35. Bölüm: Karar
Bölüm medyası: Bedir ve Feyza❤
Yorumlarınızı bekliyorum. Keyifli okumalar.
×××
"Bu ay sonuna evi boşaltacağım."
Duyduklarım karşısında kalp atışlarım hızlandı. Yutkundum. Bu ne demek oluyordu?
Bedir telefonu kapattıktan sonra koltuğa fırlattı ve derin bir nefes verdi.
Arkasına döndüğünde beni görünce kaşları şaşkınlıkla havalandı. "Feyza? Burada mıydın sen?"
"Sana tatlı için soracaktım."
"Tatlı?"
Tatlıyı boş verip bir iki adımda yanına gittim. "Bu konuşma neydi Bedir? Evden çıkıyor musun?"
"Öyle değil tam olarak." dedi sıkıntıyla. Bir eliyle ensesini ovalıyordu.
"Nasıl?"
"Evden çıkmıyorum, çıkartılıyorum."
"Neden? Nasıl olur bu?" dedim sesimi biraz yükselterek.
"Şşt, sakin ol. Ev sahibi başkasına kiralayacakmış evi. Çıkmamı istiyor bu yüzden."
"Öyle pat diye insan mı evden çıkartılırmış canım? Bu kar kıyamette! Hem, senin kira sözleşmen yok mu? Öyle isteğine göre çıkartamaz evden." dedim sinirle.
"Aslında, sürekli ev değiştirdiğim için bu evde de fazla kalacağımı düşünmediğimden çok uzun bir sözleşme imzalamamıştım. Yani bir sonraki ayın sonunda zaten sözleşmem bitiyor."
"Ne yani? Şimdi gidecek misin?"
"Öyle görünüyor."
"Hayır ya, olmaz." dedim sitemle. "Hem sen daha iyileşmedin. Nasıl taşınacaksın, nasıl kendi başına yaşayacaksın?"
Yanağıma yasladı elini. "Bir çaresine bakarım. Sen beni dert etme."
"Nasıl dert etmeyeyim? Seni dert etmeyeceğim de kimi dert edeceğim?"
"Dertlenmeye pek meraklaklısın. Kimseyi dert edinme işte." dedi hafifçe gülümseyerek. Ama ben somurtkan suratımla çoktan dert edinmiştim bile.
Babaannemin odaya girmesiyle Bedir elini yanağımdan çekti. Ben de bir adım geri gittim. "Ne tatlısı istersin akşam?" dedim asık yüzümle.
"Ne yaparsan yerim." dedi asık yüzümü düzeltmem için kaşlarını çatarak.
"İyi." dedim ve kaş çatarak arkamı döndüm. Meraklı bakışlarla bakan babaanneme açıklama yapmadım.
×××
"Ben eve iniyorum babaanne. Geç oldu, uyuyacağım." dedim babaanneme bakarak. Bedir de ayağa kalktı benin ardımdan.
"Ben de evime gideyim. Artık kendimi iyi hissediyorum. Size de..." Yine yük olmaktan bahsedecekken babaannemin bakışlarıyla sustu. Ensesini kaşıdı. "Yani... artık kendim idare edebilirim. Her şey için teşekkürler Mediha teyze."
Babaannem Bedir'e öpmesi için elini uzatırken "Kalsaydın ya az daha oğlum. Sen varken kendimi yalnız hissetmiyordum." dedi.
Bu hissi benimle alakalı değildi. Ben de sürekli yanında olmaya çalışıyordum ama Bedir'i gerçekten oğlu gibi benimsemişti. "Hep gelirim yanına Mediha teyzem."
Babaannem Bedir'in omzuna birkaç kere vurdu. "Gelmezsen zaten zorla getirtirim." dedi gülerek.
Babaannemi öptükten sonra evden çıktım. Bedir de arkamdan gelip kapıyı kapattı. Terlikleri ayağıma geçirdim. "İyi geceler."
Merdivenlere doğru bir adım atmıştım ki elimden tutarak durdurdu. Ona doğru döndüğümde bir şey söyleyecek sandım ama beni kendiyle birlikte merdivenlerden yukarı çıkarttı. Babaannemin kapısına bakarken sessizce mırıldandım. "Ne yapıyorsun Bedir?"
Elimi tutması zaten gerginliğimi almıştı. Bu yüzden bir şey de diyemiyordum. Kendi evinin önüne gelince anahtarla açıp içeri girdi. Elimi bırakmadan beni de çekti içeri. Son anda terliklerimi çıkartabilmiştim.
Arkamdan kapıyı kapattım. "Ne oluyor dedim Bedir?"
Bana döndü. "Sen bana trip mi atıyorsun?"
"Hayır. Ne alakası var?"
"Bugün hiç yüzüme bakmadın. Mediha teyzenin yanında bir şey de söyleyemedim. Ne oldu?"
"Bir şey olmadı."
"Feyza." dedi diğer elini de çeneme koyarak. "Lütfen."
Sertçe nefes verdim. "Kira sözleşmenin bitmesi için bir ay daha varsa bu adam seni evden çıkartabiliyor?" dedim sinirli bir şekilde. "Hem de sanırım seni bayadır rahatsız ediyor. Öyle konuştun."
Hafifçe gülümsedi. "Sana kafana takma demedim mi ben?"
Omuz silktim. "Nasıl takmam? Sen benim sevdiğim adamsın. Ve ayın bitmesine şunun şurasında bir hafta kaldı. Ne yapacaksın o zaman?"
Gülümsemesi büyüdü, kocaman oldu. Gamzesi gözüktü. "Ben senin sevdiğin adamım." dedi. "Bu her şeye değer."
"Öyle ama..." Oflayarak elimi elinden çekip saçlarımı karıştırdım. "Sözleşme bitmeden seni evden çıkartamaz. Mahkemeye verelim. Vedat abinle konuşalım. Bir şeyler yapalım Bedir."
"Tamam, konuşurum Vedat abimle."
"Başka birine verecekmiş evi demek." diye mırıldandım. "Bu ev uzun süredir boş, sen geldikten sonra mı kıymete binmiş? Hem... ha sen vermişsin kirayı ha başkası? Ne fark eder?"
"Halledeceğim." dedi ve elimi tuttu. "Ama sen yüzünü asma."
Başımı salladım çaresizce. "Tamam."
"Hâlâ gülmüyorsun."
Gülümseyerek baktım. "Gülüyorum."
"Ha şöyle." dedi.
"Bu arada, Vedat abiye soramadım ama adam birden davayı üstlendi. Ne kadar ücret ister, nasıl hallederiz konuşmalıyım. Telefon numarasını bana verir misin?"
Gülerek burnumu parmakları arasına sıkıştırdı. "Vedat abi para istemez."
Nefes almamı zorlaştıran elini ittirdim. "Neden? Bedavaya mı çalışıyor?"
"Öyle değil. Yani benden para almaz."
Omuz silktim. "Zaten benden alacak."
Kaşları bir anlığına çatıldı. "Senden de almaz."
"İyilik meleği mi bu adam?"
Gülerek omuz silkti. "Vedat abi gençken biraz pis işlere bulaşmış. Aslında... baya pis işler. Babam da polisti o zamanlar. Vedat abiyi bu pis işlerin içinden çıkarmış ve okumasına yardım etmiş. Vedat abi de okuyup avukat olduğundan beri babamı abi gibi benimseyip sevmiş. Bize de şimdiye kadar hep abilik yapmıştır. Her ne konuda ne kadar yardımı dokunursa dokunsun hiçbir şekilde para almadı, istemedi. Israr etsem bile babamın ona karşı iyiliğinin karşılığını ancak böyle ödeyebildiğini söylüyor. Babam öldükten sonra da bizimle ilişkisini hiç kesmedi. Her ihtiyacımızda yanımızda."
Başımı salladım. "Baban gerçekten iyi bir şeye vesile olmuş. Sonuçta şimdiki gibi güzel bir mesleğinin olmasında etkisi büyükmüş. Bir nevi hayatını babana borçlu gibi düşünüyor. Haksız da sayılmaz. Karşılığını da bir şekilde vermek istiyor. Yine haklı." dedikten sonra omuz silktim. "Ama neyse ki Vedat abinin bana karşı böyle bir şey yapmasına gerek yok. Ben onunla konuşurum."
Dilini şaklattı. "Seni sevdiğimi anladı. O yüzden senden de para almaz."
Kaşlarım havalandı. "Anladı mı? Nasıl?"
Gülümseyerek bakışlarını kaçırdı. "Birkaç kez telefonda konuşurken senden bahsetmiştim. Beni zaten bu konuda sıkıştırıp duruyordu. Geldiğinde de kendi gözleriyle görüp sordu. Ben de itiraz etmedim. Seni sevdiğimi saklayacak değildim."
"Hatırladım. Hastanede bir imalar yapmıştı zaten."
"Evet, beni biraz zor durumda bırakmıştı."
Aramızda biraz sessizlik olunca mırıldandım.
"O zaman, ben gideyim artık." Uzanıp yanağını öptüm. "İyi geceler."
"İyi geceler."
Kapıya kadar benimle geldi. Elimi zar zor bıraktı. Terliklerimi giydikten sonra son bir kez yanağını öpüp aşağı inip eve girdim. Uyumaya karar versem de televizyon isteyen babamı görünce yanına gittim. Gülümseyerek sarıldım ve izlediği şeye bakmaya çalıştım. Televizyon izlerken kapanan gözlerime engel olamadım.
×××
"Ay şimdi siz sevgili oldunuz resmen." dedi Hazal imalı sesiyle. Başımı salladım. Ellinciye aynı şeyi söylüyordu.
Hazal'ın okulu bu dönemlik bitmişti ve bunu beni evine davet ederek kutlamaya karar vermişti. Ben de davetini kabul edip gelmiş, Bedir ile sevgili olma hikayemizi üstten bir biçimde anlatmıştım.
"Ben sana en başta Bedir ile ilgili imalar yapınca bana kızmıştın ama."
Omuz silktim. "Olabilir. Yapmışımdır. Yaptıysam haklıyımdır."
Burun kıvırdı. "Ukala."
Gülerek şarkı mırıldandım. "İstersen bana ukala mukala de."
Gülerek omzuma vurdu. "Şebek."
Aklıma gelen şeyle yerimde doğruldum. "Şu bizim ev sahibi gıcık Tufan var ya. Bedir'e evden çıkması için baskı yapıyor!"
Hazal gözlerini kıstı. "A-a! O niye o?"
"Bilmiyorum. Geçen gece Bedir telefonda konuşurken duydum. Bedir'i bezdirmiş, Bedir de 'evden çıkacağım' dedi en sonunda. Üstelik bir aylık daha sözleşmesi varmış."
"O zaman nasıl çıkartıyor bu Tufan? Çıkartamaz!"
"Sözleşme dolmadan evden çıkarttığı için mahkemeye falan versek kesin kazanırız ama mahkemeye verebileceğimizi düşünmüyor herhalde. Uğraşmayız sanıyor."
"Ama..." dedi Hazal son harfi uzatarak.
"...ben bu işin peşini bırakmam." dedim ve kendimden emin bir şekilde cümleyi tamamladım.
"Helal kız! Bırakma sevgilinin peşini!" dedi gaza gelip. Hemen ardından Hazal'ın odasının kapısı ardına kadar açıldı ve Nermin teyze gözüktü. "Ne sevgilisi?" diye bağırdı. Korkuyla irkildim.
"Anne! Sen bizi mi dinliyorsun?" dedi Hazal, aynı tondan.
Nermin teyze üstüne başına çeki düzen verdi. "Ne münasebet." dedi dik duruşuyla. "Geçerken duydum."
Ardından Hazal'a küçümser bir bakış atıp yatağın ucuna oturup bana baktı. "Senin mi sevgilin var? Ay, bana da söyle kız. Çok merak ederim. Kim? Mahalleden mi? Ben tanıyor muyum?" dedikten sonra biraz durdu. Ardından heyecanla devam etti. "Ay yoksa Cahit mi? Pek severim Cahit'i. Neden onunla küstünüz anlamadım ama efendi çocuktu. Barışmışsınız da."
Barıştığımızı, daha doğrusu onu affettiğimi, nereden biliyordu bilmiyorum ama şaşırmamak gerekirdi. Mahallede gizli kalan bir şey yoktu zaten.
"Cahit değil." dedim sözünün arasına girerek.
"Cahit değilse kim o zaman? Ay! Yoksa şu Perihan'ın torunu mu? Adı neydi, gelmedi aklıma." diye telaşeyle konuştu. Dedikodu malzemesi olabilecek birinin adını hatırlayamaması büyük eksiklikti Nermin teyzeye göre.
"Değil." dedim daha fazla uzatmamasını dileyerek.
"Ay kim o zaman? Hah! Yoksa şu fotoğraftaki esmer, uzun boylu çocuk mu? Vallahi ben o fotoğraflarınıza bayılmıştım kızım. Dedim Hazal'a da, 'ikisinin arasında bir elektrik var' diye ama bana 'öyle bir şey yok' dedi. Haspam! Sanki biz o yollardan geçmedik, bilmiyoruz. Ben insanların gözünden anlarım."
Bedir'in bahsi geçince yüzümde nasıl bir ifade oldu bilmiyorum ama Nermin teyze bilmiş bir şekilde gülümsedi. "Bak bak bak, nasıl yandan yandan gülüyor. O, değil mi?"
Nermin teyze her ne kadar dedikoduya düşkün biri olsa da benim hakkımda kimseye bir şey söylemez, arkamdan da bir şey söylettirmezdi. Bu yüzden ona güveniyordum. Başımı hafifçe salladım.
Nermin teyze Hazal'a dönerek kaşlarını çattı. "Demiştim sana bunlardan bir cacık olur diye. Beni fikrimden caydırmamak için söylemediğin şey kalmadı. Tabii ama bozacının şahidi şıracı seni!"
"Of anne! Arkadaşım âşık olmuş ama aptal gibi reddediyor mu deseydim sana?" diye çıkıştı Hazal.
Baygın bakışlarım altında Hazal'a baktım. "Sağ ol Hazal."
"Rica." dedi omuz silkerek.
"Ee anlat. Nasıl oldu?" dedi Nermin teyze heyecanla. Şirince gülümsedim. "Nermin teyzeciğim, benim çok önemli bir işim var. Şimdi gitmem lazım. Kendinize iyi bakın." diyerek Hazal'ın yatağından kalktım.
"Ne işin var ya?" diyen Hazal'a uyarıcı bakışlar attım. "Ev sahibiyle konuşmam lazım."
Hazal kaçmaya çalıştığımı anlayıp ayaklandı. "Ben de geleyim seninle." Anlaşılan o da benimle birlikte kaçmaya çalışıyordu.
"Yok Hazal, gerek yok." dedim gülümseyerek. Şimdi gitmeyecektim. Önce bunun için Bedir ile konuşmalıydım. Ev sahibiyle konuşmak için iznini almam gerekiyordu en azından.
"Aaa! Ne oluyor ya! Oturun konuşalım."
Nermin teyzenin yanaklarını öpüp gülümsedim. "Bir dahakine kısmet artık Nermin teyzeciğim. Görüşürüz Hazal." Nermin teyzenin arkamdan seslenmelerini duymamaya çalışıp evden çıktım.
Kendi evime gelir gelmez anahtarla içeri girdim ve Bedir'in kapısına geldim. Zile basıp bekledim. Kapı açılınca Bedir beni gördü ve gülümsedi. "Feyza?"
Gülümseyerek el salladım. "Ben geldim!" Ayakkabılarımı çıkarttım ve yanağını öperek içeri girdim. "Beni özlemişsindir diye düşündüm. Hem de ev işiyle ilgili konuşmaya geldim."
Salonda oturan Vedat abiyi görünce sonuna doğru sesim kısıldı. Onu görmeyi beklemiyordum. "Aa Vedat abi! Hoş geldin." dedim utanarak. Hafifçe elimi kaldırıp selam verdim.
"Asıl sen hoş geldin." dedi gülümseyerek. Çaprazındaki koltuğu gösterdi ardından. "Oturmayacak mısın?"
Yanıma gelen Bedir'e baktım. Oturup oturmamam gerektiğini gözlerimle sorguladım. Vedat abi Bedir'i öptüğümü görmüş olmalıydı. Bu benim için bir şey ifade etmiyordu ama Bedir'i zor durumda bırakmak istemezdim.
Bedir elini sırtıma koyarak beni koltuklara doğru ilerletti. "Oturalım." Vedat abinin çaprazındaki koltuğa geldiğimizde yan yana oturduk.
"Nasıl söylenir bilmiyorum ama ikiniz adına çok sevindim. Hastaneye geldiğimde sormuştum ama Bedir reddetmişti." dedi imayla bakarak.
"O zaman böyle bir şey yoktu." dedi Bedir itiraz ederek. Ben de ne diyeceğimi bilemeyerek teşekkür ettim.
"Senin numaranı istemiştim ama Bedir vermedi. Sana bir şey soracaktım Vedat abi." dedim Bedir'e kızgın gözlerle bakarak.
"Öyle mi? Tabii sor." dedikten sonra Bedir'e döndü. "Neden vermiyorsun numaramı?"
"Bizim davayla ilgileniyorsun ya, ücret konusunu hiç konuşmadık. Nasıl yapalım diye soracaktım."
Vedat abi kaşlarını çatarak baktı. "Bedir ile aramızda böyle şeylerin lafı olmaz, bu yüzden bu konuyu kapatalım." dedikten hemen sonra ışık hızıyla konuyu değiştirdi. "Ben de bu dava için gelmiştim bugün. Emniyete gidip polislerle konuştum ancak hâlâ Arda hakkında bir bilgi yok. İzini henüz bulamamışlar ama araştırıyorlar. Bu süreçte sizin de dikkatli olmanız gerekiyor. Tekrar gelip size bir şey yapabilir. Eğer size bir şekilde telefon yoluyla ya da başka bir şekilde ulaşırsa mutlaka bana bildiriyorsunuz." dedi işaret parmağını ikimiz arasında gezdirerek.
Başımı salladım. "Tamam." dedi Bedir de.
"Teşekkürler Vedat abi." dedim para almadan davamızı üstlenmesini kast ederek. Gülümseyerek elini salladı. "Görevim."
"Bir şey daha var." dedim Bedir'e dönerek. Kaşlarını 'hayır' manasında kaldırmıştı. Söylememi istemiyordu.
"Bedir, neden öyle bakıyorsun? Sen söyle Feyza." dedi Vedat abi bana söylemem için baskı yaparak.
"Ev sahibi Bedir'i evden çıkartmak istiyor. Üstelik sözleşmesi bitmemiş."
"Feyza." dedi Bedir kaşlarını çatarak.
"Vedat abiden yardım isteyeceğini söylemiştin." dedim aynı onun gibi kızarak.
"Neden? Sözleşme bitmeden seni evden çıkaramaz. Bu yasal değil." dedi Vedat abi. Bedir'e döndü. "Yüz yüze konuştunuz mu? Ne dedi sana?"
"Dedi bir şeyler işte." diye mırıldandı Bedir saçlarını karıştırarak.
"Öyle şey olmaz. Ben gider konuşurum. Sen bana adresi ve Feyza."
"Abi, gerek yok."
"Ne demek gerek yok?" diye çıkıştım Bedir'e. "Bu evden çıkarsan nereye gideceksin Bedir? Daha tam iyileşmedin, yanında olmam lazım. Başka bir eve gitsen bile aklım sende kalır sürekli."
"Feyza."
"Ee o zaman." diyerek araya girdi Vedat abi. "Sen bana adresi ver Feyza. Ben gidip bir konuşayım ev sahibiyle. Siz de aranızda konuşun."
Vedat abiye adresi verdikten sonra gitti. Kollarımı bağlayıp Bedir'e baktım. "Sen gitmek mi istiyorsun bu evden? Ben de senin kalman için uğraşmaya çalışıyorum."
"Güzelim, ben neden gitmek isteyeyim bu evden?" dedi iki elini kollarıma koyarak. Aptal aptal sırıtmamak için kendimi zor tuttum. Güzelim mi?
"Sadece, zaten bir ay daha sözleşmem var. Bu ay olmasa bir dahaki aya evden çıkmak zorunda kalacağım. Niyeyse ev sahibi benden hoşlanmadı, sözleşme uzatmaya gitmeyi düşünmeyecek belli ki."
Omuz silktim. "Olsun, bir ay bir aydır. Bir ay daha böyle yan yana olalım istiyorum."
Gülümseyerek kollarını sırtıma sardı. Ben de nazlı nazlı ona yanaştım. "Biz hep böyle yan yana olalım."
Bundan sonra daha da naz çekemezdim. Ellerimi çözüp beline sarıldım.
×××
Kapıyı açar açmaz Vedat abi daha içeri bile giremezken "Ee ne dedi Tufan amca?" dedim heyecanla. Gülümseyerek bana bakıp içeri girdi. Kapıyı kapatıp ardından yürüdüm. "Ne dedi Vedat abi ya? Çatlattın."
Bedir'in yanına oturup dizine vurdu bir iki kez. Ben de karşılarına oturdum. "Öncelikle, çok uyuz bir ev sahibiniz var."
Başımı salladım bezgince. "Biliyorum, maalesef öyle."
"Bedir'in avukatıyım, dediğimde bayağı şaşırdı. Yalan söylediğimi iddia edip kapıdan kovmaya çalıştı. Kimliğimi çıkartıp ona kendimi kanıtlamaya uğraştım bir de." dedi sinirli bir tonda.
"Yani." dedim ılımlı bir sesle. "Daha önce hiçbir kiracısının avukatı kapısına dayanmamıştır tahminimce."
Kravatını çekiştirerek gevşetti. "Aynen, sanırım öyle. Neyse, bir şekilde inandı. Sözleşmeye göre evden çıkartamayacağını açıkladım. İtiraz etti ama herhangi bir evden çıkartma girişiminde derhal mahkemeye başvuracağımı söyledim. Başta inanmadı ama sonra ciddiyetimi görünce geri vites yaptı. Kısacası, sözleşmen bitene kadar yani bir sonraki ay sonuna kadar seni rahatsız edemez. Sözleşme somunda da bu evde kalmaya devam etmek istiyorsan ya sözleşme süresini uzatmalı ya da yeni bir sözleşme imzalamalıyız. Tabii ev sahibiyle anlaşabilirsek."
"İmzalarız tabii." dedim heyecanla atlayarak. "Ben anlaşırım. O iş bende. Teşekkürler Vedat abi."
"Ben o zaman gideyim." diyerek ayaklandı Vedat abi.
"Hemen mi gidiyorsun abi? Kalsaydın?"
"Söylemiştim, takip ettiğim bir davanın bir ayağı İstanbul'a da uzanıyor. Onunla ilgilenmem gerek."
"Ne kadar sürer işiniz? Yani akşam yemeğine kadar biterse yemeğe davet etmek isterim." dedim mahcupça.
Gülümseyerek bir elini omzuma koydu. "Nazik davetin için teşekkür ederim ama o kadar vaktim yok. Akşam üstü beşte yola çıkmayı planlıyorum. Bursa'da da halletmem gereken bir takım işlerim var. Ertelemem pek mümkün değil. Kusura bakma Feyza."
Gülümsedim. "Ne kusuru? Tabii siz işinize bakın. Başka zamana ben elbet ayarlarım."
"Mutlaka, bekliyorum." dedi.
Ardından Bedir ile birlikte kapıya doğru ilerlediler. Arkalarından gidecektim ki Vedat abinin, Bedir'in eline para sıkıştırmaya çalıştığını gördüm. Bedir kaşlarını çatarak itiraz ediyordu. Bedir, gördüğümü anlamasın diye arkamı dönüp mutfakta bir şeylere bakıyormuş gibi yaptım. Bir ayı aşkındır çalışmadığı için Vedat abi de maddi manevi yardım etmeye çalışıyordu haklı olarak.
Kapı kapandıktan sonra salona doğru döndüm. "Ev meselesi de halloldu. Bir ay boyunca Tufan amcanın suyuna giderim ben, sonra da yeni bir sözleşme imzalatırım." Gevşekçe koluna vurup göz kırptım. "Merak etme sen."
Gülerek saçlarımı karıştırdı. Ellerini tutmaya çalışırken bağırdım. "Ya! Mahvettin saçlarımı!"
Ardından saçlarımı karıştırmayı bıraktı ve kabaran saçlarımı elleriyle yatıştırmaya çalıştı. Dokunuşlarının keyfini çıkardım.
Hâlâ saçlarımı düzeltmeye çalışıyorken yavaşça koltuğa oturdum. Ellerini saçlarımdan çekmeden beni takip etti. "Kütüphaneye gitsek mi? Kitap alırız, Melih'i falan da görmüş oluruz. Belki Sevtap cadısını da görürüz. Bize bakıp neler kaybettiğini görsün."
Güldü. "Olur, gideriz."
Ofladım. "Ben o Sevtap cadısını şikayet etmesini bilirdim de... Sen yaralandın, sonra zaten bende akıl kalmadı. Unuttum."
Saçlarımdaki eli artık saçlarımı düzeltmiyor, öylesine geziniyordu. "Akıl mı bırakmadım?"
Başımı salladım. "Hıhım. Çok korktum. Çok dua ettim." Yine tekrar o zamanki hisler bedenimi ele geçirince Bedir'in beline sarılıp başımı göğsüne yasladım. "Çok şükür, iyisin. Çok şükür, yanımdasın."
Bir eliyle belimi sardı. Dudakları saçlarımın üstündeyken konuştu. "Çok şükür, yanındayım."
"Seni çok seviyorum." dedim içten bir şekilde. Kaybetme korkusu tekrar içime işlemişti.
"Ben de seni çok seviyorum."
Bir süre öyle durup kokusunu içime çektim. Mayışmaya başladığımda silkelenip kendime geldim ve göğsünden istemeye istemeye ayrıldım. "Ben o zaman eve inip giyineyim. Kapıda buluşuruz."
"Tamam."
Gülümseyerek ayağa kalktım ve seke seke yürüyüp Bedir'in evinden çıktım. Ardından hızlıca evime girdim ve üstümü değiştirip bir kot ve kazak giydim. Montumu da alıp evden çıktım. Kapıyı açtığımda telefonum çalıyordu. Arayan Bedir'di. Meşgule atıp aşağıya indiğimde Bedir oradaydı.
Evden çıkıp otobüse doğru yürüdük. "Her sabah birlikte işe gittiğimiz günleri anımsadım. Aynı böyle gidiyorduk." dedim ona bakarak.
Başını sallayıp gülümsedi. "Evet, ben de hatırladım. İşe gitmek benim için zorunluluk olmadı hiçbir zaman. Zamanımı geçirmek için bir yoldu sadece ama her sabah seninle birlikte işe gidecek olmak işimi sevmemi sağlamıştı. Sabaha gözlerimi seninle açmak... güzeldi."
Mahallede önünden geçtiğimiz dükkanlardan birkaç bakış bize doğru dönse de umursamadım. Gülümsedim. "Benim için de pek farklı değildi durum. Senden tek farkım, işe gitmekten nefret etsem de seninle gideceğim düşüncesi bana işi sevdirmişti."
Konuşa konuşa otobüs durağına geldik. Biraz bekledikten sonra otobüse bindik ve arkaya doğru ilerledik. Boşta bir tane koltuk bulduğumuzda Bedir beni oturtmaya çalışsa da onu oturması için zorladım. Ben ayakta durabilirdim ama Bedir yorulabilirdi.
Otobüsten indikten sonra kütüphaneye girdik. Bir kat çıktıktan sonra bizim çalıştığımız kata gelmiş olduk. Etrafa bakarken Melih'i arıyordum ama göremedim.
"Acaba molaya mı çıktılar?" dedim göz gezdirirken.
"Olabilir. Terastadırlar belki."
Birlikte bir kat daha çıktık. İleride kitaplıkları düzenleyen Selin'i görünce oraya doğru ilerledim. Arkasından dokununca "Efendim?" diyerek bana döndü. Bizi gördükten sonra şaşkınlıkla gülümsedi. "Feyza? Bedir? Ne işiniz var burada? Hoş geldiniz." Uzanıp sarıldık Selin'le.
"Kitaplara bakmaya geldik. Gelmişken sizi de görelim dedik." Terası görmeye çalıştım. "Ama aşağıda Melih yoktu. Nerede olduğunu biliyor musun?"
Gülümseyerek başıyla terası işaret etti. "Sevgilisi geldi, terastaydılar."
"Sevgilisi mi?" dedim şaşkınlıkla. "Sevtap Hanım öldürecek onu."
"Sevtap Hanım görevden alındı."
"Ne?" dedik Bedir ile aynı anda. "Neden? Nasıl?"
"Sizi işten kovduktan birkaç gün sonra kütüphaneye teftişe geldiler. Tam olarak neden bilmiyorum ama Sevtap Hanım ile tartışmaya başladılar. Daha sonra gelen müdürlerle birlikte Sevtap Hanım da gitti. Bir daha da gelmedi. Şimdiki müdür de o kadar katı biri değil. Melih iki dakikalığına kaçmıştır."
Omuz silktim. "Üzülmedim. Eden bulur diye boşuna demiyorlar."
"Öyle." Elini koluma koydu. "İşten ayrıldığınız için çok üzüldüm. İyi vakit geçiriyorduk."
"Biz de üzüldük ama olan oldu. Neyse seni de işinden alıkoymayalım. Melih'e bir bakalım biz."
Terasa çıkıp Melih'i ararken köşede bir kızla burun buruna bulduk. "Öhöm öhöm!" diye bağırdım. "Biz geldik!"
Melih başını çevirince bizi gördü. Gözleri ışıldadı. "Aman aman kimler gelmiş!"
Yanındaki kızı görünce şaşkınlıkla soludum. "Derya?"
Derya da Melih ile birlikte utanarak geldi. "Siz? Ne ara?" dedi Bedir ikisine bakarak.
"O ara." deyip göz kırptı ve kolunu Derya'nın omzuna attı. Derya'ya baktım. Omuz silkti. "Beni biraz kandırdı."
"Sen de hevesliydin kanmaya." dedi Melih, Derya'ya bakarak.
Bedir, Derya'yı kolundan tutup yanına çekti. "Kandırdığı belli zaten. Kızım sen daha küçüksün. Ne diye kanıyorsun bu çocuğa?" dedi kaşlarını çatarak. Derya'nın Bedir'i abisi gibi kabul etmesinin Bedir'de oluşan yan etkisiydi sanırım bu kıskançlık.
"Yani, o kadar da küçük değilim aslında Bedir abi." diye mırıldandı başını kaldırmış Bedir'e bakarak.
"Küçüksün abiciğim, küçüksün." diye itiraz etti Bedir.
Melih, Derya'yı elinden tutup yanına çekti tekrar. "Sevgilime benden ayrılması için baskı mı yapıyorsun lan?"
"Abisi olarak ona doğruları söylüyorum." diye düzeltti. Artık araya girme ihtiyacı hissederek Bedir'in elini tuttum. "Biz aralarına girmeyelim istersen Bedir."
Bana şaşırmış bir şekilde bakarken omuz silktim. "Derya da o kadar küçük değil yani. İki yaş var aramızda."
"Ne? Sevgili mi oldunuz?!" dedi heyecanla Derya birleşen ellerimize bakarak. "Bu harika bir haber!"
"Vay vay! Bana ahkam kesene bak! Ne zaman kandırdın Feyza'yı." diye alayla konuştu Melih.
Bedir de sinirle lafa atılacağı zaman elini tutarak çekiştirdim ve ilerdeki masaya ilerledim. "Didişmeyin. Oturup iki laf edelim düzgünce."
"Senin için sorun olmaz mı Melih? Müdür bir şey demesin." dedi Derya.
"Öğle molasında bana bir sürü iş kilitledi, molaya çıkamadım. Ona saysın bir zahmet."
Birlikte masaya oturduk. Melih inat eder gibi Derya'nın sandalyesini kendi sandalyesinin dibine çekti.
"Çok sevindim birlikte olduğunuza. Zaten belliydi ama..."
"Belli miydi? Herkes de aynısını söylüyor." diyerek söylendim.
Derya heyecanla atıldı. "Aranızdaki elektriği görmemek ve hissetmemek için kör olmak gerekirdi!"
Arada Melih ve Bedir'den kaynaklı gerginlikler hariç keyifli bir yarım saat geçirdik. Melih'in işinin başına geçmesini söylemesi üzerine masadan kalktık. Melih bankoya geçerken Derya, dersi olduğunu söyleyip kütüphaneden ayrıldı.
Biz de Bedir ile birlikte kitapların arasına daldık. Bir elim kitapların üstünde dolaşırken sessizce konuştum. "Buradan ayrılalı çok olmadı ama özlemişim raflar arasında dolaşmayı. Huzurlu hissettiriyor."
"Çalışırken, raflar arasında seninle dolaşmayı hayal ederdim." dedikten sonra elimi avcuna aldı. "El ele."
Elini sıkıca tuttuktan sonra güldüm. "Sevtap Hanım da bizi topa dizerdi."
"Doğru."
Bedir ile birer kitap aldık kütüphaneden. Ardından kütüphaneden çıktık ve sahile doğru yürüdük. Sahilde zar zor bulduğumuz bir banka oturduk.
Hava, önceki günlere nazaran daha iyiydi. Sadece denizden kaynaklı biraz esinti vardı. Denizin kayalara çarpan sesini dinledik. Gözümü kapatıp başımı Bedir'in omzuma yasladığımda laf arasında Derya'nın kuruduğu bir cümle zihnimde dönüp duruyordu.
"Bedir." dedim ilgisini çekmek için.
"Efendim?"
"Bir şey söyleyeceğim ama biraz kararsızım."
Doğrularak bana döndü. Başımı kaldırıp ona baktım. "Söyle güzelim." dedi.
Güzelim, lafına düşmemek için yanaklarımı ısırdım. İki olmuştu. "Derya bir şey söyledi. Bu, benim kafamı birkaç zamandır kurcalıyordu zaten."
Gülümseyerek yanağımı okşadı. "Neden kıvranıyorsun?"
Omuz silktim. "Söyleyip söylememekte biraz kararsızım."
"Söyle de birlikte kararsızlığına bir çözüm bulalım."
"Şöyle ki, ben bir süredir üniversite okumaya karar vermek için beni heyecanlandıran bir bölüm arıyordum."
"Evet?" dedi devam etmem için.
"Beni birazcık heyecanlandıran bir bölüm vardı ama bu bölümden Türkiye'de iki, Kıbrıs'ta bir üniversitede var. İstanbul'da yok." Derin bir nefes alıp devam ettim. "Derya laf arasında kendi üniversitesine bu sene yeni açılacak olan bölümlerden bahsetti. Benim İstanbul'da olmadığı için okumaktan vazgeçmek üzere olduğum bölüm de var içlerinde."
"Hangi bölüm?"
"Pastacılık bölümü." dedim içimdeki heyecanla birlikte. "Pastacılık okumaya karar verdim, iki yıllık."
×××
Bölüm nasıldı?
Feyza'nın pastacılık kararına ne diyorsunuz?
Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛
Seviliyorsunuz!💜
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro