Bölüm 8- İntikam(birinci yarı)
Sayılı saatler belki de dakikaların arasında sağa sola koşturuyordum. Elimden düşmeyen telefonuma ardı ardına gelen haber mesajlarını da umursamamak zorundaydım. Her ne kadar haberi yaptıranın ben olduğumu bilen sadece Zena olsa da içim bir türlü rahat etmiyordu.
Ellerimle şakaklarımı ovalarken telefonumu koltuğun üzerine bıraktım. Son günlerde fazla stres ve korku içinde olduğumdan bedenimi ayakta tutacak gücü kendimde bulamıyordum. Günlerdir zorla yediğim yemekler, mecburiyetten girdiğim toplantılar ve masanın üzerinde giderek biriken içki şişeleri beni daha da beter ediyordu.
Ve evet hâlâ gerekli mesajı alamamıştım. Bu gerçekten sinir bozucu olmakla birlikte sıradaki kişinin ölmekten daha da beter edilecek olması da buna ekleniyordu. Salondaki küçük dolabın içinden bir içki şişesi daha çıkarıp kendimi koltuğun yumuşak dokusunun üzerine bıraktım.
"Tanrım... sanırım ölüyorum. "
Dudaklarımdan taneler hâlinde dökülen kelimeler etrafımda dönüyor gibiydi. Beni bu düşüncemden çeken kapının kilit sesine eklenen Gloria'dı.
"Çıldırdın mı Lilium ne yapıyorsun? Bu evin hâli ne? Tanrım kaç şişe içtin?"
Evin içinde volta atmaya başlarken elimdeki şişeyi alıp başını iki yana salladı.
"Neler oluyor? Altı üstü iş görüşmeleri için şehir dışındaydım. Şu haline bir bak. İyi değilsin Lilium. "
Başımı koltuktan ağır bir biçimde kaldırırken gülümsedim. Bu gülüşüm onu oldukça tedirgin etmiş olmalıydı ki birkaç adım gerileyerek mutfağa girdi.
Zihnimin bir köşesi, kendini oradan kurtarmak için büyük bir savaş veriyordu. Bu oyunu kaldıramayan sadece ben değildim, zihnim de yorgun düşmüştü ve saklanacak farklı bir yer arıyordu.
Gözlerimi devirirken koltuktan gerinerek kalktım. Mutfaktan hâlâ çıkmayan Gloria'nın kendi kendine konuşma sesleri duyabileceğim türdendi. Koltuğun kenarına bıraktığı içki şişesini elime alırken, hızlı adımlarla mutfaktan çıktı ve elimdeki şişeyi olduğu yere bırakmam için kaş göz işareti yaptı.
"Şu an bana karışma desem bile itiraz edeceksin. O yüzden bir şey demeyeceğim ve evet çok boktan hissediyorum."
Elindeki kahve kupasını elime tutuşturdu ve eliyle oturmam için işaret verdi. Kahve kupasını uzun, ahşap masaya bırakıp koltuğa oturdum. Elbette ki aldığım mesajlardan bahsedemeyecektim. Onun yerine Tyler ile ayrıldığımızı söyleyerek durumu toparlayacaktım.
Gülümseyerek, "Dökül bakalım." dedi. Elimin biri dağılmış kestane rengi saçlarımda dolaşırken, derin bir nefes aldım.
"Ayrıldık. Daha doğrusu ben ayrılmak zorunda kaldım çünkü söylerken bile içim burkuluyor."
Elimi saçımdan çektim ve gözlerinin içine baktım. Aynı tedirgin bakışları görüyordum. Doğru olmadığını söylemem için yalvaran o bakışları görüyordum. Bir şey söylemesine izin vermeden konuşmaya devam ettim.
"Neden diye soracaksın şimdi. Pek ayık sayılmam şu an gerçi. Kafamı dağıtmak için gittiğimiz barda başkasıyla gördüm. Elim ayağım birbirine girdi. O sinirle indirdim kafasına bir tane. Daha fazlasını yapmadığın için hâlâ pişmanım. "
Cümleler boğazımda takılıyordu ve bu beni rahatsız ediyordu. Elini omzuma koyup gülümsedi.
"Sen güçlü bir kadınsın Rose. Üstesinden böyle gelmeyi düşünmüyorsun değil mi? Şişeleri masanın üzerine dizip taşla vurmayı falan düşünmenden korkuyorum."
Ardından yüzüme zoraki bir gülümseme kondurdum. Elini omzumdan çekerken iyi olmalısın dedi ve ayağa kalkıp odasına doğru yürüdü. Bunu fırsat bilerek koltuğun yanındaki şişeyi alıp odama fırladım.
Odanın kapısını kitleyerek elimdeki şişeye zaferle baktım. Az önceki keyifsiz hâlim, yerini minik bir zafer gülümsemesine bırakmıştı. Bakışlarım odanın içerisindeki gezinirken etrafın fazla dağınık olduğunu fark etmiştim.
Yorganım her zaman olduğu gibi yerlerde sürünüyordu. Odanın camlarıysa yarım açıktı. Masanın üzerini dolduran evrakların yanındaki küçük defter, bir şeyler yazmam için beni bekliyor gibiydi. Kapının kitli olduğuna emin olduktan sonra sandalyeye oturup defterin son yazılan sayfasını açtım.
"Eğlenceli olacak sanırım ya da kafam güzel."
Ardından elime bir kalem alarak beyaz defter sayfasını doldurmaya başladım. İlk ve son cümleler her zaman benim için can alıcı kısımlardı. Bu sefer can almaktan öte, cehennemin alev alan katında can yakıcı bir gezintiye çıkacaktık.
Sayfanın başına bugünün tarihini atıp kelimeleri satırlar üzerinde bir yolculuğa çıkardım. Biraz acı veren, biraz kıran, biraz aleviyle yakan bir yolculuğa.
Sayfalar arasında sıradaki yolculuğumuz sensin Nicholas. Aslında sadece sen değilsin. Sıradaki kurban, bu satırların sonunda can yakıcı bir şekilde ortaya çıkacak.
Ortalıklarda görünememen üzücü olmalı ya da olmamalı. Hak ettiğin pisliğin içinde boğulmak sana verilen bir ödül bile olabilir. Bundan zevk alabilecek kadar da berbat birisin.
Sadece satırlarımla öldürmek isterdim oysaki seni fakat buna engel olan birileri var. Hatta biri var diyelim. İşler burada ilginleşiyor değil mi? Adının anıldığı insanlar seni ararken senin bir başkası tarafından saklanarak işkenceye uğraman, senin için daha kolay bir kaçış yolu olmalı.
En kolay çıkış yolu seninken, en zor çıkış yolu Tyler için olacak. Bir sonraki kurbanımız. Benim kurbanım.
Son satırın ardından kapattığım defter, üzerimde fazlasıyla büyük bir yük oluşturuyordu. Ellerimle şakaklarımı ovaladım. Uzun bir süre önümde duran defteri inceledim. Ardından telefonumun kilidini açarak gelen son mesajları kontrol ettim.
Altı yeni mesaj, on iki cevapsız arama.
Mesajların arasında gezinirken yüzüme bir gülümseme yerleşti. Başımı iki yana sallayarak mesajı okumaya koyuldum.
Gizli Numara: Güzel bir seçim Lilium. Bu oyunda hamleleri yapanın sadece ben olmadığımı görmek güzel.
Bir altındaki mesaja tıkladım.
Gizli Numara: Bu el senin olduğuna göre benimle iletişim kurman gerekiyor. Asıl soru karşına yine kim olarak çıkacağım.
Gizli Numara: Sadece benim kurallarım üzerinde iletişim kurabilirsin. Birazdan telefonuna gelecek olan konuma bir saat içinde geleceksin.
Gelen konumun üzerine tıklayarak neresi olduğuna baktım. Halka açık bir alanda buluşmanın tehlikeli olabileceğini hesaba katmamıştı ya da sadece öyle olmasını istemişti.
Dolabımın içinden dar siyah bir kot, beyaz bir tişört ve bol salaş siyah bir hırkayı çıkarıp üzerimi giyinmeye başladım. Saat neredeyse dörde geliyordu ve zaman hızla ilerliyordu.
Hızlı bir biçimde yüzümdeki makyajı çıkarıp saçlarımı sıkı bir şekilde topladım. Boynumdaki zar dövmesinin aynada yansımasını görmek beni biraz da olsa tatmin etmişti. Telefonumu arka cebime sıkıştırıp, masanın üzerinden anahtarlarımı da aldım.
Odanın kilitli kapısını açarak hızlı adımlarla merdivenlerden indim. Gloria'nın evde olması yeterince gerilim vericiydi. Bir an önce başka bir eve taşınmam gerektiğini bir köşeye yazarken sporlarımı ayağıma geçirdim.
Arkamdan seslenen Gloria'yı umursamadan evden çıktım ve atılan konuma tekrardan girip arabama bindim. Halka açık bir alanda iletişim kurabilmek için karşıma çıkarılacak kişiyi merak etmiyor değildim. İşler giderek ilginçleşecekti ve sanırım bu elde en çok zevk alan ben olacaktım.
&
"Tanrım... çıldıracağım. Gerçekten benden başka kimse yok muydu? Oyunlar falan benlik olmaktan çıkıyor artık."
Kendi kendime konuşmaya başlayalı neredeyse bir saat olmuştu ve hâlâ etrafta kimseye göremiyordum. Etrafa yerleştirilmiş sık banklar bulunuyordu. Bankların ortasında bir de havuzla birlikte uzun büyük yapraklı ağaçları görmek de mümkündü.
Etrafı incelemeyi bir yana bırakırken sırtıma dokunan el ile arkama döndüm. Elini dudaklarına getirerek sessiz olmamı söyledi ve yanıma oturdu.
Yüz hatlarını incelerken elinde bir saat tuttuğu gördüm ve kıkırdadım.
"Ah, gerçekten mi? Zamanı mı tutuyorsun?"
Tek kaşı havaya kalkarken, gözleri kısılmıştı. Gözlerinin koyuluğu ürkütücülükten uzaktı. Uzun dalgalı saçlara sahipti ve gördüğüm kadarıyla kumral bir tene, ince dudaklara da sahipti. Beni düşüncelerimden çeken sesiyle yüzünü incelemeyi bıraktım.
"Burada neden bulunduğumuzu biliyor olmalısın. Sana vereceğim numara sayesinde benimle iletişim kurabileceksin fakat şu an yüz yüze konuşmamız gerektiği için buradayım."
Elini uzatarak, "Axel Balland, tanıştığıma memnun oldum." Dedi ve uzattığım elini sıkmam için yüzüme baktığında ben de elini sıktım.
"Sanırım benim de memnun olmam gerekiyor Axel."
Gülümsedi ve başını onaylarcasına salladı. Biri yetmezken ikincisi de başıma salınmıştı. Tanrım... rüyadaysam uyanmak istiyorum. Gözlerimi kapatıp açtığımda anlamsız bir şekilde yüzüme bakıyordu.
"Ne var? Ne bakıyorsun? Gerçek olup olmadığının kontrolünü yapamaz mıyım?"
Bu sefer kaşı havaya kalkan bendim fakat gülen Axel'di.
"Artık detayları konuşabilir miyiz? Zamanımız doluyor. Tyler'ın ölümünü istemediğin açık ve sen ona unutamayacağı bir acıyı çektirmek istiyorsun. Yanlış mıyım?"
Başımı iki yana sallarken elime bir kağıt parçasını tutuşturdu ve elinin birini omzuma koydu.
"Tercihin onun sana olan güvenini belirleyecek, bunu unutma. Eğer onun güvenini kazanmak istiyorsan, seçeceğin yolu iyi düşünmelisin. Sadece üç saatimiz var ve sen iyi düşünmek zorundasın."
Sadece üç saatim vardı ve iyice düşünmek zorundaydım. Gülümseyerek Axel'e döndüm. Bu gülümsemem onu tatmin etmiş olacaktı ki o da gülümsedi.
"Sanırım ne yapacağımızı buldum ve bunun senin de hoşuna gideceğini düşünüyorum. Onu asla rezil etmeyeceğim ama... işte o kısmı sadece sen ve o bilecek."
Yüzüne yerleşen o ışıltılı gülümseme tatmin olduğunun bir kanıtıydı ve en çok tatmin olan kişinin ben olacağı da artık kesinleşmişti.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro