34. Bölüm: Sevdiğinin Sevdiğini Sevmek
Bölüm medyası: Feyza ve Bedir
Bölüm şarkısı: Buray- Deli Divane
Uzun bir bölümle geldim. Yorumlarda buluşalım. Keyifli okumalar.❤
×××
Hayatta bizim öngöremediğimiz şeyler vardı. Bir işe kalkışırken bize neye mâl olacağını öngöremiyorduk mesela. Bir insanın ilerde hayatımızda nasıl bir yeri olacaktı, öngöremiyorduk.
Bedir'in de hayatımda yeri ne olur, öngörememiştim ben. Ancak şunu söyleyebilirdim ki, gözlerimi kapattığımda gözleri hatırıma gelir olduğundan beri benim için unutamayacağım biri olacağını anlamıştım.
"Feyza."
Babaannemin seslenmesiyle irkilip ona döndüm. "Efendim babaanne?"
"Soğanların suyunu çıkarmışsın kuzum, yetmedi mi? Hem, sen ne sırıtıyorsun öyle?"
"Hiç, sırıtmıyorum." dedim önümdeki soğanlara bakarak. Cidden un ufak olmuşlardı ama hala devam ediyordum kesmeye. Bedir, bende akıl bırakmamıştı.
"Delirmedim daha, gördüm." dedikten sonra arkasına dönerek söylendi. "Deli kız." Mutfaktan çıktı.
Arkasından gülerek baktım. Babaannemin ardından Bedir girdi içeri. "Yardım lazım mı?"
Onu görünce hızlanan kalbime söz geçirmek zor oldu. "Hallediyorum ben, sağ ol." dedim yüzümdeki tebessümle.
Yanıma gelip tezgaha yaslandı. "Halledebileceğini biliyorum ama yardım etmek istiyorum."
"Ne yapabilirsin ki?" dedim ona dönerek. Kaşlarını çatıp önümdeki malzemelere bakarak düşündü. Yapabileceği bir şey bulamayınca "Sen bana görev ver, ben yaparım." dedi.
"Hım." dedim düşünerek. "Patatesleri doğrayabilir misin?"
"Bilmem, doğrayabilir miyim?" diye sordu.
"Doğrayamaz mısın?" dedim başımı yana yatırarak. Bana üstten bir bakış attı. "Bunu ben nasıl bilebilirim? Sen söyleyeceksin."
Oflayarak başımı salladım. "Yemek yapmak hakkında en ufak bir fikrin yok." Düşen yüzünü görünce toparladım hemen. "Ama çabanı kesinlikle takdir ediyorum. Ne demişler? Bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıp. Bence öğrenebilirsin."
İçi patates dolu leğenin içine bir bıçak koyup ona uzattım. "Denemekten zarar gelmez."
Ciddi bir şekilde başını salladı. "Yapabilirim." Bunu kendine inandırmaya çalışıyordu daha çok.
Masayı gösterdim. "Oturarak yap. Ayakta kalma."
Masaya oturdu. Bir eline patates diğerine bıçak aldı. Gözlerini iki eli arasında gezdirdi. Güldüm. "Neden öyle bakıyorsun?"
Başını kaldırıp bana baktı. "Kabuklarını soymam gerekiyor, değil mi?" Nefes verdi. Onu onayladım. "Evet, öyle."
"Nasıl yapacağım?"
Ellerimi yıkayıp yanına oturdum. Elinden bıçağı ve patatesi aldım. "Beni izle."
Bir kere gösterdikten sonra denemesi için bıçağı eline verdim. Kabuğunu soyacağım diye çoğu patatesi ziyan edince durması için elinin üstüne elimi koydum. "Yeter."
Kaşlarını kaldırdı. "Olmadı mı?"
Şirince gülümsedim. "Olacak, yani oluyor ama şimdi yeni öğrendiğin için yavaşsın biraz. Ben hızlıca kabuklarını soyayım, sen doğra."
Fikrimi beğenmiş gibi bıçağı bana uzattı hemen. Gülerek elinden aldım. Patatesi soyarken beni tatlı tatlı izlediğini görünce dayanamayarak uzanıp yanağını öptüm.
Elini yanağına yasladıktan sonra şoku atlatınca çekti. "Buna hiç alışamayacağım sanırım." diye mırıldandı.
"Alışırsın." dedim gülümseyerek. Alıştırırdım.
"Öyle mi diyorsun?" dedi kaşlarını kaldırarak.
"Hıhım."
"Peki." dedi son harfini uzatarak. "Sen alışacak mısın?"
Yan bir bakış attım. "Alıştırırsan, neden olmasın?"
Gülümseyerek ona uzattığım patatesi aldı. "Bölmeye başlayabilirsin."
Bana boş bakışlar attığını görünce bıçağımla patatesi uzaktan nasıl böleceğini gösterdim. "Şöyle kes önce. Daha sonra da küp küp doğra."
Yapamayınca yanına doğru kayıp elinden aldım. "Bak şimdi."
Bu sefer de kendi elimde gösterirken anlatmaya başladım.
Yanağıma konan öpücükle duraksadım. Başımı yavaşça ona çevirdim. Şirince gülümsedi. "Alıştır dedin."
Kaşlarımı çattım. "Hile yapıyorsun ama. Şu an sana bir şey anlatıyorum." dedim kızgın çıkarmaya çalıştığım sesimle. Yüzümdeki kocaman gülümsemeyle ne kadar ciddi gözükebilirsem işte.
Dudaklarını birbirine bastırdı. Başını yana eğdi. "Ama çok tatlı anlatıyordun."
Omzuna vurdum hafifçe. "Hadi cıvıma, bir sürü iş var daha."
"Emredersin."
Bedir biraz yamuk da olsa kesmeyi öğrenince yanından kalktım. Çalan telefonumun yanına gidip açtım. Hazal'a söylemem gereken şeyler olduğu için gözümle Bedir'i kontrol ederek balkona çıktım.
"Efendim Hazal?"
"Ne yapıyorsun Feyza?"
"İyidir, yemekle uğraşıyordum. Sen?"
Derin bir nefes aldığını işittim. "Ben de öyle işte, Güney ile uğraşıyorum. Sana anlatmıştım, Güney her şeyi annesine anlatacaktı zor durdurdum, dedim."
"Evet."
"Güney benden habersiz gizlice anlatmasın diye sürekli arayıp duruyordum. Annem çakmış bir şeyler. Sıkıştırdı beni kenara. Ne oluyor ne bitiyor döküldüm ben de."
"Ee?" dedim heyecanla. "Ne dedi annen?"
"Başta sorguladı biraz, siz arkadaş değildiniz de beni mi yiyorsunuz diye ama sonra sevgili olmamızın çok ani ve yeni olduğuna inandı. Hatta çok sevindi. Güney gibi damat bulamazmış zaten. Beni de Güney'den başkası almazmış. İyi olmuşmuş." dedikten sonra histerik bir kahkaha attı. "Hah! Anne değil, düşman. Hem ben Güney'den daha yakışıklı daha iyi birini bulurdum da bakma. Kalbime söz geçiremedim."
Kıkırdadım. "Annenden böyle bir tepki bekliyordum. Zaten Güney'i oğlu gibi severdi."
"Aynen öyle. Neyse işte bende böyle, Güney rahat durduğu sürece ben de rahatım. Eee senden ne var ne yok?"
"Ha ben mi?" dedim bu ani konu değişimine karşı. Biraz daha Güney hakkında konuşmasını ve bu sürede nasıl söyleyeceğimi düşünüyordum. Bu çok ani olmuştu.
"Evet, sen. Niyeyse bu aralar benden bir şeyler saklıyormuşsun gibi hissediyorum. Umarım yanılıyorumdur."
"Bilmem." diye mırıldandım.
"Konuşmayacaksın, belli. Bedir nasıl? İyi bakıyor musun çocuğa?"
"Bedir, iyi. Oldukça ilgileniyorum." dedim sırıtarak.
"Oldukça? Öyle mi? Nasıl oldukça?" dedi muzip bir sesle.
"Hazal." dedim itiraftan önceki son çırpınışlarımı yaparak. "Söyle gülüm." dedi bir abla edasıyla.
"Sessiz ol, çığlık falan atma. Tamam mı?" diye uyardım baştan. Hışırtılar geldi. Yatağında doğruldu muhtemelen. "Allah, bomba geliyor. İçerde annemler var, bağırmamalıyım, bağırmamalıyım. Tamam, hazırım. Dökül."
"Biz Bedir ile sevgili olduk." dedim. Dudaklarımı ısırarak tepkisini bekledim. "Hazal, orada mısın?"
Birkaç saniyelik sessizlikten sonra çığlığı geldi. Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp gözlerimi yumdum. Hazal'ın çığlığının ardından odası anne ve babası tarafından basıldı. Onlara izlediği dizinin bir sahnesine sevindiğini söyleyip geçiştirdi. Bana kalırsa Yaren teyze inanmamıştı. Zira bu Hazal'ın klasikleşmiş yalanıydı.
"Çığlık atma demedim mi sana?" diye payladım.
"Kızım, refleks oldu bu. Bekliyordum ama beklemiyordum da. Şimdiye kadar sevgili olmamanız düşündürücüydü zaten de siz bu salaklıkla biraz daha sürünürdünüz gibi geliyordu bana."
"Sensin salak." dedim sinirlenerek. "Güney'e kaç yıldır aşık olduğunu ama ortalıkta derbeder dolaştığını unuttun galiba!" dedim imalı tonda.
Kıkırdadı. "Haklısın valla. Bekara koca boşamak kolay, derler. Neyse. Ee, anlat. Nasıl oldu? İlk kim itiraf etti?"
"Yarın öbür gün gelirsin, anlatırım. Telefondan bu kadar havadis alabilirsin." Hava soğuk olduğundan balkonda üşümüştüm. Hem de bunları telefonda konuşmak istemiyordum.
"Ama tam heyecanlı yerinde. Çok acımasızsın!" diye haykırdı.
"Görüşürüz, hadi öptüm." dedikten sonra mızmızlansa da bizim adımıza çok mutlu olduğunu söyleyip kapattı telefonu. Gülümseyerek mutfağa geri girdim ve Bedir'in göz hapsinde işimin başına döndüm.
Sessizlikle birlikte kaçtığım düşünceler zihnime üşüşmüştü. Dün babam yemeğe gelmemişti. Sabah da erkenden çıkmış evden, görememiştim ama ne olursa olsun bugün onunla konuşacaktım.
"Ne düşünüyorsun?"
Elimdekileri bırakıp Bedir'e döndüm. "Babamı. Kaç gündür iyi gözükmüyor. Benden de kaçtığını hissediyorum."
Kaşlarını çattı. "Senden neden kaçsın?"
Omuz silktim. "Bilmiyorum. Onu göremiyorum bile. Erken gidip geç geliyor. Zamanının çoğunu iş yerinde geçiriyor."
"Senden kaçtığı yok, sadece kafasını toparlamak istiyordur. Üzüntüsünü göstermekten çekiniyordur. Bunu üstüne alınmıyorsun değil mi?"
Bilmem, dercesine dudak büktüm. Mutfak kapısına bir bakış attıktan sonra elini yanağıma yasladı. "Feyza. Yapma böyle. Baban burada seni suçlu bulacak değil ya? Senin yaptığın bir şey yok. Kendine neden yükleniyorsun?"
Oflayarak gözlerimi kırpıştırdım. Ağlayacaktım. Başımı göğsüne bastırdı. "Yapma böyle ama."
Beline sarıldım sıkıca. "Bilerek yapmıyorum. Kötü hissediyorum benimle konuşmadıkça."
Saçlarımı okşadı. "Babanı ara o zaman. Konuşmak istediğini belli et."
"Tamam." dedim. Geri çekilip elime telefonu aldım. "Tamam, arayacağım."
Babamın ismini rehberde ararken telefonum çaldı. Heyecanla baktım. "Babam arıyor."
Hızlıca telefonu açıp kulağıma yasladım. "Alo, baba?"
"Nasılsın kızım?" dedi biraz yorgun çıkan sesiyle.
"İyiyim. Sen nasılsın?" dedikten sonra konuşmasına izin vermeden devam ettim. "Seni çok özledim."
"Ben de özledim kızım. Akşama birlikte yemek yiyelim mi? İrem de gelsin." dedi. Sesi titriyordu.
"Olur olur babam. Ben ablamı ararım. Sen ne zaman geleceksin?"
"Akşam sekiz gibi evde olurum."
"Tamam, ben yemek hazırlarım. İstediğin bir şey var mı?"
"Yok. Sen ne yaparsan güzel yaparsın zaten kızım."
Gülümseyerek telefonu kapattım. İçimden bir ses bu akşam bolca ağlayacağımı söylüyordu.
Ablamı arayıp babamın çağırdığını haber verdim. Ardından yemekleri yaptım. Babaannem ve Bedir erkenden yedi yemek. Ben babamla yiyeceğim için onlara eşlik edemedim. Kalan yemekleri aşağıya indirdim. Ablam gelince sofrayı hazırladık ve babamı bekledik.
Akşam saat sekizi gösterirken kapı anahtarla açıldı ve babam girdi içeri. Bizi gördükten sonra yüzünde hüzünlü bir tebessüm oluştu. Kollarını açınca ikimiz aynı anda sarıldık ablamla.
Ardından sofraya oturduk. Ablamla ikimizin "tabağı al, bardağı ver" muhabbetlerinden başka ses çıkmıyordu sofradan. Yemeklerimiz bitince babam "ellerinize sağlık" deyip kalktı sofradan. Ablamla ikimiz birbirimize bakıp iç çektik.
Odaya girince babamı ortamıza alarak oturduk. "Bir avukatla görüşüp boşanma davasını açtım." dedi tek nefeste. Sessizlik oluştu.
"Kızlarım." dedi ellerimizi tutarak. "Sizler benim en değerlilerimsiniz. Sizin gözünüzden akacak tek damla yaş beni kahreder."
"Yine de bunu yapmak zorunda değilsin baba. Sen annemi çok seviyorsun." dedim araya girerek.
Babam annemle aşık olduğu için evlenmişti ama annem için de aynı şeyler geçerli miydi emin değildim.
Başını salladı. "Seviyordum." Gözlerini yere dikti. "Gençken çalıştığım yere gidip gelirken annenizin oturduğu mahallenin önünden geçerdim ve onu gördüğümde aşık oldum. Çok güzeldi. Anneme söyledim, araya tanıdıklar soktuk ve tanıştık. İlk görüşmemiz güzel geçmişti. Benden etkilenmiş gibiydi, yani öyle söylemişti. Ben de ondan tabii. Önceden öyle sürekli çıkmalar buluşmalar yoktu. İkinci buluşmamızda bir karar vermemiz gerekiyordu ve biz evlenmek istedik. Düğün için olsun, ev için olsun isteklerinde bir kere bile üzmedim onu. Küçüklüğümden beri kendimi bildim bileli çalışmıştım ama o kadar çok birikimim yoktu. Kenara attığım üç beş kuruş işte. Annem sürekli isteklerinin çok fazla ve lüks olduğunu söylerdi ama bir şekilde orta yol bulmaya çalıştım ikisini de üzmeden. İlk defa evleniyor, elbisesi güzel olsun, süsü olsun püsü olsun, evinde en güzel mobilyalar olsun, altını olsun derken gırtlağa kadar borçla evlendik. Öderiz dedim, yeter ki huzurumuz olsun."
Başını iki yana sallayarak gülümsedi. "Başlarda her ne kadar iyi olsak da istekler bitmedi. Dile kolay yirmi yedi sene böyle geçti. Benden istediklerine bir şekilde boyun eğdim. Bir yirmi yedi sene daha eğerdim de ama bunlar ucu size dokunana kadardı. Ben bu süreçte sizin nasıl bir hayata mahkum olduğunuzu görememişim. Sizin böyle bir hayatınız olmayacak, izin vermem."
Ablamla ikimizin ellerine birer öpücük kondurdu. "Aşk, sevgi bir yere kadar sürer. Saygının olmadığı bir ilişki ne kadar seversen sev yürümez. O benim aşık olduğum ilk ve tek kadın olarak kalacak ama bir daha aynı eve girmeyeceğiz."
"Baba. Bir kez daha konuşsanız?" dedim dolan gözlerimi saklayamadan.
"Feyza, kızım, kendini suçlu hissetme. Senin yüzünden olan bir şey yok. Sadece bu son noktaydı artık. Bundan sonra da bu evliliği sürdürebileceğimi sanmıyorum."
"Anlıyorum." dedim gözlerimi kırpıştırarak.
"Biz her zaman yanındayız baba." dedi ablam. Daha sonra babam ikimizi de kendine çekip sarıldı. "İyi ki varsınız güzellerim."
Gizli gizli akıttığım göz yaşlarımı sildim. Babama sıkıca sarıldım. Bu saatten sonra onun üzülmemesi için uğraşacaktım. Ne kadar yapabilirsem.
×××
Ablam, babam ve ben uzun zamandır yapmadığımız aile gecemizi yaptık. Birlikte sohbet edip patlattığımız mısır ve çay eşliğinde vakit geçirdik. Saat gece on ikiyi bulduktan sonra babam ve ablam yarın işe gideceği için yataklara dağıldık. Ben malum, işsizdim.
Ablamla birlikte odama geçip yatağın üstüne oturduk. "Sen burada uyu, ben oturma odasında kendime yatak açarım." dedim.
"Birlikte oturma odasına uyuyalım." dedi omuz silkerek. Dile getirmesek de hala birbirimize ihtiyacımızın olduğu bir gerçekti.
"Olur."
Ablamın telefonu çalınca ekrana baktı. "Erdem." dedikten sonra açtı telefonu. "Alo? Evet... Bu gece burada kalacağım en iyisi. Yarın buradan kendim giderim okula. Sen beni dert etme. Tamam tamam, hadi görüşürüz. Hava soğuk, yorganla örtün. Camları kapatmayı unutma." Gülümseyerek başını çevirdi. "Ben de seni, sevgilim. Öptüm." dedikten sonra kıkırdayarak telefonu kapattı.
Ona imalı bakışlarım altında kızarmıştı. "Neden öyle bakıyorsun?" dedi aksi bir tonda.
"Resmen cilve yapıyorsun adama." dedim 'cık cık'layarak. Omuz silkip koluma vurdu. "Yaparım, seviyorum, kocam o benim."
"Görmemişin kocası olmuş." diyerek ayıpladım.
"Seni de göreceğiz." dedi imalı bakışlar atarak. Sonra ofladı. "Gerçi göremeyebiliriz. Daha birbirinize açılmaya korkuyorsunuz."
Kaşlarımı kaldırıp gülümsedim. "O iş pek öyle değil."
"Nasıl değil?" dedi kaşlarını çatarak. Yüzümdeki sırıtmayı görünce gözleri aydınlandı. "Yoksa, açıldın mı Bedir'e?"
"Hıhım, öyle bir şeyler." diye mırıldandım.
"Sevgili mi oldunuz yani?"
"Evet. Yani, öyle bir şeyler." diyerek mırıldandım tekrar. Hızlıca kolumu dürttü. "Ne demek öyle bir şeyler ya? Doğru dürüst anlat şu işi." diye söylendi.
"Beni sinirlendirmişti, biliyorsun sinirlenince insanlıktan çıkıyorum arada. Öyle işte, patladım ben de. Aşığım sana dedim. O da pat diye ben de sana aşığım, dedi."
"Ee?" dedi ablam devan etmemi istercesine. "Ne ee? Bu kadar işte."
"Bu kadar mı?" dedi hayal kırıklığıyla.
"Evet."
"Sevgilisiniz yani?"
Omuz silktim. "Evet. Öyleyizdir herhalde. Önemli olan aramızdaki saçma gerginliğin bitmiş olması."
"Ne gerginliği?"
"İşte öpüş-" derken dudaklarımı birbirine bastırıp sustum. Ablam o kısmı bilmiyordu.
"Ne?" diye sessiz bir çığlık attı. "Öpüştünüz mü?"
"Ya sessiz ol! Babam duyacak."
"Hâlâ sevgili olup olmadığınızı sorguluyor musun? Siz bayağı aşmışsınız." dedikten sonra göz kırptı. "Nasıl oldu? Nasıldı?"
Omzundan itleyerek yataktan kalktım. "Sana ne?"
"Utandın mı kız? Yaparken utanmıyorsun ben sorunca mı utanıyorsun?"
"Of abla! Sen burada uyu. Ben koltukta uyurum." dedim odadan çıkarken. Üstüne dolabımdan aldığı gecelikleri geçirdikten sonra peşimden geldi o da. Birlikte koltukta iki kişilik yatak açacaktık. Yer olmasına rağmen birlikte yatmak bir bağımlılık olmuştu bizde. Neyse ki kıştı da sorun olmuyordu.
Ablamın ara ara beni dürtüklemeleriyle yatağı açtık ve yan yana yattık.
"Vay be. Kardeşimin de sevgilisi oldu sonunda."
Gülümsedim. "Evet."
"Ben en başında anlamıştım zaten ama sen itiraz ettin hep."
"Kendime yediremedim başlarda. Birine aşık olmak felaket gibi bir şeydi benim için. Ama sonra Bedir'e aşık olmanın güzel bir şey olduğunu anladım. Çünkü sevilmeyi ve aşkı hak ediyorduk ikimiz de. Akışına bıraktım sonra işte."
"Aşk güzel şey, karşılıklı olduğunda. Karşılıksız olunca dediğin gibi felakete dönüşmemesi işten bile değil. Sen aşık olmaktan değil, karşılık bulamamaktan korkmuşsun bebeğim." dedi ablam yanağımı okşayarak. Ona sarıldım. "Galiba öyle."
Ablamla sarılmamızı telefonuma gelen mesaj sesi böldü. Ablamdan ayrılıp elimi telefonuma attım. Gülümseyerek okudum.
Bedir: Nasıl geçti konuşman?
Bedir: İyi misin?
Kötü geçmedi. Daha iyiyim.
Bedir: Beklediğin kadar kötü geçmeyeceğini söylemiştim.
Bedir: Daha iyi olmana sevindim.
Bedir: Ve özledim.
Ben de özledim.
Bedir: Terasa çıktım oturuyorum. Hava çok güzel.
Ablamla uyuyacağız şimdi. Yarın sabah erkenden yanındayım.
Bedir: Bekliyorum.
Üstünü sıkı giyindin değil mi?
Üşütme.
Bedir: Montumu giydim merak etme.
Bedir: Uykunu al güzelce. İyi geceler.
İyi geceler.
"Şu surata bak ya, nasıl sırıtıyor." diye söylenip yanaklarımı sıktı. "Aşık mı oldun sen? Söyle ablana." dedi çocukça bir sesle.
"Ya abla, kopardın yanağımı." dedim elinden kurtularak. "Ayrıca sürekli bağırıp duruyorsun. Babam duyarsa gösteririm o zaman sana gününü."
"Babamın yanında arkadaşçılık mı oynayacaksınız yani?"
"Yani, bilmem. Ama hemen söyleme taraftarı değilim. Vakti gelince öğrenir." dedim ama kafamda bin bir türlü düşünce vardı. Babamın karşısına geçip bir sevgilimin olduğunu söylemek kolay şey değildi.
"Bence de." diyerek bana arka çıktı. "Önce birbirinizi tanıyın, alışın. İlişkinizden ve kendinizden emin olun. Sonra nasılsa babam öğrenir."
Ablam kafasını yastığa koydu. "Yorucu bir gündü. Uyuyalım."
"Abla." dedim tatlı çıkarmaya çalıştığım sesimle. Bir gözünü açarak baktı. "Hı?"
"Bedir terastaymış."
"Ee?"
"Ben de gitsem mi yanına?"
"Ne yapacaksın gidip?" dedi huysuzca.
"O üşür ve kaç saat inmez şimdi oradan. Hasta olur. Gidip beş dakika oturayım, ardından onu da kendimi de indiririm. Olur mu?"
Elini salladı havada. "Aman, ne yaparsan yap. Uyuyacağım ben. Anahtar al, kalkıp sana kapı açmam."
Ablama öpücük atıp yattığım yerden kalktım ve üstüme montumu giydim. Anahtarımı alıp sessizce kapıdan çıktım.
Terasın kapısına geldiğimde açık olduğu için ses yapmadan girdim. Korkuluğa yaslanmış bir şekilde karı izliyordu. Beyaz ve gökyüzünden düşen şeyden bahsediyorum. Yoksa karı kız izlemiyordu!
Sessiz adımlarla arkasına gidip bir kolumu sağ tarafına sardım hızlıca. Sol tarafı yaralı olduğu için oraya dokunmaktan korkup koluna tutundum.
İrkilerek başını çevirdi. "Feyza?"
"Ben geldim." dedim neşeli bir biçimde. Ellerimi belinden çekip yanına geldim.
"Hani uyuyacaktın sen?" dedi kaşlarını kaldırarak.
"Terastayım ben, diye mesaj atmak yanına çağırmak değil miydi? Sen çağırdın ben de geldim." dedim omuz silkerek.
"Öyle mi demek?" dedi şaşırmış gibi yaparak. Ben de yedim(!)
"Hıhım. Yoksa aslında çağırmadın mı? İstersen gidebilirim." dedim kapıyı göstererek. Havaya kaldırdığım elimi tutarak terastaki koltuğa oturttu bizi. "Madem geldin, gitmene gerek yok."
Elimdeki eline bakmamak için çaba gösterdim. Zira bakarsam sırıtmam kaçınılmaz olurdu.
Eline daha sıkı tutunarak ona döndüm. "Ne yapıyordun burada yalnız başına?"
"Hava almak istedim biraz."
"Haklısın, bütün gün evde sıkıldın sen de ama soğuğu sevmiyorsun pek ya, o yüzden çıkmana şaşırdım."
"Sevmiyordum." dedi başını gökyüzüne çevirerek. "Ama sevdiğim insanın sevdiği şey olarak baktığımda karlar daha anlamlı ve güzel geldi." Başını tekrar bana çevirdi. "Sevmeye başladım."
Gülümsedim. "Sevdiğinin sevdiğini sevmek." diye mırıldandım. "Kulağa çok hoş geldi."
"Öyle mi?"
Başımı salladım. "Öyle. Özellikle sevdiğin olmak kısmı."
"Çok sevdiğim." diye düzeltti beni.
Gülümsemem büyüdü. "Çok sevdiğin. Bu daha da hoşuma gitti."
"Benim de." diye mırıldandı. Kolunu omzuma atıp göğsüne yasladı.
Çenemi koluna yaslayıp yüzüne baktım. Ay ışığının altına harika gözüküyordu. "Bir şey itiraf edeyim mi sana?"
Başını salladı. Hareketinden dolayı sallanan saçlarına bir süre baktım. Ardından bakışlarımı yanağındaki gamzesine çevirdim. "Sende ilk ilgimi çeken şey gamzelerindi."
Gülümsedi, böylelikle çukuru daha belirgin oldu. "Hım, öyle mi?"
"Çok güzel gülüyordun ve gülüşün gamzenle taçlanıyordu. Gerçekten." dedim, sesimi inandırmak için daha hevesli çıkartarak.
"Teşekkürler efendim." dedi ve inandığını belli etti. "O zaman ben de bir şey itiraf edeyim."
"Bekliyorum."
"Ben de ilk olarak senin gözlerine vuruldum. Çünkü çok gerçekler. Gülerken, kızarken, ağlarken her zaman duyguların gözlerine ulaşıyor. Bir şey söylüyorsan onu sonuna kadar hissediyorsun ve yaşıyorsun." Duraksadı. "Yanında olmasam da gözlerinin beni bulmak için arayışa çıkmasını, beni bulduğunda gözlerindeki parlamayı, yanında olduğumda gözlerinin içinin titremesini..."
Yüzüme doğru uzandığında gözlerim istemsizce kapandı. "...çok çok yakınında olduğumda bana bakamayışlarını seviyorum."
Gözlerimin üstüne birer öpücük kondurdu. "Gözlerinin en çok bana değmesini seviyorum. Çünkü bu, kendimi daha güçlü hissettiriyor."
Geri çekildiğinde gözlerimi açıp ona baktım. Gülümsedik birbirimize. Diyecek bir şeyim olmadığı için ona sarıldım. O zaten çok güçlüydü.
×××
"Çok acıyor mu Bedir?" dedim elini tutarak. Elimi sıktı. Başını iki yana salladı. "Hayır."
"Şimdi çok az acıyabilir." dedi doktor bize bakarak. Ona destek olmak için elini sıktım daha çok. Dikişlerini aldırmaya gelmiştik.
"Dikişleri güzel tutmuşsunuz. Hiçbir iltihaplanma yok. Pansumanlar çok güzel yapılmış. Hastaneden çıktıktan sonra ameliyat yerinde hiç ağrı oldu mu?"
"Ara sıra sızladı ama ciddi bir ağrı olmadı." dedi Bedir.
"Bir kere sarılırken çarpmıştım kolumla. Bir şey olmamış değil mi?" diye sordum doktora.
Doktor bana yan gözle bakıp güldükten sonra başını iki yana salladı. "Hayır, dediğim gibi güzel ve temiz tutulmuş dikişler. Arkadaşınıza iyi bakmışsınız." dedi eliyle beni göstererek.
Bedir hastanede yatarken bana yaptığı sevgili olduğumuz imasına gözlerimi kocaman açıp aşırı bir tepkiyle "arkadaşız biz" dememi unutmuş gibi görünmüyordu. Şimdi de yandan yandan gülüp içinden "hani arkadaştınız" diyor olabilirdi.
"Evet, iyi baktım."
Doktor dikişleri aldıktan sonra dikkat etmemiz gerekenleri tekrar etti. Hepsini ezbere biliyordum artık zaten.
"Sigara kullanmıyorsun değil mi?"
"Hayır." diye atladım Bedir'den önce. "Ağzına bile sürmüyor kesinlikle."
Bedir beni başıyla onayladı. "Sigarayı bıraktım."
"Tamamen mi?" dedim şaşkınlıkla.
"Evet." dedi, gözlerini kapatıp açtı.
Doktor eliyle onayladı. "Harika bir karar. Sigaranın sağlıklı bir insana bile verdiği zararlar saymakla bitmez. Kaldı ki ameliyatından dolayı daha kötü etkilenirsin. En doğrusu bu. Her gün bol bol su içmeyi de unutma."
Doktor dikişlerini aldıktan sonra aksi bir durum olmadığı sürece en geç altı ay sonra kontrole gelmemizi söyledi. Hemen telefonumdan beş ay sonrasına hatırlatma kurdum.
Hastaneye geldiğimiz gibi aynı şekilde taksiyle döndük. Evin önünde taksiden indik. Arabaların üstünde biraz biraz karlar vardı. Yakınımdaki arabanın üstünden bir avuç kar alıp Bedir'e gösterdim. "Kaç!" diye bağırdıktan sonra ona doğru attım. Yarasına gelmemesi için sağ tarafına yavaşça atmıştım.
Kar, sağ omzuna değip dağıldı. Attığım yere bakıp güldü. "Oyun mu istiyorsun?" dedi gülerek. Bir iki adımda karşıdan bir arabaya ulaşıp üstünden bir top yaptı ve bana attı. Kaçmaya çalışsam da sırtıma gelmişti.
"Bedir!" dedim gülerek. Bir kar topu daha hazırlayacaktım ki Raziye teyzenin arkadaşlarından biri camdan seslendi.
"Kız Feyza! Kar topu mu oynuyorsunuz? Kar mı var sokakta kız? Az az yağıyor, yerler çamur olmuş bile."
Sabırla içimden söylenirken cevap vermedim.
"Annene bir şey soracaktım, aradım ama açmadı. Söylesene açsın telefonumu." diye de ekledi. Sesli bir şekilde "Ya sabır! Ya selamet!" diye söylenerek evin kapısını anahtarla açtım. Bedir ile içeri girdik.
"Mübarek, herkesin de ağzı var maşallah, konuşuyor. İki dakika gülüp eğlenelim dedik, her şeyi zehir ediyorlar. " dedim sinirle.
Bedir kolumdan tutup yanına çekti. Kolunu omzuma atıp şakağıma dudaklarını bastırdı. "Sen kimse için gülen yüzünü soldurma. Kim ne derse desin."
Omuz silktim. "Duymamaya çalışıyorum ama elimde değil. Sinirleniyorum."
Gülümseyerek tekrar aynı yere dudaklarını değdirdi. "Ben seni seviyorum. Yetmez mi?"
Gülümseyerek yakınımda olan yüzüne döndüm. "Yeter."
Merdivenleri yavaşça adımlayıp babaanneme geldik. Babaannem kapıyı açtı ve doktorun neler söylediğini sordu. Odaya geçip oturduk ve ona şükür ki bir sorun olmadığını anlattım.
"Dikişlerim de alındığına göre ben artık kendi evime çıkarım."
"Ne gerek var." dedim lafa atlayıp.
"Biraz daha iyileş çocuğum, tam iyileşmedin." dedi babaannem ve o anlık konuyu kapattı.
Babaannem sorularına devam ederken Bedir'in telefonu çaldı. Bedir, ekrana baktıktan sonra başını hızla bana çevirdi. "Koç arıyor."
"Ne? Aç hemen." Babaannemin yanından kalkıp hızla Bedir'in yanına oturdum. Yanına yaklaşıp telefondan karşı tarafın sesini duymaya çalıştım.
"Alo? Hocam."
"Nasılsın Bedir?"
"İyiyim hocam sağ olun, siz nasılsınız?"
"Allah'a şükür iyiyim iyi olmasına da uzun süredir seni tesislerde görmeyi bekliyorum Bedir. Ziyaretinin hemen olmayacağının farkındaydım ama en azından sende hatırımın olduğunu düşünmüştüm. Kestirip attın ama sanırım."
"Yok hocam estağfurullah." dedi Bedir hızla. "Öyle değil. Sizin bende hatırınız olmaz olur mu? Sadece, bir süredir hastanelerdeydim."
Koç'un sesini daha net duyabilmek için biraz daha yanaştım Bedir'e.
"Hayrolsun, bir sıkıntı yok inşallah?"
"Bir ameliyat geçirdim. Biraz daha toparladıktan sonra sizi ziyarete elbette gelecektim."
"Çok üzüldüm Bedir. Çok geçmiş olsun. İyi misin şu an?"
"İyiyim iyiyim çok şükür. Sağ olun."
"Öyleyse sen iyice kendini toparla. Ama mutlaka yanıma gel, seninle konuşmak istediklerim var."
"Peki hocam, mutlaka geleceğim."
Ardından vedalaşıp kapattılar telefonu. "Ne diyor, ne diyor?" dedim heyecanla. Tüm konuşmayı duymuş olsam da onun ağzından duymak istiyordum tekrar.
"Duymadın sanki." diye mırıldandıktan sonra babaanneme de bakarak durumu açıkladı.
"Gideceksin ama değil mi? Kesin yani." dedim işi garantilemeye çalışarak. Başını salladı. "Geleceğim dedim, mecbur."
"Ay çok güzel." dedim ellerimi çırparak. "Yeniden sahalara döneceksin."
Kirpiklerinin altından baktı. "O kadar da değil."
Onu duymazlıktan geldim. "Seninle ne konuşmak istiyor acaba? Kesin takıma çağıracak."
Bana tereddütle baktı. İçinden bu seçeneği istediği ama tereddütte kaldığı belli oluyordu. "Öyle bir şey olmayacak Feyza. Anlattım sana." dedi kısık çıkan sesiyle.
"Olur olur." dedim ve ayaklanıp mutfağa giden babaannemin peşine takıldım. Babaannemin yemek seçimine yardım ederken akşamdan sonra yemek için tatlı yapmak istedim.
"Akşama tatlı yapsak mı? Ne yapayım?"
"Siz ne istiyorsanız onu yapın kuzum. Ben tatlı yemiyorum pek, biliyorsun."
"Bedir'e sorayım. İstediği bir şey vardır belki." dedim ve odaya doğru adımladım.
Odanın kapısında durdum. Bedir'in telefonla konuştuğunu görünce kapatmasını bekledim.
Bedir oflayarak oturduğu kanepeden kalktı. "Tamam, dedim ya Tufan amca." dedi sitemle. "Halledeceğim."
Tufan amca? Ev sahibi olan mı?
"Söyledim sana, araştırıyorum ama yeni yeni iyileşiyorum bu yüzden de gidip evleri göremiyorum."
Duyduğum şeylerle kaşlarım çatıldı. Bedir telefonu kulağından biraz uzaklaştırdı ve diğer eliyle burun kemerini sıktı. Bir iki saniye sonra tekrar telefonu kulağına yasladı.
"Tamam." dedi bezgin bir sesle. "Bu ay sonuna evi boşaltacağım."
×××
Bölüm nasıldı?
Bedir evden çıkıyor mu dersiniz?
Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛
Seviliyorsunuz! 💜
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro