×37×
Çok az yorum geliyor. Yorumlarınız beni motive ediyor. Okurken ne hissettiğinizi merak ediyorum.
❤️❤️
×××
Kırık Kalpler Mahzeni
37. Bölüm:
Ekin Tuva
Murat'ın karşıma dikilip söyledikleri ile çok gerildim. Öğrenmiş miydi? Gözleri her şeyi öğrendiğini bas bas bağırıyordu. Yutkundum. Sona mı gelmiştim? Tekrar kaybedecek miydim herkesi?
İnkar etmeliydim. Bir şey gizlemiyorum, demek istedim ama dudaklarımdan tek kelime çıkmadı.
Bakışmamızı bölen şey Seçkin'in seslenmesiydi. "Günaydın gençler." dedi neşeli sayılabilecek bir ses tonuyla. Masanın etrafından dolaşıp yanımdaki sandalyeyi çekti. Oturur oturmaz kolunu omzuma atıp beni kendine çekti. Dudaklarını şakaklarıma bastırdı. "Günaydın güzelim. Neden öyle bakışıyorsunuz? Murat, abicim otursana neden dikiliyorsun öyle?"
İlk gözlerini kaçıran ben oldum ve korkarak Seçkin'e baktım. Onun bir şey öğrenmesinden, Murat'ın söylemesinden korkuyordum. "Günaydın sevgilim." dedi, Seçkin'in yanağımı öperek. Başımı omzuna yaslayıp Seçkin'e sokuldum. Çok korkuyordum onu kaybetmekten.
"Üşüyor musun güzelim? Ceketimi vereyim mi? Neden titriyorsun?"
"Yok yok. İyiyim böyle. Öyle birdenbire içim ürperdi sadece. Titremiyorum."
"Allah Allah, hasta mısın güzelim?" dedi dudaklarını alnıma bastırarak. "Ateşin de yok ama."
"İyiyim, iyiyim. Geçti. Anlık bir şeydi." dedim gülümseyerek. Ardından tedirginlikle Murat'a baktım. Kıstığı gözleriyle hareketlerimi inceliyor, açık yakalamaya çalışıyordu.
Ardından derin bir nefes verip oturdu karşıma. Gözleri ikimiz arasında durmadan gezerken artık emin olmuştum. Murat her şeyi öğrenmişti. Ama nasıl?
Birlikte derse geçtik. 2 saat süren dersten sonra kendimizi bahçeye attık. Uzun süren dersler zaten yoruyordu ama Murat'a neyi nasıl açıklayacağımı düşünmek daha çok yormuştu beni.
Şu an zaman dursun ve akmasın isterdim.
"İşiniz var mı bugün?" diye sordu Murat. Gözleri özellikle üstümdeydi.
"Akşama kadar amcam idare edecek. O zamana kadar boşum, takılabiliriz birlikte."
"Süper, ben de. Ekin, sen?" Murat'ın gözlerime keskin bakışlarıyla yutkundum. Gitmek ve onunla yüzleşmek istemiyordum ama ben yokken Seçkin'e bir şeyler anlatabilirdi. Bu yüzden gidip bir şekilde engel olmam gerekiyordu
Başımı sakinlikle salladım. "Olur."
"Harika! O zaman sahilde çekirdek kola?"
Bizim için liseden beri en vazgeçilmez aktivite buydu ve uzun zamandır yapmadığımız için özlemiştim cidden.
Sahile inip hep durduğumuz, ıssız köşeye geçtik. Murat, avuçlarımıza çekirdek döktükten sonra havadan sudan konuşmaya başladı. Açıkçası buraya, Seçkin'e bir şeyler anlatmak için geldiğimizi düşünüp gerilmiştim ama Murat bu sabah hiç olmamış gibi davranıyordu. Yüzüne kuşkuyla baktım. Gözlerini güven vererek yumup gülümsedi.
Rahatlayarak nefesimi verdim. Tam olarak neyi ne kadar öğrenmişti bilmiyorum ama şu an bir şey söylemeyeceği belli olmuştu. Ama bunun şu anlık eski zamana dönmemiz için olduğunu anlamıştım. Bir daha bu ortamı yakalayamazsak diye korktuğumdan anın tadını çıkartmaya çalıştım. Sohbete dahil oldum.
Bol bol eski güzel anılarımızı gün yüzüne çıkarttığımız, arada Zülal konusunu açıp Murat'ı utandırdığımız ve birbirimize sataştığımız güzel birkaç saat geçirdik. Karşımda Murat'ın her şeyi öğrendiğini gözlerinden okusam bile kendimi eskisi gibi huzurlu hissetmekten alıkoyamadım.
Çekirdeklerimiz bittiğinde kola ve cipsin de dibini sıyırmıştık. Ardından bir anda Murat ayaklandı. "Benim bir Zülal'e bakmam gerekiyor. Oradan da eve geçerim. Siz takılın, ben güzel gözlümün yanına kaçıyorum."
Seçkin gülerek ona takıldı. "Git bakalım, Mecnun seni."
"Tamam, yarın görüşürüz." dedim ama içimden "bu iş yarını bulmayacak" diyordum. Murat elindeki telefona baktı.
Seçkin bana doğru dönüp güldü. "Düşünür müydün Murat'ın böyle bir aşık olacağını?"
Gülerek gözlerimi Murat'a çevirdim. Elindeki telefonu gösterdi. O sırada telefonum titredi. Gerginlik birkaç saatin ardından üstüme yapışmıştı. Gülerek Seçkin'e döndüm. "Herkesin ezberini bozan birileri çıkıyor demek ki."
Murat, gözden kaybolduktan sonra Seçkin ayaklandı. "Şunları çöpe atayım, biraz yürüyelim biz de."
Seçkin, poşeti çöpe atmak için ayaklanınca telefonumu açtım. Murat'tan iki mesaj vardı.
Murat: Akşam 7de Seçkin'den ayrılmış ol. Seni arayacağım. Her şeyi öğrendim, konuşacağız.
Murat: Daha doğrusu sen konuşacaksın ben dinleyeceğim.
"Yürüyelim mi güzelim? Hava güzel." dedi Seçkin, hala yerimden kalkmadığımı görerek. Telaşla Murat'ın attığı mesajları silip ayaklandım. "Yürüyelim."
Yanına gidip elini tuttum. Yavaşça adımlarken telefonuma baktım. Saat 5'i geçiyordu. Az bir zamanımız kalmıştı.
Bir saate yakın yürüdük. Onunla yürümek o kadar güzeldi ki hiç yorulmamış, aksine daha dinç hissediyordum. Yürüyüş boyunca Seçkin daha çok konuşmuş, bense onu dinlemiştim. Çünkü aklımda Murat'a neler anlatacağım vardı.
"Bayadır yürüyoruz, şurada bir şeyler içip soluklanalım mi?" dedi Seçkin, sahil boyundaki küçük bir kafeyi göstererek. "Olur." dedim.
İçeri girerken de Seçkin her zamanki gibi söyleniyordu. "Kendi kafemden başka kafeye girmeyi sevmiyorum."
Gülerek koluna girdim. Başımı omzuna yasladım. "Herkes senin kadar şanslı değil ama ben de başka kafeleri sevemiyorum."
"Orası senin de kafen."
Gülerek köşede bir masaya geçtik. Limonata sipariş verdik.
Etrafa bakınırken gözün bir yandan da durmadan saate kayıyordu. 1 saat kalmıştı.
"Bir işin falan mı vardı güzelim? Durmadan saate bakıyorsun."
Boğazımı temizledim. "Çok önemli değil de, şey, 7 gibi evde olmalıyım. Akşama düğün varmış da annem sen de gel diye tutturdu." Ona yalan söylemekten nefret ediyordum. "Ama çok da önemli değil, gitmek istemiyorum zaten. Bir şeyler uydururum." Evet, gitmek istemiyordum.
Seçkin, elimi avucuna aldı. "Annen istiyorsa git derim ben. Eğlenirsin belki. Hem de annenlerle vakit geçirmiş olursun." Yutkundu. "Geldiğinden beri onlarla vakit geçirmedin zaten pek."
Bir anlık gafletle "Nereden geldim?" diye soracaktım, son anda kendimi tutmasaydım. Başımı salladım. "Haklısın." Limonata siparişlerimiz gelince teşekkür ederek aldık.
Seçkin, derince iç çekip bana baktı. Yüzümü inceledi önemle. Elleri ellerimi okşuyordu. "Böyle her şey bir anda eskiye dönmüş gibi oldu. Sen geldin, tüm acılarım dindi. Sen geldin, ben yeniden eskisi gibi oldum. Sanki sen hiç gitmedin, hep yanımdaydın. O ayrılık hiç yaşanmadı gibi hissediyorum bazen. Gelişin öyle bir şeydi ki, tüm eksiklerim tamam oldu bir anda." Bir elini elimden çekerek yanağıma yasladı. "Bir daha gitme, olur mu? Ne yaşarsak yaşayalım, gitme. Bazen çekilmez biri olduğumu biliyorum ama derdin ben olsam bile bana gel yine. Birlikte düzeltelim her şeyi."
Dolan gözlerimi kırpıştırarak yanağımdaki elinin üstüne elimi yasladım. Avuç içini öptüm. "Özür dilerim Seçkin, özür dilerim. Ben de şu anda her şey eskisi gibi olduğundan mutlu olsam da sana her baktığımda 2 yıl boyunca sana yaşattıklarım aklıma geliyor. Ne kadar acı çektiğin, acı çektiğimiz aklıma geliyor ve kendimi affedemiyorum. Senin beni affetmen bile bazen canımı yakıyor."
Yanağımı okşadı, destek olmak ister gibi, gülümsedim. "Hala kafanda oturmayan şeyler, sorular vardır." dedim gözlerindeki soru işaretlerine ithafen. Bana sormak istediği çok soru olduğunu görüyordum. Duymaktan korktuğu için soramıyordu.
"Bir gün tüm sorularına cevap vereceğim. O gün ikimizin de canı yansa da ben sana sığınacağım. Bu sefer gitmeyeceğim. Bir daha değil."
"Gitme. Ne olursa olsun."
"Gitmem." dedim kendimden emin bir şekilde. "Sen benden gitmemi isteme yeter ki. O zaman istemesem de gitmek zorunda kalırım."
"Ben senden gidemem ki." dedi omuz silkerek. "Senden nasıl gidilir bilmiyorum."
Gülümseyerek avuç içine tekrar bir öpücük bıraktım ve sınavlardan bir konu açarak gergin ortamı yumuşatmaya çalıştım. Dilim sürekli ona bir şeyler anlatırken beynimde sürekli aynı cümle yankılanıyordu. Umarım benden nasıl gidildiğini hiç öğrenmezsin.
Seçkin ile keyifli birkaç saat zaman geçirdikten sonra beni eve bıraktı. Israrla kendim gideceğimi söylesem de beni daha fazla görebilmek için böyle şeyler yaptığını açıklayıp şebeklik yaptığı için ona hayır diyememiştim. Yoldayken saat 19'u geçtiğinden Murat aramıştı ama meşgule atmak zorunda kalmıştım.
Evin kapısındayken Seçkin'den ayrılamayarak ona özlemle bakıyordum. Sanki Murat ile konuşmamızdan sonra onu kaybedecek gibi hissediyordum.
"Hadi canım, içeri gir. Göreyim girdiğini." dedi ısrarla, önce benim gitmem gerektiğini belli ederek. Ama gitmek istemiyordum. Ya bir daha onu göremezsem ve kaybedersem?
Seçkin'in elinden tutup onu kapı girişine çekerek, sokaktaki camların görüş açısından çıkarttım. "Ne oldu?" dedi Seçkin, şaşkınlıkla.
"Biraz sarılayım."
Kollarımı boynuna sarıp sıkıca sarıldım ve kokusunu içime çektim. O da belime sarılıp başıma öpücükler bıraktı. "Çok mu seviyorsun sen beni de ayrılamıyorsun?" dedi oyunbaz tavırla.
Biraz mesafe koyup geri çekildim. Ensesindeki saçlarla oynarken gözlerine baktım. "Çok seviyorum. Ayrılamıyorum. Keşke hiç ayrılmak zorunda kalmasak."
Seçkin, bir eliyle saçlarımı sevdi. "Ben de ayrılmak istemiyorum. Son senemiz bu zaten, bir bitsin bu konuyla çok yakından ilgileneceğim merak etme bitanem."
"Bitanem mi?" dedim şımarıkça gülerek.
"Bitanem tabii, bir tanesin sen çünkü. Senden bir tane daha yok."
Şu an o kadar tatlıydı ki! Yemek istiyordum. Dayanamayarak dudaklarının üstüne birkaç tane ufak öpücük sıraladım. "Yerim seni."
"Asıl ben yerim de... şu an yiyemem. Ortam müsait değil." Çapkınca sırıtıp göz kırptı. Ama yine dayanamamış olmalı ki dudaklarımın üstüne iki küçük öpücük bıraktı.
O sırada tekrar telefonum çaldı. Ekrana bakmadan cebimdeki telefonun sesini kapattım. "Annen bekliyor, gitmen gerekiyor." 10 dakika önce de telefonum çaldığında annemin aradığını söylemiştim. O yüzden yine öyle sanıyordu.
"Tamam, görüşürüz. Kendine iyi bak."
"Sen de güzelim."
Avucuma öpücük kondurarak ona doğru salladım. O da aynı şekilde bana salladı. İçeri girip kapıyı kapattım. Anlamaması için eve kadar çıktım. Evde annemler olabilirdi, bu yüzden kapıya vurmadan tekrar aşağı indim. Telefonumu çıkartıp Murat'ı aradım. 3 kez aramıştı.
Telefon hemen açıldı. "7de demiştim." dedi, açar açmaz.
"Seçkin yanımdaydı. Anca ayrıldık."
"Tamam, ne konuşacağımızı anladığını varsayıyorum. Attığım konuma gel." Telefonu kapattı.
Derin bir iç çekip yavaşça kapıyı açtım. Seçkin'in tamamen gittiğine emin olunca yola çıktım.
Zihnimde bin bir türlü düşüncelerle Murat'ın yanına geldim. Bizim eve yakın bir parktaydı. Bankta oturan silueti görünce her şeyin bittiğini anladım. Ama kaçamazdım. Murat her şeyi biliyorsa, Seçkin'in öğrenmesi an meselesiydi.
Zorlukla attığım adımlarla gidip yanına oturdum. Bir süre ikimiz de konuşmadık. Beni o çağırdığı için onun konuşmasını bekliyordum. Nitekim ilk olarak lafa giren o oldu.
"Neden söylemedin bize? Biz senin için bu kadar mı önemsizdik?"
"Neyi?" Safa yatmayı seçtim. Ancak biliyordum, Simay anlatmıştı Murat ile konuşmalarını. Murat da şüphelenmişti ve nasıl olduysa öğrenmişti her şeyi.
Yavaşça bana döndü. Ben de ona döndüm. Gözleri yaşlıydı, bu yüzden şaşkındım.
"2 yıl bizden ayrı acı çektin sen. 2 yıl boyunca hastaydın, hastanelerde geçti zamanının hepsi. Ama bizden sakladın."
Bunları duyacağımı bilmeme rağmen şu an bunun farkındalığı ilk kez gelmiş gibiydi. İçim titredi. Sesinin titrekliği, konuşurken kendini sıkması beni de ağlatacaktı.
"Bir mesajla hayatımızdan çekip gittin, aslında öyle olduğunu düşünmemizi istedin." Yutkundu. "Hiç mi acımadın bize ya!" diye bağırdı ayağa kalkıp. İrkildim.
"Sen aylarca bir hastane köşesinde ölüm kalım savaşı verdin, ama biz o günlerde sana öfkeliydik! Sana kırgındık, sana kızgındık!" O kadar öfkeliydi ki, durmadan bağırıyordu. Ardından omuzları düştü yenilgiyle. Artık yüzüne bakamıyordum, ellerimle oynuyordum onun hayal kırıklığı içeren yüzüne bakmamak için.
Fısıldadı. "Kırgınlıkla bir sürü şeyler söyledik arkandan! Bizi sevmediğini düşündük, beni sevmediğini düşündüm Ekin."
Gözlerimden yaşlar düşmeye başlamıştı. Onlara ne kadar kötü bir şey yaşattığımın farkındaydım, ama ben de kötü şeyler yaşamıştım.
Murat öfkeyle bankın kenarına tekme attı. "Bir şeyler söyle Ekin! Susma, yalan de! "Ben iyiyim, hasta değildim." de. Yurt dışına def olup gittim. Güldüm, eğlendim, arkadaşlarım oldu, de. Sonra geri geldim de. Susma!"
Ağlamam çoğalınca durdu. Sustu. Biraz sonra yanıma oturdu. Ben ağlamaya devam ederken kolumdan tutup beni kendine çekip sıkıca sarıldı. Hıçkırıklarımın arasından fısıldadım. "Özür dilerim Murat, özür dilerim. Özür dilerim..."
"Sus, özür dileme." O da ağlıyordu. "Yalan de Ekin, ben hiç o hastaneye gitmedim de. Burnum bile kanamadı bu süreçte, de. Lütfen Ekin."
Sustum. Bir süre sadece ikimizin hıçkırıkları ve iç çekişleri duyuldu. Ona daha fazla yalan söylemek istemediğim için sustuğumu anladı. Benim ağlamam dururken, onunki daha çok şiddetlendi.
Kollarımdan tutup beni geri itti. Yüzüme baktı. Gözleri ve burnu ağlamaktan kızarmıştı. Beyaz tenli olduğu için zaten çabuk kızarırdı o.
"Neden? Neden Ekin? Neden bize söylemedin? Yanında olurduk, elini tutardık. Yalnız bırakmazdık seni bir an olsun. Birlikte daha güçlü olurduk. Birlikte yenerdik o hastalığı. Sevgimizle iyileştirirdik seni. Neden? Neden?"
"Ölecektim ben Murat. Size bunu yaşatmaya hakkım yoktu."
Elini dudaklarıma bastırdı. "Sus, böyle bir şey yok."
Elini çektim usulca. Yıllardır bana dostluğunu veren en yakın arkadaşımı üzmüş ve kırmıştım. Elini tuttum, beni anlasın diye.
"Nereden öğrendin?" dedim, merak ederek.
"Kuzenim dediğin kızdan sonra şüphelendim, araştırdım. Telefonunda doktorun numarasını buldum, öğrendim." O gün telefonumu onda unuttuktan sonra bir şeyler hissetmiştim zaten. Bunun için ona kızmadım. Suçlu olan bir tek bendim çünkü.
"Ölme ihtimalim vardı Murat, ben o hastane yatağımda her gün ölümü bekledim. Her gece, son kez gibi uyudum. Ya bir gün gerçekten son gecem olsaydı? Sizi böylesine büyük bir acıyla bırakamazdım. Hele ki Seçkin'i..."
Anlatmak istediğim şeyi anlayıp durdu ve arkasına yaslandı. Derin bir nefes verip göz yaşlarını sildi. "Seçkin atlattı, Ekin. Bir daha aynı şeyleri yaşamazdık. O iyileşti."
Başımı iki yana salladım. "Atlatmadı. Ben hastalığımı öğrenmeden bir iki ay önce kardeşi ateşlendi diye hastaneyi nasıl birbirine kattı, gördük. Nazlı küçüktü ve sık sık ateşlenmesi normaldi. Ama o bunu bile kabullenemiyordu. Nazlı'nın hastalıkları döneminde tekrar ilaç kullanmaya başlamış, doktoruyla bu konu için konuştuğumda söyledi. Ben ona söylemek için hazırdım ama o değildi. Eğer sadece sana söyleseydim de bir şekilde o anlar ve öğrenirdi."
"Ekin..."
Ellerini sıkıca tuttum. "Çok denedim size söylemek için ama yapamazdım. Beni anla Murat. Seçkin iyi değildi. Seçkin'e bir şey olsaydı da kendimi asla affedemezdim. Hiç yapmak istemedim ama mecburdum. Eğer kendi isteğimle gitmiş gibi yaparsam daha çabuk kabullenirdiniz. Tamam, yine üzülürsünüz ama unutursunuz diye düşündüm."
"Çok çok yanlıştı Ekin, biz bilmeliydik. Böyle daha mı iyi oldu?"
"Ölecektim, diyorum sana Murat!" diye bağırdım, dayanamayarak. Şaka yaptığımı zannediyordu. "Hasta olduğumu bildiğim için böyle hissediyorum zannetme. Ölecektim, doktor dedi. İlaçlar, tedaviler hiçbiri iyi gelmiyordu. İyileşme yoktu. Bir sene boyunca tedavi gördüm ama hiçbiri iyi gelmedi. Bir sene boyunca dayanamam bile mucizeydi. Eğer kardeşim yetişmeseydi de muhtemelen..."
"Kardeşin?" dedi şaşkınlıkla. Kardeşim yoktu benim, bir yıl önceye kadar.
"Simay. Benim kardeşim, mucizem..."
Murat şaşkınlıkla kalakaldı. "Simay, senin kuzenindi." Gözlerimdeki ifadeden sonra ayağa kalktı ve bir tur dolaştı. Ardından tekrar yanıma oturdu. "Anlat Ekin, baştan sonra iki yılda ne yaşadın? Anlat, bilmek istiyorum."
Göz yumdum ve şu anda söyleyeceklerimin çok kısa bir süre sonra karşıma dağ olup çıkacağını bilmeme rağmen anlattım.
Kendi sonumu kendi ellerimle yazdım.
×××
Ekin her şeyi anlattı. Sizce bundan sonra ne olacak?
Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛
Seviliyorsunuz! 💜
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro