Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Bölüm 30: Tiyatroda Bir Loca

As the blackest sky

Foretells the heaviest tempest

Don Ju­an, c. I, st. 73

Bü­tün bu ih­ti­ras ha­re­ket­le­ri ara­sın­da Ju­li­en se­vin­mek­ten çok şa­şı­yor­du. Mat­hil­de'in ha­ka­ret­le­ri, Ru­sun sa­lık ver­di­ği po­li­ti­ka­nın ne ka­dar akıl­lı­ca iş ol­du­ğu­nu gös­te­ri­yor­du. "Az söy­le­mek, az iş gör­mek, iş­te be­ni selame­te çı­ka­ra­cak tek yol."

Mat­hil­de'i yer­den kal­dı­rıp hiç se­si­ni çı­kar­ma­dan se­di­re ya­tır­dı. Kı­zın göz­le­ri ya­vaş ya­vaş ya­şar­dı. Mat­hil­de, pe­ri­şan du­ru­mu­nu giz­le­mek için eli­ne Ma­da­me de Fer­va­qu­es'ın mek­tup­la­rı­nı al­dı; on­la­rı ağır ağır açı­yor­du. Ma­re­şa­lin ka­rı­sı­nın el ya­zı­sı­nı ta­nı­yın­ca pek bel­li bir si­nir ha­re­ke­ti ile kıv­ran­dı. O mek­tup­la­rın yap­rak­la­rı­nı oku­ma­dan bi­rer bi­rer çe­vi­ri­yor­du; ço­ğu al­tı­şar say­fa idi.

Mat­hil­de en so­nun­da yal­va­rıp ya­ka­ran bir ses­le fakat Ju­li­en'e bak­ma­ya ce­sa­ret ede­me­den ko­nuş­tu:

– Hiç ol­maz­sa bir ce­vap ve­rin. Bi­lir­si­niz ki be­nim gu­ru­rum var­dır; bu, mev­kii­min, hatta, iti­raf ede­yim, ya­ra­dı­lı­şı­mın do­ğur­du­ğu bir fe­lâ­ket; de­mek ki Ma­da­me de Fer­va­qu­es si­zin gön­lü­nü­zü be­nim elim­den al­dı... O da si­ze, be­ni o kah­ro­la­sı aş­kın sü­rük­le­di­ği fe­da­kâr­lık­la­rı gös­ter­di mi?

Ju­li­en ce­vap ver­me­di, su­ra­tı­nı asıp sus­tu, için­den so­ru­yor­du: "Be­ni ne hak­la böy­le bir boş­bo­ğaz­lı­ğa, şe­re­fi­ni bi­len bir ada­ma ya­kış­ma­ya­cak bir boş­bo­ğaz­lı­ğa da­vet edi­yor?" Mat­hil­de mek­tup­la­rı oku­mak is­te­di ama göz­le­ri pek ya­şar­dı­ğın­dan bu­na im­kân yok­tu.

Tam bir ay­dır üzün­tü için­de idi ama duy­gu­la­rı­nı, ken­di ken­di­ne iti­raf et­me­ği de aza­me­ti­ne ye­di­re­mi­yor­du. O his­le­rin şim­di böy­le pat­lak ver­me­si de sırf te­sa­dü­fün ese­ri idi. Kıs­kanç­lık ile aşk, bir an gu­rur­dan üs­tün gel­miş­ti. Mat­hil­de se­di­rin üs­tün­de, Ju­li­en'in ya­nı ba­şın­da idi. Ju­li­en onun saç­la­rı­nı, mer­mer gi­bi boy­nu­nu gö­rü­yor­du; bir an an­dı­nı unut­tu; ko­lu­nu onu be­li­ne do­la­yıp âde­ta ku­cak­la­dı.

Mat­hil­de ba­şı­nı ya­vaş­ça ona çe­vir­di. Ju­li­en onun göz­le­rin­de son de­re­ce­yi bu­lan bir elem gö­rün­ce şa­şır­dı, o göz­ler her za­man­ki hal­le­ri­ni san­ki yi­tir­miş, ta­nın­maz ol­muş­tu.

Ju­li­en ar­tık der­ma­nı­nın kal­ma­ya­ca­ğı­nı his­se­di­yor­du, ken­di­ni mah­kûm et­mek is­te­di­ği ce­sa­ret ha­re­ke­ti o ka­dar ağır­dı! Ju­li­en: "Ben ken­di­mi onu sev­mek bah­ti­yar­lı­ğı­na bı­ra­kı­ve­re­yim, çok geç­mez yi­ne göz­le­rin­de en so­ğuk bir kü­çüm­se­me ifa­de­si be­li­rir" di­yor­du. Mat­hil­de ise se­si san­ki sön­müş, söz­le­ri­ni bi­tir­me­ye me­cal­siz bir hal­de, aşı­rı bir gu­ru­ra ka­pı­lıp da et­tik­le­ri­ne piş­man ol­du­ğu­nu söy­lü­yor, ye­min edip du­ru­yor­du.

Ju­li­en, pek güç du­yu­lur bir ses­le:

– Be­nim de bir gu­ru­rum var!

– Yü­zü­nün hat­la­rın­dan, ta­kat­siz­li­ği­nin son ker­te­ye var­dı­ğı bel­li olu­yor­du.

Mat­hil­de der­hal ona dön­dü. Onun se­si­ni işit­mek, ar­tık um­ma­ğa bi­le ce­sa­ret ede­me­di­ği bir bah­ti­yar­lık­tı. O an­da, ne za­man­dır gös­ter­di­ği aza­me­ti an­cak la­net için ha­tır­lı­yor­du; Ju­li­en'i ne ka­dar ta­par­ca­sı­na sev­di­ği­ni, ken­din­den ne ka­dar nef­ret et­ti­ği­ni is­pat için ak­lı­na ge­le­cek en ina­nıl­maz, en uy­gun­suz iş­le­ri gör­me­ye ha­zır­dı.

Ju­li­en de­vam et­ti:

– Be­ni bir za­man­lar il­gi­ye de­ğer bul­muş ol­ma­nız da ih­ti­mal o gu­ru­run yü­zün­den­dir; bu an­da ba­na iti­bar gös­ter­me­niz de hiç şüp­he­siz bir er­ke­ğe ya­kı­şan me­ta­ne­ti, ce­sa­re­ti gös­ter­mem sa­ye­sin­de­dir. Ben, Ma­da­me de Fer­va­qu­es'ı se­ve­bi­li­rim...

Mat­hil­de ür­per­di; göz­le­ri bir tu­haf bak­ma­ya baş­la­dı. Ar­tık ka­ra­bah­tı­nın giy­di­ği hük­mü din­le­mek za­ma­nı gel­miş­ti. Kı­zın bu ha­li Ju­li­en'in gö­zün­den kaç­ma­dı; de­li­kan­lı ce­sa­re­ti­nin azal­dı­ğı­nı his­set­ti.

Bir an­da ağ­zın­dan dö­kü­len bu boş söz­le­rin se­si­ni, san­ki ken­di­ne ta­ma­mıy­la ya­ban­cı bir gü­rül­tü­yü din­ler gi­bi din­li­yor­du; için­den: "Ah! de­di, bu sol­gun ya­nak­la­rı öpe­bil­sem, öpe­bil­sem de se­nin ha­be­rin ol­ma­sa!" Ko­nuş­ma­sı­na de­vam et­ti, se­si gi­de­rek ha­fif­li­yor­du:

– Ben, Ma­da­me de Fer­va­qu­es'ı se­ve­bi­li­rim; ama onun ba­na bir il­gi bes­le­di­ği­nin hiç­bir ke­sin bel­ge­si yok, böy­le bir şey el­bet­te yok.

Mat­hil­de ona bak­tı; Ju­li­en bu ba­kış­tan göz­le­ri­ni çe­vir­me­di, yü­zün­den asıl his­le­ri­nin oku­na­ma­ya­ca­ğı­nı sa­nı­yor­du. Kal­bi­nin en de­rin kıv­rım­la­rı­na ka­dar aş­kın iş­le­di­ği­ni du­yu­yor­du. Onu hiç bu de­re­ce ta­par­ca­sı­na sev­me­miş­ti; o da he­men Mat­hil­de ka­dar çıl­dır­mış­tı. Kız, so­ğuk­kan­lı­lık, ce­sa­ret gös­te­rip de bir ma­nev­ra çe­vi­re­bil­sey­di Ju­li­en, oy­na­dı­ğı boş ko­med­ya­dan tik­si­nir, onun ayak­la­rı­na ka­pa­nır­dı. Söz söy­le­me­ğe de­vam ede­cek ka­dar kuv­vet bul­du. "Ah! Ko­ra­soff, ni­çin bu­ra­da de­ğil­si­niz? Şu an­da ne yap­mam lazım gel­di­ği­ni bil­di­re­cek bir söz, bir tek söz..." için­den bu­nu dü­şü­nür­ken de kı­za:

– Ken­di­si­ne kar­şı baş­ka bir his bes­le­me­sem bi­le sa­de­ce duy­du­ğum min­net­tar­lık be­ni, Ma­da­me de Fer­va­qu­es'a bağ­la­ma­ya ye­ter, di­yor­du; ba­na il­ti­fat et­ti, baş­ka­la­rı­nın hor gör­dü­ğü bir za­man­da be­ni avut­tu... Gö­rü­nüş­te hiç şüp­he­siz son de­re­ce hoş fakat bel­ki de ça­bu­cak sö­nü­ve­re­cek his­le­re pek inan­ma­sam aca­ba hak­sız mı olu­rum?

Mat­hil­de ba­ğı­rır­ca­sı­na:

– Aman Ya­rab­bi!.

Ju­li­en, dip­lo­mat­ça ko­nuş­mak­tan ar­tık vaz­geç­miş gi­bi bir ta­vır­la se­si­ne şid­det, me­ta­net ve­re­rek:

– Be­ni ne ile inan­dı­ra­bi­lir­si­niz? de­di. Bu an­da ba­na es­ki mev­kii­mi ge­ri ver­me­ye ha­zır gi­bi gö­rü­nü­yor­su­nuz; fa­kat bu ni­ye­ti­niz­den iki gün son­ra dön­me­ye­ce­ği­ni­ze be­ni ne, han­gi kuv­vet te­min ede­bi­lir?

Mat­hil­de sev­gi­li­si­nin el­le­ri­ni tu­tup yü­zü­nü ona dö­ne­rek:

– Ne mi? de­di, be­nim bu aş­kım, be­ni sev­mez­se­niz dü­şe­ce­ğim bed­baht­lık, bun­lar si­zi te­mi­ne yet­mez mi?

Bir­den­bi­re dö­nü­ver­me­si yü­zün­den pe­le­ri­ni kay­mış­tı. Ju­li­en'nin o gü­zel omuz­la­rı­nı gör­dü. Bi­raz da­ğıl­mış saç­lar da pek tat­lı an­lar ha­tır­lat­tı...

Az kal­dı yu­mu­şa­ya­cak­tı. "Ağ­zım­dan uy­gun ol­ma­yan bir ke­li­me ka­çır­sam, o umut­suz­luk, üzün­tü gün­le­ri ge­ne baş­la­yıp uzun uzun sü­rer, gi­der, de­di. Ma­da­me de Re­nal, gön­lü­nün em­ret­ti­ği­ni ye­ri­ne ge­tir­mek için se­bep­ler bu­lur­du. Bu ki­bar­lar âle­mi­nin kı­zı da, he­ye­can duy­ma­sı lazım gel­di­ği­ne ka­na­at ge­tir­di­ği için, an­cak o za­man bir he­ye­can du­yu­yor."

Bu ger­çe­ği he­men kav­ra­yıp yi­ne der­hal ken­di­ni to­par­la­dı.

El­le­ri­ni Mat­hil­de'in el­le­ri ara­sın­dan çe­kip pek bel­li bir say­gı ile kız­dan uzak­laş­tı. Bir er­kek ce­sa­re­ti bun­dan ile­ri va­ra­maz. Son­ra Ma­da­me de Fer­va­qu­es'ın se­dir üze­rin­de sü­rü­nen mek­tup­la­rı­nı top­la­dı, o an­da son de­re­ce aşı­rı bir ne­za­ket­le:

– Ma­de­mo­isel­le de La Mo­le, bu hu­sus­ta dü­şün­me­me lüt­fen mü­saa­de bu­yu­rur­lar.

Ça­bu­cak uzak­laş­tı, ki­tap oda­sın­dan çık­tı; Mat­hil­de onun bi­rer bi­rer bü­tün ka­pı­la­rı ka­pa­dı­ğı­nı duy­du.

İçin­den: Ca­na­var! de­di, ora­lı bi­le ol­ma­dı...

– Ne? Ca­na­var mı de­dim? Hiç de de­ğil; o, akıl­lı, ih­ti­yat­lı, iyi kalp­li; asıl be­nim ka­ba­ha­tim var; ben ak­la sığ­maz de­re­ce­de bir ka­ba­hat iş­le­dim.

Böy­le dü­şü­nü­şü de­vam et­ti. Mat­hil­de o gün he­men he­men bah­ti­yar­dı, çün­kü ken­di­ni hep aş­ka ver­miş­ti; san­ki bu ruh gu­rur ne­dir hiç bil­me­miş­ti, o müt­hiş gu­ru­ru san­ki yok ol­muş­tu!

Ak­şam sa­lon­da bir uşak Ma­da­me de Fer­vac­qu­es'ın gel­di­ği­ni ha­ber ve­rin­ce Mat­hil­de'nin tüy­le­ri di­ken di­ken ol­du; o ada­mın se­si ona kö­tü ha­ber ve­ren bir ses gi­bi gel­di. Ma­da­me de Fer­va­qu­es'a bak­ma­ğı içi al­ma­dı; he­men uzak­laş­tı. Elem­li za­fe­ri ile pek övü­ne­me­yen Ju­li­en ken­di ba­kış­la­rı­nın işi açı­ğa vur­ma­sın­dan kork­muş, o ak­şam ye­me­ği­ni La Mo­le ko­na­ğın­da ye­me­miş­ti.

O çar­pış­ma­dan be­ri her ge­çen ak­şam da, bah­ti­yar­lı­ğı­nı ar­tı­rı­yor­du; ar­tık et­ti­ği­ne piş­man bi­le ol­muş­tu. Ona na­sıl kar­şı ko­ya­bil­dim? di­yor­du; ya ar­tık be­ni sev­mez­se? O aza­met­li ruh bir an­da de­ği­şe­bi­lir, doğ­ru­su ben de ona çok kö­tü dav­ran­dım.

Ak­şam Ope­ra Buf­fa'ya gi­dip Ma­da­me de Fer­va­qu­es'ın lo­ca­sın­da mut­la­ka gö­zük­me­si lazım gel­di­ği­ni his­set­ti. Ka­dın ona gel­me­si­ni sı­kı sı­kı­ya tem­bih et­miş­ti. Git­se de, ne­za­ket­siz­lik edip git­me­se de her­hal­de Mat­hil­de ha­ber ala­cak­tı. Bu dü­şün­ce­nin doğ­ru­lu­ğu açık­tı; fa­kat bu­na rağ­men Ju­li­en'in o ak­şam in­san ara­sı­na çık­ma­ya ce­sa­re­ti yok­tu. Ko­nuş­mak, bah­ti­yar­lı­ğı­nın ya­rı­sı­nı kay­bet­ti­re­cek­ti.

Sa­at onu çal­dı. Ar­tık kal­kıp git­mek ge­re­ki­yor­du.

Çok şü­kür ki Ma­da­me de Fer­va­qu­es'ın lo­ca­sı o ak­şam ka­dın­lar­la do­luy­du. Ju­li­en ta ka­pı­nın ya­nı­na otur­du, şap­ka­lar da önü­nü ka­pı­yor­du. Bu hal onu gü­lünç ol­mak­tan kur­tar­dı; Mat­ri­mo­ni­o Scgre­to'da Ca­ro­li­ne'in ilâ­hî umut­suz­luk fer­yat­la­rı­nı du­yun­ca göz­le­rin­den yaş­lar bo­şan­dı. Ma­da­me de Fer­va­qu­es bu göz yaş­la­rı­nı gör­dü. Ju­li­en'in her za­man­ki er­kek­çe da­ya­nık­lı­lı­ğı ile o ak­şam­ki ha­li ara­sın­da o ka­dar te­zat var­dı ki, son­ra­dan gör­me­le­rin gu­ru­ru­nun en aşın­dı­rı­cı özü ile ar­tık ta­ma­mıy­la dol­muş o ki­bar ka­dın ru­hu bi­le acı­ma duy­du. On­da ka­dın kal­bi kör­leş­miş­ti. Ama el­bet­te yi­ne bir eser kal­mış­tı; ko­nuş­ma­ya baş­la­dı. Onun se­si­ni işi­tip haz duy­mak is­ti­yor­du.

Ju­li­en'e:

– Mar­qu­is de La Mo­le'un­ki­le­ri gör­dü­nüz mü, üçün­cü kat­ta­lar.

Ju­li­en he­men, lo­ca­nın önü­ne hay­li ter­bi­ye­siz­ce da­ya­na­rak sa­lo­na sark­tı: Mat­hil­de'in göz­le­ri yaş­tan par­lı­yor­du.

İçin­den: Ama bu­gün on­la­rın ti­yat­ro gün­le­ri de­ğil­di; ne ka­dar da me­rak et­miş!

Mat­hil­de Ju­li­en'in o ak­şa­mı Ma­da­me de Fer­va­qu­es'la ge­çi­rip ge­çir­me­ye­ce­ği­ni öğ­ren­mek is­te­miş, ko­na­ğın de­vam­lı­la­rın­dan bir ba­ya­nın tek­lif et­ti­ği lo­ca­ya, top­lum­da­ki mev­ki­le­ri­ne uyup uy­ma­ma­sı­na al­dır­ma­dan ka­bul et­miş, an­ne­si­nin de gön­lü­nü et­miş­ti.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro