Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Bölüm 4: Sahte Duygular

Selamlar, bir süredir buralarda değildim ve artık bölüm atmanın zamanı geldiğini düşündüm. Bölüm fazla uzun olmasa da atmak istedim. Yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen. Saygı çerçevesi içinde tüm eleştirilere açığım. 🎈

Puslu bir geceydi. Buğulanan camın köşesindeki çatlaktan içeriye üflenen soğuk hava, ortamın ısısını bir nebze olsa da düşürmeye yetiyordu. Telefonuma gelen sayısız cevapsız arama, mesaj ve e-postaları bir köşeye ittim. İlgilenmem gereken birçok şey vardı. En başında yer alansa doldurmaya çalıştığım bir defterdi.

Kelimelerin satırlarda yuvarlandığı, korkunun titrediği, acıların kahkaha attığı bu defterde öfke bütün satırlara kucak açmıştı. Gerçeklerin konuştuğu bu satırlar geçmişin sonunu getirmek için kullanılan bir araçtı.Masanın üzerindeki sivri uçlu kalemi soğuktan çatlamış parmaklarımın arasına yerleştirdim.

"İşte başlıyoruz."

İki kelimenin içime işlediği titremeyle gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Oyunun baş piyonlarından biri bendim ve kuklaların ipleri parmaklarım arasında sallanıyordu.

"Rose! Sen hâlâ uyumadın mı?"

Aralık kapıdan gelen tiz sese karşılık aniden defteri kapatıp dağınık çekmeceye sokuşturdum.

"Odama bu şekilde girmemen gerektiğini kaç kere söylemem gerekiyor?"

Gözlerimi ağır bir şekilde devirirken sandalyeyi geriye iterek ayağa kalktım. Soğuk zemine değen ayaklarım kısa bir süreliğine uyuşmuştu. Açık pencereden içeriye nüfuz eden rüzgar odanın ısısını gitgide düşürüyordu.

Odanın çıplağı bir dağınıklıktan ibaretti. Zemine yansıyan loş ışık da kötü görüntünün oluşmasını engelliyordu. Soruma henüz alamadığım cevap karşısında solgun yüzüme bir gülümseme kondurdum.

"Ah tatlım, hangi diyarlara daldın? Sanırım cevabını düşünmek için zihnini zorluyorsun. Zorlamana gerek yok, iki adım solundaki kapıdan çıkıp beni rahat bırakabilirsin."

Elleri kalın bukleli saçlarındaki yerini alırken gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Odanın içini bir çığlık sesi doldurdu. Bir haykırış ve ardından yitik düşen bir bedenin feryadı duvarları delip geçti.

"Ben bunu hak edecek ne yaptım? Dayanamıyorum Rose anlıyor musun? Ben güçlü değilim, olamıyorum!"

İnsanlar ve saklandıkları gölgeleri; zihinlerinin oynadığı saçma oyunların beraberinde doğurduğu boş duygulardan ibaretti. Her bir yakarış ölüme atılan adımları hızlandırıyordu.

"Tanrım iyi misin? Sana diyorum, Gloria! "

Başını iki yana sallarken soğuktan çatlamış elleriyle yüzünü kapatıyordu. Dağılmış saçları, akmış makyajı, ayağındaki topuklular ve dağılmış kıyafetiyle berbat bir görüntüyü ortaya seriyordu.

Bir parça kırıklık dağılmış ruhuna batırıyordu. Karşımda öylece dururken kollarıma atıldı. Boynuma doladığı kollarıyla birlikte tenime akıttığı gözyaşları titrememe yol açıyordu.

"Her şey bitti Rose. O beni sevmiyor ama ben sürekli savaşıyorum. Ben çok yoruldum. Ruhum dağıldı, zihnim bir karmaşanın içinde; bedenim yorgun, ölmek istiyorum. Ölümü arzuluyorum."

Boğuk boğuk çıkan cümlelerine karşılık sımsıkı sarıldım. Kolları gevşedi, boynumdan aşağıya sarktı. Başına minik bir öpücük kondurdum. Geçmişe dair beslenilen umutlar, geleceğe dair kurulan hayalleri bir köşeye atıyor ve üzerini çiziyordu.

Bir oyun daha kaybedilmek üzere oynandı, kurtulmak için bir enkazın altında cebelleşen ölü bir bedeni diriltti. Yalanlar sokaklardan gülerek geçti, gerçekler saklandıkları duvarları yıkmak adına birkaç adım öne geldi; elinde solmuş olan gül demetini köşeye fırlattı, hıçkırık sesi odayı inletti.

''Beni dinlemeni istiyorum. Sadece susup beni dinlemeni istiyorum Rose. Bunu benim için yapabilir misin?''

Kulağıma ulaşan boğuk sesi ile gülümsedim ve ardından başımı onaylarcasına salladım. Elleri boynumdan ayrıldı ve adımlarını dağılmış yatağıma doğru sürükledi. Bir yandan akan gözyaşlarını umursamaz bir tavırla siliyordu. Kendini yumuşak dokulu yatağa bıraktı, sandalyeye oturarak konuşmasını bekledim. Gözlerini kapadı, ellerini yataktan aşağıya sarkıttı ve dudaklarını araladı. Buz mavisi elbisesinin kısalığını umursamadan gülümsedi.

''Nereden başlayacağımı bilmiyorum. Anılar canımı yakıyor, kokusunu özlüyorum, sesi kulaklarımda yankılanıyor, köprücük kemiğimden öperdi beni mesela. Huzurum burası, yerim burası derdi. Gülümserdim, boynuna sarılıp kokusunda boğulurdum. Üzerine sinen sigara kokusunu seviyordum, benimleyken parfüm kullanmazdı. Saçlarımla oynar, alnıma minik öpücükler kondururdu. Sokaklarda delice koşardık, tren istasyonlarında yürürdük geceleri. Sigarasının dumanı nefesime karışırdı. Delice dans ederdik. Çok güzel severdi beni. Satırlarıma sığdıramazdım ben onu, o sayfalarına sığdıramazdı.''

Ardından yutkundu ve gözünden akan gözyaşlarını sildi. Susmamı istemişti çünkü canı yanıyordu. Kırıkları batıyor ve kanıyordu. Gülümsedim ve ardından kahverengi dağınık saçlarımı omuzlarımın arkasına doğru savurdum. Yatakta doğruldu ve gözlerimin içine bakarak konuşmaya devam etti.

''Ben onu hak etmiyordum ve üzülmeye hakkım yok. Onu üzüyor, alevlerin içine atıyordum ama yine de bağlıydık, seviyorduk, seviyordum. "

Sona doğru sesi kesik kesik çıkmaya başlamıştı. Gözünden akan gözyaşlarını umursamadı ve iç çekerek konuşmaya kaldığı yerden devam etti.

"Onunla konuşmayı özledim. Ben konuşurken susup saatlerce dinlemesini ama en çok onu özledim. Ona sığınırken yaralar bıraktım ruhunda. O bizi batırdı, beraber battık ama gün yüzüne çıkamadık; öldük, öldürdük ama geri dönemedik."

Nefes alışverişleri gitgide hızlanıyor, kalbinin atış hızı giderek hızlanıyordu. Oturduğum siyah ahşap sandalyeden kalkarak Gloria'ya doğru adımladım.

Soğuk beyaz zemin üzerinde taşıdığı yükü kaldırabilecek gücü kendinde bulamıyor, bir enkaza doğru yolunu çiziyordu. Attığım her adım birbirine zıt, birbirine kırıktı. Adımlarım git gide sıklaşırken gözlerini tavana dikti.

"Rose, canım çok yanıyor. " Boğazında düğümlenen sözcükler dışarıya vurulamayacak türdendi. Arka cebimde titreyen telefonumu aldırmadan yatağın bir ucuna oturdum.

Açık pencereden yere savrulan kağıt parçalarından biri kucağına düştü, elinin tersiyle itti ve ardından yutkundu.

"Çok kırığım, fazla kırığım ve umursanmıyorum. Duygularım umursanmıyor, kim olduğum umursanmıyor."

Yatağın geniş ve sert başlığına yaslanıp elini saçlarına daldırdı.

"Saklanıyorum, her şeyin ardına saklanıyorum. Bu... beni bitiriyor. Sustukça ve içime attıkça daha da boğuluyorum. Her gün, her gece kabuslarımda kayboluyorum. "

Gülümsedim. Yüzüme yerleşen gülümseme karşısında kaşları şaha kalkarcasına havaya kalkmıştı. İç çekerek gözlerimi kapadım.

"La la la...

Kayboldun, kayboluyoruz.

La la la...

Üzülmemelisin çünkü o bir yalancı.

La la la...

Ağlamamalısın çünkü sen güçlüsün.

La la la...

Umursamamalısın çünkü o seni umursamadı."

Yüzüne bir tebessüm yerleşti, gözyaşlarını elinin tersiyle sildi ve ayağa kalktı.

"Hatırlıyorsun. Harfi harfine, kelimesi kelimesine hatırlıyorsun ama ben güçlü değilim, Rose."

Rafın üzerinde duran mendili alarak akmış makyajını gelişigüzel bir biçimde sildi. Mendili avucunun içinde sıktı ve bana döndü. Başımı yasladığım yatak başlığından ayırırken güldüm.

"Gloria Arcy... fazla umutsuzsun ve dağınıksın. Peki söyle bana, bu sen misin?"

Başını ağır bir biçimde iki yana salladı. Gözünden düşen bir damla yaşı sildi ve ardından dökülmeye devam eden yaşları elinin tersiyle itti.

"Ben kaybolmuşum, yolumu bulamıyorum. Bir başlangıç tarihim yok ama bir bitiş tarihim var. Benim bitişim bugün Rose."

Boğuk çıkan sesinden ötürü sözcükler dudaklarından net bir şekilde çıkamıyor, boğazında sıraya diziliyordu.

"Bugün yine kendimi incittim, Rose. Kendimi hatırladım. Ne kadar kötü bir insan olduğumu hatırladım."

Ardından yutkunarak elbisesini düzeltti ve kendini odanın dışarısına atmak için adımladı. Elim başımdaki yerini alırken sıkıntılı bir nefes aldım.
"Bak sen kötü biri değilsin. Kendini korumak kötü olmak anlamına gelmiyor ya da birini delilerce sevmek, değer vermek seni kötü kılmaz. Seni sen yapan şeyler seni kötü yapmaz."

Histerik bir şekilde kahkaha atarken kapının kulbunu indirdi. Başını çevirmedi, yüzünden süzülmeye devam eden gözyaşlarını umursamadı.

"Ben bu oyunu en başından kaybettim. Ben sevilmeyi hak etmeyen zavallının tekiyim."

Bulunduğum noktadan bir milim bile kıpırdamadan odadan çıkışını izlerken ardından hızla çarpılan kapının tok sesini işittim.

İçeriye nüfuz eden soğuk hava vücudumun titremesine sebep olurken kendimi arkamdaki yatağa bıraktım. Bir süreliğine gözlerimi kapatıp yakın zamanlarda başımdan geçenleri düşünmeye koyulacakken arka cebimde titremeye başlayan telefonumu elime aldım.

15 cevapsız arama, 5 mesaj, 1 görüntü
10 yeni e-mail.

"Daha sen vardın, değil mi? Tanrım, çıldıracağım. Bütün psikopatlar beni bulmak zorunda mı?"

Boşta kalan elimle alnıma bir şaplak indirirken cevapsız aramaların çoğunun Tyler'dan, mesajların gizli numaradan gönderildiğini gördüm. Gönderilen görüntüyü açma cesaretini kendime arayadururken aniden ekranda beliren görüntülü arama tuşuyla telefon yüzüme düştü.

"Kahretsin, kahretsin!"

Yüzümden telefonu çekerken burnumu ovuşturup Tyler'dan gelen görüntülü aramayı reddettim. Mesaj kısmına girerken alnımda oluşmaya başlayan ter damlacıklarını umursamadan yavaş bir biçimde mesajı okudum.

04.39... Zaman çok hızlı akıyor değil mi, Rose?

04. 40... Aslında çok yakınındayım ama sen fazla körsün.

04.41... Karşı cinsinden biri olduğumu söylemiş miydim? Elbette hayır çünkü şu an söylüyorum.

04.42... Kendi oyununda kendine karşı kaybetmeye başlayacaksın.

Telefonu yatağa usulca bırakırken tırnaklarımı avuç içlerime bastırdım. İçimde karıncalanan tarifsiz duyguyu tanımlayamıyor, mideme kramplar girmesine sebebiyet vermesi sinirlerimi bozuyordu.

Hırçın ve kabarık saçlarım yüzüme düşerken son anda ayağa kalkıp dengemi sağladım. Hızlı bir biçimde dolabımın kapağını açarken kısılan gözlerimle odaya bir göz attım.

Bingo! Kırmızı topuklular orada duruyor.

Askıların arasında sıkışıp kalan siyah sırtı açık, dar kesimli, mini elbisenin ön dekoltesinin fazla olmasına umursamadan tek bir hamleyle dolaptan usulca çıkarıp yatağın üzerine koydum. Ardından kısa bir duş alıp üzerimdeki ağırlığın az da olsa hafiflemesini istedim. Sonuçsa başarısızlıktı.

"Sonsuza kadar dans edeceğiz."

"Daima orada olacağım."

"Zihninin kayıp köşelerine giden o yerde olacağım."

"Geceleri güneş gibi doğacağız."

Mırıltılarım dönüştüğü melodiyi fark edemeyecek kadar meşguldü. Bir yandan bedenimde hissettiğim hafiflik, vücudumun kıvrımlarını ortaya çıkaran elbiseye meydan okuyordu.

Masanın çekmecesinde duran koyu renkli ruju alıp dudaklarımın üzerinde yoğun bir yolculuğa çıkardım. Gözlerimi ortaya çıkaran bir farı sürerken karşımda duran kendime baktım.

"Rose görünümlü bir Lilium. "

Yüzüme konan minik gülümseme karşısında son rötuşları yaparak yatağın yanındaki topukluları seri bir biçimde giydim.

Oyunun ilk kanı bu gece akacak. Kendi ellerinle ya da kendi sözlerinle.

*********************************

"Bir tane daha! Bir tane daha istiyorum. Herman bir tane daha gönder!"

Kıkırtıların yükseldiği masada yoğun alkol kokusu mide bulandıracak bir hâl almaya başlamıştı. Bardağın dibinde kalan son yudumu tek bir hamleyle diklerken boğazlarımı yakmaya başlayan alkol, sersemlememe sebep oluyordu. Etrafıma bakınmaya yeltendim. Uyuşan bacaklarım ortamın sıcaklığına yenik düşerken titremeye başlamıştı.

Son anda masadan kalkmaya yeltendiğimde dönmeye başlayan başım dengemi kaybetmeme sebep oluyordu. Bir kol bedenimi sıkıca kavradı. Carl olduğunu fark ettiğimde teşekkür ederek dengemi sağlamaya çalıştım.

"Elini yüzünü yıkayalım mı? Açılırsın biraz Rose."

Başımı onaylarcasına sallayarak Carl'ın kolumdan destek aldım, adımlarımı olabildiğince hızlı atmayı hedefledim.

"Carl, sana bir şey sorabilir miyim?"

Alkol kokan nefesim midemin kasılmasına sebep olurken kendimi tutarak Carl'a döndüm.

"Geçen gün Sky ile karşılaştık. Epey bir zamandır görüşmüyorduk ve senden bahsetti. Hâlâ onu sevdiğini düşünüyormuş. "

Mideme ardı ardına giren kramplar durmak bilmiyorken Carl'ın kolundan çıkarak lavabonun kapısını ittirdim. Lafımın yarıda kalmasını umursamadım. Ardından midemden iki büklüm bir şekilde kasılırken içimde bir şey kalmaya dek istifra ettim.

Carl saçlarımı tutarken bir yandan elime iliştirdiği peçeteyle ağzımı silmem için çaba sarf ediyordu.

"Te-teşekkür ederim."

Gülümsedikten sonra "Seni eve bırakayım Rose." dedi. Yüzüme çarpıttığım soğuk su kendime biraz da olsa gelmemi sağlasa da dengemi kurmakta zorlanıyordum.

Göz kapaklarım kapanmaya başlarken görüş alanıma ilişen bir noktayla aniden açıldı. Defalarca gönderilen mesajlar, cevapsız çağrıların yanıtını bulamayan Tyler, soluğu gecenin bir vakti barda genç bir kadın ile almıştı. Lavabonun yakınında bir masanın üzerinden hiddetle aldığım cam şişeyi parmaklarınla sımsıkı bir şekilde kavradım. Carl'ın kolundan çıkıp Tyler'in bulunduğu masaya doğru seri bir biçimde adımladım.

"Rose dur, Rose! Ne yapıyorsun? Sakin ol!"

Gözümden süzülen bir damla yaş ile cam şişeyi Tyler'ın kafasına sert bir biçimde indirdim. Dengem sarsılırken genç kızın attığı çığlık ile gözümdeki yaşı silip kafasını tutan Tyler'a döndüm.

"Beni ne kadar sevdiğin buradan çok net bir şekilde anlaşılıyor."

Tyler'ın yüzünde beliren şaşkınlık ile karışık öfke duygusu yerini pişmanlığa devretmişti.

"Lilium, ben yemin ede-"

Lafını keserken masanın üzerindeki içki şişelerini ve bardaklarını hiddetle yere savurdum.

"Bu da bizim sonumuzmuş, Tyler."

Lilium'un kolunu tutan Carl sakinleşmesini söylerken ortamdaki gözleri üzerilerinden çekmesi için Lilium'u dışarıya doğru sürükledi.

Gözleri dolan Lilium kendini tutamayarak Carl'a sarılıp uzun bir süredir içinde tuttuğu acıyı dışarıya vurdu. Peşlerinden gelen Tyler'ı durduran Emma, üzgün bakışlarını alttan alttan göndermeye çalışıyordu.

Bir hikayenin sonuna geldiler. Sonsuzluğunu istedikleri, bitmesini hiç istemedikleri bir hikayenin sonu. Ardında bırakılan kırık ruhlu kız sığındığı taştan bedende kaybolup rotasını yeni bir limana sürdü.

İlk cevaplar can yakar. İlk gördüğün şey sözcüklerinin ölümüydü.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro