Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Bölüm 2: Buluşma

Selam, ben geldim. Yeni bir bölüm ile. Bu sıralar biraz yoğundum ve bana ilham getiren biricik okurlarım sayesinde şu an buradayım. Umarım gitmemişsinizdir. Burada olanlar ses versin, bakayım.

İthaf kısmına gelelim. İki kişi çok yaklaştı ama en çok yaklaşan cinardamla oldu. Bölümü okuyarak nerede geçtiği kısmını öğrenebilirsiniz. 💙

Zihnimin içinde birbirine çarpıp duran kelimeler, en ücra köşelerimden birindeydi. Başıma saplanan ağrıyla gözüm seyirdi. Ortamın sessizliğine eklenen tiz topuk sesleri ağrının şiddetlenmesine etki ediyordu.

Sandalyemi geriye iterek alnıma yapışan saçları geriye doğru yatırdım. Biten kahvemi yenilemek için ayağa kalktığımda sessizlik hükmünü sona erdirmiş, yerini televizyondan yükselen seslere bırakmıştı.

"Ünlü iş adamı Paul Storkey esrarengiz bir şekilde evinde ölü bulundu. Boynundaki halka izleri bir iple boğulup öldürüldüğünü gösteriyor. Kamera kayıtlarına gülümseyerek selam veren şahıs için arama başlatıldı."

Bir an cebimdeki telefona giden elimi serbest bıraktım. Kahve makinesine doğru adımlarımı hızlandırdım. Koridoru dolduran kahkaha sesiyle irkilerek arkamı döndüm. Sarana Dewitt. Muhteşemliği yüzünden okunan kadın.

"Ah, tatlım! Sen hâlâ burada mı çalışıyorsun?"

Ardından gözlerini kıstı. Saçlarını savurdu.

"İşini elinden almak her zaman planlarımın arasında olacak."

Sarana'nın sesindeki kibir, vücudumu kaplayan agresif enerjiyi ortaya döküyordu. Ellerimi yumruk şeklinde sıkarak Sarana'nın yüzüne baktım ve güldüm.

"Uzun zamandır buralarda değildin. Söylemeyi unutmayayım, Sarana. Ben burada genel müdür yardımcısı olarak çalışıyorum. Senin gibi hayatımı bir hiç uğruna satarak yaşamıyorum."

Gerilen Sarana alnından akan ecel terleriyle boğuşurken bir yandan da kısa eteğini düzeltiyordu. Kollarımı göğsümde birleştirip şuh bir kahkaha patlattım.

İnsanlar hayatlarında sadece bir kere öleceğini sanardı, aslında her gün öldüklerini bile bile. Yeniden doğar, yeniden büyür ve yeniden ölürdü.

Kibrini öldürüp içine gömenler, kusursuzluğunu gözlerimize batırırlardı. Sarana kendi hayatını öldürmüştü ancak yeniden doğamamıştı. Bir boyuta sıkışmış ruhsuz kadının tekiydi.

Kollarım gevşedi ve bakışlarım kendini güvenli gösteren bir görünüşe devretti.

"Sen de sıkılmadın mı, Sarana? İnsanları kininle elde etmeye çalışmaktan. Ben sıkıldım. Senin bu kibirli, kendini kusursuz gören hallerinden bıktım. Kendini kusursuz gören herkesin bir kusuru vardır. Kusurun ta kendisi sensin, bunu unutma."

Son cümleyi bastıra bastıra söylemem üzerine yüzüne yayılan öfke yanaklarının kızarmasına yol açmıştı.
"Hâlâ susmayı tercih ediyorsun, ha? Buna sevindim. Seni görmek dahi istemiyorum. Hiçliğinde kaybolmaya devam et. Belki doğru yolu bulursun."
Koridorda yankı yapan topuk seslerine aldırmadan, kahvemi almak için asansöre bindim ve bir kat aşağıya bastım. Sarana ile aramızda geçen münakaşa her ne kadar haklı olsam da sinirlerimi bozmaya yetmişti. Haksız olduğunu bildiğinden dolayı lafı ortaya atıp susmayı tercih etmişti.

Asansörde çalan müzik kulağımı tırmalıyordu. Sonunda açılan asansör kapısıyla birlikte derin bir nefes aldım. Kahve makinesine kavuşmanın verdiği huzur ile yüzüme yerleşen tebessüm, küçük bir çocuğun eline verilen umut gibiydi.

Cebimde titreşe duran telefonumu aldırmayıp kahvemi makinedeki düğmeye basarak aldım. Ünlü iş adamı Paul Storkeyevinde ölü bulundu.

Dikkatimi dağıtan iki kısa cümle, birbirini tamamlayamadan kolumda hissettiğim el, ani bir hareketle bedenime sertçe çarptı. Koluma tutan kişiye bakmak için yüzümü yukarı kaldırdım. Tyler.

İtmeye çalıştığım bedeni yerinden bir milim bile kıpırdamıyordu. Kıkırdama sesleriyle omzuna vurmaya başladım.

"Tyler, beni iş saatlerimde oyalayamazsın. Biliyorsun değil mi? Hoş bir görüntü oluşturmuyoruz."

Yanımızdan geçen çalışanlar, aralarında fısıldaşan ses tonlarıyla konuşuyorlardı. Bakışlarım yere düşerken eliyle yüzümü havaya kaldırdı. Birkaç adımlık bıraktığı boşluğu doldurmak istese de bunu yapmadı. Gülümsedim.

Dokunuşları, sonbaharın ılık ve serinletici yağmurları gibiydi. Yüzümden boynuma giden elini tutarak, "Yapma, yeri değil. " deyip kahvemi: koyu kahverengi, kırık bacağı olan masanın üzerinden aldım.

Uzun bir iç çekerek kolumdaki elini indirdi. Seyiren yüz hatları, saçlarında barındırdığı açık tonlar ile kıskanılası bir görüntüyü ortaya seriyordu.

"İyi değilsin, bunu yüzünden okuyabiliyorum. Yüzüne o sahte gülümsemelerden kondurmayacaksın değil mi?"

Koridor ile Tyler arasında gidip gelen bakışlarıma bir son vererek gülümsemeyi tercih ettim. Koridora doğru göz ucuyla bakarak birinin olup olmadığını yoklamak adına uzun bir süre bakındım. Yanağına kondurduğum ani minik öpücük, yüzünün kızarmasına sebep olurken gülümsemem yüzümde büyüyerek yayıldı.

"Asla sahte değildim, olmayacağım da."

Şok etkisinde kaldığı öpücüğün ardından koridordaki asansöre doğru adımlayıp hızlı bir biçimde asansöre bindim.

Yüzümden silinen gülücük, yerine bıraktığı donuk ifadeyle asansörün aynasından yansıyordu. Gerçekler ve sahteliği birbirinden soyutlayan aynaydı. Güzelliği, doğruyu, yanlışı ve sahteliği her yansıttığı parçasında gösteriyordu.

Yerde gezen bakışlarımı sona erdiren asansörün açılma sesiyle bir iç çektim. Elimi cebime atarak soğuyan kahvemden bir yudum aldım. Kahvenin acı tadıyla buruşan yüzümle bir yudum daha alamayacağımı düşündüm.

Cebimde hâlâ titreyen telefonu açarak mesaj kısmına baktım. Bir konum gönderilmişti. Gönderen kişiye baktığımda tanıdık gelen yüzle gözlerim büyüdü ve masama koşar adım yürürken altındaki notu okudum.

Gizli Numara: Kim bilebilirdi ki geçmişin canını yakacağını? Şaşırdın değil mi? Korkularınla yüzleşmenin vakti geldi. Ben de orada olacağım. Asıl soru, kim olarak orada olacağım.

Üzerimde hissettiğim huzursuz bakışlarla ile yerime oturdum ve bilgisayarı açtım. Atılan konuma baktığımda sıradan bir kafe olduğunu görmüştüm. Göze batmayan, kimsenin ilgisini üzerine toplamayan bir yer. Great Day Cafe.

Alnımdan akan su damlacıklarını silerek verilen saate baktım. 21.37 sayılar ile takıntısı olan bu adamı başımdan def etmenin tek yolun bu olacağına inanıyordum. Ancak bu da yalandı. Bu sadece başlangıçtı. Onun gelişinin bir başlangıcı.

********************************

"Hey, Gloria. Bugün eve geç gelebilirim. Beni merak etme."

Yüzüme bir tokat gibi çarpan şiddetli rüzgar, mesaj yazmama engel oluyordu. Adımlarımı hızlandırarak konumu atılan kafenin sokağına girdim. Küt küt atan kalbim, yerinden çıkacakmış hissi yaratırken bir yandan aldığım derin nefesler rahatlamam için yardımcı oluyordu.

"Sakin ol, sakin ol."

Kendimi avutma çabama aniden gelen bir gülme isteğiyle sona erdirdim. Yerde yankılanan topuk sesleri, arabaların etrafa yaydığı egzoz dumanlarıyla katlanılmaz bir şekil almıştı.

Bakışlarımı sokağın ihtişamına çevirdim. Tabelası gün yüzüne çıkan kafe, rengarenk ışıklandırmalar ile havaya farklı bir ortam katıyordu. Girişte gözler önüne serilen mavi parkeler, kafenin dışındaki masalarda kahkaha ile gülen insanları ağırlıyordu.

Bakışlarım bir süre masalardaki insanlara odaklandı. Gözlerim onu arıyordu. Kamufle etmekle üstüne olmayan bu adam dizginleri eline çoktan almıştı. Arkamı dönerek sokağın geri kalan kısmına baktım.

Kahkahalara boğulan, bir köşede ağlayan, birbirine bağıran, içip etrafa küfürler savuran ve gururunu bir kenara itip tüm çıplaklığıyla duygularını gözler önüne seren insanlar ile doluydu. Sahte ama bir o kadar da mutlu insanlar.

İç geçirerek Green Day Cafe'nin kapısını araladım. Minik ama ferah havası, birçok kokuyu barındırıyordu. Burnumun ucunu titreten beyaz şarap kokusu, bir zamanlar delice içtiğim zamanları aklıma getiriyordu.

"Hadi, bir tane daha! Yapabilirsin Lucy!"

Masanın birinde geçen diyaloğa kulak misafiri olurken kıkırdadım. Masaya doğru adımlayarak genç kızın elindeki bardağı kapıp tek bir yudumda diklediğim şarap, boğazımda yarattığı acı hissini de beraberinde getirdi.

"Lucy sen misin? Eğer sensen, içmeyi beceremiyorsun."

Masada ses soluk çıkmazken gülümsedim. Yeşile çalan gözleri uykusuzluktan kızarmıştı. Cevap verecek hali olmadığını gördüğümde masanın üzerine sertçe bıraktım. Bardağın kırılacak raddeye gelmesini umursayacak durumda değildim.

Gözüme kestirdiğim boş masaya doğru adımladım. Telefonum titreşmeye başlamıştı. Masaya oturarak telefonuma gelen ardı ardına mesajları okudum.

Gizli Numara: Dişli olduğunu biliyordum, Lilium. Sence bu kadarı fazla değil mi?

Titreyen elimle masaları kontrol ettim. Kimsenin elinde telefon yoktu. Birbiriyle sohbet edip gülen insanlar dışında kimse yoktu. Masaya yaklaşan garson dişlerini göstererek gülümsedi.

"Ne alırsınız, efendim?"

Bir süre aval aval baktığım garsona cevap vermeyi düşünerek "Sıcak çikolata istiyorum, cam bardakta." istediğim şeyi söyledim.

"Başka bir isteğiniz?" Gözlerimi devirdim.

"Olsaydı söylerdim, herhalde. "

Yüzü asılan genç garsona baktım. Sinirimi üstüne kusacağım birilerini aramam normaldi.

"Kusura bakma, lütfen. Biraz sinirliyim. "

Genç garson güldü. Kısılan kahverengi gözlerine eşlik eden minik gamzeleri beraberinde gelmişti.

"Önemli değil, efendim. Her gün rastlıyoruz sizin gibilerine."

Ardından arkasını dönerek gitti. Hızla okumaya devam ettiğim mesajlara bir tane daha eklenmişti.

Tyler: Neredesin?

Gönderilen Tyler: Bir arkadaşımla yemekteyim. Neden sordun?

Anında geri dönen Tyler'ın mesajını okudum.

Tyler: Çık oradan, hem de hemen.

Etrafıma bakınarak ayağa kalktım. Masaya bıraktığım paranın ardından hızlıca kafeden çıkarken kulağıma ilişen iki çift sözle olduğum yerde kaldım.

"Ünlü işadamı Paul Storkey'in davası kapatıldı. Soruşturmalar oğlu Steven Storkey tarafından üstlendi. Ustaca gizlenen katilin ardında bıraktığı not enteresan bir şekilde kayboldu. Notta yazan el yazısında bir kolye ve günlükten bahsedilmekteydi."

Bu bir tesadüf değildi ve olmayacaktı. Burada olmanın sebebi bu işin içinde benim de parmağım olduğuydu.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro