28. Bölüm: Hayaller Hiç Gerçek Olur Mu?
Bölüm şarkısı: Kahraman Deniz- Ha Gayret
Yorumlarınızı bırakmayı unutmayın. Keyifli okumalar!
×××
Feyza Çelik
Normalde de çok mantıklı cümleler kuran biri olmamıştım ama bu sefer cidden birbirinden bağımsız saçma cümlelerimle rezilliğin dibine vurmuştum. Tek avuntum cümleleri kullandığım kişinin Bedir olmasıydı. Bedir'di işte. Bir şey olmazdı.
"Kız ne dan diye odama dalıyorsun? Ne oldu yine sana? Yüzün kızarmış?"
"Hiç, bir şey olmadı. Sadece, şey diyecektim sana. Mavi elbise. Bence kesinlikle mavi elbiseni giymelisin." dedim soğuk ellerimi yanaklarıma bastırarak.
"Hangi mavi elbisem?"
"Mavi elbisen işte. Yok mu?" Ablam kaşlarını çatarak dolabına baktıktan sonra bana döndü. "Benim mavi elbisem yok ki Feyza. Benim de kafamı karıştırdın. Ne saçmalıyorsun sen?"
"Hiç, sen giyin. Ben şurada oturuyorum." dedim ve ablamın odasındaki tekli koltuğa oturdum. Salonda durursam her an Bedir ile karşılaşabilirdim. Ama Bedir bu odaya gelmezdi o yüzden en güvenli bölge ablamın odasıydı.
"Bana bak sen." dedi ellerini beline yerleştirip karşımda dikilerek. "Ne halt yedin gece de köşe bucak kaçıyorsun Bedir'den? Ne yaptın?"
Ağzımı açacaktım ki elini kaldırarak susturdu beni. "Bir şeyler zırvalayacaksan konuşma. Doğruyu söyle."
Ellerimle yüzümü kapattım. "Ben tam bir aptalım. Neler neler dedim çocuğa! Yüzüne bakmaya yüzüm yok."
"Ne dedin?"
Ellerimle yüzüme daha çok bastırdım. "Üstüne yapıştım resmen. Eğer beni durdurmasa öpecektim! Son anda rotayı şaşırıp çenesini öptüm! İnanamıyorum kendime ya! Kendimi öldürmek istiyorum!" dedim saçlarımı çekiştirerek.
"Sana bir şey söyleyeyim mi?"
"Söyle." dedim. Ellerimi hafifçe çekerek yüzüne baktım ablamın.
"İnsanlar sarhoşken söylemek istediklerini söyleyip yapmak istediklerini yaparmış." deyip güldü.
"Abla ya!" diye sessiz bir çığlık attım. Bedir duymamalıydı.
"Nasıl rezil bir durumdayım ama sen geç dalganı. Resmen... Of! Kendime yediremiyorum! Nasıl böyle bir sorumsuz oldum ben! İçmek ne demek ya! Ya Bedir gelmeseydi? Kime güvenecektim orada? Arda'ya mı? Ona aşık bir kızı bencilce kullanan birine mi! Gerçekten aptalım ben!"
Ağlamaklı çıkan sesimle söylendim. Gerçekten yaptığım şeylerden utanıyordum. Bedir, söylediklerimi ya da yaptıklarımı bir şekilde tolere ederdi. Ama ben bu kadar sorumsuz olmamı tolere edemiyordum!
Ablam ellerimi tutup yüzümden çektikten sonra önümde eğilerek bana baktı. "Bu konuyla ilgili ifadeni okuldan gelince alacaktım ama madem konuyu açtın... Gerçekten yaptığın büyük bir aptallıktı Feyza. Farkında olman güzel. Arda güvenilir bir insan değil. Bunu fark etmen de güzel. Neyse ki Bedir vardı. Ama oraya Bedir ile gitmeyebilirdin de. Yapacağın her hareketin sana nasıl bir geri dönüşü olacağını düşünerek yapmalısın."
Hafifçe gülümseyerek yanaklarımı öptü. "Evde takıl bugün. Zaten işin yok. Babamı arayıp ağzını yokla ve bende olduğunu söyle. Annem sabah birkaç kez aradı, açmadım. İstersen konuş. Bedir ile birlikte takılmak istemeyeceğini düşünerek onu gönderiyorum."
Başımı salladım. Biraz dinlenmeye ihtiyacım vardı. Dün olanları zihnimde tekrar tekrar yaşayıp hazmetmem gerekiyordu.
×××
Ablam ve Bedir gittikten sonra babamı ve babaannemi arayıp konuştum, laf arasında ablamda olduğumu söyledim. Anneme olan kızgınlığım geçmediği için telefonlarına yanıt vermedim.
Düşünmekten kafam patlayacak gibi olunca akşam için yemek hazırlamaya karar verdim. Uzun zamandır pasta yapmıyordum. Bu yüzden küçük bir pasta da yaptım. Pasta yapıp süslemeleriyle uğraşmayı seviyordum. Eğlenceliydi.
Kapı anahtarla açılınca ellerimi havluya silip mutfaktan çıktım. Ablam çantasını ve üstünü çıkarıyordu. "Hoş geldin." dedim.
Başını kaldırıp bana ve üstümdeki önlüğe baktı. "Hoş buldum. Kafan attı ve yine mutfağa mı girdin?"
Omuz silktim. "Aynen öyle oldu. Akşam için yemek yaptım ama kafam bu sefer epey atmış olmalı ki bu yemekler üç günde bitmez."
"Hiç ayarın yok Feyza."
Güldüm. "Biliyorum. Ama pasta da yaptım. Seversin."
Gözleri mutlulukla açıldı. "Çikolatalı ve çilekli olduğunu söyle."
"Çikolata çilek ve muzlu." dedim ona istediğinden fazlasını vererek.
Yanaklarımı sıktı. "Sen harikasın, balsın bal. Bizimle yaşamaya ne dersin? Her gün harika pasta ve tatlılar yaparsın."
Gülerek ellerini ittirdim. "Hiç sanmıyorum."
Ablam hızlıca mutfağa pastaya bakmaya yönelirken onu takip ettim. "Erdem abi gelmiyor mu?"
"Onun bir dersi daha var. Çıkışta da sınavların fotokopisiyle uğraşacak. Biraz geç gelir."
"Ben de eve gideyim artık." dedim üstümdeki önlüğü çıkartırken. "Geç olacak sonra."
Kaşlarını çattı. "Saçmalama Feyza. O kadar yemek yapmışsın, yemeden mi gideceksin?"
Omuz silktim. "İştahım yok. Siz yersiniz. Kaynanana da yollarsın."
Erdem abinin annesi bir üst katlarında oturuyordu. Hayatımda gördüğüm en iyi kaynanaydı. Gidip kapısını çalmazsan asla sesini çıkarmaz, bir şey istemezdi. Ablam ve Erdem abi de çalıştığı için çoğu zaman yemek yapar yollardı. Ablamı, tanıştıkları ilk günden beri kızı bellemişti. Ablam da onu bir anne gibi görüyordu. Annemden daha çok annelik yapmıştı ablama.
"Annemi de çağırırım yemeğe, o dert değil de... Seninle konuşmamız gerek."
Mutfak masasına oturduk. "Konuşalım." dedim derin bir nefes alarak.
"Dün sırf Arda çağırdığı için mi gittin oraya?" dedi dikkatlice beni izlerken.
"Hıhım." dedim.
"Feyza, yalan söylüyorsun!"
"Evet."
"Doğrusunu anlat."
"Annemle Arda iş birliği yapmışlar. Ben gitmesem bile annem zorlayıp gönderecekmiş falan. Tartıştık. Sinirlendim, bastım gittim.
"Allah'ım delireceğim!" dedi ablam elleriyle yüzünü sıvazlayarak. Ellerini çektikten sonra sertçe bana baktı. "Sen neden annemle tartışmaya giriyorsun! Hala anlamadın mı onunla konuşulmayacağını! Onun lafıyla bir de gaza gelip kendini yakmak mı istiyorsun?"
"Biliyorum." dedim bakışlarımı ellerime çevirerek. "Ama..."
"Aması yok bunun! Sırf annemin inadına yapılacak iş mi? Her şey bir oyun farkında değil misin?"
"Oyun olan ne?"
"Arda!" dedi sinirle ayağa kalkarak. "Annemle ittifak kurup senin oraya gelmeni sağlamış! Bilerek içmedim diyorsun ya, o kızın seninle konuşması, belli ki o da oyun! Bedir olmasa Arda'ya muhtaç kalacaktın orada! Onun istediği gibi!"
Biraz dolandıktan sonra tekrar sandalyesine oturdu. "Gece Bedir anlattı. Oradaki kızla ortadan kaybolmuş ya, ondan öğrenmiş Arda'nın bir şeyler tezgahladığını."
"Neden?" dedim titrek çıkan sesimle.
"Bilmiyorum."
×××
Ablamın evinde daha fazla kalamayıp onun itirazlarına kulak asmadan eve döndüm. Üç gün, belki de dört gündür zorunlu olmadıkça odamdan dışarı çıkmadım. Babaannem bir iki gündür arayıp niye yanına gelmediğimi soruyor ama ona da verecek doğru dürüst bir cevabım yok. İş arıyorum, dışarıda yoruluyorum, Hazallara gidiyorum gibi bahanelerle onu oyalıyordum. Daha ne kadar sürer bilmiyordum.
Üzerimde halsizlik ve yorgunluk vardı. Bütün gün evde olmama rağmen sürekli uyumak istiyordum. Daha fazla uyuyamadığım zamanlarda ise ağlamak istiyorum. Neden ve neye ağlamak istediğimi de bilmiyorum.
Çalan telefonumu açıp kulağıma yasladım. "Efendim Hazal?"
"Babaannendeyim, seni bekliyorum. Sen neredesin?"
"Niye?"
"Nasıl niye Feyza? Dün Ferda teyze seni aramış, yarınki gün için sarma sarabilir misin diye sormuş da sen de kabul etmişsin ya! Sonra da beni arayıp 'kaynananın gözüne girmen için sarmayı birlikte saracağız' dedin! Hatırlamıyor musun? Feyza cevap ver."
Oflayarak üzerimdeki yorganı itekledim. "Hıhım, hatırladım şimdi. Dünkü beynimle nasıl böyle bir plan kurmuşum? Ben de şaşkınlık içerisindeyim. Resmen beynimin ölüsü bile iş görüyor." diyerek kendime övgülerimi yolladım.
"Ne zırvalıyorsun Feyza? İyi misin sen? Aşağı gelip seni alayım mı?"
"Geliyorum." deyip telefonu kapattım. Üzerimdeki eşofmanları çıkarmadan elimi yüzümü yıkayıp kendime geldim ve telefonumu alıp evden çıktım. Kenardan ayağıma geçirdiğim terliklerle merdivenlerden çıktıktan sonra kapıyı çaldım. Hazal kapıyı açıp içeri geçti. "Ay sonunda gelebildin Feyza! Çok heyecanlıyım! Sorun şu ki ben sarma sarmayı bilmiyorum! Yani biliyorum tabii ama seninkiler gibi saramıyorum. Bana hemen öğretmen lazım."
İçeri girdim. "Öğrenirsin, kolay." dedim Hazal'ın abartı tepkilerine göz devirerek.
"Nasıl kolay ya? Senin şu yemekler konusundaki soğukkanlılığına imreniyorum resmen."
Hazal'ın heyecanını bastırdıktan sonra babaannemin kaç gündür onun yanına gelmediğimle ilgili sitemlerini dinledim. Daha sonra sarma için pirinçleri hazırlamak için mutfağa girdim. Pirinçleri hazırladıktan sonra Hazal ile birlikte yaprakları yıkadık.
İki saat içinde oyalanarak masaya sarmak için oturmuştuk. Hazal'a iki gün önce olayları fazla derine girmeden anlatmıştım ve o da fazla kuruntu yaptığımı söylüyordu. Şimdi de o olayı tekrar tekrar konuşuyorduk.
Sohbetimiz babaannemin mutfağa girmesiyle bölündü. Konuşmayı kesip işimize baktık. "Biraz daha sıkı sar Hazal. Böyle hemen açılır." diye kaçıncıya uyardım Hazal'ı.
Babaannem gülümseyerek Hazal'ın yanına oturdu ve ona az önce benim gösterdiğim gibi göstermeye başladı. Hazal, babaannemin destekleriyle birkaç tane güzel yapınca mutlu oldu ve o gazla daha hızlı sarmaya başladı.
"Ferda teyzeye bunları senin yaptığını söylediğimde yüzünü merak ediyorum. Şaşıracak bence. Günü geçsin, ardından hemen bir şekilde kendimizi eve davet ettirelim. O konuda da fikirlerim var. Sana olan hayranlığını tekrar gün yüzüne çıkaracağız." dedim gülerek. Babaannem, Hazal ve Güney'in sevgili olduğunu bildiği için bu konuyu onun yanında konuşmaktan çekinmezdik.
Hazal kararsızca bana bakarken babaannem burun kıvırdı. "Bu güzel kız onun oğlunu almayı kabul etmiş. Hala neyin derdindeymiş Ferda Hanım?"
Hazal gülerek babaannemin yanaklarını öptü. "Değil mi sultanım ya? O önce oğluna baksın."
"Seviyorsun ama oğlunu." dedim göz kısarak. Hazal gülerek omuz silkti. Hem severim hem laf atarım diyordu.
Babaannem biraz daha bizimle takıldıktan sonra ayağa kalkıp ocağa su koydu. Dolapları karıştırırken sordum. "Ne arıyorsun babaanne?"
"Bedir, birkaç gündür hasta. Sabah çorba yaptım. Şimdi de nane limon yapayım içsin çocuğum. Nasıl kötü öksürüyordu, şimdi biraz daha iyi oldu da içim hiç rahat değil."
"Bedir mi?" dedim ayağa kalkarken. "Neden ki? Niye hastalanmış?"
"Soğuk çarptı herhalde. İncecik artist gibi dolaşıyor sokaklarda. Çocuğun başında kimi kimsesi de yok baksın, nasıl oldu iyileşti mi diye. Sürekli arayıp soruyorum ama 'iyiyim merak etme' diyor her seferinde de içim rahat etmiyor. Arayayım da gelsin alsın, içsin şunu."
Aklıma üşüşen görüntüler içimdeki vicdan azabını körüklerken yutkundum. "Ben götürürüm babaanne. Hiç arama. Hem bakayım nasıl oldu."
Babaannem nane limonu hazırlarken saçlarımı doğru düzgün topladım. Üstümde eşofmanlarım vardı. Daha sonra bardağı alıp merdivenlerden çıktım. Bedir'in kapısının önüne geldiğimde bir iki saniye konuşmalarımı kafamda toparlamak için kendime izin verdim. Ardından kapıya vurup açılmasını bekledim.
Kapı bir süre açılmayınca bu sefer zile bastım. Birkaç saniye sonra uykudan yeni kalktığı belli olan Bedir kapıyı açtı. Beni görünce şaşkınlıkla gözleri açıldı. "Feyza?"
"Nane limon getirdim sana." dedim elimde üstü kapalı bardağı göstererek. Bakışları elime düştükten sonra tekrar bana çevrildi. "Gerek yoktu."
Uzamış olan saçları dağınıktı, üzerinde muhtemelen uyumaktan kırışmış eşofmanları vardı.
"Alacak mısın?" dedim bardağı uzatarak. Kapının üzerindeki bir elini çekerek bana uzattı. "Tabii alayım, teşekkürler." Ardından kısıkça öksürdü.
"Neden hastalandığını bana söylemedin? Babaannemden duydum. Sana çorba falan getirmiş ama iyi beslenmen gerekiyordu. Yemek falan getirirdim."
"Gerek yok dedim ya, bünyemin hassas olduğunu söylemiştim. Alışkınım. İyileştim zaten."
"Nasıl gerek yok? Benim yüzümden oldu zaten."
Kaşlarını çattı. "Neden senin yüzünden olsun?"
"Gece kulübünden çok geç saatte çıktık. Ben üşüyorum diye sen üstündekini bana giydirdin, gecenin ayazında. Bünyen zayıf, o sırada kaptın işte şifayı."
Bir eliyle saçlarını dağıttı. "Alakası yok."
İkimiz de o gece olduğunu biliyorduk.
Unutmamak için eşofmanımın cebine sıkıştırdığım parayı çıkartıp Bedir'e uzattım. Paraya kaşlarını çatarak baktı. "Bu ne?"
"Para."
"Bakınca anladım onu." dedi kaşlarını alayla kaldırıp.
"Gidiş geliş taksi parası işte." dedim parayı alması için sallayarak.
"Taksici miyim ben?" dedi histerik bir şekilde gülerek.
"Bedir, anladın ama lafı dolandırıyorsun. Benim yüzümden tüm taksi paralarını sen ödedin." Yüzümü buruşturarak mırıldandım. "Zaten her şey benim yüzümden oluyor." Tekrar parayı salladım. "Hadi ama. Al şunu."
Elindeki bardağı kaldırıp gösterdi. "Nane limon için çok teşekkür ederim. Başka bir şey var mıydı?"
Oflayarak boştaki elini tuttum. Elinin soğukluğu içimi üşütse de yutkundum. "Zaten kendimi sana karşı çok mahcup hissediyorum. Eğer bu parayı da almazsan gerçekten çok kötü olacağım."
"Feyza, bunu sana söyledim. Mahcup olmanı gerektirecek bir şey yok. At bunu kafandan."
"Lütfen." dedim ve elini açarak parayı avucuna bıraktım. Elimle elinin üstünü kapattıktan sonra bıraktım.
"Akşama sıcak çorba getireceğim. O bardak da soğudu, iç hemen. Eğer bir şeye ihtiyacın olursa ara beni, çekinme sakın. Tamam mı?"
Onun beni onaylamasını bekledim. Birkaç saniye yüzüme baksa da sonra oflayarak başını salladı. Arkamı dönüp merdivenlerden inerken kapıyı kapattı. Derin bir nefes verip babaannemin kapısına vurdum.
Parayı alması vicdanımı biraz rahatlatsa da benim yüzümden hasta olduğu gerçeği içimde bir yerlerde beni rahatsız ediyordu.
×××
"Tamam, güzel oldular bence. Al, bak tadına." Tencereden bir tane sarmayı Hazal'a uzattım. Isırdıktan sonra gözlerini yumarak başını salladı. "Hımm, enfes olmuş! Tabii, kim sardı işte. Elimin değdiği her şey güzelleşiyor."
Gülerek omzumla omzuna vurdum. "Aynen. Hadi götürelim Ferda teyzeye. O, 'ben gelir alırım' dedi ama ben getireceğimizi söyledim."
"İyi yaptın iyi." dedi omzuma vurarak. Birlikte evden çıktıktan sonra Ferda teyzelerin evine doğru yol aldık. Zile basıp içeri girdik. Ferda teyze bizi kapıda karşılamıştı. "Hoş geldiniz." dedi gülümseyerek.
"Hoş bulduk." dedik Hazal ile ikimiz aynı anda. Hazal'ın kolunu dürttüm. Hazal aklına gelmiş gibi irkilip elindeki tencereyi Ferda teyzeye uzattı. "Sarmaları getirdik Ferda teyze."
Ferda teyze, Hazal'ın elinden tencereyi aldı. "Çok teşekkürler Feyza. Vallahi çok büyük bir iyilik yaptın kızım. Şu sarma derdi aradan çıkınca rahatladım. Al sen şunu."
Elime vermeye çalıştığı parayı gülerek geri çevirdim. "Ben sana yaparım diye söz vermiştim zaten Ferda teyze. Hiç gerek yok." Hazal'a baktım. "Ayrıca bunları Hazal ile birlikte yaptık. Hatta tam sarmaya başlamışken benim biraz işim çıktı. Çoğunu Hazal yaptı diyebiliriz."
Ferda teyze şaşkınlıkla bakışlarını Hazal'a çevirdi. "Öyle mi? Hazal da mı yardım etti? Öyleyse sana da teşekkürler Hazal."
Hazal mahcupça gülümsedi. Ferda teyze kapıdan çekilerek içerisini gösterdi. "Girin içeri, ayakta kaldınız. O kadar sarma sardınız, siz de gelin oturun bizimle. Ne zamandır günlerde yoksunuz."
"Yok Ferda teyze, ben almayayım." dedim gülerek. Günlere tövbeliydim.
"Teşekkürler Ferda teyze, siz kendi aranızda daha..." Hazal'ı dirsek darbesiyle susturdum. "Aslında benim çok işim var ama Hazal kalabilir. Hem senin annen de gelecek Hazal."
Hazal bana büyüttüğü gözleriyle baktıktan sonra gülümseyerek Ferda teyzeye baktı. "Tabii çok isterdim ama benim yaşıtlarımdan kimse yoktur. Ben sizi rahatsız etmemek için öyle demiştim."
"Aslında Esma ve kardeşi de gelecekti annesiyle. Yaşıtın yok sayılmaz."
"Esma?" dedi Hazal sinirlendiği zaman takındığı gülümsemeyi takınarak. "O zaman ben de kalabilirim, değil mi? Nasılsa Esma da yaşıtım." Hazal eğilip ayakkabılarını çıkarmaya başladığında kıkırdadım. Esma, bir aralar Ferda teyzenin Güney'e ayarlamaya çalıştığı bir kızdı. Güney'in ısrarları sonucu bu işin peşini bırakmıştı ama Ferda teyzeydi bu. Sağı solu belli olmazdı. Bunun için Hazal'a, Esma'nın adını duyması yetmişti.
Ferda teyzelerin evinden çıktıktan sonra sokaklarda boş boş dolanırken telefonum çaldı. Cebimden çıkartıp baktım. Ablamdı. Açıp kulağıma yasladım.
"Efendim abla."
"Neredesin, ne yapıyorsun kuzum?"
"İyiyim. Hazal'ı Ferda teyzeye bıraktım şimdi. Öyle dolaşıyorum mahallede. Sen ne yapıyorsun?"
"Ben de şimdi okuldayım. Son iki dersim kaldı. Okuldan çıkınca bir ders Erdem'i bekleyeceğim, sonra Erdem ile birlikte geleceğiz."
"Aa neden?" dedim bir anlık boş bulunup.
"Nedeni mi var? Gelemez miyim?"
"Yok ablacığım, tabii ki gelirsin de... Neyse, bekliyorum sizi." dedim keyifsizce. Ablamı tanıyorsam annemle konuşmak için geliyordu.
"Çok geç kalmayız, yemek yapmak için beni bekle. Tek başına uğraşma."
"Tamam." dedim omuzlarımı düşürüp. Zaten yemek yapasım yoktu.
"Dersim başlıyor, hadi öptüm. Görüşürüz."
"Ben de öptüm." dedikten sonra telefonu kapatıp montumun cebine geri koydum.
Ocağın ortalarına yaklaşırken son günlerde hava birden buz kesmişti. Havada resmen kar kokusu vardı ve son zamanlarda beni tek mutlu edecek olan hadise buydu. Her an kar yağacak gibi hissediyordum. Hava durumunda da bununla ilgili söylentiler vardı.
Eve gitmek istemeyerek kendimi parka doğru yönlendirdim. Park, okulla yan yana olduğu için okuldan gelen çocuk sesleri parkı da dolduruyordu. Dünyanın en masum kişileri şüphesiz çocuklardı ve onların seslerini duymak mutlu ediyordu beni.
Parktan bir banka oturup arkama yaslandım. Ellerimi ceplerime sokup soğuğun içime işlemesine izin verdim ve parkta oynayan çocukları seyre daldım.
Ne kadar süre orada oturdum bilmiyorum ama telefonumun çalmasıyla irkildim. Ekranda gördüğüm isim aklıma kötü şeyler getirince hızlıca açtım telefonu.
"Bedir?"
"Feyza. Merhaba."
"İyi misin? Bir şey mi oldu?" dedim hızlıca. Babaannem her ne kadar iyileştiğini söylese de içim rahat değildi.
"İyiyim iyiyim. Bir şey olmadı."
"Ha, iyi o zaman." deyip derin bir nefes verdim. Birkaç saniye sessizliğin ardından devam ettim. "Ee?"
"Ha, şey. Evet. Neredesin?"
"Parkta." dedim etrafa göz gezdirerek.
"Parkta mı? Bu soğukta?"
"Hıhım, bu soğukta." Başımı gökyüzüne çevirdim. "Kar yağmasını bekliyorum."
Gülüşünü duyunca soğuk havaya rağmen içim ısındı. Ne olduğunu anlayamadan "Geliyorum." dedi ve telefonu kapattı.
Telefonu kulağımdan uzaklaştırarak baktım. "Suratıma kapattı." dedim burun kıvırarak.
Telefonu kapatarak tekrar montumun cebine koydum. On dakika içinde karşıdan gelen Bedir'i görünce kalbim yine ritmini arttırdı.
Yüzündeki küçük gülümsemeyle gelip yanıma oturdu. Ona izin vermeden direkt kaşlarımı çatarak lafa girdim. "Sen hastasın, neden sokağa çıkıyorsun bu soğukta?"
Gülümsemesi yüzünde donsa da tekrar yerine yerleşti. "İyileştim, bir şeyim yok."
"Öksürüyor musun hala?"
"Bazen. Ama çok az." Kaçamak cevabına göz devirdim.
"Kaç gündür seninle sohbet edemiyorum." dedi arkasına yaslanarak. "Özledim."
Gözümden adeta kalpler fışkırarak gülümsedim. İtirafından sonra bir süre sessiz kaldık. Sessizlik bile güzeldi onunla.
"İş bulabildin mi?" diyerek sessizliği bozdum.
"Aramaya pek fırsat olmadı."
Yüzüm düştü. "Bu gidişle bulamayacağız. Ben de hiç bakamadım."
"Üniversite düşünmeyecek misin?"
Dudak büktüm. "Bilmiyorum. O konuda kafam karışık."
"Aslında bu konuyla ilgili bir şey söylemek istiyorum. Bir fikir daha doğrusu."
"Tabii, söyle." dedim ilgiyle ona bakarak.
"El lezzetin harika. Yemek yapmak senin için bir hobi midir, bunun işini yapmak ister misin bilmiyorum ama yemek üzerine bir bölüm okuyabilirsin bence. Oldukça hakim olduğun bir bölüm."
Söyledikleriyle bir anlık durup düşündüm. Dediği gibi, yemek yapmak benim için hobiydi ve değişik yemekler deneyip yapmaktan da hoşlanırdım. Ama kendimi hiç bir aşçı gibi hayal edemiyordum, şimdiye kadar etmemiştim de.
"Bilmiyorum, hiç düşünmedim böyle bir şeyi."
"Yetenek sınavıyla öğrenci alan üniversiteler var. Şansını deneyebilirsin." diye üsteledi.
Derin bir nefes alıp yüzümü sıvazladım. Üniversite fikri hala bana uzak bir şeydi. Aklımı kurcalasa da tadımı kaçırdığı bir gerçekti.
"Düşünürüm." dedim başımı sallayarak. Hatırlamış gibi ona baktım. "Sen telefonda sanki bir şey söyleyecektin bana? Ne söyleyecektin?"
Nefes alıp arkasına yaslandı. "Dün sabah üstümdeki yorgunluğu ve hastalığı atmak için dışarıda dolaştım biraz. Lise zamanımda oynadığım kulüpteki eski koçumla karşılaştım şans eseri."
"Ciddi misin?" dedim şaşkınlık içeren bir sesle. "Ee ne dedi? Hatırladı mı seni?"
"O beni görmedi. Ben onu tanıyınca bir cesaret yanına gittim. Beni görünce kim olduğumu sordu. İsmimi falan söyleyince hatırladı. Baya değişmişim o yüzden tanıyamamış, öyle dedi. Oysa o hala aynı koçtu. Tek fark, saçlarına ve sakallarına biraz ak düşmüş. Ben takımdan ayrıldıktan dört beş sene sonra 2014'te Bursaspor'un koçluğuna gelmiş. Bir süre orada çalışmış. Birkaç senedir de bir İstanbul takımına koçluk yapıyormuş."
Ellerini montunun cebine yerleştirdi. "Basketbolu bıraktığım zamanlarda sürekli benimle konuşmaya çalışıp takıma geri gelmem için uğraşmıştı. O zamanlar onu dinlemediğim için tekrar kızdı bana. Takımın ruhunu bozmuşum. Biraz konuştuk. Daha sonra beni, çalıştığı takımın tesislerine davet etti."
"Gidecek misin?" diye heyecanla sordum. Omuz silkti. "Bilmiyorum."
"Tekrardan... olmaz mı?"
Bana döndü. "Ne, olmaz mı?"
"Yani... tekrardan basketbola dönemez misin?" dedim bir umut.
Gözlerine baktığımda kenarlarının kızarmış olduğunu gördüm. Yutkundu. İçinde hala bir yerlerde basketbol aşkının yattığı belliydi.
"Yakında yirmi sekiz yaşında olacağım Feyza." dedi. Omuzları, bundan sonra daha bir düşmüştü sanki.
"Yirmi sekiz yaşında olsan ne olacak?"
"Basketbolu ha deyince bırakıp ha deyince başlayamazsın. İnsanlar yıllarca uğraşıp bir yere gelmek için çabalıyorlar. Sadece yetenek yetmez. Fiziğinin de buna müsait olması lazım. Bünyenin kaldırması lazım. Bu yaşta basketbola geri dönmem, sıfırdan başlamaktan daha zor bu. Yani şu halimde basketbola geri dönemem. Geri döndüm diyelim, kendimi toparlayıp formumu almam çok uzun sürer. Ki, yirmi yedi yaşındayım. Forma giymem birkaç yıl bile sürmez." Derin bir nefes aldı. "Olmaz yani."
İçli içli anlatırken aslında şimdi baba saydıklarını kendi kafasında kurup düşündüğünü anladım. Yani Bedir, basketbola geri dönmeyi sahiden düşünmüştü.
"Belki çok istersen olur Bedir." dedim sesimi daha ılımlı bir hale getirerek. "Hayallerin için değmez mi?"
"Yıllar önce onu terk ederek hakkımı kaybettim. Değmez." dedi. Ama üzgün olduğunu görebiliyordum.
"Peki." dedim elimi destek olmak için koluna koyarak. "Ama bence her hayal, bir şansı daha hak eder. Yine de koçun o kadar davet etmiş seni. Gidip konuşmalısın onunla. Sana bir yol gösterebilir."
Gözlerime uzun uzun baktı. Daha sonra gözlerini kaçırdı. Elimi kolundan çekip göğsümde bağladım. Aklıma gelen şeyle Bedir'e döndüm. "Derya ile konuştum. O herif bir buçuk yıl hapis cezası almış ama avukatı hapis cezasını para cezasına döndürmek için uğraşıyormuş."
"Şerefsiz." diye söylendi.
Bir buçuk yıl bile bence azdı. Kim bilir mahkemede neler söyleyip cezasını bu kadar indirtmişti. Umarım para cezasına çeviremezlerdi.
Beş on dakika öyle oturduk. Daha sonra Bedir ayaklandı. "Sohbet için teşekkür ederim. Dün nane limon getirdiğinde sana anlatmak istemiştim ama biraz daha düşünmeye ihtiyacım vardı. Şimdi, daha iyi hissediyorum." dedi içten bir tebessümle.
"Önemli değil. Ben de seninle sohbet etmeyi seviyorum." dedim gülümseyerek.
O da gülümsedikten sonra arkasını dönüp ilerlemeye başladı. Nereye gittiğini söylemedi, ben de sormadım. Yaklaşık bir buçuk saat kadar oturduktan sonra kalkıp eve gittim. Ablamlar gelecekti. Ablam her ne kadar "Erken geleceğim, beni bekle." dese de gelmesi yine akşam üzerini bulacaktı. O gelene kadar çoktan hazırlardım ben. Bu arada da Bedir'in yemek yapmam konusunda söylediklerini düşünürdüm.
×××
Ablamla konuştuktan sonra telefonumu kapattım. Tahminim üzerine gelmeleri gecikmişti. Erdem abinin işi okulda uzamıştı. Bunun üzerine evden yeni çıkmışlardı. Karşıdan buraya gelirken muhtemelen akşam trafiğine takılacaklardı ve iki saat içinde burada olurlarsa şanslılardı. Neyse ki ablamı dinlemeyip çoktan akşam için yemek yapmıştım. Birazdan babam da gelirdi eve.
Saat 7 buçuk olmuştu. Ablamları bu gece burada kalmaları için ikna etmem gerekirdi. Bu arada onları beklerken akşam için abur cubur almaya gidebilirdim.
Babaanneme haber verip evden çıktım. Eve yakın olan bakkalı atlayarak önce Güney'in kahvesine uğradım. Günün havadislerini bir de ondan dinlemeliydim.
Kahvede oturan birkaç kişiyi es geçip ocağın arkasındaki Güney'in yanına gittim. "Selam! Ben geldim!"
Gülümseyerek baktığı telefonundan başını kaldırıp beni gördü. "Oo, hoş geldin."
Gülerek omzuna vurdum. "Kiminle mesajlaşıyorsun öyle gülerek?"
"Kim olacak? Tabii ki sevgilimle. Bugün annemle yaşadığı maceraları anlattı, konuştuk. Ben de bunun üzerine anneme sevgili olduğumuzu söylemek istiyorum. Biraz naz yapıyor."
"Biraz daha bekle bence. Araları iyice iyileşsin."
Düşünceli bir şekilde başını salladı. "Öyle yapacağım. Hazal istemeden söylemem." Başını daldığı yerden bana çevirdi. "Ee sizin nasıl gidiyor?"
"Bizim?" dedim kaşlarımı kaldırarak.
"Bedir ile sen işte. Hazal söyledi, kovulmuşsunuz."
"He ya." dedim omuzlarımı silkerek. "Oldu öyle bir şeyler. Çırak lazım mı dükkana?" diye sordum alayla.
Gülerek yanağımı sıktı. "Eyvallah, lazım olursa söylerim. Bu arada az önce Bedir buradaydı. Çorbacıya gidiyormuş, geçerken uğramış. Yarın maç var, Bedir'i de çağırdım kahveye. Bakarız dedi ama gelmesi için ikna edeceğim."
"Ben de geleyim mi?" diye sordum hevesle.
"Burası erkeklerle dolacak." diyerek başını iki yana salladı. Ofladım. "Ne olacak? Ben de geleyim?"
"Konu kapanmıştır." dedi sandalyesinde arkaya yaslanarak. Oflayarak ayaklarımı yere vurdum. "Senin bana işin düşer elbet. Bak o zaman ben sana yardım ediyor muyum?" dedim ve söylenerek kahveden çıktım.
Haklı olduğunu biliyordum. Beni korumak için konuyu yumuşatmıştı belki. Geçen Bedir ile birlikte kahveye geldiğimizde olanlar hala gözümün önündeydi. İnsanların ağzı maalesef durmuyordu. Bedir'i ve Güney'i zor duruma sokmamak için zaten gitmezdim.
Bedir'in çorbacıda olduğunu öğrenince markete gitmeyi birkaç dakika daha askıya alıp buraya yakın, birkaç sokak aşağıdaki çorbacıya yol aldım.
Çorbacının olduğu bölge biraz daha sessiz bir taraftaydı. Çevresinde eski ve boşaltılmış bir karakol vardı.
Bir anda kolumdan tutulmamla irkilerek arkamı döndüm. Ağzımdan kaçan sese engel olamamıştım. Arda'yı görünce şaşkınlıkla ona baktım. "Ne yapıyorsun burada?" dedim kolundan kurtulmaya çalışırken.
Kolumu daha sıkı tuttu. "Seni almaya geldim. Benimle gelmen lazım."
Kaşlarımı çatarak bir kolumla onu ittirmeye çalıştım. "Ne diyorsun be? Seninle gelmek istemiyorum. Bırak beni!"
"Bana bak!" dedi sert ses tonuyla. "Başıma ne geldiyse senin yüzünden geldi zaten! Benimle hemen geliyorsun ve biz, bu konuyu burada kapatıyoruz."
Beni kenarda gördüğüm arabasına doğru çekiştirirken kollarına vurdum. "Ya!" diye bağırdım. "Bırak beni manyak! Seninle hiçbir yere gelmiyorum ben!"
Bir koluyla bana sarılırken diğeriyle ağzımı kapatıp susturmaya çalıştı. "Sus! Bağırma."
Çığlığıma ağzıma kapattığı eli engel oluyordu. Boğuk sesimle konuşmaya çalışsam da boş sokakta park ettiği arabasının yanına kadar gelmiştik. Kapıyı açtığı esnada içeri girmemek için direndim.
Bir anda üzerimdeki baskısı yok olunca şaşkınlıkla arkama döndüm. "Bedir!"
Bedir, Arda'nın yüzüne bir yumruk savurdu. "Ne zamandır suratına şöyle vurabilmeyi diliyordum. Bir ihtimal, içimden bir ses gerek olmaz belki, dese de yanıltmadın beni!" dedi sert çıkan sesiyle.
Arda, yere tükürdü. "Sikeyim! Sen nereden çıktın yine!"
Bedir, ağzından küfürler mırıldanıp yüzüne bir yumruk daha attı. Arda, yumrukla sendelerken Bedir üstüne doğru yürüdü. Koşarak Bedir'in yanına gidip kolundan tuttum. "Gidelim Bedir, lütfen."
Beni duymazdan gelip kolunu silkeledi ve elim kolundan düştü. "Sus Feyza."
Arda'nın yakalarından tutup onu arkasındaki duvara yasladı ve Arda'dan daha uzun boylu olmasının avantajını kullanarak yüzüne eğilerek bir şeyler söyledi.
Ben telaşla onlara bakarken polisi armayı düşündüm ancak telefonum evdeydi. En lazım olduğu anda telefonum yoktu ama olsaydı da arayamazdım. Çünkü Bedir'in de başı derde girebilirdi.
"Arda! Defol git artık! Bedir, bırak lütfen." diyerek yanlarına yaklaşmaya çalıştım ancak Bedir başını bana döndü. "Yaklaşma dedim Feyza."
"Bedir!"
Arda, boş anından yararlanıp Bedir'in yüzüne kafasını gömmüştü. Telaşla ağzımı kapatırken seslendim. "Bedir! Kimse yok mu ya burada?" dedim etrafa bakınarak.
Gözlerim kavga eden ikiliye sık sık değse de sokağın başına doğru hızlı adımlarla yürüyüp birilerini bulmayı amaçladım.
Gözüm ikiliye değdiğinde hissettiğim gariplikle durdum. Bedir, duvara yaslanmıştı ve Arda ondan iki adım uzakta ona bakıyordu.
Bedir'in üstünü hızlıca incelediğimde elinin karnında olduğunu ve elinin üstünün kana bulandığını görünce korkuyla ve panikle seslendim. "Bedir!"
×××
Bölüm nasıldı?
Feyza'nın aşçılık okuması konusunda ve Bedir'in basketbolu konusunda düşüncelerinizi merak ediyorum.
Bedir'e ne oldu öyle? :(
Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛
Seviliyorsunuz!💜
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro