33. Bölüm: İtiraf
Bölüm şarkısı: Yalın- Yaz Gülü
×××
Dün gece olanlar, kafamda kendi kendime kurduğum rüyalardan biri miydi? Yoksa gerçekten yaşanmış mıydı? Parmaklarımla dudaklarıma dokundum. Hâlâ izlerinin olduğunu hissediyordum.
Dün gece babaannemde kalmak istiyordum hem Bedir'e yakın olmak hem de bir ağrısı olursa hemen duyabilmek için. Ancak gece yaşananlar bünyeme epey fazla gelince aşağı kata kaçmıştım. Şimdi de yatağın içinde dönüp dolaşıyordum. Bir yanım yukarıya çıkmak isterken bir yanım da utancımdan yataktan bile çıkamıyordu.
Yatakta kendi içimde geçirdiğim iç savaşın sonucunda onu görme arzusu içimde baskın çıktı ve yorganımı tekmeleyerek kalktım. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra yatağımı topladım. Üstümü değiştirdim.
Odamdan çıktığımda etrafa bakındım. Buram buram kokan sessizlik ve hüzün boğazımı düğümledi. Babam, dün gece eve geldiğimde de yoktu şimdi de. İş yerinde kalmış olmalıydı bu gece.
Telefonumu çıkartıp babamı aradım. Birkaç kez çaldıktan sonra kapandı, açmıyordu. Oflayarak telefonu cebime koydum.
"Umarım verdiğin karar senin için iyi olur babacığım. Sen, çok mutlu olmayı hak ediyorsun."
Anahtarı cebime koyup üst kata çıktım. Yavaşça kapıyı açıp içeri girdim. Kenardan Bedir'in hediyesi olan tavşanlı panduflarımı giydim. Mutfaktan gelen seslerle salon kapısından gözlerimi alıp direkt oraya girdim. Babaannem çayı koyuyordu.
"Günaydın babaannem." diyerek yanağını öptüm. Bana dönüp gülümsedi. "Günaydın güzel kızım. Bugün burada kalırsın diye düşünmüştüm." dedi. İmalı bir şekilde mi bakmıştı o?
"Bedir rahatsız olmasın diye indim." diye mırıldandım. Buzdolabının önüne geçip kahvaltılıkları çıkarmaya başladım. "Uyanmadı mı?"
"Uyanmasın diye odaya girmedim, kahvaltı hazır olunca uyandırırız."
"Tamam."
Babaannemle birlikte kahvaltıyı el çabukluğuyla hazırladık. Bu kadar hızlı olmasa iyiydi.
"Masada kahvaltı edebilir mi? Yoksa odaya götürelim mi?"
"Bilmem." dedim Bedir'in yüzüne nasıl bakacağımı düşünürken.
"Git de sor çocuğa." dedi babaannem kapıyı gösterirken.
"Imm, şey. Sen sor, ben mutfaktan şeyi alayım." dedim mutfağa giderken. Mutfaktan alacak bir şeyim tabii ki yoktu ama Bedir'in yanına giremezdim. En azından şimdilik. Yüzüne bakabilir miydim bilmiyorum.
Mutfakta birkaç dakika bekledim. Kapı kapanma seslerinden sonra içeri döndüğümde Bedir ve babaannem masada oturuyordu. Bedir pandufumun seslerini duyunca bakışlarını bana kaldırdı. Birkaç saniye gözlerimiz birbirine değdi. Hemen gözlerimi kaçırdım. "Günaydın." dedi Bedir.
"Günaydın, masada yiyebilecek misin? Yanına hazırlar getirirdik." dedim yüzüne bakamadan.
"Burada da yerim. Sıkıntı değil."
"Kendini zorlama, diye dedim." diye mırıldandım. Ardından karşısındaki sandalyeye oturdum. Bedir ile bir küçük öpüşme meselesinden dolayı sesimiz çıkmadığı için sessizdik. Babaannem de bize ayak uyduruyordu.
Sessiz kahvaltı sonrası masayı toplamaya başladığımda Bedir'in de eline tabak aldığını görünce kaşlarımı çattım. "Bedir, ne yapıyorsun? Bırak elindekini, dikişlerin var senin."
"Bir tabakla patlamaz ya!" dedi azıcık sitemli bir sesle.
Yanına gelip elinden tabağı aldım ve kolundan tutup odaya ilerlettim. "Karşı gelme bana, git otur." Odaya kadar onunla girdim. Elimle koltuğu gösterdiğimde bir elime bir koltuğa baktıktan sonra bana döndü. Dudaklarını araladı, bir şey söyleyecekmiş gibi olduktan sonra başını sallayıp oturdu.
Topuklarımın üstünde dönüp odadan çıktım ve masayı toplayıp mutfağa girdim. Bulaşıkları makineye atmak yerine elimde yıkayarak kendime eziyet ettim.
Benim bir şey söylemem gerekiyordu ama onun da bir şeyler söylemesi gerekiyordu. Dün gece hiç yaşanmamış gibi mi yapacaktık? Öpüşmüştük ama! Bunu nasıl yaşanmamış gibi yapabilirdik ki! Bu basit bir şey değildi. Ya da öyle miydi? Öyleyse niye bu kadar ciddiye almıştım? Bu işi bu kadar ciddiye almamın bir diğer etkisi de öpüştüğüm kişinin Bedir olmasıydı, sevdiğim adam olmasıydı!
Oflaya puflaya yıkadığım bulaşıkları zaman geçsin diye elime bir havlu alarak kuruladım ve yerlerine yerleştirdim. Ama zaman geçmemişti! Şimdi yanına gidip oturacaktım. Bu konuyu açabilir miydim? Ya da en iyisi aşağıya kaçmaktı. Yüz yüze gelmemiş de olurduk. Evet evet, en iyisi buydu.
Mutfaktan tam çıkarken kapıda babaannemle karşılaştık. Üstünü giyinik olmasına anlamsızca baktım. "Bir yere mi gidiyorsun babaanne?"
"Arkadaşlarla Perihanlarda toplanacağız. Oraya gidiyorum."
"Arkadaşlarla toplanacaksınız." dedim gülerek. Perihan teyze kısmını görmezden geliyordum. Çünkü babaannem en son Perihan teyzenin torunlarını Bedir'e ayarlama planları yapıyordu.
Kaşlarını çatarak omzuma vurdu babaannem. "Ne gülüyorsun kız? Sadece siz gençler mi arkadaşlarınızla buluşabilirsiniz?"
Ağır elini omzumdan çekerek öptüm. "Yok babaannem, tabii ki siz de buluşabilirsiniz. Hem zaten siz sık sık yapıyorsunuz böyle buluşmaları." diye kıvırdım. "Yalnız gidebilecek misin? Ben götüreyim mi seni? Kar yağdı gece, yerler kaymasın."
"Bedir yalnız kalmasın?"
"Bir sokak arkada zaten evi, hemen gider geliriz."
Babaannem Bedir'e haber verdikten sonra evden çıktık. Ben alt kattan montumu aldıktan sonra merdivenleri inip dışarı çıktık. Babaannemi bıraktıktan sonra eve geri dönerken karşıdan gelen Raziye teyzenin radarına yakalanmıştım.
"Ne yapıyorsun kız Feyza?"
"İyiyim Raziye teyze, sen nasılsın?" Beni durdurmasının nedenini elbet biliyordum: bir şeyler öğrenebilmek.
"Ben de iyiyim de. Bir şeyler duydum, seni görünce sorayım dedim aslı astarı nedir diye. Yoksa insanlar bol keseden atıp tutuyorlar. Ben öyle kaynağına güvenmediğim şeyleri sağda solda konuşmam." dedi elini havaya kaldırarak. Allah var, Raziye teyze kaynağına güvendiği şeyleri konuşurdu.
Ağırlığımı diğer ayağıma verip sertçe nefes verdim. "Bu güzel düşüncelerin için sağ ol Raziye teyze ama hava soğudu. Hadi sana görüşürüz."
"Dur dur kız, iki çift şey söyleyecektim." dedi kolumu tutarak. Kaçacak yolumun olmadığı bilinciyle ofladım. "Tamam, hızlı sor."
"Senin şu oğlan, hastanede yatıyormuş. Kavgaya karışmış öyle dediler. Sen de oradaymışsın. Ne yaptın kız? Erkekleri birbirine mi kırdırdın?" Gülüşlerinin arasında bir iki tane omzuma geçirdi. Komik olan bir şey vardı da ben mi göremiyordum?
Başımı iki yana sallayarak yanından geçtim. Hakkımda böyle düşünen bir insana yapacak bir açıklamam yoktu.
Yanımdan yürümeye devam etti. "Kız nereye? Konuşuyorduk! Bu arada annen ortalıkta yok kaç gündür. Sizin karşı komşu duymuş bağırış sesleri, Tülin evi terk etti zaar diyor. Doğru mu?"
Daha fazla dayanamayıp durdum ve Raziye teyzeye döndüm. "Büyüğümsün diye saygısızlık etmek istemiyorum ama yeter artık! Bana saygı göstermeyen birine saygı için çabalayamam! Milletin derdiyle sıkıntısıyla uğraşacağına işine gücüne bak! Kendi darmadağın olan yuvanı başkalarının yuvalarına gözünü, dilini uzatarak toparlayamazsın!" dedim öfkeyle ve devamında daha ağır şeyler söylememek için dilimi hafifçe ısırdım.
Kendi ailesi bitmişti, kocasıyla aralarında asla saygı ve sevgiye dayanan bir ilişkileri yoktu. Sokakta bile kavga ederek yürürlerdi. Kendi oğlu annesinden bıktığı için başka şehre gidip orada evlenmişti ve görmeye bile gelmiyordu. Hal buyken başkalarının sıkıntılarına bir malzeme bulmuş edasıyla sevinmesi sinirimi bozuyordu.
Yüzündeki bozguna uğramış ifadesine son kez bakıp arkamı döndüm ve sokağıma girip hızlıca eve doğru ilerledim. Azar azar yağan karın sevincini bile yaşatmamışlardı.
İkinci kata çıktıktan sonra kapıyı anahtarla açıp içeri girdim. Montumu askıya astıktan sonra yavaşça salonun kapısına doğru adımladım. Açık kapıdan Bedir'i görünce duraksadım.
Konuşmanın tam zamanı, diye mırıldandım içimden. Konuşmalıydık. İçimde konuşup olayı tatlıya bağlamak isteyen taraf baskındı. Bedir'den uzak durmak zordu.
Kapıdan içeri girdim. Bedir, televizyonun üstündeki bakışlarını bana çevirdi. "Geldin mi? Duymamışım." dedikten hemen sonra gözlerini televizyona tekrar çevirdi.
Gözleri benden kaçmanın yollarını arıyor gibiydi. "Evet, geldim." diye mırıldandım onun gibi isteksizce. Yüzüme bir an bile bakmaması tüm cesaretimi kırmıştı.
"Mutfaktayım, işim var. Bir şey istersen seslen." dedikten sonra cevabını beklemeden mutfağa girdim. Mutfak masasına oturup bir eli gözlerime diğerini dudaklarıma kapattım.
Hani o gece telefonum çalmazsa beni öpecekti? Dün gece telefonum çalmadı, öptü de ne oldu? Yüzüme bakmıyor! Bu böyle mi sürecek? Üç maymunu mu oynayacağız?
Bedir ile böyle yabancı gibi durmamıza anlam veremiyordum! İkimizin de isteyerek öpüştüğünü sanıyordum! Belki de konuşmamak daha iyiydi. Ya bana "bir anlık boşluğuma geldi" ya da "öyle kendimi kaptırdım" gibi şeyler söylerse?
Ya daha kötüsü, "sen yanlış anlamışsın"a bağlarsa? Ortada yanlış anlaşılacak şey de yoktu ki! Basbayağı doğruydu!
Of hayır, Bedir öyle şeyler söylemez. Ama beni kırmamak için de konuşmaz, değil mi?
Suç bende tabii. Sevgilin olmayan birini öpersen böyle tereddütle yaşarsın! Sen adamı sevdiğin için hislerine yenildin ve öptün ama bakalım o sana karşı aynı hisleri besliyor mu? Öptüğüne göre besliyor olması lazım değil mi? Ya değilse? Ya başka şeylere yenildiyse? Yok artık!
"Feyza, Feyza!" diyerek parmak şıklatan Bedir'i karşımda görünce "Yok artık!" diye bağırdım.
Aniden bağırmamı beklemeyince Bedir irkildi. "Ne yok artık?"
Ayağa kalktım. Ellerimi nereye koyacağımı bilemezken Bedir'e bakıyordum. "Hiç, öylesine yani. Sen neden geldin?"
"Su içmek için gelmiştim." dedi saçlarını karıştırırken.
"Söyleseydin getirirdim. Gelmene gerek yoktu." dedim ve yanından geçip dolaptan bir bardak alıp sürahiden su doldurdum.
"Ben alırdım. Sadece seni öyle dalmış bir şekilde görünce seslendim ama duymadın."
"Öyle, düşünüyordum." diye mırıldandım. Senin neden beni öptüğünü düşünüyorum, diyemezdim nihayetinde.
Suyu içtikten sonra bardağı masaya bırakıp az önce oturduğum sandalyenin yanındakine oturdu. "Ne düşünüyordun?"
Kalktığım yere geri oturdum. "Hiç, babaannemi götürdüm ya arkadaşına."
"Babaanneni düşünüyordun yani?" Dudaklarımla oynayan parmaklarıma baktığını görünce ellerimi hızlıca çekip masanın altına sakladım. Dün geceki öpüşmemizi düşündüğümü daha nasıl belli edebilirdim ki?
"Hıhım." diye mırıldanıp başımı başka yöne çevirdim. Derin bir nefes aldı. "Feyza, ben dün gece için..." dedikten sonra duraksadı. Masanın altından ellerimi sıkarken gözlerimi yummamak için kendimle savaş verdim. Pişmanım diyecekti! Zil çalmasaydı!
"Kim ki bu şimdi?" diyerek ayaklandım.
Oflayarak kalktım ve camdan baktım. Bana gülümsemeyle el sallayan Hazal'a kötü bakışlarımı yollayıp içeri girdim ve otomatiğe bastım. Birkaç saniye içinde Hazal kapıda bitmişti.
Ayakkabılarını çıkarmak için eğilirken söylendim. "Hayırdır? Hangi rüzgar attı seni buraya?"
Aklına bir şey getirmiş olmalıyım ki kaşlarını çattı. "Güney'den Güney'den esen rüzgarlar attı!"
"Fırtına getiren bir rüzgar mı yoksa sıcak rüzgar mı?"
"Fırtına az kalır. Hortum desek yeri var."
"O kadar mı ya?" dedim ve Hazal girdikten sonra kapıyı kapattım. Üstündeki montu aldım. "Sana geleceğimi mesaj attım ama cevap vermedin. Suskunluğunu asaletinden varsayıp çıktım geldim."
"Telefonum mutfakta kaldı. Sesi de kapalıydı sanırım."
"Neyse, buraya kadar gelmişken dönmem zaten." dedi şirince sırıtarak. Omzuna vurup itledim. "Geç hadi."
Birlikte odaya girdik. Bedir de mutfaktan odaya dönmüştü. "Merhaba Bedir. Kusura bakma seni de rahatsız ediyorum ama evde durmaktan çatlayacaktım."
"Yok ne kusuru? Hoş geldin." dedi Bedir hafifçe toparlanıp. Hazal uzaktan elini salladı. "Dur, rahat ol. Nasılsın? Daha iyi misin? Gerçi Feyza sana iyi bakıyordur ama..."
Bedir bana kısa bir bakış atıp Hazal'a döndü. "İyiyim, sağ ol."
Hazal'ın imalarını boş verip yanına oturdum. "Ee ne oldu Güney ile? Neden sinirin tavan yaptı?"
Bir an Bedir'in yanında konuşmaktan çekineceğini düşünüp Bedir'e baktım. Hazal ne demek istediğimi anlamış gibi dizime vurdu. "Bedir yabancı mı? Ondan mı çekineceğim? Hem Bedir de duysun ve bana hak versin."
Hazal'a hak vereceğimiz konusunda hemfikir miydik?
"Bu Ferda teyze, Güney'in annesi olur kendisi, takmış yine bir Esma da Esma tutturdu gidiyor. Esma kim diye sorarsan Bedir, Ferda teyzenin şu sıralar en gözde gelin adayı. Neyse işte takmış bu kıza! Allah'ım burnunun dibinde ben varım ama beni görmüyor! Yine sinirlendim. Neyse. Bu Esma, Ferda teyzeden gaz aldığı için sürekli Güney'in dükkanına gidiyor ve ona yemekler götürüyor!"
Yüzünü sıvazladı öfkeyle. "Ben adama anlatmaya çalışıyorum. Diyorum bu kız iyi niyetlerle gelmiyor yanına! Kov kızı yanından, söyle gelmesin. Ama yok!"
"Güney kovamam mı diyor yani?" dedim sorguyla bakarak.
Bir elini saçına doladı. "Yok, öyle demiyor da. Kıza gelmemesini söylüyormuş ama kız yine de geliyormuş." dedi bu sefer daha normal bir sesle.
"O zaman burada Güney'in suçu ne Hazal?"
"Tabii ki suçlu! O kızı kendinden uzak tutamıyorsa suçlu! Sevgilin var senin be adam, öyle başka kızlar sana yemek bahanesiyle yaklaşamaz!" dedi dehşet yüz ifadesiyle.
"Peki Esma biliyor mu sizin sevgili olduğunuzu?" diye sordu Bedir. Çok mantıklı bir soru sorduğu için öpmek istedim. Alnından tabii.
"Ha Esma mı? Bilmiyor."
"Çünkü?" dedim nedenini isteyerek.
"Çünkü, Güney'in söylemesine izin vermiyorum. O da buna kızıyor. Ama şimdi bana hak verin. Esma'ya söylese, Esma anında Ferda teyzeye yetiştirir. Ferda teyze de beni sevmiyor ve bizi ayırmaya çalışır. Hem bu olanlar babamın kulağına gidebilir. Babam da Güney'i sevmiyor. Yani biz imkansız aşkız." Hazal üzgünce arkasına yaslanıp kucağına yastık aldı. "Kendi içimizdeki engelleri aştık ama dış engeller hâlâ var. Biz bu gidişle evlenemeyiz de."
"Kuzum sen Ferda teyzeyle aramız biraz düzeldi demedin mi? Belki kötü bir tepki vermez?"
Omuz silkti. "Biraz ama. Gerçekten düzelmiş olsaydı Esma bu kadar rahat dolaşmazdı ortalarda."
"Belki Ferda teyzenin bile haberi yoktur dükkana gittiğinden?"
Hazal kaşlarını kaldırarak baktı. "Ferda teyzenin haberi olmayacak? Sen buna inanıyor musun?"
"Yani..." diye mırıldandım. Düşününce Ferda teyzenin haberinin olmaması düşüncesi biraz komikti. "Haklısın, vardır haberi."
Hazal oflayıp pufladı. Yastıkla bir süre boğuştuktan sonra durdu ve saçlarını düzeltti. "Sen ne diyorsun Bedir? Güney'e haksızlık mı yapıyorum?"
Bedir bu soruyu beklemiyor olmalı ki bir anlık afalladı. "Ben mi?"
"Evet, sen. Erkek mantığıyla bana akıl ver."
"Yani... bana Güney'e biraz haksızlık yapıyorsun gibi geldi. Sen de haksızsın demiyorum ama Güney'in elini kolunu bağlıyorsun. Güney annesine bir sevgilisi olduğunu söylese daha iyi olur. Annesi seni istemese bile en azından Güney'in reddetmek için somut bir şeyi olur. Güney, sırf annesiyle aran pek iyi değil diye senden vazgeçmez ya?"
Hazal oflayarak başını yastığa gömdü. "Hazal?" dedim şaşkınlıkla. "Sen gerçekten Ferda teyze seni istemezse Güney senden vazgeçer diye mi korkuyorsun?"
Hazal'ın yüzünden yastığı çekmeye çalışsam da koluyla beni itledi. "Hayır! Ya bırak!"
Biraz itiş kakış sonrası yastığı yüzünden çekebilmiştim. "Hazal sen iyi misin? Güney senden vazgeçmez."
Omzu silkti. "Ya vazgeçerse? Ben şunun şurasında kaç aydır hayatındayım? Annesiyle yarışabilir miyim?"
"Annesiyle yarışmana gerek yok ki. Zaten asıl böyle bir şeyin olması saçma olur. Güney annesini tabii ki çok seviyor ama ikisi farklı. Annesini çok seviyor diye senden vazgeçmez. Ferda teyze de oğlunu seviyorsa kabullenmek zorunda. Hem ben öyle bir şey olacağını sanmıyorum. Ferda teyze seni çok severdi, sadece şu sıralar tavır aldı. Ama son buluşmalarınızda da iyi anlaştınız. Öyle bir şey olmayacak."
Hazal kara kara düşünürken telefonu çaldı. "Güney." dedikten sonra telefonu açıp kulağına yasladı. "Efendim Güney?"
Güney'in yüksek çıkan sesiyle ne olduğunu anlayamadan Hazal ayağa kalktı. "Ne? Hayır Güney! Sakın!" Telefonu kulağından çekti. "Kapattı."
"Ne olmuş?" dedim ayağa kalkarak.
"Bu Esma tekrar dükkana gelmiş. Güney de delirmiş, gidip anneme bizi söyleyeceğim, diyor." Telefonu cebine attıktan sonra hızlıca odadan çıktı. "Delirtecek bu çocuk ya beni!" diye söylene söylene montunu aldı ve ayakkabılarını giydi.
"Güney'e patlama! Sakince konuşun!" diye bağırsam da beni tınlamadan merdivenleri indi. Çıkış kapısı kapanınca ben de kapıyı kapatıp içeri girdim.
Bedir'in karşısındaki koltuğa oturdum. "İkisi de deli. Mahalle ayağa kalkmasa iyi."
"Konuşup hallederler." dedi mesafeli bir sesle. Buna daha fazla dayanamayacağımı anlayınca mutfağa girdim ve akşam için bir şeyler hazırlamaya başlayıp vakit öldürdüm. Kaç saat geçti bilmiyorum ama kapının vurulmasıyla yaptığım işten sıyrıldım.
Daire kapısını açtım. "Babaanne? Ne çabuk geldin? Söyleseydin ben gelirdim seni almaya." dedim üzerinden çıkardığı pardösüyü alırken.
"Perihan'ın torunu getirdi merak etme."
Başımı salladım. "Hıhı, şu meşhur torunları."
"Baban gelmiş, gördün mü?"
"Babam mı?" dedim hızla. "Yoo, görmedim. Ne zaman gelmiş?"
"Yeni gelmiş. Kapıyı çaldım ama uykusuzdu. Uyuması için rahatsız etmedim. Bu saatte de evde olmazdı ama izin istedi herhalde. Akşam yemeğe çağırdım ama gelir mi bilmiyorum."
"Yaa. Bir gidip baksam mı acaba? Ya da bırakayım uyusun?" dedim endişeyle. Babam için oldukça endişeleniyordum ve bu Bedir ile içinde olduğum durumu bile unutturuyordu bana.
"Uyusun biraz. Sonra konuşursunuz." dedi babaannem. Ardından odasına girdi. Sıkıntıyla odaya girdim. Bedir'in bakışlarını üzerimde hissetsem de tepki vermedim.
"Bir şey mi oldu?"
"Hayır." dedim ona bakmadan.
"Feyza." dedi sorarcasına.
"Ne?" dedim ona dönerek.
"İyi görünmüyorsun."
"Değilim çünkü." dedim sinirle. Üst üste yaşadığım şeyler sanırım bana ağır gelmişti. Kendimi duygusal olarak bir bataklıkta hissediyordum.
"Bana anlatabilirsin." dedi ona sinirle bağırmama rağmen yumuşak bir ses tonuyla. Ona bir şey söylemeden kendimi mutfağa attım. İçimden de söyleniyordum.
Onun bu ilgili tavırlarına inanma kızım. Eninde sonunda bunlardan da pişman olur.
Mutfakta sinirle kesme tahtasının üstünde soğan doğrarken bıçağı sertçe geçirdiğim için "tak tak" sesleri yankılanıyordu. Gözüm soğan doğramaktan yaşarmıştı.
"Feyza." dedi kolumu tutarak. "Elini keseceksin. Ne yapıyorsun öyle?"
Duygu karmaşasından neyi neden yaptığımı bile bilmiyordum. Onu dinlemeden kolumdan elini kurtardım.
"Feyza. Bana bakar mısın? Yardımına ihtiyacım var."
"Söyle." dedim en sonunda duygularımı bırakıp ona dönerek.
"Yukarı, evime kadar çıkmama yardım eder misin?" dedi elalarının altından bakarak.
"Ne istiyorsan söyle, ben getiririm." dedim tekrar soğanlara dönerek.
"Duş almam lazım."
"Dikişlerin alınmadı. su değdirmen ve üşütmen yasak." dedim doktorun söylediklerini aynen ona iletirken.
"Su değdirmem, sadece saçlarımı yıkarım." dedikten sonra mırıldandı. "Kötü hissediyorum."
Bir haftadır hastanede olduğu için yıkanamamıştı ve böyle hissetmesi normaldi. İçimdeki aptal aşık yine ona boyun eğdi ve ellerimi yıkadım. "Tamam."
Evden çıktıktan sonra merdivenlere gelince koluna girdim. "Burada yıkasaydık saçlarını. Merdiven çıkabilecek misin?"
"Çıkarım." dedi başını sallayarak. Kendi kendine çıkabilse de kolundan çıkmadan ona destek oldum. Mutfakta dün gece ile ilgili bir şey söyleyecekti zil çalmasaydı. Deli gibi merak ediyordum ama bir şey söyleyemiyordum. Üstelik artık belirsiz bir şekilde yanında olmak daha zordu.
Merdivenler bitince derin bir nefes alıp kolundan çıktım. Anahtarla kapıyı açtıktan sonra içeri girdik. Kapıyı kapattıktan sonra ilerledim. "Tek başına zor-"
"Feyza."
Yanından geçecekken kolumu tuttu. Yutkunarak ona döndüm. Gözlerinden bir şey söyleyeceği anlaşılıyordu.
"Özür dilerim."
Şaşkınlıkla gözlerim açıldı. "Ne?"
"Özür dilerim." dedi tekrar, bu sefer gözlerime bakarak. Gözleri kırgın bakıyordu.
"Ne? Neden? Yani, niye özür diliyorsun?" dedim kekeleyerek. Özür de nereden çıktı?
Bir eliyle yüzünü sıvazladıktan sonra nefesini verdi. Bana döndü. "Ben, yanlış bir şey yaptım. Senin bana olan samimiyetini ve içtenliğini yanlış yorum-"
Yanlış bir şey yaptım, kısmından sonrası zihnimde buğuluydu. Kendimi tutamadım. "Yanlış yaptın öyle mi?" dedim öfkeyle. "Sen gel dudaklarıma yapış, sonra yanlış yaptım de! Evet, yanlış yaptın! Bir şey hissetmediğin birini öperek yanlış yaptın! Ama ben de yanlış yaptım. Ne diye gidip el alemin çocuğunu öpüyorsam!" Sinirden kolumu ondan istemsizce kurtardım.
Bulunduğum yerde bir sağa bir sola giderken bir anda kolumdan tutulup durdurdum. Söylenmeme devam ettim. "Erkek değil misiniz ya? Hepiniz aynısınız! İşine gelince öp, sonra da aman efendim yanlışlıktı! Aman efendim boşluğuma geldi. Aman efendim pişmanım da cart curt. Hiçbirinizin adam gibi 'seviyordum da yaptım' demeye cesareti yok." Bedir'in bana şaşkınlıkla bakan gözlerini görünce öfkeyle bir adım daha atıp dibine girdim.
"Bak bana? Söylüyorum. Seviyorum ki yaptım. Aşığım ki öptüm." dedim gözlerinin içine baka baka. Sustuğumda, boynumda yükselen nabzımın atışını hissediyordum. Kollarımı tutan elleri vücudumu yakıyordu adeta.
"Feyza." dedi. Yutkundu. "Sen, pişman değil misin yani?"
Âşığım dedim, daha ne diyeyim?
"Sen sabahtan beri yüzüme bakmıyorsun diye ben yanlış bir şey yaptığımı sandım. Pişman olduğunu..."
"Ne pişmanlığı?" dedim öfkeyle. Pişman değildim. Utanıyordum sadece!
Yüzünde gülümseme oluştu. "Ne gülüyorsun?" diye çıkıştım. "Asıl pişman olan sensin."
Bir elini yanağıma yaslayarak gülümsemesini büyüttü. Başını iki yana salladı. "Pişman değilim. Asla olmam."
Eliyle yanağımı okşadı. "Söylüyorum, bak. Seviyorum, aşığım sana. O yüzden öptüm." dedi gözlerimin içine bakarak.
Gözlerim büyüdü. "Gerçekten mi?"
Başını salladı. "Gerçekten."
Uzanıp beline sarıldım hızlıca. "Bedir!"
Bedir'in ağzından bir inleme çıkınca hızlıca uzaklaştım. Elini bandajlı yerinin üzerine koymuştu. "Özür dilerim! Ben unuttum senin dikişlerini! Heyecandan ne yapacağımı bilemedim!" Elini tutup koltuğa oturtturdum. "Özür dilerim. Acıyor mu? Dikişlerin patlamamıştır değil mi? Bakalım mı?"
"İyiyim, bir şey yok. Sadece, ani hareket edince ağrı girdi."
"Ağrı kesici getireyim mi?" Ayağa kalkacakken elimi tuttu. "Gerek yok, bir anlıktı. Geçti."
Zorlamasıyla yerime geri oturdum. "Tamam ama tekrar ağrırsa söyle. Bir daha da ayağa kalkma."
Gözlerini yumup başını salladı. "Tamam."
Kolumdan tutup beni koltuktan kaldırdı. "Ne yapıyorsun?" dedim şaşkınlıkla.
"Sen gel bakayım şöyle." Sol tarafından alıp sağ tarafına oturtturdu. Kolunu omzuma attıktan sonra beni göğsüne çekti. Gülümseyerek ona yanaştım. Sol tarafından sarılamayacağı için sağına almıştı.
Çenesini başıma yasladı. "Hım, ne güzelmiş böyle ya." dedi gülümseyerek. Yarasına dikkat ederek sarıldım. "Bence de, sevdim."
Gülümsediğini görmesem de hissediyordum. Aynı ifade bende de vardı çünkü.
"Gerçekten pişman oldun sandım, yüzüme hiç bakmayınca. Çok kötü hissettim. Çünkü bir süredir sana olan hislerimin farkındayım ve seninle yan yana olup hislerimi bastırmak epey zor oldu. Bunun üstüne bir daha yüzüme bakmasaydın ne yapardım bilmiyordum." dedi dudakları arada saçlarıma dokunurken.
"Utandığım için bakamadım yüzüne. Nasıl davranacağımı, ne yapacağımı bilemedim."
Kendini geri çektiğinde başımı göğsünden kaldırdım. Kaşlarını kaldırarak baktı. "Utandın? Sen?"
"Evet. Olamaz mı?" diye çıkıştım. "Sanki sen utanmadın? Öperken iyi, ondan sonra yüzün kızardı, bakışlarını kaçırdın. Anlamadım sanma."
"Atıyorsun. Kızarmam ben." dedi omuz silkerek. Gülerek ona baktım. Yanakları kızarmıştı, görmüştüm!
"Neyse, ben seni utangaç halinle sevdim." dedim omzuna hafifçe vurarak.
"Utangaç değilim." dedi itiraz eden bir tonlamayla. Başımı sallayıp onayladım. "Hıhı, değilsin."
"Feyza! Değilim!"
"Tamam, ben ne dedim? Değilsin." dedim gülmemeye çalışarak.
"Ses tonun öyle söylemiyor ama." dedi gözlerini kısarak. Nasıl bir ifadem varsa artık, ardından da güldü. Didişmemiz sürerken Bedir kötü koktuğunu söyleyip duşa girmek istedi. Oturarak saçlarını yıkayabileceği bir şekilde banyoyu hazırlamasına yardım ettikten sonra çıkıp koltuğun üstüne oturdum.
On dakika önceki duygusal karmaşadan epeyce sıyrılmıştım. Sevgi, gerçekten de iyileştiriyordu.
×××
Bölüm nasıldı?
"Sonunda" diyenler?
Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛
Yarın ve ertesi gün üniversite sınavına girecek olan tüm adaylara başarılar dilerim. Hakkınızda hayırlısı olsun.❤
Seviliyorsunuz!💜
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro