×22×
×××
Murat: Selam fıstık
Zülal: ?
Zülal: Kimsiniz?
Murat: Nasıl ya?
Murat: Benden başka kim sana fıstık diyebilir?
Murat: Öyle biri var mı?
Murat: Kim o?
(Zülal, çevrimdışı)
(Zülal, çevrimiçi)
(Yazıyor...)
Zülal: Murat?
Murat: Bak nasıl da tanıdı hemen
Zülal: Numaramı nasıl buldun?
Murat: Bu soru çok klasik olmadı mı ya artık?
Murat: Sen bana numaranı peçeteye yazıp vermeyince ve benim yazdığım peçeteyi de almayınca başka yollara başvurmak zorunda kaldım.
Zülal: Nasıl yollar?
Murat: Sevgili patronunun telefonundan numaranı aşırmak gibi
Zülal: Aşırdığına göre haberi yok?
Murat: Öyle gibi gibi
Murat: Ama cin gibidir Seçkin, anlamıştır
Murat: Salağa yatıyordur
Murat: Sever öyle şeyleri
Zülal: Seçkin abiye salak dediğini görmemiş gibi yapıyorum
Murat: Kim benim kardeşime salak dedi?
Murat: Dedirtmem!
Zülal: Konu neydi?
Murat: Hangi konu?
Zülal: Numaramı almışsın ve bana mesaj attın ya
Zülal: Hangi konuyla alakalı konuşacaksın diyorum
Murat: Konu sen
Zülal: Ben?
Murat: Konu ben
Zülal: Sen?
Murat: Konu biz
(Görüldü)
Murat: Kal geldi galiba
Murat: "Biz?" yazmanı bekliyorum
Zülal: Görüşürüz Murat
Murat: Heyy! Piştt!
Murat: Nereye?
Zülal: Konuşacak bir şeyin yok, zaman öldürmeye çalışıyorsun
Zülal: Üzgünüm ama sınırlı zamanımı boş muhabbetlerle öldüremem
Zülal: Çalışmam lazım
Murat: Hâlâ kafede misin?
Zülal: Hayır
Murat: Başka bir işte daha mı çalışıyorsun?
Zülal: Hayır
Murat: İlla süründüreceksin değil mi?
Murat: Sürüneceğiz artık ne yapalım...
Murat: Nerede neye çalışman lazım?
Zülal: Üniversite sınavına hazırlanıyorum
Zülal: Seçkin abi sınava çalışabilmem için işten erken çıkmama izin veriyor
Zülal: Maaşımdan kesmeden yapıyor üstelik bunu
Zülal: O yüzden onu hayal kırıklığına uğratacak bir şey yapmak istemiyorum
Murat: Anladım
Murat: Ne okumak istiyorsun?
Zülal: Hukuk
Murat: Vay canına çok iyi!
Murat: Seni cübbeyle hayal ettim de....
Murat: Bir saniye, fena oluyorum galiba
Murat: Şu an hayalimde dehşet-ül vahşet bir şey oldun
Murat: Zaten öylesin de
Murat: Tahtaya vurayım da nazar değmesin
Zülal: O kadar kolay değil o cübbeyi giymek
Murat: Başaracağına eminim
Murat: Çalışkan birisin
Zülal: Çalışkan biriyim ama başaracağıma emin değilim
Zülal: Daha önce iki kez daha denedim ama olmadı
Zülal: Bu sefer de olmazsa vazgeçeceğim
Murat: Şşt dur orada!
Murat: Birincisi vazgeçmek senin ağzına yakışmıyor
Murat: yani klavyene
Murat: İkincisi olmayacağını düşünmen çok saçma çünkü önünde daha bir sürü zaman var
Murat: Olması için elinden geleni yaptıysan hayıflanamazsın
Murat: Üçüncüsü, bu kaderin sana bir oyunu
Murat: Hatta bize
Zülal: Kaderin oyunu derken?
Zülal: İki senedir üniversite kazanamamamın üstünden dalga geçtiğini düşünmek istemiyorum
Zülal: Öyleyse sinirleneceğim
Murat: Hayır tabii ki!
Murat: Kaderin cilvesi bu işte.
Murat: Sen şimdi bu kafede ne kadardır çalışıyorsun?
Zülal: Liseden mezun olduktan bir süre sonra buldum işi işte
Zülal: Bir buçuk sene neredeyse
Murat: İşte bu!
Murat: Sen liseden mezun oldun, sınavı kazanamadın ve bu kafede işe başladın
Murat: Benimle arandaki kopmaz zincirin ilk halkası oluştu
Murat: Ben seni bir buçuk senedir görüyorum ama son birkaç aydır sana ilgi duymaya başladım
Murat: Daha doğrusu üstüme yanlışlıkla pasta devirdiğinden beri
Murat: Eğer sen geçen sene sınavı kazansaydın belki başka şehre gidecektin ve kafeden ayrılacaktın
Murat: Böylece sen üstüme pastayı devirmeden önce bizim hayatlarımız orada ayrılacaktı ama sen kazanamadın ve kafede çalışmaya devam ettin
Murat: Aramızdaki kopmaz zincirin ikinci halkası da oluştu
Murat: Birkaç aydır da gerekli gereksiz seni görmek içim kafeye geliyorum ve bu da üçüncü halka sayılır
Murat: Numaranı aldım ve konuşmaya başladık, dördüncü halka
Murat: Yani şimdiye kadar senin üniversite kazanamamanın nedeni benim
Murat: Aramızda kopmayacak bir bağ oluşması gerekiyordu önce
Murat: O yüzden bu sene üniversiteyi kazanmaman için hiçbir sebep yok
Murat: Zülal?
Murat: Bu sene kazanacağını söylüyorum, tepki yok mu?
Zülal: Sen birkaç aydır kafeye beni görmek için mi geliyorsun?
Murat: Ha sen orada kaldın
Murat: Evet :)
Murat: Aslında daha çok üstüme bir şey dökersin umuduyla geliyorum
Murat: O zaman utanmıştın ve yanakların kızarmıştı, bir de telaşlıydın
Murat: Çok tatlı olduğunu söylemezsem içimde kalır
Murat: Yine o halini görmek için kafede sana çarpmayı düşünüyorum
Zülal: Yap da ben de sana çarpayım
Murat: Olur :)
Murat: Sen tarafından ilk kez çarpılmış olmam
Zülal: Ders çalışacağım dedim, konuyu değiştirdin
Murat: Güzel lafım arada kaynadı
Murat: Döndük dolaştık yine derse geldik
Murat: Sana dersten yürümem lazım demek ki
Zülal: Pardon?
Murat: Dur şimdi karıştırma orayı
Murat: O zaman şöyle bir şey yapalım
Murat: Ben sana sınava çalışmanda yardım edeyim?
Murat: Dersim bitince kafeye gelirim, senin de işin bitince ders çalışırız
Zülal: Sen de mi ders çalışacaksın?
Murat: Sınavlarım yaklaştı, benim de çalışmam lazım
Murat: Takıldığın yerlerde sana da yardım ederim
Murat: Hangi derste en çok takılıyorsun?
Zülal: Matematik
Murat: Matematik benim alanım
Murat: O iş bende
Murat: Sen dert etme fıstık :)
Zülal: Sen de benimle birlikte ders çalışacağın için kabul ediyorum
Zülal: Ama şimdi gerçekten ders çalışmam lazım
Murat: Peki, sen git o zaman
Murat: Allah zihin açıklığı versin fıstık❤
Zülal: Kalp?
Murat: Elim çarptı
Zülal: Anladım.
Zülal: Yarın görüşürüz
Murat: Şimdiden çok heyecanlandım
Murat: Ders çalışacağım için yani
Murat: Epey olmuştu çalışmayalı
Murat: Yarın görüşürüz
×××
Seçkin Deniz
Murat'ı parmağımla dürttüm. "Nereye bakıyorsun oğlum sırıtarak?" Cevap vermedi.
"Bu elindeki defter kitap ne? Saksı mı düştü başına?"
"Hayır, bir melek düştü." dedi gülerek. Baktığı yere dikkatli bakınca Zülal olduğunu anlamıştım. "Öküz gibi bakmasana kıza."
Zülal de Murat'ın bakışlarını fark etmişti. Ara sıra buraya kayan gözlerinden ve titrettiği tepsiden belli oluyordu. İkisi de benim düştüğüm boka doğru emin adımlarla ilerliyordu.
"Öküz gibi bakmıyorum." dedi kaşlarını çatarak. Ardından kaşları düzeldi, güldü. "Güzel bakıyorum."
"Kesin öyledir." dedim inanmayarak. Cidden öküz gibi bakıyordu.
"Ders mi çalışacaksın?" dedim kitapları göstererek.
"Zülal ile birlikte çalışacağız. Onun ders çalışmasına da yardım edeceğim. Takıldığı yerlerde falan kurtarıcı gibi devreye gireceğim."
"Sen?" dedim küçümseyerek. "Üniversite sınavı konularına yardım edeceksin?"
"Evet, beğenemedin mi?"
"Zülal'in bundan haberi de var üstelik?"
"Mesaj attım. Tamam dedi."
"Ooo mesajlaşmaya da mı başladınız? Nasıl aldın numarasını?"
Çarpıkça baktı. "Senin telefonundan."
Kaşlarımı çattım. "Lan sen benim telefonumu mu karıştırdın?"
Omuz silkti. "Aşkta ve savaşta her şey mübahtır bebeğim. Hem anlamışsındır diye düşünmüştüm ama bu sıralar aklın dağınık olduğu için olabilir diyorum."
"Gerçekten seviyor musun Zülal'i?" dedim önümdeki çay bardağını döndürürken. Zülal'e son bir bakış attıktan sonra masada öne kaydı. "Bilmiyorum. Oğlum ben daha önce böyle hissetmedim ki. Sürekli onu görmek, konuşmak istiyorum. Benimle sohbet etsin bir şeyler anlatsın istiyorum. Görmediğimde de özlüyorum. Son birkaç aydır oluyor bunlar. Bu, seviyorum mu demek oluyor? Aşık mıyım? Sen bilirsin, bir şey söyle." dedi gözlerimin içine benden medet umarak baktı.
"Ben sadece kendi sevdamı bilirim, seninkinden anlamam." dedim omuz silkerek. "Yarım kalan sevdamı..."
"Ekin kreşe gel..." Aniden sustuğunda başını başka tarafa çevirdi.
"Lan!" dedim sinirle. "Sen söyledin değil mi kreşin yerini? Ben de diyorum nasıl buldu kız orayı."
"Vallahi ağzımdan kaçtı."
"Nasıl kaçtı lan? Yanlışlıkla nasıl söyleyebilirsin?"
"Siz Defne ile kantindeydiniz. Sınıfta yalnız oturuyordu. Yanına gittim, nedenini sordum. Biraz bir şeyler zırvaladı, sonra Nazlı'yı özledim dedi. Ben de onun hakkında özlemini giderecek bir şeyler anlatırken ağzımdan kaçtı lan işte." Gözlerini kaçırması şüphelerimi arttırdı.
"Bilerek söyledin kreşin adını değil mi?" dedim ve oflayarak sandalyeye yaslandım. Cevap vermedi. Bu, evet demekti.
"Neden?" dedim.
"Nazlı'nın adı geçerken gözleri doluyordu, özlediği belliydi. Morali de çok bozuk olunca kıyamadım. Ağzımdan kaçırmış gibi yaptım. Gitsin görsün, özlemini dindirsin dedim. Sen nereden biliyorsun kreşe gittiğini? Nazlı mı söyledi?"
"Hayır, o gün Nazlı'yı almaya ben gittim. Orada gördüm."
"Hay ben bu kızın şansına..."
"Nazlı onu tanımadı."
"Yaa." dedi üzgün bir şekilde. "Tanımadı mı? Nasıl tanımaz? Ekin varken bizi takmazdı kafasına, Ekin ile büyüdü desek yeri var."
Başımı salladım. "Öyle ama... küçüktü o zaman. Ekin'in üzüldüğünü görünce dayanamadım. Nazlı da sorup durdu. Ben de anlattım biraz Ekin'i. Hatırlar gibi oldu. Ekin ile biraz konuşsa eskisi gibi olurlar."
"Ama sen koşturmazsın?"
Bilmiyorum, dercesine dudak büktüm. Ekin'e olan aşkımın hâlâ bir sınırı yoktu. Bu konu hakkında biraz daha üzüldüğünü görsem Nazlı'yı ona koşa koşa getiririm gibi geliyordu.
Masadan kalktım. "Biraz dolaşacağım. Yokluğumu fırsat bilip kızı sıkboğaz etme. Adam akıllı dersini çalış, külahları değişmeyelim." dedim ona doğru parmak sallayarak.
Şirince sırıttı. "O iş bende."
"Daha bir korktum şimdi."
Elini "hadi hadi" diyerek salladı. Başımı iki yana sallayarak kafeden çıktım. Sahil boyunda biraz yürüdüm ve ayaklarım beni benden bağımsız onun evinin önüne getirdi. Evlerinin karşısındaki evin merdivenlerine oturup sırtımı yasladım. Gözlerim onun evinin üstünde gezinirken 'acaba bu camlardan biri onun odası mıdır' diye düşünüyordum.
Zaten hafta sonu olduğu için iki gündür onu görmemiştim. Bugün de okula gelmemişti. Özlemiştim. Şimdiki özlemime bakarak onu nasıl iki sene boyunca görmeden durabildiğimi düşündüm. Zannettiğimden daha da zorlanmıştım.
Telefonumu çıkartıp mesajlara girdim ve Ekin'in eski numarasının üstüne bastım. İki senedir ne zaman onu özlesem bu mesaja bakarak kendimi dolduruyordum. Beni terk edip gittiği mesajdı bu.
Ekin: Bunu bir mesajla yaptığım için özür dilerim Seçkin, böylesini hak etmiyorsun ama ben daha fazla yapamıyorum. Bu ilişkiyi yürütemiyorum. Bu şehir bana artık iyi gelmiyor, sen de gelmiyorsun. İngiltere'ye gidiyorum, okumaya. Biraz uzaklaşıp kafamı dinlemem lazım. Hayatına lütfen devam et. Kendine iyi bak. Beni bekleme.
Öfkeyle telefonu kapatıp başımı yanımdaki duvara yasladım. Dönmüştü, hâlâ beni sevdiğini söylüyordu. Nazlı'yı özlediğini söylüyordu ama bu mesaj hiçbirini açıklamıyordu.
Zaman isteseydi ben ona verirdim. Ne olduğunu bilmesem de belki zor zamanlar geçiriyor derdim. İsterse İngiltere'ye, isterse başka şehre giderdi. İki sene sonra da beş sene sonra da gelse kabul ederdim onu.
Benimle yüz yüze vedayı bile çok görüp korkakça bir mesajla terk etmişti. Her ne olursa olsun böyle bir vedayı hak etmiyordum.
Gözümü diktiğim kapı açıldığında oraya baktım. Ekin, elindeki çantasıyla kapıdan çıktıktan sonra kapıyı kapattı. Başını kaldırdıktan sonra karşı merdivende oturan beni gördü ve gözleri şaşkınlıkla aralandı. "Seçkin?"
Onu görmeyi beklemediğim için afalladım. Bir süre ne yapacağımı bilemedim. Ayağa kalktığımda o da önüme gelmişti. "Ne işin var burada?" dedi.
"Anlayamıyorum Ekin. Seni anlayamıyorum." dedim mesajın etkisindeyken.
"Ne oldu?"
Telefonu çıkartıp mesajı açtım ve ona gösterdim. "Ben artık bu karmaşadan sıkıldım. Bu mesajda 'beni bekleme' yazıyor Ekin. Bundan sonra seni hiç beklememişim, sen de hiç gelmemişsin gibi yapacağım. Tamam mı? Ne sen benim hayatıma karış ne de ben seninkine."
Yeşil gözleri doldu. Dudaklarını birbirine bastırdı. Başını salladı. "Tamam. Öyle yapacağım."
Başını eğdi ve yanımdan geçip gitti. Arkasından bakarken yutkundum. Onu hemen kabul etmem mümkün değildi ama böyle de olsun istememiştim ki.
×××
Bölüm nasıldı?
Bir sonraki bölüm bomba şeyler geliyoorr çok heyecanlıyımm.
Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛
Seviliyorsunuz!💜
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro