Bölüm 8: Küçük Olaylar
Madame de Renal'in huyundan ve son günlerdeki mutluluğundan gelen melekçe sakinliği ancak femme de chambre'ı Elisa'nın hâlini düşündükçe biraz bozuluyordu. O kız bir mirasa konmuş ve hemen papaz Chelan'a günah çıkartmağa gidip Julien'e varmak isteğini de söylemişti. Papaz, ise dostunun böyle bir bahtiyarlığa erişmesine cidden sevindiyse de Julien, Madmoiselle Elisa'nın teklifini kendisi için hiç de uygun bulmadığını söyleyince, şaşakaldı. Papaz, kaşlarını çatarak:
– Kalbinizde beliren umutlardan kendinizi koruyun, oğlum, dedi. Yeter denebilecek dereceden bile aşkın bir parayı hor görmeniz yalnız rahiplik hevesinizden geliyorsa sizi kutlarım. Ben, tam elli yıldır Verrieres papazıyım; fakat bunca zamanlık hizmet bile, pek iyi görülüyor ki benim işimden çıkarılmamın önüne geçmeyecek. Buna içim sızlıyor ama benim sekiz yüz lira gelirim var. Size bu küçük şeyleri, rahiplikten çok bir şey beklemeyesiniz diye söylüyorum. İktidardaki insanlara yalakalık etmeği aklınızdan geçiriyorsanız, ruhunuzu cehenneme mahkûm etmişsiniz demektir. Öylelikle zenginliğe, yüksek mevkilere erebilirsiniz ama yoksullara zararınız dokunur, kaymakamı, belediye başkanı gibi itibar sahibi kimselerin gururlarını okşamağa, ihtiraslarına hizmete mecbur olursunuz. Hayat adamı olmağı bilmek dedikleri bu yaşayış şekli, rahip olmayan bir kimse için, yarın ahrette esenliğe kavuşmağa büsbütün mânidir denemez; fakat bizim gibi rahipler için öyle değildir. Biz bu dünyada mevki sahibi olmak istedik mi öbür dünyada mevki sahibi olmaktan umudumuzu kesmeliyiz. Haydi, dostum, gidip de düşünün, üç gün sonra gelip son sözünüzü söylersiniz. Bunu size yüreğim yanarak söylüyorum ama yine de söyleyeceğim: Benim gördüğüme göre sizin yaratılışınızda, bir rahip için en gerekli lüzumlu iki meziyete, yani ılımlılığa ve bu dünya nimetlerini hor görmeğe hiç de elverişli olmayan karanlık bir ateş var. Zekânızdan eminim, ancak...
Bunu söylerken yaşlı papazın gözleri dolu dolu olmuştu.
– ... ancak, bir rahip olursanız bilmem Tanrı buyruğundan ayrılmaz mısınız?
Julien, heyecan duyduğuna utanıyordu; hayatında ilk defa olarak kendisini seven bir adam görmüştü; zevk duyarak ağlıyordu; göz yaşlarını kimseye göstermemek için gidip Verrieres üstündeki korulara saklandı. Sonunda kendi kendine:
"Bana bu hâl de nereden geliyor?" dedi; "ben bu çok iyi kalpli papaz Chelan'a yüz kere canımı vermeğe hazırım, bunu hissediyorum; o da şimdi bana, ne derece akılsız olduğumu gösteriverdi. En çok onu aldatabilmem gerekir. Demin söz ettiği gibi ateş, benim yüksek mevkilere, zenginliğe erişmek hevesim. Beni papazlığa layık görmüyor; hem de bunu, elli liralık bir geliri feda ederek onu dinimin bütünlüğüne, bende rahiplik istidadı bulunduğuna kandıracağımı sandığım bir anda söylüyor.
"Bundan böyle huylarımın ancak iyice denemiş olduklarıma güvenerek iş göreceğim. Benim göz yaşı dökmekten zevk alacağımı kim söyleyebilirdi! Akılsızlığımı yüzüme vurmuş bir adamı sevebileceğimi kim söyleyebilirdi!"
Üç gün sonra Julien, daha ilk gününden akıl etmiş olması gereken bahaneyi bulmuştu; bu bahane, bir iftiradan ibaretti ama ne çıkar? Birtakım tereddütlerden sonra papaza, başka bir kimseye zarar getirmesi mümkün olduğundan söyleyemeyeceği bir sebep dolayısıyla, arzu edilen evliliğe razı olmadığım itiraf etti. Bu, Mademoiselle Elisa'ya leke sürmek demekti. M. Chelan, Juline'in bu türlü hareketinde, tamamıyla kibarlar âlemi endişelerine mahsus ve bir rahip adayında bulunması gerekene hiç de benzemeyen bir ateş sezdi. Ona:
– Yavrum, gönlünde Tanrı vergisi istidat bulunmayan bir rahip olmaktansa herkesin saygısını kazanmış, bilgili bir köy zengini olun, daha iyi edersiniz, dedi.
Julien, kusurlarının böyle bir kere daha yüzüne vurulmasına karşılık doğrusu çok yerinde cevaplar verdi. Gönlü gerçekten Allah'ına bağlı bir papaz adayının kullanacağı sözleri kolaylıkla buluyordu; fakat bu kelimeleri söylerken sesindeki eda, gözlerinde bir türlü söndüremediği ateş, M. Chelan'ı telâşa düşürüyordu.
Julien'in ileri gidemeyecek bir genç olduğunu sanmayınız; kurnazlığı ve ihtiyatı elden bırakmayan riyakâr sözler icadında doğrusu hiçbir aksaklığı yoktu.. Onun yaşındaki bir genç bu kadarla bile takdire değer. Edasına ve ellerinin, vücudunun hareketlerine gelince, ne yapsın? Hep köylüler arasında yaşamıştı; büyük örnekleri görmekten yoksun kalmıştı. Sonraları onları bir parçacık görmek, sözleri gibi hareketlerinin de insanı hayran eden bir olgunluğa ermesi için yetti de arttı bile.
Madame de Renal, femme de chambre'nin konduğu servetin o kızcağızı bahtiyar edemediğini duyunca şaşırıp kaldı. Onun bir düzine papaza gidip ağlayarak döndüğünü görüyordu; en sonunda Elisa, evlenmek arzusunu hanımına da açtı.
Madame de Renal hastalanıverdiğini sandı; bir nevi ateş, gözüne uyku girmesine engel oluyordu; lakin femme de chambre veya Julien yanında olursa canlanıyordu. Yalnız onları ve beraber yaşamakla elde edecekleri bahtiyarlığı düşünebiliyordu. İçinde, yılda elli lira ile geçinecekleri o küçük, yoksul evi, Madame de Renal'in gözünde en gönül çekici renklerle bezeniyordu. Julien, Verrieres'den iki fersah ötede, ilçenin merkezi olan Bray'de avukatlık yapabilirdi; böyle olursa Madame de Renal onu ara sıra görmeğe imkân bulurdu.
Madame de Renal gerçekten çıldıracağını sandı; bunu kocasına da söyledi ve sonunda yatağa düştü.. Yatağa düştüğü ilk akşam, odada hizmet etmekte olan Elisa'nın ağladığını fark etti. O anda o kızdan nefret ediyordu, ona biraz da kaba davranmıştı, bunun için af diledi. Elisa'nın gözyaşları büsbütün coştu; hanımı izin verirse bütün bahtsızlığını anlatacağını söyledi. Madame de Renal:
– Dinliyorum.
– İşte, hanımcığım, beni almıyor; beni ona kötülemişler, o da inanmış.
Madame de Renal, tıkanır gibi oluyordu. Sordu:
– Sizi kim almıyor?
Elisa hıçkırarak cevap verdi:
– Kim olacak hanımcığım? M. Julien. Bay papaz onun inadını bir türlü yenemedi. Bay papaz, hizmetçilik etti diye namuslu bir kızı almamayı doğru bulmuyor. Hem M. Julien'in babası da bir keresteci değil mi? Kendisi de buraya gelmeden önce ekmeğini nasıl kazanıyordu?
Madame de Renal artık dinlemiyordu; böyle fazla bahtiyarlık yüzünden adeta düşünemez olmuştu. Julien'in kesenkes reddetmiş olduğunu, daha akıllıca bir karara dönmesine imkân olmadığını birkaç defa tekrar ettirdi. Böylece içine rahatlık geliyordu. Hizmetçisine:
– Bakalım ben de bir başvurayım, M. Julien'le bir konuşayım, belki razı ederim.
Ertesi sabah kahvaltıdan sonra Madame de Renal Julien'le konuşup kuması için hayli dil döktü, bundan pek büyük bir zevk, bir haz duyuyordu. Hele bütün bir saat Elisa'nın elinin de, parasının da reddedilmesini görmek nasıl hoşuna gitmezdi?
Önceleri ağırbaşlılıkla cevaplar veren Julien, yavaş yavaş Madame de Renal'in akıllı uslu öğütlerini nükteyle karşılamağa başladı. Madame de Renal, bunca gün umutsuzluktan sonra gönlünde bir sel gibi taşan mutluluğa dayanamadı. Bayılıverdi. Odasında ayılıp kendine geldikten sonra herkesi dışarı çıkardı. Derin bir hayret içindeydi..
İçinden şöyle dedi "Yoksa ben bu Julien'i seviyor muyum?" Böyle bir hisse kapılmak, başka herhangi bir anda olsa, Madame de Renal'e vicdan azabı verir ve onu o derece sinirlendirirdi; şimdi ise ona adeta garip ve kendisiyle ilişiği olmayan, ancak dışardan seyrettiği bir şey gibi gelmiyordu. Kaç gündür çektikleriyle mecalsiz düşmüş olan ruhunda artık ihtiraslara gösterilecek kadar hassasiyet kalmamıştı.
Madame de Renal çalışmak istedi ise de derin bir uykuya daldı; uyandığı vakit içinde duyduğu korku hiç de böyle bir zamanda duyması gereken büyük korku değildi. Öylesine bahtiyardı ki hiçbir şeye kızmıyordu. Bu bön ve masum taşralı kadın hiçbir zaman, duygularında veya uğradığı felâketlerde yeni beliriveren küçük farklara karşı bir parçacık hassasiyet koparmak için ruhunu işkenceye sokmamıştı. Julien'in gelmesinden önce, taşra kadınlarının hayattaki payları olan iş yığınından başka bir şey düşünmeyen Madame de Renal'in aşk hakkındaki fikri, bizim piyango hakkındaki fikrimizden farklı değildi: Kaybı kaçınılmaz olan bir oyun ve ancak delilerin arayacağı bir mutluluk.
Yemek canı çaldı. Madame de Renal, çocuklarla beraber dönen Julien'in sesini işitince kıpkırmızı kesildi. Kalbine sevgi gireliden beri biraz kurnazlık da öğrenmişti. Kızarmasını tabii göstermek için başının fena halde ağrıdığından yakındı.. M. de Renal kaba kaba gülerek:
– Kadın milleti işte hep böyledir. Bu makinelerin daima tamir edilecek bir arızaları olur! dedi.
Bu türden nüktelere alışık olmakla beraber, kocasının sesindeki eda Madame de Renal'in sinirini bozdu. Kendini avutmak için Julien'in yüzüne baktı; Julien, dünyanın en çirkin erkeği bile olsa o anda yine kendini beğendirebilirdi.
Saray adamlarının âdetlerini taklide pek önem veren M. de Re'nal, baharın ilk güzel günleri gelir gelmez, Vergy'ye taşınır; bu köy, Gabrielle'in acıklı macerası ile tanınmıştır. Eski gotik kilisenin seyrine doyulmayan harabelerinden birkaç yüz adım ötede M. de Renal'in dört kuleli bir şatosu vardır; Tuileries sarayının bahçesi gibi düzeltilmiş olan bahçede hemen her tarh şimşir ağaçlarıyla çevrilmiş, yılda iki kere budanan kestaneler arasından yollar açılmıştır. Yanında, çok büyük elma ağacı bulunan bir tarlada gezilip oynanırdı. Yemiş bahçesinin ta ucunda sekiz on tane çok büyük ceviz ağacı vardı ki bunların yemyeşil dalları belki seksen kadem yükseğe çıkardı. M. de Renal, onları pek beğenen karısına:
– Bu köküne kibrit suyu dökülesi cevizlerin her biri bana, yarım feddan ürününe mal oluyor; onların gölgesinde buğday yetişemiyor ki! dedi.
Madame de Renal köye gelince, hiç görmediği bir manzara ile karşılaşır gibi oldu. O denli hayran olmuştu ki içi içine sığamıyordu. Canına can katan bir duygu ona bir zekâ, bir beceriklilik veriyordu. Vergy'ye taşındıklarının ertesi gün M. de Renal, belediye işleri için şehre döndüğünden Madame de Renal, kendi hesabına birkaç rençper getirtti. Julien ona, yemiş bahçesinde ceviz ağaçları altında dönüp dolaşan kumlu bir yol yapılırsa çocukların sabahleyin erkenden, ayakkabılarını çiğle ıslatmaksızın gezebileceklerini söylemişti. Bu fikir Julien'in aklına geleli henüz yirmi dört saat geçmeden gerçekleştirilmeğe başlandı. Madame de Renal, bütün gün Julien'le beraber rençperlerin başında durdu, son derece neşeliydi.
Verrieres belediye başkanı şehirden dönünce o kumlu yolu bitmiş bulunca şaşırdı. Onun gelişi de Madame de Renal'i şaşırttı; kadıncağız, kocası diye bir kimse bulunduğunu unutmuştu. M. de Renal, kendisine danışılmadan, bu kadar önemli bir onarım yaptırılmağa cüret edilmesinden tam iki ay öfke ile söz etti; lâkin bunu Madame de Renal'in masrafını kendi kesesinden vererek yaptırmış olması belediye başkanını biraz yatıştırdı.
Madame de Renal bütün gün çocukları ile bahçede koşup kelebek kovalıyordu. Açık gaz bezinden koca koca torbalar yapmışlar, zavallı lapidopteresleri bunlarla yakalıyordu. Madame de Renal kelebeklere takılan bu yabanice adı, Julien'den öğrenmişti. M. Godartl'ın güzel kitabını Besançon'a ısmarlayıp getirtmişti. Julien de bu zavallı böceklerin garip âdetlerini anlatıyordu.
Tutulan kelebeklerin acımasızca iğnelenip kondukları camlı kutuyu da yine Julien yapmıştı. Madame de Renal ile Julien arasında bir konuşma konusu vardı, artık Julien sükût anlarının o müthiş işkencesini çekmiyordu.
Sözleri yine de en masumca şeyler üzerindeydi, lâkin hiç durmadan, hem de bu işe son derece ilgi göstererek konuşuyorlardı. Zihni de, bedeni de işletip neşe veren bu hayat, işi başından aşan mademoiselle Elisa'dan başka herkesin hoşuna gidiyordu. Elisa: "Bizim hanım, karnaval günleri Verrieres'de baloya giderken bile tuvaletine bu kadar baktığı olmazdı, şimdi günde iki üç yol elbise değiştiriyor" diyordu.
Biz, hiç kimseye yalakalık etmek niyetinde olmadığımız için şunu da söylemekten çekinmeyelim: Cildi pek de güzel olan Madame de Renal, kendisine hep kollarını ve gerdanını açık bırakan elbiseler yaptırırdı. Boyu posu yerinde olduğundan böyle giyinmek ona pek yaraşıyordu. Vergy'ye yemeğe gelen Verrieresli ahbapları ona şöyle derlerdi:
– Siz hiç bu denli genç olmadınız. (Bu da oralara mahsus bir sözdür.)
Doğrusu bizim aramızda buna inanacak olan pek bulunmaz ama Madame de Renal'in, kendine bu kadar bakmasında hiç bir özel kastı yoktu. Bundan inanılmaz bir zevk duyuyordu; çocuklarla ve Julien'le beraber kelebek avlamadığı saatlerde Elisa ile oturup elbiselerini düzeltirdi ve böyle yapmakta hiç bir gizli düşüncesi yoktu. Verrieres'e bir kerecik gitti, o da Mulhouse'dan yeni getirildiğini duyduğu yazlık elbiseler almak içindi.
Vergy'ye hısımlarından genç bir kadını davet etti. Madame de Renal evlendikten sonra, vaktiyle SacreCoeur manastırında arkadaşı olan Madame Derville ile ahbaplığını yavaş yavaş epeyce ilerletmişti.
Madame Derville, kuzininin çılgınca fikirleri dediği şeylere pek gülerdi. "Yalnız olsam, derdi, böyle şeyler hiç aklıma gelmez". Paris'te olsa birer hazır cevaplılık örneği denecek olan bu beklenilmedik fikirlerden, Madame de Renal, kocası ile olduğu vakit, bir budalalık etmiş gibi utanırdı; fakat Madame Derville'in yanında bulunması onu yüreklendiriyordu. Önce düşündüklerini ona çekinerek söylerse de yalnız kaldılar mı, Madame de Renal'in içine bir canlılık gelirdi; böyle zamanlarında, kimseyi görmeden, aralarında konuşmaktan başka hiç bir eğlenceleri olmadan yaşadıkları pek uzun saatler birer an gibi gelip geçer ve onları şen şatır kılardı. Fakat bu seferki gelişinde akıllı, uslu Madame Derville, kuzinini her zamankinden çok daha az neşeli ve çok daha mesut buldu.
Julien de, bu Vergy köyüne geldiğinden beri gerçekten bir çocuk olup çıkıvermişti ve kelebek kovalamaktan o da öğrencileri kadar zevk duyuyordu. Uzun zaman kendini zorlayıp kurnazca politika ardından koştuktan sonra böyle dünyanın en güzel dağları ortasında, insanların bakışlarından uzakta, yapayalnız kalıverince, o yaşta gönlü pek sarıveren yaşama zevkine kendini bırakmıştı. Madame de Renal'den korkacak bir şey olmadığını içgüdüsüyle seziyordu.
Madame Derville gelir gelmez Julien onunla bağdaşabileceğini anlamıştı; derhal onu, ceviz ağaçları altında yeni açılan yolun ta ucuna götürüp oradan görülen manzarayı seyrettirdi. Doğrusu o manzara, İsviçre ve İtalya göllerinin çok kişileri hayran eden manzaraları kadar güzel, belki onlardan da üstündür. Birkaç adım ötede başlayan dik yamacı tırmanırsanız, iki yanında derin uçurumlar bulunan, ta ırmağa dek meşe ağaçları arasından giden bir yola varırsınız. Şimdi son derecede mutlu, serbest, dahası: bundan da fazla bir şey, evin sultanı olan Julien, Madame de Renal ile Madame Derville'i işte bu yalçın, dik kayaların tepelerine götürüyor ve onların bu ulvî manzaralar karşısındaki hayranlıklarını büyük bir zevkle seyrediyordu. Madame Derville şöyle derdi:
– Ben, Mozart'tan bir parça dinlemiş gibi oluyorum..
Kardeşlerinin kıskançlığı, babasının despotluğu ve kavgacılığı yüzünden Julien, Verrieres çevresindeki kırların zevkini bir türlü çıkaramamıştı. Vergy'de bu acı hatıraları tazeleyen bir şey yoktu; hayatında ilk defa olarak karşısına düşman çıkmıyordu. M. de Renal şehre gidince, bu da çok sık olan işlerdendi, Julien okumağa cesaret ediyordu; geceleri, o da ışığı, yan yatırılmış bir saksı içinde saklamak şartıyla, kitap açabilirdi; arası çok geçmeden bunlara gerek kalmadı: Zira geceleri doya doya uyudu; kitabını, hayatta biricik yol göstereni olan ve kalbini coşturan kitabını da gündüzleri, çocukların ders saatleri arasında, gidip o kayalar arasında okudu. O sayfalarda hem mutluluk, hem kendinden geçme, hem de bezginlik anlarında avunuyordu.
Julien, yaşıtı her delikanlının çoktandır edinmiş olacağı bazı fikirleri Napolyon'un kadınlar üzerine söylediği birtakım sözlerden, saltanatı çağında pek okunan romanların değeri hakkındaki tartışmalardan öğrendi.
Sıcaklar bastırmıştı. Akşamları, evden birkaç adım ötede koca bir ıhlamur ağacının altına gitmeğe başladılar. Bir akşam Julien, ellerini, kollarını oynatarak birtakım şeyler anlatıyor, genç kadınlar karşısında güzel sözler söylemenin verdiği hazzı tadıyordu; Madame de Renal elini, şu bahçelere konması âdet olan boyalı tahta iskemlelerden birinin arkalığına dayamıştı; Julien'in eli birdenbire ona değiverdi. Madame de Renal elini hemen çekti; lâkin Julien, dokunduğu vakit bu elin böyle çekilivermemesini sağlamayı kendine bir görev saydı. Yapılacak bir görevi olduğu, bunu beceremezse gülünç bir duruma düşeceği, daha doğrusu bir aşağılık duygusuna kapılıvereceği düşüncesi, kalbindeki bütün neşeyi, bütün zevki dağıtıverdi.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro