Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

3. Bölüm: Tanışma

Cumartesiye girer girmez bölümü attım, dayanamadım.😂

Satır arası yorumlarınızı okumayı çok seviyorum. Bol bol bekliyorum. İyi okumalar.❤

×××

Üçüncüye çalan alarmımı güç bela uzanıp susturduğumda tekrar yorganın içine geri dönmüştüm. Bir aya yakındır aynı saatte kalktığım için alarmımı kapatmamıştım ama artık iyi maaşlı ve sigorta garantili işimden de kovulduğuma göre kapatmam gerekirdi. Fakat bunu yapmak aklıma gelmediği için ve hâlâ alarmımı kapatmak için gözlerimi aralamadığımdan beşer dakika aralıklarla erteleyerek çalıyordu.

Birkaç saniye sonra odamın kapısı hızla açıldı. "Kız, alarm kuruyorsan kalk. Kalkmayacaksan da kapat artık şu alarmı!" Elimi havada salladım. "Tamam anne."

Kolum aniden cimciklendi. "Madem kalktın bu saatte, git ekmek al. Erkenden kahvaltı yapalım, evi temizleyelim. Teyzene gideceğiz."

"Kalkmadım ki." Uykulu sesimle dilim döndüğünce cevap vermiştim ama aldığım yanıt yorganın üstümden çekilmesi olmuştu. Oflayarak başımı yastığa gömdüm. "Ya anne! Soğuk!"

"Sen istedin bunu. Çeneni tutup kovulmasaydın iş yerinden böyle olmazdı!"

"Tamam!" diye bağırdım. "Tamam, kalkıyorum. Başlama!"

Annem odadan çıktıktan sonra üstümü giyinip çıktım odadan. Babaannemin evine gidip ekmeği olup olmadığına baktım, hâlâ uyuduğu için sessizdim. Ona da bir tane ekmek almayı kafama yazıp evden çıktım. Ayakkabılarımı giyerken merdivenlerden gelen sesle başımı kaldırdım.

Yeni kiracı, elleri hırkasının cebinde iniyordu. Son basamağa geldiğinde muhtemelen beni hissederek başını kaldırdı. Ayakkabılarımı giyip doğruldum.

Dün gece ikimiz de uzun süre sessizlik içinde yan yana oturmuştuk. Ben yıldızları ve ayı izlerken o, gözlerini kapatmıştı. Sonra ikimiz de sessizce yerimizden kalkıp evlerimize geçmiştik.

Dünkü sessizlik oyunumuzu devam ettirdiğini gösteren bir baş selamı verdi. Ben de ona uyarak sessizce selamını aldım. Önümden geçip merdivenlerden indi. Arkasından ben de indim. Dış kapıya geldiğimizde de önden kapıdan çıktı. Kapıyı bana çarpmaması için tuttu. Kapıyı ben de tuttuğumda serbest bırakarak çıktı. Hafif bayırlı olan sokağımızdan yokuş aşağı yürümeye başladık.

Kapıyı tutmak için cebinden çıkardığı ellerini ardından eski yerine geri koymuştu. Siyah gür saçları alnına dökülüyordu. Uzun bacaklarını saran pantolonunun üstüne beyaz bir kazak giymişti. Üstüne aldığı hırkanın önü çok az formaliteden kapanmış gibiydi.

Kendime engel olamadım ve birkaç adımda yanına ulaştım. Şimdi yan yana yokuşu iniyorduk. Başını hafifçe bana çevirip kısaca baktıktan sonra önüne döndü. "Günaydın, denir." dedim gülümseyerek. Tekrar bana döndü. "Ne?" dedi anlamadığını belirtircesine.

"Sabahları birini gördüğünde en basitinden "günaydın" denir." Bir süre yüzüme baktı. "Günaydın."

Elini verdin, kolunun gitmesine müsaade etmiş oldun tatlım!

Dediğimi yapması gülümsetmişti. "Günaydın." dedim gülerek. "Nereye gidiyorsun bu saatte? Saat sabah sekiz buçuk." Ardından devam ettim. "Sen de mi ekmek almaya gidiyorsun? Bu saatte ekmek alacaksan şu aşağı caddedeki bakkala gitme bence. Sabahları güzel olmuyor onun ekmeği. Caddenin daha aşağısında bir fırın var. Fırın dediğime bakma sen, her şey var. Ama Allah var ekmekleri elli kuruş farkla çok güzel."

Durup yüzüme baktı. "Ekmek almaya gitmiyorum." Onun hareketlenmesiyle bende hareketlendim. "Yani yeni taşındın diye sana mahalle hakkında tüyolar veriyorum. Yaşaması zor bir mahalle olsa da alışıyorsun mecbur. Bak ben alıştım. Artık o kadar sıkıcı gelmiyor. Gerçi sen, ben göremesem de iki aydır burdaymışsın. Sahi, nerdesin sen iki aydır? Boşa kira ödemiyorsun, değil mi?"

Ofladı. Durup tamamen bana döndü bu sefer. Refleksle ben de durdum. "İşe görüşmesine gidiyorum ve geç bile kaldım. Daha fazla beni oyalamaya çalışırsan yarın bana yeni bir iş bakmak zorunda kalırsın."

Sert olmayan ama düz olan sesiyle söylediklerine biraz alınmıştım. Evimize yeni taşınan bir kiracıyla muhabbet etmek ve yardım etmek istemiştim sadece. Kollarımı birbirine sardım ve ilerledim. "Peki, iyi günler."

Yine sinirlendiğim için hızlı attığım adımlar yüzünden bir kez tökezlesem de dengemi sağladım. Bu sefer benim açtığım arayı yeni komşumuz kapatmıştı. Yan gözle ona baktığımda önüne baksa da hafiften gülüyor, benimle aynı hizada gidiyordu. "Belin nasıl oldu?" dedi. Ona dönmedim. "Geç kalıyorsun." dedim.

Allah'ım sen benim şiddetli trip damarıma mukayyet ol!

"Özür dilerim, öyle demek istemedim." Cevap vermedim. Sıkıntıyla nefes verdi. "Ben öyle insani ilişkileri iyi olan biri değilim. Nezaketten falan da anlamam. Kırdıysam kusura bakma."

Başımı salladım. "Anladım, sorun değil."

"Belin nasıl oldu?" diye sordu tekrar. Omuz silktim. "Bir şey olmadı, iyi."

"Peki, burdan Yağmur Kafe'ye nasıl gidilir, biliyor musun? Biraz uzakmış sanırım."

Omuz silktim. "Tabii ki biliyorum. Anneme zamanında kütüphane yalanı atıp evden az kaçmadım." Dudaklarını birbirine bastırdı. Gözleri kısılmıştı. "Tarif etmeyecek misin?"

"Neden edeyim ki? Birbirimizi tanımıyoruz, adını bile bilmiyorum. Sırf yeni komşumsun diye mi..."

"Bedir."

"Ne?"

"İsmim, Bedir."

"İyi." dedim başımı sallayarak. Şu içimde çabucak kin tutan tarafım beni asla bırakmıyordu. Az önce bana öyle şeyler söylemese şimdiye adımı söylemiş, kafeyi tarif etmiş olurdum. Hatta çevresini, yapabileceği birkaç aktiviteyi anlatır üstüne kendi yaptığım şeyler hakkında konuşurdum. Ama asla çok konuşkan bir insan değildim!

"Sen söylemeyecek misin ismini?"

Omuz silktim. "Gerek yok."

Sitemle konuştu. "Baya kinciyiz sanırım. Ama şu an iş görüşmeme geç kalmış olmayı göze alarak seninle konuşuyorum." Sokağı ağır adımlarla tamamlayıp caddeye çıkmıştık. Caddenin aşağısındaki otobüs durağını işaret ettim. "Şuradaki duraktan otobüse binerek gidebilirsin. Ama otobüs epey dolaşıyor. Ya da aynı yerden dolmuşlar geçiyor. Son durakta inip tekrar otobüse binmen gerekir. Bu daha hızlı ulaşımı sağlar." Hafifçe gülümseyip omuz silktim. Durmuş, birbirimize bakıyorduk. "Birinde zamanından kaybedersin birinde parandan."

Gülümsedi. İlk defa onu böyle gülerken görmüştüm. "Her şeyden aynı anda kazanmak mümkün değil yani? İlla kaybetmek zorundayız."

"Öyle, değilse de ben o yolu bilmiyorum."

Başını salladı. "Teşekkür ederim."

Arkasını dönüp durağa doğru ilerlerken ben de onun ters yönünde gidip bakkaldan üç tane ekmek aldım. Fırına yürüyecek havam yoktu, birden modum gitmişti. Ekmekleri aldıktan sonra sallana sallana arada da zıplayarak geldiğim yolu geri gittim.

Bu mahallede girdiğim yolların çıkacak olup olmadığını ya da nereye çıktığını iyi bilirdim ama kendi içimde girdiğim yolların epey yabancısıydım. Doğrusu, evimin bile nerde olduğunu bilmiyordum. İnsan evinin konumuna göre yola çıkardı, dönüş yolları da hep evine olurdu. Sanırım girdiğim yanlış sokakları suçlamadan önce evimin neresi olduğunu bilmem gerekiyordu.

×××

"Anne ya, benim ne işim var burda? Eve gitmek istiyorum ben!"

"Sus!" dedi sertçe. "Söyleneceğine etrafına bak. Burdaki herkes zengin. Gözünü aç, aklını kullan..!"

"Kendini kurtar!" diyerek sözlerinin devamını getirdim alayla. Bana sertçe bakmasını önemsemedim. Dediklerini de önemsemiyordum. Zaten teyzeme gelmem istemememin nedeni bu tür lafları burada daha çok duyduğumdandı. Yoksa teyzemle vakit geçirmeye bayılırdım.

Annemin etrafı şahin bakışlarla izlemesine alışkındım. Ne zaman teyzeme gelsek aynısını yapardı. Beni burda, teyzemlerin sitesinde, gördüğü yakışıklı ve zengin erkeklerle konuşturmaya çalışırdı. Şimdiye kadar teyzemin de yardımlarıyla hiçbir şekilde konuşmamıştım.

Teyzemlerin dairesine geldiğimizde kapıda bizi gülerek karşılayan teyzeme sarıldım. Aynı samimiyette karşılık verdi. "Hoş geldin Feyza! Ay çok özlemişim." Geri çekilip güldü. "Daha mı güzelleştin kız sen?"

Annem homurdanarak içeri girdi. "Güzel olsa ne olur, kullanmadıktan sonra?" Teyzem anneme sinirle baksa da annem önemsememişti. Sırtımı sıvazladı. "Duyma sen bu anneni canım, boş boş konuşuyor yine." Güldüm, acı bir gülümsemeydi. "Biliyorum." dediğim bir gülümsemeydi.

"Tabii senin tuzun kuru, kaptın zengin adamı. Gül gibi güvenlikli, bahçeli sitelerde yaşarsın."

"Abla! Gelir gelmez başlama yine! Soluk aldır insana."

Teyzemin siteminden sonra salona geçip oturmuştuk. Teyzem gülümseyerek bana baktı. "Sen geleceksin diye çikolatalı pasta yaptım."

Gözlerimden kalp fışkırdığını emindim. Teyzemin yanaklarını öptüm sulu sulu. "Ya yerim seni, sen en mükemmel teyzesin!"

Kaşlarını çattı şakayla. "Kız, senin benden başka teyzen mi var?"

Annem teyzemin çok beğendiği koltuklarına yayılırken söylendi yine. "Mükemmel olsa kaç yazar? Akılsız. Yine yemekleri kendin yaptın değil mi? İflah olmazsın. Kaç kere söyleyeceğim, al bir tane hizmetçi."

"Hizmetçi ne biçim bir kelime abla? Yardımcı istemediğimi söyledim sana. Evimde başka bir kadın istemiyorum, hem zaten ben evdeyim. Ne gerek var başkasına?"

Annem yine söylenirken teyzemin koluna girip mutfağa çekiştirdim. "Göster bakalım yaptığın pastayı."

Mutfağa girip masaya oturduktan sonra teyzeme döndüm. "Gamze nerde? Göremedim onu."

"Siz gelmeden biraz önce uyudu. Biraz huysuzdu bugün. Babası yok diye."

"Eniştem nerde ki?"

"Dün gece iş için Ankara'ya gitti. Bu gece gelecek. Prenses bir gün babasını görmesin huysuzlanıyor hemen."

Gamze, teyzemin dört yaşındaki kızıydı. Kadir enişteme oldukça düşkün, tam bir babacıydı. Kadir eniştem, annemin de söylenmelerinden anlaşılacağı üzere zengin bir iş adamıydı. Gamze doğmadan önce bu tür iş seyahatleri daha sıktı. Gamze doğduktan sonra kızını bırakmak epey zor geldiği için diğer ortağına paslıyordu şehir dışı görevlerini ancak arada sırada gitmesi gereken zamanlarda da zorunda kalıyordu.

Gülümsedim. "Sana benziyor Gamze de. Sen de hiç sevmiyorsun eniştemin seyahatlerini."

Güldü. Omuz silkti. "Ne yapayım, özlüyorum kocamı. Ne işi var başka şehirlerde, dizimin dibinde otursun işte."

Teyzemin açık sözlülüğüyle kahkaha attım. Gerçekten arsızdı.

Teyzem ve annemin yaş farkı yaklaşık on birdi. Annem evlendikten sonra eniştemle tanışmışlardı ve ben böyle birbirine aşık iki çiftin tanışma hikayesini bir tek teyzemden dinleyebildiğim için onu tekrar darladım.

"Teyze ya, anlatsana tekrar eniştemle nasıl tanıştınız?"

"Kız, kaç kere anlattım."

"Olsun, yine anlat. Seviyorum sizin hikayenizi. Hem mızmızlanma, sen de seviyorsun anlatmayı."

Çayın altını kıstıktan sonra gülerek karşıma oturdu. Bilmem kaç kere dinlediğim hikayeyi yine can kulağıyla dinledim. Fakat teyzem bu sefer başka bir yerden, bilmediğim tarafından başlamıştı

"Anneannen ve dedeni biliyorsun. Birbirlerini tanımadan evlenmişler. Birbirlerini sevmeye çalışmışlar ama bir türlü olmamış. Onlar da birbirini sevmeden yaşamanın yolunu bulmaya çalıştılar. Birbirlerinin dediklerini yapıyor, saygı gösteriyorlardı. Ama evimiz hiçbir zaman mutlu, şen kahkahalara ev sahipliği yapan bir ev olmadı. Babam evi zor geçindirirdi."

Kaşlarımı çattım. "Burdan başlamazdın sen anlatmaya?"

Gülümsedi. "Asıl hikaye buradan başlıyor ama. Dinle." Bir nefes alıp devam etti. "Birbirini sevmeyen ve fakir bir ailenin iki kızıydık biz annenle. Aramızda da hayli yaş vardı. Nerdeyse on iki yaş. Ablam, benim her zaman o mutsuzlukta sığındığım kişiydi. Ama bana sürekli bu mutsuzluğun sebebinin paramız olmadığı için olduğunu söylerdi. Ben de o zamanlar ona sonsuz güvenir ve inanırdım. Çok küçükken ben de onun gibi zengin biriyle evlenip mutlu olmak isterdim. Zenginliğin, mutluluk olduğunu sanıyordum."

Başını iki yana sallayıp güldü. "O zamanlar mahalleden benden birkaö yaş büyük bir arkadaşım vardı, adı Sevilay. Birkaç kere beni evine davet etmişti ama ablam kızmıştı. Bir gün ablam evde yokken Sevilayların evine gittim. Babası da evdeydi, hastalanmış diye işe gitmemiş. Sevilay babasına düşkündü, hep bana onu anlatırdı. Oraya gittiğimde babasının ne kadar iyi yürekli olduğunu gördüm. Keza annesi de öyle. Annesi ve babası birbirilerine bakarken gözleri gülüyordu. Onlar da bizim gibi zar zor geçinen bir aileydi. Hatta Sevilaylar dört kardeşti. Yani bizden daha kalabalıktılar ama yine de çok mutluydular. Bu kafamı kurcaladı. Düşündüm. Bizden daha mutsuz olmaları lazım değil miydi? Bu sorunun cevabını çok geç buldum. Çünkü o ailede aşk vardı, sevgi saygı vardı, hoşgörü vardı. Sonra asıl meselenin sevmek olduğunu anladım."

Dolan gözlerini sildi elinin tersiyle. "Ablama bunu söyledim, anlattım ama beni dinlemedi hiç. Ondan sonra ablamın anlattığı zenginlik masallarına hiç inanmadım. Sevecektim ben, öyle evlenecektim. Mutlu olacaktım. Sonra biliyorsun, Kadir'i bizim mahallede görmüştüm. O yirmi altı, ben yirmi yaşındaydım o sırada. Meğer inşaat çalışmaları varmış bizim mahallede. O da o zamanlar daha işin başına yeni yeni geçtiği dönemlerde şantiyeleri falan denetlemeye gelmiş. Sokakta görmüştüm ve bir süre birbirimize bakakalmıştık."

O an aniden annem mutfağa girip lafa daldı. "Hâlâ aynı masalı mı anlatıyorsun? O gün Kadir'i gördüğünde üstündeki pahalı ceketin ve ayağındaki marka ayakkabıların, dahası o saatin güya farkına varmadığını da söyledin mi?"

"Farkında değildim tabii ki abla!" Bana döndü. "O gün onu gördüğümde gerçekten aşık oldum mu bilmiyorum ama çok etkilenmiştim. Sonra bir süre onu mahallede görmeye devam ettim. Ne kadar zengin olduğunu daha sonra öğrenmiştim. Öğrendikten sonra da sırf onu görmemek için ekmek almaya bile gitmiyordum. Zengin olması birden ondan uzaklaşmamı sağlamıştı ama hâlâ aklımdan atamıyordum onu. Sonra bir gün kapı çaldı, Kadir'di. O da benden etkilenmiş, babamla konuştular. Biz bir süre görüştük." Yine o anları anlattığından yanakları kızarmıştı. Kocaman gülümsemesinden enişteme ne kadar aşık olduğu belliydi.

"Sonra evlenmeye karar verdik. Burdan sonrası çok hızlı oldu. Birden evlendik. Ama düğünümüz tam benim istediğim gibiydi. O kadar sıcak ve güzeldi ki..."

"Gül gibi sarayları istemedin düğün için, neresi güzeldi?"

Teyzem alıştığı için annemi duymadı. "O süreçte en güzeli bu evi kurmaktı. Her eşyasını beraber seçtik. Her ânımda Kadir yanımdaydı." Güldü. "Böyle anlattırdın şimdi, özledim kocamı tekrar."

Güldüm. "Sanki ben hatırlatmasam özlemeyecektin." Teyzem kahkaha attı.

"Hadi, acıktım. Çay oldu mu?" deyip çaydanlığa bakan annemle birlikte biz de ayaklandık ve teyzemin bizim için hazırladığı yemekleri tabaklara çıkardık.

×××

"Ya lütfen Feyza abla! Lütfen! Çıkalım!"

Onu sitedeki parka çıkarmam için bana yalvaran ve hâlâ bazı harfleri tam çıkaramadığı için gözüme daha da tatlı gelen Gamze'nin yanaklarını dayanamayarak sıkıştırdım. "Tamam ama sıkı sıkı giyineceksin, anlaştık mı fıstık?"

"Olley!"

Ellerini iki küçük yumruk yapıp yukarıya kaldırdı ve koşarak odasına montunu almak için gitti. Kasım ayının başlarında olsak da hava epey soğumaya başlamıştı. Gamze çok çabucak hastalanan yapıya sahipti ve bunu istemezdim.

Gamze giyindikten sonra ben de üstümü giydim ve annesini öptükten sonra elimi tuttu. Elimin içinde nerdeyse kaybolacak küçük parmakları sıkıca tuttum. Evden çıkıp asansörün önünde biraz bekledikten sonra bindik. Gamze sürekli heyecandan zıplıyordu.

"Feyza abla ya, sen hep gel! Sen olunca annem izin veriyor parka inmeme. Biliyor musun, benim orda arkadaşlarım var! Belki onlar da inmişlerdir parka."

Gülümseyip elinin üstünü öptüm. "Sen iste, ben gelirim fıstık. Zaten çalışacak bir işim de yok."

Asansörden gelen tiz sesle durduk ve indik. Apartmandan çıkarken sitenin içindeki parka yönelmiştik ve Gamze bu sürede sürekli konuşup bir şeyler anlatmıştı. Hayır, bana çekti desem... Tövbe, ben çok konuşmazdım.

"Babamla az önce konuştum, bu akşam gelecekmiş. Onu çok özledim. Gelince benimle oyun oynayacak, söz verdi!"

Onu dinlediğimi gösterircesine başımı salladım. "Hmm, ne oynayacağınıza karar verdin mi peki?"

"Ben evcilik oynamak istiyorum ama babam hemen sıkılıyor. Biz de atçılık oynuyoruz. Ben onun sırtına biniyorum, beni evde dolaştırıyor! Çok eğlenceli!"

Gülümsedim. Parka gelmiştik. Gamze elini hızla elimden çekmeye çalıştığında buna izin vermedim. Masumca bana bakınca eğilip yanaklarını öptüm.

"Elini salacağım ama önce öpücük. Ve koşmak yok."

Kahkahalar içinde güldü ve o da beni öptü. Elini bıraktığımda parka döndü. Gözleri şaşkınlıkla aralandı. "Arkadaşım burda!"

Koşarak salıncağın yanına gittiğinde arkasından seslendim. "Dikkat et!"

Arkadaşı salıncakta oturuyordu, o da yanındaki diğer salıncağa binmek isteyince hızlıca yanına vardım ve kaldırıp salıncağa oturtturdum. Arkasına geçip sallamaya başladığımda gülerek ayaklarını ve ellerini sallayıp gülmeye başladı.

Bir süre sonra salıncaktan sıkılmışlardı. Onları indirdiğimde kaydırağa koştular. Bir gözüm Gamze'yi takip ederken telefonumdan iş ilanlarına bakıyordum.

Liseyi zar zor bitirmiştim, üniversite okumamıştım. Bu yüzden iş bulmakta zorlansam da bir şekilde diploma istemeyen bir yerlerde iş bulmam lazımdı. Zira annemle evde birbirimizi boğmamız an meselesiydi. Hem... babamın daha az yorulmasını, üstünden yükün bir kısmını almak istiyordum.

Bankalardan birine oturduğumda elimdeki telefona bakmaya devam ediyordum ama aradığım gibi bir şey bulamamıştım. Gerçi ne aradığımı da bilmiyordum ya.

Aradığım gibi bir şey bulamayınca oflayarak gözlerimi etrafta gezdirdim. Karşı bankta oturan bir gençle göz göze gelince kaşlarım istemsizce havalandı. Üstünde siyah bir kaban vardı ve kumral saçları dalgalıydı. Gözlerimi çektim.

Telefonuma geri dönmeden son kez Gamze'yi kontrol etmiştim. Bakışlarını hâlâ üzerimde hissettiğimden gerilmiştim. Neden bakıyordu? Birkaç dakika sonra yanımda bir hareketlilik hissettim ve ardından sesini duydum.

"Bu sitede mi oturuyorsun? Seni daha önce hiç görmedim burada."

"Güvenlik içeri girerken kontrolleri yaptı, merak etme." Sert olmak istemesem de bir anda ağzımdan o tonda çıkan sözler onda etki etmemişti sanırım. Güldü. "Yok yok, seni kesinlikle daha önce görmedim. Yoksa kesin hatırlardım. Misafir misin? Bu sitedeki çoğu kişiyi tanırım. Kimin misafirisin?"

Ona döndüm. "Ne önemi var?"

Kahkahaya yakın bir tonda güldükten sonra gözlerini gözlerime sabitledi. "Haklısın, ne önemi var? Hiçbir şey seninle tanışmama engel değil."

Bana doğru uzattığı eline baktım. "Ben Arda Güner."

Nezaketimi korumak adına elini çok kısa tutup hemen geri çektim.

"Sen ismini söylemedin?"

"Önemsiz." dedikten sonra ayağa kalkıp Gamze'nin yanına gittim ve tekrar salıncağa oturmasına yardım ettim.

Salıncağını ittirirken yine az önceki gencin -Arda'nın- bakışlarını üzerimde hissettim. Ona döndüğümde yanılmadığımı anladım. Çünkü bana bakıyordu, yüzündeki anlamsız sırıtma eşliğinde. Kaşlarımı çatıp bakışlarımı kaçırdım. Nedense hoşuma gitmemişti ve ürkmüştüm. Parktan çıkıp gittiğinde birden ürperdim ve bir daha onunla karşılaşmamayı diledim.

×××

Bölümü nasıl buldunuz?

Kitaba eklenen yeni karakterler hakkında ne düşünüyorsunuz?

Yıldızı doldurmayı unutmayın!💛

Seviliyorsunuz!💜

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro