×14×
Bir gün gecikmeli bölüm getirdim size.
Bu arada Kurban Bayramınız mübarek olsun. Herkese sevdikleriyle güzel bir bayram diliyorum.❤
×××
"Yeni gelen çocuğu gördünüz mü?" diyerek destursuz bir şekilde oturdu yanımıza Defne. Murat ile birbirimize bakıp omuz silktik. "Hayır." dedik aynı anda.
"Off! Bir içim su!" dedi Defne abartarak. Kaşlarımı çattım. "Yeni mi gelmiş okula?"
Başını salladı. "Bu dönem başında İngiltere'den gelmiş ama geldiği üniversiteyle buradaki derslerin çoğu uyuşmadığı için alttan bir sürü dersi varmış. Zorunlu derslerimizin çoğu çakışıyormuş aslında ama hiç görmedim çocuğu bizim sınıfta. Listede ismi varmış halbuki."
Defne'nin ne ara bu kadar bilgiyi edindiğini anlamamıştım. Benim yerime Murat anlamış gibiydi. "Kızlar tuvaletinden mi geliyorsun yaprak?"
Defne sırıtarak başını salladı. "Evet. Valla çocuğu öyle ballandıra ballandıra anlattılar ki göresim geldi. Bir de şey..."
"Ne?"
"Şu kız." dedi gözleri bana çekinerek bakarken. "Onunla aynı okuldan gelmişler sanırım. Yani ikisinin de İngilizce işletme okuduğuna bakılırsa sınıf arkadaşı bile olabilir."
Defne'ye gözlerimi diktim. "Emin misin?"
Başını salladı. "Kızların yalancısıyım ama şimdiye kadar yalan bir şey söylediklerini görmedim."
"Türk mü şu çocuk?"
"Yarı Türk, sanırım. Annesi İngiliz'miş."
Başımı geçiştirmek ister gibi salladım. Aynı zamanda ayağım da masanın altından sallanmaya başlamıştı. Gerildiğime işaretti.
İki yıldır nerede ne yapıp ne ettiğini ben bilmiyordum ama belki de onu iki yıldır her gün görme imkanı olan bir erkek de bu okuldaydı.
"Ders başlayacak. Kalksak mı?" dedi Murat. Birlikte ayaklanıp sınıfa doğru ilerledik. Yan yana oturduktan sonra hocanın gelmesini beklerken etrafa bakındım. Ön kapının önünde Ekin ve kolundan tuttuğu ondan epeyce uzun esmer bir çocuk vardı. Gözleri sınıfta gezinince benimkilerle buluştu. Elin adamının koluna dokunan eli aklıma gelince gözlerimi kırpmadan baktım. Daha sonra benden gözlerini kaçırıp ikisi birlikte sınıftan çıktılar.
"Bu muydu yeni eleman?" dedi Murat Defne'ye doğru güya sessizce sorarak.
"Buydu sanırım. Birlikte sınıftan çıktıklarına göre tanışıyorlar gerçekten."
"Aynı okulda aynı bölüm okuduklarına göre tanışıyor olmalılar."
İkisi sessizce konuşmalarına devam ederken hoca girdi içeri. Ders başlayınca etraftaki gürültü de kısmen kesildi ve kendimi derse vermeye çalıştım. Sınıf dışında olan bir şey ile ilgilenmemem gerekiyordu.
×××
Hoca, dersi bitirir bitirmez sınıftan çıktı ve sınıfın organizatörü olarak bilinen Emre kendini tahtaya attı. "Durun bir beni dinleyin! Her sene klasikleşmiş İşletme bölümü futbol turnuvasına bu yıl da katılıyoruz değil mi?"
Sınıftan "evet, tabii ki" gibi sesler yükseldi. Bu, bizden önceki yıllarda futbolsever birkaç kişi tarafından oluşturulmuş bir turnuvaydı ve dediği gibi bizim bölüme özeldi. Hazırlık okumaya ilk başladığımızda üst sınıflar tarafından gelip bize anlatılmıştı ve futbol oynamayı sevenler tarafından kabul edilmişti. Turnuvada her sınıf kendi takımını çıkartıyordu ve hazırlık sınıfıyla birlikte beş takım oluyordu. Her takım birbiriyle mücadele ediyordu. En çok puanı alan iki takım arasında da final oynanıyordu. Bölümün en üst sınıfı olduğumuzdan dolayı bu sene turnuvayı düzenleme işi bizdeydi.
2. sınıf hariç hazırlıktan itibaren her sene katılmıştım çünkü futbol oynamayı seviyordum. 2. sınıf, terk edilmemin ilk senesi olduğu için hiçbir etkinliğe katılmak istemiyordum.
İşletme bölümüne özel düzenlediğimiz turnuva gibi diğer bölümlerin de kendi içinde düzenlediği organizasyonlar oluyordu.
"Geçen seneki takımın hepsi okey midir? Aynı takımı yazıyorum." dedi Emre elindeki kağıdı göstererek. Tek tek sorduğu kişilerin hepsi onaylıyordu onu.
"Murat? Seçkin?" diyerek bize döndü. "Katılıyorsunuz değil mi abi?"
Murat elini "okey" şekline getirip kaldırdı. "Her zaman."
"Ben bu sene formumda değilim pek, beni yazma." dedim Emre'ye. Emre, şaşkınlıkla gözlerini açıp masaların üstünden atlayarak ön masamda durdu. "Olmaz, yazıyorum seni de. Ne demek formumda değilim? Geçen sene de öyle demiştin asist kralı oluyordun."
"Ne turnuvası bu?" Önden gelen seslerle herkesin gözü bizden o tarafa dönmüştü. Ekin'in yanında geçen dersin başında gördüğüm herif vardı ve soruyu soran oydu.
Emre oraya dönerek yanıtladı. "Her sene yaptığımız bir futbol turnuvası var. Bu sene de yapıyoruz David. Sen de katılmak ister misin? Bakalım İngiltere'nin havasından suyundan faydalanabilmiş misin? Görelim marifetlerini."
"Berkan ismini kullanıyorum." diyerek düzeltti Emre'yi, David bozuntusu. "Futbola bayılırım. Beni de yaz o zaman takıma. Yalnız, forvet oynarım."
"Tamam, yazdım." dedikten sonra Emre tekrar bana döndü. "Seni de yazayım be Seçkin. Bak, yanına bir forvet daha bulduk. Çift forvetle başlar, basarız gaza. Golleri ardına ardına sıralarız." dedi ve bana gaz vermeye çalıştı.
Açıkçası gaz vermesine gerek yoktu. Şu, yarı İngiliz beni fena gaza getirmişti.
"Tamam, beni de yaz." dedim gözüm o herifteyken. "Kralsın!" Emre mutlu mesut bir şekilde diğer kişilerin ismini yazmaya gitti.
"Fikrin değişti birden. Hayırdır?" dedi Murat yanımda sırıtarak. "Hiç." dedim omuz silkerek. "Uzun süredir top oynamıyordum."
"Ondan yani?"
"Ondan. Başka neden olacak?" Ayağa kalkıp sıradan çıktım. "Kafeye gidiyorum ben. Görüşürüz."
"Dur." dedi Defne. "Biz de gelelim kafeye. Tatlı çekti canım."
"İyi hadi, gelin." dedim elimle geçmeleri için yol vererek. Sınıf kapısına doğru yürürken başımı hafifçe eğerek geriye baktım. Ekin ve yanındaki çocuğu görünce sinirle önüme dönüp ilerledim.
Sinirim kendimeydi. Bir daha asla arkaya bakmayacaktım hani?
×××
Kafeye geldikten sonra kasaya yakın bir masaya oturduk. Çantamı sandalyeye koydum. "Ne istersiniz? Ne getireyim?"
Murat eliyle oturmamı işaret etti. "Otursana oğlum sen. Burada çalışan yok mu?"
Yersiz çıkışına kaşlarımı çattım. "Ben de çalışıyorum lan burada. Söyle işte."
Murat oflayarak arkasına yaslandı. "Aman, iyi. Kahve içerim."
Defne'ye baktığımda hevesle gülümsedi. "Ben çikolatalı pasta istiyorum, bir de kahve."
Defne'nin hevesine gülümseyerek yanağından makas alıp içeri doğru gittim. "Hemen geliyor."
Zülal'i görünce elindeki adisyonu aldım. "Hoş geldin Seçkin abi." dedi.
"Hoş buldum. Masa dokuza üç kahve, bir tane çikolatalı pasta." dedim ve yazdığım kağıdı kopartıp mutfağa gidecekken Zülal elimden aldı kağıdı. "Tamam abi, ben götürürüm."
"Sağ ol Zülal. Arkadaşlarla geldik ben masaya geçiyorum, bir şey olursa seslenirsin."
Ardından masaya geçtim ve sohbete dahil oldum. Sohbet, Zülal'in elinde bir tepsiyle siparişleri getirmesiyle bölünmüştü. Ayağa kalkıp yardım edecekken ona daha yakın olan Murat benden önce davrandı. "Yardım edeyim." dedi ve Zülal'in "Ben yapardım." cümlesini duymadan tepsideki kahveleri tek tek masada önümüze koydu. Defne'nin pastasını verdikten sonra da elini tepsiden çekti. "Teşekkürler."
Zülal, böyle bir şeyi beklemediği için şaşkındı ve bir şey söylememden korkarak bana bakıyordu. "Rica ederim."
Zülal, içeri gittikten sonra Defne laf attı. "Ne o Murat Bey? Birden centilmenliğiniz tuttu." dedi alayla.
Murat, kaşlarını çatarak hayali bir şekilde yakasını düzeltti. "Her zamanki halim. Neden şaşırdın?"
"Senin elinden servis işleri geliyormuş kardeşim. Yoğun zamanlarda çağırayım seni çalışmaya." dedim kaşlarımı çatarak. Hemen atıldı. "Olur valla, gelirim."
Ara sıra Murat'ın "Zülal'ciğim, bir bakar mısın? Zülal'ciğim gelir misin?" söylemleri beni delirtmişti. Birkaç saat birlikte oturduktan sonra Defne, Murat'ı zorla kaldırdı ve gittiler. Kafe çok kalabalık değildi, bu yüzden arka odaya gidip masanın yanından geçtim ve kendimi deri koltuğa attım.
Kolumu gözlerimin üstüne kapatıp uyumaya çalıştım ama gün içinde yaşananlar aklıma geliyordu ve kestirmem zorlaşıyordu. Bir süre sonra uykuya daldım.
Adımın seslenmesiyle gözlerimi araladım. Kalktığımda kendimi yine odada, deri koltukta uyurken buldum. Kapının tıklatılması sesi de kulaklarımı doldurunca kapının arkasından Zülal'in seslendiğini duydum. "Seçkin abi? Orada mısın?"
Ellerimle yüzümü kapatıp ovaladım. "Gel Zülal." diye seslendim. Kapı hafifçe aralandı ve Zülal göründü. "Odaya girdiğini gördüm. Kafeden çıktığını göremeyince gittin sandım ama odadan ışık gelince bakayım dedim abi. Kusura bakma."
"Sorun değil. Uyuyakalmışım." dedim.
"Ben çıkıyorum, onu haber vereyim dedim. Epey geç oldu da."
"Hadi ya, saat kaç oldu ki?" deyip ayaklandım. Saate baktıktan sonra şaşkınlıkla mırıldandım. "Oo, Gece 1'e yaklaşıyormuş. Tabii, sen git. Geç bile kalmışsın. Ben sana daha erken git eve, geç gel demedim mi? Çalışıyor musun ders?"
"Şey, yani. Biraz."
İşaret parmağımı ona doğru salladım. "O üniversite kazanılacak Zülal. İstersen sınava girene kadar işe ara verebilirsin. Ya da yarım gün çalışabilirsin."
"Ben iyiyim böyle abi, çok sağ ol."
Saat zaten geç olduğu için konuyu uzatmadım. "Tamam, öyle olsun. Bekle bir elimi yüzümü yıkayım, sonra seni eve bırakırım."
"Hiç gerek yok, ben koştum bile." dedi. El sallayarak odadan çıktı. Arkasından seslensem de bakmadı. Gülümseyerek başımı iki yana salladım. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra açıldım ve çantamı alıp odanın kapısını kilitledim ve çıktım.
Lambaları söndürerek ilerledim ve ardından kafenin de kapısını kilitledim. Anahtarı cebime attıktan sonra yürümeye başladım. Birkaç adım atmıştım ki duyduğum çığlık sesiyle olduğum yerde kaldım. Bir iki saniye sonra tekrar bir çığlık sesi geldi. Ne olduğunu anlamaya çalışırken karşı caddede gördüğüm kişiyle kalakaldım. "Ekin!"
×××
Bölüm nasıldı?
Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛
Seviliyorsunuz!💜
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro