Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

19. Bölüm: Doğum Günü

Bölüm şarkısı: Buray- Aşk Mı Lazım?

Uzun bir bölümle geldim. Bu yüzden düzenlemem uzadı ve yarım saat kadar gecikti. Umarım seversiniz. Yorumlarda buluşalım. Keyifli okumalar!❤

×××

Tavadaki cızırtılar devam ederken göz ucuyla saate baktım. Dokuza yaklaşıyordu. Hızlıca pişenleri kaba doldurdum. Yeterince koyduğumdan emin olunca hava alması için biraz beklettim. Diğerlerini de kahvaltı için pişirmeye devam ettim. 

Kapı kapanma sesi gelince hızlıca sigara böreklerini koyduğum kabın kapağını kapattım ve yanındaki poşete geçirdim. Hızlıca ellerimi yıkayıp dağılan saçlarımı topladım. Poşeti elime alıp koşarak kapıyı açtım. 

Tam da ayarladığım gibi kapıyı açar açmaz Bedir ile karşılaşmıştım. "Günaydın." dedim gülümseyerek. Şaşkınca bana baktı. "Günaydın Feyza?"

"Kahvaltı yaptın mı?" diye sordum.

"Hayır." dedi yine beni şaşırtmayarak.

Elimdeki poşeti ona uzattım. "Tahmin ettim ve bu yüzden sana sigara böreği yaptım. Yolda yersin. Gerçi sen acıkmıyorsun ama... olsun." Laf arasında laf sokmalarımı seviyordum.

Elimdeki poşeti aldı. "Ne gerek vardı?"

Omuz silktim. "Zaten canım çekmişti, kendime kahvaltı için yapacaktım. Yaparken aklıma geldin."

Dudakları kıvrıldı. "Peki, çok teşekkür ederim."

İşaret parmağımı tehdit eder gibi ona doğru salladım. "Hepsini bitireceksin ama!"

Başını salladı. "Bitireceğim, söz."

"O zaman, iyi yolculuklar." El salladım. Gülerek merdivenleri indikten sonra kapıyı kapatıp içeri girdim. Mutfaktan gelen seslerle hızla oraya koştum. Hemen ocağın altını kapattım. 

"Eyvah!" Tavada unuttuğum böreklerin bir kısmı yanmıştı. Odalara koku gitmesin diye mutfak kapısını kapattım. Oflayarak tavadakileri çıkarmaya başladım. "Yalan söyledim diye böyle oldu kesin. Kızım bir daha yalan yok diye karar almadın mı sen?" diye de kendime isyanımı gösterdim.

×××

Hafta sonu olduğu için babamla güzel bir kahvaltı yapmıştık. Bugün öğleden sonra işe gidecekti. 

Kahvaltıyı bitirdikten sonra mutfağı toplayıp babamın yanına oturdum. Annem bir arkadaşına gideceğini söyleyip evden çıkmıştı. "Kahve içer miyiz baba kız?" dedim.

Gülümsedi. Yanına uzanıp bir poşet aldıktan sonra bana uzattı. "Ondan önce hediyeni al bakalım. İyi ki doğdun güzel kızım."

Şaşırmamıştım, çünkü babam doğum günümü hiç unutmazdı. Gülümseyerek poşeti aldım elinden. "Ne gerek vardı babam ya?" dedikten sonra poşeti açtım. Garipti ama bizim genel olarak babamla zevklerimiz aynıydı annemin aksine. Yani birlikte alışverişe çıktığımızda benim için beğendiği şeyleri ben de beğenirdim. Mesela geçen sene bana aldığı ceketi hala giyerdim. Bu sefer de güzel bir spor ayakkabı almıştı.

Uzanıp sarıldım. "Çok güzelmiş ya, çok beğendim. Teşekkür ederim." Gülümseyerek ayakkabılarımı gösterdim. "Bunlarla ablama hava atacağım."

"Güle güle kullan kızım."

Ayrıldık. Yanağını öptüm. 

"Teşekkür ederim. Bugün ablam çağırdı. Hazal ve Güney ile oraya gideceğiz. İşin olmasa sen de gelirdin." dedim üzgün bir şekilde. 

"Olsun, siz gençler takılın."

"O zaman ben bize bir kahve yapayım." diyerek ayağa kalkıp mutfağın yolunu tuttum. Baba kız birer kahve içtikten sonra babam iş için hazırlanıp evden çıktı. 

Ben de hazırlanmak üzere odama geçtim. Hazal ile konuşmuştum, gelecekti. Güney'e de o haber verecekti. 

Çalan telefonuma baktım. Ablam arıyordu. Ona geleceğimizi söyledikten sonra Hazal'ı arayıp hoparlöre verdim ve giyinmeye başladım. Telefonu anında açmıştı. 

"Alo, Hazal. Ben giyiniyorum. Sen hazır mısın?"

"Ben de şimdi saçımı yapıyorum. Hazırım."

"Güney'e haber verdin mi? O hazır mı?"

"Şey..."

Giymeye çalıştığım pantolonumdaki elim durdu aniden. "Ney?"

"Aradım da... ben daha söyleyemeden nasıl olduysa kavga ettik ve sinirle telefonu kapattım. Sonra tekrar arayamadım da. Mesaj attım ama okumadı sanırım." 

"Of Hazal! Nasıl ani bir şekilde kavga edebiliyorsunuz, anlamıyorum. Ne diye kavga ettiniz?"

"Saçma sapan bir şey ya."

"Beş dakikaya aşağıdaki bakkalda buluşuyoruz o zaman. Oradan gider Güney'i alırız kahveden."

"Tamam. Kızdın mı?"

"Kapat Hazal kapat." dedim ve telefonu kapattım. Hızlıca altıma siyah kot pantolon, üstüme de beyaz bir kazak giydim. Saçlarımı tarayıp at kuyruğu topladıktan sonra hazırdım. Çantamı aldıktan sonra vapurla karşıya geçeceğimiz için soğuk olabileceğini düşünüp ceket giydim. 

Evden çıkıp babaannemin yanına çıktım ve ona da ablama gideceğimizi anlatıp yanaklarını sulu sulu öptükten sonra evden çıktım. Ayrıca benim için aldığı örme hırkayı da gülerek kabul ettim. 

Bakkalın önüne geldiğimde Hazal çoktan gelmişti.

Gelir gelmez sarıldı. "İyi ki doğdun!" 

Gülerek sarılsam da söylenmeyi ihmal etmedim. "Dün gece bütün gün konuştuk ya kızım. Yeter, akşama kadar aynı şeyleri söyleyip duracak mısın?"

Dün gece ablamın hemen ardından Hazal aramıştı. Onunla da tüm gece konuşmuştuk.

Omuz silkti. "Olsun, sen bugün doğum günü kızısın."

Birlikte kahvenin önüne geldiğimizde içeri baktım. Çok kalabalık değildi. Bu yüzden Hazal'ı çekiştirip içeri giydim. Kapının açılmasıyla kapının üstündeki zil oynayınca tüm gözler bize döndü. 

"Selamun aleyküm beyler." dedim gülerek. Birkaçı selamımı almadan önüne dönse de çoğu cevap vermişti. 

"Ne işiniz var kızım burada?" dedi Güney yanımıza gelerek. Onu kolundan tutup çaydanlıkların olduğu kısma götürdüm. "Hadi, gidiyoruz." 

"Nereye?"

"Ablam çağırdı."

Güney, Hazal'a kaçamak bir bakış attı. "Hmm, haberim var. Babama bırakacaktım kahveyi ama sabah birden evden çıkmış. Aradım, işi varmış. Kahveyi bırakacağım kimse yok."

Üzgün bakışlarımı görünce kollarını açtı. Kollarının arasına girip ona sarıldım. "Benim güzel arkadaşım, iyi ki mi doğmuş?" dedi gülerek. 

"Evet ama arkadaşlarımdan ayrı mı kutlayacağım?" dedim üzgün çıkan sesimle. 

"Öyle deme ama." dedi başını bana eğerek. Derin bir nefes aldı. "Tamam o zaman, bekleyin. Son bardakları toplayıp kapatayım kahveyi?"

"Amam baban kızar?" dedim tereddütle. Daha önceden de bir kez öyle bir şey yapmıştı bizimle gelebilmek için. Babası çok şeker biri olsa da iş konusunda ciddiydi.

Gülerek yanağımı sıktı. "Senden değerli mi prenses? Siz oturun şöyle." dedi arka bölmedeki iki sandalyeyi göstererek.

Tereddütle Hazal'a baktım. O da ikilemdeydi.

"Abi, ben bakarım kahveye."

Duyduğum sesle gerildim. Hazal, elimi tuttu ve sıktı. Güney'in bir kolu omzumdaydı zaten.

"Hayırdır Cahit, bizi mi dinliyordun sen?"

"Yok abi, yanına gelecektim. Öyle kulak misafiri oldum. İşin varsa ben idare ederim burayı."

Cahit ile göz göze gelmemek için Güney'e bakıyordum. Güney de bana kısaca baktıktan sonra tekrar ona döndü. "Diğerleri nerede?"

"Parkta takılıyorlar."

"Tamam, kahve sana emanet Cahit. Babam gelirse ona bırakırsın. Onun haricinde bir vukuat olduğunu duyarsam fena olur. Acısını senden çıkarırım."

"Tamam abi."

Güney bana döndü. "İçeriden ceketimi alıp geliyorum. Dışarda bekleyin." Güney içeri giderken Hazal'a döndüm. "Gidelim Hazal."

"Feyza. Biraz konuşalım mı?"

Onu dinlemeden ilerleyecekken kolumu tuttu. Hazal hemen elini itip beni arkasına çekti. "Güney'den dayak yemek istemiyorsan uza Cahit."

"Feyza'dan özür dilemek istiyorum Hazal. Bir de doğum günü-"

O sırada Güney geldi. Cahit de korkarak bir adım geri çekilmişti. Güney, Cahit'e sertçe baktıktan sonra sırtımdan itekleyip bizi dışarı çıkardı. 

"Bir şey mi dedi?"

"Özür dilemek istiyormuş." dedi Hazal benim yerime.

Güney'den sessizce küfür ettiğini duydum.

Cahit ile aynı lisedeydik biz. Hatta aynı sınıftaydık. Lisede beni sevdiğini söylüyordu sürekli. Onu kaç kere reddettiğimi sayamamıştım bile. Annesi, dünya tatlısı bir kadındı. Annemin gün arkadaşlarından biriydi. Annemin zoruyla günlere katıldığımda beni sürekli yanına oturtturur severdi. Allah var, iyi kadındı. Cahit'in beni sevdiğini bildiği için beni potansiyel gelini olarak görüyordu sanırım. 

Bir gün onların evinde güne gittiğimizde Cahit de oradaydı ve konuşma bahanesiyle beni odasına zorla sokmuştu. Üstelik öpmeye kalkışmıştı. O güne kadar Cahit'in iyi biri olduğunu ve ona haksızlık ettiğimi düşünürdüm. O gün tokadımla tanıştıktan sonra hemen ardımdan gelip özür dilemişti. Hatta o günden sonra beni gördüğü her yerde yanıma gelip özür dilemeye çalışıyordu. Güney de olayı benden zorla öğrendiğinde gidip Cahit'i fena şekilde dövmüştü. Yine az önceki gibi benimle konuşma girişimlerinin çoğu da Güney tarafından engellenmişti. O yüzden Güney'den hala korkuyordu. 

Üzerinden epey zaman geçmişti ama hala onu gördüğümde korkuyordum. Bana bir daha o şekilde yaklaşmayacağını bilsem de engel olamıyordum. 

Otobüsten inip vapura bindik. Hava güzeldi. Bu yüzden dışarda oturmayı tercih ettik. Bu iki şapşal kavga ettiği için beni aralarına oturtturdular. 

"Ne zamana kadar küs kalacaksınız?" dedim oflayarak. İkisinden de ses çıkmadı.

"Bugün benim günümdü hani? Böyle bir günde mızıkçılık mı yapacaksınız?" 

Güney'i dürttüm. Oflayarak Hazal'ın omzuna dokundu. "Tamam, hey mızıkçı. Barışalım mı?"

"Özür dilersen?"

"Ben mi dileyeceğim? Asıl sen dilemelisin."

"Tamam o zaman, ikimiz de dilemeliyim."

Hazal'ın fikriyle ikisi de güldü ve Güney yerinden kalkıp beni kendi yerine oturttu. Hazal ile ortamıza oturup iki kolunu arkamıza yasladı. Hazal gülerek Güney'e yaslanmıştı. Güney de onu seve seve kabul edip sarıldı. Daha sonra beni de omzumdan tutup kendine çekti. İtiraz etmeden omzuna yaslandım. İkisini de şapşal olmalarına rağmen seviyordum.

×××

Ablamların evinin sokağına girince gülerek Güney ve Hazal'a döndüm. "Zile ilk basan kazanır."

Hızlıca koşmaya başladım. Arkamdan Hazal'ın itirazını duydum. "Ama sen önce başladın. Haksızlık!" 

Arkama hafifçe döndüğümde Hazal biraz gerimdeydi. Ama hemen yanımdaki Güney'i görünce hızlandım. "Ya! Hayır, ben doğum günü kızıyım. Beni yenemezsin Güney!"

Güney son anda beni geçip kapıya benden erken gelse de onu geri itleyip zile bastım. "Ben kazandım!"

"Ben yarıda bıraktım. Sizin gibi tazılarla yarışamam." Hazal, geriden assolist yürüyüşlerinden yaparak geliyordu.

Güney bana omuz attı. "Başka gün olsa affetmezdim bücür."

Kaşlarımı alayla kaldırdım. "Hıhı kesin."

Kapı açılınca içeri girdik. Ablamın klasik "Kim o?" seslenişine bağırarak cevap verdim. "Ben geldim!"

"Biz de buradayız hani."

Hazal'ı umursamadan merdivenleri çıkmaya başladım. Kapının önüne gelince ablamı görmeyi beklesem de kapı aralıktı ama kimse yoktu. Ayakkabılarımızı çıkardıktan sonra kapıyı açarak içeri girdik. "Abla?" diye seslendim.

Salona girdikten sonra ablamı elinde bir pastayla gördüm. Gülerek yanıma geldi. "İyi ki doğdun Feyza!"

Hazal'ın klasik doğum günü şarkısına giriş yapmasıyla Güney ve Erdem abi de eşlik ettiler. Şarkı bittikten sonra kısa bir dilek dileyip mumları üfledim.

Ablam pastayı kenarı bıraktıktan sonra kollarımı ona sardım sıkıca. "Ya çok teşekkür ederim. Özlemişim."

"Ablasının küçüğü, büyümüş de 22 olmuş." dedi kıkırdayarak.

"Ve sen hala ablasının küçüğü diyorsun." dedim gülerek.

Ablam geri çekildikten sonra Erdem abiye de sarıldım. "İyi ki doğdun, kardeşim." dedi.

"Teşekkür ederim abi."

Daha sonra ablamın yanıma poşetle gelmesiyle hediye seremonisi başladı. Ablamın elindeki kutuyu aldım. Dikdörtgen şeklinde bir kutuydu. Şaşkınlıkla ona baktım. "Bu ne böyle abla? Kocaman." dedim şaşkınlığımı da belli ederek.

Omuz silkti. "Erdem ile benim hediyem. Aç bakalım."

Üstündeki poşeti yırttıktan sonra kutunun üstündeki logoya baktıktan sonra hızlıca ablama döndüm. "Abla bu ne? Şaka mı?"

"Saçma dizilerini el kadar telefondan izlemezsin artık. Kör olacaksın diye korktum sadece." 

Bana laptop almak için kendi kendine uydurduğu bahaneye şaşırdıktan sonra kutuyu dikkatlice yanıma bırakarak ablama sarıldım. "Ya sen ablaların balı mısın acaba?" Hafifçe geri çekilip yüzüne öpücükler kondurdum. "Sakın, bu çok pahalı, kabul edemem falan sözleri bekleme benden. Bayıldım çoktan. İzleyeceğim dizilerin listesini yapmaya başladım bile."

Yanaklarını oflayarak sildi. "Yaladın kızım ya. Çek salyalarını."

Ablamı boş  vererek Erdem abiye sarıldım. "Abilerin kralı da buradaymış! Çok teşekkürler abi."

"Ne demek, abim."

Güney'in aldığı çok tatlı kolyeyi ve Hazal'ın aldığı kazağı da teşekkür ederek kabul ettim. Zaten birbirimize sürekli bir şeyler aldığımız için özel günlerimizde hediye işini fazla abartmazdık. Normalde ablam da bu kadar abartmazdı da, ilkti bu.

Pastayı kesip ablamın yaptığı poğaça, börek ve patates salatalarıyla birlikte servis yaparken teyzem, kızı Gamze ve annem de geldi. Annemin gelmesine şaşırmıştım çünkü sabah evde yoktu. Onu görmenin bana iyi geldiğini söyleyemeyecektim. 

O günden sonra onunla hiç konuşmamıştım. Konuşmayı da düşünmüyordum.

Teyzem ve annemin bana uzattığı hediyeyi gönülsüzce alırken teyzem açmam için ısrar etti. Onu kıramayıp açtım ve teşekkür ederek sarıldım. Mevsimlik kaban almıştı.

Teyzemden sonra Gamze de bana kollarını açtı ve üstüme bir nevi atladı. Gülerek onu tuttum. "Dur, düşeceksin cimcime."

Onu kucağıma aldığımda sıkıca sarıldı boynuma. "Doğum günün kutlu olsun!" dedi yarım yamalak konuşmasıyla yanaklarımı öperek.

Ben de onun yanaklarını sıkarak öptüm. "Teşekkür ederim bir tanem."

Kucağımdan inmeden hafifçe geri çekilerek yüzüme baktı. "Sen şimdi kaç yaşında oldun?"

"22 oldum."

Biraz düşündükten sonra kafasını hafifçe yana eğdi. Açık bıraktığı sarı ve ince saçları hafifçe yüzüne dökülmüştü. "22 kaçtan sonra geliyordu?"

"21'den sonra. 21 de 20'den sonra geliyor."

Düşünür gibi yaparken dudakları hafifçe kıpraşıyordu. Muhtemelen yirmiye kadar sayıları sayıyordu.

Bir süre onun saymayı bitirmesini bekledim. Bitirince dudaklarını aralayarak gözlerini açtı. "Oha, sayıyorum sayıyorum yeni bitti. Sen bu kadar büyük yaşında mısın?"

Gülerek yanağını öptüm ve hafifçe ısırdım. "Hıhım, evet."

Kucağımda hafifçe zıplar gibi oldu. "Ben de senin kadar büyümek istiyorum. Kaç yaş daha beklemem gerekiyor."

"18 yaş daha beklemen gerekiyor."

İki elinin tüm parmaklarını açtı, saydıktan sonra kapatıp teker teker sekiz tane daha açtı. Oflayarak başını omzuma yasladı. "Yaa, daha çok varmış. Ama ben hemen senin gibi olmak istiyorum."

Dalin kokan saçlarının üstünü öptüm hafifçe. "Büyümek merak ettiğin kadar güzel bir şey değil bir tanem. Benim de imkanım olsa senin gibi küçük olmak isterdim."

"Ama sen çok güzelsin. Ben de senin gibi büyüyüp güzel olmak istiyorum."

"Sen zaten güzelsin."

Bakışlarım istemsizce anneme kayarken onun da bana baktığını fark ettim. Gözlerimi hızlıca kaçırdım. Kucağımdaki Gamze ile birlikte mutfağa yöneldim. "Sana pasta hazırlayalım mı?"

Başını bir an omzumdan kaldırdı. "Evet! Çilekli mi?"

"Evet, tam da senin sevdiğin gibi."

"Olley!"

Mutfağa girdikten sonra Gamze'yi sandalyeye oturtturdum. Bir tabağa pasta çıkardıktan sonra önüne koydum. Dolapta olabileceği düşüncesiyle buzdolabını açtım ve tahmin ettiğim gibi meyve suyu buldum. Bir bardağa doldurup Gamze'nin önüne koydum. "Al bakalım, fındık faresi."

Hitabıma karşılık kıkırdadı. Değişik şekilde hitap edilmesini seviyordu.

İçeri gitmek istemediğim için karşısına oturdum. Çoktan dudaklarının çevresini pastayla batırmıştı. Pasta ve tatlıları çok severdi, benim gibi.

Ben onun pastayı yiyişini gülümsemeyle izlerken mutfağa ablam girdi. Bize baktıktan sonra yanıma geldi. "İçeri gelmiyor musunuz?"

"Geleceğiz, Gamze pastasını bitirsin." dedim yutkunmamaya gayret ederek.

Ablam bana kısa bir bakış attı. Bir şeyleri anlamasını istemiyordum ama bakışlarından çoktan anladığını anlamıştım.

Gamze'ye döndüm. "İçeride yiyelim mi o zaman pastayı? Hem Erdem abin sana sevdiğin çizgi filmlerden açar?"

Gamze "Evet!" diye bağırarak içeri koşturduğunda Gamze'nin tabağını ve bardağını alıp kalktım. Ablamın yanından geçerken kolumu tuttu. "Ne oldu Feyza? Neyin var?"

Benim için bugün bu kadar uğraşmış ve evini açmıştı. Çeşit çeşit yemekler hazırlamıştı. Şimdi sırf annem içeride diye onu üzmek istemiyordum. Yanağını öptüm. "Bugün benim doğum günüm. Neyim olabilir ki? Hadi içeriye geçelim."

İçeri girip Gamze'nin tabağını sehpanın üstüne koyup bir peçete aldım. Erdem abinin dizinde oturup televizyona bakıyordu. Peçeteyle ağzının çevresini sildim. "Erdem abinin üstünü batıracaksın kız." dedim gülerek. Ancak ikisi de halinden memnundu, birbirlerini seviyorlardı.

Ablamın yanına oturup tabağımı kucağıma aldım ve Hazal'ın açtığı bir sohbete katıldım. Erdem abi de kucağında Gamze ile karşı kanepemizde Güney ile konuşuyordu. Bugün ablamın üzülmesine izin vermeyecektim.

Artık kendimizi iyice sohbete kaptırmışken dizimin dürtülmesiyle sohbetten koptum. Gamze'ye döndüm.

"Efendim..." derken bana doğrulttuğu telefonumun ekranını görünce kaşlarımı kaldırdım.

"Biri arıyor." dedi Gamze telefonu bana uzatarak. Telefonum ne ara eline geçmişti bilmiyordum.

Hızlıca elinden alıp Hazal ve ablama döndüm. "Geliyorum beş dakikaya."

Hızlı adımlarla mutfağa girdikten sonra kapanmasından korkarak telefonu açıp kulağıma götürdüm.

"Alo, Bedir?"

"Feyza?"

"Efendim?" dedim dudağımı dişlerken. Şu anda abisinin yanında olması gerekiyordu.

"Aramışsın." dedikten hemen sonra devam etti. "Daha doğrusu, gördüm aradığını da açacakken hemen kapattın."

Şaşkınlıkla dudaklarım aralandı. Ben mi aramıştım?

"Bir sorun yok umarım?" dedi ben bir türlü ses vermeyince.

Aklıma gelen şeyle elimi alnıma vurdum. "Şey, telefonum az önce teyzemin kızının elindeydi. Telefonumu kurcalarken yanlışlıkla aramış olmalı. Kusura bakma."

"Sen aramadın yani?" Sesi biraz hayal kırıklığına uğramış gibi miydi yoksa ben öyle olmasını istediğim için öyle mi duyuyordum?

"Evet. Sen, vardın mı Bursa'ya?" Ağzımın içinde mırıldandım. "Gerçi saat akşama geliyor neredeyse, tabii varmışsındır. Benimki de soru işte."

"Evet, vardım."

"Yaptığım sigara börekleri bitti mi? Yedin mi?"

"Yani..."

"Yemedin mi?" dedim hayal kırıklığı içinde. Sabahın köründe kalkıp hazırlamıştım.

"Hayır hayır." dedi aceleyle. "Yedim, yedim tabii ki. Ellerine sağlık, çok güzel olmuş. Sadece hepsini bitiremedim. Kalanların birazını abim yedi."

Ben ses vermeyince hızlıca konuşmaya devam etti. "Yedim bak gerçekten. Ama sen de çok koymuşsun. Kutuyu ağzına kadar doldurmuşsun. Hepsini bitiremedim. Ama büyük çoğunluğunu ben yedim. Beşte birini abim yemiştir anca."

Güldüm. "Peki, abi kardeş bitirebildiyseniz iyi."

"Kızdın mı?"

"Abine verdin diye mi? Yok canım niye kızayım?"

Canım mı demiştim az önce? Lafın gelişiydi ama o!

"Sevindim."

İkimiz de konuşmayınca birkaç saniye boşluğu dinledik. Daha sonra o sözü devraldı.

"Sen... ne yapıyorsun?"

"İyiyim işte. Ablama geldim. Doğum günüm için bir şeyler hazırlamış. Hazal ve Güney ile birlikte geldik. Teyzem ve annem de burada." dedim bunları neden anlattığımı bilmeyerek. Sessizce kafama vurdum. 'Ne yapıyorsun' belki de 'nasılsın' manasındaydı. Ne diye her şeyi ötüyorsam!

"Anladım. Eğleniyorsunuz anlaşılan. O zaman ben seni tutmayım?" Yoo, tutabilirsin.

"Yok, tutmuyorsun. Yani, mutfaktayım ben zaten, herkes içeride."

E bir de konuşalım diye yalvarsaydım keşke.

"Anladım." diye mırıldandı tekrar.

"Sen ne zaman döneceksin?"

"Bilmiyorum, biletimi henüz almadım. Ama muhtemelen bu akşam döneceğim."

Neden bu akşam döndüğünü anlamasam da bu konuyla ilgili soru sormadım. Mesela ben ablamla ayrı şehirlerde yaşasam yanına gittiğimde en az bir iki gece kalırdım. Üstelik Bursa uzak bir yer de değildi, dibimizdi.

"Anladım."

Telefondan kalın bir erkek sesi "Bedir?" diye seslendiğinde "Geliyorum abi." dedi. Sanırım abisiydi. Vay canına!

"Seni abin çağırıyor galiba. Ben seni tutmayım o zaman. Gelince haber verirsin."

Farkındalık hissiyle dilimi ısırdım. Hayır yani, niye gelince bana haber versin ki!

"Peki. O zaman görüşürüz."

"Görüşürüz." dedikten sonra telefonu kapattım. Cebime attıktan sonra musluğa uzanıp yüzümü serinlettim.

"Kaç dakikadır seni bekliyoruz kız." diye imayla konuşarak yanıma gelen ablama bakmadan bir bardak su içtim.

"Hım, hararetli bir konuşma mıydı? Kimdi?"

Gözlerimi kısarak gözlerine baktım. Gözlerindeki pırıltılar Gamze telefonu bana verirken kimin aradığını gördüğünü söylüyordu.

"Görmedin yani kimin aradığını?"

Omuz silkti. "Gördüm tabii ki. Yalan atıp atmayacağını denedim."

"Neden yalan atayım?"

"Gizleyecek bir şeylerin olduğu için?"

"Gizleyecek bir şeyim yok?"

"Hıhım." diye mırıldandıktan sonra sesimi taklit etti. "Gelince haber verirsin."

Gözlerimi büyüttüm. "Sen kapı mı dinledin?"

"Hayır, seni dinledim. Neden kapı dinleyeyim?" Mizah desen var!

"Çok ayıp." dedim kınar gibi.

Beni umursamadan mutfaktan çıktı. Derin bir nefes verip arkasından çıktım. Ablamın her şeyi gözümden anlaması artık eskisi kadar güzel değildi sanırım.

×××

Herkes gittiğinde derince bir nefes verip kendimi kanepeye attım. Ablamın zoruyla bu gece burada kalacaktım. Aslında annemle birlikte eve dönme fikri bana kötü geldiği için bunu kabul etmiştim.

Ablam yanıma otururken Erdem abi de karşı koltuğa oturdu. "Ee hanımlar, bu gece kızlar gecesi mi yapıyoruz?"

"Aynen kocacığım ama maalesef sen kız değilsin."

Erdem abi dudak büküp başını yana yatırdı. "Kalbimi kırıyorsun ama karıcığım."

"Kız olmadığını söylediğimde niye kalbin kırılsın hayatım?"

"Bu bir nevi partiye katılamayacaksın demek çünkü."

Ablam gülerek yanındaki yastığı Erdem abiye attı. Erdem abi yastığı tuttuktan sonra ablama öpücük gönderdi. Ablam kıkırdarken bana döndü. "Kızlar gecesi için istediğin bir şey var mı abim? Alıp geleyim."

Omuz silktim. "Her türlü abur cubura varım."

Erdem abi ablamla benden isteklerimizi aldıktan sonra evden çıktı. On beş dakikaya geri döndü. O dönene kadar da ablamla ben izlemek için film seçtik.

Erdem abinin getirdiği şeyleri tabaklara koyup televizyonun karşısına kurulduk. Seçtiğimiz komedi filmini kahkahalar atarak izledik.

Film bittikten sonra Erdem abi ayaklandı. Uykusunun geldiğini söyleyip odasına gitti. Bizi yalnız bırakmak için gittiğini bilecek kadar tanımıştım onu.

Ablamla ben de ortalığı toparladık. Ben bulaşıkları yıkarken ablamın benim için yatak hazırladığı odaya girdim. Açtığı yatağın üstünde oturuyordu.

Ben gelince yorganın altına girdi ve diğer koltuktaki pijamaları gösterdi. Onun da üstünde pijama vardı. "Pijamalarını giy de abla kız gece sohbetlerimizden edelim. Eski günlerdeki gibi."

Tüm gün kaçtığım şey buydu ve en sonunda zamanı gelmişti. Başımı sallayarak üstümü değiştirip yorganı kaldırdım ve ablamın yanına uzandım.

"Geldim."

Dirseğinin üstünde hafifçe doğruldu. "Neler oluyor Feyza?"

"Bir şey olduğu yok abla."

"Var Feyza. Benimle eskisi gibi açık konuşmuyorsun. Evlenmem, aramızdaki ilişkiyi zedelemez sanıyordum. Annemle kavgalısınız değil mi? Getirdiği hediyenin yüzüne bile bakmadın. Hiç konuşmadınız. Ne oldu?"

Derin bir nefes verdim. "Her zamanki annem işte, biliyorsun. Yine bir şeyleri dayatma peşinde."

Hızlıca yerinde doğruldu. "Yoksa, evlenmen için baskı mı kuruyor?"

Omuz silktim. "Bu zaten hep yaptığı bir şey. Zengin bir av yakaladı ve kaçırmalı istemiyor."

"Ne avı?"

Ablam yerinde doğrulup oturur pozisyona geçince ben de oturdum. "Şu bir iki ay önce ayrıldığım şirket var ya. Sahibinin oğlu, Arda, geçen gün benden hoşlandığını söyledi. Ben de kibarca reddettim. Sonra beni eve bıraktı. Ev dediğim de, mahalleye girmedik bile. Dedikodu ağıyla bir şekilde haberi olmuş. Eve gidince de işte zırvaladı bir şeyler. Adamı kendime aşık etmeyi başarmışım falan. Öyle, tartıştık biraz."

Ablam sinirle alnını ovdu. "Yok olmuyor böyle. Biz çok uzak kaldık seninle. Ben eve çok uzak kaldım. İki farklı yakada olmuyor. Benim sana yakın olup annemi durdurmam gerek. Erdem ile konuşup taşınacağım." Ayağa kalkmaya çalıştığında onu durdurdum.

"Saçmalama abla, otur yerine. Sizin okullarınız burada. Nereye taşınacaksın?"

"Ben evdeyken en azından annemin hakkından gelebiliyordum Feyza. Şimdi ben yokum diye iyice sana sardı annem. Bir yılı aşkındır evliyim ben. Kim bilir bunca zaman neler yaptı da bana anlatmadın."

Gözlerimi kaçırdım. Doğruydu. Anlatmadığım çok şey vardı.

"Babam? O bir şey demiyor mu anneme?"

Parmaklarımla oynadım. "Ne desin?"

"Babamın da hiçbir şeyden haberi yok değil mi? Of Feyza! Ne yapacağım ben seninle!"

"Babamın üzülmesini istemiyorum. Biliyorsun üzüldüğünde kalbinden hastalanıyor. Benim yüzümden ona bir şey olursa kaldıramam."

Uzanıp yanaklarımı ellerine aldı. "Böyle ne kadar tek başına savaşacaksın? Ben senin iyiliğini istiyorum bir tanem."

Gülümseyerek yanaklarını öptüm. "Beni merak etme sen. Ben idare ediyorum. Annemi görmezden gelmeyi hobi haline getirdim zaten."

"Hafta içi bir gün boşluğum var. Gidip annemle konuşacağım."

"Buna gerek yok abla."

"Ne demek gerek yok Feyza!" diye çıkıştı.

Konuyu değiştirdim. "Sen onu bunu boşver. Evlilik nasıl gidiyor, alıştın mı?"

Ablam konuyu burada kapattığımı anlayınca gözlerini devirdi. "Bir seneyi aştı. Alıştım tabii ki. Hem evlilik öyle insanların abarttığı gibi bir şey değilmiş. Gözüm korkmuştu ama bu kadar güzel olduğunu bilseydim evlenmek için bu kadar beklemezdim." deyip kıkırdadı.

"İnsan sevdiğiyle evlenince böyle oluyor demek." Derince iç çektim.

"Seni de seven ve senin de sevdiğin biri çıkacak elbet. Ben inanıyorum, çok mutlu olacaksın sen."

"İnşallah." diye mırıldandım.

"Mesela bugün konuştuğun çocuk, Bedir. İyi birine benziyor. O gün yemekte de Erdem ile bayağı kaynaştılar. Erdem de sevmiş, efendi çocuk dedi."

"Bedir. Evet iyi biri."

"Aynı işte de çalışıyorsunuz. İşte de sürekli beraber misiniz? Sıkılmıyor musun sürekli onunla takılmaktan?"

Omuz silktim. "Yoo, sıkılmıyorum. Bedir, öyle çok eğlenceli biri değil yapı gereği ama onunla konuşmayı seviyorum. Gün geçtikçe daha çok şeylerden sohbet eder olduk ve çoğu şeyde de inanılmaz bilgisi var." Biraz bekleyip düşündüm. "Bir o kadar şeyde de bilgisiz. Bazen mükemmel bir beyninin olduğunu düşünüyorum ama bazen de öyle bir şey söylüyor ki, bir çocuğun aklıyla konuşuyor sanki."

Hızlıca ablama döndüm. "Mesela cezvenin neye benzediğini bilmiyor. Müzik dinlemekten nefret ediyor. Evde hiç yemek yemiyor. Yemek yapmasını bilmiyor çünkü yemek yemeyi sevmiyor. Bir çocuk gibi yemek yememek için pazarlık yapıyor seninle. İşteyken zorla ağzına bir şeyler tıkıyorum. İstemediği şeyler yaptığımda ise kaşlarını çatıp söyleniyor."

Huysuz surat ifadesi gözümün önüne gelirken gülümsedim. O sıra ablamın sesiyle irkildim. Bir elini gözümün önünde salladı.

"Hey, orada mısın? Allah'tan bir 'Bedir' dedik taramalıya bağladın. Ne çok konuşasın, anlatasın varmış kız."

"Bir şey anlatmadım ki." diye mırıldandım.

Sahi, yine taramalı modumu açmıştım.

Mesaj sesiyle telefonum titreşince elime aldım. Bedir atmıştı. Yüzümde istemsiz oluşan tebessümle mesajı açtım.

Bedir: Eve geldim.

Bedir: Mediha teyzeye uğradım. Evde olmadığını söyledi.

Bedir: Sana bir şey getirmiştim.

Ablamda kalacağım bu akşam.

Ne getirdin?

Bedir: Eve gelince öğrenirsin.

Merak ettim ama.

Bedir: İpucu vereyim. Bursaya özgü bir şey.

Yiyecek bir şey mi?

Kebap ?

Lütfen kebap olsun!!

Bedir: Hayır. Toplu taşımayla getirmem zor olabilirdi.

Kebap sanmıştım :(

Bedir: Bir gün benimle Bursa'ya gelirsen, sözüm olsun.

Bedir: Ama daha fazla uğraşma, söylemeyeceğim.

İnat.

Bedir: :)

Bedir: İyi geceler.

İyi geceler.

Gülerek telefonu kapatıp yanıma koyduğunda bana sırıtarak bakan bir suratla karşılaştım. "Ne?" dedim aksi bir tonda.

"Bedir ile mi konuştun?" dedi aynı yüz ifadesiyle.

"Evet. Nereden anladın?" Ablamdan da hiçbir şey kaçmazdı.

"Yüzündeki ifadeden." İşaret parmağıyla yüzümü hayali bir daire içine aldı. "Bu gülümseme her şeyi anlatıyor."

Gülümseyip arkasındaki duvara yaslandı. "Çünkü bu ifadenin aynısı Erdem ile sevgili olduğumuz zamanlarda bende de vardı."

×××

Bölüm nasıldı?

İrem ablamız bir şeylerin farkına varıyor galiba. 😂😂

Hikayenin kapağı hoşunuza gidiyor mu?

Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛

Seviliyorsunuz!💜

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro