Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

×35×

Kırık Kalpler Mahzeni

35. Bölüm:

Ekin; Eve geçtin mi?

Ekin; Merak ettim (19.21)

Seçkin: Şimdi geçtim güzelim (00.38)

Seçkin: Kusura bakma kafe çok kalabalıktı

Seçkin: Mesajına bile bakamadım

Seçkin: Sen nasılsın

Seçkin: Ne yapıyorsun

Ekin: İyiyim canım

Ekin: Evdeyim, ders çalışıyorum

Ekin: Sınavlar yaklaşıyor malum

Ekin: Sen ne yapıyorsun?

Seçkin: Seni özlüyorum

Ekin: Ben de seni özlüyorum 🥹

Ekin: Bugün kafe çok doluydu diye seni meşgul etmemek adına çok duramadım

Ekin: Ama yine de özledim

Ekin, mesajına gelen görüldüden sonra mesaj beklerken sevgilisinin çevrimdışı olması ile yüzü düştü. Hala kafede, işi var herhalde diye düşündü.

Birkaç saniye sonra gelen arama ile yüzü aydınlandı. Sevgilisi onu görüntülü arıyordu. Hızlıca aramayı yanıtladı. Bir iki saniye sonra sevgilisinin yakışıklı yüzü ekranda belirdi. Kocaman gülümsedi. "Canım." dedi Seçkin, içtenlikle. "Fıstığım beni özlemiş diye duydum."

Ekin, hızlıca başını salladı. "Evet. Çok özledim. Birkaç saat bile ayrı kalsak özlüyorum." dedi Ekin, içten gelerek. Şu an ekrandaki yüze bakarken de içi gidiyordu. Çok seviyordu.

"Hmm." dedi genç adam, ekrandaki güzel gözlüsüne bakarak. "Birkaç saat ayrı kalsak bile mi?"

Başını salladı Ekin. "Birkaç saat bile olsa."

"O zaman ne yapsak? Ben kalkıp yanına mı gelsem? Seni görsem, sarılsam, öpsem?"

Ekin, Seçkin'in sözlerine kıkırdadı. "Çok güzel olurdu sevgilim. Ben de seni öperdim."

Seçkin, alelacele doğruldu yattığı yerde. "O zaman bekle beş dakika. Sadece beş dakika..."

Ekin, güldü. "Dur dur Seçkin. Delirme. Saat çok geç oldu." Seçkin, yatağından kalkmak üzereyken Ekin'in ikazlarıyla durdu. "Çok mu geç oldu? Geç değil ya."

"Saat geç ama evdekiler uyumadı, hala içeride televizyon izliyorlar. Bu yüzden çıkamam evden. Bu saatte izin vermezler."

Seçkin, yüzünü astı ve sitemle tekrar yatağına geri yattı. "Niye uyumadı evdekiler? Neyi bekliyorlar uyumak için?" diye söylendi.

Genç kızın dudaklarından ufak bir kahkaha çıktı. Seçkin onu hayranlıkla izledi. "Bir film izliyorlardı, ona takıldılar herhalde."

Seçkin, aklına gelen şeyle yüzünü buruşturdu. Unutmuştu daha erken haber vermeyi. Elleriyle saçlarını dağıttı. Bu görüntü Ekin'in hoşuna gitti.

"Sana söylemeyi unuttum, yarın Defne'nin doğum günü. Bu yüzden öğleden sonra kafede birlikte toplaşıp pasta keseceğiz öyle kendi aramızda. Sana daha erken söyleyecektim ama kafe karışıktı, aklımdan çıkmış. Seni de davet etmemi istedi Defne." Ekin'in düşünceli yüzüne bakarken devam etti. "Gelmek istemezsen de kendini bir şeye zorunda hissetme."

Ekin, bu davetten hoşnut olmuştu. Defne ile de kötü olmak istemiyordu. Çünkü Seçkin'in gerçekten Defne'ye değer verdiğini görüyordu. Bu yüzden kendisi de ona saygı duymak zorundaydı. "Yok sorun değil, gelirim tabii ki."

"Tamam güzelim, yarın dersimiz geç bitecek zaten. Okuldan birlikte geçeriz kafeye."

×××

Ekin Tuva

Defne'nin normalde sürpriz olması gereken ama geçen yıl da aynısını yaptıkları için pek de sürpriz olmayan doğum günü etkinliği için kafede toplanmıştık. Murat, Berkan'ı da davet etmişti. Bu yüzden Seçkin, Berkan her ağzını açtığında ona sinir dolu bakışlarını gönderse de burada olmasına ses etmiyordu. Çünkü Defne, Berkan'ın gelmesine sevinmişti. Aralarındaki şey her ne ise birbirlerine çok manalı bakıyorlardı. Bu konu üzerine Berkan'ı sorguya çekmeliydim. Berkan, gerçekten benim için çok sürpriz bir şekilde hayatıma giren değerli biriydi.

Defne, pastasını üfledikten sonra hepimiz birer dilim almıştık. Zülal de Seçkin'in ısrarıyla oturup bir dilim pasta almıştı. Öğle molasına çıkmadığı için ara verirsin, demişti.

Defne de yüzünden eksik etmediği gülümsemesiyle gelen tebrikleri kabul ediyordu. Aramızdaki buzları eritmek adına ben de dahil oldum buna. "Doğum günün kutlu olsun Defne. Nice mutlu yaşlara."

İçinde gram kötülük barınmadığını derinden hissettiğim bir gülümseme gönderdi. "Çok teşekkür ederim. Gelmene sevindim." Aynı şekilde gülümsedim.

"Hediye zamanı!" dedi Murat, Defne'ye elindeki hediye paketini uzatarak. Defne burun kıvırdı. "Bakalım bu sefer hangi 'yaprak' imasını barındırıyor. "

Paketi açtıktan sonra sinir ve mutluluk arası sırıttı Defne. Bu, yaprak şeklindeki bir yastıktı. Defne, yastıkla yanındaki Murat'ın kafasına vurdu. "Hiç şaşırtmadı. Bunu da yaprak desenli yorganımın üstüne koyarım." dedi gülerek. Ardından Murat'a sarıldı içten bir şekilde.

İkisi birbiriyle sürekli didişen kardeşler gibiydiler. Anlaşamıyorlardı asla ama içten içe birbirlerini seviyorlardı. Murat sadece Seçkin'i kıskanıyordu. O yüzden böyle yapıyordu. Defne de sürekli olarak Murat'ın saldırısına uğradığından ona bir şekilde karşılık veriyordu.

Seçkin de Murat'tan sonra elindeki küçük hediye kutusunu uzattı. "Bu da Ekin ve benim hediyem." dedi, elimin üstüne elini koyarak.

Şaşkınlıkla Seçkin'e döndüm. Gözlerini yumdu ve gülümsedi. Bana dün gece haber vermişti ve sabah erkenden okula geldiğim için herhangi bir hediye alamamıştım. Bugün çıkışta nezaketen bir hediye bakıp yarın vermeyi düşünüyordum ama Seçkin beni de düşünmüştü.

Defne, heyecanla kutuyu kaldırdı. Ben de merakla baktım. Kutunun içinde açık pembe tonlarında bir ruj vardı. Kaliteli ve pahalı bir markanındı. Defne gözlerini kocaman açtıktan sonra rujun kapağından numarasına baktı. "Bu numarayı kaç saat aramıştık ama her yerde bitmişti!" dedi şaşkınlıkla. Seçkin başını salladı gülerek. "Biliyorum, ayaklarımıza kara sular inmişti."

Defne, yerinden kalkarak Seçkin'in dibinde bitti. Ona kocaman sarıldı. "Bir tanesin sen ya!"

İkisi sarılırken yüzümdeki gülümseme yerini korumuştu ve aniden kendimde hissettiğim şeyle şaşırdım. Kendimi kötü hissetmemiştim ve dahası mutlu oldukları için mutlu olmuştum. Seçkin'e zaten güveniyordum ama Defne'ye içimin bu kadar ısındığını bilmiyordum.

Defne geri çekildi. Bana döndü. "Sana da teşekkür ederim."

"Rica ederim." dedim gayriihtiyari. Defne, hemen rujunu alıp dudaklarına sürdü. "Nasıl oldu?"

Seçkin, işaret parmağını "okey" şeklinde kaldırdı. "Süper oldu."

Murat, yüzünü buruşturdu. "Palyaço gibi, sil." Elini uzatarak ruju silmeye çalıştı. Defne onu zorlukla kendinden uzaklaştırmaya çalışıyordu. "Sakin! Rujumu bozarsan döverim bak seni!"

"Benim molam bitti, işimin başına geçiyorum Seçkin Bey." Murat, Defne ile uğraşırken yanından tabakları toplayarak kalkan Zülal'i görünce bir anda her şeyi unutup ona döndü. "Güzelim, ben de yardım edeyim mi sana?"

Murat, Zülal'in peşinden giderken Berkan da Defne'yi koltukta yanına çekti. Kolunu omzuna atıp Defne'yi göğsüne çekti. "Ben bozabilir miyim rujunu?" dedi, kısık sesle ama ben biraz ona odaklandığım için duymuş olabilirim.

Defne kıkırdadı. "Hmm, nasıl bozacakmışsın acaba?"

"Bilmem, şöyle arka tarafa gelirsen benimle gösteririm."

Onlar sessizce konuşurken gülmemeye çalışarak dudaklarımı birbirine bastırdım ve daha fazla özellerini dinlemenin doğru olmayacağını düşünerek başımı Seçkin'e doğru çevirdim. Zaten bana bakıyordu.

Defne'nin duymasından çekinerek Seçkin'e yanaştım. "Neden hediyeyi birlikte aldığımızı söyledin? Benim haberim bile yoktu."

Bir eli sırtıma gitti ve kendine doğru çekti beni. "Senin benim mi var?" dedi kaşlarını çatarak. "Ben demek sen demek değil mi zaten?"

Dudak büktüm. "Öyle mi?"

Gözleri birkaç saniyeliğine dudaklarıma indi. "Öyle." Şakaklarıma dudaklarını bastırdı. "Dert etme böyle şeyleri. Hadi pastanı bitir."

Az sonra Murat, biraz sinirli bir şekilde yanımıza oturdu. "Seçkin, şu elemanı si... Sabır ya."

"Ne oldu oğlum?" dedi, Seçkin arka tarafa bakarak. "Kime sinirlendin?"

"Şu arkada bir eleman, Zülal'e takışıyor. Canımı sıktı. Zülal zor durumda kalmasın diye geldim oturdum ama bu çocuk-"

"Bir şey mi dedi?"

"Zülal'e bir imalar falan yaptı, bizimle iki dakika oturduğu için. Hayır yani, kız öğle molası bile yapmamış. Sabahtan beri çalışıyor. Ben de yardım edince saçma sapan imalarda bulundu. Dövecektim de Zülal vardı dua etsin."

Murat, gerçekten burnundan soluyordu. Çok sinirlendiği belliydi. Ki, anlattıkları beni de sinirlendirmişti. Seçkin, ayağa kalktı. Hızlıca kafenin arka tarafına geçerken koltukta Murat'ın yanına doğru kaydım. "Tamam sakin ol, Seçkin halleder şimdi."

"Seçkin halletse ne olacak? O şerefsiz yine Zülal'e laf atacak eminim. Bir de işten kaytarmak istediğini nasıl ima edebilirler? Kız herkesten önce geliyor, en geç o ayrılıyor. Canı çıkıyor sabahtan akşama kadar burada çalışırken, hala daha laf kondurma derdindeler. Zülal olmasa yapacağımı bilirdim de, ona kıyamıyorum."

Murat'ın koluna hafifçe vurdum. "Sen bu kıza baya yanıksın ya."

Serseri gibi sırıtarak saçlarını karıştırdı. "Oldu öyle bir şeyler sanırım. Böyle gözlerime bakıp 'Murat lütfen' dedi. Ben iptal zaten."

Kıkırdayarak yanaklarını sıktım. "Yerim seni. Büyümüş benim minik afacanım."

Murat, ters ters bakarak elimi ittirmeye çalıştı. "Kızım ne afacanı? Kızın yanında da şöyle şeyler söyleme sakın, bir karizmamız var bizim de!"

"He he kesin öyledir!"

Muratla gülüştükten sonra aklıma gelen şeyle telefonumu çıkarttım. "Geçen gün telefonum bana geçen seneki fotoğrafları hatırlatıyordu. Ne buldum! Seninle girdiğimiz iddiayı hatırlıyor musun? Beşiktaş maçı iddiamızı?"

Murat anında hatırlarken yüzünü buruşturdu. "Evet, cimbomum kazanır demiştim, berabere bitmişti."

"İddiayı kaybettiğin için zorla atlıkarıncaya bindirmiştim!" dedikten sonra fotoğrafları açtım. "Yüzüne bak burada! Çok iyi. Bunları paylaşayım mı?"

"Sakın!"

"Bak bak, bir video daha var o günden. Üçümüz Ranger'a binmiştik. Senin çığlıkların!"

Videoyu oynattım. En köşeden Seçkin, kamerayı tutuyordu. Ben ortalarındaydım. İkisinin de elini tutuyordum ve korktuğum esnada başımı Seçkin'in omzuna yaslıyordum. Arada çığlık atıp "Çekme!" diye bağırıyordum ama Seçkin gülerek başımı öpüyordu. Tabi bizim bu görüntülerimizin arasına sürekli Murat'ın "Durdurun şunu! İneceğim!" çığlıkları giriyordu.

Ben gülerek izlerken Murat, telefonuna elimden alıp kapatmaya çalışıyordu. "Hani bu videoyu silmiştin? Gözümün önünde sildirmiştim sana!"

Gülerek telefonu arkama sakladım. "Bana sildireceğini bildiğim için yedeklemiştim." dedim sinsice sırıtarak. "Bu videoyu sildiremezsin."

Murat'tan videoyu silmeyeceğine dair söz aldıktan sonra telefonu arkamdan çıkardım ve diğer fotoğrafları göstermeye başladım.

Murat ile birlikte fotoğraflarla anılarda yolculuğa çıkarken başımızda bir anda Seçkin'in belirmesiyle korktum.

Seçkin, gülerek bana elini uzattı. "Korkma güzelim. Bir gelsene."

Uzattığı elini düşünmeden tutarken beni yerimden kaldırmasına izin verdim. "Ne oldu?"

"Gel bir sen." Seçkin beni peşinden götürken telefonum Murat'ta kaldığı için ona dönerek tehdit ettim. "O fotoğraf ve videolardan biri silinirse küserim Murat! Ömür boyu konuşmam! Yüzüne bakmam!"

Tehditlerim, Seçkin'in beni odasına sokmasıyla bölündü. Neden buraya geldiğimizi anlamarak etrafa bakındım. Görünürde bir şey yoktu. "Ne oldu?" dedim.

Seçkin yanaklarımı sıkarak mırıldandı. "Biraz seni seveyim istedim. Ne güzel gülüyorsun sen öyle?"

Yüzüm aniden gülerken ellerinin arasında çırpınıyordum. "Ya Seçkin!"

Elleri yanaklarımı, dudaklarımı mıncırıyordu. "Ya acıtıyorsun pislik!" dedim en sonunda yanağımı ısırınca.

"Pislik? Bana? Öyle mi?"

Isırdığı yere bir sürü öpücük kondurunca kollarımı boynuna dolayarak sıkıca sarıldım. Boynuna dudaklarımı bastırdım. "Seni çok seviyorum." dedim derin bir nefes vererek. "Çok çok çok." Her seferinde onu öperken biraz geri çekildim ve dudaklarımı çenesine bastırmaya devam ettim. "Çok."

"Ama sanki bu az geldi ya." diye mırıldandı gözleri dudaklarıma düşerken. "Az mı geldi?" dedim şaşırmış gibi yaparak. Ardından yanaklarına ve gözlerine bir sürü öpücük bıraktım. Geri çekilip sordum. "Hala az mı?"

Güldükten sonra alnıma uzun bir öpücük bıraktı. "Sen ne kadar öpersen öp hep bir tane az gelir bana."

İçimde çiçekler açarken gülümsedim. "O zaman ben de hep bir fazla öperim." Uzanıp dudaklarını öptüm ve geri çekilip gözlerimi gözlerine değdirdim. "Oldu mu?"

"Olmaz mı?" Sarıldı bana. Bir süre öyle kaldık. Başım göğsündeyken her şeyi unutuyordum ve ikimiz kalıyorduk. 

"Neden buraya geldik?" dedim en sonunda beni buraya Seçkin'in çekiştirerek getirdiğini hatırlayarak.

"Dedim ya seni sevmek için."

Kıkırdadım. "Sadece bu mu?"

"Evet, olamaz mı?" dedi çok anormal bir şey sormuşum gibi.

"Yoo, olabilir." dedim nazlı nazlı bakarak. "Hatta çok güzel olur."

"Tamam o zaman." dedi tekrar sarılarak. Orada biraz zaman geçirdikten sonra Defne'nin doğum günü etkinliğinde olduğumuzu hatırladım. "İçeri geçelim artık, Defne'nin doğum günü bugün. Ayıp olmasın."

"Haklısın."

El ele kafenin içine doğru geçtik. Masaya yaklaştığımızda anlık olarak başımı masadakilere çevirdim ve Murat ile göz göze geldik. Masada, Murat'ın önündekinin benim telefonum olduğunu hatırlayınca içime bir kurt düştü. Murat aniden gözlerini kaçırınca da şüphem katlandı. Tedirginlikle yutkundum. Murat'ın gözlerindeki ifade neden beni rahatsız etmişti? Ve ben telefonumu onun eline bırakarak nasıl bu kadar dikkatsiz olabilirdim?

×××

Bölüm nasıldı?

Sizce Murat telefondan ne öğrenmiş olabilir?

Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛

Seviliyorsunuz!💜

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro