25. Bölüm: Güya Aşk Masalı
Bölüm şarkısı: Pinhani- Dünyadan Uzak
Bir haftada iki bölüm! İki haftada dört bölüm! Yorumlarınızı bekliyorum. Keyifli okumalar.
×××
Art arda çalan zille kafamı daha çok yastığa bastırdım. Ancak zil bu hareketimle de susmayınca oflayarak yorganı tekmeledim ve aşağı attım. "Bu ne ya bu ne, sabahın köründe?"
Yataktan kalkarak camı açtım. Başımı sarkıttığımda tanımadığım birini görünce kaşlarımı çattım. "Kim o?"
Sesimle birlikte yüzü bana çevrildiğinde kaşlarım daha da çatıldı. "Ne işin var burada?"
O da kaşlarını çatarak bana baktı. "Senin ne işin var orada ya?"
"Ben de onu diyorum! Benim yatağımda olmam gerekirken ne işim var camın tepesinde!"
Hayal, ayağını yere vurdurup telefonunu çıkardı. Sinirle bana bakarken telefonunu kulağına yasladı. Sabır çeke çeke camı kapatıp odama geri döndüm.
"Yeni yılın ilk günü tatildir! Ama ben her zamanki gibi hayatıma yeni yılda da tatilsiz bir şekilde devam ediyorum."
Üstüme hırka alıp odamdan çıktım. Eve baktığımda kimse yoktu. Herkes nereye gitmişti sabahın köründe?
Ayağıma köşeden terlik alıp giydim ve merdivenlerden inip kapıyı açtım. Suratı düşmüş bir Hayal keyfimi yerine getirmedi desem yalan olur.
Kapıya yaslanıp kollarımı göğsümde birleştirdim ve sert bir tonda sordum. "Ne işin var sabahın bir saatinde evimin önünde? Ve evimi nereden buldun?"
"Sana gelmedim ben, sen nereden çıktın anlamadım ki?" diye söylendi.
Oflayarak başımı kapıya yasladım. "Bana gelmediysen benim evimin ziliyle alıp veremediğin ne?"
"Ya ben Bedir'in evine gelmiştim, sürpriz yapacaktım..."
"Bedir mi?" dedim kapıda doğrularak. "Bedir sana adresini mi verdi?"
Gözlerini kaçırdı.
"Nereden buldun bu adresi?"
"Annemin odasındaki dosyalardan."
"Annenin dosyalarını mı karıştırdın gizlice?" dedim şaşkınlık ve sinir karışımıyla.
"Hayır." dedi hemen. "Ben karıştırmadım. Annemden istedim, o da verdi."
Elimle yüzümü sıvazladım. "Annen gerçekten baya profesyonelmiş ya!" dedim yükselerek. "İşe alırken dıdının dıdısına kadar sorar ama kızının isteğini geri çeviremez, çalışanlarının özel bilgilerini verir!"
"Sen Bedir ile aynı evde mi yaşıyorsun?" diye sordu.
"Hayır." dedim.
"O zaman onun evinde ne işin var?"
"Bastığın zil benim zilim çünkü, Bedir üçüncü katta oturuyor." dedim dişlerimim arasından. Bu bilgiyi ona vermek istemezdim ama annesine gidip "Bedir ile aynı evde yaşıyorlarmış" da diyebilirdi.
Elindeki kağıda çevirdi bakışlarını. "İkinizin adresleri alt altaydı, karıştırmış olmalıyım." diye mırıldandı.
Telefonu çalınca bakışları oraya döndü ve gülümsedi. Telefonu açıp kulağına götürdü ve neşeyle cıvıldadı. "Bedir!"
Gözlerim şaşkınlıkla aralandı. Bedir'in numarasını da almıştı!
"Ben Hayal. Hatırladın mı? Sana sürpriz yapmaya evinin önüne geldim ama yanlış zile basmışım. Aşağı gelir misin?"
Gözlerimi kısıp onu izliyordum ama halinden epey memnundu. Yüzü düştü. "Ama... sen evde olacağını söylemiştin!"
Birkaç saniye sonra telefonu kulağından çekip baktı. Telefonu cebine koydu. "Kapattı." dedi.
"Bu yaptığının bir suç olduğunun, hatta annenle birlikte yaptığınız şeyin suç olduğunun farkında mısınız?"
"Niye suç olsun ki?"
"Çünkü annen, çalışanının özel bilgilerini çalışanının izni olmadan üçüncü bir kişiyle paylaşmış!"
"Suç sayılmaz, Bedir ile iyi anlaştık."
"Yeterince iyi anlaşsaydınız adresini sana kendi verirdi."
"Ama..."
"İyi günler." deyip kapıyı kapattım ve söylenerek merdivenleri çıktım. "Kıza bak ya! Harbiden takıntılı manyak!"
Eve girdikten sonra odama girdim. "Annemle babam nerede ya?" dedim telefonumu arayarak. Bulduktan sonra ekranı açtım ve saate baktım. Şaşkınlıkla gözlerim açıldı. "Oha! Saat öğlen 2 olmuş!"
Bu kadar geç kalkmam muhtemelen gece geç yatmamdan kaynaklıydı. Gece olanlar aklıma gelince tekrar heyecanlandım.
Kendime düşünmeye fırsat vermeden kilidimi açıp Bedir'i aradım. Telefon ikinciye çalmadan açıldı.
"Feyza?"
"Bedir."
Sesini duyunca ne için aradığımı unutmuştum. Gözlerimi yumup hafızamı toparladım. "Az önce Hayal geldi. Delirmiş gibi zilime basıyordu manyak."
"Senin evinin ziline mi basmış? Kusura bakma. Az önce abimin yanındaydım, bir sürü cevapsız çağrım vardı kayıtlı olmayan numaradan. Meğer Hayal'miş. Geri aradım, bana sürpriz yapmak için evime gelmiş! Bir de ben ona bugün için evde olduğumu söylemişim, ne zaman söylediğimi de hatırlamıyorum. Muhtemelen o bir şeyler sorarken 'evet' diye geçiştirdim, o da ne anladıysa! Evimin adresini ve telefonumu da nereden bulduğunu bilmiyorum! Geldiğimde bu sorunu çözeceğim, rahatsız ettiyse özür dilerim."
Nefes almadan konuşması beni gülümsetse de o kız yüzünden benden özür dilemesi sinirlendirdi.
"Sen neden o kız yüzünden özür diliyorsun? Senin suçun yok. Sevtap Hanım'ın kızı olduğunu söylemiştim, annesinin odasındaki dosyalardan bulmuş numaranı ve adresi. Adreslerimiz alt altaymış, benim katımı yazmış yanlışlıkla. Sabah sabah uyandırdı."
"Sevtap Hanım mı vermiş adresimi ve numaramı!" dedi sinirle. "Nasıl yapabilir bunu!"
"Bilmiyorum ama yapmış."
"Bu arada Hayal az önce gelmedi mi?"
"Evet?"
"Sabah sabah dedin de, öğlen olmuş." Gülümseyerek konuştuğunu hissettim.
"Gece, biraz geç yattım. Pek uyku tutmadı da. Ondan geç saate kadar uyumuşum."
"Gece uyku tutmadı mı?"
"Hıhım." diye mırıldandım.
"Benim de."
"Senin de mi?"
"Evet."
"Neden?"
"Bilmem, heyecandan sanırım."
Ben bir süre ses vermeyince devam etti. "Abimin yanına geleceğim falan ya, bayadır görmüyordum, ondan herhalde."
"Evet ondandır. Başka neden olacak?"
"Aynen."
"Tamam o zaman. Görüşürüz?"
"Görüşürüz, kendine iyi bak." deyip telefonu kapattı. Telefonu kalbime bastırıp gülümsedim. Yavaş yavaş tüm iliklerim onunla dolmaya başlıyordu. Bir virüs gibi tüm bedenimi ele geçirmesinden korkuyor muydum, emin değildim.
Yatağımın içine girip başlığına yaslandım ve Hazal'ı aradım. Bu saatte çoktan kalkmış olmalıydı.
Telefon birkaç çalıştan sonra açıldı. "Alo, aşkım?"
"Ne yapıyorsun aşk kuşu?" dedim gülerek. Güney ile sevgili olduğundan beri ikisi de aşk kuşları gibi takılıyorlardı.
Güldü. "İyiyim iyiyim, şimdi hazırlanıyorum. Güney ile dışarı çıkacağız. Tatil gününü uyuyarak geçirmeyi sevdiğini bildiğim için sana haber vermedim ama madem uyandın, hazırlan sen de gel. Değişiklik olur."
"Yok, almayayım. Doğru bilmişsin, tüm gün uyumayı planlıyorum. Teknik bir aksaklık yüzünden uyandım."
"Teknik aksaklık mı? Ne oldu?"
Elimi salladım. "Aman boş ver. Neyse, haberler sende. Yılbaşını beraber geçirebildiniz mi?"
Ofladı. "Hayır, ailelerimiz tarafından esir alındık. O yüzden onun telafisi için bugün dışarı çıkacağız. Anneme de daha söylemedim sevgili olduğumuzu ama şüpheleniyor. Artık yakalanana kadar sürecek böyle."
"Annene söylesen sevinir bile. Neden saklıyorsun ki?"
"Çünkü babama söyler. Babam Güney'i sevmiyor, biliyorsun. Görüştürmemek için beni evden bile çıkarmaz."
Haklıydı. "Ne olacak sizin bu haliniz? Senin baban, Güney'in annesi... Epey zorlanacaksınız."
"Artık dananın kuyruğunun koptuğu yere kadar mı yoksa zurnanın zartladığı yere kadar mı dersin, gittiği yere kadar gideceğiz."
"İyi bakalım, göreceğiz. Hadi ben seni tutmayayım, hazırlan sen. Öptüm, görüşürüz."
Telefonu kapattıktan sonra yatağa uzandım. Hazal'a bir anlığına Bedir'den bahsetmek istemiştim ama hızlıca vazgeçtim. Bedir ile olan her şey bana özel kalsın istiyordum.
Bedir'i kendime saklamak istiyordum.
×××
"Bedir, sakin ol." dedim elimi koluna koyarak. Bacaklarının üstüne dirseklerini yaslayıp başını avuçlarına almıştı ve sağ bacağını delirmiş gibi titretiyordu.
Elimi koluna koymamla ayaklarını durdurup başını kaldırdı. "Sakinim."
"Hiç öyle gözükmüyor ama." dedim gülerek.
O sırada Sevtap Hanım hafifçe baş selamı vererek yanımızdan geçip odasına girdi.
Bugün, yılbaşı tatilinden sonraki ilk iş günümüzdü. Henüz mesai daha başlamamıştı. Bedir, Hayal'e adresini ve telefonunu verdiği için Sevtap Hanım'a sinirliydi haklı olarak. Ama yine de bu sinirinin ona zarar vermesinden korkuyordum.
Sevtap Hanım'ın odasının kapanma sesi geldikten sonra ayağa kalktı. Onunla birlikte ben de kalktım.
"Sakin ol, tamam mı? Gereksiz yere yükselirsek haklıyken haksız duruma düşeriz." dedim.
Başını salladı. "Sakinim dedim Feyza. Sadece konuşacağım. Sen dışarıda bekle, gelmene gerek yok."
"Olmaz, ben de geleceğim." dedim itiraz istemeyen bir tonda. Onu yalnız bırakamazdım.
İçimden dualar okuyarak Bedir'i takip ettim. Kapıya tıklatıp içeri girdi. Peşinden girip kapıyı kapattım. Sevtap Hanım ikimizi birden karşısında görünce kaşlarını çattı ve oturduğu masasında dikleşti.
"Hayırdır, bir sorun mu var?"
"Evet." Bedir'in koluna hafifçe dokundum. Sert çıkan sesi birazdan alevlenmeye başlayacağını gösteriyordu.
"Nedir?"
"Siz."
"Anlamadım?" dedi kaşlarını kaldırarak. Anladığına yemin edebilirdim.
"İnsanları işe alırken iş ahlakı ile ilgili bin kez uyarı yapıp profesyonelliğinizden ödün vermiyorsunuz. Konu kızınız olduğunda da aynı profesyonelliği göstermenizi beklerdim."
Sevtap Hanım ellerini masaya dayayarak ayağa kalktı ve masasının arkasından çıkıp karşımıza geldi. "Haddini bil. Müdürün var karşında." dedi burnunu indirmeden.
"Müdür olduğunuzu ve konumunuzun gerekliliğini hatırladığınız iyi olmuş Sevtap Hanım. Çalışanlarınızın özel bilgilerini üçüncü bir kişiyle paylaşmanızın da yasal olmadığını hatırladınız mı?" Bedir'in bağırmamak için kendini zor tuttuğunu görebiliyordum.
"Üçüncü bir kişi değil, benim kızım."
"Kızınız olması kuralları çiğneyebileceğiniz anlamına gelmez." dedim araya girerek.
Bana kısa bir bakış attıktan sonra Bedir'e döndü. Asla muhataba alınmıyordum.
"Arkadaş olduğunuzu ve sürpriz yapmak istediğini söyledi, ben de ona adresini verdim."
"Hangi hakla?"
Bedir'in yükselen sesine karşı Sevtap Hanım'ın da sesi yükseldi. "Müdürün olarak! Hatta müdürün olma hakkımı kullanarak seni buradan kovabileceğimi de biliyorsun değil mi? Sesini alçalt!"
"Hadi ya, hakkımı aradığım ve yaptığınız kanunsuzluğa göz yummadığım için beni kovacak mısınız? Buyurun, deneyin!"
Sevtap Hanım bir şey söylemeyip öylece baktı.
"Böyle bir kanunsuzluk yaptığınızı Bakanlığa bildirdiğimizde kimin daha fazla zararlı çıkacağını biliyor olmalısınız." dedim ikisine nazaran sakin bir sesle. Sevtap Hanım'ın gözleri Bedir'den bana döndü, adeta ateş saçıyordu.
Sakince sordu. "Beni tehdit mi ediyorsun sen?"
Omuz silktim. "Tehdit değil, bildiri."
Bir adım bana doğru attı. "Peki, nasıl kanıtlamayı düşünüyorsun?"
Gülümsedim. "Siz iyi bilirsiniz."
Bu odada ve kütüphanenin çoğu yerinde kamera vardı. Hayal bilgileri bu odadaki dosyalardan almıştı. Kayıtlar silinmediyse mutlaka kameraya yakalanmış olmalıydı. Kayıtlar silindiyse de silinen kayıtların açıklamasını yapmak biraz zor olacaktı.
Gözlerini kısarak baktı. "Kovuldun."
Bu sözü çok fazla duyduğum için bir kez daha duymak etki etmedi.
Gülümsemem silinmeden ona bakarken kolumdan tutulup geri çekildim.
"Feyza'nın konuyla ilgisi yok."
Gözleri bu sefer Bedir'e döndü. "Dili çok uzun ama."
Bedir araya girecekken onu durdurdum. "Nereyi imzalamam gerekiyor?"
"Feyza, sus." dedi kulağıma eğilerek. Söyleyeceğimi söylemiştim, bu saatten sonra beni kovmaması için yalvaramazdım.
"Madem bu kadar ayrılamıyorsunuz, sen de kovuldun Bedir."
×××
Kütüphaneden çıktıktan sonra havaya baktım. İlk defa bu kadar erken bir saatte bu binadan çıkıyordum. Biraz yürüdükten sonra olayın komikliğine gülmeye başladım. Gülmelerim kahkahaya dönüştü.
"Gülme Feyza, sinirliyim sana zaten. Ben sana içeri gelme, karışma demedim mi? Neden dinlemiyorsun?"
Kahkahamı dindirebildiğimde konuştum. "Kovulduk resmen."
"Bak ya, hala gülüyor."
"Ama komik!" dedim gülerek. "Haklıyken haksız duruma düşüp kovulduk, ötesi var mı?"
"Gülme!" diye çıkıştı ama bunu dedikten sonra o da gülmeye başladı.
Yanına geldiğimiz kafeyi gösterdim. "Bir çay içip olayın şokunu atlatmaya var mısın?"
"Varım."
Birlikte içeri girip köşede bir masaya oturduk ve birer çay söyledik. Çaylar geldikten sonra şekerimi atıp karıştırırken dikkatimi çeken şeyi dile getirdim. "Sen artık çay içmeye başladın Bedir, fark ediyor musun?"
Bir yudum aldıktan sonra bardağını çay tabağına bıraktı. "Evet, fark ediyorum."
"Sevmiyordun hani?"
"Aslında seviyormuşum, sevmediğim şey tek başıma içmek durumunda kalmakmış."
"O zaman, çay içmek istediğinde beni çağır. Sana her daim arkadaş olurum." dedim tebessüm ederek. Ortamda bir sessizlik oluştu. Az daha birbirimizi öpecek olmamızın üzerine ilk konuşmalarımızda daha çekingen olacağımızı düşünmüştüm ama Hayal sağ olsun başımızdaki derdi çözmeye çalışırken gerginliğimizi unutmuştuk.
"Özür dilerim."
Kaşlarımı çattım. "Neden?"
"Benim yüzümden işinden oldun. Seviyordun işini."
Demek ki seni sevdiğim kadar sevmiyormuşum.
İçimdekileri söylemek istesem de "Demek ki o kadar çok sevmiyormuşum." demekle yetindim. "Özür dilemene gerek yok."
"Bu işi zaten sen bana bulmuştun, bu sefer de ben sana iş bulacağım. Hem ödeşmiş oluruz."
"Bana uyar." dedim gülümseyerek ve çayıma uzandım. Bedir'in sözlerini aklımın bir köşesinde tutarken iki gün önce ablamın söyledikleri ise kulağımda yankılanıyordu. "Üniversite okumayı düşünmez misin Feyza?"
×××
Saat erkendi ve hemen eve gitmek istemediğim için Bedir ile birlikte sahile gittik. Boş bulduğumuz bir banka otururken sahilin temiz havasını içime çektim. Yıllardır İstanbul'da yaşamamın en kötü yanı evimin sahile uzak olmasıydı sanırım. Sahile yakın ve her an deniz kokusunu içime çekebileceğim bir yerde otursam sanırım çok güzel olurdu.
"Simit alalım mı?" dedim az ilerideki seyyar arabada simit satan adamı göstererek.
"Kahvaltı yaptım demiştin sorduğumda?"
Omuz silktim. "Kahvaltı yaptım ama sahilin raconu budur, simit yemek."
Güldü. "İyi madem alalım."
Birlikte ayağa kalktık. Simitçi adamın yanına gelince bir tane simit istedim. İkimiz de cebimizden aynı anda para çıkarınca bakıştık. Birer lira çıkarmıştık.
Adamdan simidi aldıktan sonra Bedir'in elinden aldığım bir lirayla birlikte elimdekini uzattım.
Kalktığımız banka geri oturduğumuzda simidin yarısını bölüp ona uzattım.
"Bak böyle ortak olunca daha tatlı oluyor simidin tadı." dedim gülerek. Bazen sabah fırından aldığımız simitlerin parasını o ödüyordu bazen ben. Oraya dokundurma yapmıştım.
Bir ısırık alıp güldü. "Hıhım, böyle daha tatlıymış."
Gamzelerine bakıp iç çektim. Başımı denize çevirip simitten bir ısırık aldım.
"Sana bir şey sorabilir miyim?" dedim şirin çıkarmaya çalıştığım bir sesle.
Başını bana çevirdi hafifçe. "İzin mi alıyorsun? Sor işte."
"Huysuz." diye mırıldandım. "Neyse, yılbaşı gecesi sen gittikten sonra ablamla konuştuk. Daha doğrusu o konuştu ben dinledim."
"Ee ne dedi İrem abla?" diyerek konuşmama destek verdi.
Kaşlarımı çattım. "Ablam 25 yaşında, ondan büyüksün. Erdem abiyle de yaşıtsınız. İkisine de abla abi diyorsun."
"Ablan otoriter biri ve benden büyükmüş gibi hissettiriyor. Erdem ise biraz babacan ve sıcakkanlı. Abi gibi. Erdem'e abi demeyi bırakabilirim ama ablan için aynı şeyi söyleyemeyeceğim." deyip güldü.
Söyledikleri doğruydu. Ablam birinin kendinden büyük ya da küçük olmasına bakmadan herkesi bir anne ya da abla misali sarıp sarmalar ve üstünde otoritesini koyardı. Bedir'in zaten bir abisi vardı, bu yüzden Erdem abimi arkadaşı gibi görebilirdi. Ama ablamı, bir büyüğü gibi görmesi beni mutlu etti. Nedense buna ihtiyacı varmış gibi hissettim.
Gülümsedim. "Neyse ki ablam ablalık yapmaktan çok hoşlanır."
Güldü. Biraz denizi dinledik. "Ablanın senle konuşmasından bahsediyordun?"
"Ha, evet. Ben üniversite okumadım, biliyorsun. Sınava girdim ama barajı bile geçemedim."
"Evet, buna biraz şaşırmıştım. Zeki birisin. Derslerden anlamadığını söylesen bile bile barajı geçememen..." deyip sustu. Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Bilerek yaptım." dedim sonunda.
"Neyi?"
"Üniversite sınavında işte. Barajı geçememem bir saçmalıktan ibaretti. Bilerek barajı geçmek istemedim."
Şaşkınlıkla bana döndü tamamen. Şimdi ben denize bakarken o bana bakıyordu. "Neden?"
Omuz silktim. "Öyle gerekti."
"Nasıl öyle gerekebilir ki? Neden yaptın? Üniversite okuyup en azından meslek sahibi olabilirdin."
"Sen de bildiğim kadarıyla üniversite okumadın. Baba ahkam kesme şimdi."
Bir müddet sessiz olsa da neredeyse fısıldayarak konuştu. "Sebeplerim vardı."
"Benim de vardı işte." dedim yine yüksek sesle.
"Neydi sebeplerin?"
"Annem." dedim sadece. Ne zaman bir sorunun altında ezilip büzülsem o sorunun cevabı aynı yere çıkıyordu: annem.
Telefonum çalınca elimi montumun cebine attım ve çıkardım. Ekranda gördüğüm isim oflamamı sağladı. Telefonu sessize alıp cebime koydum.
Sırtımı banka yaslayıp kollarımı birbirine doladım. "Önümüzdeki haftalarda kar yağacağı söyleniyormuş. Kar soğuğu da yavaş yavaş geliyor." dedim.
Başını salladı. "Doğru, havalar soğumaya başladı. Yarın yağmurlu gösteriyor hava durumu."
Başımı Bedir'e döndürdüm. "Sence, bu yaştan sonra üniversite okuyabilir miyim?"
Güldü. "Yaşının nesi var? Tabii ki okuyabilirsin."
"Bilmem, yirmi iki yaşındayım. Üniversiteye başlamak için biraz büyük bir yaş değil mi?"
"Neden büyük olsun? Herkes on yedi ya da on sekiz yaşında başlamıyor ki üniversiteye."
Tekrar çalan telefonumu cebimden çıkarmadan sessize aldım.
"Evet ama." dedikten sonra duraksadım. "Ne bileyim işte."
"Sen yaşını dert etme. Otuz kırk yaşında üniversiteye başlayanlar bile var. Önemli olan senin isteyip istemediğin. Mesela hangi bölümü okumak istiyorsun?"
Dudak büktüm. "Bilmiyorum ki, daha önce hiç düşünmedim."
"Bence..." Bedir'in duraksamasına neden olan şey yine telefonumun çalmaya başlamasıydı.
Eliyle montumun cebini işaret etti. "Önemli bir şey olabilir, aç istersen."
"İki dakikaya geliyorum." Ayağa kalkıp biraz uzağa gittikten sonra ekrana bakarak telefonu açtım.
"Efendim?"
"Feyza. Nasılsın?" Arda'nın neşeli bir tondaki sesine düz bir şekilde cevap verdim. "İyiyim Arda, sen nasılsın?"
"Süperim. Sana bir haberim var."
"Dinliyorum." dedim yüzümü Bedir'e dönerek. Bankta arkasına yaslanıp ayaklarını uzatmıştı. Ayak bileklerini üst üste atıp kollarını göğsünde birleştirmişti. Başını öne eğdiği için gür saçları alnına dökülmüştü. Kemikli çenesi içeri doğru göçmüştü, gamzesini görememek bir an için üzdü. Her an güldüğünü görmek istiyordum, mutlu olsun istiyordum.
"Feyza, bir soru sordum?"
"Aa şey, sesin kesik kesik geldi anlayamadım. Bir daha söyler misin?"
Derin bir nefes alışını duydum. "Bu akşam arkadaşlarla bir mekanda buluşacağız. Evde karşılaşmıştınız ya, onlarla. Sen de gelir misin?"
"Neden?" dedim oflamamak için kendimi sıkarken.
"Nasıl neden?" dedi şaşkınlık barındıran sesiyle.
"Kendi arkadaşlarınla buluşacakmışsınız ya, ben ne yapacağım orada?"
"Birlikte takılırız işte. O gün ayak üstü tanıştınız, sevmişler seni."
"Beni mi sevmişler?" dedim sesime yansıttığım şaşkınlıkla. Hiçbirinin sevdiğini düşünmüyordum.
"Evet. Neden şaşırıyorsun? Sevilmeyecek kız değilsin."
"Orası öyle de." Mütevazılık yapamayacaktım, öyleydi.
"Gelecek misin?"
Hayır desem ikna etmek için uğraşacaktı. Bu yüzden "Gelmeye çalışırım." dedim.
"Ciddi misin?"
"Hıhı, şimdi pek müsait değilim. Kapatmam gerek, görüşürüz." deyip telefonu kapattım. Tabii ki gitmeyecektim. Ne işim vardı?
Bedir'in yanına yürürken telefonum art arda titredi.
Arda Bey: *konum*
Arda Bey: Saat sekizde toplanacağız. İstersen seni almaya gelebilirim.
Göz ucumla Bedir'e baktım. Parmaklarımı ekranda gezdirip mesaj attım ve Bedir'in yanına yürüdüm.
Kendim gelirim, teşekkür ederim.
×××
Bedir ile sahilde biraz oturup konuştuktan sonra yapacak başka bir işimiz olmadığı için eve geldik. Mahalleye girdiğimizde tüm gözler bize dönüyor gibi hissetmiştim. Ama bunun sadece bir his olmadığından da eminim.
Kapıyı açıp içeri girdikten sonra kendimi odama atacaktım ki annemin sesiyle durdum.
"Feyza?"
Arkamı döndüm. "Efendim anne?"
"Bu saatte evde ne işin var?"
"Kovuldum." deyip odama girmek için arkamı döndüm.
"Ne? Neden?"
"Bunlar önemli mi? Kovuldum işte."
"Ne yaptın da kovuldun?"
"Yatacağım, uykum var."
Odama girip üstümü ışık hızıyla değiştirdim ve yatağıma girip yattım. Ancak zihnimde dönüp duran düşünceler uykumda da beni rahat bırakmadı.
×××
"Hadi Feyza, akşam oldu. Kalk, yemek yiyeceğiz."
Annemin bana seslenmesiyle yatakta doğruldum ve odamdan çıktım. Banyoda elimi yüzümü yıkadım. Karmakarışık, bilinçaltımda ne varsa hepsinin toplandığı bir rüya görmüştüm ve kafam kazan gibiydi. Dinlenmek bir yana daha çok yorulmuştum.
Banyodan çıkıp mutfağa girdim ve masada oturan babamın yanağından öpüp yanına oturdum. Babam bile eve gelmişti, ben yeni uyanmıştım.
"Bu saate kadar uyunur mu kızım? Hasta mı oldun, neyin var?"
Babama gülümseyip başımı omzuna yasladım. "Yok, iyiyim babam. Annem söylemiştir zaten, işten ayrıldım bugün. Onun stresi, gün yorgunluğu falan."
"İşin stresini yapma demedim mi sana?"
Omzundan kalkıp bana kaşlarını çatarak bakan babamın yanağını bir kez daha öptüm. "Bundan sonra bir süre kafamı dinlemek istiyorum, gerçekten iyi ve düzenli bir iş bulana kadar bekleyeceğim. Merak etme."
Lise diplomasıyla ne kadar iyi ve düzenli bir iş bulabilirdim ki? Şu ana kadar bulduğum en iyi işimden sabah saatlerinde kovulmuştum zaten. Daha iyisi, Şam'da kayısıydı ama pişman değildim. Önemli olan buydu bence, öyle olmalıydı.
"Sen de gez toz arkadaşlarınla kızım, gençliğini yaşa. İş bulacağım çalışacağım diye kendini yorma."
Babama bir tane hovarda yeterdi, ikincisi ben olmazdım.
"Tamam, öyle yapacağım." dedim gülerek. Şaşırtıcı bir şekilde annem muhabbetimizin arasına girmemişti.
Sakin bir şekilde yemek yiyip sofrayı kaldırdık. Babamın arkadaşları onu arayınca dışarı çıkmıştı. Muhtemelen kahveye gidecekti.
Dağınık saçlarımı tepeden bir topuz yapıp elime telefonumu aldım ve kapıya doğru gittim. "Babaanneme çıkıyorum." diye anneme haber verdim.
Odanın kapısında gözükünce bir şey söyleyeceğini anlayarak ona döndüm. "Gelsene, birlikte oturalım." dedi.
Kaşlarımı havalandı. "Biz mi?"
Başını salladı. "Evet, konuşalım biraz anne kız."
Arkasını dönünce geleceğimden emin olduğunu anladım. Çünkü gelecektim. İlk defa benimle bu kadar sakin konuşmuştu.
Odaya geçip yanına oturdum. Havadan sudan geçen muhabbetler sonunda ona sormak istediğim soruyu sordum.
"Arda ile konuştuğunu söylemiştin babama. Ama Arda seninle hiç telefonda konuşmamış. Neden böyle bir şey söyledin?"
Kaşlarını çattı. "Nasıl konuşmamış? Ben kiminle konuştum o zaman?"
Ona inanmayarak bakınca gidip telefonunu getirip bana uzattı. "Bu numara değil mi?"
Kendi telefonumu çıkartıp numaraları karşılaştırdım. Birkaç kere kontrol ettim ama aynıydı. Bu numarayla arama geçmişini kontrol ettiğimde iki kere konuştuklarını gördüm. İlki altı dakikalık, diğeri iki dakikalık konuşmaydı
"Ne konuştunuz bu kadar?" dedim arama geçmişini göstererek.
Gülümsedi. "Arda oğlumla özel."
"Anne! Ne konuştunuz?"
"Of! Anlattım ya ilkinde seni sevdiğini falan anlattı. Ben de ona yardım edeceğimi söyledim."
"Ne yardımı?"
"İkinizin buluşup konuşması için işte. Ne için olacak?"
"İkincisi?" dedim ve aramaya tekrar baktım. Dün konuşmuşlardı. "Dün konuşmuşsunuz bir de. Ne dedi?"
Gözlerini kaçırdı. "Söyleyemem."
"Anne! Babama bunları gösterip arkamdan iş çevirdiğini anlatmamı mı istiyorsun?"
Ofladı. "Yine aynı şeyler işte Feyza. Konser teklifini falan kabul etmemişsin, ondan bahsetti."
"Emin misin?"
"Evet." Biraz duraksadıktan sonra devam etti. "Bir şey daha var. Bu akşam, seni yanına göndermemi istedi."
"Ne?" dedim ayağa kalkarak. "Sen ne dedin?" Cevap vermeyince elimle alnıma vurdum. "Tabii ya, bu konuşmalar falan zaten o yüzden. Onun yanına gidebilmem için! Ben de senin benimle normal bir şekilde konuşmak istediğini sanmıştım. Ne kadar aptalım!"
O da ayağa kalkıp karşıma geçti. "Evet aptalsın! Ayağına kadar gelen bir fırsatı tepiyorsun! Çocuk sana aşık, ama sen kafanı kullanmıyorsun! Bak bana!" dedi eliyle kendini gösterirken. "Babana aşık olup evlendim ama ne oldu? Aşk bitti! Yok artık aşk! Aşık olup severek evlendiğinde ne olacak sanıyorsun sen? Hayatın bir aşk masalına dönülmeyecek! Yalan o 'sonsuza kadar mutlu yaşadılar' lafları. Aşk, sevgi bittiğinde yaşadığın hayata katlanabilmen için daha somut şeylere ihtiyacın olacak."
"Neymiş o? Para mı?" diye sordum alaycıl bir şekilde.
"Evet, para! Sonsuza kadar mutlu yaşayamazsın ama parayla yaşayabilirsin."
"Sen çok büyük bir şeyi atlıyorsun anne. Aşk ve sevgi gelip geçici şeyler değildir. Eğer hissettiklerin geçiciyse aşk değildir o! Hayatın bir aşk masalından ibaret olmadığını biliyorum. Bir aşk masalına da ihtiyacım yok zaten! Sonsuza kadar mutlu yaşamak kimin umurunda? Sevdiğin bir insanla olursan onun getirdiği mutluluğa da mutsuzluğa da katlanırsın. Çünkü bir insanı sadece iyi yönüyle sevemezsin."
Gülerek bir adım öne gittim. "Ama kime anlatıyorum ki ben bunları? Sevmeyi bilmeyen, bir kez olsun birini sevmeyi denememiş olan biri bunları nasıl anlasın?"
"Haddini aşma! Ben seni de ablanı da sevdim ama siz hiçbir zaman benim isteklerimi önemsemediniz."
"Sen mi sevdin bizi? Sen bizi ne zaman sevdin biliyor musun anne? Senin istediğin gibi biri olduğumuzda sevdin. Ama biz senin isteklerini karşılayabilecek insanlar değildik! O yüzden kendi menfaatine gelmeyen kimseyi sevmedin sen! Seni seven insanları da kötü kalbinle uzaklaştırdın kendinden. Günün sonunda da tek başına ölüp gideceksin!"
Yanağımda hissettiğim sızıyla okkalı bir tokat yediğimi anladım. Elim yanağımın üstüne giderken kendimi sıktım.
Elimi çekip başımı kaldırdım. "Böyle mi beni yola getireceksin? Döverek mi?"
"Evet, gerekirse döverek! Ve şimdi giyinip Arda'nın yanına gidiyorsun! O ne isterse yapıp uslu bir kız oluyorsun ve hayatını kurtarıyorsun! Tamam mı?"
"Ne isterse mi?"
"Ne isterse!"
Gülerek başımı salladım ve odama doğru ilerledim. Arkamdan bağırdı. "Nereye gidiyorsun? Beni dinle dedim sana!"
Arkamı dönüp acı bir şekilde gülümsedim. "Seni dinliyorum zaten. Gidiyorum."
×××
Bol tartışmalı bir bölüm oldu sanki? Bölüm nasıldı?
Feyza ve Bedir'in işten kovulması?
Feyza sizce bir üniversite okuyacak olsa ne okurdu? Ona ne yakıştırırdınız?
Feyza nereye gidiyor?
Bir dahaki bölüm cuma günü.
Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛
Seviliyorsunuz!💜
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro