Bölüm 6: İç Sıkıntısı
Madame de Renal, yanında erkek bulunmadığı vakit içinden gelen tez canlılık ve zariflikle, salonun bahçeye açılan camlı kapısından henüz yeni çıkmıştı ki, sokak kapısının dışında durmuş, daha çocuk denebilecek kadar genç bir köylünün yüzünü gördü. Son derece uçuk benizli olan ve ağladığı anlaşılan bu küçük köylünün sırtında bembeyaz bir gömlek vardı. Lâcivert tüylü kumaştan tertemiz ceketini de koluna almıştı.
Teni öyle beyaz, bakışları öyle tatlı idi ki hayalinde olaylar icat etmeği seven Madame de Renal onun, belediye başkanından büyük bir rica için kıyafetini değiştirerek gelmiş bir kız olduğunu bile düşündü. Sokak kapısının önünde durmuş, elini zile götürmeğe çekinen bu zavallıcığa acıdı; kapıya doğru yürüdü. Madame de Renal, eve bir dadı geleceği için duyduğu kederi bir an unutmuştu. Kapıya doğru dönmüş olan Julien, onun geldiğini görmüyordu. Kulağının dibinde tatlı bir sesin: "Burada ne istiyorsunuz, yavrum?" dediğini duyunca yüreği oynadı. Hemen donuverdi. Madame de Renal'in bakışında o derecede iyilik vardı ki Julien'in çekingenliği bir parça azaldı. Julien, bu kadının güzelliğiyle şaşırmıştı. Her şeyi, oraya niçin geldiğini bile unuttu. Madame de Renal, bir daha sordu. Neden sonra Julien, göz yaşlarını elinden geldiği kadar silerek: "Dadı olmağa geldim, Madam" diyebildi.
Madame de Renal donakaldı, birbirine pek yakındılar, bakışıyorlardı. Julien, o kadar güzel giyinmiş bir kimsenin, hele teni öylesine göz kamaştırıcı bir kadının kendisine böyle tatlı bir eda ile söz söylediğini hiç görmemişti. Madame de Renal, bu genç köylünün demin upuçuk, şimdi ise pespembe yanaklarında duruvermiş olan göz yaşlarına bakıyordu. Az sonra gülmeğe, bir genç kız neşesiyle gülmeğe bağladı. Kendi kendisiyle eğleniyor, mutluluğunu bir türlü kavrayamıyordu. Oğullarını azarlayıp dövmeye gelecek pis, kılıksız bir rahip sandığı dadı demek ki bu çocuktu öyle mi! Sonunda sordu:
– Nasıl? Siz Latince mi biliyorsunuz, Monsieur?
Bu "monsieur" sözü Julien'i son derecede şaşırttı ve bir an düşündürdü. Çekine çekine:
– Evet, Madam, dedi.
Madame de Renal, öyle bir sevinç içinde idi ki Julien'e: "Benim zavallı çocuklarımı çok paylamazsınız değil mi?" demeğe cesaret etti. Julien hayretle sordu:
– Onları paylamak mı? Neden? Niçin?
Kısa süren bir sessizlikten sonra Madame de Renal, heyecanı her an artan bir sesle sordu:
– Onlara iyi davranacaksınız, bana söz veriyorsunuz değil mi, Monsieur?
Kendisine böyle ciddiyetle, hem de bu derecede iyi giyimli bir hanım ağzından "monsieur" denilmesi, Julien'in umduklarının çok çok üstündeydi: O, gençliğinde kurduğu bütün tatlı hayallerde, ancak sırtına güzel bir üniforma giydikten sonra, rabıtalı bir hanımın kendisine söz söylemeğe tenezzül edebileceğini düşünmüştü. Madame de Renal ise Julien'in ten güzelliğine, iri kara gözlerine serinlemek için başını meydandaki çeşmenin oluğuna daldırdığından her zamankinden daha kıvırcık olan zarif saçlarına kapılıvermişti. Sertliği ve somurtkanlığı ile çocuklarını ürküteceğini düşünerek üzüldüğü o tehlikeli eğiticinin böyle çekingen bir kıza benzediğini görünce pek sevinmişti. Önceden korktuğu ile şimdi gördüğü arasındaki tezat, düşünceleri hep tekdüzelik içinde geçen Madame de Renal için bir büyük hâdise olmuştu. Sonunda şaşkınlığı geçip kendine geldi. Kapının önünde, yanında adeta soyunmuş, dökünmüş gibi duran bir gençle beraber olduğunu düşününce şaşırıp kaldı. Epeyce sıkılmış bir halle:
– Haydi içeri girelim, Monsieur.
Madame de Renal, bütün hayatında sadece hoş hiç bir duyuşun kendisini böylesine derin bir heyecana düşürdüğünü, son derece çarpıntılı korkulardan sonra gözlerinin önünde böyle zarif bir çehre belirdiğini görmemişti. Demek ki özene bezene bakıp büyüttüğü şirin çocukları pis ve huysuz bir papazın eline düşmeyecekti. Avluya girer girmez döndü, arkasından ezilerek büzülerek gelen Julien'e baktı. Bu derecede güzel bir ev görmek onu bir kat daha şaşırtmıştı. Bu hali de Madame de Renal'in gözünde başka bir güzellik oldu. Madame de Renel gözlerine inanamıyordu, hele eğiticinin sırtında siyah bir elbise olmamasına bir türlü akıl erdiremiyordu. Bu yeni öğrendiği şey onu öylesine bahtiyar etmişti ki yanılmış olmaktan korkuyordu. Bütün bunlar yalan çıkarsa hayatına mal olabilirdi. Yine durup sordu:
– Doğru mu, Monsieur, siz Latince biliyor musunuz?
Bu sözler Julien'in ağırına gitti ve on beş dakikadır içinde yaşadığı sihri kaçırdı. Soğuk bir tavır takınmağa çalışarak:
– Evet, Madam, dedi; bay papaz kadar Latince bilirim, dahası bazen bay papaz, benim kendisinden iyi bildiğimi bile söylemek lütfunda bulunur.
Madame de Renal, kendisinden iki adım ötede duran Julien'in tavrında bir zalimlik gördü. Biraz daha yaklaştı ve fısıldar gibi bir sesle sordu:
– İlk günler, derslerini bilmeseler bile, çocukları dayağa çekmeyeceksiniz, değil mi?
– Böyle güzel bir hanımın bu pek tatlı ve sanki yalvaran edası Julien'e, Latince bilir diye
tanınmağa verdiği önemi unutturdu. Madame de Renal'in yüzü, kendi yüzünün yanında idi, bir kadının yaz elbiselerinden yayılan kokuyu, garip bir köylü için pek şaşılacak bir şey olan bu kokuyu duydu. Son derece kızardı, içini çekerek ve kendinden geçer gibi bir sesle cevap verdi:
– Hiç endişe etmeyiniz, Madam, her şeyde emirlerinizi yerine getireceğim..
Ancak o anda, yani çocukları için duyduğu endişe bütün bütün dağıldıktan sonradır ki Madame de Renal, Julien'in son derecede olan güzelliğini fark etti; dikkatle baktı. Bu yüzün hemen hemen bir kadınınkini andıran çizgileri ve sıkılmışlık hali, zaten kendi de çekingen olan bu kadına hiç de gülünç gelmedi. Bir erkek güzelliğinde herkesin pek gerekli gördüğü erkekçe hâl, onu korkutabilirdi. Julien'e dönerek sordu:
– Kaç yaşındasınız, Monsieur?
– Yakında on dokuzumu bitiriyorum.
İçine tamamen güven gelmiş olan Madame de Renal:
– Büyük oğlum on birinde, size hemen hemen bir arkadaş olur, siz onu uslandırırsınız, dedi. Bir kere babası onu dövmeğe kalkmıştı, çocuk bütün bir hafta hasta üzüntüsünden yattı. Babasının vurması da o kadar ağır değildi.
Julien içinden "Benimle onun arasında ne büyük fark var! Babam beni daha dün dövdü. Zenginler ne kadar da bahtiyar!" dedi.
Madame de Renal, eğiticinin ruhunda geçen en küçük değişiklikleri şimdiden sezmeye başlamıştı. Onun bu hüzünlü hâlini sıkılganlık sandı ve yüreklendirmek istedi:
– Adınız nedir, Monsieur?
Julien, bu soruştaki gizli edayı ve büyüyü duydu ise de ne olduğunu iyice anlayamadı.
– Bana Julien, Jüilen Sorel derler, Madame. Henüz ilk olarak yabancı bir eve girdiğim için sıkılıyorum, korumanıza ve ilk günlerde çok kusurlarımı bağışlamanıza muhtacım. Hiç okula gitmedim, çok yoksulduk. Akrabamdan Legion d'honneur üyesi baş operatörden, bir de papazımız M. Chelan'dan başka kimse ile konuşmadım. M. Chelan hakkımda tanıklık yapar. Kardeşlerim beni her zaman dövdüler, benim için kötü söylerlerse inanmayın. Kusurlarımı hoş görün, Madame. Hiçbir zaman kötü niyet beslemem.
Kadın güzelliğinden pek iyi anlayan Julien o anda, Madame de Renal'in ancak yirmisinde olduğuna yemin edebilirdi. Aklına hemen cüretli bir fikir geldi: Onun elini öpmek. Fakat bu fikrinden korktu; biraz sonra içinden: "Bu düşündüğümü yapmamak bir korkaklık olur; bu davranıştan bana yarar gelebilir ve belki de güzel hanımım, bıçkı başından henüz yeni ayrılmış yoksul bir işçiye karşı duyduğu hafifseme de azalır." Altı aydır pazar günleri bazı genç kızların ağzından duyduğu "güzel çocuk" sözü de Julien'i belki biraz yüreklendiriyordu. Julien'in böyle içi içini yerken Madame de Renal ona, ilk günlerde çocuklara nasıl davranacağına dair tembihlerde bulunuyordu. Julien, kendini zorladığı için yine sapsarı kesilmişti; sıkılgan bir tavırla:
– Çocuklarınızı hiç ama hiç dövmeyeceğim, Madame, dedi; bunun için size Tanrı'mın önünde söz veriyorum.
Bunları söylerken Madame de Renal'in elini tutup dudaklarına götürmek cüretini gösterdi. Kadın bu davranışa şaşırıp kaldı ve düşününce kızdı da. Hava çok sıcak olduğundan kolu, atkının altında çırçıplaktı ve Julien'in eli dudaklarına götürmesiyle, büsbütün açılmıştı. Biraz sonra Madame de Renal içinden kendi kendini azarladı. Hemen kızmamıştı, en çok da buna canı sıkılıyordu. Dışarıda bir konuşma duyan M. de Renal odasından çıktı; belediye dairesinde nikâh kıydığı günlerdeki görkemli ve babaca tavrıyla Julien'e:
– Çocuklarla görüşmenizden önce size söylemem gereken şeyler var, dedi.
Julien'i bir odaya aldı; onları yalnız bırakmak isteyen Madame de Renal'e de kalmasını söyledi. Kapıyı kapadıktan sonra koltuğa ağır ağır yerleşti:
– Papaz bana sizin iyi bir genç olduğunuzu söyledi. Bu evde herkes size saygı ile davranacak; ben de memnun olursam sonra sizi bir işe yerleştiririm. Artık akrabanızdan veya ahbaplarınızdan olsun, kimse ile görüşmezsiniz, onların hâlleri benim çocuklarıma yaramaz. İşte size ilk aylığınız otuz altı frank; ama bunun bir tek meteliğini bile babanıza vermeyeceğinize yemin edeceksiniz.
M. de Renal, bu işte kendisinden daha kurnaz davranmış olan yaşlı adama kızgındı.
– Şimdi, Monsieur... Herkesin sizinle burada "Monsieur" diye konuşmasını emrettim, siz de hatırlı kimseler yanında bulunmanın iyiliklerini elbette takdir edersiniz. Şimdi, Monsieur, çocukların sizi sırtınızda bu ceketle görmeleri doğru olmaz.
Sonra karısına dönüp sordu:
– Uşaklar gördü mü?
Madame de Renal son derece düşünceli bir tavırla cevapladı:
– Hayır!
– Pekâlâ!
Redingotlarından birini, bu hâle şaşıran Julien'e uzatıp:
– Şimdilik bunu giy, hemen kumaşçı M. Durand'a gidelim.
Bir saatten fazla dışarıda kaldılar. M. de Renal karalar giymiş yeni eğitici ile eve döndüğü vakit karısının önceki yerinden kımıldamamış olduğunu gördü.
Julien'e baktıkça Madame de Renal, ondan korktuğunu unutuyor, içi rahatlıyordu. Julien'in onu düşündüğü yoktu. O anda ruhu, bir çocuk ruhundan başka bir şey değildi. Üç saat önce titreyerek kiliseden çıkmasının üzerinden sanki yıllar geçmişti. Madame de Renal'in âdeta düşmanca baktığını fark etti ve elini öpmeye kalkışmakla onu kızdırmış olduğunu anladı. Lâkin şimdiye değin giydiklerinden büsbütün başka elbiselere sahip olmanın verdiği gururla son derece kendinden geçiyor, yine de sevincini belli etmekten çekiniyordu. Her hareketinde bir terbiyesizlik, bir delilik vardı. Madame de Renal ona hayretle bakıyordu. Monsieur de Renal:
– Ağırbaşlı olun, Monsieur, sonra çocuklara da, ev halkına da kendinizi saydıramazsınız.
– Monsieur, bu yeni elbiseler beni bir hoş etti. Ben yoksul bir köylüyüm, bugüne değin arkama hep kısa ceketlerden giydim. Müsaade ederseniz gidip de odama kapanayım.
Julien çıkınca M. de Renal karısına sordu:
– Nasıl buldun? Bunu ele geçirmekle kazanmış olmadık mı?
Madame de Renal, içten gelme denebilecek ve hiç şüphesiz kendisinin de pek fark edemediği bir hareketle asıl düşüncesini kocasından gizledi:
– Doğrusu, ben bu köylüyü hiç de dediğiniz derecede olağanüstü bulmadım; iltifatlarınızla onu şımartacak, arsız ve yüzsüz edecek, bir aya kalmadan da kovacaksınız...
– Ne yapalım! Kovarız, bize en çok yüz franga mal olur fakat Verrieresliler de M. de Renal'ın çocuklarının yanında bir eğitici görmeye alışmış olurlar. Julien'i öyle işçi giyimiyle gezdirseydim bu istediğimiz, yerine gelmezdi. Onu kovarsak, şimdi kumaşçıdan kestirdiğim siyah takımı elbette geri alırız. Bu arkasındakini terzide hazır bulup giydirttim.
Julien'in o odada geçirdiği bir saatlik vakit, Madame de Renal'e bir an kadar kısa geldi. Yeni eğiticinin geldiğini haber almış olan çocuklar, annelerine birbiri arkasından soru soruyorlardı. Sonunda Julien ortaya çıktı. Bütün bütün değişmişti. Ağırbaşlılaşmıştı demek eksik olur; o, ağırbaşlılığın ta kendisi olmuştu. Çocuklarla tanıştırıldı ve onlarla, M. de Renal'e bile parmak ısırtan bir tavırla konuştu. Sözlerini şöyle bitirdi:
– Baylar, ben buraya, size Latince öğretmeye geldim. Siz dersi ezberleyip okumanın ne demek olduğunu bilirsiniz. (Cebinden küçük boyda kara kaplı bir kitap çıkardı.) İşte Kitabı Mukaddes. Bu kitap başlıca, İsaelMesih Efendimizin hayatını anlatır, yani Ahdı Cedit dediğimiz kısımdır. Size derslerinizi ezberletip dinleyeceğim, siz de ben dersimi biliyor muyum, ona bir bakın. Çocukların en büyüğü olan Adolphe kitabı eline almıştı. Julien devam etti:
– Rastgele bir yerini açın ve bir satırbaşından bana ilk kelimeyi söyleyin. Bize nasıl yaşamamız gerektiğini bildiren kutsal kitabı, siz beni durduruncaya kadar, ezberden okuyabilirim.
Adolphe, kitabı açıp bir kelime seçti, Julien de bütün sayfayı, anadili imiş gibi kolaylıkla ezbere okuyuverdi. M. de Renal karısına kasıla kasıla bakıyordu. Babalarıyla annelerinin hayretini gören çocuklar, gözlerini fal taşı gibi açmışlardı. Bir uşak, salonun kapısına kadar geldi, Julien Latinceyi. yine bırakmadı. Uşak önce olduğu yerde kaldı, sonra kaybolup gitti. Arası çok geçmeden Madame de Renal'in femme de chambr'i ile aşçı kadın kapının yanında gözüktüler; o vakte kadar Adolphe kitabı sekiz yerinden açmış, Julien de her seferinde aynı kolaylıkla ezber okumuştu. Hayli sofu ve bön bir kadıncağız olan aşçı yüksek sesle konuştu:
– Tanrım kem gözlerden esirgesin, ne de şirin papaz!
Doğrusu ya, iş M. de Renal'in onuruna dokunmuyor değildi; eğiticiyi imtihana kalkmak şöyle dursun, hafızasında birkaç tanecik olsun Latince söz araştırıyordu. En sonunda Horatius'un bir mısrasını hatırlayıp söyleyebildi. Latince olarak İncil'den başka bir şey bilmeyen Julien kaşlarını çatarak cevap verdi:
– Allah'ın izniyle bir gün papaz olacağım, benim öyle dinsiz şairlerle uğraşmam doğru değildir.
M. de Renal, Horatius'undur diye bir sürü mısra daha okudu. Çocuklara Horatius'un kim olduğunu anlattı ise de çocuklar onun dediklerine kulak asmadılar. Hayran hayran Julien'e bakıyorlardı. Hizmetçiler hâlâ kapıda durduğundan Julien, sınavı biraz daha sürdürmenin gerekli olacağını düşündü.
– Şimdi, diye konuştu, M. StanislasXavier de bana bu mübarek kitabın bir parçasını okutturacak.
Koltukları kabaran küçük Stanislas, bir satırbaşından ilk kelimeyi yarım yamalak okudu, Julien de yine bütün sayfayı güzelce dinletti. M. de Renal'in zaferini tamamlamak ister gibi, tam Julien'in İncil okuduğu sırada, güzel Normandiya atları sahibi M. Valenod ile kaymakam M. Charcot de Maugiron içeri girdiler. O günkü hal Julien'e "monsier"lük kazandırdı; uşaklarla hizmetçiler bile bunu ona çok görmediler. Akşam, bu harikayı görmek üzere, bütün Verrieres kibarları M. de Renal'in evine koşuştu. Julien, herkese cevap veriyor, ancak laubaliliğe meydan vermemek için çatık kaşlılığını elden bırakmıyordu. Şanı, şöhreti şehirde öylesine çabuk yayıldı ki birkaç gün sonra M. de Renal, onu ayartmalarından korkarak, iki yıllık bir sözleşme imzalamayı öne sürdü; Julien, işi kesip atan bir tavırla:
– Hayır, siz beni savmak isterseniz kalkıp gitmeye mecbur olurum. Sizi hiç bir borç altına sokmadan beni bağlayan bir sözleşme doğru bir şey değildir, dedi, razı olamam.
Julien, kendisini öylesine iyi kullandı ki o eve geleli daha bir ay olmadan M. de Renal bile onu saymaya başladı. Şehrin papazı, M. de Renal ile de, M. de Valenod ile de dargın olduğundan Julien'in Napolyon'a karşı eskiden beslediği büyük sevginin sözünü eden olmadı. Şimdi Julien, Napolyon'dan ancak yüzünü ekşiterek söz ediyordu.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro