Bölüm 30: Büyüklük Peşinde Bir Adam II
Bu mektubun kimden gelebilmiş olacağı üzerine küçük bir tartışma çıktı. Artık aralarındaki hissî durum değişmişti. Madame de Renal de, Julien de, farkına varmadan teşrifatı, resmiye benzer tavrı bırakmışlar, şefkatli bir dostluk edası ile konuşuyorlardı. Ortalık zifiri karanlık olduğundan birbirlerini görmüyorlardı ama sesleri, her şeyi anlatmağa yetiyordu. Julien kolunu sevgilisinin beline sardı; bu hareket oldukça tehlikeli idi. Madame de Renal Julien'in kolunu itmek istedi ise de Julien hayli kurnazlık edip ona, hayatının ilgiye değer bir parçasını anlatmaya başladı. Kol sanki unutulup bulunduğu yerde kaldı.
Beş yüz franklık poliçenin kimden gelmiş olabileceği üzerine birçok tahminlere girişildikten sonra Julien yine okul hayatını anlatmaya başlamıştı; geçmiş günlerin, şimdi başına gelenle karşılaştırılınca pek ilgisini uyandırmayan geçmiş günlerin sözünü ederken hislerini yenebiliyordu. Bütün dikkati bu gece ziyaretinin nasıl bitebileceği üzerine toplandı. Ara sıra ona yine kesip atar gibi bir tavırla: "Haydi kalkın gidin" deniliyordu.
Julien içinden: "Kovulmak benim için ne ağır şey olur! Bütün hayatımı zehirleyebilecek bir azap duymama yeter; bana bir mektup bile yazmaz. Bu memlekete bir daha ne zaman döneceğim, Allah bilir!" dedi. Şimdi içinde bulunduğu hâlin hazzını o andan itibaren tadamaz oldu. Taparcasına sevdiği bir kadının yanına oturmuş, onu adeta kucaklamıştı. Bir vakitler büyük bahtiyarlıklar tattığı bir odada, zifiri karanlık içinde idi; sevdiği kadının ağladığını pek iyi fark ediyordu, hatta onun göğsünün hareketinden hıçkırdığını da anlıyordu. Tam böyle bir zamanda cahillik edip sakin bir politikacılık göstermeye kalktı; medrese bahçesinde, kendisinden kuvvetli bir arkadaşının kötü bir şakasına uğradığı vakit ne kadar hesaplı ve sakin hareket ederse şimdi de öyle sakin ve hesaplı olmak istedi. Sözünü uzatıyor, Verrieres'den ayrılalı beri ne kadar ıstıraplı bir hayat geçirdiğini anlatıyordu. Madame de Renal içinden: "Bir yıldır birbirimizden ayrıyız, ona sevgimizi hatırlatacak hiçbir şey de yoktu ama yine hep Verrieres'de geçirdiği güzel günleri düşünmüş; bense onu unutuyordum..." Hıçkırıkları bir kat daha arttı. Julien, anlattıklarının ilgi ile dinlendiğini gördü. Artık son kozunu da oynamak zamanı geldiğini anladı, birdenbire, sözü hiç hazırlamadan, Paris'ten gelen mektuptan söz etmeye başladı.
– Monseigneur piskoposa veda ettim, dedi.
– Ne? Siz Besançon'a dönmeyecek misiniz? Bizden büsbütün ayrılıyor musunuz?
Julien, artık kararını vermiş bir adam tavrıyla:
– Evet, dedi; hayatımda en çok sevdiğimin bile beni unuttuğu bu memleketten, bir daha dönmemek üzere, ayrılıyorum. Paris'e gidiyorum...
Madame de Renal hayli yüksek bir sesle:
– Paris'e mi gidiyorsunuz? diye bağırdı.
Ağlamaktan boğuklaşmış sesinden, heyecanının son dereceyi bulduğu belli idi. Julien'in böyle bir teşvik görmeye ihtiyacı vardı. Şimdi girişeceği iş, her şeyi kendine karşı çevirebilirdi; Madame de Renal'in böyle bağırmasından önce, karanlıktan hiç bir şey görmediği için, sözlerinin nasıl bir tesiri olduğunu da bilemiyordu. Artık tereddüt etmedi; buradan boşu boşuna dönmeye ömründe onuruna yediremeyeceğini anladığı için heyecanını yenebilmişti. Ayağa kalktı ve soğukkanlılıkla:
– Evet, Madame, dedi, sizden bir daha görüşmemek üzere ayrılıyorum, sevinin; Allah'a ısmarladık.
Pencereye doğru birkaç adım attı; camı açmak üzere idi. Madame de Renal ona doğru koşup kollarına atıldı. Böylece üç saatlik bir konuşmadan sonra, ilk iki saatte pek ateşle arzu ettiğine erişti. Madame de Renal, vicdan azabını bir an önce unutup da bu şefkati bir an önce göstermiş olsaydı Julien ilâhî bir saadet duyabilirdi; ama istediğini elde etmek için hayli ustalık lazım gelmişti, bunun için sadece zevk, bir zafer zevki duydu. Julien, sevgilisinin bütün ısrarlarına rağmen, kandili yakmak istedi.
– Seni görmüş olmaktan bende hiçbir hatıra kalmasın mı istiyorsun? O senin güzel gözlerinde şimdi hiç şüphesiz parlayan aşkı ben görüp de sevinmeyeyim mi? Elinin beyazlığını seyretmekten mahrum mu kalayım? Düşün bir kere, birbirimizi bir daha kim bilir ne vakit görürüz!
Birbirlerinden büsbütün ayrılacakları aklına gelince, Madame de Renal'in hiçbir şeye olmaz demesine imkân yoktu. Fakat Verrieres'in doğusundaki dağın çamları, seher ışıkları ile çizgilerini belirtmeye başlamıştı. Hazla kendinden geçmiş olan Julien kalkıp gideceğine Madame de Renal'e, bütün günü odada saklanıp geçireceğini ve ancak ertesi gece yola çıkacağını söyledi. Madame de Renal:
– Niçin olmasın? dedi. Böyle yeniden günaha girdikten sonra ben kendi gözümde bile bir paralık oldum, artık bana mutluluk yoktur.
Julien'i kolları arasında sıktı.
– Kocam artık eskisi gibi değil, kuşkulanıyor; kendisini oyuncak ettiğimi sanıyor, bana çok kızgın. En hafif bir gürültü duyacak olursa mahvolduğum gündür, kolumdan tuttuğu gibi atar. Benim gibi bir düşkünün lâyığı da bu değil mi?
Julien:
– M. Chelan gibi konuşuyorsun, dedi; ben ruhban okuluna gitmeden önce, o acı ayrılıktan önce sen böyle söylemezdin, o vakitler beni severdin!
Julien bu sözdeki soğukkanlılığın mükâfatını gördü: Madame de Renal kocasının evde olmasından doğan tehlikeyi çabucak unutup aşkından Julien'in şüphe etmesi tehlikesini, kendi gözünde ötekinden çok daha büyük olan bu tehlikeyi düşünmeğe başladı. Gün hızla ağarıyor ve odayı ışık kaplıyordu; Julien, hayatında sevdiği o biricik kadını, o güzel kadını, daha bir saat önce kahredici Tanrı korkusundan ve görevlerine borçlu olduğu sevgiden başka bir düşüncesi olmayan o kadını kolları arasında, hemen hemen ayağı dibinde görünce gururun bütün hazlarını tattı. Bir yıllık sebattan kuvvet alan fazilet kararları, onun yiğitliği önünde eriyivermişti. Az sonra evde gürültüler başladı; Madame de Renal, önce aklına gelmeyen bir noktayı hatırlayıp biraz telâşa düştü; dostuna:
– Elisa edepsizi şimdi buraya gelir, bu koca merdiveni ne yapacağız? Nereye saklayalım?
Sonra birdenbire, adeta şen, şatır:
– Ben şimdi onu tavan arasına götürüveririm, dedi.
Julien hayretle:
– Ama tavan arasına çıkmak için uşağın odasından geçmek gerek.
– Önce koridora bırakır, uşağı da çağırıp bir işe gönderirim.
– Uşak koridordan geçerken merdiveni görürse, ne olur ne olmaz sen bir yalan uyduruver.
Madame de Renal, Julien'i öpüp:
– Peki, meleğim, dedi. Sen de, ben burada yokken Elisa içeri giriverirse yatağın altına saklanmaya bak.
Julien, Madame de Renal'in böyle birdenbire neşelenmesine şaşmıştı, içinden: "Demek ki, dedi, maddî bir tehlike çıkması onu yürek çarpıntısına düşürmek şöyle dursun, vicdan azabını unutturup neşelendiriyor. Gerçekten üstün kadın! Böyle bir kalpte saltanat sürmek şerefli şey, doğrusu!" Julien'in ağzı kulaklarına varıyordu.
Madame de Renal merdiveni aldı, bu merdiven onun için şüphesiz çok ağırdı. Julien yardıma gidecekti; hiç de kuvvet göstermeyen o narin bele, vücuda hayran hayran bakıyordu; Madame de Renal birdenbire, hiç bir yardıma lüzum göstermeden merdiveni yakaladı ve bir iskemle kaldırır gibi kaldırıverdi. Çabucak üçüncü katın koridoruna götürdü, duvarın kenarına yatırdı. Uşağı çağırdı, giyinmesine vakit bırakmak için güvercinliğe çıktı. Beş dakika sonra koridora döndüğü zaman merdiven ortada yoktu. Acaba ne olmuştu? Julien evden çıkıp gitmiş olsaydı, Madame de Renal bu tehlikeye aldırış bile etmezdi. Lâkin şimdi, ya kocası merdiveni görürse? Bundan çok kötülükler çıkabilirdi. Madame de Renal bir o yana, bir bu yana koşuyordu. En sonunda merdiveni buldu. Uşak onu tavan arasına çıkarmış, hatta saklamıştı bile. Eskiden olsa bu iş, Madame de Renal'i telâşa düşürürdü...
"Yirmi dört saat sonra, Julien çıkıp gittikten sonra, ne olursa olsun, bana ne? Ben yine vicdan azapları çekip dünyayı cehennem gibi görmeyecek miyim?" diye düşündü.
İçinde belli belirsiz bir his, hayata veda etmesi gerektiğini bildirir gibiydi; o da umurunda değildi! Julien'inden bir daha görememek üzere ayrıldığını sandıktan sonra ona yine kavuşmuş, onu bir kerecik daha görmüştü ya! Hem de Julien'in gelebilmek için yaptığı fedakârlık aşkının ne kadar büyük olduğunu göstermiyor muydu?
Merdiven işini Julien'e anlatırken:
– Uşak, böyle bir merdiven bulunduğunu kocama söylerse ben ne diyeyim? diye sordu.
Bir an hülyalı hülyalı düşündü:
– Sana bu merdiveni satan köylüyü ele geçirmeleri hiç değilse yirmi dört saat sürer.
Çırpınarak Julien'in kollarına atıldı ve onu öperek:
– Ölmek! Ah! Böyle iken ölmek! diye inledi.
Sonra güldü:
– Ama, seni acından öldürmek de doğru değil.
"Gel; her şeyden önce seni Madame Derville'in odasına saklayayım, orası hep kilitli durur..."
Koridorun bir ucuna gidip gelen olmasın diye gözetledi, Julien de koşarak geçti. Madame de Renal kapıyı kaparken:
– Vururlarsa açayım deme, zaten kimse gelip kapıyı vurmaz, belki çocuklar gelir, oyun olsun diye vururlar.
Julien:
– Çocukları bahçeye, pencerenin altına getir de bir göreyim; onları konuşturuver; pek özledim.
Madame de Renal:
– Peki, peki, deyip uzaklaştı.
Biraz sonra yine gelip Julien'e portakal, bisküvi, bir şişe de Malaga şarabı getirdi; ekmek aşırmaya imkân bulamamıştı.
Julien sordu:
– Kocan ne yapıyor?
– Köylülerle alım satım işleri tasarlayıp duruyor.
Saat sekizi bulmuş, evde gürültüler artmıştı. Madame de Renal'i göremezlerse her tarafta aramaya kalkarlardı. Madame de Renal Julien'i bırakıp inmeye mecbur oldu. Biraz sonra yine geldi. Tedbir fikrine meydan okur gibi Julien'e bir fincan kahve getirmişti; o, aç kalacak diye üzülüyordu. Kahvaltıdan sonra çocukları bahçeye çıkarıp Madame Derville'in odasının penceresi altına getirdi. Julien çocukları büyümüş gördü fakat hallerini de değişmiş, bayağılaşmış buldu, yahut kendi fikirleri değişmişti.
Madame de Renal çocuklara Julien'den söz etti. En büyük oğlu eski eğiticiden sevgi ve özlemle söz ediyordu ama iki küçük, onu hemen hemen unutmuşlardı. M. de Renal o sabah evden çıkmadı; evin içinde bir yukarı çıkıyor, bir aşağı iniyor, köylülerle pazarlık edip onlara, o yılın patates ürününü satmaya bakıyordu...
Madame de Renal öğleye değin uygun bir an bulup Julien'le konuşamadı. Öğle olup da yemek gelince, bir tabak sıcak çorba aşırıp ona götürmeyi aklına koydu. Elinde tabağı sakına sakına taşıyarak, Julien'in bulunduğu odaya sessizce yaklaştığı sırada, sabahleyin merdiveni saklayan uşakla yüz yüze geldi. Uşak da koridorda sessizce yürüyordu; etrafı dinler gibi idi. Hiç şüphesiz Julien odada, ihtiyatsızlık edip hızlı yürümüştü. Uşak biraz sıkılarak uzaklaştı. Madame de Renal, hiç gözü yılmadan, Julien'in odasına girdi; uşakla karşılaştığını anlatınca Julien titredi. Madame de Renal:
– Sen korkuyorsun, ben, gözlerimi bile kırpmadan dünyanın bütün tehlikelerine göğüs gerebilirim. Benim korktuğum bir tek şey var, o da sen gittikten sonra benim burada yalnız kalacak olmam...
Bunu söyleyip koşarak gitti.
Julien, coşarak:
– Bu yüksek ruhlu kadının gözünde, vicdan azabından başka korkulacak şey mi var? dedi.
Akşam oldu, M. de Renal gazinoya gitti. Karısı fena halde başı ağrıdığını söyleyip odasına çekildi, Elisa'yı başından savdı ve hemen kalkıp Julien'in kapısını açtı. Julien açlıktan bayılacak hale gelmişti. Madame de Renal kilere, ekmek getirmeye gitti. Julien bir çığlık işitti. Madame de Renal döndü ve anlattı: Kiler odasına ışıksız gitmiş, ekmek dolabına yaklaşmış, elini uzatınca bir kadın koluna değmişti. Julien'in işittiği çığlığı koparan Elisa idi.
– Orada ne işi varmış?
Madame de Renal tamamıyla ilgisiz bir tavırla:
– Ne yapacak! dedi, ya tatlı çalıyor, ya da bizi kolluyordu... Çok şükür ben bir börekle bir koca parça da ekmek buldum.
Julien, Madame de Renal'e önlüğünün ceplerini göstererek sordu:
– Bunlar da ne?
Madame de Renal, yemekten beri ceplerinin ekmek dolu olduğunu unutmuştu. Julien onu, en ateşli ihtirasla kollarında sıktı; onu hiç bu kadar güzel görmemişti. İçinden hayal meyal: "Paris'te bile, diyordu, bundan daha yüksek iradeli kimse bulunmaz!" Madame de Renal'de böyle işlere alışmamış bir kadının acemiliği vardı. Hem de yalnız büsbütün başka cinsten, korkunçlukları da başka tehlikelerden, yalnız onlardan korkan bir insanın hakiki yürek gücü vardı.
Julien iştahla yemeğini yer, ciddî şeyler konuşmaktan nefret eden sevgilisi de bu yemeğin hafifliğinden gülerek söz ederken oda kapısı hızla sarsıldı, M. de Renal gelmişti.
– Kapıyı niçin kilitledin? diye bağırıyordu.
Julien hemen kanepenin altına giriverdi.
M. de Renal içeri girince:
– Bu da ne demek? dedi, soyunmamışsınız, yemek yiyorsunuz ama kapıyı kilitlemişsiniz.
Başka bir gün olsaydı, Madame de Renal, kocalık hakkının verdiği sertlikle sorulan bu soru karşısında telâşa düşerdi; fakat şimdi kocasının bir parça eğilecek olsa Julien'i görebileceğinden korkuyordu; çünkü M. de Renal, kanepenin karşısında, demin Julien'in oturduğu iskemleye çöküvermişti.
Baş ağrısı her şeyi gizlemeye yetti. M. de Renal de, gazinonun bilardosunda "poule" oyununa girip kazandığını, "Doğrusu tam on dokuz franklık bir parti!", uzun uzun anlatmaya başladı. Tam o sırada Madame de Renal'in gözüne, şuracıkta, üç adım ötede, bir iskemle üzerinde Julien'in şapkası ilişti. Soğukkanlılığı bir kat daha arttı; soyunmaya başladı ve bir sefer, kocasının arkasına geçip elbisesini şapkanın bulunduğu iskemleye attı.
M. de Renal sonunda çıkıp gitti. Madame de Renal de Julien'den, ruhban okulundaki hayatını bir daha anlatmasını rica etti. "Dün seni dinlemiyor, seni savmak için cesaret bulmaya, bu işe kendimi razı etmeye çalışıyordum."
Madame de Renal baştan aşağı tedbirsizlik kesilmişti. Pek de yüksek sesle konuşuyorlardı. Saat iki sularında kapıya hızla vurulduğunu duyunca sustular. Yine M. de Renal gelmişti.
– Kapıyı çabuk açın, evde hırsız var! diyordu; SaintJean bu sabah onların merdivenini bulmuş.
Madame de Renal Julien'in kollarına atılıp:
– Artık her şey bitti. Şimdi ikimizi de öldürecek, hırsız girdiğine inanmaz; ben senin kolların arasında öleceğim, böyle ölüm bana, hayatımda bulduğumdan çok fazla bahtiyarlık tattıracak.
Dışarıda öfkelenen kocasına cevap bile vermiyor, ateşli ateşli Julien'i kucaklıyordu.
Julien ona emreder gibi bakarak:
– Stanislas anasız mı kalsın? Ben tuvalet odası penceresinden atlar, bahçeden kaçarım, köpekler beni tanıdı. Sen elbiselerimi bir paket yap, bir fırsat bulur bulmaz bahçeye fırlatırsın. Bırak kapıyı kırıp girsin. Sakın itiraf edeyim deme, buna kesinlikle iznim yok; istediği kadar kuşkulansın; emin olmasından iyidir.
– Atlarken ölüverirsen!
Madame de Renal'in tek cevabı bu oldu; bundan başka da bir endişesi yoktu.
Julien'Ie beraber tuvalet odasının penceresine gitti; sonra onun elbiselerini sakladı. En sonunda kocasına kapıyı açtı; M. de Renal sinirden köpürüyordu. Hiç bir şey söylemeden odayı, tuvalet odasını araştırdı ve çıkıp gitti. Julien kendine atılan paketi yakaladı ve hemen bahçenin öbür ucuna, Doubs tarafına koşmaya başladı.
Koşarken kulağının dibinde bir kurşun ıslığı, sonra da bir tüfek sesi işitti.
"M. de Renal değil, dedi, o böyle çekemez." Köpekler yanında sessizce koşuyordu; ikinci bir kurşun onlardan birinin ayağına gelmiş olacak ki hayvan acı acı bağırmaya başladı. Julien bir taraçanın duvarından atladı, saklanıp yaklaşık elli adım ilerledi, kaçmak için başka bir yol tuttu. Birtakım seslerin birbirlerini çağırdığını duydu, biri tüfek atıyordu; bunun, düşmanı olan uşak olduğunu iyice gördü; bahçenin öbür ucunda da bir çiftçi ateş ediyordu. Julien ise çoktan Doubs kenarına varmış, giyiniyordu.
Bir saat sonra Verrieres'den bir fersah ötede, Cenevre yolunda idi. "Şüphe ederlerse, dedi, beni Paris yolunda ararlar."
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro