Bölüm 33: Zaaf Cehennemi
Acemi bir kuyumcu, bu elması yontarken en parlak kıvılcımlarından birkaçını mahvetmiş. Orta çağda, o kadara da gitmeyelim, daha Richelieu zamanında, bir Fransız, isteme kuvveti olan bir adamdı.
MIRABEAU
Julien, Marquis'yi ateş püskürür bir halde buldu. O büyük soylu kişi ömründe hayatında belki de ilk defa olarak nezaket, terbiye dışına çıktı. Julien'e, ağzına gelen küfürleri yağdırdı. Julien şaştı, sinirlendi ama duyduğu minnettarlık hissi sarsılmadı. "Çoktan beri seve seve kurduğu ne güzel hülyaları vardı; zavallı adam bir anda hepsinin yıkılıverdiğini görüyor! Ama bir cevap vermeliyim, susmam öfkesini büsbütün artırır." Vereceği cevabı, ezbere bildiği Tartufe rolünde buldu.
– Ben bir melek değilim... Size iyi hizmet ettim, bunun karşılığını bana cömertçe verdiniz... Size minnettardım ama yirmi iki yaşımdayım... Bu evde benim düşündüklerimi anlayan bir siz vardınız, bir de o sevimli....
Marquis bağırdı:
– Canavar! Sevimli! Sevimli! Siz onu sevimli bulduğunuz gün, bu evden kaçmalıydınız.
– Kaçmak istedim; o zaman sizden Languedoc'a gitmek için izin istedim.
Marquis ateş püskürerek dolaşmaktan yorulmuş, ıstıraptan kımıldayamayacak bir hale düşmüştü; bir koltuğa yığıldı; öylece kaldı. Julien onun kendi kendine: "Hayır, kötü bir insan değil!" diye söylendiğini duydu. Hemen diz üstü düşerek:
– Hayır, ben size karşı kötü bir insan değilim.
Bu davranışından son derece utanıp hemen ayağa kalktı. Marquis gerçekten şaşkın bir halde idi. Julien'in bu hareketini görünce yine, bir arabacı ağzına yakışacak pis pis küfürler savurmaya başlamıştı. Böyle ilk defa olarak bu kadar bayağı sözler söylemek, bilinmez, belki de ona bir eğlence oluyordu.
– Kızımın adı Madame Sorel olacak ha! Kızım bir duchesse olmıyacak ha!
Bu iki fikir kafasında böyle açıklıkla belirince M. de La Mole ıstıraptan kıvranıyor, artık hislerine, hareketlerine hâkim olamıyordu. Julien dayak yiyeceğinden korktu.
Marguis biraz aklı başına geldiği zamanlarda felâketine alışır gibi oluyor, o zaman Julien'e, oldukça mâkul sitemlerde bulunuyordu:
– Kaçmalıyınız, Monsieur, kaçmalıydınız. Göreviniz kaçmaktı... Siz, dünyanın en aşağılık adamısınız...
Julien masa başına gidip bir kâğıda şu mektubu yazdı:
"Çoktan beridir hayat benim için dayanılmaz bir şey oldu, kendi elimle ona artık son veriyorum. Ölümüm yüzünden konakta çıkacak rahatsızlıktan beni affetmesini Marguis cenaplarından, en derin saygı, en hudutsuz minnettarlık hislerimle rica ederim."
– Tenezzül edip şu kâğıda bir göz atar mısınız?.. Beni öldürün yahut da uşaklarınızdan birine emredin, öldürsün... Şimdi saat sabahın biri, ben bahçeye, dipteki duvara doğru gideyim.
Julien kapıdan çıkarken Marquis bağırdı:
– Yıkıl!.. Defol!..
Delikanlı içinden: Anlaşılıyor, beni öldürmek zahmetini uşağından da esirgemek istiyor... Beni öldürsün, diyeceğim yok, yaptığıma karşılık buna razıyım... Ama kendi kendimi öldüremem ya! Yaşamayı severim... Oğluma karşı da görevim var.
Hayalinde ilk defa olarak bu derece açıklıkla beliren bu fikir artık bütün zihnini kaplayıp gezintinin ilk dakikalarında duyduğu tehlike duygusunu uzaklaştırdı.
Yeni uyanan bu ilgi Julien'i ihtiyatlı bir adam etti. O azılı adama karşı ne yapacağımı bilmek için, danışacak bir kimsem olmalı... Aklı başında değil, ondan her şey beklenebilir. Fouque çok uzakta, hem o Marquis gibi bir adamın kalbindeki hisleri anlayamaz ki!
Comte Altamira var... Onun daima susacağından emin olabilir miyim? Benim akıl danışmam bir işe girişmek olmamalı, halimi büsbütün karıştırmamalı. Heyhat! Bir kişi kalıyor, o da bizim suratsız Abbe Pirard... Jansenistlik onun kafasını daraltmış... Bir edepsiz jesuite olsa dünyanın halini daha iyi bilir, benim işime daha fazla yarar... M. Pirard, suçumu duyar duymaz dövmeye kalkabilir.
Tartufe'ün dehası, Julien'in imdadına yetişti: Gidip oma günahımı çıkarmasını söylerim dedi. Bahçede iki saat dönüp dolaştıktan sonra sonunda bu karara vardı. Artık başına ansızın bir kurşun yiyebileceği aklına gelmiyordu; iyice uykusu vardı.
Ertesi sabah erkenden Julien, Paris'ten birkaç fersah ötede, merhamet nedir bilmez Jansenistin kapısını çalıyordu. Suçunu itiraf edince Abbe Pirard'ın bu işe pek şaşmadığını görüp kendi şaştı.
Öfkelendiğinden fazla tasalanan Abbe:
– Bu işte belki ben de pek kabahatsiz sayılmam, dedi. O aşkı anlar gibi olmuştum. Bedbaht çocuk! Size beslediğim muhabbet, ikizin babasına işi haber vermemi önledi.
Julien hemen sordu:
– Şimdi Marquis ne yapar?
O anda Abbe'yi pek sevmişti; M. Pirard paylamaya kalksa Julien'e pek ağır gelecekti. Julien devanı etti:
– Benim aklıma üç şey geliyor. Birincisi: M. de La Mole beni öldürtebilir (bunun üzerine o gece Marquis'ye verdiği intihar mektubunu anlattı); ikincisi Norbert'e söyleyip beni düelloya davet ettirir...
Abbe öfke ile ayağa kalkarak:
– Böyle bir şeyi kabul eder misiniz?
– Sözümü bitirtmiyorsunuz ki! Bana iyilik eden bir adamın oğluna elbette ateş etmem; o beni öldürür.
Üçüncüsü: Marquis beni buradan uzaklaştırabilir. Bana Edinburg'a, yahut New York'a gidin derse sözünü dinlerim. O vakit Mademoiselle de La Mole'un halini gizleyecek imkânı olur; ama çocuğumun yok edilmesine razı olamam.
– Din, iman bilmeyen o adamın ilk aklına gelenin bu olacağından hiç şüpheniz olmasın...
Paris'te Mathilde umutsuzluk içinde idi. Babasını saat yedide görmüştü. Marquis ona Julien'in mektubunu gösterdi; şimdi Mathilde, acaba Julien kendini öldürmeyi daha asilce bir hareket bulmuş olmasın diye korkup titriyordu. Öfkeye varan bir ıstırapla: Hem de benden izinsiz... diye söyleniyordu.
Babasına:
– O öldüyse ben de ölürüm, dedi. Onun ölümüne siz sebep olmuş sayılırsınız... Belki sevinirsiniz. Ama onun hatırasına yemin ediyorum, önce yasa girerim, herkese kendimi dul Madame Sorel diye tanıtırım, bu imza ile yasımı herkese bildiririm, bundan hiç şüpheniz olmasın. Ne çekingenlik gösteririm, ne de alçaklık.
Aşkı deliliğe kadar varıyordu. Bu sefer de M. de La Mole korkmuş, ne yapacağını bilemiyordu. Artık olup bitenler hakkında biraz soğukkanlılıkla kafa yormaya başlamıştı. Mathilde öğle yemeğinde gözükmedi. Onun annesine işi açmamış olduğunu görünce Marquis, sırtından ağır bir yük kalkmış gibi oldu, koltukları da kabardı.
Öğleye doğru Julien konağa döndü, atın nal sesleri avluda çınladı. Julien indi. Mathilde onu çağırttı, hemen hemen hizmetçi kızın yanında, onun boynuna atıldı. Julien, Mathilde'in gösterdiği bu coşkunca sevgiye karşı pek minnettarlık duymadı; Abbe Pirard'la uzun uzun konuştuktan sonra onun yanından çıkarken ruhunda diplomatlıkla hesabilik yeniden uyanmıştı, ihtimalleri hesap etmek, hayalini söndürmüştü. Mathilde, intihar mektubunu okuduğunu ona ağlıya ağlıya anlattı.
– Babam düşüncesini değiştirebilir; rica ederim, siz derhal yola çıkıp Villequier'ye gidin. Atınıza binin de sofradakiler kalkmadan konaktan uzaklaşın.
Julien o şaşkın, o aldırmayan halini bırakmıyordu; Mathilde hüngür hüngür ağlamaya başladı. Onu kollarının arasında sıkıp heyecanla:
– Bırak da ben işlerimizi yoluna koyayım, dedi. Bilirsin ki senden ayrılışım, gönlümün isteği ile değildir. Sen benim hizmetçinin adresi ile bana mektuplar gönder ama zarfı başka birine yazdır, ben sana cilt cilt cevaplar yollarım. Adieu! Buradan kaç!
Bu "kaç" sözü Julien'in fenasına gitti ama o yine söz dinledi, içinden: Ne yapalım? Yaradılışlarından! Bu insanlar, en iyi anlarında bile, karşılarındaki yaralayacak sözü bulup söylüyorlar.
Mathilde, babasının bütün ihtiyatlı davranışlarına var gücüyle direndi. Madame Sorel olacak, kocası ile beraber ya İsviçre'de yoksulca ya da Paris'te babasının yanında yaşayacak, ancak bu esas üzerinde tartışıyor, başka hiç bir şey dinlemiyordu. Hele çocuğunu gizli bir yerde doğurmak teklifini tamamıyla reddediyordu.
– Ben öyle bir şey yaparsam benim için iftira ile leke kapıları açılmış olur. Nikâhtan iki ay sonra kocamla yolculuğa çıkarım, oğlumu da uygun bir zamanda dünyaya getirdiğimi söylemek kolay olur.
Mathilde'in bu direnci önce öfke ile karşılanıyordu ama sonunda Marquis'nin şüpheleri uyandı. Kalbi yumuşadığı bir anda kızına:
– Al, dedi, yılda on bin lira faiz getirecek bir tahvil, bunu Julien'e gönder; ne yapacaksa çabuk yapsın, tekrar elinden almayayım.
Julien, Mathilde'in buyurmayı ne derece sevdiğini bilirdi; onun sözü yerine gelsin diye boşu boşuna kırk fersah yol almıştı: Villequier'ye gitmiş, orada çiftliklerin hesabını görüyordu; Marquis'nin o lütfu üzerine Paris'e döndü. Hemen gidip Abbe Pirard'ın yanına sığındı. Julien'in Villequier'de kaldığı günlerde M. Pirard, Mathilde'in en yaralı yardımcısı olmuştu. Manquis ne zaman sözü açsa, papaz ona, aleni nikâhtan başka herhangi bir yola başvurmanın, Tanrı yanında bir günah olacağını ispat ediyordu.
– Çok şükür, bu hususta insanların aklı da dinin buyurduğuna uyuyor. Mademoiselle de La Mole'un ne kadar dikkafalı bir tabiatı olduğunu biliriz, kendisinin istemediği bir işte sır saklaması nasıl umulabilir? Aleni nikâhla, düğünle işi halletmeyi istemezseniz, onun kendi dengi olmayan bir gençle sevişmiş olması daha çok dedikoduya yol açar. Her şeyi bir defada olduğu gibi söylemeli, hiçbir gizli nokta bırakmamalı, işin içinde gizem var sandırmamalı.
Marquis düşünceli düşünceli:
– Doğru. Bu şekil kabul edilince, nikahtan üç gün sonra yine bu işin sözünü etmek, yeni fikir bulmaktan âciz insanların harcı sayılır. Hükümetin ihtilâlcilere karşı büyük bir hareketinden yararlanıp işi sessizce bağlayıvermeli.
M. de La Mole'un dostlarından iki üç kişi daha, Abbe Pirard'ın fikrinde idi. Onların gözünde en büyük engel, Mathilde'in dediğinden dönmez bir kız olması idi. Fakat bütün bu mantıklı, akıllı uslu sözlerden sonra da Marquis'nin gönlü, kızını bir gün duchesse olmuş görmek umudundan bir türlü vazgeçemiyordu.
Hafızası da, hayali de, gençliğinde henüz kabil olan her çeşit dalavereler, iki yüzlülükler ile dolu idi. Onun mevkiinde bir adam zarurete baş eğsin! Yasadan korksun! Bunu bir türlü havsalasına sığdıramıyor, haysiyete uymaz bir şey buluyordu. O pek sevdiği kızının geleceği için on yıldır kurduğu gönül bağlayıcı hülyalardan uyanmak ağırına gidiyordu.
İçinden, kimin aklına gelirdi ki, yaradılışından o kadar kibirli; zekâca o kadar üstün; adımız, soyumuzla benden de fazla övünen bir kız kalksın da bunu yapsın! Fransa'nın en yüce, en ünlü soyluları onu oğullarına almak için can atıyordu! Artık tedbir medbir para etmiyor. Bu asır her şeyi altüst edecek, yıkacak, öyle bir keşmekeşe gidiyoruz ki!
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro