Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

×13×

Bölüm medyası: Seçkin Deniz

×××

Cidden son gidişinin ardından bana bu kadar kolay gelebileceğini mi zannediyordu? Gelemezdi.

Gözlerimi Ekin'den çekip Zülal'e döndüm. "Gönder kafeden. Uğraşamam."

Zülal bana birkaç saniye tereddütle baksa da daha sonra başını sallayıp gitti. Derin bir nefes çekip müşterilerin siparişini almaya devam ettim ancak kafam darmadumandı.

İki yılın ardından onu, bu kafede ve en sevdiği masasında ilk kez görüyordum. Bunu hazmetmem kolay olmayacaktı.

Kasaya doğru ilerlerken gözlerini üzerimde hissetsem de ona bakmamak için kendimi zorladım. Buraya elini kolunu sallayarak istediği zaman gelemezdi.

"Abi, gitmesini söyledim ama seninle konuşmadan gitmeyeceğini söylüyor."

"Kolundan tutup çıkartamadın mı Zülal?" dedim sinirle. Sinirim ona değildi ama acısı ondan çıkıyordu.

"Ben... herkesin ortasında bir müşteriyi kolundan tutup nasıl çıkartabilirim?" dedi kısık sesiyle. Ona ilk defa bu tondan konuştuğum için kırıldığını anladım.

Ona cevap vermeden elimdeki adisyon defterini sertçe bıraktım ve onun oturduğu masaya doğru hızlıca adımladım.

Yanına geldiğimde gözlerindeki parlamayı gördüm. Ona geleceğimi beklemiyor olmalıydı.

"Az önce sana kalkıp burayı terk etmen söylendi. Laftan anlamıyor musun? Kolundan tutup dışarı atmamı istemiyorsan kalk."

"Seçkin, bunu yapamazsın."

"Neyi yapamam? Seni dışarı atamam mı? İnan bana yaparım." dedim keskin bir tonda.

"Seçkin, bu kafenin her bir köşesinde benim izim var. Bu masa neden rezerve? Bir sürü boş masa varken burası neden rezerve? Denizi en güzel gören yer olduğu için benim oturmayı sevdiğim masa özellikle? "

Oflayarak ellerimi saçlarıma atıp karıştırdım. Onu, anılarımızın en yoğun olduğu bu masada görmek istemiyordum. İçimdeki yeşermeye yüz tutmuş tohumların filizlenmesine izin veremezdim.

"Madem öyle... Kalkmıyorsun." diye mırıldanıp uzandım ve bileğinden tutup onu masadan kaldırdım. "Seçkin ne yapıyorsun?"

Masaların ardında hızlıca ilerlerken onu da peşimde sürüklediğim için  arkamdan adımlarıma yetişmeye çalışarak hızlıca koşuyordu. Birkaç kişinin bakışları buraya dönse de umursamadım.

Kafeden çıktıktan sonra durmadım ve her zaman oturup dinlendiğimiz taşlıkların önüne geldim. Aniden durup ona döndüğümde hızını alamayıp göğsüme çarptı. Başını kaldırıp gözlerime baktığında yakınlığımız karşısında yutkundum. Epey uzun zaman olmuştu ona bu kadar yakından bakıp kokusunu duymayalı.

"Beni iyi dinle!" dedim sesimin sert çıkması için epeyce çaba sarf ederek. "Hayatımdan kendin, paşa paşa çıktın." dedim her bir kelimeyi bastırarak. "Şimdi öyle kafan esince geri dönemezsin anlıyor musun?"

"Seçkin."

"Sus, adımı ağzına alma."

"Seçkin, beni dinle."

"Ben seni dinlemeye her zaman hazırdım ama şu anda değil. Bu konuşmaları gitmeden önce yapacaktın. Şimdi benim mekanıma elini kolunu sallaya sallaya giremezsin!"

Yutkundu. Gözleri dolmuştu. "O masa neden rezerveydi? Yanıma gelen kız, o masaya kimseyi oturtmadığınızı söyledi."

"Bu sana son uyarım." dedim onu duymazlıktan gelerek. "Bir daha çevremde gezinme."

Elimi bileğinden çekip geri gideceğim zaman bu sefer o kolumu tutup beni durdurdu. "Cevap veremiyorsun. Ben söyleyeyim. Çünkü orası bizim masamızdı. Orada ders çalışır, orada sohbet ederdik. Seni yalnız bırakmamak için geceye kadar kafede durduğumda o masada uyuklardım ben. Sıkılıp dersten kaçtığımız zaman o masada içerdik çayımızı kahvemizi." dedi gözlerimin içine bakarak. Sesi titriyordu konuşurken.

"Bu yüzden... bizim anılarımıza başkasının anıları karışsın istemediğin için o masayı herkese kapattın. Sadece bana, bizim anılarımıza açık o masa." dedikten sonra başını omzuna yatırıp gözlerini yumdu. Acı bir tebessüm oluştu dudaklarında. "Haksız mıyım?"

"Haksızsın." Bileğimin üstünde duran soğuk eli tenimi yakıyordu. Ona sarılmamak için kendimi sıkıyordum.

"Haksızsın, çünkü o masa sana açık değil. O masa sana ve diğer herkese kapalı. Çünkü-"

"O kıza karşı bir şey mi hissediyorsun?" dedi kısık sesiyle. Yine konuyu bir şekilde Defne'ye getiriyordu.

"O kız mı senin aklını kurcalıyor? Bu yüzden mi bana bir adım atmak isterken kendini geri çekiyorsun? Seçkin, biz birbirimizden başka kimseyi sevemeyiz." Dudaklarını birbirine bastırdı. "Ben seni hâlâ çok seviyorum ve bu bir an olsun hiç değişmedi."

Daha fazla dinlemek istemediğimi fark edince kolumu kurtardım ondan. "Bu masalları git başkasına anlat."

"Masal değil." dedi başını iki yana sallayarak. "Bu benim hayatta tutunduğum en değerli gerçek."

"Eskidendi." dedim keskin çıkan sesimle. "Eskidendi her şey. Oldu, sen gittin ve bitirdin. Bitti. Şimdi ne sen eski Ekin'sin ne de ben eski Seçkin'im. Duydun mu beni?"

"Ben hâlâ aynı kişiyim." dedi dolu gözleriyle. "Ben hâlâ seni seven o eski Ekin'im. Değişmedim."

Histerik bir şekilde güldüm. Gülüşüm sinirden kahkahaya dönüştü. Zorla bastırabildim gülmemi. "Sen mi? Güldürme beni." dedim alayla.

"Evet." dedi tereddütle.

"Sen aynaya bakmıyorsun galiba? Olduğun kişinin farkında değil misin? Sen... Sen acımasız ve insanların canını takmaktan mutluluk duyan biri haline gelmişsin." dedim. Yutkundum. "Benim acı çekiyor olmam hoşuna gidiyor senin. Kim bilir arkamdan gülüyorsundur da!"

"Ben öyle biri değilim." dedi hızla.

"Öylesin. Küstah ve bencil bir insansın. Attığın her mesajda bunu gözüme gözüme sokuyorsun."

"Değilim!" diye bağırdı. "Ben sadece acınacak halde olan biriyim! Sana nasıl göründüğümü biliyorum ama gerçek bu değil. Ne zaman sana karşı üstten ve kibirli konuşsam da içim kan ağlıyor."

Yanağına düşen damlaları sildi. "Sana 'sen beni unutamazsın' ayakları yapıyorum. Çünkü hâlâ beni unutamadığını, içinde bir yerlerde bana karşı biraz olsun duygu beslediğini duymak için ölüyorum. 'Bana karşı koyamazsın' diyorum çünkü hâlâ senin tek zaafın olduğumu duymak için deliriyorum! Beni unutmuş olma ihtimalini düşünmek bile beni çıldırtmaya yetiyor. Seni kaybettiğimi biliyorum ama senden bunu yalanlamanı istiyorum! Seni kaybettiğimi duymaya dayanamıyorum!"

Ağlayarak söylediği cümlelerin her biri kalbime birer birer saplandı. Birkaç hızlı soluğun ardından çığlık atar gibi bağırdı. "Çünkü sana hâlâ aşığım!"

"Sus." dedim sert olması için çaba gösterdiğim bir sesle. "Bağırma. Senin yalanlarını dinlemek istemiyorum."

Acıyla gülümsedi. Başını iki yana salladı. "Yalan değil, çok iyi biliyorsun." Bir adım atıp önümde durdu. "Ben seni sevmekten vazgeçemem."

Alayla güldüm. "Çok komik. Benden vazgeçersin ama beni sevmekten vazgeçemezsin!" Yüzüm aniden soldu ve kaşlarımı çatarak ona baktım. "Buna gerçekten nasıl inanabilirim?"

"Seçkin." dedi çatlak sesiyle. "Seni seviyorum."

O dolu gözleriyle böyle konuştukça onu tutup sarılmamak için ellerimi sıktım. Bir göz yaşına birkaç sevgi cümlesine kanamazdım.

"Ve bu asla yalan değil."

"Sana güvenmiyorum. Sözlerine inanamam. Lütfen git. Ve bir daha karşıma çıkma." dedim benim için söylemesi zor cümleleri dile dökerek.

Başını salladı. Beyaz teni yüzünden iyice belirgin olan gözlerinin ve burnunun kızarıklığı ağladığı içindi. Göz altlarını ince parmaklarıyla temizledi. "Kolay olmayacağının farkındaydım." dedi. Burukça gülümsedi. "Beni en başında, lisede, bizim aşkımıza inandıran sendin. Pes etmemeyi senden öğrendim ben Seçkin. Şimdi inandırma sırası bende."

Ellerini pantolonuna sürttü. Uzun kollu hırkası parmaklarına dolanmıştı. Gözleri doluyken hafifçe gülümsedi. "Sana olan aşkıma ve bana olan aşkının bitmediğini sana inandıracağım. Bizim için, pes etmeyeceğim." 

Yavaşça arkasını döndü ve ilerlemeye başladı. Arkasından bir şey söyleyemeden baktım. Bilmediği bir şey vardı ki, ben de beni inandırmasını istiyordum.

O, tamamen gözden kaybolduktan sonra büyük kayaların üstüne oturup İstanbul Boğazı'na baktım. Gözümden düşen bir damlayı elimle yakalayarak soldurdum. Elimi cebime atıp, zehri çıkardım.

×××

@ekin_tuva: Kendi düşen ağlamaz da kimse kendi düşmez.

314 kişi beğendi.
Yorumlar kapalı.

×××

Bölüm nasıldı?

Yıldızı parlatmayı unutmayın!💛

Seviliyorsunuz!💜

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro