Chào các bạn! Vì nhiều lý do từ nay Truyen2U chính thức đổi tên là Truyen247.Pro. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

Bölüm 11: Bir Akşam

Ver­rie­res'de de bir gö­zük­mek ge­re­ki­yor­du. Pa­pa­zın evin­den çı­kar­ken Ju­li­en, te­sa­dü­fün bir cil­ve­si ola­rak M. Va­le­nod ile kar­şı­laş­tı. Ay­lı­ğı­nın ar­tı­rıl­dı­ğı­nı ona da an­lat­mak fır­sa­tı­nı ka­çır­ma­dı.

Vergy'ye dö­nün­ce bah­çe­ye, o da an­cak or­ta­lık ta­ma­mıy­la ka­rar­dık­tan son­ra in­di. Bü­tün gün duy­du­ğu o çe­şit çe­şit bir­bi­rin­den üs­tün he­ye­can­lar­la gön­lü yo­rul­muş­tu. Ka­dın­la­rın kar­şı­sı­na çı­ka­ca­ğı ak­lı­na gel­dik­çe "On­la­ra da ne de­me­li?" di­ye dü­şü­nü­yor­du. Ru­hu­nun o sı­ra­da, ka­dın­la­rın ge­nel­lik­le il­giy­le kar­şı­la­dık­la­rı kü­çük olay­lar dü­ze­yin­de, tam o dü­zey­de ol­du­ğu­nun far­kın­da bi­le de­ğil­di. Çok za­man Ju­li­en'i Ma­da­me Der­vil­le de, hatta Ma­da­me de Re­nal de an­la­maz­dı; o da bu ka­dın­la­rın söy­le­dik­le­ri­nin an­cak ya­rı­sı­nı an­lar­dı. Gö­zü pek yük­sek­ler­de olan bu gen­cin ru­hu­nu al­tüst eden ih­ti­ras dal­ga­la­rın­da iş­te böy­le bir kuv­vet, hatta ta­bir ca­iz­se böy­le bir bü­yük­lük tas­la­ma var­dı. Bu ga­rip de­li­kan­lı­nın için­de he­men he­men her gün fır­tı­na eser­di.

Ju­li­en, o ak­şam bah­çe­ye iner­ken o iki gü­zel ku­zi­nin dü­şün­ce­le­ri­ni can ku­la­ğıy­la din­le­mek ni­ye­tin­dey­di. On­lar da Ju­li­en'i sa­bır­sız­lık­la bek­li­yor­lar­dı. Her za­man­ki ye­ri­ne, Ma­da­me de Re­nal'in ya­nı­na otur­du. Az son­ra göz gö­zü gör­mez ol­du. Ju­li­en, de­min­den be­ri ya­nın­da gör­dü­ğü, bir is­kem­le­ye da­yan­mış be­yaz bir eli tut­mak is­te­di. Ka­dın bi­raz te­red­düt et­ti, so­nun­da eli­ni, kız­gın­lık gös­te­ren bir ha­re­ket­le çe­ki­ver­di. Ju­li­en, bu­nu ilk ve son ih­tar di­ye kar­şı­la­ma­ya ha­zır­dı; tam o sı­ra­da M. de Re­nal'in se­si du­yul­du. "Ta­li­hin pek şı­mart­tı­ğı bu he­rif­le en iyi alay, ona en iyi ha­ka­ret, onun ya­nın­da ka­rı­sı­nın eli­ni tut­mak ol­maz mi? Ben, o ka­dar kü­çüm­se­ye­rek bak­tı­ğı ben, bu­nu ya­pa­ca­ğım" de­di.

Ya­ra­tı­lı­şı­na pek de uy­ma­yan sa­kin­li­ği o an­da da­ğıl­dı. Ma­da­me de Re­nal'in eli­ni ver­me­ğe ra­zı ol­ma­sı­nı kal­bi çar­pa­rak, baş­ka bir şey dü­şün­me­si­ne im­kân bı­rak­ma­ya­cak ka­dar kal­bi çar­pa­rak te­men­ni edi­yor­du.

M. de Re­nal, öf­ke­li öf­ke­li po­li­ti­ka­dan söz edi­yor­du: Ver­ri­ercs sa­na­yi adam­la­rın­dan iki üçü zen­gin­lik­te onu ge­ri­de bı­rak­ma­ğa baş­la­mış, be­le­di­ye se­çim­le­rin­de de ona güç­lük çı­kar­mak is­ti­yor­lar­dı. Ma­da­me Der­vil­le bu söz­le­ri din­li­yor­du. Ju­li­en ise be­le­di­ye baş­ka­nı­nın nut­kuy­la büs­bü­tün kı­zıp is­kem­le­si­ni Ma­da­me de Re­nal'in­ki­ne yak­laş­tır­dı. Ka­ran­lık bü­tün ha­re­ket­le­ri giz­li­yor­du. Ju­li­en eli­ni, açık el­bi­se­nin ör­te­me­di­ği gü­zel ko­lun ya­nı­na gö­tür­me­ğe cü­ret et­ti. Dü­şün­ce­si­nin cid­di­ye­ti bo­zul­du, ar­tık dü­şün­ce­si­ni ida­re ede­mez ol­du, ya­na­ğı­nı o gü­zel ko­la yak­laş­tır­dı ve du­da­ğı­nı ona değ­dir­mek ce­sa­re­ti­ni gös­ter­di.

Ma­da­me de Re­nal he­ye­can­dan tit­re­di. Ko­ca­sı bur­nu­nun di­bin­dey­di. Ka­dın eli­ni he­men Ju­li­en'e ver­di ve onu bi­raz öte­ye it­ti. M. de Re­nal, soy­suz in­san­lar ve pa­ra ka­za­nan Ja­co­bin­lerc kü­für­ler yağ­dı­rır­ken Ju­li­en, avu­cu için­de­ki eli ateş­li bu­se­ler­le ok­şu­yor­du. Bil­mem o öpü­cük­ler cid­den ateş­li, ih­ti­ras­lı mıy­dı? Her­hal­de Ma­da­me de Re­nal on­la­rı öy­le di­ye kar­şı­lı­yor­du. Hal­bu­ki ka­dın­ca­ğız, ken­di ken­di­ne bi­le iti­raf et­me­den çıl­dı­ra­sı­ya sev­di­ği ada­mın, baş­ka bir ka­dın­da gön­lü ol­du­ğu için da­ha o gün, o kö­tü gün, şüp­he­ye mey­dan bı­rak­maz bir şe­kil­de öğ­ren­me­miş miy­di? O gün Ju­li­en ev­de de­ğil­ken Ma­da­me de Re­nal için­de son­suz bir baht­sız­lık duy­muş­tu ve bu ken­di­si­ni hay­li dü­şün­dür­müş­tü,

İçin­den: "Ne!" de­miş­ti, "ben se­vi­yor mu­yum? Be­nim gön­lü­me aşk mı gir­di? Ben, ev­li bir ka­dı­nım, bir er­ke­ğe na­sıl gö­nül ve­re­yim?" Son­ra yi­ne dü­şün­dü: "Ama ben, dü­şün­ce­mi bir an bi­le Ju­li­en'den ayır­ma­ma mü­saa­de et­me­yen bu çıl­gın­lı­ğı şim­di­ye de­ğin ko­cam için hiç duy­ma­dım. Ju­li­en, ba­na çok say­gı gös­te­ren bir ço­cuk­ca­ğız; iş­te o ka­dar. Bu çıl­gın­lık ge­çer gi­der. Be­nim o de­li­kan­lı için şu ve­ya bu duy­gu­yu bes­le­mem­den ko­ca­ma ne? Ben, Ju­li­en ile bir­ta­kım fi­kir, ha­yal ko­nu­la­rın­dan söz edi­yo­rum; M. de Re­nal ise bu gi­bi söz­ler­den sı­kı­lır. O, hep iş­le­ri­ni dü­şü­nür. De­mek ki Ju­li­en ile ko­nuş­mam­dan o hiç bir şey kay­bet­miş ol­mu­yor."

O za­ma­na de­ğin hiç duy­ma­dı­ğı bir ih­ti­ras­la yo­lu­nu şa­şır­mış olan bu saf ru­hun te­miz­li­ği­ne hiç­bir iki­yüz­lü­lük le­ke­si ka­rış­mı­yor­du. Dü­şün­ce­le­rin­de ya­nı­lı­yor, bil­me­den ya­nı­lı­yor­du; lâ­kin için­de bir şey, na­mus­lu­luk iç­gü­dü­sü ür­per­miş­ti. Ju­li­en, bah­çe­ye gel­di­ği va­kit ka­dın­ca­ğız iş­te bu ka­rar­sız­lık­lar­la pe­ri­şan olu­yor­du. Ju­li­en'in se­si­ni duy­du ve he­men he­men hiç va­kit ge­çir­me­den ya­nı­na otur­du­ğu­nu gör­dü. On beş gün­dür içi­ne ger­çi bir haz ve­ren fakat da­ha çok da şa­şır­tan bu bah­ti­yar­lık­la ru­hu yi­ne gök­le­re eriş­ti. Ma­da­me de Re­nal, bu işin pek ace­mi­siy­di. Bir iki da­ki­ka son­ra ken­di ken­di­ne "De­mek ki bu­ra­da bu­lun­ma­sı bü­tün ka­ba­hat­le­ri­ni unut­ma­ma ye­ti­yor!" di­ye dü­şün­dü. Kork­tu; eli­ni he­men çek­ti.

O za­ma­na de­ğin hiç bil­me­di­ği ih­ti­ras­lı öpü­cük­ler Ma­da­me de Re­nal'e, Ju­li­en'in baş­ka bir ka­dın sev­me­si ih­ti­ma­li­ni unut­tu­ru­ver­di. Ara­dan çok geç­me­di, Ju­li­en'e büs­bü­tün suç­suz bir genç di­ye bak­tı, Gön­lü­nü bur­gu gi­bi bu­ran acı­yı unut­muş, ha­ya­lin­den bi­le geç­me­yen bir bah­ti­yar­lı­ğa ka­vuş­muş ol­mak Ma­da­me de Re­nal'in kal­bi­ne aşk ve çıl­gın­ca ne­şe taş­kın­lık­la­rı ver­miş­ti. O ak­şam, zen­gin­le­şen sa­na­yi­ci­le­ri bir tür­lü unu­ta­ma­yan Ver­rie­res be­le­di­ye baş­ka­nın­dan baş­ka her­kes için, çok gü­zel bir ak­şam di­ye dü­şün­dü. Ju­li­en, ar­tık ne o bü­yük ma­kam­la­ra eriş­me sev­da­sı­nı dü­şü­nü­yor, ne de o ya­pıl­ma­sı pek güç olan ta­sa­rı­la­rıy­la zih­ni­ni yo­ru­yor­du. Öm­rün­de ha­ya­tın­da ilk de­fa ola­rak ken­di­ni gü­zel­li­ğin bü­yü­sü­ne bı­rak­mış­tı. Ya­ra­tı­lı­şı­na pek ya­ban­cı olan be­lir­siz ve tat­lı bir hül­ya­ya ken­di­ni kap­tır­mış, ku­sur­suz gü­zel­li­ğiy­le ho­şu­na gi­den eli ya­vaş ya­vaş ok­şu­yor, ge­ce­nin ha­fif rüz­gâ­rıy­la sal­la­nan ıh­la­mur yap­rak­la­rı­nın hı­şır­tı­sı­nı ve Do­ubs de­ğir­me­ni kö­pek­le­ri­nin ta uzak­lar­dan ge­len hav­la­ma­sı­nı dal­gın dal­gın din­li­yor­du.

Ne var ki, bu duy­du­ğu he­ye­can aşk ih­ti­ra­sı de­ğil, sa­de­ce bir zevk­ti. Oda­sı­na dön­dü­ğü va­kit yi­ne ak­lı­na, pek sev­di­ği ki­ta­bı­nı oku­mak­tan baş­ka bir dü­şün­ce gel­me­di; yir­mi ya­şın­da­ki bir genç­te ci­ha­na ün sal­mak dü­şün­ce­si, her dü­şün­ce­den üs­tün­dür.

Lâ­kin ara­sı çok geç­me­den ki­ta­bı elin­den bı­rak­tı. Na­pol­yon'un za­fer­le­ri­ni dü­şü­ne dü­şü­ne ken­di za­fe­rin­de de ye­ni bir şey ol­du­ğu­nu fark et­ti. İçin­den: "Evet, de­di, ben bir sa­vaş ka­zan­dım fakat bun­dan ya­rar­lan­mak, bu bur­nu bü­yük soy­lu­nun gu­ru­ru­nu kır­mak ge­rek. Na­pol­yon ol­sa idi böy­le ya­par­dı. Ço­cuk­la­rıy­la layıkıy­la uğ­raş­ma­dı­ğı­mı söy­lü­yor... Gi­dip dos­tum Fo­uqu­e'yi gö­re­ce­ğim di­ye üç gün­lük bir izin is­te­ye­yim. Ra­zı ol­maz­sa yi­ne işi­mi bı­ra­ka­ca­ğı­mı söy­le­rim ama ra­zı olur."

Ma­da­me de Re­nal, o ge­ce, kir­pik­li gö­zü­nü yum­ma­dı. San­ki o gü­ne de­ğin hiç ya­şa­ma­mış­tı. Eli­ni Ju­li­en'in ateş­li bu­se­ler­le öp­me­si, bu­nu his­set­mek bah­ti­yar­lı­ğı bir an zih­nin­den çık­mı­yor­du.

Bir­den­bi­re ni­kâh­ta ver­di­ği sö­ze hı­ya­net et­me dü­şün­ce­si, bu tüy­ler ür­per­ti­ci dü­şün­ce, göz­le­ri önün­de be­lir­di. En al­çak se­fa­ha­tin mad­dî aşk fik­ri­ne ka­ta­bi­le­ce­ği bü­tün iğ­renç­lik­ler Ma­da­me de Re­nal'in ha­ya­li­ne üşüş­tü. Bu dü­şün­ce­ler, Ju­li­en'i ve onu sev­mek mut­lu­lu­ğu­nu dü­şün­dük­çe göz­le­ri önün­de can­la­nan şef­kat­li ve ilâ­hî hül­ya­yı kir­let­me­ye ça­lı­şı­yor­lar­dı. Ma­da­me de Re­nal ge­le­ce­ği pek ka­ran­lık gö­rü­yor, her­ke­sin hor bak­ma­sı­na de­ğer bir ka­dın ol­mak­tan kor­ku­yor­du.

Güç da­ya­nı­lır yü­rek çar­pın­tı­la­rı ge­çir­di, ru­hu hiç bil­me­di­ği il­le­re var­mış­tı. Da­ha dün, yep­ye­ni bir bah­ti­yar­lık tat­mış­tı; şim­di en acı­lı bir baht­sız­lık ku­yu­su­na bat­mış gi­biy­di. Böy­le ıs­tı­rap­lar hak­kın­da hiç­bir fik­ri yok­tu, zih­ni bu­lan­dı. Ko­ca­sı­na gi­dip Ju­li­en'i sev­mek­ten kork­tu­ğu­nu iti­raf et­mek fik­ri bir an ak­lı­na gel­di. Bu da onun, Ju­li­en'in sö­zü­nü et­mek olur­du. Çok şü­kür ki he­men ha­tı­rı­na dü­ğü­nün­den bir gün ön­ce ha­la­sı­nın ver­di­ği öğüt gel­di. Yaş­lı hâ­lâ, ko­ca­nın yi­ne ka­dı­nın efen­di­si sa­yı­la­ca­ğı için, ona sır söy­le­me­nin teh­li­ke­si­ni an­lat­mış­tı. Ma­da­me de Re­nal şim­di, duy­du­ğu acı­nın aş­kın­lı­ğın­dan, el­le­ri­ni ovuş­tu­ru­yor­du.

Hep­si bir­bi­ri­ne zıt ve hep­si de elem­li ku­run­tu­lar­la o yan­dan bu ya­na sü­rük­le­nip du­ru­yor­du. Ba­zen se­vil­me­mek­ten kor­ku­yor; ba­zen de he­men er­te­si gün Ver­rie­res mey­da­nı­na gö­tü­rü­lüp göğ­sü­ne, ni­kâ­ha iha­ne­ti­ni hal­ka an­la­tan bir lev­ha ile iş­ken­ce­ye uğ­ra­tı­la­cak­mış gi­bi, suç fik­riy­le, o kor­kunç dü­şün­cey­le kıv­ra­nıp du­ru­yor­du.

Ma­da­me de Re­nal ha­ya­tın ne ol­du­ğu­nu hiç bil­mez­di; büs­bü­tün uya­nık bi­le ol­say­dı, akıl gü­cü ta­ma­mıy­la iş­le­sey­di bi­le, Tan­rı gö­zün­de suç­lu ol­mak­la bir mey­dan­da, hal­kın tik­sin­me­si­nin en gü­rül­tü­lü be­lir­ti­le­ri al­tın­da ezil­me ara­sın­da bir fark bu­lun­du­ğu­nu, bir za­man ge­çe­ce­ği­ni yi­ne gör­mey­di.

Ni­kâ­ha iha­net dü­şün­ce­si­ni ve bu su­çun se­bep ola­ca­ğı­nı san­dı­ğı al­çak­lı­ğı bir an unu­tup Ju­li­en ile es­ki­den ol­du­ğu gi­bi ma­sum ma­sum ya­şa­mak zev­ki­ni dü­şü­nün­ce de zih­ni Ju­li­en'in baş­ka bir ka­dı­nı sev­di­ği fik­ri­ne, bu kor­kunç dü­şün­ce­ye sap­la­nı­yor­du. Ju­li­en, şil­te­si­ne sak­lı res­mi kay­bet­mek­ten ve­ya bir ele dü­şü­rüp o re­sim­de­ki ka­dı­na bir le­ke gel­me­sin­den kor­kun­ca ne den­li sa­rar­mış­tı. Ma­da­me de Re­nal bu­nu ha­tır­lı­yor­du. Ju­li­en, her va­kit pek sa­kin ve pek soy­lu olan o yüz­de, ilk de­fa bir kor­ku gör­müş­tü. Hiç bir za­man Ma­da­me de Re­nal ve­ya ço­cuk­la­rı için bu de­re­ce he­ye­can gös­ter­me­miş­ti. Öte­ki­nin üs­tü­ne ka­tı­lan bu bed­baht­lı­ğı, bir in­sa­nın da­ya­na­bi­le­ce­ği en son ker­te­ye çı­kar­dı. Ma­da­me de Re­nal, ken­di de far­kı­na var­ma­dan çığ­lık­lar ko­pa­rıp fem­me de cham­bre'ini uyan­dır­dı. Bir­den­bi­re ya­ta­ğı­nın ba­şın­da bir ışık be­lir­di­ği­ni gör­dü, evet Eli­sa gel­miş­ti. Ma­da­me de Re­nal, çıl­gın­lı­ğı ara­sın­da ba­ğı­ra­rak sor­du:

– O, si­zi mi se­vi­yor?..

– Ha­nı­mı­nı böy­le kor­kunç bir zi­hin pe­ri­şan­lı­ğı için­de gö­rüp şa­şı­ran fem­me de cham­bre, çok şü­kür bu tu­haf sö­ze hiç dik­kat et­me­di. Ma­da­me de Re­nal, ted­bir­siz­li­ği­ni his­set­ti: "Ate­şim var, sa­nı­rım bi­raz da sa­yık­lı­yo­rum, ya­nım­dan git­me­yin" de­di. Ken­di­ni tut­mak mec­bu­ri­ye­tiy­le iyi­ce uyan­mış­tı, şim­di ken­di­ni da­ha az ta­lih­siz bu­lu­yor­du. Ya­rı uy­ku­lu du­ru­mu­nun da­ğıt­tı­ğı ak­lı, yi­ne ba­şı­na top­lan­mış­tı. Fem­me de cham­bre'ın ba­kı­şın­dan kur­tul­mak için ona ga­ze­te oku­ma­sı­nı em­ret­ti. Kız­ca­ğız hep tek­dü­ze gi­den bir ses­le la Qu­oti­di­en­ne'in uzun bir ma­ka­le­si­ni oku­ma­ğa baş­la­dı. Ma­da­me de Re­nal, Ju­li­en'i tek­rar gö­rün­ce tam bir so­ğuk­luk gös­ter­mek ka­ra­rı­nı, bu er­dem­li ka­ra­rı iş­te o mı­rıl­tı­yı din­ler­ken ver­di.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen247.Pro