18. Bölüm: İlk Hisler
Bölüm medyası: Bedir ve Feyza♥♥
Bölüm şarkısı: Kenan Doğulu- Rüzgar ♥
×××
Feyza Çelik
"Kötüsün! Sen de benim gibi kötüsün Feyza!"
Çığlık atarak uyandığımda her şeyin bir rüya olduğunu anlamıştım. O kadar gerçekçiydi ki.
Yüzümde bir el hissettim. "Feyza, sakin ol. Buradayım, iyisin." diye fısıldıyordu. Nefes nefeseydim.
Aniden oturduğum yerde dikleştiğim için gözümün önüne gelen saçlarımı geri itiyordu aynı el. Önce nerede olduğumu ve bunun kim olduğunu idrak edemedim.
Karanlığın çöktüğü bir evdeydim. Bir kanepede uzanıyordum. Başımı, elin sahibine çevirdiğimde Bedir'i görünce derin bir nefes verdim. Güvendeydim.
"Bedir." diye mırıldandım ama ağrıyan boğazım sayesinde çatallı ve boğuk bir ses çıkartabilmiştim.
"Kendini zorlama. İyi misin?"
Başımı salladım. Neden yerde oturduğunu anlamak için ona baktım. Ama bir elini iki elimle hapsettiğimi gördüm. Benim yüzümdendi sanrım.
"Ben... en son evden çıkmıştım. Nasıl buraya geldim?" Konuşmak, boğazımı acıtıyordu. Yine de bana ne olduğunu anlamak için sormalıydım.
"Ben eve girerken sen evden çıkmaya çalışıyordun. Kötü olduğunu görünce seni evime getirmek zorunda kaldım. Babaannene falan da gitmek istemedin." Konuşurken yüzümü inceliyor ve durumumu ölçüyordu. O kriz anında evden çıkmadığıma sevinmiştim çünkü mahallelinin diline sakız olmam kaçınılmaz olurdu. Ancak beni o halde Bedir'in görmesini de istemezdim. Kim bilir ne haldeydim ve neler söylemiştim.
Ağrıyan başıma boşta olan elimi götürüp saç diplerimi okşadım. "Ben... özür dilerim Bedir."
"Niye özür diliyorsun?"
Başımı iki yana salladım. Gözlerim dolmuştu. "Beni o halde görmemeliydin. Benimle saçma sapan bir şey için uğraşmışsın bir de."
Ellerimin içindeki eliyle avucumu okşadı. "Saçma sapan bir şey değilsin sen. Ayrıca bunları düşünme. Saat sabahın altısına geliyor. Karnın aç mı?"
Başımı iki yana salladım. Açtım ama bir şey yemek istemiyordum.
"Akşam yemeği yemiş miydin?"
"Hayır."
"O zaman öyle olmaz. Bir şeyler yemelisin." Başını mutfağa çevirip baktı. "Ama evde de bir şey yok ki." diye mırıldandı. Sonra saçlarını karıştırdı. Hâlâ yerde oturuyordu. Tüm gece orada mıydı?
"Bu saatte açıkta fırın olması gerekiyor. Ben bir şeyler alıp geleyim." Yerden kalkıp başımda dikildi. Mecburen elini bıraktım.
Hırkasının cebinden benim telefonumu çıkardı ve bana uzattı. "Ablan aradı gece ama açmadım. Ne diyeceğimi bilemedim. Babana da babaannende olduğun mesajını attım. Merak etmesin diye."
Başımı sallayarak telefonumu aldım. Bunları yapmasına gerek bile yoktu. İlk defa yaşamıyordum bunu. Muhtemelen annem çoktan babaannemde olduğumu babama söylemiştir. Babaannem de ona gelmediğimde evde olduğumu zannetmiştir. Ben de böyle bir durumda kendimi parkta bulurdum ama ilk kez öyle olmamıştı.
"Teşekkür ederim." dedim samimiyetle. Ellerini havada savurdu. "Ben on dakikaya gelirim. Sen rahatına bak."
Kapıyı sessizce çekip çıktığında derin bir nefes alıp üzerime örtülen battaniyeye çevirdim bakışlarımı. İlk defa bir kriz anımı hatırlamak istiyordum. Bedir'in bana olan bakışları temkinli ve tereddütlüydü. Beni nasıl gördüyse korkmuş olmalıydı.
Battaniyeyi üstümden ittim ve ayaklarımı yere bastırdım. İki elimle koltuktan güç alıp ayaklandım. Ayağa kalkar kalkmaz başım dönünce bir elim başıma gitti. Bir süre geçmesini bekledikten sonra etrafa bakındım. Mutfakla birleşik bir salondu burası. Salonda iki koltuk bir sehpa ve küçük bir halı vardı. Büyük sayılacak sehpanın üstündeki yap-boz parçaları dışında evde ekstra bir şey yoktu.
Mutfağın tam karşısında bir kapı vardı ama kapalıydı. Onun başka bir oda olabileceğini düşündüm. Bedir'in odası olabilirdi. Mutfağın hemen dibindeki kapıyı açtım. Tahmin ettiğim gibi banyo ve tuvalet vardı.
Banyoya girip ellerimi yüzümü soğuk suyla yıkadım. Bir nebze kendime geldim. Başımı kaldırdığımda son zamanlarda bana yabancı olan bir yüzle karşılaştım.
Saçlarım dağınıktı ve göz altlarım mosmordu. Çok fazla ağlamış olmalıydım. Üzerimdeki kazağı biraz çekiştirdim ve boynumu ortaya çıkardım. İki üç tane kısa kısa çizik vardı.
Saçlarımı ellerimle taradım ve dağınıklığının gitmesini sağladım. Yanımda lastik yoktu, bu yüzden açık bıraktım.
İçeri döndüm ve kalktığım yere oturdum. Bacaklarımı kendime çekip üstümü tekrar örttüm.
Beş on dakika sonra kapıdan gelen anahtar sesiyle başım oraya döndü. Bedir elinde iki poşetle içeri girdi.
Kapıyı kapattı. Beni görünce gülümseyip ellerindeki poşetleri kaldırdı. "Sana sımsıcak simit aldım. Yeni çıktılar."
Ben de hafifçe gülümsedim. "Teşekkür ederim."
Poşetleri mutfak tezgahına bıraktı. Sehpanın üstü dolu olduğu için mutfakta yiyebilirdik. Bu yüzden ayaklanıp yanına gittim. Bedir poşetleri açarken yüksek bar taburesine oturdum. Diğer poşeti önüme alıp baktım. Eczane poşetiydi.
"Yemekten sonra içersin diye ağrı kesici de aldım."
Bedir'e minnetle baktım. Nasıl bu kadar düşünceli olabiliyordu?
Tam ağzımı açacaktım ki sözümü kesti. "Teşekküre gerek yok Feyza. Abartıyorsun her şeyi."
Abartmadığımı ikimiz de biliyorduk. Bu devirde kimse kimseye kolay kolay el bile uzatmazken onun yaptıkları çok fazlaydı.
Simitleri çıkarttı. Poşetin içinden birkaç tane üçgen krem peynir ve zeytin de çıktı. Bu üçlüye bayılırdım.
Çekmeceden iki tane çatal getirip yanımdaki ikinci ve son yüksek tabureye oturdu. "Çay demleseydin... ama evde çay yok. İçmediğim için." Kendi kendini aydınlattıktan sonra yüzünü buruşturdu.
Bir tane simidi alıp yarısını kırdım ve ona uzattım. "Çaya gerek yok. Bunlar yeter. Al."
Elimdeki simidi aldıktan sonra yemeye başladık. Simidin ucuna çatalımla krem peynir sürerken salondaki sehpayı işaret ettim. "Puzzle yapmayı sevdiğini hiç söylememiştin."
Gözü bir an oraya kaydı. "Bilmem, hiç konusu geçmedi. Geceleri canım sıkıldıkça yapıyorum, iyi geliyor."
"Baya büyükmüş. Kaç parça?"
"Bin beş yüz parça."
"Ooo, baya fazla. Benim hiç kafam basmaz böyle şeylere. Bir kere ablamla birbirimizi gaza getirip beş yüz parçalık almıştık. Ablam bitirdi hepsini. Sıkılıyorum ben yaparken."
Gülümsedi. "Bence eğlenceli. Kafa çalıştırıyor."
"Heh, işte bende kafa falan yok ya. Ondan herhalde."
Kıkırdadı. "Kendine haksızlık ediyorsun."
Küçük çaplı kahvaltımızı bitirdikten sonra Bedir iki bardağa su koyup tekrar yanıma oturdu. Birini kendi önüne bıraktıktan sonra diğerini benim önüme bıraktı.
Eczane poşetinden hap kutusunu da çıkarıp önüme koydu. "Hafif bir ağrı kesici aldım, dokunmasın diye."
"Bende de var bu haptan, merak etme dokunmaz. Hapları sevmesem de arada kullanıyorum işte." dedikten sonra bir tane içtim.
Birlikte çöpleri kaldırdık. Çıkan iki üç parça bulaşığı da beraber yıkadık.
"Bugün işe gelemeyecek gibiysen ben Sevtap Hanım'a haber veririm. Sen dinlen istersen. Akşam aramayı düşündüm ama ne dersin bilemediğim için vazgeçtim."
Başımı iki yana salladım. "Sayende daha iyiyim. İşe gelip kafamı dağıtmış olurum. Evde kalırsam daha kötü olurum."
"Peki."
Gece yattığım koltuğa geri oturdum. Bedir de yanıma oturdu.
Sormak istediğinin farkındaydım ama kendini sıkıyordu. Dirseğimi koltuğun sırtına yaslayıp Bedir'e döndüm. "Merak ediyorsun, sor."
"Merak ediyorum, evet. Ama sormak istemiyorum. Sen anlatırsan dinlerim."
Bakışları ayaklarıma kaydı. "Bir saniye." dedikten sonra ayaklandı. Kapalı olan kapıya girdikten bir dakika sonra çıktı. Elinde katlanmış bir çorap vardı. Bana uzattı. "Ayakların üşüyecek. Yeni yıkandı, yıkandıktan sonra hiç giymedim."
Ailem dışında birinden ilk defa bu kadar ilgi görüyordum. O yüzden afallamıştım. Elinden aldım ve giydim. Büyük gelmişti ama bunu umursamadan eşofmanımın üstünden dizimin altına kadar çektim.
"İyi geldi. Teşekkürler."
Başını salladı. Az önceki gibi ona döndüm. "Annem... onunla tartıştık." diyerek birden konuya girdim. Bedir de beklemiyor olmalı ki şaşırdı.
O da tüm dikkatini bana verdi.
"Aslında pek tartışma gibi değildi. Daha çok o konuştu." Derin bir nefes aldım. "Daha önceden de anlamışsındır, babaannemden falan. Annem, zenginliğe aşık bir kadın. Aradığı zenginliği babamda bulamadığı için, bizim bulmamızı istiyor. Ablamı da evlenmeden önce çok zorlamıştı. Erdem abiyle evlendiği için ablamla da konuşmuyor hatta."
"Feyza..."
"Anlatmak istiyorum Bedir."
"Peki."
"Ablamda istediği olmadığı için bana sardı şimdi de. Arda'ya kafayı takmış. Ne kadar zengin olduğunu bildiği için onunla olmamı istiyor."
Bedir'in yüzünde anlık olarak bir şaşkınlık gördüm.
"Dün. Arda, benden hoşlandığını söyledi. Eve geldiğimde de onunla alakalı bir mesaj atmış ve annem bunu gördü. Arda'yla aramda bir şey olamayacağını ona çoğu kez söylemiştim ama mesajı görünce aramızda bir şey olduğunu zannetti. Benimle gurur duyuyormuş, zengin birini tavladığım için falan."
O anlar tekrar aklıma gelince ellerim titremeye başlamıştı. Ellerimi kenetledim.
"Ama ben, birinin zenginliği için onu tavlamaya çalışacak biri değilim ki. Sonra da... işte nasıl olduğunu anlamadan bir kriz geçirdim. Daha önce de oldu böyle ufak çaplı krizler. Ama hepsinde kendi kendime bununla baş etmeye çalışmıştım."
Başımı ellerimden kaldırıp Bedir'e baktım. "Bu yüzden sana teşekkür ederim." Kanepede dizlerimin üstünde doğrulup kollarımı Bedir'in boynuna sardım. Sıkıca sarıldım. Afalladığı için epey sonra bir elini belime koyabilmişti. Belimden tutup kendine çektiği için biraz daha sarılmış bulundum.
Daha sonra hafifçe geri çekildim. "İyi ki varsın Bedir."
Dudaklarımı yanağına bastırdıktan sonra kanepeden kalktım. "Ben gidip hazırlanayım, işe geç kalmayalım."
Kapıya doğru yürüyeceğim sırada aklıma telefonum gelince geri döndüm ve telefonumu aldım. Bedir hala bıraktığım gibi duruyordu.
Hızlıca kapıya yöneldim ve çıktım. Ayağımda sadece çoraplarla merdivenlerden indim. Eve inemezdim. Bu yüzden doğalgaz borusunun arkasına her ihtimale karşı koyduğum babaannemin evinin anahtarlarını alıp içeri girdim.
Kapıya sırtımı yasladıktan sonra bir elini kalbime koydum. Hızlıydı. "Olamaz." diye mırıldandım.
×××
Gece mesai bittikten sonra Bedir ile birlikte eve geldik. İşler erken bittiği için bir saat erken çıkmıştık işten. Bu, son mesaimizdi. Tüm depoyu bitirip yerleştirmiştik. Eve girer girmez annemin yüzüne bakmadan odama attım kendimi.
Bedir'in evinde uyandığım günün üstünden üç gün geçmişti. O gün tahmin ettiğim gibi babamdan ya da babaannemden evde olmadığım için tepki almamıştım. Çünkü annem ikisine de farklı şeyler söyleyip ikna etmişti ikisini de.
O günden beri annemle konuşmuyordum. Bana nerede kaldığımı bile sormamıştı. Biliyor muydu ya da umursamıyor muydu bilmiyordum ama umurumda değildi.
Babamın eve gelmesine yarım saat vardı neredeyse. Onun da işi uzamıştı bu gece. Odamda takılırken telefonum çaldı. Ekrana baktım. Ablamdı.
Gülümseyerek açtım telefonu. "Alo? Ablaların en güzeli?"
Kahkahasını işittim. "Evet, benim?"
"Hangi dağda kurt öldü de teşrif ettiniz İrem Hanım?" diye takıldım. Yoksa daha dün konuşmuştuk. İçine mi doğuyordu bilmem ama o günden sonra her konuştuğumuzda ısrarla iyi olup olmadığımı soruyordu.
"Nanköre bak sen, ben her gün arıyorum. Asıl sen aramıyorsun beni."
"Şaka yaptım tabii ki ablacığım."
"Beni hiç aramamın hesabını sonra soracağım sana. Neyse. Yarın akşam bize geliyorsun. Onu haber vermek için aradım. Hazal'ı, Güney'i falan da almak istersen kap kollarından getir."
"Hayırdır?" dedim anlayamayarak. Birkaç saniye sustuktan sonra ofladı. "Unutmuş olamazsın Feyza! Değil mi?"
"Ha." dedim bir elimi alnıma vurarak. "Şimdi hatırladım." Son zamanlarda kafam dolu olduğu için unutmam normaldi.
"Feyza. Her sene bu gün için gün sayarsın sen. İyi olduğuna emin misin?"
"İyiyim abla." dedim mutlu çıkarmaya çalıştığım sesimle. "Bu aralar geceleri falan mesaiye kaldım, biliyorsun. Yorgunluk, iş falan derken bir anlığına silinmiş aklımdan. Yoksa, tabii ki unutmam mümkün değil!"
"Peki." dedi isteksizce. "İnanmadım, sadece şimdilik konuyu kapatıyorum. Tüm hazırlığı ben hallediyorum. Sen sadece güzelce giyin ve gel. Bir de arkadaşlarını falan getir işte."
"Tamam, merak etme. O kadarını yapabilirim sanırım." dedim gülerek.
Biraz daha muhabbetten sonra kapattım telefonu. Yatakta uzandım.
Yarın 22 oluyordum. Ablam evlenmeden önce hep birlikte bizim evde kutlardık. Evlendiğinden beri o bizi evine çağırıyor, orada kutluyorduk. Yani alt tarafı geçen sene ablamlarda kutlamıştık. Bir de bu sene olacaktı.
Kapının kapanma sesini duyunca odamdan çıktım. Babam ceketini asıyordu. Arkasını döndükten sonra beni görüp gülümsedi. "Hoş geldin baba." dedim ve benim için açtığı kollarının arasına girdim.
Kollarını bana sarıp saçlarımı okşadı. "Hoş buldum benim güzel kızım."
İşte tüm dertler, sıkıntılar buraya kadardı.
Kollarının arasında biraz geri çekilip yüzüne baktım. "Yoruldun mu? Geç geldin bugün."
"Babaların yorulduğunu nerde gördün sen?" diye sordu şen sesiyle. Yine de yorgun geliyordu sesi. Yaşlanmıştı ama hala çalışmaya devam ediyordu.
"Haklısın. Babalar yorulmaz. Ama iyice yaşlandın. Artık emekliyi düşünsen mi?"
Bir yanağımı sıkıp diğer yanağımı öptü. "Hayırlısıyla seni de gelin edeyim, ondan sonra dede olup torun bakacağım zaten. İsteseniz de çalışmam."
Alayla güldüm. "Desene bir elli yıl daha çalışacaksın?" Saçlarımı karıştırdıktan sonra üzerini değiştirmeye gitti.
Annemle zaten evlenme mevzularını yeterince konuştuğumuz için babamla pek konuşmazdık. Sadece arada az önceki gibi evlenmem konusunda imalar yapardı. Ama bu beni yarın evlendireceği anlamına gelmiyordu. Annemin aksine babam bana bu konuda saygı duyuyordu. İstemediğim biriyle evlenmeme de ne olursa olsun izin vermeyeceğini biliyordum.
Babam odasından çıkınca birlikte oturma odasına geçtik. "Aç mısın?" diye sordum.
"Yok kızım, yedik arkadaşlarla. Sağ ol."
"Annem uyumuş mu?" Çünkü etrafta gözükmüyordu.
"Uyumuş."
Açtığı televizyondan başını döndürüp bana baktı. "Bugün de mesaiye kalmıştınız değil mi?"
Başımı salladım. "Evet, bitirdik işleri. Hatta bir saat daha erken çıktık bugün. Bu sondu. Rahatlayabilirsin."
"Bedir ile birlikte geldiğin için içim rahattı zaten. Delikanlı çocuk." Takdir eder bir edayla başını salladı. "Anneme de sevdirmiş kendini. Ne zaman yanına çıksam illa ki konusunu açar."
"Evet, babaannem seviyor. O da babaannemi çok seviyor ama. Birbirlerine toz konduramıyorlar. Babaannem özellikle Bedir yalnız yaşadığı için sürekli yemek gönderip duruyor. Bir de zayıf görünce, hepten biliyorsun."
"Erkeksen ve yemek yapamıyorsan yalnız yaşamak zor tabii. Sana söylemiştir belki, hayatında kimse yok muymuş? Nereye kadar böyle yalnız yaşayabilir ki?"
Hayatında biri var mıdır sahiden? Yoktu ki. Olsa söylerdi herhalde. Ama tabii şu an olmaması, hiç olmayacağı anlamına gelmezdi.
"Bilmem. Bana bir şey söylemedi. Hayatında biri yok sanırım."
"Hayırlısı olsun. Onun da kısmeti illaki vardır bir yerlerde."
"Hıhım. Öyle." diye mırıldandım.
Hayır Feyza. Burada seni rahatsız edecek bir durum yok. Buna sinirlenemezsin.
"Telefonun çalıyor Feyza."
Babamın uyarısıyla cebimdeki telefonu çıkartıp baktım. Bedir arıyor...
Babamla yan yana oturduğumuz için o da görmüştü ve bu saatten sonra odadan çıkıp konuşursam yanlış anlayabilirdi.
Telefonu açtım. "Efendim, Bedir?"
"Merhaba Feyza. Rahatsız ediyor muyum?"
"Yok hayır, biz de babamla televizyon izliyorduk."
"Ya, beni Mediha teyze yanına çağırdı da. Şimdi de seni aramamı istedi. Yukarı gelebilir misin?"
"Tabii gelirim." dedikten sonra babama döndüm. Kaşlarını kaldırmış, anlamaya çalışıyordu. "Ama babaannem niye çağırıyor ki beni? Bir şey mi oldu?"
Bedir'den bir cevap beklerken babaannemden geldi. Elinden telefonu almış olmalıydı. "Feyza, kuzum. Kaç gündür meyve partisi yapamıyoruz seninle. Çürüdüler iyice hepsi. Hadi çabuk gel. Babana da söyle, o da gelsin."
Güldüm. "Tamam babaannem, söylerim de gelir mi bilmem."
"Tamam kuzum." dedikten sonra telefon suratıma kapandı.
"Ne olmuş?"
Babama döndüm. "Babaannem, meyve partisine çağırıyor. Sen de gelecekmişsin."
Ellerini yukarı kaldırdı. "Çok yorgunum, yatacağım. Beni es geçin."
"Tamam o zaman ben çıkıyorum."
Yanağımdan makas alıp kalktı. "Tamam ama annemi üzme. Ne veriyorsa ağzına uslu uslu ye."
"Peki." dedim gülerek.
Babam uyumaya gidince ben de yukarı çıktım. Kapıyı evin kızı modunda Bedir açtı. Geri çekilip geçmem için yol verdi. "Evin kızı gibi olmuşsun. Belinde önlüğün eksik." dedim gülerek.
"Geç dalganı." dedi o da gülerek.
İçeri girip babaannemi öptükten sonra yanına oturdum. "Hayırdır sultanım, gecenin on bir buçuğunda bu acil durum toplantısını neye borçluyuz?" dedim.
"Meyve yiyeceksiniz." dedi. Babaannem de böyleydi işte. Bir şeye taktığında olana kadar bırakmıyordu.
"Bu saatte mi?"
"İtirazın mı var?"
"Yok yok babaannem, niye olsun?"
Babaannem sehpaya uzanıp hazırladığı tabağı aldı ve elma soymaya başladı. Bana iki tane uzattığında karşı kanepede oturan Bedir'e seslendim. "Pişşt, yakala!"
Aniden attığım için elinden kayıp yanına düştü. Suçsuzum manasında ellerimi kaldırdım. "Seni uyarmıştım."
"Attıktan sonra." diye homurdandı ve yanından elmayı alıp ısırdı.
"Geçen babaannemin aldığı portakal ve mandalinaları bitirdin değil mi?"
"Bitirdim. Canım çıktı soyarken." dedikten sonra babaanneme döndü. "Mediha teyzem ya, portakal soymanın kolay bir yolu yok mu? Bitirene kadar her yer portakal suyu oldu."
Huysuzca portakalı şikayet etmesine güldüm. "O biraz uzmanlık ister, komşu." dedim hava attığım bariz olan sesimle. Babaannemin ağzıma tıkıştırdığı portakalla tıkanınca karizma biraz gitti ama olsun. Bedir yabancı değil.
"Bedir, oğlum?" dedi babaannem sorar gibi bir sesle.
"Efendim Mediha teyze?"
"Senin kız arkadaşın var mı?"
"Var." Aniden başımı kaldırıp Bedir'e baktım. "Ne demek var? Kim?"
Bedir bana şaşkınlıkla baktı. "Sen?" Ben de aynı şaşkınlıkla ona bakarken devam etti. "Selin ile çok muhabbetim olmasa da o da sayılır."
"Haa." diye bir nida koyuverdim. "Öyle diyorsun."
Babaannem anlamadığım bir ifadeyle bana baktıktan sonra Bedir'e döndü. "Öyle değil oğlum. Sevdalığın manasında. Sevgili mi diyorsunuz siz şimdilerde?"
Bedir'in kaşları aydınlanmayla havalandı. "Haa. O manada kız arkadaşım yok."
"Hiç gönül verdiğin falan da mı yok oğlum?"
"Allah aşkına babaanne." diyerek araya girdim. "Yok dedi ya işte."
"Sus kız." diyerek bana baktıktan sonra Bedir'e döndü. "Var mı?"
Bedir'in yutkunduğunu görünce kaşlarımı çatıp vereceği cevabı bekledim. "Yok, Mediha teyze. Neden soruyorsun?"
Derin bir nefes verdim. Niyeyse rahatlamıştım.
"Oğlum, kaç yaşına gelmişsin. Artık senin de bir yuva kurma zamanın gelmedi mi?"
"Yani, evlenmeyi düşünmüyorum. Böyle idare ediyorum."
"Ne zamana kadar idare edebilirsin ki?"
"Babaanne, Bedir'e talip mi buldun? Ne bu ısrar?" dedim dayanamayarak. Konu haddinden fazla uzamıştı bence.
"Evet, buldum."
Bir ayağımı altıma alıp tamamen babaanneme döndüm. "Ne demek buldun? Kim?"
Beni takmadan Bedir'e döndü. "Perihan'ı biliyor musun?"
"Hayır?"
"Nereden bilsin babaanne?"
"İki sokak arkamızda oturuyor. Onun-"
"Bedir!" diyerek ayaklandım. " Nasıl unuttuk!"
"Neyi?" dedi. Kafası karışmış görünüyordu.
"Şeyi ya. Hani Sevtap Hanım'ın istediği dosya. Sen bana verecektin." diye salladım bol keseden.
O da anlamış gibi başını salladı. "Evet, doğru ya. Unutmuşum. Hemen getireyim?"
"Evet evet, sen git getir. Babaanne benim de uykum geldi. Bedir'den dosyayı alır almaz eve gider uyurum. Hadi görüşürüz."
Bedir ile birlikte ayaklanıp evden çıkarken babaannemin sesi geliyordu. "Feyza, Bedir! Meyveler bitmedi!"
"Saat on iki oldu babaanne! Ne meyvesi. Hadi sen de yat uyu." dedim kapıdan.
Kapıyı çekip çıktığımızda Bedir'e dönüp gülümsedim. "Babaannem sever böyle çöpçatanlık yapmayı. Kusura bakma sen."
"Önemli değil." dedikten sonra güldü. "Sayende ucuz atlattım o zaman?"
"Bence de." Bir elimle aşağı giden merdivenleri işaret ettim. "O zaman ben gidiyorum. İyi geceler sana."
"Feyza."
Arkamı dönecekken bana seslenmesiyle durdum. "Efendim?"
Bir elini cebine atıp telefonunu açtıktan sonra başını kaldırdı. "Ben... yarın gideceğim."
Kaşlarım çatıldı. "Nereye?"
"Bursa'ya, abimi ziyarete."
"Aaa, ne güzel. Otobüsle mi gideceksin?"
"Vapurla karşıya geçeceğim. Oradan da trenle merkeze giderim herhalde."
"Güzelmiş. Kaç gün kalacaksın? Pazartesi işe yetişecek misin?"
Omuz silkti. "Kalmam belki."
"Niye ki?" dedikten sonra dudaklarımı birbirine bastırdım. "Yani, tabii sen bilirsin." Telefonuma baktım. Gece on ikiye gelmek üzereydi. "İyi yolculuklar o zaman sana. Abine selam söyle." Güldü. "Tabii abin nereden tanıyacak beni ama... Ne bileyim, öyle derler ya. Neyse. Boş konuşmaya başladım. Gitsem iyi olacak."
"Dur." Bir eliyle yukarısını gösterdi. "Bir iki dakika bekler misin?"
Başımı salladım. "Beklerim de?"
Gülümseyerek başını iki yana salladı. Bir gözü telefonundayken konuştu. "Geleceğim, sadece bir iki dakikaya."
"Peki." dedim.
Arkasını dönerek hızlıca merdivenleri çıktı. İki dakika geçmesine rağmen gelmedi. Saatime baktım. 23:58. Ayağımla yerde ritim tuttum. Ne zaman gelecekti?
Seslenip herkesi uyandırmak istemediğim için yavaşça merdivenleri çıktım. Kapının önüne geldim. Çok az aralıktı.
"Bedir." dedim hafifçe kapıyı iterek. "İki dakika dedin, geçti."
Kapıyı tamamen açtıktan sonra kapının ardında dikildiğini gördüm. "Neden burada bekliyorsun?" dedim. Elindeki poşeti arkasına sakladı. "Sana aşağıda bekle demiştim."
"Ama gelmedin." diyerek omuz silktim. "Ben de gelip baktım. Eee, neyi bekliyoruz şimdi?"
Elinde yine bu akşam elinden düşürmediği telefonu vardı ve ona baktı tekrar. Biriyle mi konuşuyordu ya da mesaj mı bekliyordu?
"Dur, saniyeler kaldı." dedi.
"Anlamıyorum." dedim oflayarak. Hala telefona baktığını görünce sinirlendim. "Boş boş duruyoruz, ben gidiyorum." dedim ve arkamı döndüm.
Kapıdan çıkamadan kolumdan tutuldum. "Dur."
Arkamı döndüm. Bedir, az önce arkasına sakladığı beyaz renkli poşeti kaldırıp bana uzattı. "Bu senin."
"Bu ne?" dedim. Elim istemsizce poşete uzandı. Açacakken elini ellerimin üzerine kapatıp durdurdu. Başımı kaldırıp ona baktım.
Gülümsedi. "İyi ki doğdun Feyza." Kısa bir duraklamanın ardından devam etti. "İyi ki varsın."
Ben afallamış ve şaşkın bakışlarla ona bakarken nasıl görünüyorum bilmiyorum ama ağzından ufak bir gülüş kaçtı. "Nasıl?" diye mırıldandım. "Sen... nereden öğrendin?"
Omuz silkti. "Öğrendim işte. Hediyeni aşağıda açarsın."
"Olmaz öyle. Şimdi açmak istiyorum." dedim mızıkçılık yaparak. Şaşkınlıktan ve heyecandan kalbim küt küt atıyordu. Bayılmazdım umarım.
Ellerini geri çekti. Bu izin verdiği anlamına geliyordu sanırım. Titreyen ellerimi zapt etmeye çalışarak poşeti açtım. İçinden çıkan şeyle gülümsemem büyüdü.
Ama bu çok tatlı, tavşanlı bir panduftu. Üstelik yumuşacıktı.
"Ya, bu çok güzel. Yumuş yumuş hem." dedim ve parmaklarımı üzerinde hareket ettirdim.
"Mediha teyze sana zorla terlik giydiriyor evde. Terlik giymeyi pek sevmiyorsun anladığım kadarıyla. Ama böyle bir şey alırsam seversin diye düşündüm."
"Evet, artık hiç ayağımdan çıkarmam."
Pandufu tekrar poşete koyduktan sonra Bedir'e döndüm. Beğenmemden mutlu olmuştu.
Ayak ucumda yükselip boynuna sarıldım. Bunu beklemediği aşikardı. "Çok teşekkür ederim." Ellerini çekinerek sırtıma koydu. "Önemli bir şey değil."
"Sen de iyi ki varsın." dedim gözlerimi kapatıp. Başım hafifçe omzuna yaslanmıştı. "Beni çok mutlu ettin."
Derin bir nefes aldı. "Sen de." dedi mırıldanarak. "Sen de beni çok mutlu ettin."
Uzun sayılabilecek bir sarılmadan sonra ellerimi çözdüm. Bir soğukluk sarmıştı etrafımı. Teras kapısından soğuk geliyordu, ondan olmalıydı.
"İyi geceler." dedim ve uzanıp yanağından öptüm. Şaşkın bakışları bu sefer çoğaldı.
Karşılık vermesini beklemeden evden çıkıp hızlıca merdivenleri indim. Titreyen ellerimle kapı deliğini zorlukla buldum. İçeri girer girmez kendimi odama attım. Odamın kapısına yaslanırken elimdeki poşete sarıldım.
Bir elim kalbime giderken geçen onu öptüğümdeki gibi hızlı attığını fark ettim.
Bu, onu ikinci öpüşümdü ve ikisinde de kalbim delirmiş gibiydi.
Cebimdeki telefon çalmaya başlayınca yutkunup nefeslerimi düzenlemeye çalıştım.
Telefonu çıkarıp ekrana baktığımda ablamın aradığını gördüm. Doğum günümü kutlamak için arıyordu. Her zaman doğum günümü kutlayan ilk kişi o olurdu.
Ekrana bakmayı sürdürürken mırıldandım. "Üzgünüm abla, ilk kez geç kaldın."
×××
Bölüm nasıldı???
Bedir'in pofuduk hediyesi?
Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛
Seviliyorsunuz!💜
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro