Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Bölüm 15: Acaba Kumpas Mı?

İn­sa­nın bü­yük bir iş ta­sar­la­ma­sıy­la o işi yap­ma­sı ara­sın­da ge­çen za­man ne den­li üzü­cü­dür! İn­san ne boş kor­ku­la­ra ka­pı­lır, ne ka­rar­sız­lık­lar ge­çi­rir! El­bet­te, or­ta­ya ha­ya­tı­nı koy­muş. Yok, da­ha faz­la bir şey, şe­re­fi­ni koy­muş.

SCHIL­LER

Ju­li­en: İş gi­de­rek cid­di­le­şi­yor de­di. Bi­raz du­rup dü­şün­dük­ten son­ra da ilâ­ve et­ti: Ama iç yü­zü de mey­da­na çı­kı­yor. O gü­zel kü­çük ha­nım be­nim­le ki­tap oda­sın­da ko­nu­şa­bi­lir­di; Al­lah'a çok şü­kür! bu­ra­da ta­ma­mıy­la ser­bes­tiz; Mar­qui­se, ken­di­si­ne he­sap sö­zü aça­rım di­ye kor­kup hiç uğ­ra­mı­yor. Bu­ra­ya M. de La Mo­le ile Com­te Nor­bert'ten baş­ka kim­se gir­mez; on­lar da bü­tün gün so­kak­ta; ko­na­ğa ne za­man gir­dik­le­ri­ni kol­la­mak ko­lay. Bu­ra­da ko­nu­şa­bi­li­riz ama bir kral ka­rı­lı­ğı­nı bi­le ken­di­ne çok gör­me­ye­cek ka­dar asil olan yü­ce Mat­hil­de be­nim kö­tü bir ih­ti­yat­sız­lık et­me­mi na­sıl is­ti­yor!

İşin iç yü­zü or­ta­da: Be­ni kö­tü bir du­ru­ma dü­şür­mek, hiç ol­maz­sa ala­ya al­mak is­ti­yor­lar. Ön­ce mek­tup­la­rım­la kıs­tır­ma­yı dü­şün­dü­ler; ih­ti­yat­lı­lık edip ya­zım­la ken­di­mi ele ver­me­di­ği­mi gör­dü­ler, gün gi­bi açık bir ha­re­ket­te bu­lun­ma­mı bek­li­yor­lar. Bu ci­ci bay­lar be­ni ya pek bu­da­la, ya pek gu­rur­lu sa­nı­yor­lar. Ay ışı­ğı­nın en par­lak ol­du­ğu bir ge­ce­de, yer­den yir­mi beş ayak yük­sek bir pen­ce­re­ye mer­di­ven da­ya­yıp çık­mak! Be­ni yal­nız bu ev­de­ki­ler de­ğil, kom­şu ko­nak­lar­dan bi­le gö­ren olur. Mer­di­ve­ne tır­ma­nır­ken ha­li­mi bir gör­me­li! Ju­li­en oda­sı­na çık­tı, ıs­lık ça­la­rak san­dı­ğı­nı ha­zır­la­ma­ya baş­la­dı. Ka­ra­rı­nı ver­miş­ti: Kal­kıp gi­de­cek, ce­vap bi­le ver­me­ye­cek­ti.

Ama akıl­lı, us­lu­ca ve­ril­miş bu ka­rar, gön­lü­nü ra­hat et­ti­re­mi­yor­du. San­dı­ğı­nı ka­pa­dık­tan son­ra bir­den­bi­re: Ya, de­di, Mat­hil­de'in yaz­dık­la­rı oyun de­ğil de doğ­ru ise? Olur ya! Öy­le ise be­nim kal­kıp git­mem onun gö­zün­de kor­kak­lı­ğın, al­çak­lı­ğın son ker­te­si olur. Ben öy­le soy­lu bir ai­le­den de­ği­lim ki! Kim­se, ha­tır için, be­nim bü­yük me­zi­yet­le­rim ol­du­ğu­nu farz et­mez; ben de­ğe­ri­mi ha­re­ket­le­rim­le is­pat et­mek mec­bu­ri­ye­tin­de­yim...

Oda­sın­da on beş da­ki­ka ka­dar do­la­şıp dü­şün­dü dur­du. So­nun­da in­kâr et­mek ne­ye ya­rar? Ben onun gö­zün­de al­ça­ğın bi­ri ola­ca­ğım. Ben yal­nız ki­bar­lar âle­mi­nin en par­lak kı­zı­nı, evet, Dük de Retz'in ba­lo­sun­da söy­le­dik­le­ri gi­bi en par­lak kı­zı­nı el­den ka­çır­mak­la kal­ma­ya­ca­ğım. Bir dük oğ­lu olan, ya­rın ken­di de bir dük ola­cak Mar­qu­is de Cro­se­no­is'nın be­nim için har­can­dı­ğı­nı gör­mek zev­ki­ne, bu ulu zev­ke de el­ve­da de­mek lazım ge­le­cek. Ben­de bu­lun­ma­yan bü­tün me­zi­yet­le­re er­miş se­vim­li bir de­li­kan­lı: ha­zır­ce­vap­lık, asil­lik, zen­gin­lik...

Bü­tün bu vic­dan aza­bı öm­rü­mün so­nu­na ka­dar ya­ka­mı bı­rak­maz. Mat­hil­de'i el­den ka­çır­dı­ğım için de­ğil, dün­ya­da kız­dan bol ne var? Yaş­lı don Di­egu­e'in söy­le­di­ği gi­bi: Şe­ref bir ta­ne­dir; ben ise önü­me çı­kan ilk teh­li­ke­den ka­çı­yo­rum, bu­nun su gö­tü­rür ye­ri yok. M. de Be­au­voi­sis ile dü­el­lo et­mek bir teh­li­ke­ye atıl­mak de­ğil, bir oyu­na gi­riş­mek­ti. Bu se­fer­ki iş, büs­bü­tün baş­ka. Ama bir uşak ba­na ateş ede­bi­lir­miş; bu, teh­li­ke­le­rin en ha­fi­fi. Ben, şe­re­fi­mi, hay­si­ye­ti­mi bir pa­ra­lık ede­bi­li­rim.

Gas­kon­ya­lı ağ­zı ile ne­şe­li ne­şe­li ko­nuş­tu: Ev­lât, iş cid­di­le­şi­yor, işin içi­ne yi­ğit­lik gi­ri­yor. Ka­de­rin be­nim gi­bi ad­sız, san­sız dün­ya­ya ge­tir­di­ği bir za­val­lı yok­sul böy­le bir fır­sa­tı bir yol el­den çı­kar­dı mı, bir da­ha bu­la­maz; ta­li­hin yi­ne gül­dü­ğü olur ama aşa­ğı cins­ten bah­ti­yar­lık­lar ve­rir...

Uzun uzun za­man dü­şün­dü. Hız­lı hız­lı yü­rü­yor, ara sı­ra bir­den­bi­re du­ru­yor­du. Oda­sı­na Car­di­nal de Ric­he­lie­u'nün ga­yet gü­zel mer­mer bir büs­tü ko­nul­muş­tu; is­te­me­ye is­te­me­ye gö­zü ona ta­kı­lı­yor­du. Lam­ba­nın ışı­ğı al­tın­da par­la­yan bu büst Ju­li­en'e san­ki sert sert ba­kı­yor, Fran­sız­la­rın ya­ra­tı­lı­şın­da ta­bii ola­rak bu­lu­nan cü­re­ti on­da gör­me­di­ği için san­ki ayıp­lı­yor, çı­kı­şı­yor­du. Ey ulu adam! Ben se­nin za­ma­nın­da dün­ya­ya gel­sey­dim hiç te­red­düt eder miy­dim? Ju­li­en en so­nun­da: İşin en kö­tü şek­li­ni ele ala­lım, bü­tün bun­la­rın bir tu­zak ol­du­ğu­nu var­sa­ya­lım; ama böy­le bir tu­zak bir genç kız için pek iyi bir şey ol­maz, onun da adı­nı kir­le­tir. Be­nim su­sa­cak bir adam ol­ma­dı­ğı­mı da bi­lir­ler. Be­ni öl­dür­me­le­ri lazım­dır. Ama bu 1574'te, Bo­ni­fa­ce de La Mo­le'un za­ma­nın­da ola­bi­lir­di; bu­gün­kü Mar­qu­is de La Mo­le bu­nu gö­ze ala­maz. O adam­lar ar­tık es­ki­si gi­bi de­ğil. Ma­de­mo­isel­le de La Mo­le'u çe­ke­me­yen­ler çok; ya­rın dört yüz sa­lon onun ke­pa­ze­li­ği ile çın­lar, her­kes se­vi­nir!..

Be­ni çev­re­de­ki­le­re ter­cih et­ti­ği­ni bel­li et­me­si uşak­la­rın ağ­zı­na düş­tü, on­la­rın de­di­ko­du­su­nu ken­di ku­la­ğım­la duy­dum... Hem ken­di el ya­zı­sı ile mek­tup­la­rı var!.. On­la­rı üze­rim­de ta­şı­dı­ğı­mı sa­na­bi­lir­ler. Be­ni Mat­hil­de'in oda­sın­da bas­tı­rıp mek­tup­la­rı elim­den ala­cak­lar. Kar­şı­ma iki, üç, dört ki­şi, bel­ki de da­ha faz­la­sı çı­kar. Ama o adam­la­rı ne­re­den bu­lur­lar? Pa­ris'te sır sak­la­ya­cak emir ku­lu bul­mak ko­lay mı? Ada­le­tin eli­ne düş­mek­ten öd­le­ri ko­par... Dün­ya­da Cay­lus­ler, Cro­ise­no­is­lar, Luz­ler yok de­ğil ya! Be­ni bas­tı­ra­cak­la­rı anı, ara­la­rın­da be­nim şa­şı­rıp alık alık ba­ka­ca­ğı­mı dü­şün­mek pek hoş­la­rı­na git­miş­tir de onun için bu işe gi­riş­miş­ler­dir. Dik­kat et bay kâ­tip, Abai­lard'ın ha­li­ne düş­me­ye­sin!

Sa­yın bay­lar, ben de du­ra­cak de­ği­lim ya, yüz­le­ri­niz­de be­nim de iz­le­rim ka­lır; ben de Far­sa­la'da Cae­sar'ın as­ker­le­ri gi­bi yü­zü­nü­zü, gö­zü­nü­zü par­ça­la­rım... Mek­tup­la­ra ge­lin­ce, on­la­rı da em­ni­yet­li bir ye­re ko­rum.

Ju­li­en, son al­dı­ğı iki mek­tu­bun bi­rer kop­ya­sı­nı çı­kar­dı, kü­tüp­ha­ne­ye, Vol­tai­re'in eser­le­rin­den bi­ri ara­sı­na sak­la­dı; asıl­la­rı­nı da ken­di eli ile pos­ta­ya gö­tür­dü. Dön­dü­ğü za­man şa­şıp deh­şet­le: Ben ken­di­mi ne bü­yük bir de­li­li­ğe kap­tı­rı­yo­rum! On, on beş da­ki­ka­dır, o ak­şam gö­re­ce­ği işi unu­tur gi­bi ol­muş, onun­la böy­le yüz yü­ze gel­me­miş­ti.

Ama red­de­der­sem son­ra ken­di ken­dim­den iğ­re­ne­ce­ğim! Bü­tün öm­rüm­de bu iş içim­de bir dü­ğüm di­ye ka­la­cak; böy­le bir şüp­he de be­nim için fe­lâ­ket­le­rin en acı­sı olur. Aman­da'nın âşı­ğı­na ses çı­kar­ma­dım di­ye içim içi­mi ye­me­di mi? Ba­na öy­le ge­li­yor ki açık­ça bir ci­na­yet iş­le­sem da­ha ko­lay­lık­la unu­tur, af­fe­de­rim; bir ke­re iti­raf et­tim mi, bir da­ha ak­lım­dan çı­ka­rı­rım.

Ka­de­rim, ta­li­him be­ni, Fran­sa'nın en ün­lü ad­la­rın­dan bi­ri­ni ta­şı­yan bir ada­mın kar­şı­sı­na ra­kip di­ye çı­kar­sın da ben, gö­nül rı­za­sıy­la, ona pes di­ye­yim... Ola­cak iş mi? Doğ­ru­su, git­me­mek al­çak­ça bir iş olur. Aya­ğa kal­ka­rak: Ka­ra­rım ve­ril­miş­tir, de­di... Za­ten kız da pek gü­zel. Bu yap­tı­ğı bir ha­in­lik de­ğil­se, be­nim uğ­ru­ma am­ma da de­li­lik edi­yor!.. Yok, bir alay­sa, ala­yı cid­di­leş­tir­mek be­nim elim­de, bay­lar; gö­re­cek­si­niz, ben de bun­dan kaç­ma­ya­ca­ğım.Ya ben oda­ya gi­rer gir­mez kol­la­rı­mı bağ­lar­lar­sa? Ola­bi­lir! Bel­ki bu­nun için ter­ti­bat al­mış­lar, us­ta­lık­lı bir tu­zak kur­muş­lar­dır!

Son­ra gü­le­rek: Bu da dü­el­lo gi­bi, de­di; bi­zim es­krim ho­ca­sı: Her hü­cu­ma kar­şı koy­ma­nın yo­lu var­dır ama Tan­rı, işin so­nu gel­sin di­ye, iki ta­raf­tan bi­ri­ne, na­sıl kar­şı ko­na­ca­ğı­nı unut­tu­rur di­yor. Ben on­la­ra iş­te bun­lar­la ce­vap ve­ri­rim. Ce­bin­den ta­ban­ca­sı­nı çı­kar­dı; ba­ru­tu da­ha ta­ze ol­ma­sı­na rağ­men bo­şal­tıp ye­ni­den dol­dur­du.

Bek­le­mek­le ge­çi­ri­le­cek da­ha çok va­kit var­dı; Ju­li­en, bir iş ol­sun di­ye, otu­rup Fo­uqu­e'ye mek­tup yaz­dı:

Dos­tum, bu zar­fın için­de­ki mek­tu­bu, an­cak bir ka­za ol­du­ğu­nu, be­nim ba­şı­ma ga­rip şey­ler gel­di­ği­ni du­yar­san aç. O za­man sa­na gön­der­di­ği­ni ya­zı­da­ki in­san ad­la­rı­nı sil, se­kiz su­ret çı­ka­rıp Mar­sil­ya, Bor­dea­ux, Lyon, Brux­sel­les, vs. ga­ze­te­le­ri­ne gön­der; on gün son­ra bu ya­zı­yı bas­tırt, ilk nüs­ha­yı Mar­qu­is de La Mo­le'a gön­der; on beş gün son­ra da, ge­ri ka­lan nüs­ha­la­rı ge­ce­le­yin Ver­rie­res so­kak­la­rı­na at.

Fo­uqu­e'nin an­cak bir ka­za ha­be­ri alır­sa aça­ca­ğı o ya­zı Ju­li­en'in sa­vun­ma­sı idi; bu­nu bir köy­lü tar­zın­da ka­le­me al­dı, Ma­de­mo­isel­le de La Mo­le'u müm­kün ol­du­ğu ka­dar le­ke­le­me­me­ye ça­lış­tı; ama du­ru­mu ol­du­ğu gi­bi an­lat­tı.

Ju­li­en'in zar­fı ka­pat­tı­ğı sı­ra­da ak­şam ye­me­ği zi­li de çal­dı; bu­nu du­yun­ca Ju­li­en'in yü­re­ği oy­na­dı. Yaz­dı­ğı hi­kâ­ye­ye ka­pıl­mış olan ha­ya­li hep kan­lı va­ka­lar uy­du­ru­yor, ölüm sah­ne­le­ri ha­tı­rı­na ge­ti­rip kor­ku­yor­du. Ju­li­en'i uşak­lar ya­ka­lı­yor, ip­ler­le sım­sı­kı bağ­lı­yor, ağ­zı­na da bir men­dil tı­ka­yıp bod­ru­ma atı­yor... Ora­da bir uşak ba­şın­dan ay­rıl­mı­yor... Ai­le­nin şe­re­fi bu işin kan­la, ölüm­le bit­me­si­ni icap et­ti­rir­se hiç iz bı­rak­ma­dı­ğı söy­le­ni­len ze­hir­ler ne gü­ne du­ru­yor? Ju­li­en has­ta­lık­tan öl­dü di­ye oda­sı­na çı­ka­rır­lar, olur bi­ter...

Bir ti­yat­ro ya­za­rı gi­bi, ken­di uy­dur­du­ğu hi­kâ­ye­den ken­di de he­ye­ca­na ge­len Ju­li­en, ye­mek oda­sı­na gir­di­ği za­man ger­çek­ten kor­ku için­de idi. Res­mî kı­ya­fet­le­ri­ni giy­miş uşak­la­ra bi­rer bi­rer ba­kı­yor, işi, on­la­rın yüz­le­rin­den an­la­ma­ya ça­lı­şı­yor­du. Aca­ba bu ak­şam­ki işe han­gi­le­ri se­çil­di? di­yor­du. Bu ai­le­de II­I. Hen­ri sa­ra­yı­nın hâ­tı­ra­la­rı o ka­dar can­lı, on­la­rın o ka­dar sö­zü olu­yor ki bu adam­lar, ken­di­le­ri­ne bir ha­ka­ret ol­du­ğu­nu sa­nıp sı­nıf­la­rı­nın öte­ki adam­la­rın­dan da­ha faz­la ce­sa­ret gös­te­re­bi­lir! Ma­de­mo­isel­le de La Mo­le'a ba­kıp onun göz­le­rin­de, ai­le­si­nin ka­ra­rı­nı oku­ma­ya uğ­raş­tı. Kı­zın sap­sa­rı olan yü­zü­ne or­ta çağ adam­la­rı­nın ha­li gel­miş­ti. Ju­li­en onu hiç bu ka­dar va­kar­lı gör­me­miş­ti. Mat­hil­de o an­da ger­çek­ten çok gü­zel, kar­şı­sın­da­ki­nin kal­bin­de bü­yük bir say­gı, kor­ku his­si uyan­dı­ran bir kız­dı. Ju­li­en ona âde­ta âşık ol­du. İçin­den: Pal­li­da mor­te fu­tu­ra de­di, (Ben­zi­nin uçuk­lu­ğu, bü­yük iş­ler ta­sar­la­dı­ğı­nı gös­te­ri­yor.)

Ye­mek­ten son­ra, sa­kin gö­zük­me­ye ça­lı­şıp bah­çe­de uzun uzun do­laş­tı ise de Ma­de­mo­isel­le de La Mo­le onun ya­nı­na gel­me­di. Oy­sa­ki o sı­ra­da onun­la ko­nuş­mak Ju­li­en'i bü­yük bir yük­ten, azap­tan kur­ta­ra­cak­tı.

Ne­den iti­raf et­me­ye­lim? Kor­ku­yor­du... Bir iş gör­me­ye ka­rar ver­miş ol­du­ğu için ken­di­ni, hiç utan­ma duy­ma­dan, bu kor­ku his­si­ne bı­rak­mış­tı. İş ba­şın­da ken­dim­de lazım ge­len ce­sa­re­ti bu­la­yım da şim­di kork­mu­şum, ne çı­kar? di­yor­du. Gi­dip du­ru­mu bir ko­la­çan et­ti, mer­di­ve­nin ağır olup ol­ma­dı­ğı­na bak­tı.

Gü­le­rek: Mer­di­ve­nin be­nim alın ya­zım­la bir ili­şi­ği var! Ver­rie­res'de de kul­lan­mak lazım gel­di, bu­ra­da da. Ama iki­si ara­sın­da ne fark var san­ki! İçi­ni çe­ke­rek: O za­man, ken­di­si için ha­ya­tı­mı teh­li­ke­ye koy­du­ğum ka­dın­dan da çe­kin­me­ye mec­bur de­ğil­dim, teh­li­ke de bu se­fer­ki­ne hiç ben­zi­yor muy­du?

M. de Re­nal'in bah­çe­sin­de öl­dü­rül­sey­dim, şe­re­fi­me le­ke sü­rül­mez­di. Ölü­mü­mün an­la­şıl­maz bir şey ol­du­ğu­nu söy­le­yip he­sap sor­mak ko­lay olur­du. Oy­sa­ki bu ak­şam be­ni öl­dü­rür­ler­se Cha­ul­nes, Cay­lus ve Retz ko­na­ğı­nın sa­lon­la­rın­da, kı­sa­ca­sı her yer­de kim bi­lir ne kö­tü hi­kâ­ye­ler uy­du­ru­lup söy­le­nir. Be­nim adım ta­ri­he bir ca­na­var di­ye ge­çer.

Gü­lüp ken­di ken­di­si ile alay ede­rek: Ta­ri­he, ya­ni iki üç yıl için de­di. Fa­kat bu dü­şün­ce onu mah­ve­di­yor­du. Ben ölür­sem, suç­suz ol­du­ğu­mu na­sıl is­pat ede­bi­li­rim? Fo­uqu­e'nin o yaz­dı­ğım yer­gi­yi bas­tır­dı­ğı­nı var sa­ya­lım, o da bir al­çak­lık olur. Ben bir eve ka­bul olu­na­yım, ora­da gör­dü­ğüm iyi mu­ame­le­ye, il­ti­fa­ta, iyi­lik­le­re kar­şı­lık ora­da olup bi­ten­ler üze­ri­ne bir yer­gi çı­ka­ra­yım! Ka­dın­la­rın na­mu­su­na sal­dı­ra­yım! Al­dan­mak bun­dan bin kat ha­yır­lı olur!

Ju­li­en o ak­şa­mı bin bir azap için­de ge­çir­di.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro