam ediyordu.
Kulağıma fısıldadı. "Benden kaçabileceğini mi sanıyorsun?"
Kollarımla ve dirseğimle ona vurmaya başladım. "Bırak beni! Allah'ın belası! Bırak!"
Dirseğimi boşluğuna sertçe vurduğumda kolu gevşer gibi olsa da kendini hemen toparlayıp bir elini belime bir elini bileklerime sarıp beni sabitledi. "Benden kaçamazsın."
Koştuğum yolu geri götürürken çırpınsam da fayda etmiyordu. "Yardım edin! İmdat!" diye bağırmaya başladım. İki eliyle de beni tutmaya çalıştığı için ağzımı kapatamamasını kullandım.
"İmdat! Yardım edin!"
Durdu ve bir eliyle ağzımı kapattıktan sonra diğer eliyle kucağına aldı. Kucağında çırpınırken gözyaşlarım bir bir akıyordu. Tenime değen teni yüzünden kusmak istiyordum. Benden ne istiyordu?
Birkaç dakika sonra az önce kaçma girişiminde bulunduğum odaya getirdi ve yatağa fırlatır gibi attı. Ondan uzaklaşmak için yatakta geri giderken ellerini yatağa yaslayıp üzerime doğru eğildi. Daha fazla yaklaşmaması için ellerimi göğsüne yasladım.
"Şansını çok zorladın, o yüzden mükemmel olacak gecemizi bugüne çekiyorum." dedi ve ben korkuyla titredim.
"Yapma." dedim titrek sesimle. "Lütfen. Bırak beni. Kimseye söylemem, yemin ederim. Kaçmana da yardım ederim ama lütfen beni bırak."
"Oradan bakınca aptala mı benziyorum?" Evet?
Çalan zille birlikte üstümden kalktı. Hevesle ayaklandım. Biri beni görmüş ve yardıma gelmiş olabilir miydi?
"Yemek sipariş verdim, sesini çıkarma." dedi ve kapıyı kilitleyip çıktı.
Oflayarak elimi yatağa vurdum. Çığlık atsam da duyulmazdı çünkü bir alt kattaydım ve oda kapıya ters taraftaydı.
Geldiğimiz ev Sakarya'daydı ve İstanbul'dan bu kadar uzak olmak korkutucuydu. Hele ki yanımda böyle bir manyak varsa şüphesiz daha korkutucuydu. Çevresini de tam göremesem de büyük bir caddeye yakın olduğunu biliyordum. Başka evlerle mesafesi epey vardı. Sesimi duyuramamam normaldi.
Başka şeyler düşünmem lazımdı. Bu gece ona istediğini vermeyecektim, aksi takdirde benden geriye bir şey kalmazdı.
Düşen yaşlarımı ellerimle sildim. "Sakin ol Feyza. Sen akıllı bir kızsın. Kurtulacaksın. Pes etme. Ailen için..."
Saçlarımı geriye doğru taradıktan sonra yüzümü avuçlarımın arasına aldım. "Suyuna git, kızdırma. Bir şekilde polise ulaşmanın yolunu bul. Ailenin sen olmazsan ne kadar harap olacağını düşün. Bir yolunu bulacaksın, sana güveniyorum."
Kendime verdiğim telkinler pek de işe yaramadı çünkü hala ne yapmam gerektiğini bulamamıştım.
Birkaç dakika sonra kapı açıldı ve yine o meymenetsiz girdi içeri. Yanıma oturduktan sonra elindeki poşeti ortamıza koydu. "Acıkmışsındır şimdi. Güzelce ye sevgilim."
Poşetten çıkarttığı tostu elime uzattı. Kendime hatırlattım. Suyuna git...
Elinden alıp tosttan bir ısırık aldım. Saat kaçtı bilmiyordum. Bugün planım Bedir ile birlikte onun evinde kahvaltı yapmak olduğu için sabah evde bir şey yememiştim. Yanımda bu herifle yemek yiyeceğimi nasıl düşünebilirdim ki?
"Arda." dedim ona bakarak. Kafasını karıştırıp açık vermesini sağlamalıydım.
"Söyle sevgilim." dedi sırıtarak. Sevgilin batsın.
"Sen beni seviyor musun gerçekten?" dedim göz ucumla kapıyı yoklarken.
"Ne sevmesi? Aşığım."
"Ne kadar aşıksın? Ya da neyime aşıksın?"
Elindeki tostu poşetin üstüne bıraktı. Tamamen bana dönüp yüzüme baktı. "Seninle sabaha kadar sevişmeyi hayal edecek kadar." dedi gözlerimin içine bakarak.
Ağzımın içine gelen safrayı ellerimi kapatarak durdurdum. Gözlerimi kapatıp iğrenç hissin geçmesini bekledim. Delicesine ağlamak istiyordum ama güçlü olmak zorundaydım.
"İyi misin ne oldu?"
Söylemek istediklerimi yutarak kenardaki ayrana uzatıp içtim ve ağzımdaki safra tadı bir nebze de olsa silindi.
Başımı kaldırdım. "İyiyim. Aslında biliyor musun, beni iyi ki kaçırdın. Yoksa senin farkına varamazdım."
Kaşlarını kaldırdı. "Öyle mi?"
"Evet. Bedir'den zaten çok sıkıldım. En başından beri seni seçmediğim için pişmanım. Bedir senin kadar sevemez beni." Affet beni Bedir.
"Sana en başından beri anlatmaya çalıştığım şey buydu. O aciz bir çocuk, sana yetemez."
Başımı salladım, yüzümde nasıl bir ifade olduğunu bilmiyordum. İğrenir gibi bakmamayı umdum.
"Şimdi sen, beni seçtiğini mi söylüyorsun?"
"Evet." dedim dolan gözlerime inat dudaklarımı kıvırarak.
"O zaman geceyi beklememizin anlamı kalmadı." dedi önümüzdeki poşetleri toplamaya çalışarak.
Kolundan tutup onu durdurdum. "Bu ne acele?"
"Sana bir an önce kavuşmak istiyorum. Seni ilk gördüğüm andan beri bu anı hayal ediyorum. Seninle şu yatağın üstünde s-"
"Tamam." dedim hızla, susmasını sağladım. Onu dinlemek istemiyordum. Duydukça mide bulantım artıyordu.
Bana sorarak baktı. "Tamam, ben de istiyorum ama..." dedim zorla. Bir bahane aradım. "Bu bodrum katı gibi bir yerde ve küçücük yatakta mı?" Dilimi kesmek ve hiç konuşmamak isterdim.
Yatağa bakarak başını salladı. "Haklısın, bu yatak ufacık. Yetmez bize. Gel." dedi elini uzatarak. Eline iğrenç bir şeye bakıyormuş gibi baktıktan sonra kendimi zorlayarak tuttum. Üst kata gidip kaçmanın bir yolunu bulmam lazımdı.
Elimi tuttuktan sonra yataktan kaldırdı ve üst kata geldik. İlk defa uzun uzun inceleyebildiğim katın her köşesine baktım. Az önce açık bulduğum pencereden sonra pencereler siyah fonlarla kapatılmıştı ve dışarısı gözükmüyordu. Kapının üstünde anahtar yoktu ama kilitli olduğuna emindim. Üstten demirle kapatılmıştı ek olarak. Etrafta hiçbir şekilde kaldırıp vurabileceğim ya da zarar verebileceğim bir şey yoktu.
Beni bir üst kata çekiştirdi. Merdivenleri çıkarken mutfağın alt katta olduğunu düşündüm. Bıçak bulabilir miydim?
"Arda." dedikten sonra bana döndü. Gülümsedim. "Sevgilim." Gözleri parladı. En son Bedir ile konuşurken ona sevgilim demiştim ve bu, ona ihanet ettiğimi hissettirdi bana.
"Sevgilim, ağzına yakıştı."
"Benim tuvaletim geldi." dedim sıkışmış gibi bacaklarımı birbirine bastırarak.
Ofladı. "Tut."
"Tutamam." diye direttim.
"Rahat rahat sevişemeyecek miyiz biz ya?" diye söylendi. Ağzının ortasına çarpmak istedim. Böyle bir şey asla olmayacaktı.
"Tamam." dedikten sonra merdivenlerden indik. Önümden inerken cebinde telefon olup olmadığına bakıyordum ama anlayamıyordum. Yoktu sanırım.
Mutfağın önünden geçtiğimizde oraya girebilmek için bir bahane üretmeye çalıştım. Tuvaletin önüne geldikten sonra şükür ki elimi bıraktı.
İçeri girer girmez kapıyı kilitledim. Etrafa cam havalandırma olması umuduyla bakarken hayal kırıklığıyla omuzlarım düştü. Sadece ufak kare şeklinde ses çıkartan bir havalandırması vardı.
Elime değmiş hatta tutmuş olması bile kendimden iğrenmeme neden olurken ellerime bolca sabun sıkıp ovuşturdum. Suyu açıp altına soktuğumda aynadan kendimle göz göze geldim ve ellerimin hareketi durdu.
Alnımın sağında bir morluk vardı ve yanaklarım yer yer kırmızı çizgiler halindeydi. Çenemde de ufak bir yara vardı. Kendimi arabadan attığım yer taşlık olduğu için her tarafımın çizilip yara alması normaldi. Sağ kolum da ağrıyordu ama açıp bakmaya ne cesaretim ne de halim vardı. Muhtemelen kötü bir şekilde yara almış ya da morarmıştı.
"Hadi sevgilim. Sabırsızlanıyorum."
Geber, diye söylenip ellerimi yıkamayı sonlandırdıktan sonra yüzümü de yıkadım. Kenardaki havluya silmeyi kesinlikle aklımdan geçirmeden elimi tişörtüme sildim. Taşlıklarda yuvarlanmama rağmen tişörtüm o havludan daha temizdir.
Birkaç dakika daha düşünerek oyalandım. Tekrar söylenmeye başladığında kapıyı açtım. Kapıyı açar açmaz elimi tutmaya çalıştı. Elimi çektim hızlıca. "Ne oldu?" dedi kaşlarını çatarak.
"Ellerim ıslak." diye açıklama yaptım.
Gülerek ellerimi sertçe tuttu. "Birazdan birbirimize yeterince karışacağız, elinin ıslak olması iğrendirmez."
Başımı sallayıp başka yöne çevirdim. Dişlerimi birbirine bastırıp çenemi sıktım. Ağlamamalıydım. Ben güçlüydüm.
Hızlı adımlarla elimden tutarak merdivene çekti. "Su içmem lazım." dedim yolda onu durdurarak.
"Hayır." dedi sertçe. "Yeter artık. Bir an önce odaya çıkıyoruz. Ne istiyorsan daha sonra yaparsın."
"Susuzken olmaz." dedim onu durdurarak. Oflayarak mutfağa girdi. Mutfağın penceresinin açık olması yavaş yavaş ölen tüm umutlarımı yeniden yeşertti.
Elimi bırakıp buzdolabını işaret etti. "Hadi iç." Elimi pantolonuma sürtmemek için kendimi zor tuttum. Elimi tutması bile iğrençti.
Çeşmenin yanındaki bulaşıklığın üstünde ufak bir bıçak görünce gözlerim resmen ışıldadı.
"Buzdolabında su var."
"Çeşmeden içiyorum ben, soğuk boğazımı arttırıyor." dedim ve dolaptan bir bardak alıp çeşmeden kısık su açarak doldurmaya başladım. Kafamda ihtimalleri tartıyordum.
Bardağı fırlatsam isabet edip etmeyeceğini bilemezdim. Bakışları üstümdeydi, tavrımdan dolayı bana inanır gibi yapsa da gözlerini üstümden ayırmıyordu. Bir anda fikir değiştirmem olacak gibi değildi zaten. Bıçağı hızlı bir şekilde alıp ona sağlayıp pencereden kaçmam gerekirdi.
Su bardaktan taşınca çeşmeyi kapattım ve küçük birkaç yudum aldım. Arkamda hissettiğim hareketlilikle ağzımdaki suyu zorlukla yuttum.
Kendini bana yaslayıp ellerini yanımdan tezgaha koymuştu. Kulağıma doğru konuştu. "Hadi, sabırsızlanıyorum."
Hareketlerimin ölçülü olmasına dikkat ederek yavaşça ona doğru döndüm. Dibimdeki nefesini duymamak için nefes almamaya çalıştım. "Ben de sabırsızlanıyorum." dedim gülümseyerek.
Şimdi bıçak sağ tarafımdaydı ve o bana fazlaca yakındı. Çarpıkça gülümsedi ve dudakları bana doğru uzandı. Boynuma değen dudaklarıyla gözlerimi bir saniye kapattım. Onu ittirmek yerine daha da dibine girip sağ elimle bıçağın ucunu tuttum.
Boynuma öpücükler kondururken iyice kavradığım bıçağı ona değdirmemeye özen gösterip yere doğru indirdim ve karnına doğru tüm hıncımla sapladım. İnleyerek bir adım geri gitti ve sonunda tenimden ayrıldı.
"Allah belanı versin!" diye bağırıp tezgahın üstündeki bardağı da sertçe kafasına vurdum. Elime batan birkaç parça camı umursamadım. Bardağın darbesiyle sersemledi ve yere düştü. Hızlıca pencereye doğru yöneldim ve kendimi yukarı çekip bir saniye bile beklemeden atladım.
Düştüğüm yerden hızlıca kalktım ve caddeye doğru yardım isteyebileceğim birini bulmak adına koştum.
Hiç araba yoktu. Koşmaya devam ettim. Kalbim o kadar hızlı çarpıyordu ki ayakta zor duruyordum. Nefesim kesilmişti.
Gördüğüm bir arabayla hiç düşünmeden yola atladım ve önüne çıktım. El kol yaparak durmasını anlatmaya çalıştım.
Ayakta durmaya çalıştım ama gözlerim yavaş yavaş odağını kaybettiğinde yardım istediğim siyah arabanın önümde sertçe durduğunu anlayabilmiştim.
×××
Kısa bir bölüm oldu ama gerçekten yazarken zorlandım. Bir sonraki bölüm Bedir'den gelecek.
Bölüm nasıldı?
Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛
Seviliyorsunuz!💜
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro