Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

31. Bölüm: İlk Kar

Bölüm şarkısı: Kalben- Sadece

Bölüm medyası❤

×××

"Tansu?"

Sesimden ne kadar şaşkın olduğum belli oluyordu. En yakın arkadaşı, hatta aşık olduğu adamın bıçakladığı kişi bir metre ötedeki odada yatıyorken onu burada görmeyi beklemiyordum.

"Feyza." dedi. Gözleri az önce çıktığım odaya kaydı. Daha sonra kendini toplayıp bana döndü tekrar. "Konuşalım mı?"

"Ne konuşacağız ya?" dedim öfkeyle. Şaşkınlıktan kurtulmam kısa sürmüştü. "Buraya gelcek yüz var mı sende? Senin arkadaşın Bedir'i bıçakladı! Bir insanı bıçakladı!"

Kolumu tuttu. "Biliyorum."

"Biliyorsun?" dedim gülerek.

Ciddiyeti bozmadan başını salladı. "Biliyorum. Bu yüzden buradayım."

Kolumu elinden kurtardım. "Ne o? Arkadaşının paçasını kurtarmaya mı çalışıyorsun? Ne yapacaksın? Tehdit mi edeceksin yoksa parayla pulla göz mü boyayacaksın?"

Başımı iki yana salladım. "Bunlara karnım tok benim. Kendini yormadan def ol git buradan."

"Arda'yı savunmaya gelmedim. Yaptığı pisliğin savunulacak bir tarafı yok zaten. Seninle konuşmaya geldim. Anlatmak istediklerim var."

Gözlerine baktım derdini anlamak ister gibi. Bakışlarında durgunluk vardı. Hatta belki pişmanlık?

"Kafeteryaya inelim." dedim ve merdivenlere yürüdüm.

Sabah olduğu için sakindi. En uçtaki masaya oturdum. Tansu da karşımdaki sandalyeyi çekti. Ellerimi masanın üzerinde kenetledim. "Ne anlatacaksın?"

"Öncelikle Bedir için gerçekten çok üzgünüm. Ben Arda'nın bu-"

"Geç bunları." dedim sertçe lafını bölerek.

Oflayarak elleriyle yüzünü sıvazladı. Daha sonra ellerini çekerek yüzüme baktı. "Bana olan öfkenin nedenini anlayabiliyorum. Ama şunu bil ki, ben size yardım etmek için geldim."

"Neden inanayım sana?" dedim kaşlarımı kaldırarak. "Sen Arda'ya aşık olmuş aptalın tekisin. Samimiyetine inanmıyorum."

"Evet, Arda'ya aşık olmuş olabilirim ama bir insanın yaralanmasına göz yumacak kadar kötü biri değilim." dedi üzgünce.

"Arda'ya kasten adam yaralamadan dava açtık. Polisler arıyor. Nerede olduğunu söylersen samimiyetine inanırım." dedim yüzünü incelerken.

Oflayarak başını iki yana salladı. "Bilmiyorum, inan ki bilmiyorum."

Uzanıp ellerimin üstüne bir elini kapattı. "Lütfen beni sadece dinle."

Ellerimi elinden kurtardım. "Ne anlatacaksan hızlı anlat."

"Arda'nın sana olan ilgisinin farkındaydım. Sen de bunun farkındaydın. Ancak bilmediğin bir şey var, Arda seni ilk gördüğü anda gözüne kestirmişti. Yani, şirkette işe başladığın gün."

Derin bir nefes alıp başını iki yana salladı. "Arda, ilişkiler konusunda çok iyidir. Yani, şimdiye kadar isteyip de elde edemediği bir kız olmadı. Seni ilk gördüğünde ben de yanındaydım ve daha o zamandan sana kafayı takacağını anlamıştım. Ama sen çok uzun süre kalmadın şirkette. Bu yüzden hevesi geçer diye düşündüm. Sen ayrıldıktan sonra kafasını bir süre başka kızlarla meşgul etti ama Hülya teyzenin boşanma davası sürecini kendi lehine çevirip çevrende dolaşmaya başladı. Sen ona istediği tepkileri vermediğin zamanlar deliriyordu. Arda çok hırslıdır, işinde de ilişkilerinde de istediğini alamadığında deli bir adama dönüşür."

Gözlerinin önüne gelen saçını kulağının arkasına atıp ellerine bakmaya başladı. "Benden yardım istedi. Seni gece kulübüne getireceğini ve seninle iyi anlaşmamı söyledi. Seni sarhoş etmem gerekiyordu ve..." Gözlerini kapatıp elini havada salladı. "Öyle işte. Ben, ona gerçekten aptal bir şekilde aşık olduğum için ona karşı gelemezdim. Dediğini yapmazsam beni bir dakika bile yanında tutmazdı. Onun başka kadınlarla olmasına göz yumabilirdim ama onsuz olmaya dayanamazdım."

Sinirle gözlerimi kapattım. "Sen... gerçekten çok aptalsın. Sen... bu konuda ona nasıl yardım edersin?"

Başını kaldırdı hızlıca, gözlerinin çevresi kıpkırmızıydı. "Dinle bir. Lütfen. Bana ilkte sadece seni sarhoş etmem gerektiğini söylemişti ama sen yanında o çocukla gelince sinirlendi ve bana bir hap verdi. İçkine karıştıracaktım. O çocuğu bir şekilde uzak tutacağım ben, dedi. Yapamazdım. Senin, Arda'dan hoşlanmadığını ve Bedir'i sevdiğini anladım ama sırf bunun için değil. Bunu hak etmiyordun ve ben vazgeçtim. Ve sen, o kıza benziyordun."

"Hangi kız?" dedim kaşlarımı çatarak.

"Bir sene önce Arda'nın yine takıldığı bir kız, Azra. 18 ya da 19 yaşındaydı. Arda'ya aşık olmuştu. Arda da ondan hoşlanmıştı, hissetmiştim. Normal bir şekilde ilgilenmiyordu kızla, aşık gibiydi. Dediğim gibi, kız küçüktü. Zarar görmesini istemediğim için kızı birkaç kez uyardım ama Arda'ya aşık olduğumu anladığı için beni dinlemedi. Onları ayırmaya çalışıyorum zannedip kıskançlık yaptı. Onu en son uyarmamdan bir hafta sonra intihar ettiğini öğrendim. Meğer Arda terk etmiş kızı."

Korkudan hızla çarpan kalbimle "Öldü mü?" dedim.

Gülümsedi. Başını iki yana salladı. "Şükür ki ölmedi, ailesi bulup hemen hastaneye yetiştirmiş. Ailesi Arda'ya dava açtı ama Azra, 'Arda'nın suçsuz olduğunu' söyleyip davayı geri çektirdi. İyileşip hastaneden çıktıktan sonra beni bulup özür diledi ve sarıldı. Daha sonra ailesiyle başka bir şehre taşındı."

"Sen..." dedim öfkeyle. "Böyle bir şey yaşamana rağmen, bir kızın az daha ölecek olmasına rağmen nasıl o herifin yanında durursun?"

"Ben yanında olsam da olmasam da o değişmeyecek Feyza. O olaydan sonra onu daha çok gözettim ve başka bir kıza daha zarar vermesini engelledim. Azra'dan sonra endişelendiğim bir kız olmadı çünkü o kızların hepsi de Arda gibiydiler. Hiçbiri zarar görmedi, hepsi halinden memnundu. Ta ki sana kadar. Arda'ya vazgeçmesini söyledim ama beni dinlemeyip elime hapı tutuşturdu. Bana güveniyordu çünkü ona ihanet etmeyeceğimi düşünüyordu. Ama bir kızın daha zarar görmesini istemiyordum. Meral ile konuştum. Seni oradan kurtarabilecek tek kişi Bedir'di. O gece Meral, Bedir'e yanaşıp onu o ortamdan çıkardı ve her şeyi anlattı. Ben de seni Arda'dan uzaklaştırdım. Bedir gelene kadar Arda'nın bir şey anlamaması için sana bir bardak içki verdim. Sen hemen sarhoş olunca Arda hapı içtiğini sanıp yanına geldi ama Bedir gelip seni oradan çıkardı."

"İnanamıyorum." dedim şaşkınlıkla ellerimi yüzüme kapatırken.

"O gece Arda ile kavga ettik, isteğini yerine getirmediğim için. Ona ağzıma geleni söyledim. Pişman değilim." dedi omuz silkerek. "Kavga ettiğimizden sonra hiç konuşmadık, yüz yüze gelmedik."

"Burada olduğumuzu nasıl biliyorsun?"

"Dün Hülya teyze arayıp Arda'ya ulaşamadığını söyledi. Arda annesine düşkündür, ne olursa olsun bir tek ona açılır telefonu. Bunu bildiğim için şüphelendim. Hülya teyzeden senin adresini alıp evine gittim. Genç bir kız, ablandı sanırım, hastanede olduğunu söyledi. Sadece refakatçi olduğunu söylemesi içimi rahatlattı ama yine de emin olamayıp dün hastaneye geldim. Bedir'in bıçaklandığını hemşirelerden öğrenince yanına gelemedim. Arda'nın yaptığını anladım. Gelip her şeyi anlatmak istedim ama yapamadım, korktum. Gece boyu vicdan azabından uyuyamayınca sabah kalkar kalkmaz soluğu burada aldım. Yaşadığın her şey için özür dilerim."

Saçlarımı çekip yüzümü sıvazladım. Ne diyeceğimi ne hissedeceğimi bilmiyordum. Resmen Bedir üst üste kaç kez hayatımı kurtarmıştı. Benim yüzümden hastanedeydi!

"İyi misin Feyza?"

"Sana neden güveneyim?" dedim ona bakarak. "Dediğin gibi Arda'ya aşık aptal bir kızsın. Ya yalan söylüyorsan? Bu da Arda'nın bir oyunuysa?" Pek mümkün gelmiyordu ama güvenemiyordum da.

"Yalan söylemiyorum!" dedi gözlerini açarak. "Gerçekten samimiyim."

"Arda'nın nerede olduğunu biliyor musun?"

"Hayır, gerçekten bilmiyorum. Aradım ama kapalı telefonu. Gidebileceği birkaç yere de baktım ama bulamadım."

Ben ayağa kalkınca o da kalktı. "Bu bana anlattıklarını olduğu gibi anlatıp ifade vereceksin. Ancak o zaman samimiyetine inanırım."

×××

Tansu'yu alıp odaya çıktığımda olanları Vedat abiye anlattım. Vedat abi de "bundan sonra sizin avukatınız benim" diyerek Tansu'yu da alıp karakola ifade vermeye gitti. İkisi gittikten sonra odada Bedir ile yalnız kaldık. Sandalyeye oturup ona baktım. Arda hakkında konuşmak istemiyordum. "Ağrın falan yok değil mi? Kendini nasıl hissediyorsun?"

Gözlerini kapatıp açtı. "İyiyim, dakikada bir soruyorsun."

"İyi ol istiyorum." dedim gülümseyerek.

"Yanımdasın ya, iyiyim."

Gülümsemem genişledi. Dudaklarımı birbirine bastırıp başımı başka yöne çevirdim. Böyle tatlı tatlı konuşmalarına bayılıyordum.

"Kitaba devam edelim mi yoksa akşam mı okuruz?"

"Hmm, şimdi devam edelim. Vedat abi bu gece hastanede benimle kalmak istiyor."

"Yaa." dedim üzüldüğümü belli eden bir bakışla. "O mu kalacakmış?"

Başını salladı. "Bu davayla ilgilenmek istiyor."

"Ama Bursa'da yaşamıyor mu? Davayla sürekli nasıl ilgilenecek?"

"Günlük gelir gider ya da benimle kalır. Bilmiyorum."

"Abin?" diye bir soru çıktı ağzımdan ben kontrol edemeden.

"O... işi çok yoğun. Patronu izin vermez, gelemez. İyileşince ben giderim yanına. Zaten sürekli ben gidiyorum görmeye." dedi gülümsemeye çalışarak. Yüzündeki bariz düşme buna içerlediğini gösteriyordu. Şahsen hastanede kaldığımda ablam yanımda olmasa, ya da beni görmeye gelmese çok üzülürdüm. Anlıyordum onu.

Gülümseyerek elini tuttum. Sıkıca kavradı elimi. "Merak etme, ben seni hiç yalnız bırakmayacağım. Vedat abin burada kalacaksa da sorun değil. Akşam seni görüntülü ararım, kitabı öyle okurum olur mu?"

Başını salladı. "Ama..." dedim burun kıvırarak. "Telefonun kırıldı. Sana bir telefon almam lazım."

"Vedat abinin telefonundan ararım, sorun olmaz. Masrafa gerek yok."

"Sonsuza kadar Vedat abinin telefonunu kullanamazsın ki. Hem, ben sana mesaj atmak istediğimde Vedat abine mi yazacağım? Bir iki gün içinde hallederim. Merak etme." dedim elini sıkarak.

Bana öyle bir bakıyordu ki, kendimi çok özel hissediyordum. Bakışlarımı cama çevirdim. "Kar bugün ya da yarın yağacak. Demedi deme."

"Yağsın da artık muradına er." dedi gülerek. Elini hala çekmemişti.

Vedat abi gelene kadar öyle oturduk. O gelince ister istemez elimi çektim. Kalktığım yere o oturdu ve Bedir ile konuştular. Tansu hiçbir sorun çıkarmadan bize anlattığı gibi ifadesini vermiş. Bu yüzden biraz rahatlamıştım.

Daha sonra ziyaret saatinde babam ve babaannem ile birlikte gelen Hazal ile Güney'le de oda dolmuş durumdaydı. Getirdikleri çiçekleri odaya yerleştirdim. Ziyaret saati bitince hepsi eve dönmek zorunda kaldılar.

Akşam olmaya başlayınca istemeyerek de olsa Bedir'e veda ettim.

Hastaneden çıktıktan sonra ablamı arayıp eniştemin arkadaşı olan telefoncunun adresini istedim. Adrese gidip eniştemin adını verince adam "hoş geldin bacım" moduna girdi. Adamın da yardımıyla benim telefonumun bir üst modelini uygun bir fiyata aldım. Cebimde olan çok az parayı verip kalan para için iki taksitte ödeyebileceğimi söyledim. Erdem abinin hatırına kabul etti. Normalde taksit yapmadıklarını söyledi.

Adama ettiğim büyük dualarla dükkandan çıktığımda hava epey kararmıştı. Buradan hastaneye gidip eve geri dönmem uzun sürerdi bu yüzden direkt eve gittim. Eşyalarımı hastanede bırakmıştım. Yarın Vedat abi işi olduğu için  Bursa'ya döneceğinden ben kalacaktım.

Eve gittikten sonra hızlıca yemek yiyip odama girdim. Evde annem de babam da yoktu.

Kitabı kucağıma aldıktan sonra Vedat abinin telefonunu görüntülü aradım. Bedir bunu bekliyormuş gibi hemen açtı telefonu. Ona aldığım telefonu sürpriz yapmak için söylemedim.

Biraz konuştuktan sonra kitabı okumaya başladım. Kitabın bitmesine az kalınca yorulduğumu söyleyip ara verdim ve biraz sohbetten sonra telefonları kapattık. Telefonu göğsüme bastırıp gülümsedikten sonra kısa bir duş alıp hızlıca üstüme pijamalarımı giydim. Bir an önce yarın olmalıydı ve Bedir'i görmeliydim.

×××

Sabah alarmsız bir şekilde kendi kendime uyandığımda hayret ettim. Alarmla bile uyanamayan ben, Bedir'i göreceğim diye kendi kendime uyanmıştım.

Hemen ayağa kalkıp odamı toparladım. Üzerimi sıkıca giyindim. Başıma beremi takıp laptop çantamı ve lazım olacağını düşündüğüm şeyleri koyduğum poşeti alıp odamdan çıktım.

Otobüs durağından otobüse bindikten sonra kısa süre içinde hastaneye gelmiştik.

Hızlıca hastaneye girip Bedir'in odasına çıktım. Kapıyı iki kere tıklattıktan sonra araladım. Bedir'in başı direkt kapıya dönmüştü ve beni görünce gülümsedi. Gülümsemesi beni de gülümsetti.

"Hoş geldin."

"Hoş buldum." dedim hızlıca yanına gidip. "Nasıl hissediyorsun? Daha iyi misin? Neden bu saatte uyandın? Biraz daha dinlenseydin ya."

"Az önce doktor kontrole geldi. Ondan uyandım."

"Hoş geldin Feyza."

Koltuğun üstünde oturmuş bizi izleyen Vedat abiyi görünce onu unuttuğumu fark ettim. Yüzündeki tatlı sırıtmayla bakıyordu.

"Hoş buldum Vedat abi. Nasılsın?"

"İyim, sağ ol kızım. Erkencisin?" dedi gülümseyerek.

"Şey." dedim göz ucuyla Bedir'e baktıktan sonra. "Uykum tutmadı o yüzden geleyim dedim. Sizin de işiniz varsa alıkonmayın diye."

"Hım, anladım." dedikten sonra ellerini dizlerine yaslayıp kalktı. "Madem sen geldin, gideyim ben. Ama merak etmeyin, oradan da sizin davanızın takipçisi olacağım."

"Teşekkürler."

Dolaba astığı ceketini üstüne giydikten sonra Bedir'e ve bana "görüşürüz" dedi ve çıktı.

Ellerimdekileri koltuğa bırakıp Bedir'in yanındaki sandalyeye oturdum. "İyi misin? Ağrın var mı? Doktor ne dedi? Nasılmış durumun?"

"İyiyim, ağrım yok. Doktor iyiye gittiğimi söyledi. Bugün katı beslenmeye geçebilirmişiz. Birazdan yemek gelir. Sen yedin mi kahvaltı?"

Bedir'i göreceğim diye aceleyle evden çıktığım için bir şey yememiştim. "Tabi, çıkmadan önce atıştırdım bir şeyler." diye mırıldandım saçlarımla oynayarak.

Kapıyı tıklatıp içeri giren görevli Bedir'in yemeğinin doktor tarafından istendiğini söyleyip bıraktı. Ardından refakatçi yemeği de geldi. Bedir'in tabağını masayı önüne çekerek koydum.

Vedat abiyi gelince resmen kovar gibi yapmıştım! Ve adam kahvaltı yapmadan gitmişti!

"Vedat abi de kahvaltı yapmadan gitti. Bu tabak kaldı." dedim üzgünce.

"Biraz öyle oldu. Neyse, sen yersin." dedi göz kırpıp.

Sürekli yatmaktan dağılmış saçları ve gülen gözleriyle bana bakarken ve çapkınca göz kırparken kalbimin gümbür gümbür atması artık rutin bir şey gibi geliyordu bana. Onu sevmek rutinim olmuştu. Asla terk etmek istemediğim bir rutin...

"Olur." dedim ona karşı gelemeyerek.

Tabağının yanındaki çatala uzanacağım sırada dünkü konuşmamız aklıma gelince durdum. "Ben yedirirdim ama malum, ellerin tutuyor."

"Hiç acımıyorsun." dedi ona laf atmamı kast ederek.

Üstüne reçel sürdüğüm ekmeği ağzıma tıkarken açıklama yaptım. "Atıştırmıştım aslında ama otobüs yolculuk falan yordu, tekrar acıktım. Zaten sürekli karnım acıkır benim."

Ağzına aldığı peyniri çiğnerken dudaklarını birbirine bastırıp gülümsedi.

Konuşarak yaptığımız keyifli bir kahvaltı sonrası tabaklarımızı teslim ettim. Aklıma Bedir'e aldığım telefon gelince kalkıp çantanın içinden alıp yanına oturdum. 

Ona uzattığım telefona baktı. "Bu ne?"

Gülümsedim. "Yeni telefonun! Beğendin mi?"

Kaşlarını çatarak baktı. "Şaka yapıyorsun?"

Omuz silktim. "Yoo, şaka değil. Zaten telefonun eskiydi. Ben buna whatsapp da yüklerim. Böylelikle seni bolca rahatsız edebilirim."

Komodinin çekmecesini açıp telefon ve cüzdanlarının yanındaki hattı aldım. "Feyza, bırak o hattı. Telefonu da nereden aldıysan oraya geri götür."

Onu dinlemeden ayağa kalkıp koltuğa geçtim ve telefona hattını taktım. Telefonu açıp ona gösterdim. "Telefonuna bir şifre koymalısın. Yoksa benim açtığım gibi herkes açar telefonunu."

"Feyza!"

"Ya anlasana, kendi vicdan azabımı bu şekilde gidermek istiyorum." dedim aniden ona dönerek. Bu çıkışım karşısında afalladı. Daha sonra dudaklarını birbirine bastırıp sustu.

"Şifreni sayılarla 'Bedir' yapıyorum. Benimki gibi." dedim onun ses çıkarmamasından duyduğum memnuniyeti dile getirircesine. 

Kapı tıklatıldıktan sonra elinde yürüme aparatıyla hemşire girdi. "Oturmaktan sıkıldığınızı düşünüyorum." dedikten sonra yanımıza kadar geldi. "Biraz yürümek ister misin?"

Bedir'in gözleri ışıldadı. "Çok sevinirim. Sıkıldım yatmaktan."

"Yavaşça kalkmaya çalışın."

Bedir'in sağ tarafına geçip doğrulmasına yardım ettim. Hemşire de sol tarafındaydı. Yatakta oturur duruma geldikten sonra eğilip ayağına terlik giydirdim. Elinden sıkıca tutup "Ağırlığını bana ver." dedim.

Ayağa kalktıktan sonra yürüme aparatını tuttu. "Yürüyebilecek misin? Erken değil mi kalkması için?"

Hemşire anlayışla baktı. "Kendini yormadan beş on dakika gezinmesinde sorun yok."

"Sıkıldım zaten, bir an önce kalkmak istiyordum."

Yürüme aparatına iki eliyle tutunduğu için yanında ilerledim.

"On dakika kadar yürüyüş yapabilirsiniz. Ama daha erken yorulur ve ağrı hissederseniz hemen yatağınıza dönün." diye açıklama yaptıktan sonra yanımızdan ayrılıp karşıda bir odaya girdi.

Bedir ile birlikte yürürken onunla yan yana yürümeyi bile özlediğimi fark ettim. Her sabah durağa ve otobüsten sonra da kütüphaneye yürümek gerçekten huzurlu anlardı. İstemeden gülümsedim.

Sessizce yürürken koridorun sonuna gelmiştik. "Yoruldun mu? Geri dönünce yatağa yat istersen."

"Yorulmadım. Bunu görünce bayılacaksın." dedi gülümseyerek. Gösterdiği yere bakınca şaşkınlıkla gülümsedim.

Koridorun sonu boydan boya camdı ve gökyüzünden düşen kar taneleri etrafı süslüyordu.

"Kar yağıyor." dedim heyecanla. Camın dibine girip elimi cama dayadım. Açılan kısım çok yüksekte olduğu için elimi dışarı çıkartamıyordum.

"İstersen dışarı çık."

"Seni yalnız bırakamam." dedim başımı iki yana sallarken. Aynı zamanda hayranlıkla dışarıya bakıyordum.

"Çok içli içli bakıyorsun. Git hadi." dedi bir elinin işaret parmağıyla omzuma dokunurken.

Oflayarak omzumdaki parmağından kurtuldum. "Yaa, gitmeyeceğim Bedir. Sen yalnız kalacaksın sonra."

Gözlerimi zorlukla yağan kardan alıp Bedir'e döndüm. "Hadi yürümeye devam."

İki eliyle tekrar yürüme aparatına tutunduğunda yürümeye başladık. Odanın yakınlarına geldiğimizde yan taraftan çıkan hemşireyi durdu Bedir. "Bakar mısınız?" Bu, az önce Bedir'e yürüme aparatını getiren hemşireydi.

Hemşire yanımıza gelip sorar gözlerle baktı.

"Dışarıda çok güzel kar yağıyor da, çıkabilir miyim? Bir sıkıntı olur mu?"

Gözlerim şaşkınlıkla aralandı. "Bedir! Daha üç gün oldu ameliyattan çıkalı! Saçmalama!"

"Ne zamandır kar yağmasını bekliyorsun Feyza. Bensiz de gitmiyorsun. Orta yolu bulmaya çalışıyorum."

"Seni yalnız bırakıp tek başıma karda eğlenmek istemiyorum. Biraz daha iyileşmelisin."

Hemşire elini ikimizin arasında salladı. "Lafınızı bölüyorum ama çıkabilirsiniz. Ancak çok uzun sürmesin."

Hemşire ikimize gülümsedikten sonra arkasını dönüp ilerledi. Sevinçle Bedir'e baktım. "İzin verdi."

O da gülümsedi. "Evet."

"Hadi üstümüze bir şeyler alalım." dedim. Bedir'in yanında onun yavaş adımlarına uyarken içim içime sığmıyor, bir çocuk gibi mutlu hissediyordum.

Odaya girdikten sonra Bedir'e montunu giymesine yardım ettim. Sonra kendi montumu da giydim. Dün Vedat abi Bedir'in üstüne eşofman giydirdiği için ekstra bir şey giymesine gerek yoktu.

Odadan çıkıp hemen yanımızdaki asansöre bindik. Birkaç dakika sonra bahçedeydik.

Mutlulukla ellerimi iki yana açtım. Ellerime ve yüzüme gelen kar taneleriyle gülümsedim. "Bedir, şunlara bak. Çok güzel değiller mi?"

"Evet, çok güzel." dedi yüzüme bakarak. Bir yanım bunu üstüme alınmak istese de bir yanım reddediyordu.

Yutkunduktan sonra başımı gökyüzüne çevirip gözlerimi kapattım. Yüzüme değen karları hissettim.

Bedir'in ameliyatlı halde hala ayakta durduğu aklıma gelince hızla ona döndüm. "Bedir, oturalım..." Sözlerim ağzıma tıkandı çünkü Bedir yanımda, dibime girmişti.

Hafifçe öksürdüm. "Bedir, neden bırakıyorsun elindekini? Durabilecek misin ayakta? Zorlama kendini." Gözlerime dikkatlice bakarken cümle kurmak aşırı zordu. Sadece bakmasından bile etkileniyordum.

Refleks olarak onu tutma ihtiyacıyla kollarına dokundum.

Bir eliyle saçlarımın uçlarına dokundu. Karları eliyle temizliyormuş gibi yaptı. "Saçlarına beyaz yakışıyor."

Gülerek parmağıyla burnuma dokundu. "Soğuktan burnun kızarmış bile." Başını hafifçe omzuna eğdi. Parmağı yanağımın üstünü hafifçe okşadı. "Ama sevdiğin şeyler uğruna aldığın zararı önemsemiyorsun sen."

Eli çenemi hafifçe tuttu. Baş parmağı çenemle dudağımın arasında dolandı. Dudaklarımın kuruduğunu hissettim. "Beni bu kadar düşünme." Gözleri bir an dudaklarıma kaysa da tekrar gözlerime tutundu.

"Çünkü ben de sevdiklerimin uğruna aldığım zararları önemsemem. Hatta gurur duyarım." Parmağı dudaklarıma değmeden üstünden teğet geçti. Yutkunma ihtiyacıyla yanıp tutuştum. Beni seviyordu! Arkadaş olarak değer verip sevmek miydi bu?

"Hastaneden çıktıktan sonra sana domates çorbası yapayım mı?" dedim dilime hakim olmak adına. Yoksa her an 'beni seviyor musun?' diye sorabilirdim.

Gözlerinden anlık bir şaşkınlık geçti. Daha sonra toparlayıp hafifçe gülümsedi, elini çenemden çekti.

"Domates çorbası diyorsun?" dedi gülerek.

"Hıhım."

"Olur. Domates çorbası, severim."

"Tamam o zaman."

"Tamam."

"Ta-" Boğazımı temizledim hafifçe. "Şey, o zaman. İçeri geçsek mi? Soğuk oldu. Hem daha fazla ayakta kalmaman gerekiyor."

Bakışlarını kaçırıp başını salladı. İki adımda yürüme aparatının yanına gidip tutundu ve hastaneye adımladık.

×××

Akşam yemeğini yedikten sonra laptop çantamı elime aldım.

"Bu gece film izleyelim mi? Kitabı yarın bitiririz. İzlerim diye önceden film indirmiştim, izlemek kısmet olmadı."

"Olur. Ne filmi?"

"Romantik komedi ve aksiyon filmi var elimde. Hangisi?"

"Aksiyon tabii ki."

"Tahmin ettiğim gibi." dedim yüzümü buruşturup. Ama içimden bu seçime seviniyordum. Romantik komedide her an uygunsuz sahnelerle karşılaşabilirdik ve Bedir ile yaşadığımız karmaşık şeylere bir de bunun eklenmesini istemiyordum.

Bedir'in yanına oturduktan sonra laptopu masaya, ikimizin de görebileceği bir şekilde yerleştirdim. "İyi mi böyle? Görebiliyor musun?"

"Gayet iyi."

Filmi başlattıktan sonra arkama yaslanarak izlemeye başladım. Filmden ilk sahneleri izlerken içimden gülümsedim.

Bugün yılın ilk karını birlikte karşılamıştık ve bu bizim birlikte ilk film izleyişimizdi. Son olmaması için dua ettim.

"Feyza, uyuya kalmışsın."

Bana seslenilmesiyle irkilerek uyandım. Nerede olduğumu kavradıktan sonra yanıma dönünce Bedir ile burun buruna geldik.

Film izlerken yatağa doğru devrilmişim ve başım Bedir'in yastığına düşmüş.

Doğruldum hızlıca. "Kusura bakma. Dalmışım."

"Sorun yok. Boynun ağrıyacak diye dedim."

"Film bitmiş." dedim siyah ekran üstünde geçen yazılara bakarak. "Nasıl bitti?"

"Bilmiyorum, ben de kestirmişim biraz. Uyandığımda bitmişti."

Olayın komikliğine güldüm. İkimiz de film izlemek istemiştik ama filmin sonunu görememiştik.

"Neyse." dedim ensemi ovarken. "Geç olmuş, yatalım. Sabahın köründe doktor kontrole gelir, yine uyurken yakalanmayayım. Alarm kursam mı?"

"Saçmalama Feyza. Hadi yat."

Bilgisayarı kapattıktan sonra çantasına koydum ve koltuğun üstünü kendim için hazırladım. "Allah rahatlık versin. İyi geceler."

"Sana da Allah rahatlık versin. İyi geceler."

×××

Güne yine doktor kontrolüyle başlamıştık. Doktor neyse ki durumunun iyiye gittiğini, bir sorun olmazsa yarın ya da ertesi gün taburcu olabileceğini söylemişti. Taburcu edilecek olması sevindirici bir haberdi ancak Bedir'i daha iyi görmek istediğim için şimdiki durumu bana yetersiz geliyor, bir süre daha gözetim altında kalmasını istiyordum. Yine de doktor varken bana söz düşmezdi. Ben tamamen duygusal bakıyordum olaya.

Odanın kapısı açılınca sırayla Hazal, ablam, Erdem abi ve Güney girdi içeri. Ziyaret saatiydi.

"Hoş geldiniz." dedim bir ev sahihi edasıyla ayağa kalkarken.

Hazal elindeki muz poşetini salladı. "Boş gelmedik."

"Aferin." Poşeti Hazal'ın elinden aldım. "Öğreniyorsun bir şeyler."

"Nasılsın Bedir? Daha iyi hissediyor musun?"

"Sağ ol Erdem. Her gün daha iyi oluyorum."

"Yarın ya da ertesi gün taburcu olabiliriz." dedim neşeyle.

"Harika bir haber bu. Çok sevindim." dedi ablam. Daha sonra bana imayla baktı. "Eve çıkınca Feyza sana bir güzel bakar, çabucak toparlarsın."

Ablama gözlerimi açarak baktım. Bu her şeyi olur olmaz yerde pat diye söyleme huyu kime çekmişti?

"Hastaneden çıkınca bana maç sözün var, bro. Unutma. Ağız tadıyla bir maç izleyemedik seninle." Bro mu? Nereden çıkıyor bunlar Güney?

"Maçın sırası mı Güney?" dedi Hazal kaşlarını çatarak.

Güney gülerek Hazal'ın başını öptü. "Maça her zaman sıra gelir, bebeğim."

Hazal sırıtarak Güney'e yaslandı. Güney de onun omzuna sarıldı. Çok tatlıydılar, köpekler.

Ortamda eğlenceli bir muhabbet dönerken ablamla göz göze geldiğimizde bana kapıyı işaret etti.

Kaşlarımı çatarak kalktım ve birlikte kapıdan çıktık. Kapıyı kapattıktan sonra ablama döndüm. "Ne oldu? Bir şey mi var?"

Kolumdan tutup beni koltuklara oturtturdu. "Babamla hiç konuştunuz mu?"

"Dün, akşam üstü aradı. Bedir'i falan sordu, öyle konuştuk biraz. Niye ki? Bir şey mi oldu babama?" dedim kalbim korkuyla atmaya başlarken.

"Hayır hayır. Bir şey olmadı." Derin bir nefes verdim. "Şükür! Neden beni dışarı çağırdın o zaman?"

"Annemle görüştün mü hiç?"

"Hayır." dedim başımı iki yana sallayarak. Annemle görüşüp konuşmak istediklerim vardı ama bütün gün hastanedeydim ve dün de o evde yoktu. Bu yüzden onu görüp içimdeki kini kusmaya fırsat olmamıştı. 

"Annemle kavga ettik."

Devam etmesini ister gibi baktım yüzüne. Oflayarak yüzünü sıvazladı. "Bedir normal odaya alındıktan sonra Erdem ile biz gittik ya. İlk önce babamlara gidelim dedik. Annemle de konuşmak istiyordum. Hem zaten bu olaylar olmasa çoktan konuşacaktım. Neyse. Eve gittiğimde annem vardı. Dayanamadım, ağzıma geleni söyledim. Sana Arda konusunda yaptığı baskılardan tut, en son gece kulübüne gitmene sebep olmana kadar her şeyi döktüm sinirle. En son da Bedir'in bu hale gelmesinde payı olduğunu falan söyledim. Meğerse babam duymuş her şeyi."

Kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalktı.

"Babam bunları duyunca delirdi. Annemle kavga ettiler."

Ablam duraksayınca kolunu dürttüm. "Sonra ne oldu? Babam fenalaşmadı değil mi? Kalbi var adamın."

Başını salladı. "Hayır, babam iyi. Annemi boşayacağını söyledi. Annem de eşyalarını toplayıp Kocaeli'ye, teyzesinin yanına gitti."

×××

Bölüm nasıldı?

Tansu'nun anlattıklarına ne diyorsunuz? Sizce samimi mi?

Bizim çifte kumrular nereye kadar böyle gidecek? 

Feyza'nın anne ve babası boşanır mı?

Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛

Seviliyorsunuz!💜

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro