Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

22. Bölüm: Yumruk

Bölüm şarkısı: İkiye On Kala- Gel Deme

Haftada bir bölüm az geliyor dediniz. Cumadan önce yeni bölümle geldim. Bir alkış, bir vote ve bolca yorum alırım.👏👏

Diğer bölümü de cumaya yetiştiremezsem cumartesi atarım. Bölüm gecikeceği zaman panomda duyuruyorum. Bilgilendirme almak isteyenler panomu takip edebilir.

Bu arada, artık 10K olsak mı ya??

Keyifli okumalar!

×××

"Bana 'gel' deme, kendime gelemem.
Geceler beni çok seviyor.
Şalteri olsa da indirsem
Bütün mahalle yanıyor."

Dünden beri dilime dolanan şarkıyı mırıldanırken saçlarımı taramam bitmişti. Başıma beremi takıp yandan saçlarımı tekrar düzelttim. Üzerime kabanımı alıp çantamı koluma taktım. Dün gece yağmur yağmaya başlamıştı ve nihayet biraz biraz kışı hissetmeye başlamıştık.

Kapıya yönelirken aniden açılan kapım ile irkildim. Baş parmağımı damağıma koyup kaldırdım. Bir elim kalbime gitti.

"Neden aniden dalıyorsun içeriye? Korkuttun." dedim ellerini beline yaslayan anneme bakarak.

Bana cevap vermeden üzerimi süzdü. "Nereye?"

Oflayarak göz devirdim. "Sence anne? İşe tabii ki."

Kapıyı kapatarak içeri girdi ve önümde durdu. "O çocukla aranda ne var?"

"Hangi çocuk?"

"Biliyorsun hangi çocuk olduğunu, bilmezden gelme."

Oflayarak beremi çekiştirdim. "İşe geç kalıyorum, görüşürüz."

Yanından geçip gidemeden kolumdan tutulunca gözlerimi kapatıp dudaklarımı birbirine bastırdım. Güzel uyandığım bir gün, en azından birkaç saat güzel devam etseydi keşke.

"Geçen gece neredeydin?"

"Babamın haberi var."

"Neredeydin?"

Kolumu elinden kurtarıp karşısına geçtim. "Paktaydım."

"Parktan geldikten sonra? O çocuğun evine girdin, değil mi?"

"Neden merak ediyorsun?" dedim kızarmaya yüz tutan gözlerimi kırpıştırarak. "Gün boyu ne yedim ne içtim diye merak etmiyorsun, acaba otobüsü kaçırdım mı ya da gece geç saatlere kadar çalıştığımda eve ne ile döndüğümü de merak etmiyorsun. İnce giyinip evden çıktığımda üşüdüm mü diye ya da ne bileyim bir sıkıntım var mı diye sormuyorsun. Ama tek merak ettiğin bu mu? Dün gece neredeydim?"

Dudaklarımı ıslattıktan sonra yüzümü çevirdim. "Harika."

Yanından geçecekken önüme çıktı tekrar. "O fotoğrafları gördüm. Daha doğrusu herkes gördü."

Gülerek başımı salladım. "Mahallenin gün grubunda fotoğraflarımın ne aradığını sormak isterdim ama sormuyorum. Ne haliniz varsa görün."

"Utanç verici."

Başımı kaldırıp baktım. "Ne?"

"Kızımın farklı farklı erkeklerle bir sürü fotoğrafının herkesin dilinde olması utanç verici."

Gülümsedim. "Senin de utanabildiğin şeylerin var olması ne ilginç."

"Feyza." dedi sert sesiyle. "Haddini bil. Hadi, Arda'nın arabasından inerken fotoğrafının olmasını anlayabilirim. Ama o, ne idiği belirsiz çocuk? Kim olduğunu bilmediğimiz bir çocukla dip dibe sarmaş dolaş olmanı nasıl açıklayacaksın? Bu bir de herkesin gördüğü taraf. Gecenin bir vaktinde onun evinden çıktığını Allah'tan bir tek ben gördüm."

"Arda'yı baya tanıyoruz anlaşılan."

"Lafı çarpıtma."

"Merak etme, bir daha mahalleye laf vermeden görüşürüm Bedir ile."

"Bana bak." dedi ve kolumu tutup sıktı. "O çocukla görüşmeyeceksin."

"Bitti mi? İşe geç kalıyorum. Bedir bekliyor."

"Feyza."

Kolumu çektim. "Eğer gerçekten beni düşünseydin, inan ki bir lafını iki etmezdim. Ama anne, şunu kabul et: Sen hiçbir zaman beni düşünmedin. Senin için buradaki tek sorun Bedir. Benim düştüğüm konum umurunda değil. Merak ediyorum, o fotoğraflarda yanımda olan sadece Arda olsa aynı tepkiyi mi verirdin?"

Kapının kulpuna yöneldiğimde söylediği laflarla donup kaldım bir süre.

"Bakalım baban öğrendiğinde bana atarlandığın gibi ona da atarlanabilecek misin?"

Kapıyı açıp dışarı çıktım. Ayakkabılarımı giyer giymez de kendimi merdivenlere attım. O sırada merdivenden inen Bedir'i gördüm. Gülümsedim. "Günaydın."

O da aynı şekilde gülümsedi. Ancak gülümsemesi benimkine oranla daha samimiydi. "Günaydın. Yağmur yağıyor hafif hafif. İstediğin gibi kış geliyor mu sahiden?"

"Umarım. Ama benim asıl beklediğim kar."

Evden çıktıktan sonra durağa ilerlemeye başladık. Durağa gelince arkasındaki fırını gösterdim. "Simit almıyor muyuz? Kahvaltı yapmadım."

"Alalım tabii."

Birlikte fırına girdik. Bedir iki tane simit istedi. Hemen ardından araya girdim. "Şuradaki böreklerden de iki tane koyar mısınız?" Karnım epey açtı ve bir simitle doymazdım.

Köşedeki buzdolabını gösterdim Bedir'e. "Neyli meyve suyu içersin?"

Omuz silkti. "Fark etmez."

"Karışık alıyorum o zaman."

Buzdolabına ilerleyip kapağını açtım. Bir süre içine bakındıktan sonra bulduğum meyve sularını elime alıp kasaya ilerledim. Kasada siparişlerimizin paketlenmesini beklerken duyduğum konuşmaya kulak kabarttım.

"Evet, ilk fotoğraftaki çocuk epey zenginmiş. Şirketleri falan varmış. Arabadan da belli değil mi zaten? Ama diğeri... Bilemedim. Tek özelliği yüzü bence. Epey yakışıklı."

Yanındaki kız, bol keseden konuşan diğer kızı dirseğiyle dürttükten sonra göz ucuyla beni gösterdi. Yüzü kızaran kız susup başını çevirdi.

Derin bir nefes alıp önüme döndüm. Bedir çoktan poşeti almıştı. O yüzden hızlıca dışarı çıkıp durağın önünde durdum.

Böyle bir olayın başıma geldiğine inanamıyordum. Arda'nın arabasındayken ve arabasından inerken fotoğrafım çekilmiş. Üstelik Bedir ile yolda yürürken ikimizin de güldüğü bir fotoğraf mahallenin gün grubunda paylaşılmış. Raziye teyze tarafından. Ama Hazal'ın söylediğine göre başka birinden aldığını iddia ediyormuş.

Şu anda mahallelinin gözünde düştüğüm durum umurumda değildi. Ama eğer babam o resimleri görür ve bir anlığına hayal kırıklığına uğrarsa o zaman dünyam başıma yıkılırdı.

"Feyza, iyi misin?"

Yanıma gelen Bedir'e bakıp gülümsedim. "İyiyim, niye sordun?"

Yüzümü inceledi. "Sanki, yüzün düştü. Bir şey mi oldu?"

"Yok hayır, bir şey olmadı."

"Yoksa hâlâ beni affetmedin mi?"

"Hala orada mısın Bedir? Çoktan kapattık ya o konuyu."

"Sen öyle diyorsan öyle olsun."

Kütüphaneye geldikten sonra aklımı dağıtmak için hızlıca çalışmaya başladım.

Melih'in yanıma gelmesiyle öğle molasına girdiğimizi anlayıp yerimden kalktım. Bir süre terasta oturduk. Kendi kendime kafamda kurduğum şeyler yüzünden gözlerim dolmaya başlayınca ayaklandım. "Ben iniyorum, üşüdüm biraz. Siz takılın."

Özellikle Bedir ile göz göze gelmemeye gayret ederek arkamı döndüm ve hızlıca aşağı inip personel odasına girdim. Kazağımın kenarıyla gözlerimin altını sildim.

Kanepeye oturup sırtımı koluna yasladım. Başımı da kanepeye yaslayıp gözlerimi kapattım.

Ağlanacak bir şey yok Feyza. Baban asla senden duymadığı bir şeye inanmaz.

Evet, babam benden bizzat duymadığı şeylere inanmazdı. Sakin olmalıydım.

Telefonumu çıkarıp Hazal'ın telefonundan kendime yolladığım fotoğraflara baktım. Arda'nın arabasından inerken yüzüm ne kadar asıksa Bedir'in yanında da bir o kadar mutluydum.

Bedir ile olan fotoğrafıma bakarken ister istemez gülümsedim. Dışarıdan böyle gözüküyorduk demek. Birlikte yolda yürürken gülüyordum ve bir elim Bedir'in koluna tutunuyordu. Ona doğru hafifçe eğildiğim için başım neredeyse omuzuna değiyordu. Bedir'in yüzü de en az benimki kadar gülüyordu. Gamzeleri gözüküyordu.

Resimlere bakarken yine aklımı kurcalayan o soru zihnimde yankılandı: Kim? Kim, neden benim fotoğraflarımı çekip yaymak isterdi ki? Bu fotoğraflar yayılınca eline ne geçecekti? İnsanlar arkamdan bir konuşur iki konuşur üçüncüye unuturdu. Hem zaten bu fotoğraflardan önce de Bedir ile benim dedikodumun döndüğünü biliyordum. Şimdi somut bir delile sahip olmaları konuşmalarını haklı mı gösterecekti?

"Bu da nereden çıktı?"

Korkudan sıçradım ve ağzımdan küçük bir nida çıktı.

"Neden sinsi sinsi geliyorsun arkadan? Korktum!"

Bedir çatılı kaşlarıyla ekranıma bakıyordu. Ekranda şimdi Arda'nın arabasındayken olan fotoğraf açıktı. Korkudan titreyince ekranı kaydırmış olmalıydım.

Telefonumu kapatıp olmamış gibi yapmayı denedim. "Neden geldin? Sen de mi üşüdün?"

"O neydi Feyza?"

"Ne neydi?"

Ayaklarımı toplayarak oturdum. Yanıma oturdu. "Arda'nın resmi vardı telefonunda. Ve benim de."

"Bedir..."

"Feyza bugün bir garipsin. Gülmeye çalışıyorsun ama bir yanın hep buruk gibi. Bu fotoğraflarla mı ilgili?"

"Hayır."

"Yalan söyleme."

"Yalan değil."

"Bu sabah fırında konuşulanlar, durakta bize dikilen gözler... Anlamadım mı sanıyorsun?"

"Anladıysan sorma." diye çıkıştım. Derin bir nefes alıp yüzünü sıvazladı. Kanepede yanıma biraz daha kaydı.

"Bir kez soracağım ve bana ne cevabı verirsen ona inandıracağım kendimi. Bana anlatman gereken bir şey var mı?"

Ama o bana böyle sorarsa yalan söyleyemezdim ki.

"Var." dedim son çare. Hızlıca ekledim. "Ama anlatmak istemiyorum."

"Neden?"

Omuz silktim. "Bir nedeni yok."

"Peki." dedi başını sallayarak. "Seni zorlamayacağım. Anlatmak istemiyorsan..."

"Bedir..."

O sırada Bedir'in telefonunun titreşim sesi odayı doldurunca ne diyeceğimi bilemeyerek sustum. Ekranına baktıktan sonra ayağa kalkıp odanın çıkışına yöneldi. "Alo, abi?"

Bedir odadan çıktıktan sonra omuzlarım düştü. Ben anlatmasam da anlamıştı zaten.

Derin bir nefes alıp başımı tekrar kanepeye yasladım ve öğle molasının son dakikalarını öylece sessizce oturarak kullandım.

×××

Öğle molasından sonra hızlıca çalışmaya başladım. Gözlerim yine her zamanki gibi Bedir'i ararken onu ince uzun masaların üzerinde bırakılan kitapları toparlarken gördüm. Ayağa kalkıp yanına yardıma gittim.

Onun olduğu masanın karşısına geçip uzandığı kitabı ondan önce tuttum. Başını kaldırdı. "Ben de yardım edeyim. İşim yok." dedim. Başını sallayarak onayladı.

Kitapları toplarken göz ucuyla da onu süzüyordum. Hava kapalı olduğu için siyah boğazlı kazak ve üstüne de siyah bir hırka almıştı. Altındaki siyah kot ve siyah gür saçlarıyla baştan aşağı simsiyahtı bugün. Burası sıcak olsa da üşüyordu.

Gözüm yan tarafına kayınca yanında uzun boylu genç bir kız olduğunu gördüm. "Merhaba..." dedikten sonra gözü yaka kartına kaydı. "...Bedir. Bir konu hakkında yardımını isteyebilir miyim?"

Bedir başını salladı. "Tabii. Nedir?"

Eliyle masanın üzerindeki laptopunu işaret etti. "Dönem ödevim için bu kaynaklara ihtiyacım var." Masanın önündeki az önce kalktığı sandalyeye oturdu. "Bu kaynakları tarayıp bir makale oluşturmam lazım. Burada bulabilir misin?"

Kızı dikkatli incelediğimde tanıdık geldi. Dün de sanırım buradaydı.

Bedir de bir avucunu masanın kenarına yaslayıp laptopa doğru eğildi. "Tabii, bir bakalım."

Kaşlarını çattı ve gözünü ekrana dikti. İşaret parmağıyla ekrana dokunmadan bir yeri işaret etti. "Şu ikisi var, hatırlıyorum. Diğeri de vardı ama..." işaret parmağını geri çekip boğazlı kazağının içinden boynunu kaşıdı. Biraz yünlü olduğu için kaşındırıyor olmalıydı. Bu hareketi yanındaki kızın iç çekmesine sebep oldu. "... geçen gün biri tarafından ödünç alınmıştı yanlış hatırlamıyorsam. Diğer kitabı da bir aratayım. Yoksa sipariş veririz."

Kız, sandalyesini yan çevirmiş tamamen Bedir'e bakıyordu. "Tamam." dedi gülümseyerek.

Bedir doğrulup bana baktı. Hızlıca işime dönüp kitaplarla ilgileniyormuş gibi yaptım.

"Bu arada bana ismimle seslenebilirsiniz. Bu aralar bir sürü dersten ödevim var. Sık sık karşılaşacağız sanırım." Elini uzattı Bedir'e. "Ben Hayal."

Bedir başını salladı. Gözleri hala ekranda olduğu için görememişti elini. "Memnun oldum Hayal. Ben kitapları araştırayım. Bulduklarımı getiririm."

Bedir, arkasını dönüp kütüphanenin bilgisayarına doğru ilerleyince önümde üst üste dizdiğim kitapları alıp peşinden gittim. Bilgisayarın başına oturup kitapların isimlerini aratmaya başlamıştı. Elimdekileri masaya bırakıp yanına oturdum. "Güzel kız."

Başını bana çevirdi. "Kim?"

"Hayal."

Kaşlarını çattı. Başını salladı. "Hıhım."

İmayla güldüm. "Güzel olduğunu kabul ettin yani?"

Klavyedeki ellerini çekip fareye uzanırken omuz silkti. "Her kadın, her insan güzeldir."

"Fazla hümanist bir yaklaşım."

Bir şey söylemedi. Ekrana baktı. Kenardan kağıt kalem alıp bir şeyler yazdı. "Şu kitabın siparişini verir misin?"

Kağıdı aldım. Kitabın ismini okurken başımı salladım. "Tamam, hallederim. Bu arada dün de sanırım bu kız buradaydı."

"Buraya sürekli gelen insanlar var. Çoğunun yüzünü ezberledim bile."

"Evet doğru. Ama kız senden hoşlandı bence."

"Nereden çıkardın?"

"Dün de seninle birkaç kez konuşma girişimine girdiğini hatırlıyorum ama o sıralar meşguldün. Başka insanların kitaplarıyla ilgileniyordun."

"Saçmalama." dedi geçiştirerek. Dudaklarını birbirine bastırmıştı.

Konuyu kapatarak başka bir konuya geçtim. "İlk defa boğazlı kazak giydin."

Gülümsedi. "Evet, seni dinledim."

Ona soğuk havalarda kalın giyinmesi hakkında çektiğim bir nutuktan bahsediyordu. İçimdeki Mediha sultan gün geçtikçe kendini daha çok belli ediyordu.

"Rahatsız gibisin ama."

Bir çocuk gibi oflayıp yakındı. Boğaz kısmını aşağı çekiştirip kaşıdı. "Evet, boğazımı kaşındırıyor."

İstemsizce ağzımdan bir gülüş kaçtı. "Çok tatlısın."

Hızlıca bana döndü. "Ne?"

"Çok tatlısın. Yanaklarını sıkarak seni sevmek istiyorum."

Gözlerini kaçırdı. Bir kağıt daha çekip üstüne bir şeyler yazdı. "Ben şu kitapları bulayım."

Ayaklanınca peşinden gittim. "Yardım edeyim mi?"

"Olur."

İki kitap farklı yerdeydi. Bedir birini almaya giderken ben de diğerini aramaya koyuldum. Bir şarkıyı dilime dolayarak kitabın rafını buldum. Biraz yüksekteydi. Yenilmişlikle omuzlarım düştü. "Yine gözümüz yükseklerde..." dedim melodik bir şekilde. "O kadar da kısa değilim ama her şey benden uzun sanki."

Ayak uçlarımda yükselip kitaba dokundum. Epey kalın bir şeydi. Kitabı tutarak hızlıca çektim. Elimden kayınca kafama çarpıp yeri boyladı. Çıkan sesten dolayı içimden küfür ettim. Hem içinden edilen küfürler sayılmazmış.

Hızlıca yere eğilip düşen kitabı kaldırıp kıvrılan sayfaları düzelttim.

"Feyza? Ne oldu?"

Yanıma gelen Bedir'e kitabı gösterdim. "Kocaman ve yüksekte olan kitabı bilerek mi bana verdin? Kafamı kırıyordu."

Kaşlarını çatıp eli saçlarıma uzandı. Saç bitimimin olduğu yeri  hafifçe okşadı. "Kızarmış. Acıyor mu?"

"Hayır." dedim. Sesim içime kaçmıştı.

Elindeki kitaba uzanıp aldım. "Ben götürürüm kıza kitaplarını. Sen de... sen de... ne yaparsan yap işte."

Arkamı dönüp rafların arasından çıktım. Kızı yerinde otururken görünce derin bir nefes alıp yanına geldim. Yanındaki hareketlenmeyle bana döndü. Kitapları masaya koydum. "Bu iki kitabı bulabildik. Diğerinin siparişini vereceğiz. En geç dört güne elimize geçmiş olur. Kütüphane kaydınız var mıydı? Varsa eğer, adınız ve soy adınızla ödünç alma işleminizi yapmam gerekiyor. Yoksa..."

Kız bir anda elimden tutup beni yanındaki sandalyeye oturtturdu. "İsmin ne?"

"Feyza?" dedim kaşlarımı kaldırarak. Yaka kartımda yazıyordu.

"Sen neden kitapları getirdin? Bedir'den istemiştim ben."

"Başka işi çıktı." diyerek salladım. "Benden rica etti."

Gülümseyerek bana baktı. "Bedir ile ne kadar yakınsınız?"

"Bunu neden soruyorsunuz?"

"İlk görüşte aşka inanır mısın?"

"Hayır?"

"Aşka inanır mısın?"

Kısmen. "Hayır?"

"Senden bir şey rica edebilir miyim?"

"Hayır?" Kaşlarını kaldırmış bana bakınca gülümsemeye çalıştım. "Pardon öyle hayır diye kaptırmış gidince... Tabii, ne rica edeceksiniz?"

"Bedir'in numarası sende var mı?"

"Var."

"Bana onu verir misin?"

"Hayır."

Dudaklarını büzüp üzülmüş gibi yaptı. "Niye?"

"Çünkü o, onun numarası. İzni olmadan birine veremem. Neden gidip ondan istemiyorsun?"

Omuz silkti. "Çünkü biraz soğuk biri gibi görünüyor. İstersem vermez."

Gülümseyip ayağa kalktım. "O halde ben de bir şey yapamam." Elimle yolu işaret ettim. "Ödünç alma işlemi için bankoya gelir misiniz?"

Yüzü düşmüş bir şekilde kalktı ve ellerini göğsünde bağlayarak güya bana trip atarak önümden ilerledi. Histerik bir gülüş çıktı ağzımdan. Çok da dert!

×××

Sonunda otobüs yolculuğumuz da bittiğinde derin bir nefes alarak indik otobüsten. Neyse ki yarın tatildi. İyice dinlenebilirdim. 

Bedir ile konuşmadan eve doğru ilerlerken onu durdurdum. "Ben bir kahveye bakacağım, Güney'e."

Kafa sallayıp o tarafa doğru yürümeye başladı. Hemen onaylamasına gülümsedim. Bedir her hareketiyle bende farklı duygular uyandırabiliyordu.

Kahvenin önüne geldiğimizde beklemeden girdim içeri. Güney, iki çayı masalardan birine bıraktıktan sonra doğruldu. Beni görünce gülümseyip yanıma geldi. Beni, tezgahın arkasına çektikten sonra kollarını açtı. "Hoş geldin. Bu davetini neye borçluyuz Feyza Hanım?"

Gülerek omzuna vurdum. "Aranızdaki tek sap olmama?"

"Ha, şu mesele?" dedi sırıtarak. "Böyle bir şey miydi bu ya? Sabahtan beri yaşlı amcalara çay verirken bile kocaman sırıtıyorum. Hayır yani, ne kadar mutlu edici bir olay olabilir ki dedelere oralet vermek?"

"Eh, işin içine aşk girince böyle oluyormuş demek. Ben de bu konunun yabancısıyım valla. Hiç sorma bana."

Ben geri çekildikten sonra Bedir ile de selamlaştılar. 

"Oturun şöyle, çay vereyim?"

"Yok valla, açım ben. Açken çay içince kusuyorum, biliyorsun."

Güney, Bedir'e dönünce o da istemedi. 

Güney'in telefonu titreyince gülümseyerek telefonuna baktı. Gülerek Bedir'i dürttüm. "Şuna bak, şu gülüşe. Kesin Hazal."

O da güldü. "Kesin."

Bana kısa bir bakış attı telefondan başını kaldırıp. "Sus kız, kırk yılın başı hayatımda iyi bir şey oluyor. Bırak güleyim."

"Ay maşallah maşallah. Allah bozmasın." dedim ağzıma fermuar çekerek. Nazar falan değdirirsem Hazal beni çiğ çiğ yerdi.

Telefonu çalınca gülümseyerek telefonunu işaret etti. "Sevgilim arıyor, sabahtan beri sesini duymadım. Özledim." Kahvede gözlerini gezdirdi. Kalabalık değildi zaten. "Bir şey olursa seslenirsin Feyza. İki dakikaya gelirim." dedi.

"Tamam tamam, git sen. Bakarım ben buraya."

İki tabureye oturduk yana yana. Gülerek kahvede gözlerimi gezdirdim. "Biliyor musun, lisedeyken hafta sonları falan gelir kahveye Güney'in babasına yardım ederdik."

"Gerçekten mi? Ben de bir kere böyle bir kahvehanede işe girmiştim. On dokuz yaşında falandım. Eğlenceliydi aslında ama kumar oynuyorlardı. İçip içip gelenler bile vardı. Konuşmalar falan da çok hoş değildi. O yüzden bir iki hafta sonra çıktım işten."

"Çoğu kahve o amaçla kullanılsa da Feridun amca kesinlikle kumara izin vermiyor. Ama evet, konuşulan konular çok iyi değil. Sürekli küfür falan duyardım. O yüzden Güney bizi çoğunlukla uzak tutmaya çalışırdı."

Masalardan birinden bir ses yükselince oraya döndüm. "Aloo! Güney! Neredesin oğlum, bardaklar boşaldı."

"Patlama be patlama." diye mırıldandım bardağını kaldırıp öküz gibi böğüren amcaya.  

Ayağa kalkacakken beni durdurdu Bedir. "Ben bakarım."

Başımı sallayıp onu onayladım. Gidip boşalan bardağı alıp getirdi. Kenardaki çaydanlıktan bardağı doldurdum. Bedir, tekrar geri götürdü bardağı.  

Bedir gelince gülümseyerek dudaklarımı aralamıştım ki duyduğum şeylerle duraksadım.

"Bir de utanmadan dışarı mı çıkmışlar?"

"Utanma mı kaldı artık gençlerde? Arsızlaştılar iyice."

"Aynen, bir de aynı evde kalıyorlarmış. Dışarıda bu kadar samimilerse kim bilir evde neler oluyordur?"

"Bahtiyar amcayı da tebrik etmek lazım ama. Bu kadar geniş bir insan değildi o."

Babamın adının da geçmesiyle neredeyse gözümün içine baka baka konuşmaların bana olduğuna emin olmuştum. Benim hakkımda söyledikleri umurumda değildi ancak lafın ucu babama dokunuyordu.

Bedir'in yanında ışık hızıyla geçip sırıtarak birbirlerine bakan yüzlerini bildiğim iki gencin önüne geçtim. "Ne diyorsunuz be siz?"

Sarışın olanı gülerek arkasına yaslandı. "Hiç, öyle sohbet ediyorduk."

Diğeri de ona döndü. "Yalnız kız harbiden güzel parçaymış." Bana bakarak çenesini kaşıdı. Dirseğini masaya yaslayarak öne eğildi. "Belli bir fiyatın var mı?"

Sinirden ve şaşkınlıktan açılan gözlerimle ona bakarken birden göz temasımız kesildi. Kenarı doğru savrulmamla bir iki adım geriledim.

Bedir, bu lafı duymasıyla beni kenara çekti ve az önce benimle eğlenerek konuşan çocuğun yakaların tutup yerinden kaldırdığı gibi kafasını burnuna gömdü.

"Lan, pezevenk!"

Yere düşen çocuğu yakalarından tutup hafifçe kaldırdıktan sonra bu sefer yumruğunu geçirdi. Küfürler savurarak ardı arkası kesilmeyen yumruklarını yüzüne geçiriyordu.

Hareket edip belki Bedir'i durdurmam gerekiyordu ama hiçbir şey yapamıyordum. Kitlenmiş gibiydim.

Diğer sarışın olan Bedir'in kolunu tutunca "Bedir." diye konuştum ama sesim bir fısıltıdan ibaretti.

"Ne oluyor burada?"

Güney, Bedir'i görünce hızlıca yanına gelip kolunu tutan sarışını ittirdi ve Bedir'i ayağa kaldırdı. "Dur, dur abiciğim. Ne yapıyorsun Bedir?"

Bedir, sinirle kolunu yüzüne sürttü. Öfkesi azalmadan yerden kalkmaya çalışan gence bakıyordu. Güney, Bedir'in kolundan tutup sarstı. "Ne oluyor Bedir? İyi misin sen?"

Bedir hala konuşmadan Güney'in elinden kurtuldu.

"Ne olacak abi, alt tarafı yanındakinin fiyatını sorduk. Delirdi birden. Paylaşmak istemedi sanırım." Gözleriyle beni işaret ettiğini görebildim sadece. Beni taşımayan ayaklarımla masanın kenarına çöktüm sadece.

"Ne diyorsun lan? Siktirme belanı." dedi Bedir, tekrar çocuğun üstüne atılacakken. Bu sefer Güney, Bedir'i kenarı ittirip sarışın olanın yüzüne kafasını gömdü.

Vurma sesleriyle birlikte kahvedeki gürültüler yükselirken yaklaşık beş dakika sonra sert bir sesle gürültü kesildi. "Çık, çık abi! Kapandı kahve! Siktir git dedim!"

Yanımda bir hareketlilik hissettikten sonra koluma dokunulmasıyla irkildim. "Şşt, sakin ol."

Bedir'in yatıştırıcı ifadesiyle ona döndüm. Yüzümü taradı gözleriyle. Bir eli yanağıma dokundu ve baş parmağıyla göz altlarımın üstünden geçti. "Ağlama." dedi az öncekine nazaran sert çıkan sesiyle. "Ağlarsan sinirlerime hakim olamayıp gidip bir posta daha döveceğim."

"Ağlamıyorum ki." dedim titrek bir sesle. "Ben kendimi de seni de biliyorum. Neden ağlayayım?"

Dudağının kenarı hafifçe kıvrıldı. "Aferin." dedi takdir eden bir edayla. Diğer eli de yanağıma çıktı ve oradaki ıslaklığı da parmaklarıyla temizledi. "İki şerefsizin söyledikleriyle hareket etmeyeceğiz." dedi. "Biliyorsun, herkesin ağzı var."

Başımı salladım. "Evet."

Başımı kendine çekip dudaklarını saç bitimime yasladı. Bir süre sonra dudaklarını çekti. Geri çekilip yüzüme baktı. Yanaklarımda yeni oluşan ıslaklıklara parmaklarını dokundurup kaşlarını çattı. "Sen ağlamıyorsan nereden geliyor bunlar?" dedi oyunbaz bir sesle. Kütüphanedeyken telefonumda baktığım fotoğrafları görmüştü ve olayı zaten anlamış gibiydi. Az önceki olaylar da tuzu biberi olmuştu. 

"Bilmem." dedim dudağımda tuzlu bir tat alırken. "Yağmur başladı galiba."

"Hıhım. Yağmur olmalı."

Bedir'in yardımıyla ayağa kalktım. Bana bakan Güney'i gördüm. Gülümseyerek kollarını açtı. "Gel."

İki adımda yanına gidip kollarının arasına girdim. Beni sıkıca sarıp saçlarımı okşadı. "Hemen eve gitmek istiyor musun?" dedi kulağıma. Uzun bir süre ağlamak istediğimi anlamıştı.

"Ya da Hazallara bırakayım seni? Onu da istemiyorsan bizim eve gidelim. Kimseyi istemiyorsan arka odada da yatabilirsin. Kanepe koydurdum oraya."

Ona teşekkür etmek için daha sıkı sarıldım. "Eve gitmek istiyorum." dedim sadece.

"Tamam, bekle." dedi. Kollarını geri çekip arka odaya gitti. Bir elinde telefonu bir elinde ceketiyle geri çıktı. Ceketini giyip telefonunu cebine koydu. O sırada kahvehanede göz gezdirdim. Bir masa ve birkaç sandalye yerdeydi. Yere düşen bir iki tane bardağın kırıkları da vardı. Diğer masaların üstünde de yarım kalmış çaylar vardı.

"Güney, burası..."

"Hadi gidelim."

"Ama Güney, mahvolmuş..."

"Düşünme bunu Feyza. Temizlenir."

Kolumdan tutup dışarı çıkardı. Kapıyı kilitleyip bana döndü. Kolunu omzuma atıp beni korumak ister gibi kendine çekti ve buraya yakın olan evime doğru yürümeye başladık. Bedir de Güney'in diğer tarafından yürüyordu.

"Benim birkaç işim var. Görüşürüz." diyerek yanımızdan ayrılıp ters yöne 
doğru yürümeye başladı Bedir. Niye gittiğini biliyordum, bu yüzden ses etmedim.

Evimin önüne gelince Güney'in kolunun altından çıktım. "Getirdiğin için teşekkür ederim. Ayrıca kahvehane için de özür dilerim."

"Boş ver özrü falan. Sen iyi ol, o yeter."

"Güney..." Birkaç saniye duraksadım. "Benim Bedir ile aramda hiçbir şey olmadı, söylenenler..."

"Bana bak kızacağım ama." diyerek sözümü kesti. Parmağıyla gülerek burnuma dokundu. "Kıpkırmızı olmuş burnun. Çabuk gir içeri." Bir adım geri gitti. "Bir şeye ihtiyacın olursa ara. Gelirim."

Başımı salladım. "Teşekkür ederim, iyi ki varsın."

"Çabuk ol dedim." İltifat almayı sevmezdi beyimiz.

Başımı sallayıp çantamdan anahtar çıkarıp eve girdim. Yavaşça çıktım merdivenleri. Kapının önüne gelince bir anlığına üst kata çıkan merdivenlere baktım. Babaanneme çıkmam şu anlık kaçmak olurdu.

Atılan fotoğraflar sadece gün grubunda kalmamış, belki de herkesin kocasına ya da çocuğuna göstermesiyle iyice yayılmıştı. Babam bir saat içinde işten eve gelecekti. Babamla bizim mahallede olup da aynı yerde çalışanlar vardı. Babamın resimleri görüp görmediğini bilmiyordum. Arda ile olan fotoğrafım neyse de, Bedir ile aynı apartmanda yaşamamız az önce kahvedekiler gibi insanlarda çok farklı algılara da yol açıyordu. Babamın da aklına yanlış bir şeyin gelmesini istemiyordum.

Derin bir nefes alıp anahtarımla evin kapısını açtım ve sessizce içeri girdim. Babam başkasından duymadan önce benden duymalıydı.

Odama girdikten sonra üstümü çıkarmadan kendimi yatağa atıp birkaç dakika kendimi dinledim. İç hesaplaşmamı bölen telefonumdan gelen mesaj bildirimiydi. 

Oflayarak yataktan doğruldum ve kabanımın cebinden telefonumu çıkardım. Ekranda gördüğüm isim beni şaşırtınca beklemeden gelen mesajı açtım.

Hülya Hanım: Merhaba Feyza. Çalışıyorsun diye rahatsız etmemek için aramadım ama seninle önemli bir konu hakkında konuşmam gerek. Müsait olunca beni arar mısın?

×××

Bölüm nasıldı?

Bedir ve Güney'in yumrukları?

Fotoğraf skandalı?

Sizce Feyza'nın babasının tepkisi ne olacak?

Hülya Hanım ve gizemli mesajı?

Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛

Seviliyorsunuz!💜

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro