10. Bölüm: Dedikodu
Sınavlarım nedeniyle bu haftaki bölüm biraz rötarlı geldi. Geç geleceğinin duyurusunu panomda yaptım. Duyuruları almak isteyen panomu takip edebilir.
Bol bol yorumlarınızı bekliyorum. İyi okumalar!❤
×××
"Hadi kuzum, öğlen oldu. Kalk artık. Bugün bir sürü işimiz var."
Hafta sonları sabah sabah uyandırılmaktan hiç hoşlanmazdım. Öğlende de ve akşam da... Hafta sonları uyanmaktan hoşlanmazdım kısaca. Yorganı daha da çektim üstüme. "Babaanne ya, hafta sonu ne işimiz olabilir ki?"
"Pazarlık yapmamız lazım. Evde hiçbir şey yok."
"Yarın yaparız, bugün cumartesi." diye mırıldandım.
"Yarın pazar mı kalıyor? Bugün gideceğiz işte. Hadi hazırlan."
"Ya babaanne! Uykum var. Sen git."
Bir süre sessizlik oldu. Sonra babaannemin ayak seslerini duydum. Gidiyor muydu? Hadi ama! Bu kadar çabuk mu pes edecekti?
"İyi madem, uyu sen. Ben de bu yaşlı başımla tek başıma gideyim pazara."
Oflayarak kafamı yastığa bastırdım. Duygu sömürüsü yapıyordu ve şu vardı ki, ben babaannemin duygu sömürülerine blöf yaptığını bilsem de kanardım.
Babaannem odadan çıktıktan sonra yorganı üstümden ittirdim. Şimdi bu lafın üzerine nasıl uyuyabilirdim ki? Uykum kaçmıştı!
Yorganı yataktan düşürdükten sonra kalktım. Telefonumu açıp bakınca gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Nasıl öğlen ikiye kadar uyuyabilmiştim?
Lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım. Mutfaktan sesler duyunca oraya yöneldim. Babaannem kahvaltı hazırlamıştı çünkü akıllı kadındı vesselam. Blöfünü yiyip kalkacağımı elbette biliyordu.
"Tünaydın." diyerek masaya oturdum. E öğlen olmuştu, günaydın denmezdi. "Hadi güzel torunum, kahvaltını ya da artık öğle yemeğini ye de çıkalım." Başımı salladım ve önümdeki omletten yemeğe başladım. Babaannemin zoruyla omleti bitirdim ve hazırlanmak için kendi evime geçtim.
Kapıdan girince bir an garip hissettim. Yaklaşık bir haftadır babaannemde kalıyordum çünkü. Sadece ara sıra üstümü değiştirmeye geliyordum. Babamı her gün görsem de annemi en son ablamlar gelmeden önceki gün görmüştüm.
Yavaşça açtığım kapıdan içeri girdim ve kapıyı kapattım. Direkt odama yöneldim ve üstümü değiştirip saçımı topladım. Üzerime kalın hırka giyip odamdan çıktım. Su içmek için mutfağa yöneldiğimde annemi masada otururken buldum. Başını kaldırdığında göz göze geldik. İlk gözünü kaçıran ben oldum.
Sürahiden kendime su doldurup karşısındaki sandalyeye oturdum.
"Nereye gidiyorsun?"
Bu sorunun cevabının onun için pek önem arz etmediğini biliyordum ama benim için soru önem arz ediyordu. Bir an beni düşündüğünü zannetmek istedim. "Babaannemle pazara gideceğiz."
Bir süre sessizlik oldu. Boşalan bardağı masaya koydum ve ona döndüm. "Eve bir şey lazım mı? Alayım pazardan?"
"Geçen hafta pazarlık yapmıştım, çoğu duruyor. Zaten evde yemek yiyen yok." Lafı bana dokundurmaya çalışmıştı. Ona nasıl baktığımı bilmiyordum ama başını çevirip mutfakta gezdirdi. "Ama domates bitmişti. Biraz ondan alırsan iyi olur."
"Tamam." dedim ve bardağı yıkadıktan sonra bulaşık sepetine koydum. Mutfaktan çıkmadan önce durup arkaya baktım. Kocaman bir kız olsam da hâlâ onun sevgisine muhtaç olduğumu kabul edemiyordum.
Dolan gözlerimi hırsla sildim. Yanlış yapan ben değildim.
Evden çıktıktan sonra babaannemin yanına gittim ve birlikte sokağa çıktık. Bu tür yürüyüşler babaanneme iyi geliyordu. Tüm gün evde oturmaktan paslanıyordu.
Pazara gelince artık epey tanış olduğumuz pazarcılarla sohbet ede ede pazarlık yapmaya başladık. Meyve bölümüne gelmiştik. Diğerlerine nazaran en sevdiğim bölümdü.
"Oğlum, şu portakallardan iki tane birer kiloluk yapar mısın? Şu mandalinalardan da aynısı olsun."
Kaşlarımı çattım. "İki tane neden?"
"Kış geldi, kapıda. Bol bol C vitamini tüketmek lazım. Bedir oğlum da hiç kendine portakal almaya çıkacak birine benzemiyor. Ona da alıyorum."
Kaşlarım şaşkınlıkla havalansa da pes edip başımı salladım. "Aynen, doğru."
Geriye kalan birkaç yere daha uğradıktan sonra eve doğru yol aldık. Bir elimle pazar arabasını yürütürken diğer elimde de iki tane poşet vardı ve babaannem koluma girmişti.
Mahalleye yaklaşırken karşıdan gelen kişiyi görmemle istemsizce gülümsemiştim. Bedir, elleri cebinde yere bakarak yürüyordu. Üzerine giydiği hırka çok ince değil miydi? Üşümüyor muydu?
Ona baktığımı mı hissetmişti bilmiyordum ama bir an başını kaldırdı ve göz göze geldik. Bizi gördüğüne şaşırmıştı. Hızlı adımlarla yanımıza geldi. O uzun bacaklarla birkaç adım atması yetmişti yani. Ben aynı yolu on beş adımda gelirdim, orası ayrı.
"Mediha teyze? Ne taşıyorsunuz böyle? Yardım edeyim."
Uzanıp babaannemin elindeki bir poşeti aldı. Benim elimdeki iki poşeti de ne ara aldığını anlamamıştım. Arabaya yönelince de elimi kaldırıp onu durdurdum. "Taşırım ben arabayı."
Kafasını sallayıp babaannemin, koluna girmesine izin verdi. Ben de yanlarından yürürken somurtuyordum. Resmen şimdi yerimi almıştı.
"Teşekkürler oğlum, vallahi hızır gibi yetiştin."
"Abartma babaanne, eve gelmiştik zaten." diye homurdandım. Bedir bana kaşlarını çatarak bakmıştı ama önemsemedim. Ne yapayım? Çevremdeki her insanı kıskanma potansiyeli vardı bende.
Eve doğru yürürken karşıdan gelen kadın yüzümü buruşturmama neden oldu. Mahallenin merakla melahatıydı kendisi: Raziye teyze.
Yanımıza geldiğinde kendine has sırıtmasıyla babaanneme baktı. "Ooo nereden böyle Mediha Hanım? Torununu da almışsın yanına."
Babaannemin mimiklerinden bu kadını sevmediği anlaşılıyordu. "Nereden olduğu belli değil mi Raziye Hanım?"
Raziye teyze yüzünü buruşturdu. Yüzünü Bedir'e döndü ve baştan aşağı alenen süzdü. "Bu oğlan da kim? Senin yanında ilk kez görüyorum Mediha Hanım. Gerçi torununla pek bir görmüşlüğüm var ama..."
Babaannem kaşlarını çattı ve bir adım öne çıktı. "O da benim torunumdur ve torunlarım hakkında konuşulmasından hoşlanmam. Bilmem anlatabildim mi?"
Raziye teyze, kısaca başını salladı ve ilerlemeye başladı.
Bedir'e baktığımda kadının arkasından kaşları çatık bakıyordu ve ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Babaannemin yürümesiyle silkelenip önüne döndü ve yürümeye başladık.
Resmen el alem yemiyor içmiyor dedikodu bulmak için ortalıklarda dolaşıyordu. Başkalarının hayatlarına burunlarını soktuklarında ellerine ne geçiyordu anlamış değildim. Babaannem olmasa söyleyeceğimi bilirdim de...
Sonunda eve ulaştığımızda Bedir sayesinde o eşek ölüsü ağırlığındaki pazar arabasını ikinci kata kadar taşımak zorunda kalmamıştım. Görünüşte zayıf biri olsa da kuvvetliydi.
Pazar arabasındaki poşetleri almak için ona yöneldiğimde elindeki poşetleri uzattı bana. "Bunları da almayı unutma."
Gülümseyerek başımı iki yana salladım. "Onlar senin."
Kaşlarını çattı. "İyi de ben pazarlık yapmadım ki."
Güldüm. "Babaannem senin için yaptı. Kış ayları geldi, bol bol C vitamini almak lazımmış."
"Ama ben meyve yemem ki."
"Evet, biliyorum. Vitaminsizlikten ölmene az kaldı hatırlarsan. Ama işte babaannem de o süreyi uzatmaya çalışıyor elinden geldiğince."
Pazar arabasından aldığım birkaç poşetle içeri geçecekken durup tekrar arkama döndüm. "Sakın günlerce haftalarca bekletme. Çabuk bozulurlar. Bol bol ye."
Poşetleri mutfağa bıraktıktan sonra diğer poşetleri almak için kapıya geri döndüm. Bedir hala aynı yerindeydi.
Poşetlere uzanırken adımı seslendi. "Feyza."
Poşetlere uzanmadan durup ona döndüm devam etmesini bekleyerek. Ensesindeki elini çekerek bir elindeki poşetleri diğer eline aldı. "O kadın, ne demek istedi öyle?"
Omuz silktim. "Boş ver. Önemli bir şey değil. O kadın herkes hakkında her yerde atıp tutan biridir. Sözlerine itimat edilmesi gereken biri değil anlayacağın."
"Feyza." dedi tekrar. Durdu. Derin bir nefes verdikten sonra başını eğdi. Bir şeyler mırıldandıktan sonra başını kaldırıp hafifçe gülümsedi. "Ben eve çıkayım." Elini hafifçe kaldırıp meyveleri gösterdi. "Meyve yemeyi pek sevmem, alışkanlığım da yoktur ama Mediha teyze ve senin için yemeye çalışacağım. İyi akşamlar."
"İyi akşamlar."
Bedir, evine çıkarken ben de son torbaları mutfağa koyup annemin istediği domates poşetini aldım ve bir alt kata indim. Kapıyı anahtarımla açtıktan sonra doğruca mutfağa yönelip buzdolabına yerleştirdim. "Anne, domatesleri dolaba koydum!"
"Feyza, bir gelsene!"
Oturma odasına gidip televizyonun karşısında olan annemi buldum. "Efendim?"
"Otursana." dedi yanını gösterip. Şaşırsam da dediğini yaptım. "Bir şey mi oldu?" diye sordum.
Başını salladı hafifçe. "Camdan gördüm az önce sizi. O çocuk üst katta oturan kiracı değil mi?"
Yine mi konu Bedir'in varlığı? Cidden bu durumdan sıkılmaya başlamıştım.
Sesli bir nefes verdim. "Evet?"
"Neden birlikte içeri girdiniz?"
"Çünkü yolda bizi gördü ve yardım etmek istedi. Başka sorun?"
"Birkaç kez daha seni o çocukla birlikte eve girerken gördüm. Nasıl bir samimiyetiniz var?"
Çığlık atacaktım! Zorla attırtacaklardı!
"Neden soruyorsun bunları?" dedim yanından kalkarak. "Benim kiminle arkadaşlık ettiğim senin umurunda değil. Ne öğrenmek istiyorsun?"
"Ne gibi bir samimiyetiniz var da her akşam birlikte eve geliyorsunuz?" dedi sorduğum soruyu görmezden gelerek.
Gülerek bir adım geri çekildim ve sertçe iki kez alkış tuttum. "Bravo ya! Baya ilgili bir annesin. Daha kızının kiminle çalıştığını bile bilmiyorsun. Neden? Çünkü kızın sana anlatmıyor. Neden?"
Bir adım yaklaşıp gözlerine baktım. "Çünkü kızını öyle soğutmuşsun ki kendinden."
"Ne?" diye bağırdı. "O çocukla birlikte mi çalışıyorsun? Benim neden şu an haberim oluyor?"
Güldüm sinirle. "Neden acaba?"
Arkamı döndüm ve evden çıkıp bir üst kata geldim. Mutfaktaki pazarlıkları yerlerine yerleştirirken ise dalgın ve düşünceliydim. Bunların hepsi mutsuz olmam için bana oynan birden fazla oyun olamazdı değil mi?
Lütfen olmasın.
×××
Yazardan
Evin kapısını açıp içeri girdikten sonra elindeki pazar poşetlerine birkaç saniye boş gözlerle baktı Bedir. Çok değişik hissediyordu. Mediha teyzenin bu şefkati, ona kollarında ölen babaannesini hatırlatıyordu. Aynı onun gibiydi bakışları, sıcacık.
Elindeki poşetleri mutfak tezgahının üstüne bıraktıktan sonra bile gözleri onların üstündeydi. Bedir, meyve yemekten hoşlanmazdı. Aslında meyveyi soyan biri olduğunda yerdi ama uzun yıllardır bir başına yaşadığı için onu düşünüp meyve soyacak biri de olmamıştı. Bu yüzden en son ağzına ne zaman meyve soktuğunu hatırlayamıyordu. Muhtemelen babaannesi zorla yedirmiştir.
Peki bu tezgahın üstünde duran meyveleri çürütmeden yiyebilir miydi? Pek mümkün gözükmüyordu. Ama Feyza'ya dediği gibi yemeye çalışacaktı. En azından deneyecekti.
Oflayarak ellerini saçlarının arasına daldırdı. Sokağın başında onların yanına gelip -anladığı kadarıyla- Feyza hakkında konuşan kadın da kimdi? Ne cüretle bunu yapabiliyordu? Üstü kapalı imalı lafları anlayamazdı, düz mantık düşünürdü her şeyi. Ama yanlış anlamadıysa o imanın içine kendisi de dahildi.
Bu tür mahalle ilişkilerini az biraz biliyordu. Yıllardır İstanbul'da mahallelerde yaşamıştı. Şimdiye kadar Hüseyin Amca'nın evi hariç kaldığı evlerde mahalleliyle samimi olmamıştı. Ama bu tür yerlerde haberlerin çok hızlı yayıldığını biliyordu. Özellikle bu tür erkek kız ilişkileri biraz abartılırdı.
Bugüne kadar Feyza ile olan iş arkadaşlığı ve komşuluk ilişkisinin böyle anlaşılacağını düşünmezdi. Ancak bugün çok net anlamıştı ki ikisinin her gün birlikte işe gidip gelmeleri farklı şekilde görülmeye başlanmıştı. Feyza'ya zarar vermek istemiyordu. Şu hayatta hiçbir zaman Feyza'nın herhangi bir konudan zarar görmesini istemezdi. Feyza, artık kendine itiraf edebildiği ölçüde Bedir için önemli biri olmuştu. Çok kısa bir sürede üstelik.
Sinirle saçlarını çekiştirdi. Oflayarak ayağa kalktı ve duşa girdi. Bu tür düşünceler orada da uzun süre zihnini kurcaladı.
×××
Pazar gününü evde tek başına geçirmişti Bedir. Kendi içinde verdiği savaşı kazanabilmek için evden çıkmamaya karar vermişti. Çünkü çoğu zaman evden çıkmak Feyza'ya gitmekle eşdeğer olmaya başlamıştı artık.
Şimdi ise evden çıkacak ve iki kat aşağı indikten sonra Feyza'yı görecekti. Savaşı kaybedeceğini biliyordu. Alıştığı bu kızdan uzak durma düşüncesi onu üzüyordu.
Evden kapısını çekip çıktığında her zamanki gibi merdivenlerde bir kapı kapanma sesi daha duydu. Artık her sabah aynı saatte evden çıktıkları için kapıyı kapatma anları bile aynı olmuştu.
Derin bir nefes alıp elleriyle saçlarına çekidüzen vermeye çalıştı. Daha sonra kendine sinirlenip saçlarını dağıttı. "Ne yapıyorsun oğlum? Delirme!"
Kendine ettiği küçük feryattan sonra ellerini üzerindeki ceketin cebine koydu ve merdivenleri indi. Girişe geldiğinde kapının yanındaki duvara yaslanmış olan kızı gördü. Kendine engel olamadı, dudakları kıvrıldı.
"Günaydın!"
Kızın neşeli çıkan sesiyle gülümsedi. Aynı coşkudan olamasa da benzer bir şekilde cevap verdi. "Günaydın!"
Uzanıp kapıyı açtı ve Feyza'ya geçmesi için yol verdi. Feyza teşekkür ederek kapıdan sıyrıldı. Kapıyı sessizce kapattıktan sonra Feyza'nın yanında yol almaya başladı.
"Kahvaltı yaptın mı?"
Feyza'nın sorusuyla hafifçe ona döndü. Gülerek başını iki yana salladı. "Hayır ama birazdan yapacağım. Sen de ister misin simit ya da poğaça?"
Feyza gülümseyerek başını salladı. "Olur, simit alırım. Ben de kahvaltı yapamadım. Geç kalktım, alarmı ertelemişim." Sonra Feyza hatırlamış gibi omzundaki çantayı Bedir'e gösterdi. "Ama babaannem bırakmadı tabii ki. Sigara böreği verdi yanıma."
Tehdit eder gibi işaret parmağını Bedir'e doğrulttu. "Birlikte yiyeceğiz, ona göre!"
Yemek konusunda zorluk çektiğini biliyordu Bedir'in ve bu yüzden üstüne gelmekten çekinmiyordu. Bedir onaylamayarak başını iki yana salladı. "Bakarız."
Fırına girince iki simit alıp çıktılar. Durağın kenarında otobüs beklerken simitlerini kemirdiler. Bedir, onlara bakan kimse var mı diye etrafa bakınsa da Feyza'nın hiçbir şey umurunda değil gibiydi.
Otobüs gelince yarım kalan simitlerini poşete koydular. Otobüs yolculuklarından sonra nihayet kütüphaneye varmışlardı. İçeri girer girmez üstlerindeki ceketleri çıkardılar ve daha önce temizlik yapacakları için masanın üstünde ters çevirdikleri sandalyeleri geri indirmekle işe başladılar.
Yorucu geçen güne öğle molasıyla bir ara verdiler. Şimdi kütüphanenin tüm çalışanları terasta bir masanın etrafında toplanmışlardı. Melih, telefonundan fotoğrafları çevirip çevirip Feyza'ya gösteriyordu. "Feyza, bak şimdi. Buradaki boydan, şu da belden. Sence hangisi? Bak şunda yüzüm çok tatlı çıkmış ama sanki bacaklarım kalın çıkmış? Sen ne diyorsun? Hangisi hikaye, hangisi postluk?"
Feyza Melih'in her dediğini dikkatle dinleyip aralarda kafa salladı. "Evet, bence de. Sen at şu fotoğrafı bana Whatsapp'tan, bakalım."
Melih fotoğrafı gönderdikten sonra Feyza, Hazal'dan öğrendiği üstün şop teknikleriyle resmi elden geçirdi. "Attım sana, şimdi bak fotoğraf tam post'luk."
Bedir, birbirlerini dikkatle dinleyip yorum yapan ikiliye hayretle baktı. Ne konuşuyorlardı tam olarak? Neyce?
"Kızım bu ne? Sen harikasın!" Melih'in ışıltılı gözlerle Feyza'ya bakması Bedir'i rahatsız etti. Son kez dumanını üflediği sigarasını masadaki küllükte söndürdü sertçe. Boğazını hafifçe temizleyerek Feyza'ya yanaştı. "Babaannen kızacak, bitir şu önündekini." dedikten sonra sandalyesinde geri yaslandı.
Feyza unutmuş gibi telefonunun ekranını kapattı ve önündeki küçük saklama kutusunu açtı. "Ben bunları tek bitiremem ki." dedikten sonra masadakilere ikram etti. Tayfun ve Selin bu teklifi reddetmeyerek birer tane aldılar. Melih ise gözleri ışıldayarak iki tane aldı.
Feyza elinde bir tane sigara böreğiyle Bedir'e döndü. "Bak bunu az önce içtiğin şey gibi düşün. O sigara, bu da böreği işte." Bedir'e doğru uzattı elindekini. "Hadi, ye."
Bedir, ona ikna etmeye çalışan gözlerle bakan kızı kıramadı. Uzanıp elindeki böreği aldı. "Peki." dedi yenilmiş bir sesle.
Bedir böreği küçük ısırıklarla yerken Feyza da keyifle birkaç tane attı ağzına. Hala bir taneyi bitiremeyen adama baktı küçümseyerek. "Zehir yok içinde merak etme, at işte ağzına." Gözleri küllükteki sigarayı buldu. "Gerçi sen zehirli seviyorsun ama."
Bedir, dirseğini sandalyesinin koluna dayayıp Feyza'ya biraz yaklaştı. "Bana laf mı çarpıyorsun?"
Feyza yakınında olan adamın etkisine girmemek için kendisiyle savaş verirken şirince sırıttı. "Hıhı, anladın mı imayı?"
Bedir gülümsedi. "Cık, anlamamış gibi yaptım."
İkisinin bakışması masadaki kimsenin umurunda değildi. Tayfun ve Selin kendi arasında konuşurken Melih paylaştığı fotoğrafa gelen beğeni ve yorumun istatistiğini tutuyordu.
Bedir, cebinde titremeye başlayan telefonla irkilip geri çekildi. Normalde zaten hep titreşimde kullanırdı telefonunu. Sadece kütüphaneye geldiğinde sessize alırdı. Bugün sessize almayı unutmuş olmalıydı.
Kaşlarını çatarak cebindeki telefonu çıkardı. Ekranda gördüğü numarayla nefesi kesilir gibi oldu. Melih'in bir sorusunu cevaplayan Feyza'nın kulağına eğildi. "Aşağıya iniyorum. Telefonla konuşmam gerek."
Feyza, kulağında aniden duyduğu sesle titrer gibi oldu. Daha "tamam" bile diyemeden yanından adeta uçarak giden adamın arkasından baktı. Kiminle konuşacaktı ki?
Bedir, hızla terastan çıktı ve koşar adım merdivenlere yöneldi. Merdivenlerden oldukça hızlı ve gürültü yaparak indiğini fark edemeyecek kadar heyecanlanmıştı. Hatta bir ara tökezleyip düşecek gibi olsa da son anda toparlanmıştı.
Kendi çalıştığı kata geldikten sonra telefonun kapanmasından korkarak açtı. "Alo?" dedi heyecanını yansıtmamaya çalışarak. O sırada geçen gün uyuduğu odanın kapısını araladı ve içeri girdi. Kapıyı kapattı ve ona yaslandı.
"Alo, kardeşim?" Hasret kaldığı ses kulaklarını doldurunca gözlerini sıkıca yumdu.
"Efendim?" dedi sert çıkarmaya çalıştığı sesiyle. Başarılı olsa da karşısında onu çok iyi tanıyan abisi vardı. O anlardı.
"Hala aynı mıyız?" diye sordu telefondaki ses.
"Sen aynısın galiba. Kaç haftadır aramadığına göre?" dedi Bedir, asıl kırgınlığını belli ederek. Yaklaşık bir ay önce telefonda ettikleri ciddi kavgadan sonraki ilk konuşmalarıydı.
"Özür dilerim, sana söylediklerim için." dedi abisi, beyaz bayrak çekerek. Aslında ikisinin de birbirlerine söyledikleri yenilir yutulur şeyler değildi. Yine de Bedir'i arayıp yanında olduğunu hissettirmesi gerekirdi abisi Giray'ın. Bu yüzden Feyza'nın sorduğu soruya abisini gözden çıkarmış gibi cevap vermişti. Abisini gözden çıkarması mümkün değildi, sadece çok fazla kırıldığında öyleymiş gibi davranırsa gerçekten yapabilir zannediyordu.
Bedir buna bir cevap vermedi. Her şeyi yok saymayı denedi.
"Ee, nasıl gidiyor hayat? En son konuştuğumuzda bir eve taşınmıştın. Hala orada mısın?" diye devam etti abisi. Bedir'in yaptığını yapıp yok saymaya çalışmıştı o da.
"Evet, hala oradayım."
"İyi bari, çalışıyor musun?"
"Evet, şu an moladayım. Bir kütüphanede çalışıyorum."
"Kütüphane mi? Güzelmiş. Sen seversin öyle ortamları, sessiz sakin."
Gülümsedi. "Doğru, severim. Sessiz sakin."
"Bana bak, hala yok mu kalbini çalan bir beyaz atlı prenses?"
Bedir derin bir iç çekti. Öncekilere nazaran biraz düşündü bu sefer. Var mıydı? Hayır hayır, olamazdı. Yoktu.
"Cevabın ne olmasını bekliyorsun ki? Her seferinde aynı cevabı almaktan sıkılmadın mı?"
"Evet, olmasını bekliyorum lan tabii. Eşek kadar oldun. Otuzuna dayandın neredeyse ama hâlâ ne doğru dürüst yuvan var ne de doğru düzgün arkadaşın. Seni düşünüyorum lan ben. Ben yanında olamıyorum bari birileri destek olsun istiyorum sana."
"Desteğe ihtiyacım yok." dedikten sonra hızla ekledi. "Kapatıyorum."
"Dur lan dur." Derin bir nefes alma sesi duyuldu karşı taraftan. "Gelecek misin buraya?"
Özlemişti Giray kardeşini. Burnunda tütüyordu. En son yaklaşık bir sene önce kardeşine sarılabilmişti. Tekrar ona sarılıp ondan güç almak istiyordu. Sadece o varken güçlü olabiliyordu çünkü.
"Geleceğim." Kısa bir duraklamanın ardından devam etti. "İşe yeni girdim ve daha aylıklar verilmedi. Şu an Bursa'ya gelecek kadar param yok. Önümüzdeki bir iki hafta içinde maaşımı alır almaz gelmeye çalışacağım."
"Bedir, hala tüm maaşını bağışlıyorsun değil mi?"
"Abi, başlama."
"Tamam tamam. Söyleyecek laf kalmadı zaten sana. Benim kapatmam lazım. Seni bekleyeceğim."
"Kendine iyi bak."
"Sen de kendine iyi bak."
Karşılıklı telefonlar kapatıldı. Bedir yaslandığı kapıda ayakta daha fazla duramayacağını fark edince doğruldu ve koltuğa kendini atıp başını arkaya yasladı. Parmak uçlarıyla şakalarına masaj yaptı. Kapının açılmasıyla ellerini şakaklarından çekti. Feyza gelmişti.
Feyza yüzünde her zamanki gülüşüyle içeri girdi. "Alelacele masadan kalkınca merak ettim." dedikten sonra Bedir'in yanına oturdu. "Bir sorun yok, değil mi?"
Bedir gülümsemeye çalışarak başını iki yana salladı. "Hayır yok. Abim aradı, onunla konuştum."
Feyza şaşkınlıkla kaşlarını kaldırdı. "Abinle görüşmüyorsun sanıyordum. Geçen terasta öyle "yok" falan deyince."
Bedir sıkıntıyla saçlarını karıştırdı. "Evet öyle bir şey söyledim. Uzun süredir görüşmüyorduk ve bir aydır kavgalıydık zaten. Bir aydır yalnız hissettiğim için öyle söylemiş bulundum. Bugün arayınca biraz düzeldi aramız."
"Sevindim aranızın düzelmesine." dedi Feyza. Bir aydır Bedir'in yalnız hissetmesine takılmıştı. Oysa kaç haftadır vakitlerini birlikte geçiriyorlardı ve o zamanlarda da yalnız mı hissediyordu? Bunu sormaya cesaret edemedi.
Molanın bitmesiyle birlikte işlerinin başına döndüler.
×××
Mesainin bitimine yaklaşıyorlardı. O sırada Bedir'in yanına yaklaşan genç bir çocuk aradığı kitabı bulamayınca Bedir'e danışmıştı.
Bedir öyle bir kitabın olup olmadığını hatırlamıyordu. "Bilgisayardan bakalım elimizde var mıymış." dedi ve birlikte Feyza'nın yanına doğru ilerlediler. Bedir elindeki kağıtta yazılı olan kitap ismine bakarak görüp görmediğini hatırlamaya çalışıyordu.
Başını kaldırarak bankoya baktığında gördükleriyle kaşları çatıldı. Feyza'nın tepesinde kumral saçlı ve giyimi oldukça iyi olan uzun boylu biri duruyordu. Kütüphaneye gelenlerden biri olduğunu düşünse de Feyza'nın ağzından çıkanlar içini huzursuzlukla doldurmuştu.
"Arda?"
×××
Bölüm ve bölüm sonu misafirimizi nasıl buldunuz?
"Yazardan" kısmını sevdiniz mi?
Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛
Seviliyorsunuz!💜
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro