Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Bölüm 40: İç Rahatlığı

O zamanlar ben bir çılgın olduğum içindir ki bugün akıllı usluyum. Ancak bir anda olup biteni görebilen

ey filozof, ne kadar da kısa görüşlüsün!

Senin gözün, ihtirasların için için işlenmesini takip edemez.

Mme. GO­ET­HE

Ju­li­en, Mat­hil­de ile böy­le uzun boy­lu ko­nu­şur­ken ken­di­si­ni ge­lip sor­gu­ya ça­ğın­dı­lar, son­ra da sa­vun­ma­sı­nı alan avu­kat­la gö­rüş­me­si lazım gel­di. Gam­sız­lık­la, tat­lı tat­lı hül­ya­lar­la ge­çir­di­ği ha­ya­tın bü­tün bü­tün hoş ol­ma­yan an­la­rı iş­te yal­nız o an­lar­dı.

Yar­gı­ça da, avu­ka­ta da:

– Bu iş­te bir öl­dür­me ar­zu­su, hem de ta­sar­la­na­rak öl­dür­me ar­zu­su var.

Son­ra gü­lüm­se­ye­rek ek­le­di:

– Ne ya­pa­lım, bay­lar, şan­sı­nı­za kü­sün; bu iş­te si­zin ya­pı­la­ca­ğı­nız bü­yük bir şey kal­mı­yor.

O iki ada­mın elin­den ya­ka­sı­nı kur­ta­ra­bil­dik­ten son­ra ken­di ken­di­ne: Doğ­ru­su ben on­la­rın iki­sin­den de da­ha ce­sur imi­şim, hiç şüp­he­siz da­ha ce­sur! de­di. On­la­rın en bü­yük fe­lâ­ke­ti, tüy­ler ür­per­ti­ci şey­le­rin baş­lı­ca­sı di­ye bak­tı­ğı bu so­nu kan­lı kar­şı­laş­ma, be­nim gö­züm­de, an­cak gü­nü ge­lin­ce cid­di­yet­le uğ­ra­şıl­ma­ya de­ğe­bi­le­cek bir iş.

Ju­li­en ken­di ken­di­ne işi fel­se­fe­ye dö­ke­rek: Ben da­ha bü­yük bir fe­lâ­ket tat­tım da on­dan, de­di. Stras­bo­urg'a ilk gi­di­şim­de, Mat­hil­de'in be­ni bı­ra­kıp unut­tu­ğu­nu san­dı­ğım gün­ler­de, duy­du­ğum ıs­tı­rap da­ha bü­yük­tü... Bu­gün hiç al­dı­rış et­me­den kar­şı­la­dı­ğım bu sa­mi­mi­ye­ti bir za­man­lar o ka­dar ateş­le is­te­miş ol­mam da ne ga­rip!.. Doğ­ru­su bu­gün o kız be­nim yal­nız­lı­ğı­mı pay­laş­tı­ğı an­lar de­ğil, ya­pa­yal­nız kal­dı­ğım an­lar da­ha bah­ti­ya­rım.

Yol, yön­te­me pek bağ­lı bir adam olan avu­kat onu de­li sa­nı­yor­du, ateş et­me­si­nin de kıs­kanç­lık­tan gel­di­ği­ne, hal­kın bü­yük bir kıs­mıy­la be­ra­ber, iyi­ce inan­mış­tı.

Bir gün Ju­li­en'e bu id­dia­nın doğ­ru da ol­sa, yan­lış da ol­sa, sa­vun­ma­sı­na çok ya­ra­ya­bi­le­ce­ği­ni çıt­lat­tı. Fa­kat suç­lu o an­da ateş­li, işi ke­sip atan bir adam olup çık­tı. Çi­le­den çık­mış gi­bi ba­ğı­ra­rak:

– Ca­nı­nı­zı se­ver­se­niz, mon­sie­ur, bir da­ha bu ya­la­nı ağ­zı­nı­za al­ma­ya kalk­ma­yın.

İh­ti­yat­lı avu­kat bir an öl­dü­rül­mek kor­ku­su ge­çi­re­rek sus­tu.

Ta­li­hin hük­mü­nü bil­di­re­cek an sü­rat­le yak­laş­tı­ğı için sa­vun­ma­sı­nı ha­zır­lı­yor­du. Be­san­çon'da ol­sun, bü­tün il­de ol­sun hep bu işin sö­zü edi­li­yor­du. Ju­li­en'in bun­dan ha­be­ri yok­tu; ken­di­si­ne bu gi­bi şey­le­rin söy­le­nil­me­me­si­ni ri­ca et­miş­ti.

Fo­uqu­e ile Mat­hil­de, o gün ken­di san­dık­la­rı­na gö­re umut ve­re­bi­le­cek bir­ta­kım söy­len­ti­le­ri Ju­li­en'e de söy­le­mek is­te­miş­ler­di; fa­kat Ju­li­en da­ha ilk ke­li­me­de sus­tu­rup:

– Bı­ra­kın, ben ha­ya­lim­de kur­du­ğum ha­ya­tı ya­şı­ya­yı­nı, de­di. Si­zin bü­tün bu mız­mız­ca en­di­şe­le­ri­niz, ger­çek ha­yat­tan al­dı­ğı­nız kü­çük ha­ber­ler hem be­ni az çok gü­cen­di­ri­yor, hem de be­ni gö­zün­den dü­şü­re­bi­lir, in­san elin­den na­sıl ge­lir­se öy­le ölür; ben an­cak ken­di key­fim­ce ölü­mü dü­şü­ne­ce­ğim. Baş­ka­la­rı... On­lar­dan ba­na ne. Be­nim baş­ka­la­rı ile olan ili­şik­le­rim, ani bir dar­be ile ke­si­li­ve­re­cek. Çok ri­ca ede­rim, ar­tık ba­na o in­san­la­rın sö­zü­nü et­me­yin; sor­gu yar­gı­cıy­la avu­ka­tı gö­rüp o men­de­bur­lar ala­yı­na bu­la­şı­yo­rum ya! Bu ka­da­rı ye­ter de ar­tar bi­le.

İçin­den: Doğ­ru­su, di­yor­du, be­nim ka­de­rim hül­ya ku­ra­rak öl­mek­miş. Be­nim gi­bi, ölü­mün­den on beş gün son­ra unu­tu­la­ca­ğı­na emin, ta­nın­ma­mış bir in­san, gös­te­ri­şe kal­kar­sa doğ­ru­su bu ya pek bön­lük et­miş olur... Ha­ya­tın ta­dı­nı çı­kar­mak sa­na­tı­nı an­cak ha­ya­tın so­nu­nun bu ka­dar yak­laş­tı­ğı­nı gör­dük­ten son­ra öğ­ren­miş ol­mam da hay­li tu­haf ya!

Son gün­le­ri­ni, ku­le­nin ta­ra­çasm­da ge­zip Mat­hil­de'in Fe­le­menk'e adam yol­la­ya­rak ge­tirt­ti­ği pu­ro­la­rı­nı iç­mek­le ge­çi­ri­yor­du. Bü­tün şe­hir hal­kı­nın, el­le­rin­de dür­bün­le­ri, onun gö­zük­me­si­ni bek­le­dik­le­ri­ni hiç bil­mi­yor­du. Ak­lı fik­ri Vergy'de idi. Fo­uqu­e'ye Ma­da­me de Re­nal'in sö­zü­nü et­ti­ği hiç ol­ma­mış­tı ama o iyi dost, iki üç ke­re, ka­dı­nın iyi­leş­mek­te ol­du­ğu­nu ken­di­li­ğin­den söy­le­di; bu ha­ber Ju­li­en'in kal­bi­ne iş­le­di.

Ju­li­en'in ru­hu he­men he­men sü­rek­li bir bi­çim­de fi­kir­le­ri ül­ke­sin­de uça­dur­sun, asil­za­de bir kız için ya­kı­şık ala­nı ya­pıp ger­çek iş­ler­le uğ­ra­şan Mat­hil­de, Ma­da­me de Fer­va­qu­es ile M. de Fri­la­ir ara­sın­da­ki mek­tup­laş­ma­yı öy­le­si­ne iler­let­miş­ti ki, ar­tık pis­ko­pos­luk sö­zü, bu bü­yük söz bi­le söy­len­miş­ti.

Ki­li­se ata­ma­la­rı işi­ni elin­de tu­tan sa­yın bü­yük pis­ko­pos, ye­ğe­ni­nin yaz­dı­ğı bir mek­tu­bun ke­na­rı­na ken­di eliy­le şu sa­tır­la­rı ilâ­ve et­miş­ti: O za­val­lı So­rel ço­cu­ğun bi­ri­dir, uma­rım ki onu bi­ze ge­ri ve­rir­ler. O sa­tır­la­rı gö­rün­ce M. de Fri­la­ir se­vin­cin­den çıl­dı­ra­cak gi­bi ol­du. Ju­li­en'i kur­ta­ra­bi­le­ce­ğin­den hiç şüp­he­si yok­tu.

Jü­ri­ye gi­re­cek otuz al­tı üye için kur'a çe­kil­me­sin­den bir gün ön­ce Mat­hil­de'e:

– Ja­co­bin­le­rin, adam evla­dı in­san­la­rın hiç­bir te­si­ri kal­ma­sın di­ye çı­kart­tık­la­rı o ka­la­ba­lık jü­ri lis­te­si ka­nu­nu ol­ma­sa, de­di, hük­mün ne ola­ca­ğı­nı si­ze şim­di­den söy­ler­dim. Cu­re N... yi pe­kâ­lâ be­ra­at et­tir­dim.

Er­te­si gün kur'a çe­ki­lip de çı­kan ad­la­rın ara­sın­da Be­san­çon ru­ha­ni­ler he­ye­tin­den beş ki­şi­nin, şeh­re ya­ban­cı olan­lar lis­te­sin­de de M. de Va­le­nod'nun, M. de Moi­rod'nun, M. de Cho­lin'in bu­lun­du­ğu­nu gö­rün­ce M. de Fri­la­ir pek se­vin­di.

Mat­hil­de'ye:

– Bir ke­re, jü­ri­den bu se­kiz ki­şi için söz ve­ri­rim, ilk beş ki­şi bi­rer ma­ki­ne­dir. Va­le­nod ada­mım­dır, Moi­rod'nun ha­yat­ta ne­si var­sa be­nim sa­yem­de­dir, de Cho­lin de her şey­den kor­kan bu­da­la­nın te­ki­dir.

Jü­ri üye­le­ri­nin ad­la­rı ilin res­mî ga­ze­te­sin­de çı­kıp her­ke­se du­yu­rul­du. Ma­da­me de Re­nal, Be­san­çon'a gel­me­ye kal­kın­ca ko­ca­sı­nı an­la­tıl­maz bir kor­ku­dur sar­dı. Fa­kat ka­dı­nı fik­rin­den bir tür­lü vaz­ge­çi­re­me­di; onu an­cak – o da bin zor­luk­la – Be­san­çon'a va­rır var­maz, mah­ke­me­ye şa­hit di­ye ça­ğı­rıl­ma­sı­nı ön­le­mek için, ya­ta­ğın­dan çık­ma­ma­ya ra­zı ede­bil­di. Ver­rie­res'in es­ki be­le­di­ye baş­ka­nı:

– Be­nim du­ru­mu­mu an­la­mı­yor­su­nuz, di­yor­du, ben şim­di, on­la­rın de­yi­şiy­le, boz­gun is­te­yen bir hür­ri­yet­çi sa­yı­lı­yo­rum. O Va­le­nod de­ni­len edep­siz he­rif M. de Fri­la­ir sav­cı­yı da ko­lay­lık­la kan­dı­rıp be­nim ca­nı­mı sı­ka­cak her şe­yi el­de eder­ler, bun­dan hiç şüp­he­niz ol­ma­sın.

Ma­da­me de Re­nal, ko­ca­sı­nın emir­le­ri­ne ça­bu­cak bo­yun eğ­di. İçin­den: "Za­ten, di­yor­du, ce­za mah­ke­me­si sa­lo­nun­da gö­zü­ke­cek ol­sam öç is­ter gi­bi bir ha­lim olur."

İh­ti­yat­la ha­re­ket ede­ce­ği­ne ko­ca­sı­na da, gü­nah­la­rı­nı söy­le­di­ği pa­pa­za da söz ver­miş ol­du­ğu hal­de Be­san­çon'a va­rır var­maz ilk işi, jü­ri üye­le­ri­nin otuz al­tı­sı­na da ken­di eliy­le şu mek­tu­bu yaz­mak ol­du:

"Mon­sie­ur, hü­küm gü­nü mah­ke­me sa­lo­nun­da bu­lun­ma­ya­ca­ğım, çün­kü be­nim ora­da gö­zük­mem­den M. So­rel'e kö­tü­lük ge­le­bi­lir. Fa­kat is­te­di­ğim, hem de bü­tün kal­bim­le is­te­di­ğim bi­ri­cik şey var­sa o da M. So­rel'in kur­tul­ma­sı­dır. Bun­dan hiç şüp­he­niz ol­ma­sın; bir suç­su­zun be­nim yü­züm­den ölü­me gön­de­ril­me­si ka­lan bü­tün ha­ya­tı­mı ze­hir­le­yip hiç şüp­he­siz kı­sal­tır. Ben ya­şar­ken onu na­sıl ölüm ce­za­sı­na çar­pa­bi­lir­si­niz? Ha­yır, ha­yır, top­lu­mun bir ca­na kıy­ma­ya, hem de Ju­li­en So­rel gi­bi bir ada­mın ca­nı­na kıy­ma­ya hak­kı yok­tur. Ver­rie­res'de her­kes onun bir­ta­kım şaş­kın­ca iş­le­ri­ni gör­müş ola­bi­lir. O za­val­lı gen­cin pek kuv­vet­li düş­man­la­rı var­dır; fa­kat o yı­ğın yı­ğın düş­man­la­rı için­den bi­le bir kim­se çı­kıp hay­ran­lı­ğa layık ka­bi­li­yet­le­ri­ni, de­rin bir bil­gi­si ol­du­ğu­nu in­kâr ede­bi­lir mi? Hak­kın­da hü­küm ve­re­ce­ği­niz genç, eşi çok bu­lu­nur in­san­lar­dan de­ğil­dir, mon­sie­ur. Ya­nı­mız­da ge­çir­di­ği on se­kiz aya ya­kın za­man için­de onu hep di­ni­ne bağ­lı, us­lu, ça­lış­kan ola­rak ta­nı­dık; fa­kat yıl­da iki üç ke­re, ak­lı­nı kay­bet­tir­me­ye ka­dar va­ran ka­ra sev­da nö­bet­le­ri ge­çi­rir­di. Bü­tün Ver­rie­res hal­kı, yaz mev­si­min­de git­ti­ği­miz Vergy'de­ki kom­şu­la­rı­mız, bü­tün ai­lem, biz­zat il­çe­mi­zin kay­ma­ka­mı, onun ör­nek di­ye gös­te­ri­le­bi­le­cek din­dar­lı­ğı­na şa­hit­tir; bü­tün İn­cil'i ez­be­re bi­lir. Din­siz, iman­sız bir in­san ol­say­dı o ka­dar yıl ça­lı­şıp da Ki­ta­bı Mu­kad­des'i ez­ber­ler miy­di? Oğul­la­rım si­ze bu mek­tu­bu­mu ge­ti­rip sun­mak­la şe­ref­le­ne­cek­ler. On­lar he­nüz bi­rer ço­cuk­tur. Lüt­fe­dip de on­la­ra so­ru­lar so­run: O za­val­lı genç hak­kın­da söy­le­ye­cek­le­ri­ni din­ler­si­niz, onu ölüm ce­za­sı­na çarp­ma­nın bir gad­dar­lık ola­ca­ğın­da hiç şüp­he­niz kal­maz. Onu mah­kûm et­mek­le be­nim öcü­mü al­mış ol­maz, be­ni de öl­dür­müş olur­su­nuz.

Eği­tim­le­ri­ne ba­kan o genç­te ço­cuk­la­rı­mın da gö­rüp fark et­tik­le­ri de­li­lik an­la­rın­dan bi­ri­nin ese­ri olan ya­ra o ka­dar teh­li­ke­siz bir şey­di ki, ara­dan da­ha iki ay geç­me­miş ol­du­ğu hal­de yol­cu ara­ba­sı­na bi­nip Ver­rie­res'den Be­san­çon'a ge­le­bil­dim. Düş­man­la­rı bu ha­ki­ka­ta kar­şı ne söy­le­ye­bi­lir­ler? Su­çu bu ka­dar az olan bir in­sa­nı, ka­nun­la­rın gad­dar­lı­ğın­dan kur­tar­mak­ta bi­raz ol­sun du­rak­sa­dı­ğı­nı­zı öğ­re­nir­sem, mon­sie­ur, sırf ko­ca­mın emir­le­ri ye­ri­ne gel­sin di­ye yat­tı­ğım ya­ta­ğım­dan kal­kar ge­lip ayak­la­rı­nı­za ka­pa­nı­rım.

Su­çun ta­sar­la­na­rak iş­len­di­ği mu­hak­kak ol­ma­dı­ğı­nı söy­le­yin, bir suç­su­zun ka­nı­na gir­mek­ten kur­tul­muş olur­su­nuz." vs. vs.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro