Bölüm 15: Acaba Kumpas Mı?
İnsanın büyük bir iş tasarlamasıyla o işi yapması arasında geçen zaman ne denli üzücüdür! İnsan ne boş korkulara kapılır, ne kararsızlıklar geçirir! Elbette, ortaya hayatını koymuş. Yok, daha fazla bir şey, şerefini koymuş.
SCHILLER
Julien: İş giderek ciddileşiyor dedi. Biraz durup düşündükten sonra da ilâve etti: Ama iç yüzü de meydana çıkıyor. O güzel küçük hanım benimle kitap odasında konuşabilirdi; Allah'a çok şükür! burada tamamıyla serbestiz; Marquise, kendisine hesap sözü açarım diye korkup hiç uğramıyor. Buraya M. de La Mole ile Comte Norbert'ten başka kimse girmez; onlar da bütün gün sokakta; konağa ne zaman girdiklerini kollamak kolay. Burada konuşabiliriz ama bir kral karılığını bile kendine çok görmeyecek kadar asil olan yüce Mathilde benim kötü bir ihtiyatsızlık etmemi nasıl istiyor!
İşin iç yüzü ortada: Beni kötü bir duruma düşürmek, hiç olmazsa alaya almak istiyorlar. Önce mektuplarımla kıstırmayı düşündüler; ihtiyatlılık edip yazımla kendimi ele vermediğimi gördüler, gün gibi açık bir harekette bulunmamı bekliyorlar. Bu cici baylar beni ya pek budala, ya pek gururlu sanıyorlar. Ay ışığının en parlak olduğu bir gecede, yerden yirmi beş ayak yüksek bir pencereye merdiven dayayıp çıkmak! Beni yalnız bu evdekiler değil, komşu konaklardan bile gören olur. Merdivene tırmanırken halimi bir görmeli! Julien odasına çıktı, ıslık çalarak sandığını hazırlamaya başladı. Kararını vermişti: Kalkıp gidecek, cevap bile vermeyecekti.
Ama akıllı, usluca verilmiş bu karar, gönlünü rahat ettiremiyordu. Sandığını kapadıktan sonra birdenbire: Ya, dedi, Mathilde'in yazdıkları oyun değil de doğru ise? Olur ya! Öyle ise benim kalkıp gitmem onun gözünde korkaklığın, alçaklığın son kertesi olur. Ben öyle soylu bir aileden değilim ki! Kimse, hatır için, benim büyük meziyetlerim olduğunu farz etmez; ben değerimi hareketlerimle ispat etmek mecburiyetindeyim...
Odasında on beş dakika kadar dolaşıp düşündü durdu. Sonunda inkâr etmek neye yarar? Ben onun gözünde alçağın biri olacağım. Ben yalnız kibarlar âleminin en parlak kızını, evet, Dük de Retz'in balosunda söyledikleri gibi en parlak kızını elden kaçırmakla kalmayacağım. Bir dük oğlu olan, yarın kendi de bir dük olacak Marquis de Crosenois'nın benim için harcandığını görmek zevkine, bu ulu zevke de elveda demek lazım gelecek. Bende bulunmayan bütün meziyetlere ermiş sevimli bir delikanlı: hazırcevaplık, asillik, zenginlik...
Bütün bu vicdan azabı ömrümün sonuna kadar yakamı bırakmaz. Mathilde'i elden kaçırdığım için değil, dünyada kızdan bol ne var? Yaşlı don Diegue'in söylediği gibi: Şeref bir tanedir; ben ise önüme çıkan ilk tehlikeden kaçıyorum, bunun su götürür yeri yok. M. de Beauvoisis ile düello etmek bir tehlikeye atılmak değil, bir oyuna girişmekti. Bu seferki iş, büsbütün başka. Ama bir uşak bana ateş edebilirmiş; bu, tehlikelerin en hafifi. Ben, şerefimi, haysiyetimi bir paralık edebilirim.
Gaskonyalı ağzı ile neşeli neşeli konuştu: Evlât, iş ciddileşiyor, işin içine yiğitlik giriyor. Kaderin benim gibi adsız, sansız dünyaya getirdiği bir zavallı yoksul böyle bir fırsatı bir yol elden çıkardı mı, bir daha bulamaz; talihin yine güldüğü olur ama aşağı cinsten bahtiyarlıklar verir...
Uzun uzun zaman düşündü. Hızlı hızlı yürüyor, ara sıra birdenbire duruyordu. Odasına Cardinal de Richelieu'nün gayet güzel mermer bir büstü konulmuştu; istemeye istemeye gözü ona takılıyordu. Lambanın ışığı altında parlayan bu büst Julien'e sanki sert sert bakıyor, Fransızların yaratılışında tabii olarak bulunan cüreti onda görmediği için sanki ayıplıyor, çıkışıyordu. Ey ulu adam! Ben senin zamanında dünyaya gelseydim hiç tereddüt eder miydim? Julien en sonunda: İşin en kötü şeklini ele alalım, bütün bunların bir tuzak olduğunu varsayalım; ama böyle bir tuzak bir genç kız için pek iyi bir şey olmaz, onun da adını kirletir. Benim susacak bir adam olmadığımı da bilirler. Beni öldürmeleri lazımdır. Ama bu 1574'te, Boniface de La Mole'un zamanında olabilirdi; bugünkü Marquis de La Mole bunu göze alamaz. O adamlar artık eskisi gibi değil. Mademoiselle de La Mole'u çekemeyenler çok; yarın dört yüz salon onun kepazeliği ile çınlar, herkes sevinir!..
Beni çevredekilere tercih ettiğini belli etmesi uşakların ağzına düştü, onların dedikodusunu kendi kulağımla duydum... Hem kendi el yazısı ile mektupları var!.. Onları üzerimde taşıdığımı sanabilirler. Beni Mathilde'in odasında bastırıp mektupları elimden alacaklar. Karşıma iki, üç, dört kişi, belki de daha fazlası çıkar. Ama o adamları nereden bulurlar? Paris'te sır saklayacak emir kulu bulmak kolay mı? Adaletin eline düşmekten ödleri kopar... Dünyada Caylusler, Croisenoislar, Luzler yok değil ya! Beni bastıracakları anı, aralarında benim şaşırıp alık alık bakacağımı düşünmek pek hoşlarına gitmiştir de onun için bu işe girişmişlerdir. Dikkat et bay kâtip, Abailard'ın haline düşmeyesin!
Sayın baylar, ben de duracak değilim ya, yüzlerinizde benim de izlerim kalır; ben de Farsala'da Caesar'ın askerleri gibi yüzünüzü, gözünüzü parçalarım... Mektuplara gelince, onları da emniyetli bir yere korum.
Julien, son aldığı iki mektubun birer kopyasını çıkardı, kütüphaneye, Voltaire'in eserlerinden biri arasına sakladı; asıllarını da kendi eli ile postaya götürdü. Döndüğü zaman şaşıp dehşetle: Ben kendimi ne büyük bir deliliğe kaptırıyorum! On, on beş dakikadır, o akşam göreceği işi unutur gibi olmuş, onunla böyle yüz yüze gelmemişti.
Ama reddedersem sonra kendi kendimden iğreneceğim! Bütün ömrümde bu iş içimde bir düğüm diye kalacak; böyle bir şüphe de benim için felâketlerin en acısı olur. Amanda'nın âşığına ses çıkarmadım diye içim içimi yemedi mi? Bana öyle geliyor ki açıkça bir cinayet işlesem daha kolaylıkla unutur, affederim; bir kere itiraf ettim mi, bir daha aklımdan çıkarırım.
Kaderim, talihim beni, Fransa'nın en ünlü adlarından birini taşıyan bir adamın karşısına rakip diye çıkarsın da ben, gönül rızasıyla, ona pes diyeyim... Olacak iş mi? Doğrusu, gitmemek alçakça bir iş olur. Ayağa kalkarak: Kararım verilmiştir, dedi... Zaten kız da pek güzel. Bu yaptığı bir hainlik değilse, benim uğruma amma da delilik ediyor!.. Yok, bir alaysa, alayı ciddileştirmek benim elimde, baylar; göreceksiniz, ben de bundan kaçmayacağım.Ya ben odaya girer girmez kollarımı bağlarlarsa? Olabilir! Belki bunun için tertibat almışlar, ustalıklı bir tuzak kurmuşlardır!
Sonra gülerek: Bu da düello gibi, dedi; bizim eskrim hocası: Her hücuma karşı koymanın yolu vardır ama Tanrı, işin sonu gelsin diye, iki taraftan birine, nasıl karşı konacağını unutturur diyor. Ben onlara işte bunlarla cevap veririm. Cebinden tabancasını çıkardı; barutu daha taze olmasına rağmen boşaltıp yeniden doldurdu.
Beklemekle geçirilecek daha çok vakit vardı; Julien, bir iş olsun diye, oturup Fouque'ye mektup yazdı:
Dostum, bu zarfın içindeki mektubu, ancak bir kaza olduğunu, benim başıma garip şeyler geldiğini duyarsan aç. O zaman sana gönderdiğini yazıdaki insan adlarını sil, sekiz suret çıkarıp Marsilya, Bordeaux, Lyon, Bruxselles, vs. gazetelerine gönder; on gün sonra bu yazıyı bastırt, ilk nüshayı Marquis de La Mole'a gönder; on beş gün sonra da, geri kalan nüshaları geceleyin Verrieres sokaklarına at.
Fouque'nin ancak bir kaza haberi alırsa açacağı o yazı Julien'in savunması idi; bunu bir köylü tarzında kaleme aldı, Mademoiselle de La Mole'u mümkün olduğu kadar lekelememeye çalıştı; ama durumu olduğu gibi anlattı.
Julien'in zarfı kapattığı sırada akşam yemeği zili de çaldı; bunu duyunca Julien'in yüreği oynadı. Yazdığı hikâyeye kapılmış olan hayali hep kanlı vakalar uyduruyor, ölüm sahneleri hatırına getirip korkuyordu. Julien'i uşaklar yakalıyor, iplerle sımsıkı bağlıyor, ağzına da bir mendil tıkayıp bodruma atıyor... Orada bir uşak başından ayrılmıyor... Ailenin şerefi bu işin kanla, ölümle bitmesini icap ettirirse hiç iz bırakmadığı söylenilen zehirler ne güne duruyor? Julien hastalıktan öldü diye odasına çıkarırlar, olur biter...
Bir tiyatro yazarı gibi, kendi uydurduğu hikâyeden kendi de heyecana gelen Julien, yemek odasına girdiği zaman gerçekten korku içinde idi. Resmî kıyafetlerini giymiş uşaklara birer birer bakıyor, işi, onların yüzlerinden anlamaya çalışıyordu. Acaba bu akşamki işe hangileri seçildi? diyordu. Bu ailede III. Henri sarayının hâtıraları o kadar canlı, onların o kadar sözü oluyor ki bu adamlar, kendilerine bir hakaret olduğunu sanıp sınıflarının öteki adamlarından daha fazla cesaret gösterebilir! Mademoiselle de La Mole'a bakıp onun gözlerinde, ailesinin kararını okumaya uğraştı. Kızın sapsarı olan yüzüne orta çağ adamlarının hali gelmişti. Julien onu hiç bu kadar vakarlı görmemişti. Mathilde o anda gerçekten çok güzel, karşısındakinin kalbinde büyük bir saygı, korku hissi uyandıran bir kızdı. Julien ona âdeta âşık oldu. İçinden: Pallida morte futura dedi, (Benzinin uçukluğu, büyük işler tasarladığını gösteriyor.)
Yemekten sonra, sakin gözükmeye çalışıp bahçede uzun uzun dolaştı ise de Mademoiselle de La Mole onun yanına gelmedi. Oysaki o sırada onunla konuşmak Julien'i büyük bir yükten, azaptan kurtaracaktı.
Neden itiraf etmeyelim? Korkuyordu... Bir iş görmeye karar vermiş olduğu için kendini, hiç utanma duymadan, bu korku hissine bırakmıştı. İş başında kendimde lazım gelen cesareti bulayım da şimdi korkmuşum, ne çıkar? diyordu. Gidip durumu bir kolaçan etti, merdivenin ağır olup olmadığına baktı.
Gülerek: Merdivenin benim alın yazımla bir ilişiği var! Verrieres'de de kullanmak lazım geldi, burada da. Ama ikisi arasında ne fark var sanki! İçini çekerek: O zaman, kendisi için hayatımı tehlikeye koyduğum kadından da çekinmeye mecbur değildim, tehlike de bu seferkine hiç benziyor muydu?
M. de Renal'in bahçesinde öldürülseydim, şerefime leke sürülmezdi. Ölümümün anlaşılmaz bir şey olduğunu söyleyip hesap sormak kolay olurdu. Oysaki bu akşam beni öldürürlerse Chaulnes, Caylus ve Retz konağının salonlarında, kısacası her yerde kim bilir ne kötü hikâyeler uydurulup söylenir. Benim adım tarihe bir canavar diye geçer.
Gülüp kendi kendisi ile alay ederek: Tarihe, yani iki üç yıl için dedi. Fakat bu düşünce onu mahvediyordu. Ben ölürsem, suçsuz olduğumu nasıl ispat edebilirim? Fouque'nin o yazdığım yergiyi bastırdığını var sayalım, o da bir alçaklık olur. Ben bir eve kabul olunayım, orada gördüğüm iyi muameleye, iltifata, iyiliklere karşılık orada olup bitenler üzerine bir yergi çıkarayım! Kadınların namusuna saldırayım! Aldanmak bundan bin kat hayırlı olur!
Julien o akşamı bin bir azap içinde geçirdi.
Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro