Bölüm 29: İç Sıkıntısı
İnsanın kendini ihtiraslarına feda etmesi neyse ne; ya olmayan ihtiraslarına feda etmesine ne demeli? Bu XIX. yüzyıl da ne berbat şey!
GIRODET
Madame de Fervaques Julien'in o uzun mektuplarını önceleri hiç de zevk almadan okumuş ama sonradan onlara ilgi göstermeye başlamıştı; yalnız onu kederlendiren bir nokta vardı: "M. Sorel ne yazık ki gerçek bir rahip değildi! Öyle olsaydı bir dereceye kadar samimiyete imkân bulunurdu; ama göğsünde o nişan, sırtında orta halli adam elbisesi ile insana söz getirir, onura dokunacak şeyler sorarlar, o zaman ne cevap veririm?" Düşüncesini tamamlamıyordu: ahbaplardan kötü kalpli bir kadın kalkıp onu babamın soyundan, muhafız alayında nişan almış bir dükkâncı sanır, sonra da kalkıp bu sözü yedi mahalleye yayar...
Julien'le tanışıncaya değin Madame de Fervaques'in en büyük zevki adının yanına marechale (mareşal karısı) kelimesini yazmak olmuştu. Arkasından da, her şeyden alınan marazî bir sonradan görmüş bencilliği, kadının kalbinde uyanmaya başlayan ilgiye karşı gelmişti.
Madame de Feraques içinden: "Onu, Paris'e yakın bir dioese'in piskopos muavinliğine tâyin ettirmek benim için pek kolay, diyordu. Ama böyle bir soyluluk unvanı olmadan, bir büyük işe geçmeden sadece M. Sorel diye dolaşan bir adam, üstelik M. de La Mole'un da kâtibi, gerçekten çok can sıkıcı şey!"
Her şeyden çekinen bu kadın hayatında ilk defa olarak sınıf, toplumsal üstünlük iddiaları ile ilişiği olmayan bir şeye ilgi gösteriyordu. Konağın adamlarından biri yanına gelince Madame de Fervaques onu adam yerine koymuyormuş, işinden memnun değilmiş gibi bir tavırla bakardı; fakat yaşlı kapıcı dikkat etti, o mahzun, güzel delikanlının mektubunu götürdüğü zaman madamın o hali değişiveriyordu. Herkes beni kendinden üstün görsün, aman herkes benden yılsın diye yaşar fakat bu çeşit başarılardan yine de kalbinde gerçek bir haz duymazdı, ömrü iç sıkıntısı ile geçerdi. Julien'i düşünmeye başlayalı beri, bu yaşama tarzının verdiği iç sıkıntısı o denli dayanılmaz bir hale gelmişti ki hizmetçilere bütün bir gün kötü muamele edilmemesi için hanımlarının, bir gece önce o garip delikanlıyı bir saat görmüş olması yetiyordu. Julien'in yeni kazanmaya başladığı bu itibar, pek ustaca yazılmış imzasız mektuplarla da sarsılmadı... Küçük Tanbeau'nun şöyle ustaca cinsinden iki üç iftira hazırlayıp bunları M. de Luz'ün, M. de Croisenois'nın, M. de Caylus'ün kulağına sokması, onların da acaba bu suçlar doğru mu, değil mi, hiç de araştırmadan soruşturmadan mal bulmuş Mağribî gibi o iftiraları ortaya yaymaları boşa çıktı. Gerçi Madame de Fervaques kafaca bu gibi bayağı araçlarla kandırılmayacak bir kadın değildi; şüphelerini Mathilde'e açıyor, Mathilde de onu avutmaya çalışıyordu.
Bir gün mektup olup olmadığını tam üç yol sorduktan sonra Madame de Fervaques, Julien'e cevap yazmaya birdenbire karar verdi. Bu, iç sıkıntısının bir zaferi oldu. İkinci mektubun zarfı üzerine M. le Marquis de La Mole'un konağında M. Sorel'e diye yazarken böyle bir adresi kendi eli ile yazmanın onura dokunacak bir şey olduğunu düşündü, az kaldı, mektubu göndermeyecekti.
O günün akşamı Julien'e, âdeta paylar gibi bir tavırla: "Birkaç zarfın üzerine adresinizi yazın da bana getirin" dedi. Julien içinden: "Oh oh! şık, uşak görevine atandı!" dedi, Marquisinin yaşlı uşağı Arsene'i taklit ederek keyifle yerlere kadar eğilerek selam verdi.
Derhal o akşam zarfları yazıp götürdü; ertesi sabah erkenden bir mektup daha geldi; bu, üçüncü oluyordu. Julien baştan beş altı, sona doğru da iki üç satırını okudu, incecik bir yazı ile karalanmış satırları birbirine bitişik gibi yalnızca dört sayfa.
Yavaş yavaş Madame de Fervaques hemen her gün bir mektup göndermeyi âdet ediniyordu: Tatlı bir huy! Julien de cevap diye, Rusun mektuplarından birini olduğu gibi kopya ediyordu. Tumturaklı üslûp kullanmanın büyük bir yararı vardır: Madame de Fervaques, yazdığı mektuplarla aldığı cevaplar arasında pek uygunluk bulunmamasına hiç de şaşmıyordu.
Julien'in her yapıp ettiğini kollamayı kendiliğinden üzerine iş edinen Tanbeau, bütün o mektupların açılmadan çekmeceye gelişigüzel atılıverdiğini Madame de Fervaques'a haber verebilseydi bu, kadının onuruna kim bilir ne derecede dokunurdu!
Bir sabah kapıcı Julien'e, mareşalin karısından bir mektup getirdi. Mathilde o adama kitap odasının önünde rastladı, elindeki mektubu, adresin Julien'in el yazısı ile olduğunu gördü. Kapıcı kitap odasından çıkar çıkmaz Mathilde girdi; mektup henüz masanın ucunda duruyordu; Julien yazıdan başını kaldırıp onu çekmeceye atmaya zaman bulamamıştı.
Mathilde mektubu hemen kapıp:
– İşte buna katlanamam; siz artık beni büsbütün unutuyorsunuz; ben sizin karınız değil miyim? Sizin ettiğiniz çekilir şey değil, monsieur.
Bunları söyledikten sonra ettiğinin korkunç denecek derecede bir münasebetsizlik olduğunu düşündü. Kendi kendine şaştı, gururundan boğulacak gibi oldu; iki göz iki çeşme ağlamaya başladı; az sonra Julien onu soluğu kesilmiş bir halde gördü.
Julien şaşırmış, ne diyeceğini bilemiyordu; bu sahnenin kendisi için sevinilecek, övünülecek bir şey olduğunu da pek fark edemiyordu. Mathilde'e yardım edip oturttu; kız, kendini onun kollarına âdeta bırakıvermişti. Julien onun bu hareketini ilk defa fark ettiği an, içinde son derece bir sevinç duydu. Fakat derhal aklına Korasoff geldi: "Bir tek sözle gene her şeyi kaybedebilirim" diye düşünmekten kendini alamadı. Tuttuğu politikanın gerektirdiği gayret o kadar ağırdı ki kolları geriliverdi. "Ben bu yumuşak, dilber vücudu göğsümde sıkmaktan bile çekinmeliyim, yoksa yine beni hor görür, bana yine kötü davranır. Ne çirkin huy!" Mathilde'in huyuna böyle lanet ediyordu ama soğuyamıyor, yüz kat fazla seviyordu; kolları arasındaki kız sanki bir kraliçe idi.
Julien'in böyle sakin, soğuk davranması, Mademoiselle de La Mole'un kalbini parçalayan gurur yarasının ıstırabını bir kat daha artırdı. Julien'in gözlerine bakıp o anda kendisi için asıl hissettiğini anlamaya çalışmak için gereken soğukkanlılık kızda yoktu. Onun gözlerine bakmaya bile cesaret edemiyor, küçümseyen bir bakışla karşılaşırım diye de korkuyordu.
Kitap odasındaki sedire uzanmış, hiç kımıldanmıyordu; başını da Julien'i görmemek için öbür yana çevirmişti; gurur ile aşkın bir insan kalbine çektirebileceği en şiddetli acılarla kıvranıyordu. Bu giriştiği iş ne kadar da ağır, ne kadar da kötü idi! İçinden: "Bahtım ne kadar da kara imiş! diyordu; ben hayâsızca ilk adımı atayım da yine reddolunayım!" Istıraptan çıldıran gururu da ilâve ediyordu: "Hem reddeden de kim? Babamın bir uşağı." Yüksek sesle:
– İşte buna katlanmam asla mümkün değil!
Hırsla ayağa kalkıp gitti, iki adım ötede Julien'in masasının çekmesini açtı. Orada, demin kapıcının getirdiğine tıpatıp benzeyen, açılmamış sekiz on mektup görünce dehşetten donakaldı. Adreslerin hepsini de, yazısını az çok değiştirerek, Julien'in kendi eli ile yazdığı açıkça belli idi. Öfke ile kendinden geçmişçesine:
– Yaa! Demek ki hem onunla aranız iyi, hem de yine onu hor görüyorsunuz. Siz bir hiçsiniz, bir mareşalin karısını, Madame de Fervaques'ı hor görmek sizin ne haddinize! Siz kim oluyorsunuz?
Sonra da onun dizlerine kapanarak:
– Beni affet, dostum, dedi, istersen beni adam yerine koma ama beni sev, ben senin aşkından mahrum olursam yaşayamam.
Bayılıp yere yığılıverdi.
Julien içinden:
– Mağrur kızı ayağıma düşürdüm ya! demekten de kendini alamadı.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro