Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

17. Bölüm: Kriz

Bölüm şarkısı: Kendimden Hallice: Sakince Yoruldum

Kendi kendime bölüm gününü Cuma akşamı saat 22.00 olarak değiştirdim. Yorumlarda buluşalım. Keyifli okumalar.❤

×××

"Bana, bize bir şans verir misin?"

Gözlerimin içine bakarak benden bir cevap bekleyen Arda Bey'e baktım. Bana böyle hisler beslediğinden haberim yoktu ama yine de hissediyor gibiydim. Sürekli annesini bahane ederek benimle konuşmaları o zamanlar mantıksız gelse de şimdi anlam kazanmıştı.

Ellerimi hızla geri çektim. Bu sefer engellemedi. Kucağımın üstünde birleştirdim. Hayatımda ilk defa biri benimle bu şekilde konuşuyor değildi ama yine de bu daha farklıydı.

"Bakın Arda Bey."

"Ama hala Bey diyorsun. Şu an sana hislerimi açtım ve hala mı?"

"Peki... Arda. Ben, anlıyorum sizi, yani seni. Ama üzgünüm. Sana karşı aynı hisleri beslemiyorum."

"Hemen olmaz ki zaten. Beni hemen sev demiyorum. Bize bir şans ver, beni sevmeyi dene."

Başka biri olsa belki daha düşünerek konuşabilirdim ama zihnimde annemin sözleri yankılanmaya başlamıştı.

Gidip patronunun oğlunu kafalamışsın resmen!

"Ben seni hep patronumun oğlu gibi gördüm ve hala da öyle görüyorum Arda. Aramızda başka bir ilişki olamaz."

"Başka biri mi var?"

Kaşlarımı çattım. "Hayır, bununla alakası yok."

"O zaman neden?"

"Çünkü bir ilişki istemiyorum. Hayatımda birinin olmasını istemiyorum." Derin bir nefes almaya çalıştım ancak başarılı olamamıştım. Kesik kesik aldığım nefesler sonucunda sertçe yutkundum. "Bana açık olduğun için sana teşekkür ederim. Ama üzgünüm."

Yan sandalyeye bıraktığım çantamı ve hırkamı aldıktan sonra ayağa kalktım. "İyi akşamlar."

Arkamı dönerek hızlı adımlarla kafeden çıktım. Adımlarımı hızlandırırken arkamdan sesini duydum. "Feyza!"

Çok geçmeden de durduruldum. "Feyza."

Kolumu elinden kurtardım. "Efendim?"

"Bu yüzden aramız açılmayacak değil mi?"

Bizim bir aramız vardı da benim mi haberim yoktu?

"Zaten bizim bir samimiyetimiz yoktu. Başım ağrıyor. Eve gitmek istiyorum. Söyleyeceğimi de söyledim zaten." dedim yorgunca konuşarak. Gerçekten iki dakikada yorulmuştum.

Ellerini havaya kaldırdı. "Peki, anlıyorum seni. En azından eve bıraksam? Yüzün de kötü gözüküyor. En azından bunu yapayım?"

Onu bir bakıma reddettiğim için kötü hissediyordum. Yapabileceğim bir şey yoktu ama. Buradan bir durağa yürüyüp otobüs beklemeye de mecalim kalmamıştı. Bu yüzden kabul ettim.

Gösterdiği yere ilerleyip arabasını açtı ve bindik. Hiçbir şey konuşmadan bir süre gittik. Mahalleye yaklaşınca Arda'ya döndüm. "Burada inebilirim. Teşekkürler."

Ağzını araladı. İtiraz edecek gibi olsa da yenilgiyle omuzları düştü ve başını salladı. "Peki Feyza."

Arabayı sağa çektiğinde teşekkür ederek arabadan indim.

Evin önüne geldikten sonra anahtar arayacak halim olmadığı için zile bastım. Açılan kapıdan sonra içeri girdim.

Merdivenleri çıktım. Kapıda annem vardı ve ağzı kulaklarındaydı. Şu an nedenini merak edemeyecek kadar yorgun hissediyordum. Kafa yorgunluğu.

"Hoş geldin kızım." dedi.

Başımı salladım. "Hoş buldum."

Direkt odama yöneldim. Ağrıyan başımı geçirmek için kısa bir duş aldım. Daha sonra eşofman takımlarımı giydim. Genelde duş iyi gelirdi ama bu sefer öyle de geçmemişti. Çok zayıf bir bünyem olmadığı için sürekli hasta olan biri değildim ama ruhsal olarak çöküşte olduğumda fiziksel olarak da hasta olmam kaçınılmaz olurdu.

Duştan sonra saçımın nemini havluyla aldım. Telefonumdan saate bakıp mutfağa gittim. "Yemek var mı anne? Başım ağrıyor, yedikten sonra hap içerim." dedim mutfak masasında oturan anneme hap içmekten hoşlanmasam da. Yanındaki sandalyeye oturup telefonumu masaya koydum.

"Tamam kızım, baban gelsin. Yeriz yemek." dedikten sonra sandalyesini yanıma daha çok yanaştırdı. Hevesli gözlerle bana bakıyordu ama hevesini anlayamamıştım.

Ona kaşlarımı çatıp ayağa kalktım ve bir bardak su doldurup içtim. Su, çok soğuk olmamasına rağmen içim nasıl yanmışsa buz gibi bir esinti bırakarak geçmişti boğazımdan.

Bardağı yıkayarak süzülmesi için bulaşıklığa bırakıp arkamı döndüm. Ancak annemin elinde telefonumu görünce şaşkınlıkla yanına gidip elinden aldım. "Ne yapıyorsun anne?"

Bilmiş bir edayla kollarını göğsünde birleştirdi ve geriye yaslandı. "Sen... gerçekten benim kızımsın."

"Ne diyorsun?"

Telefonumu açtım. Önüme çıkan ekranla kaşlarım olabildiğince çatıldı. Arda bir dakika önce mesaj atmıştı.

Arda Bey: Üstüne gelmemek için sustum ama yine de düşünmeni istiyorum Feyza. Ben seni gerçekten çok seviyorum. Annemi aramıza katmadan lütfen biraz daha düşün ve öyle karar ver. Ne zaman istersen beni arayabilirsin.

Arda Bey: İyi geceler.

Titrek bir nefes alıp anneme döndüm. "Sen ne hakla benim telefonumu kurcalıyorsun?"

"Ben senin annenim."

"Annem olduğun sadece böyle durumlarda mı aklına geliyor?"

Gülümsemesi büyüdü. "Sen eve gelmeden önce haberin geldi. Raziye aradı ve seni ultra lüks bir Jeep'in içinden inerken gördüğünü söyledi. Arda olduğuna emindim ama bu mesajla daha da emin oldum."

Gülerek başını iki yana salladı. "Sen, benim kızımsın Feyza, benim. Benim gibisin. Sen de lükse aşıksın, paraya pula aşıksın. İçin giderek o arabaya binmediğine inandıramazsın beni."

O an aklıma az önce bindiğim büyük Jeep ve daha önce bindiğim spor Lamborghini geldi. Gerçekten ikisi de büyüleyici arabalardı. İçim titremiş miydi binerken?

"Senin de gözlerini boyadı bu lüks, kabul et. Hatta ne kadar boyadıysa, Arda'yı kendine aşık bile etmeyi başarmışsın. Seninle gurur duyuyorum."

Duyduklarımla nefeslerim hızlandı ve kalbimin atışı duyduğumu sandım. Hayır.

"Sen, ablan gibi değilsin. Sen, güçlüsün. Arda'yı kendine aşık etmeyi başardın ve şimdi de onun gücünü istiyorsun."

Elimdeki telefonu kırmak pahasına sıktım. Neden ağzımı açıp da bir laf söyleyemiyordum?

Ayağa kalkıp yanıma geldi ve bana sarıldı. Ellerim iki yanımda sabitle dururken sırtımı sıvazladı. "Sen çok güzel bir kızsın, zeki bir kızsın, benim kızımsın. Bu yüzden kendinin de gecekondularla çürümesine izin vermeyeceksin. Benim kızımsın ama benim gibi olmayacaksın."

Yutkundum. Deli gibi ağlamak istiyordum ama ağlayamıyordum.

Annemin kollarından bir çırpıda kurtuldum. Bir adım geri gittim, ve bir adım daha.

"Hayır." dedim sonunda sesimi bulabildiğimde. "Hayır, ben senin kızın değilim. Senin gibi zenginliğin gözümü boyamasına izin vermeyeceğim."

Ellerim titremeye başladığında boşta olan bir elim istemsizce saçlarıma gitti ve düşüncelerimi kafamdan silmek için çekiştirdim. Acıyordu ama umurumda değildi.

Silmem lazımdı aklımdakileri.

Arda'nın arabaları...

Saçımı biraz daha çektim ve ayaklarım beni taşıyamadığında yere çöktüm.

Lüks araçlarla donatılmış galerisi...

Ağlasam geçecekti sanki ama olmuyordu.

Lüks ve güvenliklerle çepeçevre koruma altına alınmış evi...

"Sen, annenin yapamadığını yapıp çok zengin olacaksın kızım."

"Hayır!" diye bağırdım. Boğazım yırtıldı sanki, o kadar acıdı canım.

O arabalardan etkilendin, için gitti.

"Ben senin gibi değilim." dedim fısıltıyla. "Etkilenmedim!"

Bir elimdeki telefonu sıkmaya devam ediyordum.

Lüks, lüks, zenginlik..!

"Benim gibi değilsin evet, olmayacaksın. Böyle mahalle köşelerinde çürümeyeceksin."

Derin derin nefesler aldım ama sanki hiçbiri fayda etmiyordu.

Hızla ayağa kalktım ve kapıdan çıktım. Ayağıma bir şey giyme gereği duymadan merdivenlerden inmeye çalıştım. Bir kez ayağım tökezleyince duvara tutunup düşmekten son anda kurtuldum.

İçimden tekrar ettim.

Hayır, ben senin gibi değilim. Olmayacağım.

Merdivenlerden gözüm dönmüş gibi inerken çarptığım şeyle duraksadım.

"Feyza, ne oldu? İyi misin, bu ne hal?" diyordu biri. Başımı iki yana salladım. "Ben onun gibi değilim."

Kolumdan tutulsam da ağzımdan çıkan bir itirazla kendimi kurtardım ve merdivenleri bitirdim. Dış kapıyı açacağım sırada durduruldum.

Dayanamayarak kapıya yaslandım ve önüne çöktüm. "Ben annem gibi değilim, olmayacağım. Hayır hayır, lütfen. Olmayacağım."

Galerisi, o arabalar, evi...

Bir elimle saçlarımı çekiştirmeye devam ettim. Susmalıydı kafamdaki sesler ama olmuyordu. Ağlasam geçecekti ama taş gibiydim. Tüm duygularım silinmişti sanki. Ağlamak nedir, bilmiyordum.

Saçlarımın üstündeki el yumuşak bir şekilde kavrandı ve saçlarımın üstünden çekildi. Ama susmuyordu kafamdaki sesler.

Arda'dan etkilendin, zenginliğinden etkilendin!

×××

Bedir Devran

Bankadan para gönderme işlemimi tamamladığımda rahatlamıştım. Aslında bunu yarın da yapabilirdim ama az önce Feyza ile olan yakınlaşmamız tümüyle zihnimi ele geçirmişti ve başka şeylerle ilgilenip unutmam lazımdı.

Ama nasıl unutabilirdim ki yumuşak yanağında gezen parmaklarımı?

Başını iki yana sallayıp bu düşüncelerden sıyrılmaya çalıştım.

ATM'nin önünden geçen otobüse bindikten sonra evin yolunu tuttum. Otobüste yanımda bıcır bıcır konuşan bir kız olmadığından mıdır nedir sıkıcı geçmişti. Otobüse tek binmek ne zamandır bu kadar bunaltıcı olmuştu yıllardır tek başına binen ben için?

Otobüsten indikten sonra hızlı adımlarla evime doğru ilerledim. Uzun süredir bir eve kendimi ait hissedemiyordum ama bu ev şimdi bana ait gibiydi. İçinde bulduğum huzurdan mı kaynaklanıyordu acaba?

Başımdaki bereyi çekiştirerek kulaklarımın da tamamen örtülmesini sağladım. Bu bere... Feyza'nın beresiydi. Bere takmaktan hoşlanmazdım ama bu bere güzeldi ve... rengini sevmiştim. O yüzden takıyordum.

Kapıyı anahtarımla açtıktan sonra cebime attım. Merdivenlerden bir iki adım çıkmıştım ki duyduğum gürültülüyle kaşlarımı çatıp başımı yukarı kaldırdım.

Gümbür gümbür merdivenleri inen kişiyi gördüğümde şaşkınlıkla gözlerim irileşti. "Feyza?"

Beni görmeden dağınık saçları ve kıpkırmızı olmuş yüzüyle merdivenleri ilerlemeye çalışmıştı ama bana çarptı. Düşmemesi için kolunu tuttum. "Feyza, ne oldu? İyi misin? Bu ne hal?" diyerek tekrar yüzünü inceledim. Hiç iyi görünmüyordu.

"Ben onun gibi değilim." diye mırıldanarak tutuşumdan kurtuldu ve hızlıca inip kapıya yöneldi. Bu halde bir yere gidemezdi.

Bu yüzden kapıyı açmasını engelledim. "Feyza, ne oluyor?" diye sordum endişeyle. Bu hale nasıl gelmişti?

Kapıya yaslanıp çömeldi. Beni duyduğunu zannetmiyordum. "Ben annem gibi değilim, olmayacağım. Hayır hayır, lütfen. Olmayacağım."

Saçlarına giden elleri çok sevdiğim saçlarına işkence eder gibi çekmeye başladı.

Hemen onun gibi yanına çömelip yüzüne bakmaya çalıştım ama o transa girmiş gibi başını iki yana sallıyordu.

Saçlarına yapışan ellerini zorlukla çekip avuçlarımın içine aldım daha fazla kendine zarar vermemesi için.

Kim yapmıştı bunu? Nasıl bu hale gelebilirdi?

"Feyza, bana bak. Lütfen, bana bak güzelim." dedim diğer elimi yanağına yaslayarak. Bana bakmaya zorlasam da hala başını iki yana sallayarak aynı şeyleri tekrar ediyordu. "Hayır, onun gibi değilim. Etkilenmedim."

Diğer elinde sıkıca tuttuğu telefonunu alıp hırkamın cebine attım ve diğer elini de avuçlarıma aldım. Avuç içlerini okşadım baş parmağımla.

Ilımlı ama beni duyması için yüksek bir sesle konuştum. "Feyza. Bana bakar mısın? Ne olur. Ne oldu sana?"

Başını hızlıca arkaya attı ve kafasını demir kapıya çarptırdı. Ellerimde olan ellerini tüm gücüyle sıkıyordu. Tırnaklarını batırıyordu.

Kafasını tekrar kapıya çarptığında ona daha da yaklaşıp bacaklarımın arasına aldım onu ve kapıyla temasını kesmeye çalıştım. Ellerimle onu sabit tutmaya çalışırken başına zarar vermemesi için alnımı alnına yasladım.

"Bana bak güzelim. Bak, ben Bedir. Lütfen kendine bunu yapma."

Gözlerim dolmuştu ve sesim neredeyse titriyordu. Daha bir iki saat önce bana utandığım için baskı kurup daha sonra da utançtan kızaran sevimli kız şimdi neden delirmiş gibi davranıyordu?

Avuç içlerini okşadım, alnıma yasladığım alnına sakinleşmesi için küçük öpücükler kondurdum ve sürekli ona seslenmeye çalıştım.

Bir süre sonra düzensiz ve hızlı nefes alışverişleri belli bir düzene girdi. Bu iyi bir gelişmeydi sanırım.

"Ben kötü biri değilim." diye mırıldandı.

"Değilsin." diye mırıldanıp saç bitimini öptüm.

"Ben onun gibi değilim." dedi aynı tondan.

O dediği, kimdi?

"Değilsin." dedim tekrar.

Bir elimi avucundan çektim ve sakinleşmesini fırsat bilerek yanaklarına yasladım. Biraz geri çekilerek başını kaldırdım ve bana bakmasını sağladım.

"Bana bak, ben sana zarar vermem. Ben Bedir."

Gözleri dakikalar sonra ilk defa beni buldu. "Bedir, sensin." diye mırıldandı. "Evet, güzelim." dedim başımı sallayarak.

"Bedir." diye mırıldandı ve kıpkırmızı gözleri yaşlandı. "Sensin." dedikten sonra az önce elimden çektiğim elini boynuma atarak beni kendine çekti.

Hıçkırdı ve ağlamaya başladı.

Diğer elini de serbest bıraktığımda diğer kolunu da boynuma sardı.

Yerde oturduğumuz için düşmemek adına bir elimi yere yasladım. Diğeriyle Feyza'nın yolmaya çalıştığı saçlarını okşadım. "Sakin ol." diye mırıldandım ama ağlamaktan beni duymuyordu muhtemelen.

Saç diplerini masaj yapar gibi okşadım. Ben saçlarına dokundukça kollarını bana daha sıkı sarıyor ve başını boynuma daha çok bastırıyordu.

Göz yaşları boynumu ıslatırken derin bir nefes aldım ve yeni yıkandığı belli olan saçlarından tertemiz bir koku aldım. Aynı kokusu tekrar solumak için başımı saçlarına gömdüm. Huzur, böyle mi kokardı?

Dolmak üzere olan gözlerimi kırpıştırdım ama bu daha da dolmasına sebep oldu.

Yanağıma bir damla yaş süzüldü. Uzun zamandır yaşamadığım bu hisle irkildim. Sahi, en son ne zaman ağlamıştım?

Artık kalkmamız gerekiyordu. Babası birazdan gelebilirdi ve babasına böyle yıkılmış bir şekilde gözükmek istemediğini biliyordum. Babasını çok seviyordu ve onu üzmek istemezdi. Kendisini üzmek pahasına da olsa...

Geri çekilmek istediğimde bana daha çok sarılıp gitmeme izin vermedi.

Son çare onu da benimle birlikte yerden kaldırdım. Bacaklarından ve belinden tuttuğum gibi kucağıma aldım. Ellerini boynumdan çekmese de biraz gevşetip başını göğsüme yasladı. Ağlaması iç çekişler haline dönmüştü.

Derin bir nefes aldım. Dayanamıyordum onu böyle görmeye. Kalbim göğsüme ağır geliyordu.

Merdivenleri çıktım. 1. katta duraksamadan çıkmaya devam ettim. İçimden bir ses kavganın kaynağının bu ev olduğunu söylüyordu.

2. kata geldiğimizde duraksadım. Babaannesi bu halde görürse üzülürdü ve Mediha teyzeyi üzmek hiç istemiyordum.

Yine de Feyza'ya yanaştım. "Babaannenin evine gitmek ister misin?"

"Olmaz." dedi kısılmış sesiyle.

Tek bir çare kalmıştı: benim evim.

Bir kat daha yukarı çıktım bana kedi gibi sırnaşmış olan bu kızla. Kapının önüne gelince bir dizimi duvara yaslayıp Feyza'yı oturttum. Elimi cebime atıp anahtarımı ararken Feyza anlamadığım bir şeyler mırıldandı.

Anahtarla kapıyı açtıktan sonra ayakkabılarımı çıkarıp tekrar kucağıma aldım. Zaten Feyza'nın ayakları çıplaktı. Ayağımla kapıyı kapattıktan sonra içeri girdik.

Evde olduğum zaman tüm zamanımı geçirdiğim kanepenin üstüne bıraktım Feyza'yı. Gözleri kapalıydı ama yanakları ağladığı için ıslaktı.

Başının altına bir yastık çekip daha rahat olmasını sağladım. Ayağa kalkacağım sırada bir elimi iki eliyle kavradı. "Gitme."

Derin bir nefes verdim. Omuzlarım yenilgiyle çökmüştü. "Buradayım." dedim güven vermek için. "Gitmeyeceğim."

Kanepenin ucuna doğru kaydı. Başı yastıktan düşmüştü ama umursamadı. Ellerimizi kendine çekti ve çenesinin altına yasladı.

Bir elim onda hapis olduğu için yapacak bir şeyim yoktu. Yan bir şekilde kanepeye yaslandım ve onu incelemeye başladım.

Yüzünün kızarıklığı bir nebze gitmişti ama gözlerinin altındaki kızarıklar hala yerini koruyordu. Saçları kanepenin üstüne dağılmıştı. Çok güzel ve uzun saçları vardı. Saçlarını kıvır kıvır yapmadığı sürece dümdüzdü. Nasıl bu güzel saçlarını acımasızca çekecek kadar kötü bir hale gelmişti? Düşünmekten kafayı yiyecektim.

Bu, omzumda ikinci ağlayışıydı. İlkinde de az önce olduğu gibi uyuyakalmıştı. O gün, eve girerken Feyza'nın evinden gelen bağrışmaları duymuştum. Babasının sesiydi ve yüksekti. Önce anlamamıştım ve belki yaptığım yanlış olsa da dinlemiştim. İlk aklıma gelen şey öfkesinin sahibinin Feyza olmasıydı. Ama sonra annesiyle kavga ettiğini anlayabilmiştim. Haddim miydi bilmiyordum ama annesi sadece kendini düşünen bencil biriydi. Böyle düşünmemde Mediha teyzenin bana anlattıklarının da etkisi vardı.

Söylediğine göre paraya düşkün ve savurgan biriydi. O günkü kavganın sebebi de buydu.

Annesiyle babasının bir kavgası olduğunu anladıktan sonra evime çıkmıştım. Sonuçta aile içi meseleleriydi ve karışmam abes kaçardı.

O gün de Feyza'nın terasa çıktığını duyup yanına gitmiştim. O gün de bana sarılıp ağlamıştı. Ağlarken bana yeni bir iş bulduğunu söylemişti. Hayalimin o iş olduğunu söylesem de ucundan palavraydı.

Kütüphane gibi sessiz ortamlarda çalışmayı severdim ancak hayalim değildi. Benim hayallerim olmazdı. Sadece belki yatıştırır diye öyle söylemiştim. Pişman değildim.

Uykusunda mırıldanmaya başladı. Yine aynı şeyleri sayıklıyordu. "Hayır. Ben kötü biri değilim. Öyle biri değilim."

Bir süre mırıldandıktan sonra sustu. Sinirle saçlarımı karıştırdım. Şu an ona yardımımın dokunmamasından nefret ediyordum.

Uykulu haliyle bile ellerimi bırakmadı. Ancak ev soğuktu. Tek başıma yaşadığım için çok soğuk olmadığı sürece kombiyi açmazdım. Zaten akşamdan sonra eve geliyordum. Zamanımın büyük çoğunluğu dışarıda geçiyordu.

Elimi yavaşça ellerinin arasından çektim. Kaşları çatılsa da uyumaya devam etti. Ayağa kalkıp evimin ikinci ve son kanepesinin üstündeki battaniyeyi alıp üzerini örttüm. Ayakları çıplaktı, bu yüzden ayak kısmını iyice sardım. Üşümezdi böyle umarım.

Diğer kanepeye oturdum ve ayaklarımı halının üstündeki orta sehpaya uzattım. Ayaklarımı uzatınca sehpanın üstündeki puzzle parçaları biraz hareket etti.

Puzzle yapmayı severdim. Çünkü en gürültüsüz ve aynı zamanda oyalanabileceğim bir aktiviteydi. Yalnızlığıma iyi geliyordu. Biraz pahalı olsa da yalnızlıktan delirmemek için verdiğim paraya acımıyordum.

Bakışlarımı oldukça küçük olan evimde gezdirdim. Evim küçüktü evet ama bana yetiyordu. Salon dışında kullandığım bir yer yoktu. Salonla birleşik olan mutfağıma bile gerekmedikçe ayak basmazdım. Salondan geçişi bulunan odanın kapısını bile sadece üzerimi değiştireceğim zaman aralardım. Zaten o odada bir tane gardırop dışında bir eşya yoktu. Boştu.

Salonda da iki kanepe, bir sehpa ve bir halı vardı. Bu evdeki hiçbir eşya benim değildi. Ev sahibinin kullanmadığı eşyalarıydı. Zaten ev ararken tek kriterim içinde yatabileceğim bir kanepe bulunmasıydı ve bu ev bunu karşılamıştı. Şu an Feyza'nın yattığı kanepede uyuyup uyanıyordum. Uzun zamandır yatak yüzü görmemişti sırtım. Şikayetçi değildim hatta bundan memnun sayılırdım. Kanepelerde yatmaktan dolayı rahatsız olsa da bir köşede kıvrılıp kolayca uyuyabilirdim. Tabii, bana zaman zaman kendini gösteren kabuslarım olmazsa.

Bu evin artık bana dar geldiğini fark ettiğimde mutfağın küçük olan balkonuna çıktım. Demirlere hafifçe yaslanıp cebimdeki paketi çıkarttım ve bir tanesini dudaklarının arasına yerleştirdikten sonra ateşledim.

Her gün en az iki üç paket bitiren bağımlılardan değildim, günde bir tane yeterdi. Sadece bazen kabuslardan bazen de düşünmekten kafayı yemek üzere olduğumda bu sayı ikiye ya da üçe çıkardı.

Bir nefes çekerken içime, gözümün önüne Feyza'nın kriz geçirip saçını çektiği sahneler geliyordu. Gözlerimi kapattım ama gitmedi. Tekrar açtım.

O aklıma dank eden şeyle sigaramı ağzıma götürürken yarıda durdum. Bize sokakta Feyza ile yakın olduğum imalarını yapan kadın geldi aklıma. Feyza sürekli "kötü biri değilim" diye sayıklamıştı. Bu yüzden olabilir miydi? Annesi ya da başka bir komşu, bu imayı tekrar yapmış olabilir miydi?

Feyza ile her sabah aynı evden çıkıp aynı eve girdiğimde ne zannediyorlardı? Evime bile ilk defa, onda da kendi isteği dışında giriyordu. Bu onu nasıl kötü biri yapardı ki?

Başımı balkon kapısının camına çevirdim. Mutfak tezgahı onu görmeme biraz engel olsa da battaniyenin altında yatan kişinin o olduğunu bilmem bile bana yetiyordu. Bu evde, ilk defa yalnız hissetmiyordum ama bunun böyle olmasını istemezdim. Belki kahve içmek için gelirdi ama onu böyle görmek istemezdim, her ne kadar yalnızlığımı alıp götürse de.

Feyza ile tanıştıktan sonra çok nadir yalnızlık hissine kapıldığımı fark ettim. Çünkü evden onunla çıkıyordum, kütüphanede hep onunlayım. Çoğu zaman bir şeyleri bahane edip yanına gelmeye çalışıyordum. Bana bakıp içten bir şekilde güldüğünde etraftaki her şey siliniyor ve bir tek biz kalıyorduk. Sadece o ve ben.

Hayata karşı gülmeyi kesmiş değildim ama bir nedenim de yoktu. Fakat son zamanlarda ne kadar çok gülmüştüm, ne kadar çok kahkaha atmıştım. Hepsi onun sayesindeydi.

Yemek yemediğim için sürekli bana laf atar ve beni kışkırtmaya çalışırdı. Ama bu elimde olan bir şey değildi. Zira olsaydı sırf yemek yemediğimde yüzü asılmasın diye yerdim. Bunu bile onunla aşmaya çalışıyordum. O hayatıma girdiğinden bile lokmalarım büyümüş, aynı sofraya oturduğum insan sayısı çoğalmıştı. Bu benim için inanılmaz bir şeydi.

Sigaramı bitirdiğimde içeri girdim. Dişlerimi fırçaladıktan sonra az önceki gibi kanepenin önüne oturdum.

Saçlarını ölesiye çekmesini hazmedemiyordum. Omuzlarına düşen saçlarını geri attığımda boynunda da birkaç küçük çizik gördüm. Kriz esnasında yapmış olmalıydı.

İç çektim. Elim saçlarına gitti. Uyandırmaktan korkarak hafifçe okşadım. Hissetmişti. Mırıldandıktan sonra saçlarında olan elimi tekrar ellerinin arasına aldı ve sıkıca sarıldı. Bu sefer kendimi geri çekmedim ya da kalkmadım. Sadece omuzlarından biraz aşağı kayan battaniyeyi boştaki elimle düzelttim. Başımı kanepeye yaslayıp gözlerimi güzel yüzüne çevirdim.

Şunu anlamıştım ki, hayatıma girerken tüm güzelliklerini de bana sunmaktan çekinmeyen bu kız, benim sonum olacaktı.

×××

Bedir'in ağzından bölüm isteyenleri doyurdu mu bu bölüm? Nasıldı?

Karakterler hakkındaki düşünceleriniz?

Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛

Seviliyorsunuz!💜

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro