Bölüm 8- İntikam(İkinci yarı)
2 gün sonra;
"Evet Axel dediğin saatte orada olacağım. Gloria toplantı için bir haftalığına yine şehir dışına çıktı."
Axel bir yandan bana yapacaklarımı tekrardan hatırlatırken yüzüme dehşet verici bir gülümseme yerleşmişti. Tyler'ın yaşanacaklar hakkında en ufak bir fikri bile olmayacaktı ve ben odanın içindeki kameradan olanları canlı bir biçimde izleyecektim.
Üzerime geçirdiğim dar siyah ceketim, tişörtüm, pantolonum ve dudaklarımdaki kan kırmızısı ruj dehşet verici şekilde ölümü andırıyordu. Uzun boy aynasında kendimi incelerken ceketimin kollarını dirseklerime kadar sıvamıştım ve sağ kolumdaki koyu yılan dövmesi, elimin ortasına uzanıyordu.
Bedenimi işgal ettiğini düşünenlerin aksine, her bir dövmenin benim için bir önem taşıdığını es geçiyorlardı. Boynumun arkasındaki kızıl ay dövmesi de buna dahildi. Aynanın karşındaki yansımam ölü bir bedenin diriltilip, tehlikeli hâle geçirilmiş bir versiyonu gibiydi. Aynadaki yansıma benim bir parçam değil gibiydi.
Elimin tekiyle saçlarımı omuzlarımın gerisine doğru attırdım. Neredeyse belime gelen dalgalı, kestane rengi saçlarım canlılığını neredeyse kaybetmişti. Ve ben de zamanımı aynanın karşısında kaybediyordum. Başımı iki yana sallayarak küçük sırt çantamı sırtıma geçirdim. Telefonumu elime alırken Axel'in gönderdiği konuma gidebilmek için evden çıkıp arabama bindim.
İntikamımı izlemekle kalmayacak, acılar içinde bağrışlarını da zevk alırcasına izleyecektim. Geri alınamayacak bir hatanın eşiğindeydim belki de. Gözümün önünü gördürmeyen bir intikamın peşinde aradığım cevaplar vardı. Ve hepsi teker teker cevaplanacaktı. Doğru zamanı geldiğinde her şey açığa kavuşacaktı.
Düşüncelerimin arasında kaybolurken eski bir sokağın arasına dalıp tarif edilen depoyu aramaya koyuldum. Her ne kadar deponun yakınlarında bir yerde olacak olsalar da, olacakları canlı canlı izleyecektim. Dudaklarımdaki aleve bir gülümseme daha yerleşti. En tehlikeli ve can alıcısından bir gülümseme.
Ardından arabayı serbest bir alana park ederek arabadan indim. Tarif edilen depo burası olmalıydı. Fazla tozlu, eski ve camlarının kırıldığı o depo, bu depoydu. Axel'in bana verdiği anahtar ile deponun kapısını açarken etrafımı bir yandan da kolaçan ediyordum. Her ne kadar tek başıma olmasam da içime saplanan o korkuya mâni olamıyordum.
Kapının açılış sesiyle önce başımı, ardından da bedenimi içeriye sokup kapıyı ardımdan kapattım. İçerideki toz ve yoğun kan kokusu midemi altüst etmeye yetmişti. Adımlarımı deponun ortasına sürüklerken öteki anahtarı çıkardım ve zemindeki siyah kapağı kaldırdım. Tanrım... Midem bu kokuyu daha fazla kaldıramayacak sanırım.
Ağzımdan aldığım nefesleri bir kenara itip kapağın üzerindeki kilit yerine anahtarı soktum. Ardından kapağı tamamen kaldırarak merdivenlerden aşağı indim. Karşılaştığım manzarayla gözlerim irileşirken, Axel elini sallıyordu. Deponun altına kurdukları bu odayı ürkütücü bulmaya başlamıştım.
Ortaya konulan büyük kahverengi masa, etrafına özenle koyulmuş koyu renkli sandalyeler; masanın üzerinde duran mikrofon, bardak ve büyük cam sürahinin bile bir anlığına tehlikeli olabileceğini düşünmeye başlamıştım.
"Lilium kapağı kapattın değil mi? Etrafta delil bırakmak istemeyiz sonuçta."
Axel'in sesini duymamla birlikte bakışlarım merdivenlere kaydı. Axel başını iki yana sallayıp içerideki bir adamı yukarıya yolladı. Eliyle bana gelmemi işaret ederken, bir yandan büyük dev ekranının açısını ayarlıyordu.
"Sadece biz olacağız sanıyordum fakat öyle görünmüyor sanırım. "
Ellerimi göğsümde kavuşturup tek kaşımı havaya kaldırdım. Dudaklarına yerleşen o tehlikeli gülümsemeden bir anlığına bile ödün vermiyordu.
"Her detayı düşünmemiz gerekiyordu değil mi? Güvenliğimiz de bunlardan biri. Ona güven vermek istiyorsan, kurallarına uymak zorundasın."
Gözlerimi devirip bir sandalye çektim. Çantamı da masanın üzerine bırakarak derin bir nefes aldım. Buraya yakın ya da buradan daha uzak bir depodaydılar ve sadece zamanın gelmesini bekliyorlardı. Bırakacakları izin zamanını kovuluyorlardı.
"Ekranın sesini ne zaman açmayı düşünüyorsun Axel? Sadece görüntüyü görebiliyorum. Ne kadar da masum duruyor değil mi? Bayılmış sanırım, hareketsiz duruyor."
Axel önümde duran kulaklığı gösterdi ve takmamı istedi. Bakışlarım bir anlığına Axel'e çevrildi.
Gülümseyerek, "Olacakları hepimiz izleyeceğiz ama sesini sadece sen duyacaksın." Dedi ve bunu demesi üzerine kulaklığı kulağıma geçirdim. Kulağıma gelen o sesle irkilmeye başlamıştım. Ardından bakışlarını dev ekrana çevirdim. Olacakları duyan sadece ben olacaktım. Kulaklıktan yükselen sesin sahibinin adımlarını izlemeye başladım.
"Oyunumuzun bir piyonu da sensin Tyler. "
Tyler'ın elleri, gözleri ve bacakları sıkı bir biçimde bağlanmıştı. Boynundaki damarları giderek belirginleşiyordu ve bağırmaktan sesi de gitgide kısılmaya başlamıştı. Nasıl hitap edeceğimi henüz bilmediğim yüzünde maske olan o adam, kameranın karşına dikildi. Kocaman bir gülümseme bıraktı ve o gülümsemenin sahibi de belliydi. Bendim.
Elindeki kızgın demiri bir süre sandalyenin üzerinde gezdirdi. Ardından gözlerine bir intikam ateşi düştü. Düşen intikam ateşinin yakacağı kişi de sessiz bir şekilde korkudan yutkunuyordu.
"Şimdi sana ne yapacağımı ve neden burada olduğunu merak ediyorsun değil mi? Aslında o kadar da temiz bir insan olmadığını da biliyorum. Sen de biliyorsun."
Bakışlarım giderek ekrana odaklanmıştı. Kızgın demiri ensesine dokundururken kulaklarımı sağır eden o haykırışla oturduğum yerden hopladım. Axel kıkırdarken tekrardan ekrana odakladım.
"Senin bıraktığın izinlerin daha kötüsünü bırakmamı isteyenler var Tyler ve ben de bundan zevk alarak o izi senin hayatında bırakacağım. "
Odaklandığım tek nokta onun cümleleri ve kameradan bana gönderdiği o bakışlarıydı. Ardından kızgın ateşin içine iki uzun ve küçük demiri batırdı. Kokusunu içine çekerken Tyler'ın çıplak sırtına yavaş hamlelerle birkaç bir şey çizmeye başladı. Önce bir çarpı işaretinin izini bıraktı ve ardından eline kesici bir aleti aldı. Sandalyeden kalkıp ekrana doğru yaklaşmaya başladım.
Odanın içindeki kameranın farkına varmayan Tyler'ın gözlerinin kapanmaya başladığını fark ettim fakat oyuna daha yeni başlamıştık.
Gülümseyerek bir sonraki adımı izledim, kendi adımlarımın uygulanışını izledim.
Ucu sivri bir bıçakla, bir sanatı bırakıyordu sırtına. Bir meleğin azat edilmiş kanatlarının izini, hem çiziyor hem de dokunuşlarındaki kızgın aleviyle yakıyordu. Bir çığlık sesi yankılandı zihnimde. Onun acıyla haykıran o sesi yankılandı. Üzerinden akan koyu kırmızı kanı başımı döndürdü.
Masanın üzerinden aldığı tıraş makinesiyle ensesindeki saçları kazımaya başladı ve kulağına bir cümle fısıldadı. Acı içinde sandalyesinde tepinişini görünce yüzüme bir gülümseme kondurdum.
Sırtına bırakılan izin üzerinden kızgın demirin ateşi yavaş bir biçimde gezintiye çıkarılacaktı. Sırtında yaratılan şaheserin temsilcisi ekrandan zalimce onu izliyordu. Fakat o bunun farkında bile değildi. Zavallı Tyler...
"Seninle biraz konuşmalıyız değil mi? Mesela neler yaptığından bahsetmeliyiz."
Demiri masanın üzerine bırakıp Tyler'ın çıplak omuzlarına ellerini koydu. Eline bulaşan koyu kırmızı renkteki kanın kokusunu büyük bir iştahla soludu.
"Bu oyunu benim yöntemlerimle oynuyoruz ve artık sen de bu oyunun bir parçasısın. İçinde bulunduğun pisliği hayatından arındıracaksın."
Vücudu titreyen ve acıdan nefes alışverişi düzensizleşen Tyler başını onaylarcasına salladı. Yüzüne belli bir gülümseme yerleşen gülümsemeyi maskesinin ardından görebiliyordum. Ellerindeki o tehlike dolu marifetini bir sanat gibi konuşturmayı seviyor ve zevk alıyordu.
Masanın üzerinde duran mavi sıvılı iğnelerin birini parmaklarının arasına yerleştirdi ve dudaklarını araladı.
"Beni görememen ne kadar üzücü olacak fakat senin de itiraf etmen gereken birkaç şey var ya da senin için ben mi etmeliyim?"
Tyler başını iki yana sallarken dikkatli bir şekilde izlemeye başladım. Evet aldatılmış olabilirdim fakat bilmediğim birtakım şeyler olduğu da çok açıktı.
"Uyuşturu ticaretine neden girdin mesela? Daha para için mi... yoksa daha fazla güven kazanmak için mi?"
Acı, yutkunuşlarını zorlaştırıyordu. Bir yandan sandalyesinde çelimsiz bir şekilde tepiniyordu ve bu da beni yeterince güldürüyordu. Tyler'ın tırnak diplerine batırılan iğnelerle birlikte kulaklarımı büyük bir çığlık sesi doldurdu.
Kulaklığı çıkartıp Axel'e döndüm.
"Planlarımızda bu yoktu Axel? Onu öldürecek. Ben bunu istemiyorum."
Axel başını bana doğru çevirip gülümsedi ve adımlarını yanıma sürükledi.
"O ölmeyecek sadece daha fazla acı çekecek. "
Ayağa kalkıp çantamı sırtıma geçirdim. Oyun benim planlarıma göre oynacaktı ve buna o bile karışamayacaktı. Axel kolumdan tutarken karşıma dikilen iki adamı durdurdu.
"Otur, izle ve söyleyeceklerini dinle. Ondan sonra gitme hakkına sahip olacaksın Lilium."
Gözlerimi devirirken dev ekrandaki son dokunuşlarını görüyordum. Şişen elleri, vücudundan yerlere ve sandalyeye yayılan kanların hepsi sadece bir intikam içindi. İki kişinin intikamı içindi.
"Olanları duyan tek kişiye söylemek istediğim bir şey var. Kendine dikkat etmelisin. Her an, her yerde seni izleyen birileri olabilir. "
Ardından kocaman bir gülümseme bahşetti dev ekrandan ve aynı hızla görüntü de gitti. Kulaklığı masaya bırakırken gözlerimi devirdim. Axel'in işaretiyle yukarıya benimle çıkan korumaya ters bakış yolladım. Tepkisiz bir şekilde benimle yürümesi sinir bozucuydu.
"Daha başlangıç kısmındaydınız, umarım ilerisini görmeyi de kaldırabilirsiniz."
Korumanın sesiyle birlikte bakışlarımı önüme yöneltip merdivenleri hızlı bir biçimde çıktım. Üst katı dolduran kan kokusu yine midemi bulandırmıştı ve bir şeye daha emin olmuştum. İzlemek kesinlikle keyif vericiydi ve bir sonraki seferimde orada onun yanında benim de olacağımı biliyordum.
Ya da sadece öyle hissediyordum.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro