Bölüm 15: Horoz Ötünce
Julien, kendisini pek usta sanırdı ama onda bir parçacık ustalık olsaydı, Verrieres'e gidip geldiğinin ertesi gün, bu uzaklaşmasının bıraktığı etkiyi fark edip memnun olurdu. Onun böyle ortadan çekilmesi bütün toyluklarını unutturmuştu. O gün, epeyce surat astı; akşama doğru aklına gülünç bir şey geldi ve bunu, emsali az görülür bir küstahlıkla, Madame de Renal'e açtı.Bahçeye daha yeni çıkmışlardı; ortalığın iyice kararmasını beklemeden Julien, ağzını Madame de Renal'in kulağına yaklaştırdı ve bu hareketiyle onu fena halde lekeleyebileceğini düşünmeden:
– Madame, bu gece saat ikide sizin odaya geleceğim, dedi, söyleyeceklerim var.
Julien bu isteğinin kabul edilmesinden korkuyordu; bu gönül avcılığı rolü ona o öylesine ağır geliyordu ki, kendini sadece, gönlünün meyline bırakabilse birkaç gün odasına kapanır, bu kadınları bir daha görmezdi. Bir gün önceki ukalâca davranışı yüzünden, ondan önceki gün kazandıklarının hepsini kaybettiğini anlıyor ve hangi kapıya baş vuracağını bilemiyordu.
Madame de Renal, Julien'in bu densiz teklifini, hiç de abartılı olmayan gerçek bir gücenme ve öfke duyarak karşıladı. Julien, onun kısaca cevabında bir hafifseme sezer gibi oldu. Gayet yavaş bir sesle verilen bu karşılığa gerçekten "Beni ne sandınız?" sözü de karışmıştı. Çocuklara söyleyeceği bir şeyi olduğu bahanesiyle Julien onların odasına gitti, döndüğü vakit de Madame de Renal'den epeyce uzağa, Madame Derville'in yanına oturdu. Böylece Madame de Renal'in elini tutmasına imkân kalmıyordu. Ciddî şeylerden söz edildi, Julien bu işin üstesinden alnının akıyla geldi, lâkin bir iki sefer susup söylenecek sözler aradı. İçinden: "Ah! diyordu, daha üç gün olmadı, bu kadının gösterdiği sevgi karşısında kendimi artık onun gönlünü çalmış sanıyordum. Şimdi ne yapsam da onun yine gönlünü elde etsem?" İşlerinin böyle umutsuz bir duruma düşmesi Julien'i son derece şaşırtmıştı. İstediğine erseydi, asıl o zaman şaşırıp kalacaktı..
Gece yarısı olup da ayrıldıklarında, artık her şeyi kötü görmeğe başlamış olan Julien, kendisini Madame Derville'in büsbütün horladığına, Madame de Renal'in de bu duygudan pek uzak olmadığına inanmıştı.. Çok sinirlenmişti ve üstelik de onuru kırılmıştı, gözüne uyku girmek bilmedi. Her türlü yapmacıktan, her türlü plândan vazgeçip Madame de Renal'in yanında öyle bin türlü hesaplara girişmeden yaşamak, her günün getireceği bahtiyarlığa kanmak fikrine de hiç yanaşmadı. Beynini yorup ustalıklı manevralar kuruyor, bir dakika sonra da bunları gülünç buluyordu, kısacası köşkün saati ikiyi çaldığında Julien pek keyifsizdi.
Petrus resul, horozun ötmesiyle nasıl uyandı ise, Julien de, saat ikiyi çaldığını duyunca öyle uyandı. Giriştiği işin en can alacak, en güç anında olduğuna hükmetti. O densiz teklifi, Madame de Renal'e söyler söylemez, aklından çıkarmıştı; o teklif ne de fena karşılanmıştı! Ayağa kalkıp: "Saat ikide odasına gideceğimi söyledim, dedi; ben terbiye görmemiş, kaba bir adam olabilirim ama bir köy çocuğundan bundan başka bir şey beklenmez ya! Madame Derville bunu kaç yol hissettirdi! Ama zaaf göstermeyeceğim!"
Julien, gösterdiği yürekliliği beğenmekte haklıydı. Kendini böylesine zorladığı, böyle bir sıkıntıya soktuğu olmamıştı. Kapıyı açarken bacakları titriyordu, duvara dayanmağa mecbur kaldı. Ayakkabılarını giymemişti. Gidip M. de Renal'in kapısına kulağını dayadı ve belediye başkanının horlamasına çok canı sıkıldı. Madame de Renal'in odasına gitmemek için bahane kalmamıştı. Ama oraya gidip de ne yapacaktı sanki? Tasarlamış olduğu hiç bir şey yoktu; olsa bile zihni o kadar perişandı ki önceden tasarlanmış hiç bir şeyi düşünüp ona göre hareket edecek hali kalmamıştı.
Ölüme gitse belki bunun binde biri kadar ıstırap duymazdı. Madame de Renal'in odasına giden koridora girdi. Kapıyı titreye titreye açtı; şiddetli bir gıcırtı oldu. İçeride ışık vardı, şöminenin üstünde bir kandil yanıyordu. Bu yeni felâket de hiç aklına gelmemişti. Julien'in girdiğini görünce Madame de Renal yatağından fırlayıp bağırdı: "Siz aklınızı mı kaybettiniz?". Julien, o boş tasarılarını unutup tabii haline döndü; bu denli güzel bir kadının hoşuna gitmemeyi, bahtsızlıkların en büyüğü diye karşıladı. Onun sitemlerine hiç bir cevap vermedi, yalnız ayaklarına kapanıp dizlerini öptü. Madame de Renal'in son derece acı sözler söylediğini duyunca da hüngür hüngür ağlamaya başladı.
Üç beş saat sonra Julien, Madame de Renal'in odasından çıkarken, roman üslûbuyla söyleyelim bütün emellerine erişmişti. Madame de Renal'in kalbinde aşk hissi uyandırması ve onun büyüleyici güzelliğine bende olması sayesinde kazandığı bu zaferi, o acemiliğiyle hiç zaman elde edemezdi. Fakat en tatlı anlarda bile, hep o garip gururuna kurban olup kadınları kendine bağlamaya alışık bir erkek gibi gözükmeye çalıştı. Yaratılışının en sevimli tarafını bozmak için inanılmaz gayretler gösterdi. Sebep olduğu zevkli coşkunluğa ve bunun zevkini bir kat daha artıran vicdan azaplarına dikkat edeceği yerde görev düşüncesini bir dakika bile aklından çıkarmadı. Hayalinde yaratıp kendine örnek edinmek istediği insandan bir parça ayrılsa artık ölünceye kadar gülünç olacağını, dehşetli bir vicdan azabı çekeceğini sanıp korkuyordu. Kısacası Julien'in kendini üstün bir adam eden tarafı, ta ayaklarının ucuna kadar gelmiş olan bahtiyarlığı tatmasına engel oldu. O, yanaklarının asıl rengi pek gönül çekici olduğu halde, baloya giderken allık sürmeye kalkan on altı yaşında bir kız gibiydi.
Julien'in görmesiyle ölecek gibi korkmuş olan Madame de Renal, biraz sonra hayli telâşa düştü. Julien'in gözyaşları, umutsuz gibi durması, kadının zihnini alt üst etmişti. Julien'e artık reddedemeyeceği bir şey kalmadıktan sonra bile onu, gerçek bir gönül incinmesiyle uzağa itiyor, sonra yine kollarına atılıyordu. Bir yaptığı bir yaptığına uymuyordu. Hiç bağışlanmayacak bir günah işlediğini sanıyor ve gözleri önünde beliren cehennemi, Julien'i en tatlı okşayışlarla kandırarak, örtmek istiyordu. Kısacası Julien'in mutluluğunun hiç bir eksik tarafı yoktu, böyle gönlüne girdiği kadında alev gibi bir hassasiyet bile bulmuştu; fakat ne yazık ki o bundan anlayacak insan değildi. Julien çıkıp gittikten sonra bile Madame de Renal'ın hiç istemeden duyduğu coşkunluğu, içini parçalayan vicdan azabıyla çarpışması devam etti:
– Aman Tanrım! Mutlu olmak, sevilmek dedikleri şey de bu mu acaba?..." Odasına girince, Julien'in ilk düşüncesi bu oldu. Uzun zamanda istediğine erişen ruhun düştüğü şaşkınlığı ve endişeli perişanlığı duyuyordu. O ruh, arzu etmeğe alışmıştır, artık isteyecek bir şey bulamaz, bununla beraber henüz hatıralar da oluşmamıştır. Geçit resminden dönen bir asker gibi Julien, her davranışını teker teker göz önüne getirip düşünmeye başladı: "Kendi kendime olan görevimi hakkıyla yaptım mı? Rolümü iyi oynadım mı?"
– Rol, hem de ne rol! Kadın tavlamağa alışık bir adam rolü!
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro