Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Bölüm 15: Horoz Ötünce

Ju­li­en, ken­di­si­ni pek us­ta sa­nır­dı ama on­da bir par­ça­cık us­ta­lık ol­say­dı, Ver­rie­res'e gi­dip gel­di­ği­nin er­te­si gün, bu uzak­laş­ma­sı­nın bı­rak­tı­ğı et­ki­yi fark edip mem­nun olur­du. Onun böy­le or­ta­dan çe­kil­me­si bü­tün toy­luk­la­rı­nı unut­tur­muş­tu. O gün, epey­ce su­rat as­tı; ak­şa­ma doğ­ru ak­lı­na gü­lünç bir şey gel­di ve bu­nu, em­sa­li az gö­rü­lür bir küs­tah­lık­la, Ma­da­me de Re­nal'e aç­tı.Bah­çe­ye da­ha ye­ni çık­mış­lar­dı; or­ta­lı­ğın iyi­ce ka­rar­ma­sı­nı bek­le­me­den Ju­li­en, ağ­zı­nı Ma­da­me de Re­nal'in ku­la­ğı­na yak­laş­tır­dı ve bu ha­re­ke­tiy­le onu fe­na hal­de le­ke­le­ye­bi­le­ce­ği­ni dü­şün­me­den:

– Ma­da­me, bu ge­ce sa­at iki­de si­zin oda­ya ge­le­ce­ğim, de­di, söy­le­ye­cek­le­rim var.

Ju­li­en bu is­te­ği­nin ka­bul edil­me­sin­den kor­ku­yor­du; bu gö­nül av­cı­lı­ğı ro­lü ona o öy­le­si­ne ağır ge­li­yor­du ki, ken­di­ni sa­de­ce, gön­lü­nün mey­li­ne bı­ra­ka­bil­se bir­kaç gün oda­sı­na ka­pa­nır, bu ka­dın­la­rı bir da­ha gör­mez­di. Bir gün ön­ce­ki uka­lâ­ca dav­ra­nı­şı yü­zün­den, on­dan ön­ce­ki gün ka­zan­dık­la­rı­nın hep­si­ni kay­bet­ti­ği­ni an­lı­yor ve han­gi ka­pı­ya baş vu­ra­ca­ğı­nı bi­le­mi­yor­du.

Ma­da­me de Re­nal, Ju­li­en'in bu den­siz tek­li­fi­ni, hiç de abar­tı­lı ol­ma­yan ger­çek bir gü­cen­me ve öf­ke du­ya­rak kar­şı­la­dı. Ju­li­en, onun kı­sa­ca ce­va­bın­da bir ha­fif­se­me se­zer gi­bi ol­du. Ga­yet ya­vaş bir ses­le ve­ri­len bu kar­şı­lı­ğa ger­çek­ten "Be­ni ne san­dı­nız?" sö­zü de ka­rış­mış­tı. Ço­cuk­la­ra söy­le­ye­ce­ği bir şe­yi ol­du­ğu ba­ha­ne­siy­le Ju­li­en on­la­rın oda­sı­na git­ti, dön­dü­ğü va­kit de Ma­da­me de Re­nal'den epey­ce uza­ğa, Ma­da­me Der­vil­le'in ya­nı­na otur­du. Böy­le­ce Ma­da­me de Re­nal'in eli­ni tut­ma­sı­na im­kân kal­mı­yor­du. Cid­dî şey­ler­den söz edil­di, Ju­li­en bu işin üs­te­sin­den al­nı­nın akıy­la gel­di, lâ­kin bir iki se­fer su­sup söy­le­ne­cek söz­ler ara­dı. İçin­den: "Ah! di­yor­du, da­ha üç gün ol­ma­dı, bu ka­dı­nın gös­ter­di­ği sev­gi kar­şı­sın­da ken­di­mi ar­tık onun gön­lü­nü çal­mış sa­nı­yor­dum. Şim­di ne yap­sam da onun yi­ne gön­lü­nü el­de et­sem?" İş­le­ri­nin böy­le umut­suz bir du­ru­ma düş­me­si Ju­li­en'i son de­re­ce şa­şırt­mış­tı. İs­te­di­ği­ne er­sey­di, asıl o za­man şa­şı­rıp ka­la­cak­tı..

Ge­ce ya­rı­sı olup da ay­rıl­dık­la­rın­da, ar­tık her şe­yi kö­tü gör­me­ğe baş­la­mış olan Ju­li­en, ken­di­si­ni Ma­da­me Der­vil­le'in büs­bü­tün hor­la­dı­ğı­na, Ma­da­me de Re­nal'in de bu duy­gu­dan pek uzak ol­ma­dı­ğı­na inan­mış­tı.. Çok si­nir­len­miş­ti ve üs­te­lik de onu­ru kı­rıl­mış­tı, gö­zü­ne uy­ku gir­mek bil­me­di. Her tür­lü yap­ma­cık­tan, her tür­lü plân­dan vaz­ge­çip Ma­da­me de Re­nal'in ya­nın­da öy­le bin tür­lü he­sap­la­ra gi­riş­me­den ya­şa­mak, her gü­nün ge­ti­re­ce­ği bah­ti­yar­lı­ğa kan­mak fik­ri­ne de hiç ya­naş­ma­dı. Bey­ni­ni yo­rup us­ta­lık­lı ma­nev­ra­lar ku­ru­yor, bir da­ki­ka son­ra da bun­la­rı gü­lünç bu­lu­yor­du, kı­sa­ca­sı köş­kün saa­ti iki­yi çal­dı­ğın­da Ju­li­en pek ke­yif­siz­di.

Pet­rus re­sul, ho­ro­zun öt­me­siy­le na­sıl uyan­dı ise, Ju­li­en de, sa­at iki­yi çal­dı­ğı­nı du­yun­ca öy­le uyan­dı. Gi­riş­ti­ği işin en can ala­cak, en güç anın­da ol­du­ğu­na hük­met­ti. O den­siz tek­li­fi, Ma­da­me de Re­nal'e söy­ler söy­le­mez, ak­lın­dan çı­kar­mış­tı; o tek­lif ne de fe­na kar­şı­lan­mış­tı! Aya­ğa kal­kıp: "Sa­at iki­de oda­sı­na gi­de­ce­ği­mi söy­le­dim, de­di; ben ter­bi­ye gör­me­miş, ka­ba bir adam ola­bi­li­rim ama bir köy ço­cu­ğun­dan bun­dan baş­ka bir şey bek­len­mez ya! Ma­da­me Der­vil­le bu­nu kaç yol his­set­tir­di! Ama za­af gös­ter­me­ye­ce­ğim!"

Ju­li­en, gös­ter­di­ği yü­rek­li­li­ği be­ğen­mek­te hak­lıy­dı. Ken­di­ni böy­le­si­ne zor­la­dı­ğı, böy­le bir sı­kın­tı­ya sok­tu­ğu ol­ma­mış­tı. Ka­pı­yı açar­ken ba­cak­la­rı tit­ri­yor­du, du­va­ra da­yan­ma­ğa mec­bur kal­dı. Ayak­ka­bı­la­rı­nı giy­me­miş­ti. Gi­dip M. de Re­nal'in ka­pı­sı­na ku­la­ğı­nı da­ya­dı ve be­le­di­ye baş­ka­nı­nın hor­la­ma­sı­na çok ca­nı sı­kıl­dı. Ma­da­me de Re­nal'in oda­sı­na git­me­mek için ba­ha­ne kal­ma­mış­tı. Ama ora­ya gi­dip de ne ya­pa­cak­tı san­ki? Ta­sar­la­mış ol­du­ğu hiç bir şey yok­tu; ol­sa bi­le zih­ni o ka­dar pe­ri­şan­dı ki ön­ce­den ta­sar­lan­mış hiç bir şe­yi dü­şü­nüp ona gö­re ha­re­ket ede­cek ha­li kal­ma­mış­tı.

Ölü­me git­se bel­ki bu­nun bin­de bi­ri ka­dar ıs­tı­rap duy­maz­dı. Ma­da­me de Re­nal'in oda­sı­na gi­den ko­ri­do­ra gir­di. Ka­pı­yı tit­re­ye tit­re­ye aç­tı; şid­det­li bir gı­cır­tı ol­du. İçe­ri­de ışık var­dı, şö­mi­ne­nin üs­tün­de bir kan­dil ya­nı­yor­du. Bu ye­ni fe­lâ­ket de hiç ak­lı­na gel­me­miş­ti. Ju­li­en'in gir­di­ği­ni gö­rün­ce Ma­da­me de Re­nal ya­ta­ğın­dan fır­la­yıp ba­ğır­dı: "Siz ak­lı­nı­zı mı kay­bet­ti­niz?". Ju­li­en, o boş ta­sa­rı­la­rı­nı unu­tup tabii ha­li­ne dön­dü; bu den­li gü­zel bir ka­dı­nın ho­şu­na git­me­me­yi, baht­sız­lık­la­rın en bü­yü­ğü di­ye kar­şı­la­dı. Onun si­tem­le­ri­ne hiç bir ce­vap ver­me­di, yal­nız ayak­la­rı­na ka­pa­nıp diz­le­ri­ni öp­tü. Ma­da­me de Re­nal'in son de­re­ce acı söz­ler söy­le­di­ği­ni du­yun­ca da hün­gür hün­gür ağ­la­ma­ya baş­la­dı.

Üç beş sa­at son­ra Ju­li­en, Ma­da­me de Re­nal'in oda­sın­dan çı­kar­ken, ro­man üs­lû­buy­la söy­le­ye­lim bü­tün emel­le­ri­ne eriş­miş­ti. Ma­da­me de Re­nal'in kal­bin­de aşk his­si uyan­dır­ma­sı ve onun bü­yü­le­yi­ci gü­zel­li­ği­ne ben­de ol­ma­sı sa­ye­sin­de ka­zan­dı­ğı bu za­fe­ri, o ace­mi­li­ğiy­le hiç za­man el­de ede­mez­di. Fa­kat en tat­lı an­lar­da bi­le, hep o ga­rip gu­ru­ru­na kur­ban olup ka­dın­la­rı ken­di­ne bağ­la­ma­ya alı­şık bir er­kek gi­bi gö­zük­me­ye ça­lış­tı. Ya­ra­tı­lı­şı­nın en se­vim­li ta­ra­fı­nı boz­mak için ina­nıl­maz gay­ret­ler gös­ter­di. Se­bep ol­du­ğu zevk­li coş­kun­lu­ğa ve bu­nun zev­ki­ni bir kat da­ha ar­tı­ran vic­dan azap­la­rı­na dik­kat ede­ce­ği yer­de gö­rev dü­şün­ce­si­ni bir da­ki­ka bi­le ak­lın­dan çı­kar­ma­dı. Ha­ya­lin­de ya­ra­tıp ken­di­ne ör­nek edin­mek is­te­di­ği in­san­dan bir par­ça ay­rıl­sa ar­tık ölün­ce­ye ka­dar gü­lünç ola­ca­ğı­nı, deh­şet­li bir vic­dan aza­bı çe­ke­ce­ği­ni sa­nıp kor­ku­yor­du. Kı­sa­ca­sı Ju­li­en'in ken­di­ni üs­tün bir adam eden ta­ra­fı, ta ayak­la­rı­nın ucu­na ka­dar gel­miş olan bah­ti­yar­lı­ğı tat­ma­sı­na en­gel ol­du. O, ya­nak­la­rı­nın asıl ren­gi pek gö­nül çe­ki­ci ol­du­ğu hal­de, ba­lo­ya gi­der­ken al­lık sür­me­ye kal­kan on al­tı ya­şın­da bir kız gi­biy­di.

Ju­li­en'in gör­me­siy­le öle­cek gi­bi kork­muş olan Ma­da­me de Re­nal, bi­raz son­ra hay­li te­lâ­şa düş­tü. Ju­li­en'in göz­yaş­la­rı, umut­suz gi­bi dur­ma­sı, ka­dı­nın zih­ni­ni alt üst et­miş­ti. Ju­li­en'e ar­tık red­de­de­me­ye­ce­ği bir şey kal­ma­dık­tan son­ra bi­le onu, ger­çek bir gö­nül in­cin­me­siy­le uza­ğa iti­yor, son­ra yi­ne kol­la­rı­na atı­lı­yor­du. Bir yap­tı­ğı bir yap­tı­ğı­na uy­mu­yor­du. Hiç ba­ğış­lan­ma­ya­cak bir gü­nah iş­le­di­ği­ni sa­nı­yor ve göz­le­ri önün­de be­li­ren ce­hen­ne­mi, Ju­li­en'i en tat­lı ok­şa­yış­lar­la kan­dı­ra­rak, ört­mek is­ti­yor­du. Kı­sa­ca­sı Ju­li­en'in mut­lu­lu­ğu­nun hiç bir ek­sik ta­ra­fı yok­tu, böy­le gön­lü­ne gir­di­ği ka­dın­da alev gi­bi bir has­sa­si­yet bi­le bul­muş­tu; fa­kat ne ya­zık ki o bun­dan an­la­ya­cak in­san de­ğil­di. Ju­li­en çı­kıp git­tik­ten son­ra bi­le Ma­da­me de Re­nal'ın hiç is­te­me­den duy­du­ğu coş­kun­lu­ğu, içi­ni par­ça­la­yan vic­dan aza­bıy­la çar­pış­ma­sı de­vam et­ti:

– Aman Tan­rım! Mut­lu ol­mak, se­vil­mek de­dik­le­ri şey de bu mu aca­ba?..." Oda­sı­na gi­rin­ce, Ju­li­en'in ilk dü­şün­ce­si bu ol­du. Uzun za­man­da is­te­di­ği­ne eri­şen ru­hun düş­tü­ğü şaş­kın­lı­ğı ve en­di­şe­li pe­ri­şan­lı­ğı du­yu­yor­du. O ruh, ar­zu et­me­ğe alış­mış­tır, ar­tık is­te­ye­cek bir şey bu­la­maz, bu­nun­la be­ra­ber he­nüz ha­tı­ra­lar da oluş­ma­mış­tır. Ge­çit res­min­den dö­nen bir as­ker gi­bi Ju­li­en, her dav­ra­nı­şı­nı te­ker te­ker göz önü­ne ge­ti­rip dü­şün­me­ye baş­la­dı: "Ken­di ken­di­me olan gö­re­vi­mi hak­kıy­la yap­tım mı? Ro­lü­mü iyi oy­na­dım mı?"

– Rol, hem de ne rol! Ka­dın tav­la­ma­ğa alı­şık bir adam ro­lü!

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro